Said Nursi Hazretleri kimdir? Osmanlı Âlimi ve Nurculuk hareketinin kurucusu Bediuzzaman Said Nursi Hazretleri ’nin hayatı.Bediuzzaman Said Nursi Hazretleri, 1878-1960 yılları arasında yaşamış son donem Osmanlı Âlimi ve Nurculuk hareketinin kurucusudur.
Bitlis ’in Hizan ilcesine bağlı Nurs koyunde dunyaya geldi. DÂru ’l-hikmeti ’l-İslÂmiyye Reisliği ’ne sunduğu ozgecmişine gore doğum tarihi 1878 yılının Ocak-Mart aylarına tekabul eden hicrî 1295 ’tir (KulliyÂt, s. 835). Babası yorede sûfî olarak tanınan Mirza, annesi Nûriye Hanım ’dır. İlk oğrenimine kendi koyunde ağabeyi Abdullah ’ın yanında başladı ve cevredeki medreselerde eğitimine devam etti. Tahsil hayatı onun zeki ve kabiliyetli bir oğrenci olduğunu gosterir. Konuları cok hızlı kavrayabildiği icin hocaları kendisinin dersleri atlayarak takip etmesinden hoşlanmıyordu ve bu durum onun sık sık hoca değiştirmesine yol acıyordu. Sonunda Doğubayazıt ’ta Şeyh Muhammed CelÂlî ’nin ders halkasına girerek 1892 yılında henuz on dort yaşında iken icÂzet aldı.
YUZU AŞKIN KİTABI UC AYDA MUTALAA ETTİ Kesintisiz eğitiminin sadece uc ay olduğu, diğerlerinin daha kısa surduğu kendi beyanından anlaşılmaktadır. Donemin medreselerinde on beş yılda okunan 100 ’u aşkın kitabı uc ay icinde mutalaa ettiğini bizzat kendisi kaydeder (KulliyÂt, s. 834).
İcÂzet aldıktan sonra tekrar Bitlis ’e donen Said Nursi burada kısa bir muddet Şeyh Emin Efendi ’nin derslerine devam etti. Ardından Siirt ’te Molla Fethullah Efendi ile goruşmeye gitti. Fethullah Efendi ’nin yaptığı imtihanda soruların hepsini doğru cevaplandırdığı, bu arada Harîrî ’nin el-MaķāmÂt ’ından verilen metni bir defa okuduktan sonra ezberden tekrarladığı, bunun uzerine hÂfızası ve zekÂsı ile un salan diğer bir MaķāmÂt yazarı Bedîuzzaman el-HemedÂnî ’ye atfen kendisine Bedîuzzaman lakabının verildiği nakledilir (Emirdağ LÂhikası, s. 76).
Bitlis Valisi Omer Paşa tarafından konağına davet edilen Said Nursi burada yaklaşık iki yıl ikamet etti. 1896 ’da Van Valisi Hasan Paşa ’nın yanında kaldı. Ancak asıl verimli donemini sonraki Van Valisi TÂhir Paşa ’nın zamanında gecirdi ve onun zengin kutuphanesinde mevcut fen ilimlerine ait yeni eserleri inceleme imkÂnı buldu. Muhtemelen İstanbul seyahatlerinde de bu alanda eserler okudu, boylece “funûn-i medeniyye” diye isimlendirdiği modern bilimlere ilgi duymaya başladı (Mardin, Religion and Social Change, s. 75-76).
MEDRESE İLE UNİVERSİTEYİ BİRLEŞTİRME HAYALİ: MEDRESETUZZEHRA Bir yazısında o zamanki calışmalarından bahseder (Erdem, s. 94-95; ayrıca bk. KulliyÂt, s. 1858). Said Nursi ’nin bu calışmaları onun zihninde medrese eğitiminde yenilik yapmanın zorunlu olduğu fikrini uyandırdı. Zira gencliğinden beri “Medresetuzzehr” adını verdiği ve dÂrulfunun şeklinde tasarladığı bir medrese kurmayı duşunuyordu. Soz konusu medresede din ilimleriyle diğer ilimler birlikte okutulacak ve zamanla ulkenin her tarafında yayılacaktı.
Bu amacla medreselerde sadece dinî ilimlerin okutulmasının yetersiz olduğunu savunmaya başladı (KulliyÂt, s. 1956); bu goruşlerini Sultan Abdulhamid ’e sunmak icin İstanbul ’a gitmeye karar verdi. TÂhir Paşa kendisine sultanla goruşmesini kolaylaştıracak bir mektup verdi.
Şark ulemÂsını kendisine hayran bırakan Said Nursi, İstanbul ’a geldikten sonra FÂtih Camii ’nde vaaz vererek oradaki Âlimlere de kendini kabul ettirdi. Ancak doğuda bir dÂrulfunun actırma teşebbusunden istediği sonucu alamadığı gibi pervasız davranışlarından dolayı aklî dengesinin yerinde olmadığı duşunulerek Uskudar Toptaşı Akıl Hastahanesi ’ne sevkedildi. Doktor raporu aksine hukmedince geri gonderildi. Zaptiye NÂzırı Şefik Paşa tarafından kendisine ayda 1000 kuruş maaşla memleketine muderris olarak tayin edildiği bildirildi.
Said Nursi, İstanbul ’a dilenmek icin değil milletin eğitim duzeyini iyileştirmek icin geldiğini soyleyerek maaşı reddetti (Zaptiye nÂzırı ile olan ilginc konuşması icin bk. ÂsÂr-ı Bedîiyye, s. 431). Bu olay uzerine bir muddet tevkif edildiği ve II. Meşrutiyet ’in ilÂnında serbest kaldığı, SelÂnik Hurriyet Meydanı ’nda 26 Temmuz 1908 tarihinde istibdat aleyhinde bir konuşma yapmasından anlaşılmaktadır (KulliyÂt, s. 1932-1935).
Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan bu donemde İttihat ve Terakkî mensuplarıyla ilişki icine girdiği tahmin edilmektedir. O zamanlardaki yazılarında yer yer İttihat ve Terakkî ’den bahseden Said Nursi iclerinden bazılarının ulkenin yonetilmesi ve dinî hayatın canlandırılmasına yonelik cok yararlı ilkeleri savunduğunu belirtir (a.g.e., s. 1553). Fakat daha sonra İttihatcılar ’ın bu amactan uzaklaştığını gormuş ve onlarla olan ilişkisi sadece Enver Paşa ile sınırlı kalmıştır.
HURRİYET VE MEŞRUTİYET FİKRİNİN YONETİMDE YERLEŞMESİ İCİN CALIŞTI Otuzbir Mart Vak‘ası ’na kadar Said Nursi hurriyet fikri ve meşrutiyet yonetiminin yerleşmesi icin yoğun faaliyetlere girişti. Ozellikle doğuluların bu fikirlere hazır olmadığını duşunerek İstanbul ’da aralarında uyesi bulunduğu İttihÂd-ı Muhammedî Cemiyeti ’nin yayın organı Volkan ’ın bulunduğu gazetelerde yazılar yazmaya başladı.
Bunlarda toplum hayatının birlik ve beraberliğe muhtac olduğunu ve adem-i merkeziyet fikrinin birliği bozacağını savundu (ÂsÂr-ı Bedîiyye, s. 453). Otuzbir Mart Vak‘ası ile irtibatlandırılarak 1 Mayıs 1909 ’da tutuklandı, ancak “DîvÂn-ı Harb-i Orfî” adıyla yayımlayacağı mudafaasını (KulliyÂt, s. 1920-1928) yaptıktan sonra beraat etti.
Bunu takiben İnebolu uzerinden Rize ’ye, buradan Batum ve Tiflis ’e gecti, oradan da 1910 yılının ilk aylarında Van ’a ulaştı. Van ’da Kurt aşiretlerini dolaşarak onları meşrutiyet, hurriyet, istibdat, meşveret ve şûra gibi kavramların yanı sıra ozellikle o gunun İslÂmî meseleleri hakkında aydınlatmaya calıştı.
Bu sırada doğuda bir dÂrulfunun kurma duşuncesini yeniden gundeme getirdi. Bu amacla Diyarbekir, Urfa ve Kilis uzerinden Şam ’a gitti. Şam ’da kaldığı sure icinde onde gelen Âlimlerle goruştu. Emeviyye Camii ’nde hutbe okudu. Şam ’dan Beyrut ’a gecti, buradan tekrar İstanbul ’a dondu.
Sultan V. Mehmed Reşad ’ın yanındaki heyet icinde SelÂnik, Uskup, Priştine ve Kosova ’yı kapsayan Rumeli seyahatine katıldı. (5-26 Haziran 1911) Sultan Reşad, Balkanlar ’ın karışık durumuna cozum getirmek amacıyla planladığı bu seyahatin sonunda 19.000 altın butce ile Kosova ’da bir dÂrulfunun kurulmasına karar verdi. Ancak I. Balkan Savaşı ’nda Kosova kaybedilince Said Nursi, Sultan Reşad ’dan butcenin kendi dÂrulfunununa tahsis edilmesini istedi. Talebi kabul edilerek soz konusu para Medresetuzzehr ’nın kurulmasına ayrılınca Said Nursi Van ’a dondu. 1912 yazında Van Valisi TÂhir Paşa ’nın da katıldığı bir torenle Van golu kıyısında dÂrulfununun temeli atıldı. Ancak kış şartları dolayısıyla inşaata ara verildi. Ardından TÂhir Paşa tedavi icin İstanbul ’a gidip orada vefat etti; yerine gelen Tahsin Paşa, binalar tamamlanıncaya kadar Van Kalesi ’ndeki Horhor Medresesi ’ni Said Nursi ’ye tahsis etti. Boylece tekrar ilmî faaliyetlere donen Nursi buradaki zamanının coğunu ders vermeye ayırdı.
İSLAM ALEMİNİN KURTULUŞU İCİN CALIŞTI I. Dunya Savaşı ile birlikte Said Nursi ’nin dÂrulfunun girişimi bir defa daha sekteye uğradı. Kendisi de bazı oğrencileriyle birlikte savaşa katıldı ve İşÃ‚rÂtu ’l-i‘cÂz adlı tefsirini Pasinler cephesinde telif etti. (a.g.e., s. 1812)
1915 ’te bir milis gucu oluşturarak kaymakam rutbesiyle orduya katıldı. Bu sırada ona duşmek uzere olan Bitlis ve Muş ’un savunması gorevi verildi. Kurduğu 3-4000 kişilik gonullu milis alayı ile Van, Bitlis ve Muş ’u Ermeniler ’e ve Ruslar ’a karşı korumaya calışırken bircok talebesini kaybetti.
Kendisi de Bitlis ’te yaralandı ve Ruslar tarafından esir alınarak Volga nehri kıyısında Kosturma ’ya gonderildi. İki yıllık esaretten sonra firar ederek Almanya ve Avusturya uzerinden 1918 yılında İstanbul ’a dondu (a.g.e., s. 708). Bu sırada yeni kurulan DÂru ’l-hikmeti ’l-İslÂmiyye ’ye uye olarak tayin edildi. Ancak Osmanlı Devleti savaşta yenilip ulke işgale uğrayınca buyuk bir ruhî sarsıntı gecirdi ve bundan boyle İslÂm Âleminin kurtuluşu icin aktif calışmalara girişti.
1920 ’de İngilizler İstanbul ’u işgal edince gazetelerde halkı işgale karşı mucadeleye teşvik etti. Bu sırada Anadolu ’da KuvÂ-yi Milliye bağımsızlık mucadelesi başlatmış, ancak ŞeyhulislÂm DurrîzÂde Abdullah Bey bu hareketin aleyhine fetva vermişti. Said Nursi duşmana karşı savaşanların Âsi sayılamayacağı gerekcesiyle fetvanın gecersiz olduğunu savundu (a.g.e., s. 2335). Bu cıkışı onun Ankara ’da yeni kurulmakta olan meclise davet edilmesini sağladı. Mecliste istiklÂl mucadelesinin kazanılmasında halkın dinî duygularının rolune işaret eden bir konuşma yaptı (a.g.e., s. 1028).
ESKİ SAİD ’DEN YENİ SAİD ’E İNKLÂP Rus esaretinden sonraki İstanbul hayatı (1918-1922) Said Nursi ’nin aynı zamanda değişim surecine tekabul eder. Bu sırada yazdığı bazı yazılarına bakılırsa artık dunya hayatından cekilme isteği duyduğu, zuhd ve takv hayatı yaşamayı arzuladığı gorulur. Nitekim Ankara ’daki siyasî faaliyetleri terketmesinde soz konusu tavrın onemli etkisi olmuştur. Said Nursi bu donemini “eski Said ’den yeni Said ’e inkılÂp” diye nitelendirmiştir. (KulliyÂt, s. 705) Boylece kendi hayatını iki devreye ayırmış oluyordu: Eski Said donemi (1878-1918), yeni Said donemi. (1923-1950) Bundan sonraki hayatını ise ucuncu Said donemi olarak adlandırmıştır. Ancak bu ayırım fikir ve goruşlerinde olan koklu bir değişimden kaynaklanmış değildir.
Kendisi bu donemlerin İslÂm ’a hizmet ederken takip ettiği yontem ve tarzla ilgili olduğunu belirtir. 1923 baharında Van ’a hareket ederken siyasî mucadelelerden uzaklaşarak kendini İslÂm ’a adayan talebeler yetiştirmeye karar verdi ve Erek dağında inzivaya cekildi. Bundan boyle hayatını toplumu ilim ve eğitim yoluyla donuşturme hedefine vakfetti. Cile ve eziyetlere katlanarak İslÂm ’a hizmet etmeye calışan, kendini ibadete veren ve mÂneviyatı one cıkaran bir tutum icine girdi.
ŞEYH SAİD İSYANI CIKINCA SURGUN EDİLDİ Van ’da iki yıl kadar kalan Said Nursi, Şeyh Said isyanı cıkınca 25 Mart 1925 ’te Van ’dan alınarak Erzurum ’a, buradan Karadeniz yoluyla İstanbul ’a getirildi, aynı yılın yazında Burdur ’a surgun edildi. Burada kendini “RisÂle-i Nûr” adını verdiği eserlerini yazmaya ve bu eserler doğrultusunda talebe yetiştirmeye adadı. Bu aynı zamanda surekli surgun, hapis ve mahkemelerle gececek hayatın başlangıcı oldu. Nitekim Burdur ’dan 1926 baharında Isparta ’nın Barla koyune gonderildi. Barla ’da kaldığı sekiz yıl icinde eserlerinin buyuk bir kısmını yazdı.
1934 yazında Isparta ’ya getirildi ve 27 Nisan 1935 ’te tutuklanarak 100 ’den fazla talebesiyle birlikte Eskişehir Hapishanesi ’ne gonderildi. Tutuklamalarda ileri surulen suclar genellikle gizli cemiyet kurma, rejim aleyhine calışma, Cumhuriyet ’in temel nizamlarını yıkmaya teşebbus ve laikliğe aykırı davranma gibi iddialar olmuştur.
Said Nursi, Eskişehir mahkemesinde kendini bu iddialara karşı savundu ve mudafaasını Lem‘alar adlı eserine dahil etti. (a.g.e., s. 2148-2175) Buradan Kastamonu ’ya surulen Said Nursi, bu şehirde sekiz yıl kaldıktan sonra 20 Eylul 1943 tarihinde yapılan bir aramada polisin ele gecirdiği kitapların kanuna aykırı olduğu gerekcesiyle tutuklanarak Denizli ’ye gonderildi. Denizli ’de Isparta, Kastamonu ve diğer bircok ilden toplanan 126 talebesiyle birlikte yargılandı. Ancak mahkemenin tayin ettiği bilirkişi heyetinin RisÂle-i Nûr hakkında verdiği raporda siyasî bir faaliyetinin bulunmadığı, tarikat ve cemiyetcilik yapılmadığı, yazıların iman ve Kur ’an ’a dair konulardan ibaret olduğunun belirtilmesi uzerine talebeleriyle birlikte beraat etti. (a.g.e., s. 2182)
SURGUN YILLARI VE MEZARININ BİLİNMEYEN YERE NAKLİ 1944 yazında Said Nursi bu defa Afyon ’un Emirdağ ilcesine surgun edildi. Dort yıl sonra tutuklanıp Afyon Hapishanesi ’ne kondu ve yirmi ay hapse mahkûm edildi, ancak kararın temyizinde beraat etti. Tekrar Emirdağ ’a nakledilen Nursi 14 Mayıs 1950 ’de Demokrat Parti ’nin iktidara gelmesiyle kısmen toplum icine dondu. Bu donemde surekli dolaşarak goruşlerini insanlara ulaştırmaya calıştı.
1952 ’de eserlerinden Genclik Rehberi adıyla derlenen kitap ilk defa Latin harfleriyle İstanbul ’da basıldı. Eserin laiklik aleyhine olduğu gerekcesiyle Said Nursi bir daha mahkemeye verildi, ancak İstanbul ’a gelerek yaptığı savunma neticesinde beraat etti. Bu arada SebîlurreşÃ‚d gibi dergilerde yazı ve mulÂkatları cıktı. Ayrıca her gittiği yerde cok ilerlemesi sebebiyle bu faaliyetler sağlığını etkiledi. Ağır hasta olduğu halde kendi isteğiyle Emirdağ ’dan Urfa ’ya nakledildi ve 23 Mart 1960 tarihinde vefat etti. Urfa ’daki mezarına halkın yoğun ilgisi dolayısıyla endişelenen donemin askerî yonetimi tarafından cesedi bilinmeyen bir yere nakledildi.
SAİD NURSİ HAZRETLERİ ’NİN İTİKADİ DUŞUNCESİ Said Nursi ’nin fikrî mucadelesini İslÂm duşuncesi icinde tecdid veya ihy olarak bilinen geleneğin bir devamı ve son donem Osmanlı Âlimleri arasında gorulen yenilik hareketinin bir parcası şeklinde gormek mumkundur. (Leaman, LXXXIX/3-4 [1999], s. 314-324)
Onun din anlayışının ilkeleri İşÃ‚rÂtu ’l-i‘cÂz ’da Kur ’an ’ın tevhid, nubuvvet, haşir, ibadet ve adaletten ibaret olduğunu ifade eden yaklaşımından cıkarılabilir. Said Nursi ’ye gore felsefe ve kelÂmın onemli bir sorunu olan Âlemin varlığı ve yaratılış amacı, insanın Âlem icindeki konumu problemi ancak Kur ’Ân-ı Kerîm ’in hidayeti ışığında tatmin edici bir izaha kavuşturulabilir.
Kur ’an ’a dayanan bir duşunur şunu anlar ki insan gecmiş zamanın derinliklerinden gelen, varlık alanına uğrayıp geleceğin guzelliklerine doğru yuruyen bir mahlûktur. Bu buyuk yolculuk sırasında kÂinat durağı onun sadece maddî boyutunu teşkil etmektedir. Said Nursi ’ye gore insanlığın nereden gelip nereye gittiği gibi teorik soruları felsefe seslendirmiş, Hz. Muhammed de kÂinatı yaratan ve idare eden gucun Allah olduğunu bildirmiştir. (KulliyÂt, s. 1159)
Said Nursi, varlığın mÂnalandırılmasında Kur ’an metodu ile felsefe metodu arasında şoyle bir ayırım yapar: Kur ’an varlığa “ma‘nÂ-yı harfî” ile, yani evrenin yaratıcısı olan Allah ’ı duşunerek bakar. Bu yaklaşımla kÂinatın hakiki guzelliği ortaya cıkar. Felsefe ise varlığa Allah ’ı hesaba katmadan “ma‘nÂ-yı ismî” ile, yani varlık adına bakar, boylece onu yaratıcısından soyutlayarak cirkinleştirir. Said Nursi ’ye gore bu yaklaşım kÂinata hakaret etmek demektir, cunku varlıkların her biri yaratıcısına işaret eder. Bu sebeple dinsiz felsefe hakikatsiz bir safsatadır ve kÂinata bir tahkirdir. (a.g.e., s. 50)
SAİD NURSİ HAZRETLERİ ’NİN DUŞUNCESİ Said Nursi eserlerinde, Allah ’ın varlığını inkÂr eden ve her şeyi tesadufe bağlayan materyalizm tehlikesine dikkat ceker.
Nubuvveti inkÂr edenlere verdiği cevapta Hz. Peygamber ’in torelerine sıkı sıkıya bağlı inatcı Araplar ’ın kotu ahlÂk ve Âdetlerini kısa surede değiştirdiğini, bunların yerine cok yuksek erdemler yerleştirdiğini vurgular. Yıllarca suren uğraşlara rağmen basit bir alışkanlığı ortadan kaldırmakta bile zorlanan insanların bu kadar kısa bir sure icinde buyuk bir donuşumu gercekleştirmesi mumkun değildir. 100 filozofun 100 yıl calışıp yapamayacağını Hz. Muhammed kısa bir zamanda başarmıştır. (a.g.e., s. 93)
Said Nursi ’nin Âyetleri yorumlamadaki temel mesajı, Kur ’an ’ın ve genel olarak İslÂmî ilkelerin bilimle catışmasının soz konusu olmadığını, bilim ve dinin aynı hakikatlere ışık tuttuğunu ortaya koymaktır. Kur ’an ona gore kÂinat kitabının ozlu bir tefsiridir. Bu sebeple Batı ’dan gelen ve bilim adı altında inkÂrcı duşunceleri savunan akımların tehdidi karşısında Kur ’an ’daki esasları akla uygun ve bilimsel cercevede insanlara aktarabilen tefsirler ortaya konmalıdır.
Nursi, tasavvuf eğitimi ve geleneğine olumlu bakmakla birlikte zamanın tarikat zamanı değil, imanı kurtarma zamanı olduğunu belirterek eserlerini daha temelinde dengeli olarak yenileşmesini savunur. Nursi, Mûs CÂrullah ve ŞeyhulislÂm Mustafa Sabri Efendi gibi ornekleri bu konuda ifrat ve tefrit icinde bulunmakla niteler. (a.g.e., s. 740)
SAİD NURSİ HAZRETLERİ ’NİN ESERLERİ Said Nursi her risÂlesini değişik zamanlarda farklı konular uzerine yazmış ve bunları bir sıraya dizerek “RisÂle-i Nûr” adını verdiği kulliyatını Sozler, MektûbÂt, Lem‘alar ve Şualar olmak uzere dort temel eserden teşkil etmiştir. Arapca yazdığı eserleri haric diğerlerinin neredeyse tamamı iki cilt halinde Risale-i Nur Kulliyatı adıyla yayımlanmıştır. (İstanbul 1996)
KulliyÂt icindeki eserleri konularına gore sınıflandırmak mumkun değildir. Bu eserlerde materyalizm ve pozitivizm gibi inkÂrcı akımlara karşı halkın dinî inanclarının korunması ve Kuran ’ın bilimsel teorilerin etkisindeki cağdaş insanların anlayacağı bicimde yorumlanması hedeflenmektedir.
Kaynak: DİA
İslam ve İhsan