
Meşhur Şair Yahya Kemal Beyatlı'nın, Suleymaniye Camii hakkında yazdığı muhteşem şiiri.Mîmar Sinan, bu Âbidesini yaptıktan sonra şan ve şerefin zirvesine tırmandı. O, bir Osmanlı dehÂsı idi. «Ser-mîmÂrÂn-ı cihan ve muhendisÂn-ı devrÂn» gibi tebcîl edici unvanlarla tekrîm edilmeye başlandı. Zira ibadetin rûhÂniyeti, mîmÂrîye ancak bu derecede aksettirilebilirdi.
Bir bayram sabahında Su­ley­m­ni­ye ’ye giden Yahy KemÂl ’in o me­kÂn­da hissettiği şu akisler, ne kadar guzeldir:
Kimi gokten, kimi yerden uşuşup her kapıya,
Giriyor birbiri ardınca ilÂhî yapıya...
Ordu-milletlerin en cok dovuşen, en sarpı,
Adamış sevdiği AllÂh ’ına bir boyle yapı.
En guzel mÂbedi olsun diye en son dînin,
Budur oz şekli hayÂl ettiği mîmÂrînin.
Gorebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Secmiş İstanbul ’un ufkunda bu kudsî tepeyi.
Taşımış harcını gÂzileri serdÂrıyla,
Taşı yenmiş nice bin işcisi mîmÂrıyla.
Hur ve engin vatanın hem gece, hem gunduzune,
Uhrevî bir kapı acmış buradan gokyuzune
TÂ ki gecsin ezelî rahmete rûh orduları.
Bir neferdir bu zafer mÂbedinin mîmÂrı.
Ulu mÂbed! Seni ancak bu sabah anlıyorum,
Ben de bir vÂrisin olmakla bugun mağrûrum.
Bir zaman hendeseden Âbide zannettimdi,
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi;
Senelerden beri ruyÂda gorup ozlediğim,
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gonlu bir, îmÂnı bir insan yığını,
Goruyor ruhlarının bir yere toplandığını.
Buyuk AllÂh ’ı anarken bir ağızdan herkes,
Nice bin dalgalı tekbîr oluyor tek bir ses!..
Burada ifÂde etmelidir ki Su­ley­m­ni­ye ’yi, hamamı, kutuphanesi, imÂreti, medresesiyle koca bir şehir huviyetinde inşÃ‚ eden Mîmarbaşı Sinan, Âdeta 2. BÂyezîd HÂn-ı Velî ’nin yıllar once kendi mîmÂrîmizle alÂkalı bir kerÂmet ve firÂsetinin tezÂhuru olmuştur. O firÂset neticesinde Su­ley­m­ni­ye gibi nice inkişaflar yaşanmıştır.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan