Mimar Sinan'ın ustalık eserim dediği Selimiye Camii'nin yapılışı hususunda Peygamberimiz (s.a.v), ruya-yı sÂdıka yoluyla sultan 2. Selim'e uyarıda bulunuyor.Mîmarbaşı Koca Sinan ’ın bilhassa “kalfalık eserim” dediği Su­ley­m­ni­ye gibi bir Âbideden sonra “ustalık eseri” olarak yaptığı Selimiye CÂmii, butun cihanda o Âna kadar yapılan şÃ‚heserler icerisinde her şeyiyle ayrı bir sanat kudret ve ihtişÃ‚mı sergilemektedir.

Mîmarbaşı Koca Sinan, bu emsalsiz eserine başladığında seksendort yaşındaydı. Eserin yapılmasına karar verilmesi ise, pek ibretlidir. Şoyle ki:

Akdeniz coktan bir Osmanlı golu olmasına rağmen KÂnûnî ’nin omru yetmediği icin Kıbrıs adası fethedilememişti. Gun gectikce de bir cıban başı hÂlinde rahatsızlık arz etmeye başlamıştı. Ustelik hac farîzası icin deniz yolunu kullanan muslumanların yol guvenliğini tehdit etmekteydi. Bunun uzerine 2. Selîm Han, babası KÂnûnî ’ye nasîb olmamış bulunan bu adanın fethini gercekleştirmeye azmetti.

Ardından Kıbrıs ’ın fethi ruyÂsını hakîkat kılmak yolunda devlet erkÂnını topladı ve uzun istişÃ‚relerden sonra fermÂn eyleyip Donanma-yı HumÂyûn ’u deryÂya saldı ve:

“ŞÃ‚yet bu adanın fethi muyesser olursa, rızÂ-yı ilÂhî icin şukur sadedinde buyuk bir cÂmi yaptıracağım!..” diye de bir adakta bulundu.

NihÂyet CenÂb-ı Hakk ’ın nusret ve inÂyetiyle fetih muyesser oldu ve Kıbrıs adası bir İslÂm diyÂrı hÂline geldi. Ancak PÂdişah 2. Selîm Han, devlet işlerinin cokluğu ve daha nice meşgaleler sebebiyle vaadini unutmuştu. Epey bir zaman sonra ruyÂsında RasûlullÂh -sal­lÂl­l­hu aleyhi ve sellem- ’i gordu. Hazret-i Peygamber -sal­lÂl­l­hu aleyhi ve sellem-, ona şoyle hitÂb etti:

“–Ey Selîm! Sen murÂd eyledin, Hak nasîb kıldı. Sozunde sÂdık olasın. Kıbrıs ’tan alınan ga­ni­metle vaad ettiğin cÂmiyi Edirne ’ye yaptırasın!..”

Selîm Han, dehşet ve hayretler icinde uyandı. Gonlunde bir yandan sozunde duramamanın mahcûbiyeti, diğer yandan da ruyÂsındaAllah Rasûlu -sal­lÂl­l­hu aleyhi ve sellem- ’i gormenin sevinci vardı.

Sabahleyin ruyÂsını ilk olarak lalası Mustafa Paşa ’ya anlattı. Pur dikkat kendisini dinleyen Paşa da, şaşkınlık icindeydi:

“–Sul­t­nım! Bu ne hikmettir ki, benim size anlatacağım ruyÂyı siz bana anlatıyorsunuz!” dedi.

PÂdişah ve lalası, aynı ruyÂyı gormekten mesrur ve memnun bir şekilde CenÂb-ı Hakk ’a hamd u senÂlar ettiler. Muhammed Mustaf -aleyhisselÂm- ’a salevÂt-ı şerîfeler getirerek sevinc gozyaşları doktuler.

Bundan sonra Sultan Selîm, der­hÂl devlet erkÂnından vuzerÂ, vu­ke­l ve ulemÂyı huzura topladı. Hazret-i Peygamber -sal­lÂl­l­hu aleyhi ve sellem- ’in emri vechile yuce mÂbedin Edirne ’ye yapılmasına karar verdi. Bu kudsî va­zi­fenin îfÂsı husûsunda da asrın en buyuk mîmÂrı sıfatıyla orada bulunan Koca Sinan ’a donerek şoyle dedi:

“–Ey Devlet-i Aliyye ’yi nice mÂbedleri ve insanlığa faydalı Âbi­de­leriyle bezeyen Koca UstÂd! Soylenenleri dinledin ve anladın. İmdi bu eser oyle bir eser ola ki, butun cihanda dahî emsÂli bulunmaya!..”

Koca Sinan da, aynı gonul coşkunluğu icerisinde gozleri dolarak:

“–Sul­t­nım! Bu eserle mÂdem ki Hazret-i Peygamber -sal­lÂl­l­hu aleyhi ve sellem- dahî bizzat alÂkadar olmuşlardır; dun­ya durdukca dimdik duracaktır bi-iznillÂh!..” mukÂbelesinde bulundu.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş / Osmanlı, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan