
Osmanlı p­di­şahlarının ucuncusu olan 1. Murad Han (1326-1389), Anadolu'da sukûn ve huzuru kısa zamanda sağladıktan sonra istikametini Rumeli'ye cevirmiş ve Haclılarla savaşarak tarihin akışını değiştirmiştir.1. Murad Han, Nilufer Hatun ’dan dun­yaya gelmiştir. Doğduğu sene, dedesi Osman GÂzi vefÂt etmiş ve Bursa fethedilmişti.[1] 1. Murad Han, devrinin zÂhirî ve bÂtınî ilimlerinde otorite olan buyuk şahsiyetler tarafından yetiştirilmiştir. Ağabeyi Rumeli fÂtihi Suleyman Bey ’in vefÂtı uzerine veliaht tÂyin edildi. Kısa bir muddet sonra babası vefÂt etti. Bursa ’ya dÂvet edilerek Osmanlı tahtına oturtuldu. Hu­d­vendigÂr ve GÂzi HunkÂr diye anıldı.
Bir devlet adamında bulunması gereken mumtaz vasıflara mÂlik olan Murad Han, aynı zamanda kalbî derinliğe de sahipti. İşte bu kalbî derinlik sebebiyle velîlik, ahî şeyhliği ve şehîdlik gibi pek yuce mÂnevî ma­kam­lara vÂsıl oldu.
O, Anadolu ’da sukûn ve huzuru kısa bir zamanda sağladıktan sonra istikÂmetini Rumeli ’ye cevirdi. Onun zamanında futûhÂt, Avrupa ’ya yayıldı, İslÂm hukûkuna gore harpte elde edilen ga­ni­metlerin beşte biri devletin hakkı olduğundan “Pencik (beşte bir) KÂnûnu” cıkarıldı. Fethedilen yerlerde Osmanlı devlet teşkilÂtı mukemmel bir sû­ret­te tesis edildi. Kimse ac ve acıkta bırakılmayıp, fakir-zengin, muslim-gayr-i muslim herkes buyuk bir huzur ve saÂdete kavuşturuldu.
DEVLETİN MERKEZİ EDİRNE OLDU
Butun bu guzel hamleler devam ederken Osmanlı ’nın batıdaki fu­tû­hÂtı neticesinde krallıklarının son bulacağından endişe eden Avrupalı hris­ti­yan devletler, 60-100 bin kişilik bir “haclı seferi” duzenlediler.
Bunun uzerine Sultan Murad, Hacı İlbey kumandasındaki dortbin kişilik bir orduyu, keşif maksadıyla onların uzerine gonderdi. Diğer taraftan haclılar da, Meric ’i gectikleri hÂlde hicbir mukÂvemet ile karşılaşmadıklarından, zafer cığlıkları atarak şenlikler yapmaya başlamışlardı. Yiyip icip sarhoş olduktan sonra uyudular. Duşmanın gafletinden istifÂde eden Hacı İlbey, uc koldan duşman uzerine bir gece baskını yaptı.
Dort bin kişilik Osmanlı askerinin hucûmu ile neye uğradığını şaşıran ve paniğe kapılan muttefik haclı askerleri, buyuk bir bozguna uğradılar. Gece karanlığında pek coğu birbirini kırarak cekilirken, geriye kalanların ekserîsi de Meric Nehri ’nde boğuldu. Kurtulabilen cok az bir kısmı kacabildi. Tan yeri ağardığında, haclıların tamamı helÂk olup gitmişti. Boylece tarihteki meşhur “Sırp Sındığı” zaferi kazanılmış oldu. Haclılar perişÃ‚n oldular. Bu hÂdiseden sonra pÂyitaht/başşehir, Bursa ’dan Edirne ’ye nakloldu.
CÂmiler, medreseler, bircok kultur muesseseleri inşÃ‚ edilerek Edirne, devletin aynı zamanda bir medeniyet merkezi hÂline getirildi. Ana­do­lu ’dan yeni fethedilen yerlere goc eden muslumanlar, oralarda da İs­lÂm ’ın yuce hayat tarzını ve yaşayışını sergilediler. AhlÂk ve fazîlet nu­mû­nesi oldular. Devletin Âdil idÂresi ve kurduğu hayır muesseseleri, her yerde buyuk bir hoşnutluk meydana getirdi. Hudutlar, t orta Avrupa ’ya kadar dayandı. Artık sıra Avrupa ’da fitnenin başı olan Sırp un­su­ru­nu bertaraf etmeye gelmiş oldu.
[1] Osman GÂzi ’nin Karacahisar ’ı zaptı ile Orhan GÂzi ’nin doğumu aynı Âna denk gelmişti. Bur­sa ’­nın fethi ile de Murad HÂn ’ın doğumu aynı zamana tesÂduf etmiştir ki, garip bir te­v­fuk kabûl edilir. Ayrıca Murad HÂn ’ın doğumu, Osman GÂzi ’nin vefÂtına ve Orhan GÂzi ’­nin culûsuna tesÂdufu ile oğlu Yıldırım ’ın doğumu da, Orhan GÂzi ’nin vefÂtına ve kendisinin cu­lû­su­na tesÂduf etmiştir ki, Osmanlı kaynaklarında bu tevÂfuka pek ehemmiyet verilir.
Kaynak: Osmanlı, Osman Nuri Topbaş, Erkam Yayınları, 2013
İslam ve İhsan