Medine ’de ziyaret edilecek kutsal yerler nerelerdir? Medine-i Munevvere ’de başlıca ziyaret yerleriKĂ‚be, Mescid-i Haram ve Mescid-i AksĂ‚ ’nın adları ve fazileti Kur ’an ’da gectiği gibi, Medine ’deki Peygamber mescidi ve Kuba mescidi gibi mescitlerin fazileti de hadislerle acıklanmıştır.
MEDİNE ’DE ZİYARET EDİLECEK KUTSAL YERLER 1. Medîne Şehri ve Medine Haremi Medine, Mekke ’den sonra muslumanlar icin Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın kutsal kıldığı ikinci bir kenttir. Hz. Peygamber 622 M. yılında Medine ’ye hicret edince, Muslim gayri Muslim ayırımı yapmaksızın, Medine ve cevresinde yaşayan kabile toplulukları ile “Medîne Vesîkası” adı verilen birleştirici bir anayasa hazırlamıştı. Bu sosyal mukavelenin ardından Medine Site Devleti ’nin sınırlarını da belirlemişti.

Medine şehrinin cevresinde de harem bolgesi vardır. Bu bolge kentin guney ve kuzeyinde Ayr dağı ile Sevr dağı arasındaki alanla, doğu ve batıdaki kara taşlık alanı icine alır. Hz. Peygamber ’in “Medîne Ayr ’dan Sevr ’e kadar haremdir” hadisi ile “Rasûlullah (s.a.s) Medine ’nin doğu ve batısındaki kara taşlık arasındaki alanları haram (kutsal) kıldı” hadisi bunun delilleridir.[1] Hz. Peygamber ’in belirlediği bu Medine harem bolgesi 22 km. kadardır. Bu bolgenin merkezi Mescid-i Nebevî ’dir.
Hadislerde şoyle buyurulur: “Medine şuradan şuraya kadar haremdir. Bu bolgenin ağacları kesilmez ve burada Kitap ve sunnete uymayan işler yapılmaz. Kim burada Kitap ve sunnetle celişen şeyler icat ederse Allah ’ın, meleklerin ve butun insanların lĂ‚neti onun uzerindedir.” [2]
“Ben bir kente hicret etmekle emrolundum ki, o kent diğer butun kentlere ustun gelir. Bu kentin adı Yesrib ’tir. O, Medîne ’dir. Koruğun, demirin pasını yok ettiği gibi, bu kent de mĂ‚nen kirli insanları giderir (dışına atar).” [3]
Gayri muslimlerin Medîne ’de uc gunden fazla kalması caiz gorulmemiştir. Nitekim Hz. Omer, mal satmak amacıyla gelen Yahudi, Hıristiyan veya Mecûsîlerin Medîne ’de uc gun kalmalarına izin veriyordu.[4]
Hz. Peygamber Medîne ’yi cok severdi. SahĂ‚bede de aynı sevgi vardı. Nitekim Hz. Omer ’in şu duasında bu sevgi acıkca gorulur: “Allah ’ım! Beni senin yolunda şehit olmakla rızıklandır ve benim olumumu Rasûlu ’nun yanında (Medîne ’de) kıl.” [5]
1. Mescid-i Nebevî Hz. Peygamber ’in Medine ’ye hicretinden hemen sonra ashabıyla birlikte inşa ettiği mescittir. Buna Mescid-i Rasûl, Mescid-i Şerîf, Mescid-i Saadet de denir. Mescid-i Haram ’dan sonra, Mescid-i Aksa gibi yeryuzunun en faziletli mescitlerindendir.
Mescid-i Nebevî, hicretin Medine merkezinde sona erdiği noktada, Allah Elcisi ’nin devesinin coktuğu, Neccar oğullarından satın alınan bir arsa uzerine inşa edilmiş ve bitişiğindeki cĂ‚hiliye doneminden kalma mezarlık kaldırılarak alanı genişletilmiştir.[6] Mescit yapımına mu ’minler işci-usta olarak katılıyor, bizzat Allah ’ın Rasûlu planlama ve organize yanında bir işci gibi taş, kerpic taşıyor ve şu beyitleri soyluyordu: “Allahım! Ahiret hayatından başka hayat yoktur. Ensara ve muhacirlere mağfiret et!” [7] Başlangıcta eni-boyu yuzer zira ’ (1 zira ’ 45 cm.) olmak uzere kare şeklinde inşa edilen mescide uc kapı konulmuştu. Hicretten onaltı ay sonra kıblenin yonu Beytullah yonune cevrildiği zaman, guneydeki kapı kapatılarak, burası mihrap yapıldı ve kuzeyden bir kapı acıldı.

Mescidin doğu tarafında duvara bitişik olarak Rasûlullah (s.a.s) ’in eşleri Hz. Aişe ve Sevde icin iki oda inşa edilmişti. Bunlara zamanla yedi oda daha eklenerek oda sayısı dokuza cıkmıştır. Yine mescide bitişik olarak gunduzleri bir eğitim-oğretim yeri, geceleri ise, evsiz kimseler ve misafirlerin barınması icin “Suffa” denilen uzeri kapalı bir bolum eklenmiştir.[8] Bir defasında Temim kabilesine mensup yetmiş kişi burada barındırılmış idi.[9] Medine ’den ve uzak yerlerden gelerek Suffa ’da eğitim-oğretim goren oğrenci sayısının dort yuze ulaştığı oluyordu. Burada barınanların ihtiyaclarının buyuk bir bolumu comert sahabiler tarafından karşılanıyordu. Medine ’de bir evi ve ailesi olmayan yoksul kimseler de Suffa ’da yatıp kalkıyor ve ihtiyacları buradan sağlanıyordu.[10]
Hz. Peygamber, mescidi Hayber ’in fethinden sonra bir miktar genişletmiş, vefatından kısa bir sure once, Hz. Ebûbekir ’in kapısı dışında, evlerden mescide acılan butun kapıları kapattırmıştı.[11] Rasûlullah (s.a.s) vefat edince, Hz. Aişe ’ye ait odaya defnedilmiştir. Hz. Ebûbekir ve Omer (r. anhumĂ‚) vefat ettiklerinde, Peygamber (s.a.s) ’in yanına defnedilmişlerdir.
Hz. Omer donemindeki genişletmede, Hz. Peygamber ’in eşlerine ait odalar kısmına dokunulmamıştı. Emevî halîfesi Omer İbn Abdilazîz mescidi doğu, batı ve kuzey yonlerinden buyuturken, Peygamber (s.a.s) ’in eşlerinin odaları da mescide katılmıştır. Ancak Rasûlullah (s.a.s) ’in kabri, Hz. Âişe ’nin odasında bulunduğu icin, bu odanın sadece bir bolumu mescide dahil edilmiş, kabirler kısmı dışarıda bırakılmıştır.[12]
İlk inşa edildiğinde 2475 m. kare buyukluğunde olan Mescid-i Nebevî, tarih boyunca suren ceşitli inşa ve buyutme calışmaları sonucunda 12271 m. kare genişliğine ulaşmıştır. Gunumuzde yapılan genişletme calışmalarıyla bu alanın birkac katına cıkması hedeflenmektedir.
Mescid-i Nebevî ’nin Fazileti: Yeryuzunde namaz kılmak ve ziyaret etmek icin yolculuğa cıkılabilecek uc mescitten birisi olan ve Mescid-i Haram ’dan sonra en faziletli sayılan bu mescidin icindeki “Ravza-i Mutahhare” denilen bir bolum icin Allah Elcisi şoyle buyurmuştur: “Benim evimle minberim arasında kalan yer, cennet bahcelerinden bir bahcedir.” [13] Rasûlullah (s.a.s), onceleri bir hurma kutuğune yaslanarak hutbe okurdu. Cemaat coğalınca, uc basamaklı bir minber yapıldı. O, bu yeni minbere yonelince, kenarda kalan hurma kutuğunden, deve iniltisi gibi sesler gelmeye başlamış, Allah ’ın Elcisi eliyle meshedince ses kesilmişti.[14]
Ravza-i Mutahhare icinde Ebû LubĂ‚be ve HannĂ‚ne adında direkler vardır. Ebû LubĂ‚be, ensardan Evs kabilesine mensuptu. Kureyza oğulları savaşında, duşmana, teslim olmaları halinde, kendilerine verilecek cezanın olum olacağını işaret etmiş olduğundan dolayı pişmanlık duymuş ve kendisini buradaki sutuna iple bağlatmış ve tevbesi kabul edilmedikce, bağını hic kimseye cozdurmeyeceğine ve bir şey yiyip icmeyeceğine yemin etmişti. Yedi gun bağlı kaldıktan sonra tevbesi kabul edilmiş ve bağını bizzat Allah ’ın Rasûlu cozmuştu. Bugun bu sutunun yerine dikilene “UstuvĂ‚ne-i Ebû LubĂ‚be” denir. Diğeri ise “UstuvĂ‚ne-i HannĂ‚ne (ağlayan kutuk” olup, yukarıda sozunu ettiğimiz, inleyen hurma kutuğunun yerindeki sutundur.[15] Minber hakkındaki başka bir hadis şoyledir: “Minberimin ayakları cennet uzerindedir.” [16]
Medine ’de bulunan Mescid-i Nebevî, yeryuzunde bulunan uc kutsal mescitten birisidir. Bu mescidin fazileti hadiste şoyle acıklanır: “Ancak şu uc mescit icin yolculuk yapılabilir: Mescid-i Haram, benim şu mescidim (Mescid-i Nebev&#238 ve Mescid-i AksĂ‚.” [17] Sa ’d İbn Vakkas ve Ebû Hureyre (r. anhumĂ‚) ’dan rivĂ‚yete gore, Nebî (s.a.s) şoyle buyurmuştur: “Benim şu mescidimde kılınacak bir namaz, Mescid-i Haram dışında, başka yerlerde kılınacak bin namazdan (sevap bakımından) daha faziletlidir.” [18] Enes İbn MĂ‚lik ’ten nakledilen başka bir hadiste, namaz miktarı zikredilir: “Kim benim mescidimde kırk vakit namaz kılarsa, cehennem ateşinden berat ve kıyamet gunu kurtuluş yazılır.” [19] Mescid-i Nebevî, namazın dışında diğer hayırlı ameller icin de fazilet kaynağıdır. Hadiste şoyle buyurulur: “Mescidime bir hayrı oğrenmek veya oğretmek icin gelen, Allah yolunda cihad eden kimse gibidir. Bunun dışında gelen, başkasının kazancını seyreden kimseye benzer.” [20] “Ben peygamberlerin sonuncusuyum. Mescidim de mescitlerin sonuncusudur.” [21]
Diğer yandan Mescid-i Nebevî ’nin icinde, Hz. Peygamber ’in kabri ile minberi arasında “Ravza-i Mutahhare” denilen ve cennetten bir parca sayılan kutsal bir alan yer alır. Bu yer 10 m. genişliğinde, 20 m. uzunluğunda, 200 metre karelik bir alandır. Bu alanın fazileti ile ilgili olarak, Abdullah İbn Zeyd el-MĂ‚zinî ve Ebû Hureyre ’den nakledilen bir hadiste şoyle buyurulur: “Benim evimle minberim arası, cennet bahcelerinden bir bahcedir.” [22]
2. Hz. Peygamber ’in Kabrini Ziyaret İslĂ‚m ’da, henuz kader inancının kokleşmediği ve cĂ‚hiliye alışkanlıklarının devam ettiği donemde kabir ziyareti yasaklanmış, ancak daha sonra serbest bırakılmıştır. Hadiste şoyle buyurulur: “Size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım. Bundan boyle kabirleri ziyaret ediniz. Cunku bu ziyaret size olumu hatırlatır.” [23]
Hz. Peygamber 632 M. yılında vefat edince, mescidin bitişiğinde bulunan, vefat ettiği evinin odasına defnedilmiştir. Daha sonra Hz. Ebûbekir ile Hz. Omer de onun yanına defnedilmiştir. Mescid-i Nebevî buyutulurken, bu kabirler de ana duvarların ic kısmında kalmış, ic cevresi duvar ve demir parmaklıklarla ayrılarak ve ustlerine de kubbe yapılarak, mescitten ayrı bir gorunum verilmiştir.

İslĂ‚m bilginleri hac yapanların hacdan once veya sonra Rasûlullah ’ın kabrini ziyaret etmeyi vĂ‚cip derecesinde onemli saymışlardır. Bir zaruret bulunmadıkca bu ziyaretin ihmal edilmesini bir gaflet ve duygusuzluk olarak değerlendirmişlerdir. Bu konuda aşağıdaki hadisler teşvik edici olmuştur. “Beni vefatımdan sonra ziyaret edenler, hayatımda ziyaret etmiş gibidir.” [24] “Kabrimi ziyaret edenlere şefaatim sĂ‚bit bir hak olur.” [25] “Kim gonlunde beni ziyaretten başka bir duşunce olmaksızın, beni ziyarete gelirse, kıyamet gunu ona şefaatcı olmak benim uzerimde bir hak olur.” [26]
Medine ’ye varılınca, mumkunse boy abdesti veya namaz abdesti alarak Mescid-i Nebevî ’ye gidilir. “BĂ‚bu ’s-SelĂ‚m (SelĂ‚m Kapısı)” veya “BĂ‚bu Cibrîl” den girilir. KerĂ‚het vakti değilse iki rekĂ‚t “tehıyyetu ’l-mescid” namazı kılınıp dua edilir. Bu namazı mumkunse Ravza-i Mutahhare denilen yerde kılmak uygun olur. Hz. Peygamber ’e sağlığında iken nasıl saygı gostermek gerekli ise, vefatından sonra da aynı şekilde gereklidir. Bu yuzden tevazu, edep ve sukûnetle, kabr-i saadet tarafına yaklaşarak başı hizasında durulur ve şoyle selam verilir: “es-selĂ‚mu aleyke yĂ‚ seyyidî, yĂ‚ Rasûlallah, es-selĂ‚mu aleyke yĂ‚ Nebiyyallah…” (Sana selĂ‚m olsun, ey efendim, ey Allah ’ın elcisi! Sana selĂ‚m olsun, ey Allah ’ın habercisi!). Kabir ziyaretinde okunacak dualar okunur. Sonra Ebûbekir ve Hz. Omer ’in başı hizasında durarak, onlara da selĂ‚m verilir ve dua okunur. Onların bu selĂ‚mı aldıkları ve gelen ziyaretciden haberdar oldukları duşunulur.
Nitekim Allah ’ın Elcisi Bedir savaşından sonra, yerde yatan Kureyş cesetlerine seslendiğinde, Hz. Omer, “bu duygusuz cesetlere mi sesleniyorsunuz?” deyince şoyle buyurmuştur: “Siz bunlardan daha fazla işitici değilsiniz. Fakat bunlar cevap veremezler.” [27] Bu konuda Hz. Âişe; “Gercekten sen sozunu olulere duyuramazsın.” [28] Ă‚yetine dayanarak, yukarıdaki hadisi “gerceği, şimdi olunce daha iyi anladınız” şeklinde yorumlamıştır. Coğunluk İslĂ‚m Ă‚limleri ise, bu konuda Hz. Âişe ’ye muhalefet ederek, Abdullah İbn Omer ’in naklettiği, yukarıdaki Omer hadisini esas almışlardır.[29]
Medine ’de kalındığı sure icinde, Mescidde mumkun oldukca kaza veya nĂ‚file namaz kılınır, Kur ’an okunur, dua, tesbih ve zikir yapılır.
Medine ’den ayrılacak olan ziyaretci, son olarak Rasûlullah (s.a.s) ’in kabrini ziyaret ederek vedĂ‚ eder. Uygun bir yerde, mumkunse Ravza ’da iki rekĂ‚t şukur namazı kılarak, saygı ile Mescid-i Nebevî ’den ve Medine-i Munevvere ’den ayrılır.
3. Kuba Mescidi Kuba, Medine kenarında bir yerleşim birimidir. Hz. Peygamber, hicret sırasında Medine ’ye girmeden once, Kuba ’da Amr İbn Avf oğulları yurdunda birkac gun misafir kalmış ve orada Kuba Mescidi ’ni inşa etmiştir. Mescidin yapımı icin Kubalılar taş getirmiş, en buyuk gayreti Ammar İbn YĂ‚sir gosterdiği icin, kendisine “İslĂ‚m ’da ilk mescit bina eden kişidir” denilmiştir.[30]

Abdullah İbn RevĂ‚ha da hem calışıyor hem de şiir soyluyordu. Amr İbn Avf oğullarına olan bu ilgiyi daha sonra kıskanan Ganem İbn Avf ’lar, Ebû Âmir er-RĂ‚hib ’in teşviki ile Kuba ’ya bir mescit daha yapmışlar ve icinde tuzak kurarak, Hz. Peygamber Tebuk Gazvesi ’nden donerken namaz kılmasını istemişlerdi. Ancak CenĂ‚b-ı Hakk ’ın haber vermesi uzerine, “Dırar Mescidi” adı verilen bu mescit baskın duzenlenerek yıkılmış ve icindekiler kacmıştır.[31] Allah ’ın Elcisi ’ne de, aşağıdaki Ă‚yetle, o mescitte değil, daha once kendisinin yaptığı mescitte namaz kılması bildirilmiştir. “..İlk gununden beri takva uzere kurulan mescit, icinde namaz kılmana daha uygundur. Cunku orada temiz olmayı seven kimseler vardır, Allah da temizlenenleri sever.” [32] Temizlenme ile; maddi ve mĂ‚nevî kirlerden arınma kastedilir.[33]Takva mescidinin Medine mescidi olduğu da nakledilmiştir.[34] Hadiste şoyle buyurulur: “Kim Kuba mescidine kadar gider ve orada namaz kılarsa, kendisi icin umreye denk ecir olur.” [35] Allah Elcisi ’nin Kuba Mescidi ’ne her cumartesi gunu gittiği ve orada iki rekĂ‚t namaz kıldığı nakledilmiştir.[36]
4. Mescid-i Kıbleteyn (İki Kıbleli Mescit) Medine ’de bulunan bu mescidin ozelliği, ilk kıble değişikliğine sahne olmasıdır: İslĂ‚m ’ın ilk yıllarında namazlarda kıble olarak Kudus ’teki Mescid-i Aksa ’ya doğru donulurken, hicretten sonra 16. ncı ayda kıble, Mekke ’deki Mescid-i Haram ’a cevrilmiştir.

Kur ’an-ı Kerîm ’de bu değişiklik şoyle acıklanır: “Yuzunu goğe cevirip durduğunu goruyoruz. Seni sevdiğin kıbleye mutlaka cevireceğiz. Hemen yuzunu Mescid-i Haram tarafına cevir. Ey mu ’minler! Siz de nerede olursanız olun, yuzlerinizi onun tarafına cevirin.” [37] “Nereye cıkıp gidersen git, yuzunu Mescid-i Haram tarafına cevir. Bu elbette, Rabb ’inden gelen bir gercektir..” [38] Bu Ă‚yetler inince, namazlar KĂ‚be ’ye doğru kılınmaya başlanmıştır. Oyle ki, bu hukmu bildirmek icin, Benî Seleme Mescidi ’ne giden bir sahĂ‚bî, cemaat ikindi namazının rukûunda iken gelmiş ve kıble değişikliğini bildirmişti. İmam namazı bozmaksızın, safları Mekke tarafına cevirmiş, geri kalan rekĂ‚tları yeni kıbleye doğru kıldırmıştır. Bir namazın icinde iki kıbleye birden donulduğu icin, bu mescide “Mescid-i Kıbleteyn” (İki kıbleli mescit)” adı verilmiştir.
Kıble değişikliğinin, Hz. Peygamber ’in Benî Seleme Mescidi ’nde misafir olarak bulunduğu bir sırada vuku bulduğu da soylenmiştir. İbn Omer ’in nakline gore, kıble değişikliği haberi, Medine ’de diğer bir mescit olan KubĂ‚ ’ya ertesi gun sabah namazında ulaşmış, yuzleri Şam ’a doğru olan cemaat, KĂ‚be ’ye doğru donmuşlerdi.[39]
5. Baki Mezarlığı Mescid-i Nebevî ’nin doğu tarafında bulunan Baki Mezarlığı ’nı ziyaret etmek mustehaptır. Hz. Peygamber ’i gormuş, onun sohbetinde bulunmuş ve İslĂ‚m ’ın yayılması icin caba harcamış bulunan on bin kadar sahĂ‚be bu mezarlığa defnedilmiştir. Ucuncu halife Hz. Osman, Hz. Abbas, Hz. Âişe, Hz. Fatıma, Sa ’d İbn Ebî Vakkas, Hz. Hasan gibi sahabe ile, İmam MĂ‚lik gibi tĂ‚biîlerden bir cok buyuk zatlar bu kabristanlıktadır.

Rasûlullah (s.a.s) oluleri ziyaret etmek icin Medine mezarlığına cıkar ve şoyle derdi:
“Es-SelĂ‚mu aleykum yĂ‚ dĂ‚re kavmin mu ’minîn ve innĂ‚ inşĂ‚allahu bikum lĂ‚hikûne, es ’elullĂ‚he lî ve lekumu ’l-Ă‚fiyete” (Ey mu ’minler yurdunun sĂ‚kinleri! Size selam olsun. Bizler de inşĂ‚allah sizlere kavuşacağız. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan bizim ve sizin icin Ă‚fiyet, Ă‚hiretle ilgili korku ve sıkıntılardan kurtuluş dilerim.)[40] İbn Abbas, Allah Elcisi ’nin bir keresinde Medine kabristanlığına uğradığında, yuzunu kabirlere donerek şoyle dediğini nakletmiştir: “es-SelĂ‚mu aleykum, yĂ‚ ehle ’l- kubûr! Yağfirullahu lenĂ‚ ve lekum. Entum selefûnĂ‚ ve nahnu bi ’l-eseri.” (Ey kĂ‚birler ahalisi! Size selĂ‚m olsun! Allah bizi ve sizleri bağışlasın. Sizler bizden once gittiniz, biz de sizin ardınızdan geleceğiz.)[41]
Baki mezarlığı acık olunca icine girerek, acık değilse dışarıdan ziyaret edilebilir. Ziyaret sırasında Allah Elcisi ’nin yaptığı gibi selĂ‚m verilerek dua edilir. Dua niyetiyle okunacak kimi sûre ve Ă‚yetlerin sevabı burada yatanlara, butun sahabelere, onları izleyen tĂ‚biîlere ve bunları izleyen tebe-i tĂ‚biînin ruhlarına bağışlanır. Kendimiz icin de bu kutsal beldede yuce Allah ’tan af ve mağfiret dileriz.
Kısaca hac ve umre sırasında Mekke veya Medîne kabristanlıklarındaki sahĂ‚be ve sonraki kabir ehillerini ziyaret sırasında, yukarıdaki hadislerde yer alan duaların benzerleri yapılabilir.
6. Hendek Savaşının Yapıldığı Yerler Hz. Peygamber ’in muşriklerle yaptığı en onemli savaşlardan birisi de, Uhud savaşından iki yıl sonra, hicretin 5 nci yılı Şevval (23 Şubat 627) ayında Medine ’nin kuzeyinde cereyan etmiştir. Uhud ’ta muslumanların gucunu tam olarak kıramayan Kureyş muşrikleri, Gatafan Kabileleri ve bunlara destek veren Kureyza Yahudileri 12 bin kişilik bir gucle Medine ’ye saldırma kararı almıştı. Bu haberi alan Allah ’ın Rasûlu derhal bir savaş meclisi topladı. Kenti savunma kararı alınınca, Selman-ı FĂ‚risî ’nin, “bizde bir şehir ustun guclerle kuşatıldığı zaman daima cevresine bir hendek kazılır ve şehir bu şekilde savunulur” demesi uzerine, bu goruş benimsendi. Cunku şehrin diğer tarafları dağ ve hurmalıklarla cevrili idi. Buna gore, şehrin dışa acık olan tarafına iki hafta suren calışmalarla hendekler kazıldı.[42] Atla bile aşılamayacak genişlik ve derinlikte olan hendekten cıkan toprakların arkasına da sahabe birlikleri mevzilendi. Savaşabilecek muslumanların sayısı uc bin kadardı. 36 da at vardı.

Uhud-Medine yolu uzerinden gelen birleşik gucler, hendek gerisinde mevzîlendiler. Onemli bir catışma olmaksızın muhasara uzadı. Mevsimin kış oluşu, Medine ’nin dışarısı ile irtibatının kesilmesi, yiyecek sıkıntısı doğurmaya başlamıştı. Bu arada Allah ’ın Elcisi Gatafan kabilesi reisleri ile goruşerek Medine hurma gelirinin ucte biri karşılığında savaştan cekilmeleri teklifini yapmışsa da, Sa ’d İbn Muaz ve Sa ’d İbn UbĂ‚de ile istişare sonucunda bu teklifinden vazgecti.[43] Bu arada Kurayza Yahudileri de saldırmazlık antlaşmasını bozarak, duşmanın safına gecmişti. Ancak duşman safında iken gizlice İslĂ‚m ’a giren Nuaym İbn Mes ’ud es-Sakafî ’yi, Kurayzalılar ’la birleşik guclerin arasını acmak icin gorevlendiren Allah ’ın Elcisi, bunda muvaffak oldu.
Bir ay suren kuşatmanın arkasından CenĂ‚b-ı Hakk ’ın yardımı goruldu. Cıkan soğuk bir ruzgĂ‚r tum duşman cadırlarını yıkıyor, ateşlerini sonduruyor, atları urkuyor ve kendileri de toz toprak icinde kalıyordu. Bu durum duşmanı korkuttu ve savaşı bırakıp cekildiler. Ancak onceki anlaşmayı bozan Yahudiler de o bolgeden surgun edildi. Aşağıdaki Ă‚yet ve devamı birkac Ă‚yet bu olayla ilgili olarak inmiştir. “Ey iman edenler! Allah ’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani size ordular saldırmıştı da, biz onların uzerine bir ruzgĂ‚r ve sizin gormediğiniz ordular gondermiştik. Allah ne yaptığınızı goruyordu.” [44]
Yedi Mescitler: Hendek savaşının yapıldığı bolgede birbirine yakın kucuk yedi tane mescit bulunmaktadır. Bunların Medine ’ye gelenler tarafından ziyaret edilmesi Ă‚det hĂ‚line gelmiştir. Butun bu mescitlerde iki rekĂ‚t tehıyyetu ’l-mescit namazı kılınarak, ziyaretler sırasında ecir kazanıldığında ve tarihi olayları hatırlayarak ibret alındığında şuphe yoktur.
7. Uhud Şehitliği Bu savaş, hicretin ucuncu yılında, Muslumanlarla Mekke muşrikleri arasında Uhud dağı civarında vuku bulmuştur. Bedir savaşında yetmiş olu ve bir o kadar da esir veren Kureyşli ’ler yakınlarının ocunu almak uzere harekete gecmiş ve 3000 kişilik bir askeri gucle Medine ’ye yonelmişti. Aralarında Ebû Sufyan ’ın karısı Hind binti Utbe başta olmak uzere 14 de kadın vardı. Bunu haber alan Allah ’ın Elcisi 1000 kişilik bir guc hazırladı ve Medine şehrini icerden savunmak istediğini bildirdi. Fakat ozellikle Bedir savaşına katılamamış olan gencler, duşmanla dışarıda bir meydan savaşı yapmak istiyorlardı. Coğunluğun isteğine uyan Allah Elcisi, zırhını giyip cıkınca, gencler goruş değiştirmek istemişlerse de; “bir peygamber zırhını giydikten sonra, artık savaşmadan geri donmez” buyurarak, Uhud ’a yoneldi. Bu arada munafıkların başı Abdullah İbn Ubeyy, savunma savaşından vazgecilmesini bahane ederek 300 kişilik gucunu cekmiş ve muslumanların sayısı 700 ’e duşmuştu.

Kureyş ordusu Medine ’nin acık olan tarafından sızabilmek icin, karargĂ‚hını Uhud dağının Medine ’ye bakan tarafına kurmuştu. Rasûlullah (s.a.s) de, İslĂ‚m ordusunu savaş duzenine sokarak duşmana karşı saf tuttu. Duşmanın sızabileceği yerlere de okcuları yerleştirdi. Ordunun sol tarafındaki dağın vadisini guvenceye almak icin Abdullah İbn Cubeyr (o.3/624) ’in komutasındaki 50 kadar okcuyu Ayneyn Tepesi ’ne yerleştirdi ve şoyle buyurdu: “Bizim bozguna uğradığımızı, atlarımızı kuşların kaptığını gorseniz bile, ben size haber gonderinceye kadar yerinizden ayrılmayınız.”
İlk catışmaların sonunda duşman bozguna uğramış ve onemli olcude cekilmeye başlamıştı. Onu izlemek ve yeniden toparlanmasına fırsat vermemek gerekirken, savaşı kazandıklarını duşunen kimi muslumanlar ganimet toplamaya başlamıştı. Bu durumu goren okcuların buyuk bir bolumu de yerlerinden ayrılmaya başladılar. Abdullah İbn Cubeyr dağılmayı onleyemedi ve yanında kalan on kişi ile birlikte, arkadan sızmaya calışan Halid İbn Velid ’in kumanda ettiği 200 kişilik Mekke ’li suvari birliği ile savaşa girdi, oku bitince, mızrağı ile, o da kırılınca kılıcıyla mucadeleye devam etti. Sonunda İkrime ve arkadaşlarınca şehit edildi ve Ayneyn Tepesi duşmanın eline gecti.[45] Artık İslĂ‚m ordusu iki ateş arasında kalmıştı. İşte bu sırada Hz. Peygamber ’in amcası Hz. Hamza, Ebû Sufyan ’ın karısı Hind ’in kolesi Vahşî tarafından mızrakla vurularak şehit edildi. Bu arada Mus ’ab İbn Umeyr de şehit edilmiş ve sima olarak Rasûlullah ’a benzediği icin, muşrikler Hz. Peygamber ’i oldurduklerini soylemeye başlamıştı.
İşte boyle bir zamanda, sahĂ‚be Uhud ’un eteklerinde Hz. Peygamber ’in cevresinde kenetlenerek onu canları pahasına korudular ve duşman bu cemberi yaramadı. Orada bir mağarada dinlenen Allah Elcisinin dişi kırılmış, yanağı yarılmıştı. Kızı FĂ‚tıma onu tedavi etmişti. Ebû Sufyan ve Hz. Omer ’in karşılıklı konuşması bu sırada cereyan etmişti. Savaş bu ucuncu aşamada denk bir duruma gelmişti.
Ebû Sufyan karşı dağa cekilmiş ve ertesi gun oradan Medine ’ye saldırmayı planlamıştı. Durumu sezen Allah Elcisi, 70 şehit ve yaralılara rağmen aynı ordu ile duşmanı 8 km. kadar izledi. Uc gun konaklayarak geceleri ateşler yaktırdı ve duşmana savaştan yılmadıkları mesajını verdi. Ebû Sufyan Medine kentine saldırmaya cesaret edemeyerek Mekke ’ye dondu ve boylece muslumanlar yeniden ustunluk sağlamış oldu.
Kur ’an-ı Kerîm ’de şoyle buyurulur: “Allah yolunda oldurulenleri sakın oluler sanma. Hayır, onlar diridirler. Rab ’leri katında rızıklanmaktadırlar.”[46] RivĂ‚yete gore bu Ă‚yet, Uhud şehitleri hakkında inmiştir. Hadiste şoyle buyurulur: “Şehitlerin ruhu yeşil kuşların icinde cennet sularından sulanır, meyvelerinden yer ve Arş ’ın altında asılı altın kandillere gidip dinlenirler. Bu guzel nimetlerin tadını alınca; “Ne olurdu geride kalan kardeşlerimiz de bu nimetleri haber alsalar da savaşmaktan geri durmasalar!” derler.[47]
8. Bedir Şehitliği Bedir, Medine ’nin 160 km. kadar guneybatısında, Kızıldeniz sahiline 30 km. uzaklıkta, Medine- Mekke yolunun Suriye kervan yoluyla kesiştiği yerde bulunan kucuk bir kasaba idi. Halkı, burada konaklayan kervanlardan hizmetleri karşılığında elde ettikleri parayla ve hayvancılıkla gecimlerini sağlıyordu.

Hicretin ikinci yılı Ramazan ayında, Allah ’ın Rasûlu, Ebû Sufyan ’ın yonetiminde bir Kureyş ticaret kervanının Şam ’dan donmekte olduğunu haber aldı. Kervanın geliriyle muslumanlara karşı ordu hazırlayacaklardı. Kervan ’ın onunu Bedir ’de kesmek uzere 305 kişilik bir sahĂ‚be ordusuyla Bedir yakınlarına gelen Allah ’ın Elcisi, kervanın sahil yolundan uzaklaşıp Mekke tarafına gectiğini oğrenmiş, ancak bu arada Mekke ’de hazırlanan bin kişilik bir muşrik ordusu, Ebû Cehil ’in komutasında Bedir ’e yaklaşmıştı. Bu yeni durumda, ya kervan izlenecek ya da yaklaşan Kureyş ordusu ile savaşılacaktı. Sahabe, kendilerinden uc kat daha guclu olan bir ordu ile carpışmak icin hazırlıklı değildi. İstişareler sonucunda, Nebî (s.a.s); “Kervan deniz sahilinden gecip gitmiştir. Şu Ebû Cehil ise bize yonelmiştir.” dedi. Ensardan Sa ’d İbn UbĂ‚de: “Ey Allah ’ın Rasûlu! Sen emrine bak, onu uygula. Vallahi Aden ’e gitsen, ensardan kimse geri kalmaz” dedi. Sa ’d İbn Muaz da şoyle dedi: “Biz sana iman etmişiz, seni tasdik etmişiz. İstediğin yere git. Allah ’a yemin olsun ki, sen bize şu denizi gosterip icine dalsan, bizden hicbir kimse geri kalmamak uzere hepimiz birlikte dalarız. Biz savaş zamanında sabır ve sebat eden, duşmanla karşılaşınca da sadakatten ayrılmayan kişileriz. Haydi bizi Allah ’ın bereketine doğru gotur.” Bu duruma sevinen Hz. Peygamber: “Haydi yuruyun Allah ’ın bereketine doğru. Size mujde veririm ki Allah, iki topluluktan birisinin sizin olacağını bana kesin olarak va ’d etmiştir. Vallahi ben Kureyş muşriklerinin duşecekleri yerleri goruyor gibiyim.” buyurdu. Bu arada savaş taktiği olarak, Habbab İbn Eret ’in tavsiyesi uzerine su kaynağını kontrol edecek bir yere mevzilendiler.
Duşmanla karşılaşınca, ikili carpışmaların ardından yapılan genel savaş, muslumanların kesin zaferiyle sonuclandı. Muşrikler Ebû Cehil başta olmak uzere yetmiş olu verdi. Muslumanların kaybı ise 14 kişi idi. Yetmiş kişi de esir alınmış ve ceşitli ganimetler ele gecirilmişti. Esirlerden malî durumlarına gore, kişi başına 1000-4000 dirhem (5 dirhem bir koyun parası) kurtuluş fidyesi alındı. Bazı esirlerin karşılıksız olarak, okuma yazma bilenlerin de on muslumana okuma yazma oğretme karşılığında serbest bırakılmasına karar verildi. Hz. Peygamber şehitlerin namazlarını kılarak onları defnettirdi. Kureyş ’in olulerini de gomdurdu.
Bedir savaşında, mu ’minlere Yuce Allah tarafından once bin melekle yardım sozu verilmişken,[48] bu sayı Kurz İbn Cabir el-MuhĂ‚ribî ’nin de muşriklere yardım edeceği haberi uzerine uc bine cıkarılmış,[49] muslumanlar sabreder ve bu arada beklenmedik bir saldırıya uğrarlarsa yardımcı melek sayısının beş bine kadar cıkabileceği acıklanmıştır.[50] Bu savaşa katılanların gunahlarının bağışlandığı Allah tarafından bildirilmiştir.[51]
Dipnotlar:
[1] BuhĂ‚rî, CihĂ‚d, 71, 74, Medîne, 1, Buyû ’, 53, EnbiyĂ‚, 10; Muslim, Hac, 445, 446, 455; Tirmizî, MenĂ‚kıb, 67. [2] BuhĂ‚rî, FezĂ‚ilu ’l-Medîne, 1. [3] BuhĂ‚rî, FezĂ‚ilu ’l-Medîne, 2; Muslim, Hac, 487. [4] Muhammed Revvas Kal ’acı, Mevsûatu Fıkhı Omer İbni ’l-HattĂ‚b, 1981, s. 601. [5] BuhĂ‚rî, FezĂ‚ilu ’l-Medîne, 11. [6] NesĂ‚î, MesĂ‚cid, 12; İbn Sa ’d, TabakĂ‚t, Beyrut, t.y, I, 239. [7] İbn Sa ’d, TabakĂ‚t, I, 239, 240. [8] İbn Sa ’d, age, I, 499. [9] A. İbn Hanbel, III, 371. [10] İbn Sa ’d, age, I, 255; M. Hamidullah, İslĂ‚m Peygamberi, İstanbul 1980, II, 832. [11] BuhĂ‚rî, AshĂ‚b, 3. [12] İbn Sa ’d, age, I, 399; Omer Tellioğlu, “Mescidu ’n-Nebevî” mad., Şamil İslĂ‚m Ansik. [13] BuhĂ‚rî, Fadlu ’s-SalĂ‚t fî Mescidi Mekke ve ’l-Medîne, 5; NesĂ‚î, MesĂ‚cid, 7, H. No: 693. BuhĂ‚rî ’nin Ebû Hureyre rivĂ‚yetinde; “Benim minberim havzımın ustundedir” ilĂ‚vesi vardır. [14] BuhĂ‚rî, Cuma, 26; NesĂ‚î, Cuma, 17; İbn MĂ‚ce, İkĂ‚me, 199; İbn Sa ’d, age, I, 239-254 [15] Abbas KerrĂ‚re, Mekke-Medine Tarihi, Terc. Abdullah Oz, İstanbul 1982, s. 247-253; M. Asım Koksal, Hz. Muhammed ve İslĂ‚miyet, İstanbul 1981, s. 339-343. [16] NesĂ‚î, MesĂ‚cid, 8; A. İbn Hanbel, VI, 289, 292, 318. [17] BuhĂ‚rî, Mescid-i Mekke, 1, 6, Sayd, 26, 415, 511-513; Ebû DĂ‚vud, MenĂ‚sik, 94; Tirmizî, SalĂ‚t, 126. [18] BuhĂ‚rî, Fadlu ’s-SalĂ‚t fî Mescidi Mekke ve ’l-Medîne, 1; Tirmizî, SalĂ‚t, 126; NesĂ‚î, MesĂ‚cid, 4, 7; A. İbn Hanbel, I, 16. NesĂ‚î ’de şu ilĂ‚ve vardır: Cunku Rasûlullah (s.a.s) peygamberlerin sonuncusu, onun mescidi de mescitlerin sonuncusudur. [19] TaberĂ‚nî, el-Evsat ’tan. Bu hadis başka kaynaklarda bulunamamıştır. [20] A. İbn Hanbel, II, 418. [21] NesĂ‚î, MesĂ‚cid, 7. [22] Muslim, Hac, 500-503 [23] bk. Muslim, CenĂ‚iz, 106, EdĂ‚hî, 37; Tirmizî,CenĂ‚iz, 7, 60; Ebû DĂ‚vud, CenĂ‚iz, 77, Eşribe,7; NesĂ‚î, CenĂ‚iz, 100; MĂ‚lik, Muvatta ’, DahĂ‚yĂ‚, 8. [24] DĂ‚rekutnî, II, 278, H. No: 192; Beyhakî, Şuabu ’l-İmĂ‚n, III, 488, H. No: 4151. [25] DĂ‚rekutnî, II, 278, H. No: 192; Beyhakî, Şuabu ’l-İmĂ‚n, III, 490, H. No: 4159. [26] TaberĂ‚nî, Evsat, V, 275, H. No: 4542. [27] A. İbn Hanbel, II, 121. [28] Rûm, 30/52. [29] Zebîdî, Tecrîd-i Sarîh Terc., KĂ‚mil Miras, Ankara 1985, IV, 580. [30] İbn Hişam, Sîre, II, 143. [31] bk. Tevbe, 9/107, 108. [32] Tevbe, 9/108. [33] bk. İbn MĂ‚ce, TahĂ‚ret, 28; A. İbn Hanbel, III, 422, VI, 6. [34] NesĂ‚î, MesĂ‚cid, 8, H. No: 695; bk. Kurtubî, CĂ‚mi ’, 9/ 108. Ă‚yetin tefsiri. [35] NesĂ‚î, MesĂ‚cid, 9. [36] BuhĂ‚rî, Fadlu ’s-SalĂ‚t fî Mescidi Mekke ve ’l-Medîne, 2-4. [37] Bakara, 2/144. [38] Bakara, 2/149. krş. 2/150. [39] bk. BuhĂ‚rî, İmĂ‚n, 30; Tefsîru sûre, 2/ 12, 15-19; Muslim, MesĂ‚cid, 13; NesĂ‚î, SalĂ‚t, 24, Kıble, 3; DĂ‚rimî, SalĂ‚t, 30; A. İbn Hanbel, I, 250, IV, 304; Tirmizî, Tefsîru sûre, 2/ 10; Kurtubî, age, II, 107-109; İbn Kesîr, age, I, 134-136. [40] Muslim, CenĂ‚iz, 104; NesĂ‚î, CenĂ‚iz, 103; İbn MĂ‚ce, CenĂ‚iz, 36; A. İbn Hanbel, II, 375, 408. [41] Tirmizî, CenĂ‚iz, 59, H. No: 1053. [42] İbn Hişam, Sîre, Mısır 1375/1955, II, 214, 216, 220, 255. [43] İbn Hişam, Sîre, II, 233; Taberî, Tarih, II, 572, 573. [44] AhzĂ‚b, 33/9. [45] bk. Âl-i İmrĂ‚n, 3/152-155. Mustafa Fayda, “Abdullah b. Cubeyr” mad. TDV Ansik. [46] Âl-i İmrĂ‚n, 3/169. [47] Muslim, İmĂ‚re, 121; Ebû DĂ‚vud, CihĂ‚d, 25; Tirmizî, Tefsîru Sûre 3/ 19. [48] bk. EnfĂ‚l, 8/9. [49] bk. Âl-i İmrĂ‚n, 3/124. [50] bk. Âl-i İmrĂ‚n, 3/125. [51] bk. BuhĂ‚rî, MegĂ‚zî, 9, 46; Muslim, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be, 161.
Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Donduren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan