
Sunnetin dindeki yeri nedir? Peygamberimizin sunnetini oğrenmek Muslumanlar icin neden onemlidir? Kur ’an-ı Kerim ’i anlamada sunnetin yeri ve gorevi...Sunnet, Peygamber Efendimiz ’den Kur ’Ân dışında sÂdır olmuş her turlu soz, fiil ve takrirlerden oluşmaktadır.
SUNNET KAVRAMI Daha kısa ve fıkıh usûlu Âlimlerinin anlayışına uygun bir anlatımla “Sunnet, Allah Resûlu ’nun soz, fiil ve takrirlerinden ibarettir.” Şer ’î delillerin ikincisi olan sunnetin tarifinde “peygamberlik” kaydı, vaz gecilmez unsurdur. Boylece sevgili Peygamberimiz ’in, peygamberliğinin başlangıcından vefatına kadar, Kur ’an dışında soylemiş olduğu her soz veya yaptığı her fiil sunnet icinde yerini almış olmaktadır. Bu soz ve fiillerin ummete yonelik genel bir hukum getirmiş olması ile ozel kişilere veya kendi zÂtına yonelik olması arasında hic bir fark yoktur. Yine onun fiilinin yaratılışla ilgili (cibillî

Yalnız burada bir kere daha işaret edelim ki, Hz. Peygamber ’in sozlerini “sunnet” kavramından ayrı duşunmek isteyenlere, buna gerekce olarak da başlangıcta sunnet denilince Hz. Peygamber ’in sadece fiillerinin anlaşıldığını, sozlerinin o cercevede duşunulmediğini ileri surenlere iltifat edilmemelidir.
Bu kapsamdaki sunnetin delil olduğunda butun Muslumanlar icm etmişlerdir. Yani “sunnet” ’in dinde delil olmadığını soyleyen hicbir kimse veya grup bulunmamaktadır.
Ote yandan, Kitab ’ın Sunnet ’e gore ustun olduğu konusunda da bir goruş ayrılığı bulunmamaktadır. Zira Kitap, lafız olarak Allah katından indirilmiş, ibadetlerde okunması emredilmiş, butun bir insanlık en kucuk sûresinin benzerini getirmekten Âciz kalmış ilÂhî bir beyÂndır. Sunnet ise bu vasıflara sahip değildir. Bu acıdan bakıldığı zaman, delillerin sıralanmasında sunnet, elbette Kitap ’tan sonra gelmektedir.
Kur ’an ’da sunnetin hukûkî delil olduğunu gosteren Âyetler bulunmaktadır. Bu sebeple sunnete ait her hangi bir delilin, mesel celişki halinde olduğu sanılan bir Âyetin zÂhirini korumak maksadıyla dikkate alınmaması, sunnetin delilliğini gosteren Âyetlerin tamamının dikkate alınmaması anlamına gelir.
Diğer taraftan Peygamber ’in mûcize gostermesi, rabbinden tebliğ ettiği şeylerin guvenilir, doğru ve hatadan korunmuş olduğunu isbat eder. Demek oluyor ki Kitap ve Sunnet ’ten her biri yek diğerini desteklemekte ve doğrulamaktadır. Dinde delil oldukları da aynı derecede kesindir.
İmam ŞÃ‚fiî ’nin ifadesiyle Kur ’Ân ’ın okunan, sunnetin rivayet olunan vahiy olması, once bu kaynak birliği icindeki iki delil arasında herhangi bir celişkinin bulunmamasını gerekli kılar. Buna bağlı olarak da şayet gorunurde bir celişki varsa, bu takdirde, her ikisi de Âyet olsaydı ne yapılacak idiyse oyle hareket edilmesi lÂzım gelir. Biri sunnet delilidir, otekisi Kitap ’tır deyip hemen birincisinden vaz gecme şeklinde bir yola gidilmemeli, gerekli ilmî araştırma yapılmak suretiyle cem-te ’lif, nesh veya tercih gibi cozum yollarına baş vurulmalıdır.
SUNNETİN GOREVİ Sunnet, Kur ’Ân karşısında uc gorev ustlenmiştir: Te ’kid, tefsir, teşrî ’.
Te ’kid: Sunnet herhangi bir hukme Kur ’an gibi delÂlet eder, yani her yonuyle Kur ’an ’ın hukmune uygun bir beyÂnda bulunur. MeselÂ,”Namazı kılın ve zekÂtı verin”, “Ey inananlar, oruc size farz kılındı”,“KÂbe ’ye gitmeye yol bulabilene haccetmek Allah ’ın insanlar uzerinde bir hakkıdır” Âyetlerinde mutlak olarak ifade buyurulan İslÂm ’ın şartlarını bir de “İslÂm beş temel uzerine kurulmuştur” (BuhÂrî, ÎmÂn,1, 2; Muslim, ÎmÂn 19-22) hadisi, -uygulamaya yonelik hic bir acıklama getirmeksizin- sadece hukum acısından beyÂn etmektedir. Yine “Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin...” [Bakara sûresi (2), 188] Âyeti ile “Hicbir muslumanın malı, kendi gonul rızÂsı bulunmadan helÂl olmaz” (Ebû DÂvûd, MenÂsik 56) hadisi tam bir uyum icinde aynı mÂnayı ifade etmektedirler.
Burada akla, sunnetin Kur ’an ’a verdiği destek ve teyid, Kur ’an icin bir kıymet ifade eder mi? şeklinde bir soru takılabilir. Bu husus, Sunnet ile Kur ’an arasındaki kaynak birliğinden doğan bir uyumu gostermesi yonuyle ele alınmalıdır. Kur ’an icin değilse bile, Kur ’an ’ın muhÂtapları acısından sunnetin teyid ve te ’kidi elbette buyuk bir anlam ifade eder. Buradaki beraberlik, diğer noktalardaki birlikteliğin ve uyumun gostergesi olarak kabul edilmelidir.
Tefsir veya beyÂn: Sunnet, Kur ’an ’da bulunan herhangi bir hukmu herhangi bir yonden acıklar. Buna genellikle, kısaca temas edilmiş (mucmel) hukumlerle, anlaşılması kolay olmayan (muşkil) hukumlerin acıklanması, mutlak hukumlerin belli kayıtlara bağlanması (takyid), genel hukumlerin ozelleştirilmesi (tahsis) denilmektedir. Mesel namaz ve zekÂtın uygulama bicim, olcu ve şekillerine acıklık getiren hadisler, yine “beyaz iplik siyah iplikten sizin icin ayırt edilinceye kadar” [Bakara sûresi ( 2),187] Âyetindeki beyaz ve siyah iplikten maksadın gunduzun aydınlığı ile gecenin karanlığı olduğunu belirten hadisler ve yine “inanıp da imÂnlarına herhangi bir zulum bulaştırmayanlar..” [En‘am sûresi (6), 82] Âyetindeki zulumden kastın, “şirk” olduğunu acıklayan hadis, sunnetin bu ozelliğini ortaya koymaktadır.
SUNNET KUR ’AN ’I NASIL ACIKLAR? Sunnetin en yoğun şekilde icr ettiği gorev Kitab ’ı acıklamaktır. Bu sebeple “Sunnet Kitab ’ın acıklayıcısıdır” denilmiş ve Kitap ile Sunnet arasındaki ilişki de acıklayan- acıklanan (mubeyyin-mubeyyen) alÂkası olarak tesbit edilmiştir.
Sunnetin bu iki fonksiyonu (te ’kid ve tefsir) hakkında İslÂm bilginleri arasında herhangi bir goruş ayrılığı soz konusu değildir.
Teşrî: Kur ’an ’ın herhangi bir hukum getirmediği konuda sunnetin bir hukum ortaya koyması demektir. Bu konu Âlimler tarafından tartışılmıştır. Bazı Âlimler, “Allah TeÂlÂ, Peygamber ’e itaatı farz kılmış ve Peygamber ’in kendi rızÂsına uygun davranacağını bildiği icin Kitap ’ta hukmu belirtilmeyen konularda Peygamber ’e hukum koyma yetkisi vermiştir” dediler. Bazıları da “Hic bir sunnet yoktur ki, onun mutlaka Kur ’an ’da bir aslı bulunmasın. Namazın nasıl kılınacağını gosteren sunnetin, namazın kılınması emrini getiren Âyete dayandığı gibi diğer konulardaki teşriî sunnetler de mutlaka bir Âyete dayanır. Peygamber neyi haram veya helÂl kılmışsa, onları Allah tarafından bir acıklama olmak uzere ortaya koymuştur” dediler.
Bir kısım Âlimler de, “Peygamberin sunnet olarak ortaya koyduğu her şey, onun kalbine Allah TeÂl tarafından konulan hikmetten ibÂrettir. Peygamber ’in kalbine konulan şey, onun sunneti olmaktadır” dediler.
Bu goruşler sunnetin mustakil olarak hukum getireceğinde birleşmekte, sadece Peygamber ’in tek başına ortaya koyduğu hukmu, doğrudan doğruya Allah ’ın yardımına dayanarak kendiliğinden mi ortaya koyduğu, yoksa kendisine vahiy mi edildiği, ya da kalbine ilka ve ilham mı edildiği noktasında biribirlerinden ayrılmaktadırlar. İhtilÂf aslında işte bu değerlendirme ve ifadelendirme noktasında yoğunlaşmaktadır.
Kitap ’ta olmayan bir hukmu sunnetin belirlemesi Kitab ’a muhÂlefet anlamına gelmez mi? diye sorulabilir. Buna şoyle cevap vermek mumkundur:
Kitap uzerine yapılan ziyÂde şu uc halde bulunabilir:
O konu Resûlullah tarafından ortaya konulmamış olur. Var olan bir hukmu ortadan kaldırıcı (nÂsih) olabilir. (Tabiî sunnetin mutevÂtir olması halinde bu ihtimal duşunulebilir) Hukmu bir konuya tahsis edici (muhassıs) olabilir. Bu demektir ki, Kitap uzerine ziyÂde -eğer boyle bir şey varsa- ya hukmu ortadan kaldırıcı (nÂsih) veya bir konuya ait kılıcı (muhassıs) olacaktır. Bu iki halde de iyi duşunulduğu zaman iki yonun bulunduğu anlaşılacaktır:
Kitab ’ın (yani Âyetin) beyÂnı. Kitab ’ın bir acıklama getirmediği konudaki hukmu tek başına (mustakillen) acıklaması. Muhassıs, bir taraftan genel olan nassın hukmunu, o hukme dÂhil olanların bir kısmıyla sınırlarken, diğer yandan da o genel nassın kapsamından cıkarılanların hukmunu tek başına beyÂn etmiş olur. Mesel “Bunların dışında kalanlar size helÂl kılındı” [Nis sûresi (4), 24] Âyetinden sonra Resûlullah “Kadının, halası ile aynı nikah altında birleştirilmesi haram olur. Nesep yoluyla haram olan, sut emme yoluyla da haram olur.” (BuhÂrî, NikÂh 27; Muslim, NikÂh 33) buyurmuştur. Bu şu demektir: Âyetteki “bunların dışında kalanlar” ifadesinden maksat, dışda kalanların hepsi değil, bazılarıdır. Bu durumda Âyet bu bazılarının helÂlliğine delÂlet etmiş, fakat hukum dışında kalanların hukmunu acıklamamış olur.
Resûlullah ’ın beyÂnı muhassıs olarak hem bu bazı fertlerin o genel hukmun dışında olduklarını, hem de hukum dışına cıkarılmış olanların haramlığını acıklamış olur. Yani muhassıs hem Âyetin hukmunu acıklar, hem de Âyetin sukût ettiği noktanın hukmunu tek başına (mustakillen) ortaya koyar. Bu sebeple Kitab ’ı tahsis, takyid veya nesh eden sunnete ait delillerin beyÂn ve mustakillik olmak uzere iki yonu bulunduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır.
O halde yukarıdaki esas ve acıklamalar cercevesinde sunnetin mustakillen teşri kaynağı olduğu acıklık kazanmaktadır. Fıkıh kitaplarında gorulen “Bu konunun meşrûiyeti sunnetle sÂbittir” ifadeleri de sunnetin mustakil teşri kaynağı kabul edildiğini gosterir. MeselÂ, mest uzerine mesh etmek, yağmur duası ve namazı, şuf ’a, lukata, icki icene verilecek ceza bu tur konulardandır.
Burada şu hususa da dikkat edilmelidir. Nebî, herhangi bir hukmun tebliği konusunda hataya duşmekten korunmuştur. Bu hukum ister vahy-i metluv isterse vahy-i gayr-i metluv ile indirilmiş olsun; ister mustakil hukum koyucu, ister beyan edici veya isterse teyid edici olsun, hatadan korunmuşluk acısından farketmemektedir. Hatta şeriatın tamamı vahy-i gayr-i metluv şeklinde yani sunnet olarak gonderilmiş olsaydı bile, o yine hataya duşmekten korunur, tebliği de bağlayıcı olurdu. Nitekim peygamber olarak gonderilmenin şartları arasında kendisine mutlaka bir kitap indirilme kaydı bulunmamaktadır. Ote yandan Allah TeÂl ’nın, peygamberine kitabında indirmediği bir hukmu tebliğ etmesini emretmesine mÂni herhangi bir hal de soz konusu değildir. Zira “Allah yaptıklarından kimseye hesap verecek değildir.” [Enbiy sûresi (21), 23]
Kaynak: Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
SUNNETİN DİNDEKİ YERİ NEDİR? - VİDEO