
Abdullah Sert Hocaefendi, Hace Musa Topbaş Efendi ’nin İslam Kahramanları 1 kitabından Dırar Bin Ezver ’in (r.a.) Bizans ’a esir duşuşu ve Musluman olan bir Bizanslı generalin yardımıyla esaretten kurtuluşunun ibret dolu hikayesini okuyor.
DIRAR BİN EZVER ’İN (R.A.) ESİR DUŞUŞU Pek cesur ve meşhur fırka kumandanlarından Dırar bin Ezver radıyallahu anh Şam civarında devam eden muharebeler esnasında yuz bin kişilik duşman ordusunun vaziyetini keşf icin maiyetindeki yuz kişilik bir keşif kolu ile keşif esnasında duşman kuvvetine tesadufle esir edilmiş ise de bilmukabele şiddetli hucum ile Dırar radıyallahu anh esaretten kurtarılmıştı.
İkinci defa olarak tekrar esir edilmiş ve pek acı tehlikeli bir hayat gecirdikten sonra CenÂb-ı Hakk ’ın izni ile kurtarılmıştır. Şoyle ki:
Antakya ’da bulunan İmparator Hırakl devam eden pek acı hezîmetlerin tesiri ile mukedder bir halde idi. O sırada birisi elinde bir mektûp getirip Hirakl ’e verdi. Cebele bin Eyhem ’den gelen mektûpta şunlar yazılı idi.
“Bir fırka Yermûk taraflarından Antakya ’ya geliyorduk. Yolda Muslumanların en cesur kumandanlarından Dırar bin Ezver ’e tesaduf eyledik. Maiyyetinde iki yuz kişi bulunuyordu. Vuku bulan musademede yuzu katl ve yuz danesi de Dırar ile beraber esir edilerek huzurunuza gonderilmiştir. İcrası reyi hukumdarîlerine aittir.” Hırakl bu mektubu alınca yuzunde meserret alaimi gorundu.
“İşte şimdi biraz tesellî bulabildim. Bunca acıların intikamını cıkaracağım. Bunları katlettirip cesetlerini nazargÂhı umumîde teşhir edeceğim, ta ki herkes ibret alsın. Vardan ’ı ve Batros ’u olduren Dırar tutuldu ha! Ah ah intikam! İntikam diye!” haykırdı. Yanındakilerine hitaben:
“Cabuk onu buraya getirin!” dedi. Hırakl ’in emri uzerine Dırar ’ı ve arkadaşlarını onune getirdiler. Hırakl Dırar ’a:
Arapların fırka kumandanı Dırar sen misin? Dırar:
Evet Peygamber yolunda, sizinle harp eden Dırar benim. Hırakl:
Şimdi oyle sert sozleri bırak! Kendini askerlerinin yanında mı zannediyorsun? Dırar:
Her nerede olsam, din duşmanlarına goğsumu gere gere, cevap vermekten cekinmem, siz beni korkar mı zannediyorsunuz? Hırakl:
Cabuk soyle kime guveniyorsun? Burasının askerlerimin merkezi olduğunu unutuyor musun? Dırar:
Şeriat-i İslÂmiyye ve envÂr-ı Muhammediyye zulmeti cehl ile zulmetgÂha mubdel olmuş olan dağlara, sahralara, şehirlere pertev-i iclÂlini yaymış, adalet guneşi her tarafı kaplamaya başlamıştır. HÂl sen kendine tesellî vermek istiyorsun! Hırakl:
Bilmiş ol ki şu anda vucudunun her parcasını koparmak, benim icin bir icim su kadar ehemmiyeti olamaz! Dırar:
Huzûr-u Muhammedî ’de bulunan bir Musluman yetmiş dane Hırakl olsa, hice saydığı gibi onun birtakım tehditlerini de nazargÂh-ı ehemmiyete almaz. Senin son ceza vermen oldurmek değil mi? Gideceğim yer Huzurğu Rasûlullah ’tır. Dînği Celîl uğrunda hayatı terk etmek bize her şeyden lezzetlidir. Hırakl:
Siz birtakım ac ve bîilac Araplar, Âlî kÂşanelerde oturmak ve ibrÂz-ı satvet etmek nenize yakışır? Dırar:
Yanlış goruşunle ac zannettiğin Araplar bu gun din-i celîl ve Peygamberi zîşÃ‚n sayesinde, her turlu nimete nail oldular. Satvetleri İslÂmiyet ’tir. Bir sayhai mucahidÂneleri dağları sarsar, ovaları dereleri inletir ve sevÂiki besÂletleri duşmanları yakar, velvele-i merdÂneleri seni tiril tiril titretir. İşte bak karşında korkusuz soyluyorum, hic havf ediyor muyum? Hırakl:
Bize galebe edeceğinize neden emin oluyorsunuz? Allah bizi size mi teslim etti? Dırar:
Senin kotu huylarınla hakikati bırakıp da ÂlÂyişi dunyaya rağbet eylediğin bizi cesÂretlendirdi.
Dırar radıyallahu anh Hazretlerinin verdiği cevaplardan Hırakl ’in umerÂsı gazablanarak, her biri ellerini kılıcların kabzalarına doğru goturduler ve bir ağızdan Hırakl ’e:
Bu Arabı ne icin boyle soyletiyorsunuz? Hayatının luzumu var mı? Hırakl:
İcabına bakınız!
İmparatorun verdiği emir uzerine cumlesi silaha sarılarak Dırar radıyallahu anh ’a vurmaya başladılar. Otuz, kırk kılıcın birden inmesi vucudunu ağır sûrette cerîhadÂr ettiğinden (yaraladığından), o muzeyyen yerler Hûnabei Dırar ile (Dırar ’ın kanı ile) mulemm oldu (parladı). Hazret-i Dırar oraya duşuverdi. Hırakl:
Sağ bırakmayınız! Bu dehşetli hali goren general Mika (Musluman olmuştu, fakat gizliyordu) Dırar Hazretlerinin yaralandığını gormesiyle derûnu (ici) ateş gibi yanmaya başladı. Din kardeşinin ve bÂ-husus boyle gayretli ve cesur kahraman bir kumandanın helak olmasına razı olamıyordu. Ne care ki sahip cıkacak olsa, kendini telef edecekleri gibi bir semere de hasıl olamayacaktı. Son bir tedbir olmak uzere, bir ye ’si nevmîdi ile Hırakl ’e dedi ki:
Ey Melik, bunu burada telef etmekten ne faide hasıl olur? Hırakl:
Ne yapalım? Mika:
Bana bırakınız! Tedavi edeyim, iyi olduktan sonra herkese ibret olmak uzere, insanların bulunduğu bir yerde onların gozleri onunde asarız. Hirakl:
Oyle ise buradan kaldır. Evine gotur, tedavi edildikten sonra salp ederiz (asarız).
General Mika bu musaadeden pek memnun ve mesrur olarak, derhal Dırar ’ı omuzlayarak hanesine goturdu. Hazret-i Dırar kılıcların tesiriyle takatsiz bir hale gelmişti. Bir aralık gozunu acıp general Mika ’yı karşısında gorunce hazin bir sesle dedi ki:
Eğer sen Musluman isen hakkımda lÂzım gelen muavenatı (yardımı) esirgeme. Hıristiyan isen, insanlığın icabını yerine getir.
General Mika kemÂl-i samimiyetle:
Karşındaki, Din-i İslÂm ’ı kabul eden, general Mika ’dır. Senin hayatını muhafaza icin olum denilen o duşmanı hayatı ihtiyar ediyorum. Korkma ya Dırar, Muhammed AleyhisselÂm ’ın nûr-ı nubuvveti aşkına sana her turlu yardımda bulunurum. Hem de askerinle beraber firar ederiz.
Hazret-i Dırar, Mika ’nın bu hayat verici sozlerinden, son derece memnun oldu. Birkac gun tedavi olunduktan sonra kesb-i afiyet etmeye başladı. Ve bir gun general Mika ’ya dedi ki:
“Hatırıma kız kardeşimin hayal-i muşfikÂnesi geliyor bir mektup yazmış olsam gonderebilir misin? General Mika:
O benim Sen hemen yaz. Hazret-i Dırar gozlerinden bircok yaşlar dokerek, kız kardeşine şu hazin mektubu yazdı:
Canımdan aziz hemşireciğim,
Nobet nobet dilhûn eden (yureğimi kanlara boğan) ahların tesiri kılıc yaralarını unutturdu. Hurşîd-i İslÂmiyet (İslÂm guneşi) pertev-i iclÂlini (buyukluk parıltısı) kalbimin her koşesine serpdikce, her zaman DidÂr-ı Rasûlullah ’ı (Rasûlullah Efendimizin nurlu yuzunu) temaşa ediyorum. Gozlerimi kapıyorum, pîş-i nazarıma bir alayişi manevî ile beyaz kefenlere burunmuş şehitlerin mukaddes timsalleri geliyor. Gizli manevî bir seda bana hitaben:
Korkma ya Dırar! Allah yolunda yaralandın, butun şehitler ve gaziler ve alem-i mukevvenat seni tebrik ediyor. Seni yad eder de ağlarım. Bari sen de gozyaşlarımı hatırla.” General Mika bu mektubu alıb birisiyle Ebû Ubeyde Hazretlerine gonderdi. Ebû Ubeyde radıyallahu anh, Dırar ’ın hemşiresi Hande hatunu celbederek, butun umerÂ-yı İslÂmiyenin muvacehesinde (onunde) mezkûr mektubu okudukta hepsi hungur hungur ağlamaya başladılar.
Dırar Hazretleri yirmi gun zarfında sıhhat buldu. Hirakl Mika ’yı cağırıp:
Haydi Dırar ile esirleri kiliseye gotur, ayinimizi gorurler de belki dinlerini terk ederler, dedi.
Hırakl ’in emri uzerine Dırar ile beraber esirler, kiliseye goturuldu. Kilisede Rumlar haclara tapdıkca Dırar maiyyeti ile beraber, tekbir, tehlil ediyorlardı. Hirakl bu hale gazablanarak maiyyetine hitaben:
Bunları kiliseden cıkardıktan sonra Mesih yoluna kurban edeceksiniz. Mika:
İmparator ’un emrini icrada kusur etmem, fakat bu işde acele lazım değildir. Cunku Araplar galebe ile Antakya ’yı zabt edecek olurlarsa, bizden bir dane kalmayıncaya kadar telef ederler. Hirakl:
Oyle ise tevkif et! Bu sırada Ebû Ubeyde Hazretlerinin ordusu ile Hazret-i Halid ’in fırkası Antakya yakınında demir koprunun etrafına toplandılar. Koprudeki Rumlar korkularından harp etmeksizin Muslumanlara teslim oldular. Bu sûretle Antakya cember icine alındı. Hirakl ’in bu sırada meşgul bulunduğu bir zamanda general Mika, Dırar bin Ezver Hazretleri ile arkadaşlarını İslÂm tarafına gecirdi.
Mika ’nın Muslumanlara gosterdiği yardımı tecessus eden (araştıran) Filintanos Mika ’ya dedi ki:
Sen ehl-i İslÂm ’a cok yardım Dırar ’ı da kacırdın, sebebi nedir? Mika:
Hak din olan İslÂmiyet ’i kabul ettim. Nicin saklayayım? Filintanos:
İslÂm dinine ait bana malumat verebilir misin? Mika:
Evet verebilirim. Dinle arkadaş, sana soyleyeyim. Adalet, insaniyet, merhamet gibi guzel sıfatları ancak İslÂmiyet ’te bulabilirsin. İslÂm dininde hukukca buyuk, kucuk ve fakir zengin, hep musÂvîdir yani aynı haklara sahiptirler. İslÂmiyet ’te hicbir kimsenin sozu Kur ’Ân-ı Azîmu ’ş-Şan ’a muhalif mesmû (AshÂb-ı kiram Menakıbı, M. Sami Ramazanoğlu)
Kaynak: SÂdık DÂnÂ, İslam Kahramanları 1, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan