
Peygamberimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in aramızda dolaşan yÂdigÂrları onlar... TÂkatleri nisbetinde O En Sevgili -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e lÂyık olma gayreti icindeler... Yaşadıkları binbir sıkıntıyı ağızlarına alıp anlatmaya bile hay eden, edep timsÂli, nÂzenîn torunlarından bir tanesi Seyyide Fatma ZehrÂ...Roportaj: Halime Demireşik
Tam bir Kur ’Ân Âşığı ve hÂdimi… Soylu bir Kurr HÂfızı Hanımefendi… O, şehit kızı, hÂfız annesi, Kur ’Ân ve tefsir muallimesi… Bu kıymetli hanımefendiyi tanıyınca Kur ’Ân ’a bakışınızı sorgulayacak, Peygamberimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in ehl-i beytine muhabbetiniz ziyadeleşecek, inşÃ‚allah! Buyurun Nebevî dalın bir goncasının golgesinde Kur ’Ân ile buluşmaya…
DUNYADA AHİRETİ SATIN ALMANIN BEDELİ PARAYLA OLMAZ!
Kıymetli Seyyide Fatma Zehr Hanımefendi, kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
Fas ’ta doğup buyudum. Âilem, Fas ’ın tanınmış ailelerinden biridir; Ehl-i Beyt ’tendir. Yani soyumuz, Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in soyundandır. Dedem, Fas ’taki “Nakîbu ’l-EşrÂf”ın başkanı idi.
Babam matematik oğretmeni idi. Aynı zamanda kendi yaptırdığı cÂmide imamlık yapıyordu. İmamlıktan hicbir ucret almazdı. Dedem, Fas ’ın en zenginlerindendi. Bin metrekarelik villasında amcamlar ve dedemlerle beraber yaşardık. Evdeki herkesin ozel odası ve hizmetcisi vardı. Babam, ben dokuz yaşındayken yaz tatillerinde Afganistan ’a gider ve orada Sovyet istilÂsına mÂruz kalmış muslumanlara yardım ederdi. İki yaz gitti. Ucuncu yaz giderken işinden istifa edip oyle gitti ve orada şehit oldu.
Dedem, evlÂtları icinde en cok babamı severdi ve ona, “Habîbî (Sevgilim, canım)!..” diye seslenirdi. Hatta babam, son gidişinden evvel dedem ona:
“-Yeter ki sen gitme! Ben buradan kıymetli arazileri satayım, onun parasını gondereyim. Ama sen gitme!..” dedi. Babam ise:
“-Ben dunyayı satın alacak olsaydım oyle yapardık. Ama ben Âhireti satın almak istiyorum, onun bedeli parayla olmaz!” dedi. Dedem:
“-O zaman bana bir vasiyet bırak; cocuklarına sahip cıkayım.” dedi. Babam da ona:
“-Hayır, bırakmayacağım. Ben onları AllÂh ’a emanet ettim!” dedi ve gitti.
Dedem, hem babamın gidişine, hem de bizim ortada kalmamıza cok uzuldu. Babamın ayrılmasından bir sene sonra da uzuntusunden vefat etti.
ALLAH KENDİSİNE EMANET EDENLERİ ZAYİ ETMİYOR
Babam istifa ederek gittiği icin devletten bir maaş gelmiyordu. Annem dort cocukla ortada kalmıştı. Babamın vasiyet bırakmamasının hikmeti o zaman ortaya cıktı. Eğer babam vasiyet bıraksaydı, dedem vefat edince sadece vasiyet kadar mal kalacaktı. Babam yaşadığı icin mirastan erkek evlat olarak cok buyuk bir pay kaldı. Babam Afganistan ’da olduğu icin mirasın tasarruf hakkı tamamen anneme kalmıştı. Babam bizi AllÂh ’a emanet ettiği icin emanet zayî olmamış, Rabbimiz omur boyu yetecek kadar payı bize miras yolu ile devrettirmişti. Dedem, “Evlatlarını bana emanet et!” dediği zaman muhtemelen kendisinin babamdan daha uzun yaşayacağını duşunmuştu. Babam ise, bizi hic olmeyecek Rabb ’e teslim ederek zÂyî etmemişti. Babam da dedemin vefatından kırk gun sonra şehid oldu. Eğer babam dedemden erken olseydi, bize miras duşmeyecekti. İşte tekrar ifade edeyim ki, Allah kendisine emanet edilenleri asl zÂyî etmiyor. Annem calışan bir hanım değildi, sadece miras ile bizi buyuttu ve hÂl onunla geciniyor.
Bizim terbiyemizde babamın cok buyuk emeği vardır. Her akşam, yatsı namazından sonra bizi etrafına toplar bize Peygamberlerin hayatından, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in hayatından, ashÂb ve sÂlihlerin kıssalarından okur anlatırdı. Sonra da hemen yatardı. Cunku her gece mutlaka teheccude kalkar, sabahları da imamlık icin sabah namazına giderdi. Peygamber Efendimiz ’i cok sık ruyasında gorurdu. Gormediği zamanlar nadirdir. O goremediği nÂdir zamanlarda da cok uzgun olurdu. Babamın gonlu, ceddi Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in aşkı ile doluydu.
İKİ KARDEŞİMİN İSMİ DE MUHAMMED
İki erkek kardeşim var; ikisinin adı da Muhammed…
“-Niye ikisine de aynı ismi verdin?” diyenlere:
“-Yirmi tane oğlum olsa, yirmisine de Muhammed ismini verirdim!” derdi.
Cok kucuk yaşında hac yapmış, her sene de umreye giderdi. Peygamberimiz ’e duyduğu hasretinden bunu yapardı.
Babam, cok dindardı. Bana daha beş yaşındayken başortu taktırmıştı; ama zorla değil!.. O kadar sevgiyle ve teşvikle yaptı ki, ben cok severek ortundum. Hic bana kısa elbise giydirildiğini hatırlamıyorum. DÂim elbiselerim uzun ve ustunde suslu başortum olurdu. Altı yaşımdayken babam beni hÂfızlığa başlattı. Babam, ben hÂfızlığa başladığım zamanlar umreye gittiğinde bana bir laptop hediye getirdi. Bu ozel bir bilgisayardı. İcinde sadece Kur ’Ân hatmi vardı. Ezberleyeceğim sayfaları onlardan dinler, ondan sonra ezberlerdim. Babam Afganistan ’a gittiğinde yarım hÂfızdım; ondan sonra hep bu cuzleri tekrar ettim.
Dedem, babamı sevdiği gibi beni de cok severdi. HattÂ:
“-Zehra benim torunum değil, kızım!..” derdi.
ALLAH İCİN FEDAKARLIK
Ben dedemin ilk torunuydum. Okumayı cok severdim. Liseye kadar başortulu okudum, ama okula gidince pecemi acıyordum. Yani başım ortuluydu, ama yuzum acık olurdu. Liseye giderken pece takmak yasak olduğu icin okulumu bıraktım. Butun okullarda kız-erkek karışıktı, fakat başortusu takabiliyorduk. Sadece kızların okuduğu okullar da vardı, ancak oralarda da başortusu yasaktı. O okullarda ders veren erkek hocalar da bulunuyordu. Bu yuzden ben liseye devam etmedim. Okul birincisi olduğum icin hocalarım okulu bırakmama cok uzuldu. Ben de uzulmuştum, ama icimden kendimi hep şoyle tesellî ettim:
“Zehra, sen Allah icin ne kadar fedakarlık edersen Allah sana daha hayırlısını ve daha fazlasını ikram edecek!..”
Kendimi bildim bileli genel romatizma rahatsızlığım vardı. On iki yaşlarındayken artık hastalığım iyice arttı. Ağrılar ancak iğne ile dindiriliyordu. Hatta doktorlar benim bundan sonra yuruyemeyeceğimi, tekerlekli sandalye ile dolaşmam gerektiğini soylediler. İki haftada bir, iğne ve serum alıyordum. On beş yaşına kadar hep boyle acılar icinde yaşadım. Doktorum:
“-Bir ay tuz yeme! Ay sonunda seni tahlil yapacağız.” demişti.
Bir ay tuz yemedim. Doktora gideceğim gunun gecesinde bir ruya gordum. Ruyamda buyuk bir caddedeyim; bircok insan var etrafımda ve hepsi ihramlı bir şekilde beraberce telbiye getiriyorlardı. İclerinde babam da vardı. Bir muddet sonra hepsi gitti, ben tek başıma kaldım. Telaşla evime nasıl gideceğim diye duşunurken biraz uzakta kucuk bir ev gordum. O eve gittim ve kapıyı caldım. Yaşlı bir hanım kapıyı actı. İcimden:
“-Bu ev, benim dedemin evi! Bu kadın kim acaba?” diyorum. Nihayet o yaşlı kadına:
“-Bu ev benim dedemin evi, sen kimsin?” diye sordum. Yaşlı hanım:
“-Ben senin deden olan Muhammed Mustafa -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in zevcesiyim!” dedi.
ONEMLİ OLAN ALLAH'A İYİ BİR KUL OLABİLMEK
Benim elimden tuttu ve iceriye girdik. İceride eski bir yatak vardı. Elinde bir tabakla yanıma geldi, tabağın icinde toprak ve zeytinyağı vardı. Sonra benim ayaklarıma ve romatizma ağrımın olduğu bolgelere bu zeytinyağlı topraktan surdu. Sonra iceriye oğlu Omer geldi ve beni oğlu Omer ile nişanladı. Sabahleyin uyandığımda ben de o ağrılardan eser kalmamıştı. Ruyamı annemlere anlattım. Annem:
“-VallÂhi bu apacık bir mujde!.. İnşÃ‚allah bir şeyin kalmadı.” dedi.
Doktora tahlile gittik. Doktorum:
“-Vallahi bu bir mucize, hicbir şeyin kalmamış!” dedi. Bize, “Ne kullandınız? Bir bitki mi kullandın, bu hastalığın bu kadar iyileşmesi mumkun değil!” dedi.
Tabiî biz bir şey soylemedik. Ondan sonra bir daha ilac bile kullanmadım, elhamdulillah! Sonra O annenin Peygamberimiz ’in hangi hanımı olduğunu araştırdım. Omer isimli oğlu olan, Ummu Seleme annemiz imiş. Belki eşim, o Omer -radıyallÂhu anh- ’ın torunlarındandır, kim bilir?!
Babam, kendisi oğretmen olduğu hÂlde bana:
“-Kızım, onemli olan şer ’î ilimler; AllÂh ’a iyi bir kul olmak!.. Gerisi onemli değil.” diyerek beni hep AllÂh ’ın dininde yoğunlaşmaya yonlendirdi. Bana hediye olarak hep kitap alırdı. Ben de okumayı cok sevdiğim icin hepsini okurdum. Arapcaya hÂkimiyetimi de babama borcluyum. Araplarda bir “Âmmîce” denilen halk dili var, bir de “fussa” dediğimiz hakikî, fasih Arapca var. Fussa dilini halk pek bilmez; okullarda hep Fransızca oğretilir ve konuşulur. Yani halk, ya Âmmice Arapca veya Fransızca konuşur. Bu da bizi dilimizden ve dolayısıyla dînimizi hakikî olarak anlamamıza vesîle olan hakikî Arapca ’dan koparmak uzere yapılan emperyalist bir plÂn aslında... Bizim evimizde haftada bir gun Fussa Arapca konuşma gunumuz vardı. Herkes o gun mecburen hakikî Arapca ’yı konuşur veya okurduk. Dolayısıyla evimizdeki cocuklar bile onu duyarak oğrenirdi.
BABAMIN CESEDİ HİC BOZULMAMIŞ
Babanız şehit olduğunda siz kac yaşındaydınız?
Babamın şehit haberi geldiğinde ben dokuz yaşındaydım. Zaten biz o sıralarda babamdan boyle bir haber gelebileceğini tahmin ediyorduk. Cunku babamın şehit olmasından bir hafta once bircok yakın dostumuz ruyalarında babamla Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i ruyalarında gormuşlerdi. O hafta babam Cuma namazından sonra şehit olmuş. Oğrendiğimize gore, Afganistan ’da herkese daima dersler okutmuş. Dedem, babamdan kırk gun evvel vefat ettiği icin babam, babasının vefatına uzulmuş ve daima Kur ’Ân okumuş. Zaten kendisi de Kurr hÂfız idi. İnsanlarla pek konuşmamış. Konuştuğu zaman da sadece Allah icin yapılan sohbetler olmuş.
Babam, Ağustos ayında şehit duşmuş. Sıcakta onu iki gun boyunca şehitler mezarlığına goturmek icin bekletmişler. Ama onun cesedi hic bozulmamış. Rengi bile değişmemiş; hatta kokmadığı gibi etrafına misk kokuları yayılmış. Bize uzerinde taşıdığı namaz takkesini gondermişlerdi. Vallahi o takkede kokusu hic bitmeyen bir misk kokusu vardı. Babam cocukluğundan beri oruc tutardı. Muhtemelen o gun de orucluydu. Hatta cocukken sık sık hÂtiften gelen bir ses duyarmış. O ses, ona:
“-Du et, icÂbet edilecek!” dermiş.
Gercekten kimin icin du etse, cok kısa zamanda duÂsı kabul edilirdi. Kendisi icin de:
“-Y Rabbi, beni Firdevs-i Âl ’ya ulaştır!” diye du ederdi. İnşÃ‚allÂh o duÂsı da makbul olmuştur.
AHLAKLI VE TAKVALI BİRİ İLE EVLENMEK
Evliliğiniz de biraz maceralı olmuş, değil mi?
Evet, evliliğim biraz maceralı gecti. On iki yaşıma girdikten sonra evlilik icin pek cok teklif gelmişti. Bizim bolgemizde buluğa girdikten sonra evlilik icin teklifler gelmeye başlar. Ama ben on sekiz yaşıma kadar hicbir teklifi değerlendirmedim. Babam gibi ahlÂklı ve takvÂlı birisi ile evlenmek istiyordum.
Eşim, benden onbeş yaş buyuktur. O Amerika ’da okumuş. Eşim ve ailesi, dindar değillermiş. Fakat eşim Amerika ’ya gidince oradaki musluman topluluklardan etkilenerek İslÂm ’ı yaşamaya başlamış. Cok gariptir ki, Fas “İslÂm Devleti”; Amerika “kufur devleti”… Eşim İslÂm ’ı, İslÂm devleti icinde değil de kufur diyarında iken bulup benimsiyor ve yaşamaya başlıyor. Hem de takv boyutunda… Upuzun sakalı varmış, Pakistanlılar gibi kıyafet giyermiş. Daima dunyanın ceşitli yerlerindeki zulum goren muslumanlar icin yardım toplayan bir insan olmuş.
İLGİNC EVLİLİK HİKAYESİ
Bir muddet sonra:
“-Amerika kufur beldesi, ben bir musluman olarak İslÂm beldesinde yaşamalıyım!” diyerek Araplardan vize istemeyen tek ulke olan Suriye ’ye hicret etmiş. Eşim, gerek sozlu, gerekse yazılı olarak Fas ’ın gidişatını eleştirdiği icin ulkeye girişi yasaklanan bir duşunurdu. Bu yuzden Fas ’a değil de Suriye ’ye yerleşmiş. Orada bulunan İslÂm Âlimlerinden dersler almış. Benim dayım da o sıralarda Suriye ’de yaşıyordu. O dayımı da babam buyutup terbiye etmişti. Bu yuzden en cok dayımı severdim. Dayım, eşimle de yakın arkadaşmış. Eşim, dayıma dindar bir kızla evlenmek istediğini soylemiş. Dayımın aklına ilk defa ben gelmişim:
“-Benim yeğenim var, ama yaşı senden bir hayli kucuk!.. Hem annesi sana vermez.” demiş. (Cunku annem, eşimden sadece dort yaş buyuktu.) Zengin tuccarlar istediği hÂlde, onlara kızını vermediler. Amcası Emniyet muduru; sen de yasaklı birisin. Ulkene giremiyorsun. Yeğenimi buraya gonderip evlenmesine hicbiri izin vermez!..” demiş.
Eşim:
“-Ben istihÂre yaparım, sen de arayıp sorarsın. Bakalım ne diyecekler?!” demiş.
Eşimin arkadaşı da bir ruya gormuş, baştan aşağı siyah giyinmiş bir hanım ona gosterilip:
“-Bu senin arkadaşının eşi, o aynı zamanda bir hÂfızdır!..” demişler.
O arkadaşı, ruyasını eşime anlatmış. Annemin yakın arkadaşı da ruyasında benim evlendiğim kişinin sîmasını gormuş. Fotoğrafı Suriye ’den geldiğinde annemin arkadaşı:
“-VallÂhi bu bana ruyamda gosterilen kimsedir!” demişti.
Dayım telefon acıp anneme soyleyince, annem, tabiî ki “Olmaz!” dedi. Dayım, eşimin ahlÂkından, dindarlığından bahsetse de annem yine “Olmaz!” dedi. Sonra dayım:
“-O hÂlde Fatma Zehra ’ya soralım!” dedi. Benimle konuştu; ahlÂkının guzelliği bana cok tesir etti. Anneme donup:
“-Tamam, ben kabul ettim!” dedim. Annem:
“-Nasıl olacak? O hic Fas ’a gelemeyecek, sen oraya gideceksin. Belki sen de hic gelemeyeceksin!” dedi. Ben de:
“-AllÂh ’a tevekkul ettim!” dedim.
Suriye ’den bize resimlerini gonderdi. Resimler o gunun şartlarında iki gunde geldi Annem resimleri gorunce:
“-Kesinlikle olmaz!” dedi. Cunku eşim 1.90 metre boyunda, iri ve uzun sakallı, ben ise cok zayıf, kısa boylu, ondan on beş yaş kucuğum. Ben onu, boyu-posu icin değil, ahlÂkı icin sectim! Ben babam gibi takvÂlı olduğu icin onu sectim!” dedim ve kabul ettim.
Annem, amcama durumu anlattı. Amcam:
“-Fatma Zehra kabul etti ise, ben ona karışmam, yardım ederim!” dedi.
Birkac gun sonra eşimin anne-babası geldi, nişan yaptık. Sonra iki gun duğun oldu, ama hicbirinde damat yoktu. Duğune gelen insanlar, damadı soruyorlardı. Biz de:
“-O tÂcir, cok meşgul, gelemiyor!..” diyorduk.
SUNNET BİR EVLİLİKLE BAŞLASIN HAYATIMIZ
Daha sonra annem ve kardeşimle beraber Suriye ’ye gittik. Dayım ve teyzemlerde kaldık. Gittiğimizde Ramazan ayı idi, biz Şevval ayını bekledik. Cunku Peygamberimiz ’le Âişe annemiz o ayda evlendiği icin “sunnet bir evlilik”le başlasın hayatımız, diye duşunduk. Duğunumuz Fas ’ta olmuştu. Ama biz birbirimizi hic gormemiş ve konuşmamıştık. Eşim, dayımlara geldi. Orada goruşecektik ilk defa… İftara gelmişti. İftardan sonra onun bulunduğu odaya girdik annemle beraber… Benim yuzum peceli, ellerimde eldiven ve başım onumde… Yani ne ben ona bakabildim, ne de o beni gorebildi. Annemle konuşmaya başladılar. Annem eşim vazgecsin, kabul etmesin diye beni o kadar kotuledi ki, anlatamam. Eşime:
“-Benim kızım hic yemek yapmayı bilmez, evimizde butun işi hizmetciler yaptığı icin ev temizliği de, camaşır yıkamak da bilmez. Tavuktan, sinekten bile korkar. Cok asabîdir… vs.” Bir kız icin soylenebilecek ne kadar kotuluk varsa, hepsini soyledi.
ANNEM BENİ NE KADAR KOTULEDİYSE EŞİM "HAYIRLI OLUR İNŞÂALLAH" DEDİ
Peki, zevciniz, annenizin soylediklerine nasıl cevap verdi?
Ne soylerse hepsine:
“-Hayırlı olur inşÃ‚allÂh, hayırlı olur inşÃ‚allÂh!..” dedi.
Annem odadan cıkınca:
“-Nasıl beğendin mi?” diye sordu. Ben:
“-Onu hic gormedim, sadece coraplarını gordum!” dedim.
Eşim dayıma:
“-Yuzunu gormem lÂzım; bu benim şer ’î hakkım!” demiş.
İki gun sonra tekrar geldi. On beş dakika pecemi actım. O beni o zaman gordu, ama hic konuşmadım. O daha sonra annemi arayıp:
“-Fatma Zehra konuşabiliyor mu?” diye sormuş.
Ucuncu goruşmemizde, Şevval ayında nikÂhımız kıyıldı, evlendik. Evlendikten kısa bir muddet sonra da Turkiye ’ye geldik.
ON KIRAAT UZERİNE KURRA HAFIZ
HÂfızlığınızı ne zaman tamamladınız? Kıraat-i Aşera ’ya nasıl başladınız?
İkinci cocuğum doğduğunda, yirmi uc yaşındayken kendi kendime hÂfızlığımı tamamladım, elhamdulillah! Babamla yaptığım sayfaları cok tekrar edip “has”ladığım icin o sayfalarım yuzune okuyorcasına sağlam oldu. Turkiye ’ye geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Bir arkadaşım vardı. Arapların kurduğu “DÂrusselÂm Vakfı”na goturdu beni…
Oradaki Araplarla tanıştım. Yasemin Hoca beni sınav yaptı; okuyuşumu cok beğendi. En iyi hÂfızlık sınıfına başladım. Orada “itkÂn icÂzeti” alıyorsunuz. Her sayfanızın okuyuşunu dinliyorlar ve her sayfanın okuyuşu ve hÂfızlığı icin bu icÂzeti alıyorsunuz.
Burada dort ay icinde “hÂfızlık icazeti”mi, sonra da Dunya HÂfızlar Birliği ’nin kurucusu ve sorumlusu olan Eymen Hoca ’nın talebesi olan Rihab Hoca ’nın talebesi Yasemin Hoca ’dan “itkÂn icÂzeti”mi aldım, elhamdulillah!
Rihab Hoca ’dan “Cezeriyye”yi okudum. Rihab Hoca, okuyuşumu cok beğenince “Şatibiyye kıraati”ne başlattı. İki hocam da benimle birlikte kıraatlere başladı. Sonra “Verş Kıraati”ne başladık, ama o kıraati bize oğretecek bir hoca İstanbul ’da yoktu. Biz de internetten bu okuyuşu oğreten hocalarla goruşup internet uzerinden bu eğitimi aldık. Ben kalan kıraatleri de tamamlayıp “on kıraat uzere kurr hÂfız” olmak istediğim icin eğitime devam etmek istedim. Fakat evimizde internet yoktu. Pasaportumuz olmadığı icin evimize internet alamıyorduk. Bu yuzden komşumuzdan ric ettik, onların internetine bağlanıyorduk, ucreti de ortak oduyorduk. Bu mesele de halledilince internette hocaları ve diğer kıraatlerin metinlerini bulup diğer kıraatleri de ezberlemeye başladım.
İNTERNETTEN KIRAAT İCAZETİ ALDIM
Nihayet hepsini ezberledim, fakat elimde icÂzetim yok! İcÂzet alabilmek icin internet uzerinden icÂzet veren hocaları aramaya başladım. Libya ’da bulunan bir hocanın uc kıraati okutup icÂzet verdiğini buldum. Dunya Kurra HÂfızlar Birliği başkanı Eymen Hoca ’nın talebelerinden bir hoca, ona hemen e-mail atıp butun kıraatleri ezberlediğimi ve icÂzet almak istediğimi soyledi. Hocadan aynı gun cevap gelmiş; ben cevap bile beklemediğim icin dort gun sonra cevabın geldiğini gordum ve cok sevindim.
Hoca, “«skaype»den bana okursan, şu saatler arası musaitim!” diye cevap yazmış ve ben o saatlerde hazır bulunuyordum. FÂtiha ’dan başlayıp NÂs Sûresi ’nin sonuna kadar internet uzerinden hocama okudum, yani hatmettim. Hocam da cok beğendi. Uc kıraatle okudum. Altı ayda yarısını tamamladım, haftada uc gun okuyordum. Hic yalnızken okumadım. Yanımda ya eşim ya da oğlu oluyordu. Zaten okurken yuzumu de gormuyordu. Kamerayı evin tavanına ceviriyordum.
İslÂm ’ın “ihtilÂt emri”, internet icin de gecerlidir. Suriye ’de de erkek hocalar, hanım talebelerini yuz yuze okutmazlar; bir perde arkasından okuturlar. Sonra Libya ’da darbe oldu, internet gitti. İki ay sonra hocam e-mail attı.
“-Darbe bitince internet uzerinden derslerimize devam edeceğiz!” dedi.
Uc ay mecbûren ara vermiş olduk. Sonra tekrar başladık. Hocam:
“-Burada ne olacağı belli olmaz; bu yuzden bir ay icinde tamamlamalıyız!” dedi. Artık her gun okumaya başladık. Bir ay icinde bitirdik. Kucuk kızım bebekti ve ben her gun sabahtan kursa ders vermeye gidiyorum, akşam 16:00 ’ya kadar kurstayım. Eve geliyorum, uc cocuk ve akşam eve gelen talebelerim var. Astım olduğum icin tıkanıyorum; interneti acmadan bir saat evvel buhar yapıyorum, ondan sonra hocama ders vermeye başlıyorum. Her oturuşumuzda hocama uc kıraatle on beş sayfa okuyordum. Hocam, hem okuyuşuma, hem de azmime hayran kalıp:
“-Senin gibisini hic gormedim!” diyordu.
8 AYDA 10 KIRAATLE OKUYUŞU BİTİRDİM
Turkiye ’ye gelen bir hoca ile bana icÂzetimi gonderdi. Daha sonra ben kurstaki hocalarımı okutup onlara icÂzet verdim, elhamdulillah!
Yakında Kur ’Ân-ı Kerîm ’in hattı ile ilgili bir icÂzet alacağım, inşallah! Ben uc kıraatle icazetimi almıştım, fakat ben on kıraat uzere okuyup kıraatimi tamamlamak istiyordum. Dubai ’de bir arkadaşım var; eşi Dubai ’de imam… İnternet uzerinden onunla goruşuyordum. Bu isteğimi ona soyleyince o:
“-Burada on kıraat uzere okuyup icÂzet veren eşimin hocası var. Bu hoca, on kıraati en yuksek derece ile bitiren dunya birincisidir!” dedi.
«Skaype» adresini verdi, oradan goruşup durumumu anlattım. O da:
“-Once okuyuşunu dinlemem lÂzım!” dedi. Ben okuyunca:
“-HalÂs, tamam, tamam okuyuş cok iyi! Sana kalan kıraatleri okutacağım, fakat bir şartım var!” dedi. Ben de
“-Şartınız nedir?” deyince:
“-Musait olduğun her gun okuyacaksın, bahane istemiyorum!” dedi.
“-Kabul ediyorum!” dedim. Sekiz ayda 10 kıraatle okuyuşumu bitirdim.
MANEVİ LEZZETİ OLAN 10 AYRI SOFRA GİBİ
On kıraat uzere okuyuşun usûlu nedir?
Once butun kıraatler uzere okuyuşu defterinize yazıyorsunuz. Her kıraatin yazılışı da, okunuşu da farklıdır. Her kıraat icin ayrı Mushaf, yani Kur ’Ân-ı Kerîm metni var. On tane mushaftan bir Âyet alıyorsunuz; on ayrı şekilde yazıyorsunuz. Bu yazdığınız on ayrı okuyuşu ezberliyorsunuz. Boyle boyle butun Kur ’Ân-ı Kerîm ’i on kıraat uzere yazıyorsunuz. Sonra bu yazdığınız kıraatleri ezberliyorsunuz. Bazen on ayrı okuyuştur bu... Bu Âyetlerin bazılarının yazılışları iki sayfadan fazla da surebilir. Bittiğinde Kur ’Ân-ı Kerîm ’i on defa yazmış ve on ayrı okuyuşla ezberlemiş oluyorsunuz. Bu cok meşakkatli, ama mÂnevî ikramı da o nisbette fazla… Sanki mÂnevî lezzeti olan, kurulmuş on ayrı sofra gibi…
Bu zaman zarfında daima hayırlı ve mujdeli ruyalar goruyordum. Sanki Allah benim icin ayrı bir zaman yaratmış gibiydi, zamanımda buyuk bir bereket vardı. Sabahtan akşam 19:00 ’a kadar oğrencilerimle meşguldum. Sonra kıraatleri yazıp ezber yapıyordum. En kucuğu dokuz aylık olmak uzere uc cocuğum, evim ve bir işim vardı. İşte butun bunların ciddi bir aksaklık olmadan vaktinde yetişmesi, AllÂh ’ın lutuf ve ikramından başka bir şey değildir.
10 SENEDİR EVLİYİZ, ZEVCEMİN TEK KELİME KOTU SOZUNU DUYMADIM
Kıraat uzere okuyuşla, hÂfızlığınızı taclandırmak azmi nereden geliyordu?
Bu, benim kucukluğumden beri hayalimdi. Babam da iki kıraat (Hafs ve Verş) uzere Kur ’Ân hÂfızı ve Âşığı idi. Onun gibi Kur ’Ân-ı Kerîm okuyuşunun hakkını vermeyi istiyordum. Allah TeÂlÂ, hakkıyla yaşamayı da nasip etsin inşÃ‚allÂh!..
O zaman iki cocuğum vardı ve ikincisi cok kucuktu. Eşim o gunlerde bana cok yardım etti. Eğer onun yardımları ve desteği olmasaydı, bu kadar kısa bir zamanda tamamlayamazdım. On altı senedir evliyiz. Bir tek kelime kotu sozunu duymadım; cok merhametli ve ailesine cok değer veren bir zevc… Allah kendisinden rÂzı olsun. Ben evlendiğimde teyzemin kızı, babamı ruyasında gormuş. Şehid babam, bu evlilikten cok mesrur olduğunu ve eşimin makÂmının Sidretu ’l-Munteh ’da olduğunu soylemiş.
Beni hÂfızlığa teşvik eden hususlardan birisi olarak kızkardeşim gorduğu bir ruyadan bahsedeyim size… Kız kardeşim ruyasında Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’i gormuş. O, ben ve kız kardeşim bir sofranın etrafında oturuyormuşuz. Kız kardeşimin ve Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in onunde birer bardak sut varmış, ama ben de yokmuş. Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-, kendi sutunu bana ikram etmiş, ben de hepsini bitirmişim. Kız kardeşim bunu gorunce cok utanmış. Cunku Peygamber Efendimiz ’e hic sut kalmamış. Bunun uzerine kendi bardağını Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e ikram etmiş.
Kız kardeşim bu ruyayı belki de evliliğimin ilk ayında gormuştu. Ruya yorumlamada iyi olan teyzeme bu ruyanın yorumunu sorduk. O da:
“-Bu cok ilim demek, şer ’î ilim demek!..” diye yorumlamıştı. İşte bu tÂbir, benim dînî ilimlere ve bilhassa Kur ’Ân-ı Kerîm ’e olan sevgi ve meylimi arttırdı.
UYKUSUNDA HAFIZ OLAN COCUK
Oğlunuz Ahmed ’in hÂfızlık hocası da sizsiniz. Altı yaşında hÂfız olmuş. Kucuk yaşta hÂfızlık eğitimi icin nasıl bir metot uyguladınız?
Oğlum Ahmed, doğmadan evvel bir bebeğimizi kaybetmiştik. Daha doğmadan vefat etmişti. Ben o zaman Hazret-i Meryem Annemizi ruyamda gordum. Şimdi ruyamı anlatmak istemiyorum. Ama bu ruyayı, sÂlih bir kimse şoyle yorumlamıştı:
“-Senin bir oğlun olacak. O bulûğ vaktine erişmeden evvel hÂfız olacak ve şehid olarak vefat edecek!..” demişti.
Gercekten daha sonra oğlum Ahmed dunyaya geldi ve bulûğa erişmeden hÂfız oldu. O daha uc yaşındayken ben ikinci bebeğime hÂmile oldum. Hasta yatardım, o da benim yanıma yatardı. Ben kısa sûreleri okurdum, o da tekrar ederdi. Boylece kısa sûreleri ezberlettim. O kadar kısa surede ezberliyordu ki, ben ona hayran kalıyordum. Cocukların ezberlemesi icin hazırlanan bir hatim cd ’si var. Hoca okuyor, cocuklar koro hÂlinde tekrar ediyorlar. O kaseti dinliyordu. Uyuyunca da ilk iki saat uykusunda dinletirdim. Ben sabah uyandığında ezberletmek icin Âyete başlıyordum. Mesel ben; “Amme yetesÂelûn…” deyince o, “ani ’n-nebei ’l-azîm” diye devamını getiriyordu. Uykusundaki o dinleme ile ezberliyordu, mÂşÃ‚allÂh!
5 YAŞINDA KUR'ÂN'IN SON 5 CUZUNU EZBERLEDİ
Uc bucuk yaşındayken yazmayı, daha sonra da okumayı oğrettim. Beş yaşındayken son beş cuzu ezberlemişti. Okumayı oğrenince kendisi ezber yapmaya başladı. Bir defa okuyunca sayfayı ezberlemiş oluyordu. Allah ona ozel bir ikramda bulunmuştu; o da bunu değerlendiriyordu. Yedi yaşına gelmeden hÂfızlığını tamamladı, elhamdulillah!
Dokuz yaşında burada DiyÂnet ’in hÂfızlık imtihanına girdi. Hayran kaldılar, bizi tebrik ettiler, elhamdulillah! Burada Arap Okulu ’na verdik. Onu birinci sınıftan değil, ikinci sınıftan başlattılar. Suud Konsolosluğu başarısından dolayı onu burslu okutuyor, ayrıca burs veriyorlar. Onu da, bizi de umreye gondermek istediler. Fakat ne onun ne de bizim pasaport ve kimliğimiz olmadığı icin goturemediler. Benimle birlikte 16 cuzu, on kıraatte bitirdi. Şu an bir erkek hocadan ders alarak devam ediyor. Erkek hocadan icazet alması daha iyi olur diye duşunduk.
Kur ’Ân-ı Kerîm yarışmalarına girmek istiyor, ancak pasaportu olmadığı icin katılamıyor. Turkiye ’de ayrıcalıklı ozellikleri olan cocuklara Turk pasaportu verilebiliyor. Hatta gectiğimiz aylarda Suriye ’den gelen bir piyanist cocuğa bir gecede pasaport cıkartılıp Turkiye ’yi temsilen yarışmalara gonderdiler. Ben kendimden ve eşimden vazgectim; sadece cocuklarım icin istiyorum. Liseyi bitiriyor, universiteye gidecek. Fakat oğlumun bu kadar başarısına rağmen pasaportu olmadığı icin burada universite okuması mumkun değil!.. Ancak Allah buyuk, mutlaka bir kapı acacaktır. Bizim eşimle pasaportumuz vardı, ama suresi bittiği icin bir şey yapamıyoruz.
Turkiye ’ye geldiğinizde ne gibi sıkıntılar cektiniz?
Cok fazla problemimiz vardı. Maddî sıkıntılarımız, ikamet problemimiz… Ayrıca eşim işsizdi. İlk geldiğimde hic komşum yoktu. Zaten Turkce bilmiyordum. Pasaportumuzu kaybedince de korkumuzdan başkaları ile iletişim kuramadık.
KURRA OKUYUŞ VE TEFSİR DERSLERİ VERİYORUM
Peki, evi nasıl kiraladınız?
İlk geldiğimizde eşyalı bir evde kaldık. Ardından 3 yıl boyunca eşimin bir arkadaşının evinde kaldık. Onlar evlerini satmaya karar verince orayı da boşalttık. Hanımı da benim arkadaşımdı. Iraklı Semira… Daha sonra beni DÂrusselÂm Vakfı ile tanıştırmıştı. Sonra başka birinin adıyla kiraladığımız başka bir eve gectik.
İkamenizi nasıl kaybettiniz?
İlk once Suriye ’den gelmiştik. Suriyeli gibiydik. Suriye ’den gelişte uc ayda bir yurt dışına cıkınca vizemiz yenileniyordu. Vize yenilenmesi icin Kıbrıs ’a gidip geldik. Eşim uc defa gitti, ben ise iki defa gittim. Turkiye ’den cıkmamız yeterliydi, hemen geri donuyorduk. Son seferinde oğlum yeni doğmuştu ve ben hastanedeydim. Gorevlilere durumu anlattık, sadece eşimin cıkması yeterli oldu. Pasaportumuzun suresi bitince Turkiye ’de kaldık.
İstanbul ’da hangi hizmetlerde bulundunuz?
Uzun muddet Kumrulu ’da Arapca hocalığı yaptım. HÂlen evimde de Arapca, Kurr okuyuş ve tefsir dersleri veriyorum, elhamdulillah!
TURKİYE'DE HAFIZLIK COK FAZLA TEŞVİK EDİLMİYOR
Kac yıldır Turkiye ’desiniz? Biz Turk kardeşlerinize dergimiz aracılığı ile soylemek istediğiniz bir şey var mı?
Turkiye ’ye gelmeden evvel hic İstanbul ’u gormemiştim. Suriye ’den Turkiye ’ye geleceğimiz gunlerde ruyamda bir şehir gordum. Evlerden cok mescid vardı. Butun şehir camilerle dolu, butun şehir mesciddi. İstanbul ’a gelip de cÂmileri gorunce:
“-İşte ruyamda gorduğum cÂmiler, bu camilerdi!..” dedim.
Daha once Turk mimarisinde bir cÂmi gormemiştim. 1999 yılında Turkiye ’ye geldik ve daha ilk cocuğum Ahmed yoktu. En yalnız olduğum zamanlarda, benim Âilem oldular. Butun Turk kardeşlerime cok teşekkur ederim. Ozellikle de Zehra Eriş hocama ve ailesine teşekkur etmek istiyorum. Buradaki kardeşliği tattıktan sonra Fas ’ta yaşayabileceğimi zannetmiyorum. Kendi memleketimde, kendi ailemin yanında gibiyim. Allah hepinizden rÂzı olsun.
Kardeşlerim, cocuklarınıza Kur ’Ân-ı Kerîm ’i oğretmekte gec kalıyorsunuz! HÂfızlık yapmaya cok teşvik edilmediğini goruyorum. Bu hususa ağırlık veren cematler de var, ama yeterli değil. Daha cok ehemmiyet verilmeli!.. Tabiî ki, tek Kur ’Ân-ı Kerîm ’in okuyuşunu oğretmek ve Kur ’Ân hÂfızı yapmak yeterli değil!.. Kur ’Ân ahlÂkı ile cocuklarımızı yetiştirmeliyiz. Kur ’Ân ’ı yaşamaları, hÂfızlıktan daha onemlidir.
COCUKLAR ARAPCA OĞRENİRSE KUR'ÂN-I KERİM'İ ANLAYACAK
Bir de Arapca oğrenmeli cocuklar… Arapca ’yı oğrenirse, Kur ’Ân-ı Kerîm ’i anlayacak. Her dil oğretiliyor, ama Arapca ’ya cok ehemmiyet verilmiyor Turkiye ’de... Namazı, gorduğum kadarıyla herkes kılıyor, ama namaz gibi farz olan oruca yeteri kadar ehemmiyet verilmediğini goruyorum. Ramazan ’da bizim ulkelerimizde herkes oruc tutar, cocuklar bile… Ama burada acıkca yemek yeniyor. Tutulmasa bile acıkca yemek yemek buyuk bir isyan alÂmeti!.. Misafir gelen Suriyeliler bile Turkler ’den bu yanlışlıkları, “hurriyet” adı altında kopyalayıp yaşamaya başladılar.
Bir de en cok hayret ettiğim şey; anneler tesetturlu, fakat kızları tesetturlu değil!.. Bu, hic normal değil!.. Yani nesillerimize dînî hayatımızı aktaramamak buyuk tehlike!.. Yeterince dinimizi oğrenmez, onu hakkıyla yaşamaz ve AllÂh ’ın emrettiği “emri bi ’l-mÂruf”u yapmazsak, nesillerimizi kaybederiz!.. Bu da cok buyuk bir mesûliyet!..
NE YAPARSAN İKİ KATI
“Ehl-i Beyt” olmak buyuk bir kıymet, buyuk bir ikram!.. Siz “Ehl-i beyt”tensiniz. Peygamberimizin soyundan gelmek nasıl bir duygu?
Cok buyuk bir ikram, elhamdulillah!.. Daima dikkatli olmak, Peygamber Dedemize layık bir evlÂt ve ummet olmak icin hayatınıza ceki duzen vermek zorundasınız. Peygamber Efendimiz ’i cok seviyoruz. O -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- sadece Peygamberimiz değil; aynı zamanda Ceddimiz, Dedemiz!.. Babam:
“-Ehl-i Beyt icin iki gunah, iki sevap vardır!..” derdi.
Ne yaparsan iki katı… Zaten AhzÂb Sûresi ’nde de bu hakîkat bildirilmekte... Ama biz de insanız ve gunahlardan korunmuş değiliz; hatalarımız da, gunahlarımız da olabilir.
Bize kıymetli vakitlerinizi ayırıp sorularımıza cevap verdiğiniz icin cok teşekkur ederiz.
Estağfirullah kardeşim, ben teşekkur ederim. AllÂh ’a emÂnet olunuz.
Kaynak: Halime Demireşik, Şebnem Dergisi, Nisan 2015, 122. Sayı
İslam ve İhsan