
Merhum Hacı Gedikli Ağabey ile sağlığında yapılan sohbetten…Roportaj: Selman Tan
Hacı Gedikli ağabey denince gozumun onune hep o fotoğraf gelir. Yaklaşık 20 yıl onceydi. Ankara ’daki Mahmut Sami Ramazanoğlu kulliyesinin inşaatında calışan kardeşlerinin arasında molozların ustunde bir işcibaşı gibiydi. Bastonuyla işaret ederek talimatlar veriyordu. Yavaş adımlarının arkasında kuvvetli bir irade vardı.
Hizmet derdi olan bir insandı. Hizmete dair işlerde gozu kulağı hep acık, hep ilgiliydi. Yeter ki ikna olsun. Ankara civarındaki bir cok eğitim kurumunun kurulmasına onculuk etti. Fakirlerle, gariplerle ilgilendi. Vakıflar kurdu. Olculerinde kaya gibi sağlamdı.
Ankara ’nın bu gonul mimarını 15 Eylul 2014 yılında Rabbine tevdi ettik. Allah rahmet eylesin. 13 Ekim 2007 tarihinde kendi evlerinde yaptığımız bu mulÂkÂtı kısaltarak sizlere takdim ediyoruz.
Selman Tan: İsterseniz sohbetimize hayatınıza dair bilgilerle başlayalım.
Hacı Gedikli: 1933 senesinde Karaman ’ın İlistra, şimdiki adıyla Yolbaşı kazasında doğmuşum. Anne tarafım Mekke ’den geliyor. Cocukluğumu Karaman ’da dedem, babaannem ve uvey babaannem ile gecirdim. Orta ikide askeri ortaokula girdim. Sonra Kuleli Askeri Lisesi ’nde okudum. 1955 senesinde de Hava Harp Okulu ’ndan mezun oldum.
İlk tayinim Ankara ’ya oldu. Ankara ’dan sonra Kayseri, Diyarbakır, İzmir gibi memleketin muhtelif vilayetlerinde calıştım. İzmir ’deyken albay oldum ve istihkam okulunda oğretmenlik yaptım. 1983 yılında Milli Savunma Bakanlığı ’ndan Hava Kuvvetlerine tayinim cıktı. Bu arada manevi hizmet anlamında Kastamonu ’ya gittim, geldim. 1984 yılında Kemal abinin vefatı uzerine Ankara ’ya hizmet gorevi verdiler.
Askerlik hayatımız talebelikle birlikte 38 sene kadar surdu. Hava Kuvvetlerindeyken 1983 yılında Umreye, İstihkam Okulundayken 1980 yılında Hacca gittim.
ZAMAN BULAMADIĞIMDA CIKAR MASANIN UZERİNDE NAMAZIMI KILARDIM
S. Tan: Efendim vazifeniz mani olmadı mı bu tur ibadete dair seyahatlere?
H. Gedikli: Mani olmadı, o zaman bugunku kadar sıkı değildi. Biz “Hacca gidiyoruz” deyince bize “Hayır izne cıkıyorum, iznimi de Suudi Arabistan ’da kullanacağım diyeceksin” dediler,
S. Tan: Askeri vazifeniz ile birlikte manevi yola intisabınız var. Zorluklar oldu mu?
Gedikli: Hicbir sıkıntı gormedim. Hani “ İnsanın ismi cıkarsa dokuza, inmez sekize” derler ya. Bizim ismimiz calışkana cıkmıştı, bize kimse dokunmazdı. Cuma ’ya giderken arkadaşlara “Ben Cuma ’ya gidiyorum, size gidin diyemem kanunen, ama kimse de benim Cuma ’ya gitmeme mani oldu diyemez” derdim.
S. Tan: Namazınızı ÂşikÂr bir şekilde kılabiliyor muydunuz?
H. Gedikli: Ben kılardım herkes de bilirdi. Zaman bulamadığımda cıkar masanın uzerinde kılardım. Sıkıntılar 12 Eylul ’den sonra başladı, 90 lardan sonra şiddetlendi. Bizim zamanımızda o kadar sıkı değildi. Fakiri aradıkları zaman bulurlardı. İcabında yerimizden ayrılmazdık. Komutan aradığı zaman seni bulursa gorev yaptığına kani olur. Cunku sıkıntıdadır, o da yuksek bir yerden emir almıştır. Size aktarması lazımdır ve sizi bulunca rahatlayacaktır. Dolayısıyla bizi her zaman bulabildikleri icin sıkıntı cekmezdik.
S. Tan: Askerlik mesleğinin size kazandırdığı şeyler olduğunu duşunuyor musunuz efendim?
H. Gedikli: En başta calışma disiplini kazandırdı. Muntazam bir hayat nizamı kazanıyorsunuz. Zor şartlara alışıyorsunuz, dayanıklılığınız artıyor. Emre itaate alışıyorsunuz.
TASAVVUDTA "TESLİMİYET, MUHABBET VE GARET" COK ONEMLİ
S. Tan: O zaman dervişliğe uygun bir eğitim mi almış oluyorsunuz?
H. Gedikli: Tabi teslimiyeti oğreniyorsunuz. Rahmetli Musa Efendimiz kendisi de asker olan Ahmet Ertaş Bey ’e “Ahmet evladım, bu işi askerler iyi yapıyor.” demiş.
Tasavvufta en onemli husus teslimiyet değil midir? Teslimiyet, muhabbet ve gayret olmadan tasavvuf olur mu? Olmaz. Uc ayaklı bir sehpa duşunun. Bir ayağı eksik olursa devrilir. Uc ayak da yere sağlam basmalıdır. Yani hem teslimiyet, hem muhabbet, hem de gayret cok kuvvetli olacak. Bu ucu olmadıktan sonra istediğin kadar rozet tak, bir şey ifade etmiyor. Yolumuz takım da değil parti de değil. Herşey kalbe nakşolacak.
Gayret ise iki şekilde olur, ilki manevi eğitim icin calışkan olacaksınız. İbadet, tÂat, zikir, fikir, gece hayatı yani Hakk'a ibÂd... İkincisi ise Allah ’ın kullarına hizmet. Hizmetin icine ise insanların maddi ihtiyaclarını gormek de girer, emri bil mÂruf, insan eğitmek gibi manevi ihtiyaclar da girer.
Hava Kuvvetlerinde gorevliyken istihkam sınıfındaydık. İstihkam sınıfı Hava Kuvvetlerinin hizmet sınıfıdır. Havaalanlarının butun işleri bize aittir. Meydanın işletmeye acılması, itfaiyesi, suyu, elektriği, kaloriferi, kanalizasyonu, yolları, pistin aydınlatılması... Mesleğimiz de bizi hizmete alıştırdı.
HİZMETTE EN ONEMLİ GOREV İYİ ADAM YETİŞTİRMEKTİR
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz; “Hacca gidecek deve yuz devede bir devedir” buyuruyorlar. Hadis-i şerifte buyurulduğu uzere yuzde bir olmaya calışmak lazımdır. Hizmet ehli az olur. Musa Efendimiz şoyle buyururdu; “Her mal hayra uygun değildir, her ilim hayra uygun değildir, her insan da hayra, hizmete uygun değildir.” Herkes hizmet yapamaz, kimisi beceremez, ister ama yapamaz. Kimisi beceriklidir ama yaklaşmaz, rahatını duşunur. Malum, insan halet-i rûhiyyesi farklı farklıdır. Dolayısıyla hizmet ehli yuzde birdir, ama yuk de onların ustunde doner. Meyveli ağac taşlanır. Kusur da bulurlar, dedikodu da yaparlar, celme de takarlar, şikayet de ederler ama insan ne yaptığını biliyorsa aldırmaması lazımdır.
Hizmet sırasında bize duşen en onemli gorev iyi adam yetiştirmektir. Tasavvufî eğitim, Rasulullah (s.a.v) Efendimizin yetiştirdiği insan kıvamına yakın insan yetiştirmektir. Yani İslam insanını yetiştirmek lazımdır. Hedefimiz İslam ’a gonul vermiş Allah ’ın dinine hizmet edecek insanları yetiştirmektir. Bizim hedefimiz havada ucacak suda yuruyecek insan yetiştirmek değildir.
Yetiştireceğimiz insan iyi bir insan olmalı, istikamet ehli olmalı ve toplum icin ornek olmalıdır. Mağazalar, mallarını satmak icin mankenlerin uzerine koyuyorlar, insanlar onu gorup beğeniyorlar. Bizim uzerimizde de İslam ’ın yaşandığı gorulmelidir. Tasavvuftan gaye işte bahsettiğimiz yuzde biri yetiştirmektir. Cunku toplumun Allah ’ın dinine hizmet edecek insana ihtiyacı var. İnzivÂya cekilecek değil, toplumun icinde calışacak insana ve idareciye ihtiyacı var.
Evvela İslam diyorum sonra tasavvuf ile derinleşilecek ve zenginleşilecek. Tasavvuf insanı tam bir gonulle hizmet eden insan haline getirir. Artık nefsi ona muhalefet etmez hale gelir.
"BİLMİYORUM" DİYEBİLİRSEN BİLİRSİN
S. Tan: Efendim nefs normalde kotuluğu emreder. Nasıl muhalefet etmez duruma geliyor?
H. Gedikli: Nefs mutmeinneye geldiği zaman artık eski muhalefeti kalmıyor. Nefs yaratılış itibari ile bir tarafı muhalif ve sufli. Normalde yaratılışında kotuluk de olduğu icin tÂbına gore hareket eder ve kotuluğu emreder. Hz. Yusuf, Kuran ’ı Kerim ’de ne buyuruyor; “Ben nefsimi temize cıkaramam, cunku nefs muhakkak insana kotuluğu emreder” İşte boyle bir nefisten yani nefsi emmÂreden nefsi levvÂmeye gecmek lazımdır. Sonra Cenab-ı Hak ile muhattap olup itmi ’nÂna erip mutmeinneye gecmesi lazımdır. Sonra cıkabildiği kadar rÂziyye ve merzıyye makamlarına ulaşılabilr. Bu makamlara cıkıldığı zaman imtihanlar yine eksik olmaz, “Ben baş olayım” dememek, nefsin son oyunlarına kapılmamak lazımdır.
Je ne sais pas (Jo no se pa) ne demek biliyor musun?
S. Tan: Bilmiyorum.
H. Gedikli: Bak işte bildin. Je ne sais pas, “Bilmiyorum” demektir. İşte ben bilmiyorum diyebilirsen bilirsin.
S. Tan: Eğitim diliniz Fransızca mıydı?
H. Gedikli: Kuleli ’de Fransızca eğitim aldık. Hava Harp Okuluna gidince İngilizceye başladık. Yurtdışına gidince de gelişmiş oldu. Amerika ’ya eğitim kursu icin gitmiştik. 1961 ve 1962 yıllarında Texas San Antonio ve Ohio Dayton ’da kaldım. Kuba krizinde oradaydım.
"YARABBİ BENİM CANIMI ZİKİR ESNASINDA AL"
S. Tan: Manevi yola intisabınız nasıl oldu, nasıl karar verdiniz?
H. Gedikli: Yurt dışından dondukten sonra Kayseri ’deyken beni Hacı Şaban Efendi ’ye goturmuşlerdi. Tanıştıktan kısa bir muddet sonra tayinim Diyarbakır ’a cıktı. Beni oranın gorevlisi Hasan Erturk abiye gonderdiler. Onun vasıtasıyla ev buldum ve onun sohbetlerine başladım. Hasan abi bir gun istihÂre yapmamı istedi. İstihÂremde Esad Efendimizi gordum ve sonra manevi dersimi aldım.
Haftada bir sohbete gidiyoruz. Hasan Erturk abi cehri zikre meraklıydı. Hatta “Ya Rabbi benim canımı zikir esnasında al” derdi. Sohbetlerden sonra zikir olurdu ve eve gec kalırdık. Hacıanneniz de o zamanlarda muhalifti. Resmi gorevde olduğum icin basılırız, dolayısıyla bana zarar gelir diye korkuyordu. Bazen beni “Seni şikayet ederim” diye tehdit ederdi.
Bir sohbet cıkışı saat 11 filandı, eve geldim. Anahtarı cevirdim, kapı arkadan kilitlenmişti. Kendi kendime “Eh Hacı bugun sen eve giremeyeceksin” dedim.
Gece kahvesine gittim oturdum. Sabaha kadar şehirde dolaştım hulasa sabahı ettim. Sonra camiye gidip sabah namazını kılıp eve dondum. Kapı acılmıştı, iceri girdim? Kahvaltıyı yapıp gorevime gittim.
HAFİFTEN BİR SES "HADİ KURTULDUN" DEDİ
S. Tan: Sonra aranızda mevzu olmuştur herhalde?
H. Gedikli: Ben ona “Sen bana niye kapıyı acmıyorsun?” demedim, o da bana “Sen neredeydin?” demedi, hatıra olarak kaldı. Hacıannenizin muhalefeti 1970 yılına kadar gitti. Hasan abi teşvik eder, Hacca gittiği zaman yazdığı mektuplarda namaz telkininde bulunurdu ama etki etmedi. Kurmaylıktan emekli şimdi Antalya ’da bulunan Ayhan Bey o zaman tatbikat icin Diyarbakır ’a gelmişti. Onun konuşması etkili oldu. Ayrıca o sene Sandıklı Kaplıcalarında Sami Efendimiz ile uc gun gecirmiştik. Orada Valide annemizden etkilenerek hizmet kervanına dahil oldu. Nefs dersini bitirdikten sonra bu sefer o beni itelemeye başladı, “Sen niye daha cok hizmet etmiyorsun?” diye.
Bu arada 1971 yılında hastaneye yattım. Kan kanseri teşhisi koymuşlardı. Her gun kan veriyorlardı. 2 Ocak 1972 akşamı Gulhane Askeri Hastanesinde yatakta oturuyordum. Odada kimse yoktu. Birden hÂtiften bir ses “Hadi kurtuldun” dedi. O gunden sonra hastalığımın seyri değişti elhamdulillah. Daha sonra bir daha nuks etmedi. Yalnız alyuvar hucrelerinin omru vucudda 120 gunmuş. Daha sonra kandan atılıyormuş. Yeni alyuvarların yapımına destek olmak icin 4 ayda bir B12 iğnesi vurduruyorum o kadar.
BOLCA ZİKİRLE KALP AYNASI PARLAR
S. Tan: Efendim sizinle asıl konuşacağımız konular manevi eğitime dair konular. Bu eğitimle ilgili bazı sorular sormak istiyorum. Mesela kalp nasıl selim olur? Kalp aynası nasıl berrak hale gelir, parlar? Kalp alemi nasıl acılır?
H. Gedikli: Kalpler zikirle parlatılır. Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyorlar; “Gunah işlersin, tevbe etmezsin sonra tekrar işlersin kalbin yavaş yavaş siyahlaşır ve zamanla kapanır. Tevbe eder, zikredersen kalbinin uzerindeki siyahlık kalkar.” Yani zikir damlaya damlaya onu acar. Damla, mermeri nasıl oyuyorsa işte aynen oyle.
Herkesin kalbinde menfi duygular da var muspet duygular da var. Bir muhitte devamlı şerîr insanlar one cıkarsa, diğerleri onlara ses cıkarmazsa hakimiyet kotulerin olur. Kalpte de kotu hasletler artarsa iyileri bastırır. Ancak iyi insanlarla goruşup bolca zikredilirse kalp aynası parlar. Zaten kalp parladığı zaman nefis de yola geliyor demektir. Kalp tasfiyesi ile nefs tezkiyesi usûlune gore beraber gidecektir. İşte o zaman feraset başlar.
KALBE VURULAN AŞI
S. Tan: Efendim kalp ve nefs eğitimi ayrı ayrı mı yurur? Birisi daha oncelikli midir?
H. Gedikli: Bizim yolumuzda once kalp vardır sonra nefs.
S. Tan: Kalp ve nefs eğitiminden hangisi daha zordur?
H. Gedikli: Nefs eğitimi daha zordur. Onun icin yolumuz kalpten başlar, alınacak şevk ile nefs kotrol edilmeye calışır. Nefsin terbiyesi zordur. Sadece onunla uğraşırsan uzun riyazatlar gerekir. Ama bizde kalbe vurulan aşı ile mesafe cabuk alınır. TekÂmul cabuk olur. Yani sÂlikin teslimiyeti tam, muhabbeti ileride, gayreti de kuvvetli ise aynı zamanda harama-helale dikkatli ise suratle gecer gider.
S. Tan: Efendim nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesi ile belli mesafeler alınıyor fakat bir muddet sonra bakıyorsunuz nefsi hareketler aniden tezahur edebiliyor, bu nasıl oluyor? Yani nefs eğitimi hic bitmiyor mu?
H. Gedikli: Elbette nefs sahibi olduğumuz muddetce bu eğitim hic bitmez. Zaman icinde torpuleniyor, irade kuvvetleniyor ama eğitim bitmiyor, onun icin zor. Bir de huy, ahlak meselesi var. Yaradılıştan olan huyumuz iradenin onune geciveriyor. Kimin hangi noktada zaafı varsa imtihan da orada ortaya cıkıyor.
EVLİYAULLAH CENAB-I HAKKIN MURADI DIŞINDA HAREKET ETMEZ
S. Tan: Efendim hadis-i kutsîde “Ben kulumun tutan eli, yuruyen ayağı, goren gozu olurum” buyuruluyor. Bu hal ne zaman, nasıl gercekleşir?
H. Gedikli: Eğer şahıs velayet makamında temkin sahasına girmişse ancak oyle olur. Temkin de evliyanın buyuklerinin ulaştığı bir haldir. Belki raziyye, merziyye safhasında. Mesela Sami Efendi hazretlerinin dunya yıkılsa kılı kıpırdamazdı. Musa Efendi uzulur ama belli etmezdi. Kibar-ı evliyaullah Cenab-ı Hakkın muradı dışında hareket etmezler.
S. Tan: Efendim letaifin calışması nasıl tezahur eder, kişiden kişiye farklılık arz eder mi?
H. Gedikli: Tezahurleri farklı olur. Letaiflerin calışması şahsa gore değişir, Ârazları değişir. Biz genelde şoyle yaparız. Karşına aldığın şahıs ile sadır sadıra gelince letaiflerine yonelir rontgenini cekersin. Calışıp calışmadığını oradan gorursun. Ârazlar ağlama, bunalma, carpıntı şekillerinde kişilerin karakterine ve kabiliyetine gore değişir.
S. Tan: Efendim kalbi korumak nasıl mumkun olur? Ayrıca kalbi parlatmak icin zikirden başka vasıtalar nelerdir?
H. Gedikli: Aclığa riayet, helal lokma, sadıklarla berabet olma, gece namazına devam etmek, Kuran-ı Kerim ’i anlayarak huşu icinde okumak, mÂlÂyÂni ile meşgul olmamak, gafil kişilerle uzun sure karşılıklı oturmamak.
Kalp değişken bir varlıktır, her an değişir ve bulunduğu ortama uyar. Korumaya dikkat edeceksin. Ağyar ile oturup kalkmayacaksın.
Gelecek Sayı: Manevi yoldan istifade etmek icin...
Kaynak: Altınoluk Dergisi, 357. Sayı, Kasım 2015
İslam ve İhsan