Altınoluk Dergisi ve Erkam Yayınları ’nın kurucusu ve yoneticisi -kendi tabiriyle hizmetcisi- Muhterem Abdullah Sert Ağabeyimizle “genc işi” bir hasbihal gercekleştirdik bu ay. Ramazan ayını nasıl gecireceğini, ilk kitabının nasıl hazırlandığını, evliliğe niyet edenlere soylemek istediklerini vs. sorduk kendisine, buyrun birlikte okuyalım.Efendim, sizleri yakından tanımak adına hayat hikayenizi; hayatınızdaki koşe başlarını lutfeder misiniz?

Allah ’a hamdolsun, Habib-i Edibi ’ne selatu selam olsun. 1948 yılında Tavşanlı ’nın Kurucay beldesinde doğdum. Yaşadığımız belde muhafazakar bir muhitti. İckinin gorulmediği, kahvehanelerinde gayr-ı meşru oyunların oynanmadığı ve aleni olarak munkeratın yapılmadığı bir ortamdı. Elhamdulillah aile muhitimiz de beldenin gecmişten gelen bir geleneğine sahip dindar ve bu yonuyle maruf olan ailelerinden biriydi. Hayatımdaki en buyuk mutluluktur ki; genelde dinin konuşulduğu, din hadimlerinin girip cıktığı bir evde buyumuş oldum. İlkokulu beldemizde okudum. Daha sonra Tavşanlı Ortaokulu ’nda okudum. Ortaokuldan sonra Balıkesir İmam Hatip Lisesi ’ne kaydoldum. 1966 yılında İstanbul Yuksek İslam Enstitusu ’ne başladım. O zamanlar imam-hatip mezunları lise fark derslerini vererek aynı zamanda universiteye de girebildikleri icin biz de Enstitu icin 1. ve 2. sınıflarda lise fark derslerini vererek Kutahya Lisesi ’nden de bir diploma aldık. Bu diploma ile de İstanbul Universitesi Hukuk Fakultesi ’ne kaydolduk. Bir sure ikisini beraber okuduktan sonra hukukun kalan kısmını Yuksek İslam Enstitusu ’nu bitirdikten sonra tamamlamış olduk.

Yani tam olarak o meşhur 68 kuşağı oluyorsunuz, değil mi?

Evet, tam 68 kuşağıyız. 15 yaşımızdan itibaren Turkiye ’deki genclik, fikir ve siyaset hareketlerinin kimisinin icinde kimisinin de gozlemleyicisi, muşahidi olarak yaşamış olduk. Daha sonra bir muddet Diyanet ’te, bir muddet vakıflarda ve biraz Milli Eğitim ’deki hizmetlerimizden sonra 1980 ’den itibaren yayıncılık faaliyetlerinin icinde olduk. Hayatımı anlatırken altı cizilecek olan bir yer varsa o da 1970 yılında Mahmud Sami Ramazanoğlu Efendi ve Musa Topbaş Efendi Hazretleri ile buluşmamdır. Hayatımda kendi adıma soyleyebileceğim en onemli şey budur. Boyle bir irfan mektebiyle buluşmak bir insan hayatı icin cok onemlidir diye duşunuyorum. Cenab-ı Allah da bizi esas tahsilin yapılacağı yerle buluşturmuş oldu 1970 yılında. O gunden bugune de -46 yıl gecmiş- bu irfan ve hizmet cevresinin icerisinde buyuk mutluluklar yaşadık, hÂl da yaşamaya devam ediyoruz.

Ramazan ’la ilgili duygu ve duşuncelerinizi almak isteriz Abdullah Abi.

Bu soruya şoyle bir cevapla başlayalım: Peygamber Efendimiz ’in (s.a.v.) “Allah ’ım Recep ve Şaban ’ı bize mubarek kıl ve bizi Ramazan ’a kavuştur” hadisi cok etkileyen bir hadistir. Elbette ki Allah Rasulu ’nun her sozu butun muminler icin hayatın en onemli dusturudur. Allah Rasulu ’nun her sozunu altını cize cize dikkatli bir şekilde okumak, dinlemek ve tahlil etmek gerekir. Biz bu hadislerden Efendimiz ’in (s.a.v.) gonul dunyasını tanımaya calışıyoruz. Yani Efendimiz ’in (s.a.v.) Ramazan gundemi iki ay oncesinden başlıyor. Efendimiz ’in (s.a.v.) Ramazan ’a dair Cenab-ı Hak ’tan ozel bir isteği var. Ramazan ’a kavuşmak hedefi ve arzusu var. Oyleyse muminin bir Ramazan hasreti olmalı. Nicin? Cunku bu Rasulullah Efendimiz ’in (s.a.v.) hasreti. Allah ’ın Rasulu Ramazan ’da hangi tecellilere ulaşıyor, nasıl saadetler yaşıyor ve ne turlu zevkler alıyor ki tekrar Ramazan ’a kavuşma arzusunu hep izhar ediyor? Demek ki Ramazan ’la buyuk bir lutfa uğruyoruz. Nasıl ki seher vaktinin gun icerisindeki zamanlara gore ayrı bir hususiyeti varsa Ramazan ’ın da aylar icerisinde ayrı bir hususiyeti var.

Cenab-ı Hak bir de kullarının aclığını seviyor. Cunku bize rızık veren O. Hakikaten oructa oyle bir an vardır ki bazen o anda dunyanın butun nimetleri onunuze gelse “eyvah, şimdi bunu yersem bu zevkten mahrum kalacağım” dersiniz. Allah icin ac kalmanın insana verdiği cok ozel bir zevk vardır. O zevk belki bir andır belki birkac dakikadır ama Allah, kuluna o zevki de tattırmak istiyor. Tabi ki insan Allah icin yaptığı her işte Cenab-ı Hakk ’ın buyuk ikramına mazhar olur. Rabbimiz bir şeyi emreder, kul da bu emri if ederse, Rabbi de muhakkak onu karşılıksız bırakmaz. O merhametlilerin en merhametlisi, rızık vericidir. Kulunun her kucuk adımına Cenab-ı Hak buyuk karşılık veriyor. Ayet-i kerimede “Allah mu ’minlerden mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır.” buyruluyor. Satın alan Cenab-ı Hak. Verdiği ne? Cennet. Aldığı ne? Sana verdiği mal ve can. Allah sana ucretsiz ve bedelsiz verdiğini cenneti vererek geri alıyor senden. Ne muazzam bir lutf-u ilahi bu? Zaten veren O, bir de biz veriyormuş gibi gozukuyoruz. Rezzak-ı Alem olan, yeri ve goğu hatta yerdeki ve goktekileri bizim hizmetimize veren Cenab-ı Hak kulundan bir sure ac kalmasını istiyor ve bu kadarlık bir fedakarlığa hadislerde belirtildiği gibi ecrinin kendi katında olduğunu buyuruyor. Butun tasavvufi terbiye yollarında da ortak eğitim metotlarından birisi de aclıktan ve oructan istifade etmektir. Kısacası insan oructan tefeyyuz etmeli veyahut da insan aclıktan beslenebilmeli.

RAMAZAN NASIL GECİRİLMELİ?

Peki efendim, sizin Ramazanlarınız nasıl gecer? Ramazan ’da hususen neler yaparsınız?

Bize butun bu ibadetleri emreden Cenab-ı Hak. Bu ibadetlerin en guzel şekilde nasıl yapıldığını gosteren de Rasulullah Efendimiz (s.a.v.). “Beni nasıl namaz kılarken goruyorsanız oyle kılın” buyuruyor. Efendimiz orucu ve Ramazan ’ı nasıl karşılıyorsa bir Musluman once O ’na bakmalı. Ramazan ’ını Efendimiz ’in Ramazan ’ına uydurmaya calışmalı. Her ibadetin olduğu gibi Ramazan ’ın da bir fıkhı vardır. Nedir o fıkıh? Sahura kalkmakdan başlar. Her ibadetin farzını ve sunnetini iyi bilmek gerekir. “Rasulullah boyle yaptı. Ben de boyle yapıyorum.” diyorsa bir insan işte o zaman ibadetlerinden zevk alır. Namazda da, zekatta da, oructa da aynı şekilde… Ramazan ’da sahur heyecanı yaşanmalı ve bu sahur heyecanı hakikaten ailece yaşanmalı. Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) “Sahurda bereket vardır.” buyuruyor. Bu yuzden ben kalkarım sahura, akşamdan yiyip de yatmak adetim değildir. Bir bardak su icmek dahi olsa kalkmak gerek. Butun ibadetlerde Allah Rasulu ’nu adım adım, karış karış takip edebilirsek tefeyyuz ederiz. İbadetin her anında şuur yuklenmek lazım. İftarın ve sahurun şuurunu yuklenmemiz lazım. Dolayısıyla bizim nasıl yaşadığımızdan once Allah Rasulu ’nun nasıl yaşadığına bakmamız icap eder. Sahurla başlayan bu sunnete uygun bir oruc, gun boyu bir orucludan beklenen, butun uzuvları hatta kalbi ve ruhu ile oruclu olarak devam etmeli... İnsan kendisi ac iken başka ac insanları nasıl doyurabilirim derdiyle olmalı... Ramazan ikramın, ihsanın ve merhametin insanı inşa ettiği manevi bir terbiye ayı olarak değerlendirilmeli...

ON BİR AYIN SULTANI

Kur ’Ân ’ı Kerim okumalarınız artar mı Ramazan ’da?

Hamd olsun Ramazan ’ı en cok Kur ’an ’ı Kerim ’le daha guzel bir irtibat kurduğumuz icin ozluyorum. Maalesef Kur ’Ân ’ı Kerim ile ilişkimiz gonlumuzun istediği seviyede olamıyor. Fakat hamdolsun ki bu ilişki Ramazan ’da daha guzel oluyor. Hepimizin bir Kur ’an programı olmalı. Ramazan ’ın bir kısmında kısmet oluyor Medine-i Munevvere ’de oluyoruz. Vahyin indiği yerde Kuran ’la buluşmak daha guzel ve guclu oluyor. Ramazan, bizi Kuran ’la daha farklı bir şekilde buluşturuyor diğer butun muminler gibi. Ramazan ayı da guzelliğini kanaatimizce Kur ’an ’ı Kerim ’in indirildiği ay olmasından almaktadır. Bu ayda Kur ’Ân ’ı Kerim indirildiği icin bu ay farklı bir ibadetle birleşerek “On Bir Ayın Sultanı” haline gelmiş.

RAMAZAN COŞKUMUZ İBADET MERKEZLİ OLMALI

Ramazan coşkusu, neşesi ulkemizde artıyor mu azalıyor mu? Genel manada muşahedeleriniz nelerdir?

Son yıllarda Ramazan ’ın yaz aylarına denk gelmesi sebebiyle umumi mekanlarda kulturel boyutuyla on plana cıkan bir Ramazan goruntusu var ama o tur etkinliklerde de dini hassasiyetlerimizi gozetmemiz lazım. “Ben Ramazan coşkusu yaşıyorum” derken birtakım dini hudutlara dikkat edilmezse o zaman bu bir hoş olmayan orf haline gelir, kultur hÂline gelir, ibadet olmaktan uzaklaşır. Ramazan ’da butun coşkularımız, neşelerimiz ibadet merkezli olmalı. Diğer faaliyetler, programlar olursa da sus olarak olsun. Lakin bir yanda teravih varken diğer yanda Ramazan etkinliği olarak biz falan yerde turku dinleyelim derseniz olmaz. Ana eksen daima ibadetler olacak. Ramazan once manevi hayatımızı inşa etmeli. Gonullerimizde Rabbimize yaklaşmak noktasında yeni kazanımlar elde etmemize vesile olmalı. Hayat kitabımıza her şey yazılıyor, ilahi kamera altında yaşıyoruz. Allah ’ın huzuruna vardığımızda savunamayacağımız şeyi yapmamak lazım, ister organizator olarak, ister organizeye katılan insanlar olarak.

EVLİLİK MEZARA KADAR DEĞİL CENNETE KADAR

Bugune kadar bircok evlilik merasiminde bulundunuz, evliliğe niyet eden kardeşlerimize neler tavsiye edersiniz?

Bizim nikah merasimlerinde sıkca kullandığımız bir soz var: Evlilik hayatı bir hukuk savaşı değildir. Tarafların birbirine surekli vazife telkin ettiği bir mecra da değildir. Senin vazifen bu, benim vazifem bu diye vazife taksiminin yapıldığı bir yer de değildir. Herkes kendi vazifesini bilmeli ve yerine getirmeli. Ana hattıyla evlilik bir fazilet yarışıdır. Evlilikte ana program birlikte Allah ’a kul olmaktır. El ele tutuşup cennet hayatını gercekleşmektir. Herkes bunu nasıl yapacağını kendisi duşunsun ve programını ona gore ayarlasın. Evlilik sadece dunyevi bir iş değil, ahirete taşınacak bir meseledir. Ayet-i kerimede de oyle buyrulur. “Onlar ve eşleri Allah ’ın ikramlarında karşılıklı otururlar.” Hani şimdinin klasik bir lafı var: Pazara kadar değil mezara kadar, diye. Yok efendim, mezara kadar da değil cennete kadar gitmeli bu iş.

ONCE KİTAP VE SUNNET İLMİ GEREK

Genc dostlarımız merak edeceklerdir, bizlere tavsiye edebileceğiniz kitaplar nelerdir?

İnsana once kitap ve sunnet ilmi gerek. Bir Musluman olarak Kur ’an ’ı Kerim ’i asli harfleriyle okumak hepimiz uzerine bir farzdır. Bunu bilmeden başka şeyleri bilmenin cok anlamı yok. Her Musluman namaz kıldırması sahih olacak şekilde Kur ’an ’ı Kerim ’i duzgun okumalı. İkinci okunacak kitap Rasulullah Efendimiz ’in (s.a.v.) hayatıdır. Hangi meslekte hangi branşta nerede olursak olalım Rasulullah Efendimiz ’i (s.a.v.) tanımak zorundayız. Bu ilkokul seviyesinde ortaokul ve lise seviyesinde farklı olabilir ama bu kitabın ismi de Allah Rasulu ’nu tanımak olmalıdır. Hem O ’nun risalet tarihini hem de gonul dunyasını anlamaya calışmalı. Zaten O ’nu tanıdığımız zaman problemlerin hepsi cozuluyor. Cunku O, hayatın butun alanlarında emsalsiz bir ornek. Bunun yanında gunumuzde gecmişten gelen bir medeniyet catışması var. Bu catışmanın arasında bir Musluman kendi oz değerlerini nasıl anlayacak nasıl soyleyecek bu manada kitaplar okuması lazım. Bizim neslimiz Necip Fazıl ’ı, Muhammed Kutub ’u, Seyyid Kutub ’u, Mevdudi ’yi cok okuyan bir nesildi. Yerli buyuklerimizden de Ahmet Hamdi Akseki ’yi okudum gencliğimde. Sebahattin Zaim ’i okudum. İlahiyat okumam hasebiyle de İslam klasikleriyle buluşma imkanım olmuştu. Gencler kendi alanlarına yonelik okumalar da yapmalıdırlar. İnsanın tefekkurunu ve hissiyatını geliştirecek kitaplar okunması gerektiğini duşunuyorum.

Gazete, dergi takip eder misiniz?

Ben 15 yaşımdan beri iyi bir dergi okuyucusu olduğumu duşunuyorum. Gercekten, bunu bir tahdis-i nimet olarak soyluyorum, 15 yaşımda okuduğum dergiler ciltli olarak duruyor hÂlÂ. Elli sene evvelki dergileri saklamışım, biriktirmişim. Dort beş dergi takip ederdim o zamanlar. HÂl ceşitli gazeteleri ve dergileri takip ederim, reklama girmemek adına isimlerini vermeyelim. (Gulumsuyor.)

İSLAM OL KURTUL!

Onunuzde bir mikrofon olsa ve sozunuzu tum dunya gencliği dinleyecek olsa ne soylemek isterdiniz?

Dunyaya soylenecek sozu Allah Rasulu soylemiş: “İslam ol kurtul.” Ben de bu sozu tekrarlardım. Aslında bizim pek de yeni soze ihtiyacımız yok. Sadece soylenen sozu guzel soylemeye ihtiyacımız var. Sozun en guzelini Rabbimiz soylemiş, Efendimiz soylemiş. O sozler eskimeyecek, bitmeyecek, modası gecmeyecek sozler. Bizlere duşen nedir? O sozlerin altını doldurmak, o sozleri bu zamana yeniden en guzel şekilde nakşedebilmek. Bugun de dunyaya soylenecek soz “İslam ol kurtul!” sozudur...

TASAVVUF GENC İŞİDİR

Efendim, siz tasavvufu hem sozleriyle hem de haliyle yaşadığına inandığımız buyuklerimizden birisisiniz. Sormak isteriz: Tasavvufî hayat gencken mumkun mu?

Estağfirullah... Doğrusu olaya şoyle bakmak lazım: Tasavvufî terbiye asıl gencken lazımdır. Her şey gencken olduğu gibi bu iş de gencken olursa guzel. Tasavvuf genc işidir yani. Gencken kariyer planlaması yapılıyor, dunya gencken elde ediliyor. Ahiret de herhalde yaşlanınca elde edilecek değil ki. Ahiret de gencken elde edilecek. İman heyecanı noktasında Ashab-ı Kehf ’i ornek gosteriyor Rabbimiz Kehf Sûresi ’nde: “Onlar Rablerine tam inanmış genclerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.” Gencken insanın Rabb ’ine yonelmesinin bereketi veya Rabbinden alacağı karşılık cok daha fazla. Diğer yandan, Rabbimiz nefis terbiyesi hususunda da bize bir genci misal gosteriyor, bir yaşlıyı anlatmıyor. Hz. Yusuf ’u anlatıyor. Bir gencin reddedemeyeceği her şeye sahipken bir cumle ile insanın nasıl bir şuur sahibi olması gerektiğini anlatıyor: “Maazallah!” Yani “Ben Allah ’ın yasak kıldığı bir şeyi yapmaktan Allah ’a sığınırım.” Bunun daha otesinde, Yusuf Suresi ’ndeki o ayet-i kerimeyi hayatın butun alanlarına teşmil ederek şoyle ifade etmeye calışıyorum. Hz. Yusuf ’a soylenen şuydu: “Ya bizim dediğimizi yapacaksın, ya seni zindana atarız.” Yani bir sulta, acık bir tehdit var Yusuf Peygamberin uzerinde. “Yapar mısın?” denmiyor, “yapacaksın” deniyor. Peki ne diyor Hz. Yusuf: “Sizin gayr-ı meşru teklifinizi yapmaktansa ben zindanı tercih ederim.” Tasavvuf bu işte. Allah da bunu istiyor herkesten. Burada anlatılanı sadece bir kadın-erkek ilişkisi cercevesinde anlamamak lazım. “Allah ’ın yasakladığı bir şeyi yapmaktansa ben zindana girmeyi veya onun bedelini odemeyi, mahrumiyeti tercih ederim.” Bu şekilde genelleştirmek lazım. Boyle bir direnc de ancak cok ciddi bir kalbi terbiyeyle mumkun olur.

MANEVİ GUZELLİK NASIL DAİMİ OLUR?

Sozun tam bu kısmında şunu da sormak isteriz efendim: Bircok arkadaşımız “biz guzel sohbet meclislerinde bulunuyoruz, bazı guzel atmosferlerde bulunuyoruz, manevi bir enerji alıyoruz, ama bu hal birkac gun suruyor, aylara ya da butun bir gencliğe yayılmıyor” şeklinde serzenişte bulunuyor. Kalbî dirilik, manevi guzellik nasıl daimi olur?

İnsan, Rabbi ile olan beraberliğini guclendirirse Rabbi de kulunu korur. Yine Yusuf Suresi ’nde, Hz. Yakup oğullarına hitaben “Mısır ’a tek tek farklı kapılardan girin. Ama yine de sizi Cenab-ı Hakk ’ın hıfzına emanet ediyorum.” diyor. Korunmayı talep edeni Allah korur. Madden ve manen.

Genclerimizin yaşadığına benzer halleri sahabe efendilerimizden de yaşayanlar vardır. Sahabe efendilerimizden bazıları Allah Rasulu ’nun (s.a.v.) yanında aldıkları manevi zevki Allah Rasulu ’nun (s.a.v.) yanından ayrıldıktan sonra muhafaza edemediklerini duşunuyorlar ve Peygamber Efendimiz ’e (s.a.v.) bu durumu anlatıyorlar. Efendimiz (s.a.v.), cevaben “Siz benim yanımda aldığınız zevki muhafaza edecek olsanız sokakta yururken meleklerin eteklerinizi tuttuğunu gorursunuz.” diyor. Yani genc kardeşlerimiz şunu bilsinler, esas sınav sohbetten cıktıktan sonra başlıyor. Sınavda olduğumuzun farkında olacağız her an. İmtihanda olduğunun farkına varırsa insan, bu işi kolay bir şekilde başarır.

SOHBETSİZ OLMAZ

Gencliğinizde ilgilendiğiniz spor dalları var mıydı ya da sanat yanınız, şiir yanınız nasıldı?

Bir spor başarım yok ama her gencin ilgilendiği kadar sporun farklı branşlarıyla izleyici olarak ilgilendim. Bir toplumda bir gencte ne kadar varsa bizde de o kadar ilgi vardı. Ama ben daha cok kultur alanına ağırlık verirdim. Bir yerde bir konferans, bir seminer varsa ona katılmaya gayret ederdim. 68 kuşağının o miting heyecanlarında da bulunmadık değil tabii... (Gulumsuyor.)

Şiir dinlemeyi severim ama şiirle munasebetim kitaplarla olduğu kadar olmadı. Ozellikle edebi konularda dinleyici olma, okuma ve takip etme hususunda kendi yaşımızın gayret edenlerindendik. Gerek Milli Turk Talebe Birliği ’nde gerek Milliyetciler Derneği ’nde gerek Aydınlar Ocağı ’nda gercekleştirilen hemen hemen tum seminerlere universite yıllarımızda katılmaya calıştık. Ama 1970 ’den sonra bulunduğumuz ortam hep sohbet ortamı olmaya başladı. Ve şunu acık soyleyeyim, yine bir tahdis-i nimet olarak soyluyorum: “Sohbete gitmesem de olur” gibi bir duşunce bende hic olmadı. Sohbet varsa gitmeliyim diye duşundum. Sohbet kulturunun insanıyım.

Sohbetsiz olmaz mı yani?

Sohbetsiz olmaz. İnsan sohbetle yetişir. Cunku sahabe sohbetle yetişti. Ama sohbetler de verimli olmalı. Adet yerini bulsun diye değil. Sohbet yapan misafirlerini manen doyurmaya gayret etmeli. Sohbet bir emanettir.

Kaynak: gencdergi.com
İslam ve İhsan