Selman Tan ’ın, Mehmet Temiz Ağabey ile yaptığı sohbeti istifadenize sunuyoruz.SAMİ EFENDİ KİMDİR? Mahmud Sami Efendi Hazretlerinden bir hukukcuya oğutler...
TAN: Sami Efendi Hazretlerinin size mesleğiniz, kamu gorevinizle ilgili tavsiyeleri oldu mu?
TEMİZ: Evet o da şoyle oldu. Ben Urfa ’da ders aldıktan sonra ilk fırsatta İstanbul ’a ziyarete gidip devlethanenin kapısını caldım. Benim ilk ozel ziyaretim olacaktı.
Kapıyı bir genc actı, torunu Mahmut Bey ’miş. Kendisine savcı olduğumu ve ziyarete geldiğimi soyledim. Mahmut Bey iceri girip Sami Efendi ’ye; “Efendim sizi bir savcı ziyaret etmek istiyor” demiş. Sami Efendi torununa; “Nasıl birisi?” diye sormuş. Mahmut Bey de; “Efendim tanımıyorum” demiş. Sami Efendi bir muddet sukût ettikten sonra; “Guvenilir birisidir alabilirsiniz” demiş. Bunları daha sonra bana Mahmut Bey anlatmıştı. O donemler sıkıntılı donemlerdi, devamlı tedbiri tavsiye ettiği donemlerdi.
Bizi tanıdıktan sonra bana hukuk ile yani mesleğimizle ilgili icinde itikadı da, adaleti de barındıran şu 4 temel tavsiyede bulundu; İlki; “Beşerî kanunların gayri adil olduğuna inanacaksınız, asıl adil kanunların Îlahî kanunlar olduğuna îman edeceksiniz. Gonlunuz beşeri kanunlara değil ilahi kanunlara bağlı olacak” dedi.
İkinci olarak, “Beşeri kanunları uygularken onları ilahî kanunlara adapte etmeye calışınız” buyurdular.
Ucuncu olarak, “Sakın nefsinize uyduğunuz, kızgın olduğunuz zaman karar vermeyiniz. Hadisi şerif ’de buyruluyor “Hakim ofkeliyken hukum vermesin ’ diye.
Son olarak ta şunu soyledi, “Gelen en yakınınız, ananız, babanız dahi olsa kesinlikle iltimas gostermeyiniz, adaletten ayrılmayınız.”
Ben de kendisine “Efendim ayet-i kerime ’de “Allah ’ın indirdiği ile hukmetmeyenler kafirdir” buyuruluyor. Hatta malum bir başka ayette “Zalim” bir başka ayette “Fasıktır” ibareleri de geciyor. Bu noktada bize ne buyurursunuz?” diye sordum.
Malum kendileri hukukcuydular, cevaben buyurdular ki, “Bu ayetin muhatabı siz değilsiniz. Muhatap olanlar iktidarda olanlardır. Onlar da muktedir değillerse yine mes ’ul olmazlar ama gucleri yettiği halde değiştirmezlerse o zaman bu ayetlerin muhatabı olurlar..”
Bir seferinde de meslek değiştirme alternatifi zuhur etti. Beni bir şirketin başına cağırıyorlardı. Teklif geldiği zaman, “Biz buyuklerimizle istişare ederiz” dedim ve ziyaretine gittim. Kendisine herhangi bir şey arz etmeden buyurdular ki; “Herkes bildiği işle meşgul olsun, bilmediği konuda başarılı olamaz. Bazı mesleklerde ise kamu menfaati vardır. Adalet noktasında siz faydalı olamazsanız bile zararınız olmaz.”
MESLEK HAYATIM MUCADELE İLE GECTİ TAN: Meslek hayatınız nasıl gecti efendim?
TEMİZ: Senelerce savcılık yaptım ama yanımda tek bir ceza kanunu bulundurmadım. Herkes ceza hukuku kitaplarını, ictihatları filan masanın ustunde bulundururdu fakat benim masamda sadece Kuran-ı Kerim veya o donem uzerinde calıştığım surenin tefsiri bulunurdu. Hatta mufettişler gelip baktıkları zaman Kuran-ı Kerim ve tefsirleri gorunce kaşlarını catarlardı. Birkac tanesi; “Yanınızda hic ceza kanunlarını goremiyoruz deyince, “Onlar cekmecededir” der, cıkarır kucucuk kitapcıkları gosterirdim.
Elhamdulillah buna rağmen terfi ettik, birinci sınıf savcılığa kadar yukseldim. Bizde birinci derece ayrı, birinci sınıf ayrıdır. Birinci sınıflar Yargıtaya secilme hakkına sahiptirler.
Ama kimliğimden dolayı bol bol surgune gittim. Mesela birinci sınıfken ucuncu sınıf yerlere tayin oldum. İlden ilceye gittim. Mesela Adapazarı ’ndan, Zonguldak Karabuk ’e gonderildim. Corum ’a, Sungurlu ’ya, Kandıra ’ya gonderildim. Ama hepsi hayra tebdil oldu, oralarda hizmetler oldu. Meslek hayatımda tahminen on sene cocuklar başka bir şehirde ben başka bir şehirde gorev yaptım.
Bu durumu gerek Sami Efendi Hazretlerine gerek Musa Efendi Hazret­lerine arz ettiğim zaman; “Hicret, cihat, hizmet sevabı kazanıyorsunuz” buyurmuşlardı.. TAN: Herhalde siz gittiğiniz hicbir yerde kimliğinizi gizlemiyordunuz, belki sohbetler yapıyordunuz bunlardan dolayı mı şikayet ediliyordunuz?
TEMİZ: Elhamdulillah her gittiğim yerde sohbetler yapıyordum ayrıca camilerde vaazlar verip, namaz kıldırıyordum. Normalde bu durum savcılarda gorulen bir şey değildir. Hem de yasakların olduğu, sıkıyonetimin ilan edildiği, 1970 ihtilali sonrası, 1980 ihtilali sonrası butun donemlerde boyleydi. Şikayet edenler her zaman icin, ‘bu savcı aşırı dinci, şeriatcı, mesleğinin gereklerine uygun davranmıyor ’ şeklinde şikayetlerde bulunuyorlardı.. Fakat ben inancımdan hicbir zaman taviz vermedim, elhamdulillah herhangi bir zarar da gormedim. Ustelik Turkiye ’nin dort bir yanında farklı farklı şehirlerde tebliğ ve irşat hizmetinde bulundum.
HACDA BİR ZORLUK ANINDA... TAN: Mehmet ağabey Sami Efendi İle ilgili hatıralar anlatıyordunuz oradan devam edelim mi?
TEMİZ: 1980 yılında Yozgat Yerkoy Başsavcısı iken ailelerimizle ve arabalarla hacca gitmiştik. O zaman şeytan taşlama yolu tekti. Butun huccac şeytan taşlamaya gidiyor, aynı yoldan geri donuyordu. Gidenler ve gelenler kafileler halinde birbirleriyle karşılaşıyorlardı, cok tehlikeliydi, cok olumler oluyordu.
Şeytan taşlamaya gittiğimizde bizden once şeytan taşlayanlarla karşı karşıya geldik. Onumuzde alabildiğine uzun bir kuyruk, arkamızda da yine uzun bir kuyruk vardı. Tam karşılaşma noktasında ise biz vardık. Karşımıza ise irikıyım Sudanlılar cıktı. Ben o zaman 60 kg, incecik yapıda birisiydim. Sudanlılar dirsekleri boğazımızda, bizi buldozer gibi suruyorlardı. Fakat geri gitme imkanımız yok cunku arka tarafımız dolu. Boyle bir itiş kakış icinde yarım saate yakın uğraştık.
Tam yıkılmak uzereydik, ‘ne yapacağız Allahım? ’ diye duşunurken Sami Efendimiz ’in bir sohbetinde soylediği sozler aklıma geldi. Buyurmuştu ki, “Sıkıntıya duştuğunuz zaman Allah-u TeÂla ’dan murşidinizin veya Abdulkadir Geylanî Hazretleri ’nin vesile olmasını isteyin.” Bu duşunce saniye icinde aklımdan gecti.
Bir baktım Sami Efendi Hazretleri ihramlı olarak havadan geliyor. Bana bakarak gulumsedi ve o zarif elleriyle sıkıntıda olanların yani bizim grubun tamamını kaldırdı Recme tul akabe denilen buyuk şeytanın yanında bir yere koydu. O sırada yanımda bulunan ve halen hayatta olan Hacı Muzaffer Bey bana donerek “Savcı ağabey biz buraya nasıl geldik?” dedi. Cunku geldiğimiz yer belki 1 km otede bir yerdi. “Sonra anlatırım” dedim. İhramlarımızın ustu gitmiş, onda taş filan da kalmamış… Bendeki taşları paylaşıp vazifemizi îf ettik. Sami Efendi Hazretleri ’nin boyle bir tasarrufunu gordum. Nitekim ertesi gunu şeytan taşlama yolunda epey olumler oldu.
CenÂb-ı Hak onlara boyle bir tasarruf yetkisi vermiş. Sami Efendi Hazretlerine her gittiğimizde Cenabı Hak ona ne sormak istediğimizi bildirirdi. Daha bir soru sormadan recetesini, ne yapmamız gerektiğini bize soylerdi.
İntisap ettiğim ilk zamanlar ruyamda Sami Efendi Hazretlerini gordum. “Urfa Ulu Camiî ’ne Sami Efendi Hazretleri teşrif etmiş” dediler. Hemen gidip buldum ve elini optum. Elinin ustunde madeni para buyukluğunde bir muhur gordum. Ruyamda bana; “Bu muhur zamanın Gavsı olduğunun muhrudur” dediler. Sami Efendi ’yi canlı olarak ilk ziyaretimde elinin tarak kemiklerinin ustunde aynı muhru zahiri olarak gordum. Ama daha sonraki ziyaretlerde oyle bir muhur gormedim.
BİZE KLAVUZLUK EDENLER BUYUKLERİMİZDİR TAN: Size manevi hayat ile ilgili ozel tavsiyeleri oldu mu?
TEMİZ: Sami Efendi Hazretleri bir goruşmemizde şoyle buyurmuştu; “Yatmadan once abdest alın, iki rekat hacet namazı kılın, sağ tarafınıza yatın ve şu duayı okuyun; “Allahumme veccehtu vechî ileyk ve fevveztu emrî ileyk ve elcehtu zahrî ileyk. L melcee ve l mencee minke ill ileyk. Rağbeten ve rahbeten ileyk. Âmentu bi kitÂbikellezî enzelte ve Nebiyyikellezî erselte.” Devamında şoyle dedi; “Nebi sallallahu aleyhi vesellem Efendimizi biiznillah gorursunuz inşallah.”
Buyurduklarını aynen uyguladıktan sonra yattım ve ruyamda Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ’i gordum. Buyurdular ki; “Gel evladım seninle birlikte zikir yapalım. Karşıma otur, dizlerini dizlerime daya, başını buk ve kalben Allah de.” Bir muddet boyle devam ettikten sonra; “Sana biraz da hadis oğreteyim” buyurdular. Kendisi okudu, okuduklarının hepsi kalbime yazıldı.
TAN: Bildiğiniz hadis-i şerifler miydi, bilmediğiniz hadisi şerifler miydi?
TEMİZ: Bildiğim hadis-i şerifler de vardı bilmediğim hadis-i şerifler de. Mesela, “Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadis-i şerîfini okudu. Sonra en son okuduğu hadis-i şerif; “Bana tabi olan bendendir” oldu. O okuyor ama bakıyorum benim ağzım hareket ediyordu, bu şekilde uyandım.
Yine 1980 Haccında Harem-i şerif ’in ikinci katında istirahat ediyoruz. O zamanlar tenha olduğu icin haremden ayrılmak yerine altımıza bir halı ustumuze bir halı serip orada uyuyoruz. Bir baktım Beytullah kalkmış onun yerinde Efendimiz aleyhissalÂtu vesselam oturuyor. Ummeti Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz ’e nasıl buyuk bir aşkla bağlı. Etrafında gozyaşı dokerek “Ruhi ebi ve ummi fidÂke Ya Rasulellah” diyorlardı. Ben de aynı şeyi soyledim ve “Ya Rasûlallah sizi ovmekten biz aciziz cunku sizi Allah-u Teala Hazretleri Kuran-ı Kerim ’de ovmektedir” deyince mubarek tasarrufta bulundular.
Elhamdulillah buna benzer daha niceleri oldu. Ruyada gorduğum de oldu yakaza halinde gorduğum de oldu. Rabbim dunyada ve ahiret de bizi ondan ayırmasın. Âmin.
TAN: SimÂyı Âlileri nasıldı efendim?
TEMİZ: ŞemÂil-i şeriflerde anlatıldığı gibiydi. Yuzu genişceydi, hep gulumsuyordu.
Muhabbetle bakıyordu. Hani bir insan tebessum ettiği zaman gozleri de guler ya işte o şekilde.
Ona bizi ulaştıran buyuklerimiz olmuştur. Onceleri nice keramet sahibi evliyayı ziyarete gitmiştim. Ama bunlar hep Sami Efendimize intisapdan sonra oldu.
SAHİB-UL VEFA Adapazarı ’nda gorev yaparken ağabeyimin cocukları trafik kazası gecirdiler. Beş kişi vefat etti, iki kişi hastaneye kaldırıldı. Ağabeyimin hanımı, oğlu, gelini, kızı, torunu hep vefat ettiler. Annem uzulmesin diye anneme soylememişiz.
O zamanlar cep telefonu yok. Musa Efendi nereden bulmuşsa annemin telefonunu bulmuş ve bizzat telefon etmiş. “Fakir Musa Topbaş, Mehmet Bey ’le goruşmek istiyorum” demiş. Annem; “Oğlum yoktur şimdi” deyince; “Peki aradığımı ve selamımı soyleyin” demiş. Anneme hicbir şey soylememiş. İkindin tekrar aramış bu sefer telefona kardeşim Mahmut cıkmış. “Başınız sağ olsun, abiniz ne zaman gelir? demiş. Kardeşim de “Saat 11 den sonra geleceğini soyledi, cenazelerle ilgileniyor efendim” demiş. Saat 23:15 ’te ustadımız ucuncu defa telefon etti.
Sahib ul vefa olmak işte budur. “Gecmiş olsun, vefat edenlerin hepsi şehit oldular, taziye icin nereye geleyim?” dedi. Hakikaten sabah namazını kılıp yola cıkmışlar hepsi abdestlilermiş. Ben de “Efendim annemin haberi yok, annemin evinden başka da İstanbul ’da evimiz yok, zahmet buyurmayın eğer musade ederseniz kardeşler olarak biz ziyaretinize gelelim” dedim. “İyi olur” dedi. “Efendim ne zaman gelelim?” dedim. “Gece ve gunduz her zaman evim sana acık” dedi.
Ağabeyim Cizre ’de Şeyh Seyda ’ya bağlıydı. Onu da goturdum, ağabeyim “Maşallah Musa Efendi ne kadar nurlu imiş, benim murşidim gibi” dedi. Hakikaten Şeyh Seyd yuzunu pece ile kapatırdı. Buyuk bir alim ve buyuk bir veliydi. Sami Efendi Hazretleri ona selam gonderirken “Selam ve hurmetlerimle ellerinden operim” dermiş. Size bunu nereden duyduğumu da anlatayım:
Bir umrede Harem-i şerifte tesbih cekiyorum. Yanımda oturan birisi bana eğilerek “Nereye bağlısınız?” diye sordu. Soyledim, bana; “Ben Sami Efendi ’yi takip etmekle gorevli istihbarat polisiydim. Sonra talebesi oldum. Bir muddet sonra Cizre ’ye tayinim cıktı, Sami Efendi Hazretleri bana; “Cizre ’de Seyd Hazretleri ’ne selam ve hurmetlerimle ellerinden optuğumu soyle “ dedi.
Cizre ’de vazifeye başladığım zaman selamı unutmuştum. Bir muddet sonra bir şahıs geldi ve “Sizi Seyd Hazretleri cağırıyor” dedi. Benim aklım başıma geldi. Gidince Sami Efendi Hazretleri ’nin soylediklerini ilettim.
Bunun uzerine Şeyh Seyd Hazretleri hemen ayağa kalktı, şehadet parmağını havaya kaldırdı ve “Ben şehadet ederim ki o ‘Urvetul vuska ’dır. (Kuran ifadesiyle, sağlam ve kopmayan kulp.) O, zamanın ferididir, o tevazusundan dolayı oyle soyluyor, esas eli ve ayağı opulecek olan odur” dedi.
Kaynak: Y. Selman Tan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 382




İslam ve İhsan