Prof. Dr. Suleyman Hayri Bolay tarihselci-modernist cıkışı “Hedef Allah ’ı, Kur ’an ’ı, Peygamberi ve sonunda İslam ’ı safdışı etmektir” sozleriyle değerlendiriyor. Altınoluk Dergisi'nde kendisi ile yapılan roportajı sizler icin alıntıladık.Altınoluk: İslam hukukunda genel kabul goren “AhkÂmın zamana ve zemine gore değişebilirliği” yaklaşımı, uzunca bir suredir “tarihselcilik” ve “modernizm” gundemleriyle birleşerek, bir yandan yoğun hadis–sunnet eleştirisi, diğer yandan da Kur ’an ayetlerinin irdelenmesi boyutlarına ulaştı. Gelinen noktayı nasıl goruyorsunuz? Oncelikle sizin cektiğiniz fotoğraf ne?

Prof. Dr. Suleyman Hayri Bolay: Ben bu “Tarihsici”liğe (tarihselci tabiri bana gore yanlıştır.) dayandırılmaya calışılan hareketin, “AhkÂmın değişebilirliği” ile bir alÂkasının olduğunu duşunmuyorum. Cunku ahkÂmın değişebilir olması, Âyetler ve sunnete dayanılarak ictihat yoluyla cıkarılan fıkhî hukumlerdir. Yoksa Kur ’an ayetlerinin getirdiği hukumlerin ve Peygamberimizin hayatı boyunca yorumlarla hayata gecirdiği uygulamaların değişmesi bahis mevzuu olamaz.

Burada yapılmak istenen doğrudan doğruya Kur ’an ’ın kÂinat capında (evrensel denilen şey sadece yeryuzunde gecerli olabilir, olursa!) gecerliliğinin ortadan kaldırılması, Kur ’an ayetlerinin hukumlerinin itibarının yok edilmesi, dolayısıyla Allah ’ın bilgisinin ve bildiğinin sorgulanmaya acılması, Rabbimizin unutkanlığından bahs ederek Kur ’an ’ın Allah kelamı olmadığı iddiasının yaygınlaştırılması gibi hedefler guden dehşetengiz bir harekettir.

Altınoluk: Denir ki, bunlar gecmişte sınırlı bir ilim cevresinde tartışılmış konular. Sorular, cevaplar, eleştiriler, sorgulamalar, ithamlar vs. hepsi yayınlara/literature girmiş. Ama cok sınırlı alanda kalmış, geniş kitlelerin gundeminde yer almamış. Ama bugun televizyon ekranları ve sosyal medya ile butun toplum katmanlarına taşınan bir din gundemi soz konusu. Tartışmalı bir gundem bu. Bunun din–toplum ilişkisi acısından nasıl bir sonuc vereceğini duşunuyorsunuz?

H. Bolay: Bu gibi meseleler, ancak ehil, meseleleri iyi bilen ve mukayeseler yapabilen kimseler tarafından belli mahfellerde munakaşa edilebilir, bazı şupheleri izale icin munakaşa edilebilir. Yalnız bu munakaşa konuları icinde Allah ’ın istikbale dair bilgisi, Allah ’ın unutkan olduğuna dair gayri mantıkî ve benzer mesnedsiz iddialar yer almamalıdır. Cunku Allah, hic bir şeyi unutmadığını, kalblerde gizlenenleri dahî her an bildiğini bir cok ayette acıkca bildiriyor. Hakikî Muslumansanız, inandığınız ve bağlandığınız Allah ’ın bildirdiklerine kayıtsız şartsız iman edersiniz, inandıklarınızın doğuluğunu dilinizle “ikrar” ve kalbinizle “tasdik” edersiniz; boylece tam imana kavuşmuş olursunuz.

“İnandım, Muslumanım” deyip de oturup Allah şunu bilir mi, bunu bilmez mi, şuna kudreti yeter mi buna yetmez mi, soylediği şeyi unutur mu unutmaz mı gibi uydurma ve kasıtlı meseleler acıp munakaşa etmek, fitne cıkarmaktan başka bir hedef gutmez.

Bunlar ve benzer nifak cıkarıcı bir cok mesele, kahvehanelerde, sokak ortasında, carşıda, pazarda, radyo ve TV kanallarında, konferans salonlarında konuşulacak meseleler değildir. İlmî ve fikrî olgunluğu musellem olan kimseler arasında hususî tertip edilmiş bazı meclislerde konuşulabilir, tartışılabilir. Geniş halk tabakalarının onunde bu meseleleri konuşmak asla doğru olmaz. Neden doğru olmaz? Cunku mesel ben universite hocası ve kıdemli felsefeci olmama rağmen iktisat, fizik, kimya, biyoloji veya tıpla ilgili konularda ilmî seviyede yapılan bir munakaşayı anlayabilir miyim? Dinlesem ne kadarını anlarım. Belki de hic birisini!.. Bunun gibi asgarî sağlam dinî bilgiye bile sahip olmayan, idraki ve muhakemesi gelişmemiş kalabalıklara cetin meseleleri acmak ne gibi bir netice verir? Zihinleri karıştırmaktan, kalblere şuphe duşurmekten, imanları sarsmaktan başka hic bir netice vermez. Daha da kotusu kitleleri birbirine duşurur, boyle ters duşunen kimselere ve onların peşinden gidenlere karşı husumet artar; karşılıklı soz savaşları sonunda kalabalıkları (Allah muhafaza buyursun) şiddetli catışmalara dahî surukleyebilir. Zaten ulaşmak istenilen hedefler de bunlardan ibaret gibi gorunuyor.

Altınoluk: Tarihselci–modernist cizgide duranların gerek Rasulullah gerekse Kur ’an ’a yaklaşımlarını fikir tartışmaları cercevesinde tabii mi gormek gerekiyor yoksa meselenin iman problemi haline geldiğini duşunuyor musunuz? Mesela hangi alanlarda?

H. Bolay: Bu soruya yukarıda kısmen cevap vermiş olduk; bununla beraber şunları da ilave edebiliriz: Başlangıc itibariyle bu gibi munakaşaların, iyi niyet besliyorsa, belki bir kısmı tabiî gorulebilir. Fakat iyi olmadıkları ortada iken sağda solda acıkladıkları iddiaları, doğrudan doğruya bir iman meselesi olarak ortaya cıkmaktadır. Neden? Bu kişiler ve benzerleri, Allah ’ın geleceği bilmediğini, gonderdiği ayeti unutup aynısını tekraren yine gonderdiğini, Kur ’an ’ın evrenlik/kainat capında mukaddes ve Allah ’ın kitabı olmadığını, namazın bir işe yaramadığını soyleyip duruyorlar. Bu sozlerden Kur ’an ’ın derleme, rastgele uydurma bir kitap olduğu, bu sebeple İslÂm ’ın kabile dini halini aşamadığı, peygamberin kabile reisi halinde kaldığı, dolayısıyla Allah kelÂmı ve kutsal olmayacağı gibi neticeler cıkmaz mı? Cıkmaz diyenlerin aklına şaşarım.

Yukarıda ifade edilen sonuclar iman meseleleri değil midir? Bu iddiaları kabul ederseniz ortada İslÂm diye bir şey kalır mı? İslÂm kalmaz ise Peygamber kalır mı, hatta Kur ’an ’ın bize bildirdiği Allah inancı kalır mı? Kalmaz elbette. Dolayısıyla bu tarz iddialar, doğrudan iman meseleleri olup hicbir suretle musamaha kaldırmaz.

Altınoluk: Şoyle bir siyasî/politik kurgudan soz ediliyor: Hedef İslam ’ın insanlığın umudu olmasının onunu kesmek. Bunun icin İslam ’ı butun alanları tartışmalı bir din gibi gostermek gerekir. Bunun icin de iki ana kaynak tartışmalı hale getirilmelidir. Bu cercevede, once Rasulullah ’ın dindeki konumunu sınırlamak icin Kur ’an kullanıldı, hadisler sorgulandı, şimdi de sıra Kur ’an ayetlerinin sorgulanmasına geldi. Boyle bir siyasî– stratejik kurguyu gozluyor musunuz?

H. Bolay: Bu tasvir ettiğiniz siyasî bir kurgu değil, tatbikata konulmuş fikrî, ictimaî, ahlÂkî ve dinî kılıflı bir harekettir. Boyle bir hareketi gozlemiyorum, bizzat goruyorum ve karşı duruyorum. Nicin gozlemiyorum? “Gozlemek” sozu, daha cok gozu yoldanı ifade eder, yani bir yolcunun gelmesini beklemek demektir. Ben yoldan gelecek boyle hadise beklemiyorum; butun kollarıyla geldiğini ve bir fırtına dehşetiyle devam ettiğini goruyorum. Bu harekette İslÂm ’ı tartışmalı bir din gibi gostermekten cok Allah ’ın kudretinin ve bilgisinin yetersizliği iddiasına dayandırılarak başta Allah ’ı, sonra Kur ’an ’ı, sonra Peygamberi ve sonunda da İslÂm ’ı tesirsiz hale getirerek saf dışı etmek hedeflenmiştir. Zaten Allah ’ın kudretini ve bilgisini bir yana bırakırsanız geride ne Kur ’an, ne hadis, ne sunnet, ne peygamber, ne de İslÂm kalır. Sadece onların ilÂhsız/ateist ve ilÂhcı/deist iddiaları ve soylemleri ortalığı işgal eder.

Altınoluk: Din konusu insanlığın en hassas, en dinamik ilişki alanını oluşturmuş. İnsanlar soracak, oğrenecek, tartışacak. Farklı duşunceler ortaya cıkacak. Bu konuda sağlıklı diye nitelenebilecek bir cerceve ortaya konabilir mi? Neleri dikkate almak lÂzım ekranda, sosyal medyada, yazılı basında, toplum onundeki tartışmalarda?

H. Bolay: Turkiye ’de tarihselci ve modernci hareketin sağlam esaslara dayandığını gormek mumkun değildir. Onların dayanakları Hegel ’in tarihsici ve Nietzsche ’nin Hristiyanlığı tenkid eden yazıları ve benzerleridir. Yazılı, yazısız basında ve bir kısım radyo-TV kanallarında boyle ciddî ve imana muteallik meselelerin munakaşasından sıhhatli, guvenilir bir netice cıkmasını beklemek, ancak bir hayal olur. Yukarıda ifadeye calıştığım menfi, carpıtıcı ve sarsıcı neticeleri gorup ona gore tedbirler almak icab eder.

Altınoluk: Bu tedbirler neler olabilir?

H. Bolay: 1. Her şeyden evvel fikrî ve ilmî seviyesi yuksek, liyÂkatları ekseriyet tarafından musellem olan zevat bu karşı hareketin delillerinin yetersizliğini, mantıksızlığını ve kasd-ı mahsusaya sahip olduğunu belli mahfellerde ve kanallarda ortaya koymaları icab eder.

2. O iddiaların karşısına dinî, aklî ve mantıkî delillerle dayanan doğru bilgiler ortaya konulmalı, her imkan kullanılarak, geniş kitlelere -onların anlayacağı ifadelerle- ulaşması temin edilmelidir.

3. Sonra “ Bu mesele halloldu.” zannıyla işin sonu bırakılmamalıdır ki yeni nesillerin aksi tesirler altında kalmalarına fırsat verilmemiş olsun.

Altınoluk: Turkiye ’deki tarihselci-modernist cizginin Batı–Hind havzalarında İslam ’a karşı oluşan politikalardan etkilendiğini duşunuyor musunuz, hangi olcude?

H. Bolay: Boyle bir tesirin olduğunu duşunmuyorum ve gormuyorum. Bunların kaynakları belli batılı kimselerin bazı eserleri ve bir kısım fikirleridir. Hind havzasındakiler, kanaatımca daha cok İngiliz–ABD kaynaklıdır. Oralardan bazı tesirler gelmekte ise bunları getirenler Pakistan, Afganistan ve benzer ulkelerde islÂmî tahsil gormuş kimselerdir. Bu gibi kimselerde o capta bir fikrî derinlik olduğunu gormuyorum. Pakistan ’da doktora yapmış, senelerce oralarda kalmış ve bizim universitelerimizde hizmet vermiş bazı kimseleri tanıdım; bunların gorduğum kadarıyla fikrî seviyeleri de, idrakleri de duşuktur.

Altınoluk: Toplumun bu tarihselci–modernist soylemin din algısında acacağı yaralar konusunda ilim adamları tarafından yeterince uyarıldığını duşunuyor musunuz?

H. Bolay: Kimler uyaracak ki! Ben şahsen kimseyi gormuyorum. Benim “sahte tanrılar” makalem cok geniş tesirler uyandırdı. Bunu gelen telefonlardan anlıyorum. Ama meslekten olup da durumdan şikayet eden kimselere neden bir tepkileri olmadığını sorduğum zaman cekingenlik icinde olduklarını goruyorum. Gerci watchap ’ta birkac zat cevap mahiyetinde yazı yayımladılar. Ama bunlar yeterli değil. Yine de arkasının geleceğini duşunuyorum. Bu hususta Diyanet İşleri başkanlığına ve bazı İslÂmî kuruluşlara da mes ’uliyet duşmektedir.

Altınoluk: Diyanet ’in, Din İşleri Yuksek Kurulu ’nun bu konuda yeterli tavrı ortaya koyduğu kanaatinde misiniz?

H. Bolay: Din İşleri Yuksek Kurulu ’nun boyle bir teşebbuste bulunduğunu bilmiyorum. Yalnız Başkanlığın 70 kadar zevÂtı toplayarak bir hafta boyunca “İlÂhcılık/Deizm” uzerine muzakerelerde bulunulduğunu bu toplantıya davet edilen bir gazetecinin koşe yazısından tesadufen oğrendim. 70 kişinin bir hafta boyunca neler konuştuklarını ve ne gibi neticeler cıkardıklarına dair hicbir bilgim yoktur. Bir tebliğ yayımlanıp yayımlanmadığından da haberim yok. Bilenler varsa fakiri de haberdar ederlerse muteşekkir kalırım. Umarım iyi neticelere ulaşılmıştır.

Altınoluk: Değerli katkılarınızdan dolayı teşekkur ederiz.

H. Bolay: AlÂkanız ve bana bu mulÂkat fırsatını verdiğiniz icin ben teşekkur ederim.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 393
İslam ve İhsan