
Osman Nûri Topbaş Hocaefendi Ramazan mulakatları cercevesindeki sohbetlerine devam ediyor. İlahi bir tanzimin gereği olarak butun toplumlarda zenginler ve fakirler var. Zengin ve fakir ayrımının belki de en dikkate değer yakınlaşmasına şahit olduğumuz Ramazan ayı ise zekat, fitre gibi konularıyla infak hususunu yeniden gundemimize getirmiş oluyor. Biz de bu cercevede Ahmet Taşgetiren Bey'in Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi ile yapmış olduğu ''Ramazan ve İnfak'' konulu mulakÂtın birinci bolumunu sizinle paylaşıyoruz.
Ahmet Taşgetiren Bey'in sorduğu, mulakatın sonunda cevaplarını ve hatta daha fazlasını bulacağınız sorulardan birkacı şoyle: "İlahi bir tanzimin gereği olarak butun toplumlarda zenginler ve fakirler var. Bu tanzimde ilahi adalet nasıl bir sistem inşa etmiştir?" "Bu sistemi nasıl okumamız lazım?" "Bu sistem icerisinde zengin ve fakir kendisine nasıl bakmalı?" "Zenginin ve fakirin ahiretteki hÂli de dunyadaki gibi mi olacak?" "Musluman bir zengin ve Musluman bir fakir nasıl bir karaktere, şahsiyete sahip olmalıdır?" "Zenginlik bir ustunluk gostergesi iken fakirlik aşağı bir statu mudur?"
Her fert kendi tÂkÂtinden mes ’uldur. Kişinin ferdî mukellefiyetleri kendisine lutfedilen nimetler olcusundedir.
Zenginlik izzet, fakirlik de zillet sebebi değildir. Esas zillet, Âhiretsiz yaşanan bir hayattır. İslam ’ın vakarı ve mustağni bir suretle yaşanan fakirlik ise gercek bir izzet ve gercek bir zenginliktir.
Mulk ne ferdindir ne de toplumundur. Mulk yalnızca Allah ’ındır.
Musluman, “Ya Rabbi sen lutfettin!” diyerek, israf ve pintilikten kacınarak malını Allah yolunda infak etmelidir.
İsraf, mal ve eşya ile aşağılık duygusunu bastırma hareketidir. Pintilik ise malını bir sığınak ve barınak hÂline getirerek korkudan ona sığınmaktır.
Anne ve babanın cocuklarına bıraktığı en guzel miras, karakter ve şahsiyettir.
Uc şey saadetin sırrıdır:
1- Tevazu
2- Kanaat
3- Tefekkur-u mevt
Zengin, gaflet perdesini yırtarak Allah ’ın verdiği nimetleri tefekkur etmelidir. Muhtacların dert ortağı olmalı, kimsesizlerin kimsesi, mustariplerin yanı başında olmalıdır. Musluman, muhtacları sevindirmek neş ’esiyle yaşayan insandır.
Dunya uc şeyle cennet haline gelir:
1- Elden vermekle: Musluman daima veren el olmalı
2- Dilden vermekle: Muslumanın konuşması, ifadesi daima bir huzur tevzi etmeli
3- Gonulden vermekle: Gonul de HÂlık ’ın nazarıyla mahlûkata bakış tarzı edinerek dergÂh haline gelmeli.
Kalbin sanatı, Allah ’ın verdiği nimetleri kullanabilmeyi bilmektir. Cenab-ı Hak bu nimetleri kullanmayı bilenlere “Onlara merhametli Rablerinden bir selam vardır” deniliyor ve onlar buyuk bir ihtişamla karşılanacaklar. Nefsani hayatın putperesti olanlar ise “Mucrimler! Siz ayrılın buradan!” hitabına maruz kalacaklar.
Nefsani hayatın anaforunda yaşayanlar, ilahi hakikatlerden habersiz olanlar kıyamet gunu kor olarak haşrolunacaklar.
İnsanlar icinde kendini bilenler uc kişidir:
1- RuzgÂrlardan bile incinmeyenler
2- Kendi adlarını soylemekten utananlar
3- Allah ’ın emaneti olan mahlûkata katı gozle bakmayanlar
Nazarlardan taşan mananın, ibadullahı, kaş-goz işareti, gıybet vs. ile istihkar etmesi en buyuk bir faciadır.
ZekÂt, fakirin zenginin malına kırktata bir oranında ortaklığıdır. ZekÂtını vermeyen bir kimse fakirin malını calmış demektir. İnfak ise manası “tunel” olan “nafak” kelimesinden geliyor, yani “Allah ’a acılan kapı.” İvazsız, garazsız Allah ’a verebilirsen, o infak Allah ’a acılan bir kapı oluyor. Munafık ise kendi gosterişi icin, riya icin verenler olmuş oluyor.
Esas zenginlik ecel ile iflas etmemektir.
Ebu Zer –radıyallahu anh- buyuruyor:
“İnsanın uc ortağı vardır:
1- Kendisi
2- Kader
3- Olum
Sen bu uc ortağın en akıllısı ol ki elinde imkÂnlar varken bunu seferber et. İşte benim de elimde bir devem var. Ben de onu seferber ediyorum ki beni ahirette karşılasın.”
Efendimiz –sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- bir gun, Ebu Bekir (r.a.), Abdurrahman bin Avf (r.a.), Ebu Talha (r.a.) gibi zengin sahabelerin de bulunduğu bir sohbette:
- “Cok mal toplayan merduttur (reddedilmiştir)” buyuruyor.
Butun sahabeler “Acaba biz yanlış mı duyduk?” diye duşunurlerken Efendimiz –sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- yine:
-“Cok mal toplayan merduttur!” buyuruyor. Ucuncu de ise:
-“Cok mal toplayan merduttur, helalden kazanıp infak edenler mustesna!” buyuruyor. Oyleyse mal helalden kazanılacak ve infak edilecek.
Mal yılan gibidir, girdiği delikten cıkar! Bir insanın malı uzerinde iradesi yoktur. Zanneder ki “Ben cebimdekine hÂkimim”, oysa cebindeki sana hÂkimdir. Cebindeki nereden kazanılmışsa seni oraya goturur. Bircok insan goruruz ki hayır-hasenat yapamaz. Cunku o malda iradesi yoktur, irade maldadır. O mal haramdan kazanılmıştır ve harama gidecektir.
Bir Hak dostunun sehl-i mumteni, veciz bir sozu var: “Hak ile beraber olan neyden mahrum kaldı; Hak'tan uzak olanlar neye sahip oldu?”
İslam ve İhsan