Kırşehirli İbrahim Turan Ağabey ile guzel gunlerin hatıraları...Sizlere Musa Efendi ’nin Sami Efendi Hazretleri ’ne nasıl hizmet ettiğini ornek olması icin bir şey anlatayım.
1977 umresinde Mekke ’deyiz. Sami Efendi Hazretleri Emin Niyazi Bey ’in daveti uzerine onların evinde kalacakmış. Musa Efendi ile birlikte gidip eve baktık. Musa Efendi evin temizliğinden memnun olmadı bize “Temizlik malzemeleri alın burayı guzel bir temizleyelim” dedi. Temizliği yaptık Musa Efendi baktı ve yine tatmin olmadı. Bunun uzerine “Sami Efendi ’ye teklif edelim ben yan taraftaki El Fetih otelinde kalıyorum kendisi orada kalsın, biz Emin Niyazi Bey ’in evinde kalalım” dedi. Emin Niyazi Bey, Sami Efendi ’nin ısrarla kendi evinde kalmasını istediğini soyleyince Musa Efendi “Rıza makamı butun makamların ustundedir, uysal olmak lazım” deyip razı oldu.
Emin Niyazi Bey ’in evinin merdivenlerindeki trabzanlarında ufak ufak kaynak parcaları varmış. Musa Efendi “Bunları torpuleyelim ki Sami Efendi ’nin eline bir zarar vermesin” dedi. Sonra Musa Efendi tekrar kontrol edip istediği gibi bulamayınca “Buralara ince bir bez saralım İbrahim efendi” dedi.
Mesela Sami Efendi Bursa ’ya geldiği zaman Musa efendi ’nin Cekirge ’deki evinde kalırdı. Oranın bahcesinde bulunduğum bir mecliste Musa Efendi 20 santim yukseklikteki merdiven basamaklarının Sami Efendi ’nin kolay cıkması icin 10 ’ ar santime duşurulmesi gerektiğinden bahsediyordu.
Teşbihte hata olmaz inşallah Ebu Bekir Sıddık Efendimiz Peygamber Efendimiz ’e nasıl hizmet ettiyse Musa Efendi de Mahmud Sami ustadımıza o şekilde hizmet etmeye calışmıştır.
Veda tavafımız sırasında hicbir talep olmamasına rağmen oradaki vazifeliler Sami Efendi ’yi Kabe ’nin icine davet ettiler. Sami Efendi tek başına Kabe ’nin icine girip bir muddet sonra neşeli bir şekilde cıktı.
Musa Efendi 1979 da Ramazan bayramı tebriği gondermiş ve “İnşaallah hacda beraber oluruz” demişti. Fakat o donemde bize hac yasaktı. Elhamdulillah bir vesile oldu ve arka arkaya uc sene hacca gidip Musa Efendi ’ye hizmet etme lutfu nasip oldu. Zaten Sami Efendi ve kızım oradaydı. Bizim icin o donemler geldi gecti. Şu anda hizmet icinde olanlar bilsinler ki aynı hizmet kervanı devam etmektedir.
SAMİ EFENDİ ’DEN MUSA EFENDİ TARİFİ S. TAN: Allah dostlarına acılan yol muhabbet ve hizmetten geciyor herhalde değil mi efendim?
İ. TURAN: Elbette, fakir ummi bir insanım. Bizim onlara muhabbetimizden ve hizmet sermayemizden başka neyimiz olabilir ki? O buyuk zatların yanına başka nasıl varabiliriz? Bu yol aşağıdan yukarıya hep muhabbet yoludur.
1983 yılında Medine ’ye giderken Musa Efendi ’ye “Efendim Medine ’ye gidiyorum Sami Efendi ustadımızı da ziyaret edeceğim” dedim. “Benim icin de ellerinden op” dedi. Devlet haneye gittim.
Sami Efendi ustadımız ziyaret sırasında şoyle dedi; “Nur yuzlu, guler yuzlu, orta boylu, beyaz sakallı, Anadolu ’ya seyahate gider, orada ihvana hizmet eder, basiret sahibi, comert birisi var ya ona benden selam gotur olur mu?” Yani Sami Efendi ustadımız Musa Efendi ’nin vasıflarını sayarak ona iltifatla, muhabbetle selam gonderiyordu.
Bunları Musa Efendi ’ye soylediğim zaman “Elhamdulillah ustadımızın fakire muhabbeti ve teveccuhu var” demişti. Yani bu yol Allah ’ın hepimize keremiyle verdiği buyukten kucuğe, kucukten buyuğe bir muhabbet yoludur.
Bazen bu muhabbet oyle yuksek seviyelere cıkıyor ve inceliyor ki ona ulaşmak zor oluyor. Şoyle bir şeye hayretle şahit olmuştum.
Ustadlarımızla Mina ’da cadırda kalıyorduk. Gece herkes teheccut icin kalktı. Sami Efendi ’ye ibrik ile abdest suyu doktum. Abdest aldıktan sonra havlu verdim. Kurulanıp iceri gecti. Arkasından Musa Efendi ’ye abdest suyu doktum. Biraz onceki havluyu Musa Efendi ’ye de tuttum. Musa Efendi “Ustadımız ’ın yuzune değen havluya ben yuzumu deyemem” dedi. Biz olsak, ustadımızın yuzunun değdiği havluya biz de yuzumuze surelim deriz. Belki boylesi de muhabbet ama muhabbetten muhabbete fark var.
Mina ’dan doneceğimiz sırada fakir kendi kendime ‘İstanbul ’dan gelen iyi arabalara binerek donerler herhalde” diyorum. O sırada eşyaları sarıp minibuse yerleştiriyordum. Başka arabalara davet edilmelerine rağmen bir baktım Sami Efendi ve Musa Efendi minibusun on koltuğuna hemen girip oturdular. Onları Mina ’dan goturmek icin akşamdan ve ilk gelen fakir olduğum icin herhalde bu hukuka dikkat ettiler. Sami Efendi fakirin yanında Musa Efendi de kapının kenarındaydı. Luks arabada rahatca gitme imkanı varken arkası eşya ile dolu minibusu tercih etmişlerdi. Arabayı kullanırken heyecandan tir tir titriyordum.
Hizmete talip olunca da yaklaşma oluyor. Musa Efendi bize “Siz buyuk buyuk valizleri İstanbul ’dan Mekke ’ye, Medine ’ye oradan tekrar geri İstanbul ’a taşıyorsunuz ve bundan hic yuksunmuyorsunuz. Oyleleri var ki ‘şu zarfı Uskudar ’dan Fatih ’e goturur musun? ’ desen ‘ben ulaştıramam ’ der, mektup ona yuk gelir” derdi. “Sizin duanız bereketiyle efendim” derdim. Belki on sene mutemadiyen onların eşyalarını taşıdım. Onların eşyalarının olduğu hicbir seferde sıkıntı cekmedim.
Mina ’da uc gun kaldığımız zaman bulunduğunuz yerde su olmadığından dolayı bir kilometrelik mesafeden 20 kiloluk bidonlarla devamlı su taşırdım. Musa Efendi ’nin kardeşlere bizim yorulduğumuzdan bahsettiğini duyduğum zaman ustadımıza dedim ki “Efendim biz sizi ne zaman goremezsek o zaman yoruluruz onun haricinde bize yorgunluk yoktur” dedim. Rahmetli “Ben de oyle olduğunu biliyordum da dayanamadım sizlere” dedi.
1975 haccında Musa Efendi valiz gonderdi ve Sami Efendi de gelemeyeceğini soyledi demiştim ya. Musa Efendi ’nin gonderdiği valiz Sami Efendi ’ye hizmet icin kullanacağı malzemeler ile doluymuş. Sami Efendi ’nin hacca gelemeyeceğini soylediğim zaman uzuldu, arkasından “O zaman bu valizi tekrar İstanbul ’a goturelim” demişti. Fakir bu hizmetleri yaptıkca zindeleşiyordum elhamdulillah.
Kırşehir ’e geldikleri zaman fakirhanede kalırlardı. İcimin yandığını bildiği icin ayrılacakları sırada “Gel yanıma otur” derdi Musa Efendi. Bir annenin yavrusuna şefkati gibi şefkatleri vardı.
Sami Efendi Bursa ’dayken arkadaşlarla birlikte bir koc alıp ziyaretine gitmiştik. Oradaki bahceye bağlamıştık. Sami Efendi cıkarken koc kapının onune gelmiş yolu kapatmıştı. Fakir yolu acmak icin kocun yanına gidip biraz itmek istediğim zaman Sami Efendi “Bizim icin hayvanı incitmeyin” dedi. Yanına gidip başını ‘gebeş ’ diyerek sevdiğini hatırlıyorum. Yani hayvanlara bile cok şefkatle muamele ederdi. Her hareketleri bize ornekti. Biz o zatların buyukluğunu anlatmaktan aciziz ama siz sorduğunuz icin soyluyoruz.
Musa Efendi ustadımızla 1983 yılında Medine ’de otururken fakire “Erzincan size kac kilometredir?” diye sordu. “600 km efendim” dedim. “Peki Tokat kac kilometre?” dedi. “Gitmedim ama tahminim 400 km efendim” dedim. “Bundan sonra siz Tokat ’a gidip hizmet edeceksiniz” dedi. Tokat ’ta tanıdığım hic kimse yoktu. Soruşturdum vazife icabı Tokat ’ta bulunan hakim Mehmet Mencet bey Turhal ’daymış. Turkiye ’ye dondukten hemen sonra Ocak ayında Tokat ’a gittim.
Daha sonra Allah bereket verdi, hizmetler coğaldı. Tokat ’a 2013 yılına kadar 30 yıl gidip geldik. 1992 ’den yine 2013 yılına kadar da Amasya ’ya gidip geldik.
Bizden once Amasya ’ya Abidin Bey bakıyordu fakat işinden dolayı ilgilenme imkanı cok olamamış. Amasya ’ya gittiğimiz zaman once Abidin Şeker Bey ’in elini operdim. Musa Efendi daha sonra “Nasıl oluyor Amasya ’daki durumlar?” diye sordu. Fakir de olanları anlattım, “Sağolsun Abidin Bey bizi hic yanlız bırakmıyor, kendi evinde misafir ediyor” dedim. “Evet Abidin Bey Halid bin Velid gibi bir vazife adamıdır” demişti.
Bu kolay bir şey değildir. Hem vazifeyi bırakacaksınız, hem yeni vazifeliyi evinizde misafir edeceksiniz, hem de onunla birlikte butun ilceleri dolaşacaksınız. Teslimiyet ve dava sahibi olmak işte budur. Kendisi yatsı namazında camide son sunnetten sonra vefat etmişti. O caminin 40 sene imamlığını yapmış Şener hoca “Abidin Bey ’in 40 sene icinde toplamda camiye 40 gun gelmediği olmamıştır” demişti. Malum nasıl yaşarsanız oyle vefat ediyorsunuz.
Sonrasında ise 2002 yılından beri Yozgat ’daki kardeşlerimizle ilgilenmeye calışıyoruz. Biz askerdeki gibi bize verilen emri yerine getiriyoruz. Vazife dediğiniz şey nedir ki, vesile olup hizmet etmeye calışmaktır. Rabbim kusurlarımızı affeylesin inşallah. Nefsi yenmek kolay bir şey değil.
S. TAN: Sami Efendi ile ne kadar guzel gunleriniz gecmiş İbrahim ağabey.
İ. TURAN: Ne diyorsunuz Selman bey, tarifi mumkun değil. Ne guzellikler gorduysek onlardan gorduk. Ne oğrendiysek onlardan oğrendik. Her şey gelip geciyor, zamanın kıymetini bilmek lazım. Kime kalmış bu fani dunya.
Kırşehir ’de emekli muftu Hikmet Efendi vardı. O tarihlerde 85 yaşındaydı. Sami Efendi Hazretlerinin kendisine bizzat selamını goturduğum zaman heyecanla “İsmimi telaffuz etti mi?” demişti. Kendisine hocam kac yaşındasınız diye sorduğum zaman “32 yaşındayım” diye cevap verdi. Taaccup ettim, o zamana kadar boyle bir şey duymamıştım. Anlayamadığımı fark edince “Evladım intisapdan sonraki hayatımı hayat sayıyorum” demişti. Anladım ki boyle duygular buyuk manevi heyecanlar yaşanmadan olmaz. Ustadlara karşı hem de ilim erbabından boyle buyuk bir sevgi ve saygı boşu boşuna olmuyor.
Medine ’de vefatından onceki gunlerde Sami Efendi Hazretlerinin huzurunda otururken Profesor Suleyman Yalcın Bey ziyarete gelmişti. Biraz oturduktan sonra “Efendim musadeniz olursa bir muayene edeyim mi?” diye sordu. Kalbini dinledikten sonra “Efendim kalbiniz 15 yaşındaki bir gencin kalbi gibi sağlam atıyor” deyince, Sami Efendi Hazretleri “Biiznillahi Teala ehli zikrin kalbi boyle olur” buyurdu. Suleyman Bey ustadımızı yurutmek istedi. Bir koluna Omer Kirazoğlu ağabey bir koluna da fakir girdik fakat kireclenmeden dolayı dizleri bukuktu ve ayakları hareket edemiyordu. Ayaklarında corap yoktu. Suleyman Bey ‘acaba ayaklarında his var mı ’ diye iğneyle hafifce yoklayınca onu hissetti. Suleyman bey “Efendim bir rahatsızlığınız var mı?” diye sordu. Ustadımız “Elhamdulillah hicbir şikayetim yok, şukrunden acizim” buyurdu.
Ali Husrevoğlu Bey anlatmıştı. Vefat ettiği sırada yıkanırken yine dizleri bukuk vaziyetteymiş, Atasayar ağabey duzeltmek istemiş, duzeltememiş ve kendi haline bırakmışlar. Cenaze namazı kılınırken de, Peygamber Efendimiz ’in kabri şerifinin onunden gecerken de hep dizler bukuk vaziyette imiş. Ne zaman ki kabre indirmişler dizler kendisini bırakıp duz hale gelivermiş. Hatta bu hareketi goren bir Arap “Sağ birisini kabre koyuyorlar” diye bağırmış.
Butun omurleri edep icinde ve iki dizustunde gecmişti. Rabbim inşallah bizleri ahirette de onlarla birlikte eylesin. Dunya hayatında da onların hallerinden hisseler almayı hepimize lutfetsin.
Musa Efendi ustadımız “Bu katar Allah ’ın izni ile kıyamete kadar devam edecek ve hizmetler beş kıtaya yayılacak inşallah” demişti.
Allah hepimize bu manevi yoldan daha fazla istifade etmeyi nasip eylesin inşallah.
Kaynak: Selman Tan, Altınoluk Dergisi, Sayı: 396


İslam ve İhsan