
Halime Demireşik, hayatına herkesin imrenebileceği ve okul sıralarında İslam ile tanışan Avrupalı bir hanımın hidayet hikayesini okurlarına sunuyor. Buyurun, ibretlik bir hidayet yolculuğuna şahitlik etmeye…Roportaj: Halime Demireşik
Yıllar once Avrupa ’dan Aziz Mahmud HudĂ‚yî Kız Kur ’Ă‚n Kursu ’muza geldiğinde tanışmıştık Sofya kardeşimle… Hoca-talebeden ote, kardeş ve arkadaş olmuştuk. Yaklaşık dort ay Siyer-i Nebî derslerimiz oldu. Her dersi Ă‚deta îmĂ‚nını inşĂ‚ ve aşkla yaşama gayreti icinde dinlerdi.
Bir gun gozyaşları ile:
“-Hocam, siz anlatırken dersleri cok iyi anlıyor ve hissediyorum. Fakat akşam olunca aklıma cok kotu sorular geliyor. İcime şuphe doluyor. Acaba benim îmĂ‚nımda bir eksiklik mi var?” diye sormuştu.
O gunlerde RiyĂ‚zu ’s-SĂ‚lihîn kitabında okuduğum bir hadîs-i şerîfte ashĂ‚b-ı kiramdan birisinin icindeki binbir turlu vesvese ve soruyla boğuştuğunu, bunu Peygamber Efendimize haber verdiğinde, Allah Rasûlu -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in:
“-İşte bu, îmĂ‚nın ta kendisidir!” buyurduğunu kendisine anlatınca, sevincle boynuma sarılmış:
“-Bu hadîs, benim butun dertlerimi bitirdi. Peygamberimin hayatında, benim başımdan gececek şeye bile ornek var. Bu ne guzel bir din!” demişti.
Ondaki bu îman heyecanı bana cok tesir etmişti. Hele bulunduğu ortamda bir Kur ’Ă‚n okunsun, gozyaşları sel olur, kucağını ıslatırdı.
“-Kur ’Ă‚n dinleyince kalbim Ă‚deta kaynayıp coşuyor! Kendimi durduramıyorum, gozyaşlarıma hĂ‚kim olamıyorum!” derdi.
Bu guzel Musluman, daha sonraları, kendi îmĂ‚nına vesîle olan guzel bir Muslumanla evlendi ve uc guzel yavruları oldu. Gectiğimiz gunlerde Turkiye ’ye geldi ve bu defa roportaj yapmaya kendisini zorla da olsa iknĂ‚ ettik.
O, bu asrın Mus ’ab ’larından sadece bir tanesi… HikĂ‚yesini kısaca ozetleyecek olursak; babası, Ă‚ile şirketini işleten zengin bir katolik... Annesi ise, ateist ve sozde feminist… Avrupa ’nın gobeğinde, zengin bir Ă‚ilenin tek cocuğu iken rûhunun buhranıyla boğuşmuş yıllarca… TĂ‚ ki, CenĂ‚b-ı Hak ona “hidĂ‚yet” denen Ă‚b-ı hayatı ikram edince rûhu dirilmiş, aradığı huzuru İslĂ‚m ’ın serin golgeliklerinde bulmuş.
Buyurun, ibretlik bir hidayet yolculuğuna daha şahitlik etmeye…
Sofya kardeşim, bize İslĂ‚m ’a girene kadar gecen hayatından biraz bahsedebilir misin? Avrupa ’da doğup buyudum. Babam katolik, annem de ateist ve kendini kadın hakları icin mucadele etmiş biri olarak goruyor. Babam, Ă‚ileden gelen bir zenginliğe sahip… Babaannemin cok parası vardı. Parasının bir kısmını kilitli odalarda, kasalarda saklar, anahtarı da hep cebinde dururdu. Hic harcama yapmazdı. Cimri birisiydi. Ama vefat edince o cok sevdiği paraları, kasalarının anahtarını yanında goturemedi. Ben bu manzaradan cok etkilenmiştim.
Biz bu dunyada sadece para kazanmak icin calışıyor, sonra da omur boyu biriktirdiklerimizi bırakıp gidiyorduk. Bu, hic mantıklı değildi. Ben boyle bir hayat yaşamak istemiyordum. İnsanın yaşamasının bir maksadı olmalıydı. Bu maksat, maalesef bizim hayatımızda yoktu ve boşluk beni cok bunaltıyor, hatta rûhumu sıkıştırıyordu.
Babam, birkac asırlık Ă‚ile şirketini yonetiyor. Ben, evin tek cocuğuyum. Annemle babam bana mutlu bir Ă‚ile olamadılar. Beraberken de surekli kus dururlardı. Bu manzara beni cok uzerdi. Ben 12 yaşındayken ayrıldılar. Bu, benim icin zor bir şeydi, ama rahatlamıştım. Cunku beraberlerken onların durumlarına şahit oluyor ve daha cok uzuluyordum.
Boşandıkları zaman da kimin yanında kalacağım problem olmuştu. Bana:
“-Kimin yanında kalmak istersin?” diye sordular.
Ben de birer hafta donuşumlu olarak ikisi ile kalmak istediğimi soyledim. Bir muddet sonra bu surec beni yormaya başladı. Daha sonra annemin yanında kalmaya başladım. Babam buna cok uzuldu. Fakat bunun sorumlusu ben değildim. Daha sonra her ikisi de başka insanlarla yaşamaya başladı.
Benim yaşadığım bu stresli hayat, Avrupa ’da yaşayan bircok cocuğun veya gencin yaşadığı hayattan farklı değildi. Âile mefhumu, maalesef bizim kulturumuzde gecerliliğini yitirmiş durumda... Daha sonra universiteye başladım, ama yine huzursuzdum. İngilizce bolumunde okuyordum. İcim cok huzursuz, ben mutsuz, rûhum Ă‚deta ağlıyordu. Benim cevremdeki butun gencler de boyleydi.
Şimdi buradaki bircok genc, “Zengin olsam Avrupa ’daki gencler gibi ozgur yaşasam, cok mutlu olacağım!” diye duşunuyor. Halbuki sen onların hayalindeki gencliği yaşamışsın; zenginlik var, ozgurluk var! “Avrupa ’daki gencler neden bunalımda?” diye sorsak, genclerimiz adına… Bu bunalımın en buyuk sebebi, bence Ă‚ilelerin cocuklarla kucukluğunde az cok ilgilenip daha sonra 18 yaşına gelen gencleri bir anda yuzustu bırakmaları olabilir. Gencler universiteye başladığı zaman Ă‚ileler maddî desteği bırakırlar. Gencler hem okur, hem kendi gecimleri icin para kazanmak durumundadır.
Ama asıl en buyuk sebebi, tabiî ki din boşluğu, îmansızlığın acısı diye duşunuyorum.
Ben de o yıllarda psikolojik bunalıma girdim. Anksiyete oldum. Rûhum bomboştu. Bunu siz anlamazsınız! Hic îmansızlığı yaşamadığınız icin ruhtaki îman boşluğunun insana nasıl sıkıntı ve acı verdiğini bilemezsiniz. Etrafımdaki butun gencler, ruhlarındaki bu boşluğu doldurmak icin kimisi yoğun şekilde spor yapıyor, kimisi yogayla meşgul oluyordu. Bazısı da eğlencenin her turlu pisliğine dalıyordu.
Ben de sık sık seyahat ediyordum. Seyahat edince biraz duzeliyordum. Eğer surekli gezmez veya hareket etmez, bir yerde pasif kalırsam tekrar rahatsızlanıyordum. Beni harekete geciren şeyin sonuna varınca, yine icimdeki boşluk ile karşılaşıyordum. Yani spor yapıyorsunuz, yapıyorsunuz, sonu yok! Yine boşlukta geziyorsunuz. Sonuc yok, sonu buyuk, kapanmayan bir boşluk… Musluman olunca anladım ki, muslumanlarda yapılan menfî veya musbet her şeyin sonucunda, Allah ile berabersin. Yani kulsun. Musluman değilsen dipsiz bir boşluk…
Kendimle fazla başbaşa kalmamak icin dunyayı gezmek uzerine bir işle meşgul olmak istiyordum. Bu sebeple değişik yabancı diller oğrendim.
Fakat babam, fabrikalarında kendisiyle calışmamı istiyordu. Belki de kendisinden sonra o işi tamamen bana bırakmak istiyordu. Cunku benim başka kardeşim yok…
Ben ise boyle bir şeyi kesinlikle istemiyordum, cunku sunulan bu secenek, maddî kazanctan ote, Ă‚deta dipsiz bir kuyu idi. Son bir care olarak Paris ’te tercumanlıkla ilgili buyuk bir sınava girdim, ama başarılı olamadım ve bu beni cok uzdu. Sanki dunyam başıma yıkılmıştı. Dunyada sanki yapacağım hicbir şey kalmamış gibiydi.
Aslında paraya ihtiyacın yok; zengin bir ailenin kızısın. Niye bu kadar uzuldun? Genel olarak Avrupa ’da insanlar bencil ve hodgĂ‚m… Sadece egoistce kendinizi duşunmeniz telkin ediliyor. Butun Avrupa ulkelerinde universiteyi bitirdikten sonra artık calışmak zorundasın. HattĂ‚ 18 yaşından itibaren bu boyledir. Erkek-kadın fark etmez.
Evet, cok zengindik. Fakat babam zengin… İstemediğim bir ortamda yaşamamak icin kendi hayatımı bizzat kazanmak zorundaydım. Bu sınav, benim icin buyuk bir umut kapısıydı. Sınavda başarılı olamayınca annem beni babamla birlikte calışmam icin ikna etti. Ben de caresizlik icinde “tamam” demek zorunda kaldım. Âile şirketinde yeni sorumluluklarımı ustlenmek icin ticaret ve işletme sahasında gonulsuz olarak bir eğitime başladım. O zamanlar cok uzuluyordum; arzu ettiğim kapılar kapanmış, ustelik hic arzu etmediğim bir yola girmiştim. Her şeye kĂ‚dir olan Rabbim, beklenmedik bir şekilde burada eşimle ve dolayısıyla İslĂ‚m ’la tanışmamı nasîb etti.
Eşimle aynı sınıftaydık. Hayatımda ilk defa bir musluman tanımıştım. Bu yuzden ona surekli İslĂ‚m ’la ilgili sorular soruyordum. İkimiz bir grup calışmasında beraber calışmak durumunda kaldık. O zaman onu daha yakından tanıma fırsatım oldu.
Zevciniz, Musluman olduğu icin mi ona sorular soruyordunuz yoksa onda İslĂ‚m ’ı cağrıştıran, beğendiğiniz bir şey mi oldu da onunla İslam hakkında konuşma ihtiyacı hissettiniz? Onceden de musluman Araplarla tanışmıştım, ama İslĂ‚m ilgimi cekmemişti. HattĂ‚ biraz soğumuştum. Fakat eşim cok farklı idi. AhlĂ‚kı cok guzeldi. Tanıdığım başka insanlara hic benzemiyordu. O, hayatını İslĂ‚m ’a gore ayarlıyordu. Bu hassasiyet, dışarıdan hemen fark ediliyor ve onu diğerlerinden daha seckin hĂ‚le getiriyordu. MeselĂ‚ diğer sınıf arkadaşlarımız, muzik, disko ve eğlence uzerine bir hayat yaşıyordu. Ben onceden beri bu tur hayatı sevmezdim. O da benim gibi, bu tur şeylerden hoşlanmıyordu. Sadece işi ile meşgul olurdu. Diğer sıradan gencler gibi değildi, bulunduğu yerde farkını hissettirirdi.
Bu guzellikler, ona İslĂ‚m vasıtasıyla gelmişti. Diğer genclerin basit ve bayağı dunyevî zevklerinden uzak bir hayat suruyordu. Bir gun ikram edilen suyu icmediğini gordum. Sebebini sorduğumda:
“-Ben orucluyum. Bu ay, muslumanlar icin mukaddes olan Ramazan ayıdır.” dedi ve biraz Ramazan ’dan bahsetti. Bunun uzerine ona:
“-Diğer ibadetleriniz nasıl?” diye sordum.
Namazdan bahsetti. Anlattıkları benim cok hoşuma gitmişti. Ondan İslĂ‚m ’ı anlatan bir kitap istedim. O da ertesi gun Osman Nûri Topbaş Hocamızın İngilizce ’ye cevrilen “İslĂ‚m Îman İbadet” kitabını bana hediye olarak getirdi.
Kitabı okudum. Okudukca bambaşka Ă‚lemlere daldım. Cok etkilendim. Bu kitabın icinde beni mest eden bir şey vardı. Cok harika bir şeydi. Ama o harika şey, benim icin değildi. Ben bu hĂ‚rikulĂ‚de şeyden mahrumdum. Bu hĂ‚rikulĂ‚de şey, sadece muslumanlar icindi ve ben musluman değildim… (Ağlıyor.) O an, “Ben niye musluman değilim?!” diye ağladım.
Bu kitapta sende olmayıp sadece Muslumanlarda olan ne vardı? Bu kitapta AllĂ‚h ’ın sevgisi vardı ve ben bu sevgiden mahrumiyetin sıkıntılarını yıllardır cekiyordum. Bu mahrumiyetin boşluğu ile yıllardır psikolojik ilĂ‚clar kullanıyordum.
İşte o an Allah sevgisini icimde hissetmiştim. Ama o bana ait değildi. Gunlerce ağladım. Bu sevginin belki ufacık bir kırıntısını hissetmiştim sadece… Fakat beni alt-ust etmeye yetti.
Ben cocukluğumdan beri bircok zenginliğe sahiptim, ama hic sevgiye sahip olamadım. Annem-babam da ayrılınca bu sevgi ihtiyacı hicbir şeyle dolmamıştı galiba...
Sonra musluman olmaya karar verdim. Ancak bu nasıl olacaktı? Babam beni fabrikasının başına gecirmek icin sabırsızlanıyordu. Annem, koyu bir ateist ve din duşmanıydı. İslĂ‚m ise guzel, ama ciddî gayret gerektiren bir dindi. Bu dîni tek başıma, boyle bir cevre icinde yaşamam cok zor gorunuyordu. Bu zorluğu taşıyacak gucun bende olmadığını duşunuyordum.
Gunlerce duşundum. Hayatımın en zor karar aşamasındaydım. Cozumun musluman olmamda olduğunu, bu yolun dosdoğru yol olduğunu biliyordum. Ancak cok korkuyordum. Korkum, musluman olmak değildi. Muslumanlığı sectikten sonra başıma gelecek şeylerden korkuyordum. Etrafımdaki insanları cok yakından tanıyordum ve onların buna tahammul edemeyeceklerini cok iyi biliyordum.
Daha sonra kitabın yazarı olan Osman Nûri Topbaş Efendi ’ye bir mektup yazdım. O da Avrupa ’ya gelince kendisi ile goruşmem icin bana haber gonderdi. Geldiklerinde kendisiyle goruştum. Bu goruşmenin ardından kendi kendime:
“-Hayatımda bir kere cesur olmalıyım. O da şu an!” dedim ve musluman oldum.
Ama korkuyordum, bundan sonra ne olacaktı? Bu korkum, her gecen gun artıyordu. “Şimdi ne olacak, bizimkilere ne diyeceğim?” diye duşunup duruyordum.
O gunlerde Osman Topbaş Efendi, benim Aziz Mahmud HudĂ‚yî Kız Kur ’Ă‚n Kursu ’na gelip orada eğitim almamı soyledi. Benim de yurt dışında staj yapmam gerekiyordu. Bunu bahane ederek Turkiye ’ye geldim.
HudĂ‚yî Kursu ’na gelip bir muddet burada kalarak İslĂ‚m ’a dair temel eğitimimi aldım. Sizinle cok guzel siyer derslerimiz gecti. Peygamberimizi tanıdıkca sevgim artıyor ve kendimi tutamıyor surekli ağlıyordum, o derslerde… Cok guzel gunlerim gecti, orada beş ay kaldım.
İslĂ‚m ’ı oğrendikce mutlu oluyordum. Ancak bir taraftan da Ă‚ileme bu durumu nasıl acıklayacağım diye korku icindeydim. Nihayet Avrupa ’ya geri dondum.
Uc ay boyunca Ă‚ileme nasıl soyleyeceğimi duşunup durdum. Babamın yanına gidip musluman olduğumu soyleyince bana:
“-Dunyada secebileceğin en kotu dîni secmişsin!” dedi. “Kiliseye gidip pederle konuşsan iyi olur, sana yardımcı olur!” diye akıl verdi.
Ben de:
“-Boyle bir şeye gerek yok!” dedim.
(Babam ve annem şu an hĂ‚lĂ‚ bana akıl erdiremiyorlar. Kendi akıllarınca hak ettiğim luks ve şatafatlı hayatı terk edip “karanlık” bir dîni secmem, akıl ve mantık dışı, cok buyuk bir hata… Babama ve anneme gore, ben deliyim! Ama bir de bana sor: Cok huzurluyum! Daha once hic tatmadığım huzur ve mutluluğu, İslĂ‚m ’la şereflendirerek CenĂ‚b-ı Hak bana lutfetti. Babam cok zengin, her şeye sahip… Fakat hic mutlu ve huzurlu değil!)
Sonra bir Noel tatilinde annemin yanına gittim, başımı da acmadım. Annem kapıyı acınca beni başı kapalı bir musluman olarak gordu ve:
“-Sen musluman mı oldun? Bunu nasıl yaparsın?” dedi.
Gunlerce ağladı. İlk seneler herkes icin cok zor gecti. Annem depresyona girdi, babam cok kızdı. Biz bu esnada evlenmiştik.
Oğlum dunyaya gelince, annem hastaneye yanıma geldi. Benim başortumu hastanede bile acmadığımı gorunce, daha cok ağladı. Ben de yeni anne olmanın hassasiyeti ile cok uzuldum. Annem icin bu dunyadaki en kotu şey, benim musluman olmamdı. Bundan daha buyuk bir felaket olamaz diye duşunuyordu. Bu durum maalesef hic değişmedi.
Eşim, anneme Peygamber Efendimizin hayatını anlatan bir kitap hediye etti, belki İslĂ‚m ’a gonlu ısınır diye… Annem o kitabı okuyunca, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de gecen bir ifadeyi tekrarladı:
“-Bu kitapta gecenler, eskilerin masalları!”
Ben bu cevabı duyunca şok oldum. Cunku Kur ’Ă‚n tefsiri okurken rastlamıştım. Peygamber Efendimiz muşriklere İslĂ‚m ’ı anlatınca, oradaki muşrikler de Peygamber Efendimize:
“-Bunları bize boşuna anlatma! Bunlar eskilerin masalları…” diye cevap vermişlerdi.
Annem eskiden benim samimî bir arkadaşım gibiydi. Şimdi ise amansız bir duşmanımmış gibi davranıyor. Bu da cok zor… Sizlerin Ă‚ileleri muslumandır, bunu anlamanız zor… Bu yuzden hĂ‚linize cok şukretmeniz gerekir.
Ben yine de duĂ‚ ediyorum, Allah kalbini hidĂ‚yete acsın diye… Uc-dort ayda bir, bizi ziyarete geliyor. Benim dışarıda calışmadığımı goruyor. Uc cocukla boyle bir hayatın icinde nasıl mutlu olabildiğimi bir turlu anlayamıyor. HattĂ‚ benim rûhen hasta olduğumu duşunuyor. HĂ‚lbuki tam tersi, Rabbimin lutfettiği îman nîmeti ile rûhum uzun yıllar aradığı ferahlığa kavuştu.
Musluman olduktan sonra, İslĂ‚m ’ın en cok hangi yonunu sevdin? Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okumayı ve ozellikle dinlemeyi cok seviyorum. Namaz kılmayı da cok seviyorum. Sonra RamazĂ‚n-ı Şerîf ’i cok seviyorum. Fakat ilk orucu tuttuğumda cok zorlandım. Herhalde bir daha oruc tutamam diye duşundum. Ama şimdi oyle değil, orucu cok seviyorum. Ramazan bitince cok uzuluyorum. Normal hayata donmek istemiyorum. Hayatımın her gununu Ramazan gibi gecirmek istiyorum, AllĂ‚h ’ın izniyle!..
Musluman olmadan once, bir gencin ulaşmak istediği her turlu dunyalık (partiler, moda, muzik vs.) sana serbestti. Şimdi Musluman oldun. Sence gayr-i muslimlerin hayatına ozenen genclere, Ă‚ileler nasıl rehberlik etmeli ve o hayatın cirkefliğini nasıl anlatmalılar? Oncelikle Ă‚ilelerin nasıl davranması gerektiğini anlatayım: Bence Ă‚ileler, cocukları icin İslĂ‚mî bir cevre hazırlamalı… Bu cevre, cocukları ve gencleri tatmin etmeli… Onlar icin hazırlanan bu cevre, televizyon ve internette ozendirilen gayr-i muslim hayat tarzından daha ağır basmalı diye duşunuyorum.
Cocuklarım okula başlayınca cevrenin cok bozuk olduğunu daha yakînen fark ettik ve alternatif bir İslĂ‚mî okul da bulamayınca, onları okuldan aldık. Ben evde onlarla bizzat ilgileniyorum. “Ev-okul” sistemine gectik. Yani artık evimiz okul, okulumuz ev! Bu, bizim icin de onlar icin de kolay bir surec değil… Fakat yapacak başka bir şey yok, fedakĂ‚r olmamız lĂ‚zım!.
Kızım ana okuluna giderken bir kitap okumuştuk. Kitapta doğum gunu pastasının ustune neden mumlar konulduğu anlatılıyordu.
“-Eski zamanlarda insanlar, mumların kendilerini kotu ruhlardan koruduğunu duşundukleri icin boyle yapıyorlarmış. Bizim dînimizde kotu ruh diye bir şey yok! Daha onemlisi muslumanlar mumla değil, AllĂ‚h ’a duĂ‚ ederek korunurlar.” diye durumu acıklayınca akıllarına ve kalplerine yattı. Şimdi artık boyle bir kutlamaya ozenmiyorlar.
İşte bu misalde olduğu gibi, cocuklara ve genclere bir şeyin neden yapıldığını veya yapılmadığını onların anlayacağı şekilde ve tatminkĂ‚r cevaplar vererek anlatırsak, goz gore gore yanlışa yonelmeyeceklerini umuyorum. Bir de evlĂ‚tlarımız icin cok duĂ‚ etmek gerektiğini duşunuyorum.
Cocuklarım bana musluman olmadan once nasıl olduğumu, hangi duygular icinde bulunduğumu soruyorlar. Onlara diyorum ki:
“-Benim rûhum o zaman cok uzgun ve mutsuzdu. Hic huzur nedir tatmamıştım. Şimdi ise İslĂ‚m sayesinde Allah îmĂ‚nı tattırdı ve kalbimi kendisine olan muhabbetle doldurdu. Artık gonlum huzur dolu!..”
Yine onlara diyorum ki:
“-Bizim bir rûhumuz var ve bu ruh, AllĂ‚h ’a ait… Sen o rûhu namazla, Kur ’Ă‚n ’la, orucla besleyeceksin! O da sana iki dunyada mutluluk getirecek! Nasıl yemek yerken bedenimizi besliyorsak, ibadetlerle de rûhumuzu beslememiz gerekir. Ben musluman olmadan once rûhumu tam besleyemediğim icin aclıktan olecek gibiydi!..”
Onlara AllĂ‚h ’ın bize lutfettiği nîmetleri anlatarak tefekkur ufuklarının gelişmesine gayret ediyorum. Cocuklarım okula gitmedikleri icin onlara eğitim vermek de, tesir etmek de daha kolay oluyor. Okul derslerini bile onlara anlatırken Ă‚yet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerden mutlaka ornekler veriyorum. Okula gitselerdi, cevreden cok etkilenirlerdi, belki biz de bu kadar etkili olamazdık. Avrupa ’da cocuk yetiştirmek cok zor!.. Ezan sesi yok. Ezansız yaşamak cok zor. Cunku insan cabuk unutuyor her şeyi… Ezan, insana dĂ‚imĂ‚ musluman olduğunu hatırlatıyor. Orada sabah namazına zor kalkıyoruz. Ama Turkiye ’de ezan sesini duyunca zevkle namaza kalkıyoruz.
Avrupa ’da genclere yonelik Kur ’Ă‚n ve din kursları yetersiz. Turkiye ’de imkĂ‚nlar daha iyidir herhĂ‚lde... Avrupa ulkeleri cok zengin olabilirler, ama îmĂ‚n yok!. Filistin gibi, gorunen bir savaş ortamı yok; ancak insanların ic dunyası buyuk bir savaş alanı gibi… Boyle bir ortamda bilhassa annelerin dinlerini cok iyi bilmesi ve cok gayret etmeleri gerekiyor.
Musluman genclere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersin? Musluman genc, sen herkes değilsin! Senin cok kıymetli bir inancın ve mukaddes değerlerin var. Ve senin inandığın din, yegĂ‚ne dosdoğru din! İşte sen de bu biricik kurtuluş yolu olan dînin icin fedakĂ‚r ol ve dînini yaşamak hususunda aslĂ‚ taviz verme!
Elinizdeki îman nîmetinin cok değerli olduğunu sakın aklınızdan cıkartmayın! Allah size îmĂ‚nı hediye etti. Onunla doğdunuz. Biz ona cok zor ulaştık. Ben 25 yıl îmansız yaşadım. Hayatımın en kotu, en mutsuz yıllarıydı o yıllar… (Ağlıyor.)
Şimdi butun dunyada İslĂ‚m ’ın onune gecebilmek icin şu sozleri tekrar edip duruyorlar: “Butun dinler aynıdır. Hangisine inansanız fark etmez. Yeter ki sen guzel ahlĂ‚klı ve humanist ol!” Yani bir nevî “dinler arası diyalog propagandası” yapıyorlar. HĂ‚lbuki Rabbimiz Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de, “İnanıyorsanız ustun olan sizsiniz!” diye buyuruyor. Yani Rabbimiz bize, bizi değerli kılan şeyin İslĂ‚m ’a olan inancımız ve itaatimiz olduğunu haber veriyor. Demek ki, biz diğerleri ile aynı değiliz. İnanc bazında onlarla uyumlu, onlara hoşgorulu veya inancımızı pazarlık konusu yapacak, taviz verecek bir diyalog hĂ‚linde olamayız. Biz her zaman İslĂ‚m kimliğimizle var olmalıyız. Oyle değil mi?
AllĂ‚h ’ın bize ihsĂ‚n ettiği îmĂ‚n nîmetinin onemini tekrar hatırlamamıza vesîle olduğun icin teşekkur ederiz Sofya kardeşim. Allah senin vasıtanla bircok insanın gonlune hidĂ‚yet kapıları acsın, inşĂ‚allah!
Âmîn, inşĂ‚allah! Ben de teşekkur ederim. Son olarak ilĂ‚ve etmek istediğim onemli bir husus var.
Bu kutlu yola sonradan erişenlere Osman Nûri Topbaş Hocamızın şu mesajını iletmek istiyorum, şartlar ne olursa olsun unutmasınlar ki, “Allah var, gam (stres) yok!”
Kaynak: Halime Demireşik, Şebnem Dergisi, Sayı: 182
İslam ve İhsan