
Rıhle Dergisi Genel Yayın Yonetmeni Ebubekir Sifil, son zamanlarda neş'et eden ve İslam'ın ozune zarar veren dini oluşumları islamveihsan.com'a anlattı. Sifil, gunumuzdeki bu yozlaştırma hareketlerini anlamak icin hÂdisenin tarihi arka planını analiz etmek lazım diyerek, tahrif hareketleri surecini uc aşamada anlattı. Roportajın ikinci bolumunu okumak icin tıklayınız.Roportaj: Furkan Hasdemir - Omer Faruk Yasin
YOZLAŞMANIN UC AŞAMASI Ozellikle geride bıraktığımız yuzyılda İslÂm ’ı, yasaklama, engelleme, din adamlarına hapis ve idam kararları gibi baskı yontemleriyle asimile etmeye calışan İslam karşıtı gucler, 80'li, 90'lı yıllardan sonra İslÂm'ı, İslamî argumanları kullanan gruplar uzerinden yozlaştırma yolunu izlemeye başladılar. Bu gibi yapıların ortaya cıkmasının nedeni ve tarihsel arka planı nedir?
Gayrimuslimlerle Muslumanların ilişkilerinin tarihsel surecini uc aşamada değerlendirebiliriz:
Birinci Aşama: Birinci aşamanın adı, "Klasik Donem". Bu donemde Dar'ul İslam, sınırlarıyla, medeniyetiyle, şahsiyetiyle bellidir; dar'ul kufur de bellidir. Dar'ul kufur kategorisinde yer alan ulkelerin bir kısmıyla savaş halindeydik ve harp hukuku hÂkimdi. Bir kısmıyla sulh ilişkileri cÂri olmuştu. Ama her halukarda, gerek İslam coğrafyasında bizimle yaşayan gayrimuslimler itibariyle, gerekse Dar'ul İslam'ın dışında yaşayan gayrimuslimler itibariyle, aramızda hep bir engel, bir berzah olmuştu.
Muslumanlar, kılık-kıyafetten tutun da hayat tarzlarına kadar gayrimuslimlere benzemekten azamî olcude imtina etmişler. Gayrimuslimlere ise hep "Bize benzemeyin, kendiniz gibi olun, kendi kulturunuzu yaşayın, bizim garantimiz altındasınız" diye telkin etmişler. Dolayısıyla bu berzah, hep olmuş ve bu iki kategorik yapının birbirine herhangi bir şekilde mutedahil olması engellenmiş. Klasik donemde gayrimuslimlerin Muslumanlarla mucadele tarzına baktığımızda, ilmî planda reddiyeler uzerinden giden bir ilişki var. Muslumanlar gayrimuslimlere reddiyeler yazıyor, onlar da Muslumanlara reddiyeler yazıyor.
İkinci Aşama: İkinci aşamanın adı "Modern Donem". Modern doneme geldiğimizde burada en merkezî figur Oryantalizm hareketi.
Gayrimuslimler Muslumanlarla artık cepheden mucadele edilemeyeceğini, bu mucadelenin sonuc getirmediğini keşfedince, somurgecilik hareketlerine de imkÂn hazırlayacak buyuk bir proje olarak oryantalist calışmaları ortaya koydular. Ağırlıklı olarak 19. ve 20. yuzyıllarda, Oryantalist yetiştiren ozel muesseseler kurdular ve buralara butce, insan, emek anlamında devasa yatırımlar yaptılar.
Gerek somurge faaliyetlerinin sağladığı imkÂnlarla, gerek başka vasıtaları kullanarak, İslÂm dunyasının kutuphanelerini yağmaladılar. Yağmalayamadıklarını ilmî calışma adı altında istihdam ettiler ve cok boyutlu İslamî calışmalar yaptılar. Bunun yoneldiği tek bir hedef vardı: Muslumanların zihin kodlarını cozmek ve İslam'ı iceriden cokertmek. Bu calışmalar sonucunda İslam dunyasında o gune kadar hic gorulmemiş bir sınıf ortaya cıktı: Aydınlar Sınıfı. Bu aydınların bir kısmı mandacı, bir kısmı da somuru ve işgal hareketlerine karşı olmakla birlikte bu hareketlerin arka planındaki dunya goruşune zebûn olmuş insanlardı. Dolayısıyla İslÂm karşıtları, Oryantalizm hareketiyle birlikte, klasik donem dediğimiz donem icerisinde başaramadıkları pek cok şeyi başardılar. Oryantalist hareketler, gectiğimiz yuzyıl İslam dunyasında da yavaş yavaş mustağripler dediğimiz bir kadroyu oluşturdu. Turkiye'de, Mısır'da, Hindistan'da, hemen yerde, kafasını batıya satmış, beyninden yakalanmış, batılı zihin kodlarıyla duşunen, daha doğrusu batıya perestiş eden bir kadro oluştu.
Ucuncu Aşama: Ucuncu aşamanın adı "Postmodern Donem" İşte bu aşamada sizin de bahsini ettiğiniz yeni metot ortaya cıktı. Artık ilahiyat fakultelerinde adı Ali, Ahmet, Mehmet, Hasan olan ilahiyat tahsil etmiş, İslamî ilimlerle orasından, burasından hasbelkader haşır neşir olmuş insanlardan bahsediyoruz. Bu insanların İslam tenkitlerinden ummet eleştirilerinden, tarih perspektiflerinden bahsediyoruz. Boyle bir noktaya geldik. İşte en tehlikelisi de bu post modern surecte yaşadığımız daha soft, daha sinsi ve tehlikeli metotlar.
Burada fark etmemiz gereken bir şey var. Bu gurûhun ceşitli seviyeler ve bicimlerde ayrıştırıcı, kategorize edici bir teklifleri var. "Kur ’an ve sunneti ayrı tutalım. Kur ’an ve sunnetteki Muslumanlıkla, Muslumanları ayrı tutalım. İslam başka şeydir, Muslumanlık başka şeydir. İtikat başka şeydir, Şeriat başka şeydir, Akaid başka şeydir, Fıkıh başka şeydir. Kur ’an ve sunnet başka şeydir, ummetin tarihi tecrubesi başka şeydir" gibi ayrıştırıcı, kategorize eden, etiketleyen tasnifler ortaya koyuyorlar ve bunlar cok tehlikeli. Bunların hicbirisinin bizim zihin dunyamızda, tarihi tecrubelerimizde bir karşılığı yok. Hic kimse tarih icerisinde boyle ucube ayrımları dillendirmiş değil. Biz, Postmodern donemde din ve değişim meselesini tartıştığımız kadar başka hicbir donemde tartışmadık. "Din ve değişim, İslam ve kadın, Din ve dunya, şeriat, ve fıkıh..." Butun bu tartışmaların arkasında batıdan gelen oryantalist zihnin oluşturduğu bir dunya var.
Hakiki İslam dini, bu tahrif hareketlerinden sıyrılıp nasıl yaygınlaştırılmalı? Bu durumun değişmesi icin neler yapılabilir?
Turkiye'de hÂl Tevhid-i Tedrisat kanunu yururluktedir ve bunun etkisini eğitimin soz konusu olduğu her yerde goruyoruz. Resmî tedrisat İslamî ilimlerin aslına uygun bicimde oğrenilmesi ve oğretilmesini hicbir zaman hedeflemedi.
Merhum Ali Fuat Başgil, Ankara'da ilk ilahiyat fakultesinin acılışında, mufredÂta ve fakultedeki havaya baktı, ardından şu tesbitini yaptı: "Buradan din Âlimi cıkmaz, cıksa cıksa din tenkitcisi cıkar." Gercekten de oyle oldu.
Bu oluşum Tevhîd-i Tedrisat kanununun, dinî eğitimi devletin resmi ideolojisinin tekeline vermesi sonucu oluştu.
CEMAATLER KENDİ İCLERİNE KAPANMASAYDI... Şimdi siz diyeceksiniz ki dini eğitimle, İslami ilimlerle bu sosyolojik vakıanın ne ilgisi var? Cok ilgisi var. Cemaatleşme dediğimiz şey, Turkiye'de nasıl bir sosyoloji sonucu ortaya cıktı?
Turkiye Muslumanları, resmi ideolojinin dayattığı sekuler dunyayı kabul etmediler. Bu baskıya karşı en azından kendilerini muhafaza ve mudafaa etmek mantığıyla cemaatler kendi iclerine kapandı. İyiki de kapandılar...
Cunku başka bir şansları yoktu. Yoksa Hindistan'daki gibi garip bir Muslumanlık ortaya cıkabilirdi. Fakat konjonkturel mecburiyetin anlaşılır kıldığı bu refleks bir sure sonra kendini yenileyemediği icin, belki asıl hedefi gozden kacırdığı icin, belki uzun soluklu projeksiyonlar yapamadığı icin bir sure sonra problemli yapılara donuştu.
Bugun iclerindeki son derece nezih cemaatleri bir tarafa koyarsak, bircok cemaatin ve tarikatin yapısı kendi icerisinde son derece kokuşmuş vaziyette. Hicbir denetim yok ve bunlar dine zarar veriyor. Başlangıcta son derece onemli işler yapmış bu kultler, bir sure sonra maksadından saptırılmış başka şeylere donuşturulmuş yapılar haline geldi.
Burada yapmamız gereken İslamî ilimlerle bu vakıa arasındaki ilişkiyi tesis etmektir. Bu cemaat yapıları, bu tarikatler, oluşumlar kendilerini teorik olarak nasıl bir zemin uzerinde konuşlandırıyorlar? Bu zeminin oturtulması gerek cizgi nedir?
İbni Hacer Heytemi adında Şafii bir Âlimimiz var. Cok mubarek insandır, Allah rahmet eylesin. Bu zÂtın, "Et taarruf fil aslini vet-tasavvuf" adında bir kitabı var, kısmet olursa tercume edeceğiz. Muslumanın zihin kodlarını ortaya koyan bir calışma. Bir Muslumanın zihin dunyası iki esas uzerine oturmalıdır: Asleyn ve tasavvuf…
Roportajın yarın yayınlanacak olan 2. bolumu;
Tasavvuf, kendisini hangi cizgide konumlandırırsa, gerek cağdaş, gerekse tarihten tevarus edilen bir takım sapkınlıklardan kendisini koruyabilir?
İslam ve İhsan