
Şebnem dergisi yazarlarından Halime Demireşik ’in “Oyuncu anne" Merve Gulcemal ile yaptığı roportajı istifadenize sunuyoruz.Roportaj: Halime Demireşik
Allah TeĂ‚lĂ‚, bu dunyada birbirimizle imtihan olabilmemiz ve her kademe ve rengiyle bir toplumun oluşabilmesi icin insanları standart şekilde yaratmamış, aksine ceşit ceşit karakter, kapasite, ozellik ve kabiliyetlerle var etmiştir.
Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- de Medîne ’ye hicret ettiği zaman Ensar ve MuhĂ‚cir arasındaki kardeşliği oluştururken ashĂ‚bını karakterlerine gore birbiri ile kardeş yapmıştır. Yine AshĂ‚b-ı Suffe ’yi, yaklaşık iki yıllık yoğun bir eğitim ve oğretim programından gecirdikten sonra, kendilerine vazife verirken de onların karakterlerini gozeterek kimini kumandan, kimini muallim, kimini vali olarak tayin etmiştir. Tabi, boyle firĂ‚setli adım atmak, Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’in ashĂ‚bını da ne kadar iyi tanıdığının bir işareti ve “…Sen onları sîmĂ‚larından tanırsın!..” (el-Bakara, 273) Ă‚yetinin de acık bir tecellîsidir.
Pek muhterem Osman Nûri Topbaş Hocamız da onceden beri bizlere, Kur ’Ă‚n kurslarında talebelerimizle ilgilenirken sık sık şoyle nasihat eder:
“-Aman kızım, kocları secin! Onları kĂ‚biliyetlerine gore yetiştirip yonlendirin!”
HattĂ‚ bugun İstanbul ’daki kurslarımızın da muhtelif hizmet alanlarına bolunmuş olması, Ă‚deta bunun hayata gecmiş, canlı bir orneğidir.
İnsan, kĂ‚biliyetine gore ve sevdiği bir işle meşgul olduğu zaman o hizmet, kişinin hem kendisi icin hem de toplum icin buyuk bir rahmete donuşuyor. Hele bu hizmet, insan icin yapılıyorsa bir neslin kurtulmasına bile sebep olabiliyor.
İşte bugun okuyacağınız roportajımız, bunun guzel bir misali… Yıllar evvel HudĂ‚yî Kız Kur ’Ă‚n Kursu ’muzda yetişmiş ve orada bir hocası tarafından kĂ‚biliyeti keşfedilip yonlendirilmiş bir kızımızın, bugun hem kendisine, hem de topluma nasıl rehberlik ettiğini goreceğiz…
Sosyal medyada aktif olan yuz binlerce annenin takip ettiği, kendisinin gosterdiği Kur ’Ă‚n ve Sunnet yolunda evlĂ‚t yetiştirmenin metotlarını oğrendiği, nĂ‚m-ı diğer “Oyuncu Anne Merve” yani Merve Gulcemal ile buluştuk. İkimizin de kucuk bebeği olduğu icin bir sabah namazından sonra ancak internet uzerinden ve goruntulu olarak yapabildiğimiz, pek de meşakkatli gecen, meşakkati kadar guzel ve bereketli olan bu roportajımızdan;
“-Kur ’Ă‚n kurslarında okursam ne olacağım?” sorusuna cevap bulmak isteyen genc kızlarımız…
Okul oncesi kurumlarda değerler eğitimine giren ve:
“-Minik oğrencilerime sevdirerek İslĂ‚m ’ı nasıl oğretebilirim?” diyerek soran dertli oğretmenlerimiz…
“-Yeni bebeğim oldu. EvlĂ‚dımı Kur ’Ă‚n ve Sunnet ışığında nasıl yetiştirebilirim?” sorusuna cevap arayan annelerimiz...
Kur ’Ă‚n kurslarına gelen her talebesini keşfedilecek bir hazine gibi goren hocalarımız başta olmak uzere okuyan herkes, kendince bir şeyler bulabilecek…
Merve Gulcemal, kursumuzda talebemiz olduğu zamanlarda da tek başına sahneyi dolduran, yaptığı stand up ’larla o zamanlarda kendini ispat etmiş, başarılı bir talebemizdi. Şimdi de yaptığı seminerler, online eğitimler, yazdığı cocuk kitapları ile surda bir gedik acmış ve İslĂ‚m ’ın istikbaline guzel nesiller hazırlayarak rehberlik etmeye devam ediyor.
Rabbimiz hizmetlerini feyizli ve bereketli eylesin! Sozu daha fazla uzatmadan, buyurun Merve Gulcemal ile tanışmaya…
Oyuncu-Anne Merve kimdir, biraz kendinizden bahsedebilir misiniz? Bursa ’da orta hĂ‚lli memur bir Ă‚ilenin evlĂ‚dıyım. Annemle babam, bankada calışırken tanışıp evlenmişler. Cocukluğumdan beri hep dindar bir cevre icinde buyudum. Bunun sebebi de ben doğunca annem ve babamın hidĂ‚yet yolunu secip hayatlarına yeni bir sayfa acmalarıdır.
Annem de, babam da dînî hayattan habersiz yetişmişler. Dedelerim cok iyi insanlarmış, ama zamanın baskı ve yasakları sebebi ile din oğrenememişler ve cocuklarına da oğretememişler. Babam ben doğmadan evvel bir kız cocuğu olacağını oğrenince, biz bir kız cocuğunu nasıl yetiştireceğiz diye duşunup araştırıyor. Bir arkadaşı vesilesi ile hidĂ‚yet yolunu seciyor. Anneme de:
“-Benim yeni hayatım bu minvalde olacak, sen de ister misin? Bu İslĂ‚m yolunu ben seninle birlikte yurumek istiyorum. «Ben eskisi gibi yaşamak istiyorum.» dersen, ben o yolda yokum!” diyor.
Annem de kabul ediyor. Etraftakilerin ceşitli tepkilerine aldırmadan bankadaki işini bırakıyor, tesetture giriyor. Guzelliği ve başarısı ile ilgili surekli iltifat alan bir hanımın, bu kadar keskin bir donuş yapması kolay olmasa gerek!.. Annem ve babam, hızlıca İslĂ‚m ’ı oğrenme surecine giriyorlar. Abimle beraber en buyuk nasibimiz, bu surede dunyaya gelmemiz ve bu hayra donuşun her Ă‚nına şĂ‚hitlik edip bu İslĂ‚mî heyecanın getirdiği ahlĂ‚kla yoğrulmamız olmuştur. Biz hep annemle babamın gittiği kurslarda Kur ’Ă‚n ’la ve dînî sohbetlerle ic ice buyuduk, elhamdulillah! Ebeveynimiz ya İslĂ‚m ’ı oğreniyor veyahut bir yerlerde hizmet ediyorlardı. Biz de hep onların yanındaydık.
“-Babam nerede?” sorusunun cevĂ‚bı hep aynıydı:
“-Babam vakıfta… Babam kursta… Kur ’Ă‚n-ı Kerîm oğrenen cocuklara bir şey goturuyor. Babam fakir fukaraya sadaka-zekĂ‚t dağıtımına cıkmış.”
Son gunlerde 15 Temmuz hadisesi sebebiyle insanlar cemaatlere karşı, belki biraz da haklı bir korku duyuyorlar. Fakat ben şunu ifade edebilirim ki, babamların hidayet yolunu secmesi ve hayır ve hizmet uzere gayret etmeleri, hep Millî Goruş vakıfları sayesinde oldu.
Ben beş yaşında Kur ’Ă‚n ’ı oğrendiysem, İslĂ‚m ’ı sevdiysem; Allah icin gayret eden bu kimseler sebebiyledir. Yine beni yetiştiren de hep Kur ’Ă‚n kursları oldu. Ozellikle sizinle tanıştığım Aziz Mahmud HudĂ‚yî Kursu ’nun benim uzerimdeki emeği cok buyuktur.
Annem, hep calışkan ve başarılı bir hanım olmuş, ancak tesetture girince her şeyi geri atmak zorunda kalmış. Bu yuzden kendisinin başortulu olarak yapamadığı her hayalini benim yapmamı istedi. Benimle cok ilgilendi, ben de onun gayretlerinin bir neticesi olarak okul hayatım boyunca hep cok başarılı bir cocuk oldum. Cok hırslıydım, sınavdan doksan dokuz alsam oturup ağlardım. Fen lisesini buyuk bir başarı ile kazandım, ama başortusu yasağı sebebiyle fen lisesine gidemedim. Babam beni Bursa Anadolu İmam Hatip Lisesi ’ne yazdırdı. Orada da bir yıl okuyabildim. Cunku başortusu yasağı, İmam Hatib ’e de geldi maalesef…
Gittiğimiz bir yıl, ciddî mĂ‚nĂ‚da psikolojik şiddet uygulandı. Ertesi yıl da kız İmam Hatip ile erkek İmam Hatip karma eğitime gecince, benim orgun eğitim hayatım bitmiş oldu. Uzun sure okula gitmeyince matematik oğretmenim babama telefon acmış ve niye okula gelmediğimi sormuş. Babam da kendisine sebepleri sıralamış.
“-Haklı okulu bırakmakla, ama bunlar ummetin parlak zekalı genc kızları… Evde oturmasın! Ben kızımı İstanbul ’a Kur ’Ă‚n kursuna gondereceğim, Merve de gitsin!” demiş.
Boylece Kur ’Ă‚n Kursu maceram başlamış oldu. Bu, hayatımdaki en buyuk şukur sebebimdir. Hayatımın en guzel yıllarını, Kur ’an Kurslarında gecirdim. Butun genc kızlarımızın mutlaka bu eğitimden gecmelerini de her zaman tavsiye ediyorum.
Hocamın kızı ile ilk once SuĂ‚diye TûbĂ‚ Kız Kur ’Ă‚n Kursu ’na başladık. Bizi ihtisas sınıfına kaydetmişler, normal yuzune sınıf okumadan… Herhalde annemin duĂ‚ları sayesinde oldu bunlar... İhtisas sınıfında dışarıdan ilĂ‚hiyat okuyanlar var ve ihtisĂ‚s hocalarının coğu da Marmara İlĂ‚hiyat ’tan gelen hocalardı. Pedogojik formasyon dersleri de dĂ‚hil İlĂ‚hiyat derslerini almıştık. Cok guzel bilgiler oğrendim orada…
1999 depremi olunca annem korkmuş, beni yanında istemişti. Ben gelince Bursa Hasan Husnu Kestel Kursu ’muza kaydoldum. Orada bir bucuk yılda hĂ‚fızlığımı yaptım, elhamdulillah! HĂ‚fızlıkta herkes zamana cok takılıyor, bence bir yılda da bitebilirdi hĂ‚fızlığım… Fakat cok oyalandım galiba… HĂ‚fızlık, herkesin kendi yolunu bulması gereken bir surec… Herkesin hızı kendisine gore yani... Ezberlemek cok kolay, onemli olan haslamanın cok sağlam yapılması lĂ‚zım… Ben haslama işini, ismini cok duyduğum Aziz Mahmud HudĂ‚yî Kursu ’nda yapayım diye oraya gittim. Ama oraya gidip de ilmî seviyelerini gorunce hayran kaldım, haslama işini bırakıp yuzune sınıfına gectim.
HudĂ‚yî Kursu, benim annelik dışında yaşadığım en guzel gunlerimin gectiği yer, benim cennetim diyebilirim. HĂ‚lĂ‚ ruyalarımdan hic cıkmıyor o guzel gunler… Daha iki gece evvel de ruyamdaydı. Orada yaklaşık iki yıl cok kaliteli bir eğitim gordum. Orada benim İslĂ‚m Dîni ’ne bakış acım değişti. Dinin lezzetini orada aldım, İslĂ‚m ’ı aşkla yaşamayı oğrendim. Hocalarımızın her biri, bir anne gibi fedakĂ‚rlıkla bizimle ilgilenirdi. Sevgilerini gercekten derinden hissederdik.
Peygamberimiz ’in ve diğer peygamberlerin hayatlarından ibret ve hikmetler cıkarmayı oğrendik. Peygamber Efendimiz ’i aşkla sevip ornek almayı sizinle oğrendik, Allah rĂ‚zı olsun! Cocuk gelişim dersleri aldık. Temizlik yapmaktan sofra kurmaya kadar aklınıza gelecek her şeyi orada oğrendik. Benim cocuk eğitiminde kĂ‚biliyetim olduğunu da oradaki bir hocam keşfedip beni yonlendirmişti. Oraya gidenler bilirler ki, orada ilimden irfĂ‚na nasıl gidilir, yaşayarak oğretilir. ElhamdulillĂ‚h, biz de bu anlattıklarımızın ucundan kenarından da olsa nasiplenmiş olduk.
Şunu da eklemek isterim ki, HudĂ‚yî Kursu ’nda en onemli ilim, bence nefsi eğitmenin yollarını oğrenmek!.. Bazen sosyal medya uzerinden gelen sorularda:
“-Şu konuya nasıl takılmıyorsun? Şunu nasıl cozdun?” diye hayretle soruyorlar. Ben de:
“-Bu, bizim HudĂ‚yî Kursu ’nda aldığımız tasavvuf derslerinin neticesi…” diyorum.
Hocam, başka bir ifadeyle, HudĂ‚yî Kursu, bizi hayat sahnesindeki mucadeleye bir adım onde başlatıyor. Ben seminer verdiğim zamanda HudĂ‚yî Kursu ’ndan cok bahsediyorum. Bana:
“-O kursun, diğerlerinden ne farkı var?” diye soruyorlar.
Ben de onlara şoyle diyorum:
“-Orada insana insan olmanın kıymetini yaşayarak oğretirler. Halîfetullah kavramını orada anlamıştım. Cunku bana sadece derslerde anlatıp gecmediler, bunu yaşattılar. Kendimi Halîfetullah olarak hissetmemi sağladılar. Hocalar, oğrenciye cok kıymet veriyordu. Bircok okul-kurs gormuş birisi olarak, farkı cok iyi gorebiliyordum.
Şimdi bakıyorum, kendimi değerli hissetmek istediğim zamanlarda, ruyamda hep HudĂ‚yî Kursu ’nda goruyorum kendimi… Bundan sonra yaklaşık on yıl kadar, anaokullarında cocuklarla calıştım. HĂ‚lĂ‚ da gerek yazarlık, gerek seminerle cocuk eğitimine devam ediyorum. Cocuk eğitiminde eksiğimizin olduğu yerlere dokunup duzeltmeye gayret ediyorum, aynı zamanda bir hikĂ‚ye anlatıcısıyım. Mutedeyyin kimliğimle bizim cocuklarımıza bizim hikayelerimizi anlatarak corbada bir nebze tuz olmaya gayret ediyorum.
HikĂ‚ye ve masal anlatıcısı ne demektir? Bu mesleği secmenizin ozel bir sebebi var mıdır? Ben HudĂ‚yî ’de okurken bir hocam, benim cocuklarla olan bağımı keşfetmiş ve benim bu yonde kendimi geliştirmem gerektiğini soylemişti. Onun bu yonlendirmesi ile motive olmuş ve calışmaya başlamıştım. Benim hayalimde olan tek şey, cocuk doktoru olmaktı.
Eğitim engeli sebebi ile o olmayınca, Rabbim bu kapıyı actı bana… Cocuklarla bir muddet calıştıktan sonra, yetişkinlerle de calıştım, hocalık yaptım. Fakat cocuklarla tattığım lezzet farklı olunca, tekrar o tarafa doğru yoneldim. Cocuklarla ilgilendikce bu eğitimin ne kadar onemli olduğunu ve yeterince bunun oneminin kavranmadığını daha iyi fark ettim. Cunku en onemli ve en temel eğitim, cocuk yaşta verilen eğitim… Biz burada hata yaparsak, fazla veya eksik bilgi verirsek, ileride bunu toparlamak gercekten cok zor oluyor. Kendi icimizden insanların yaptıkları hatalar sebebiyle dinden uzaklaştırılan cok cocuk gordum maalesef! MeselĂ‚ bunun en acı orneğini kardeşimde gordum. Gittiği okulda:
“-Muzik dinlersen tepende şeytanlar tepinir!” demişler.
Muzik duyduğu zaman kulağını kapatıp ağladığını biliyorum. Genclik donemlerinde muziğe olan ilgisi sebebiyle biraz dinden de uzaklaştı. Ancak Ă‚ilemin firĂ‚setli yaklaşımı ile su aktı, yolunu buldu. Ama emek verildi, uzun muddet... Ya Ă‚ilem firĂ‚setli yaklaşmasa idi, ne olacaktı? Buradan şunu iyi anlamak lĂ‚zım; din anlatılırken kullandığımız uslûp cok onemli…
Peki, asıl sorumuza tekrar donecek olursak, hikĂ‚ye-masal anlatıcısı ne demektir? HikĂ‚ye ve masalların ne kadar onemli olduğunun farkına varmış insanların, ilk insandan beri kullanılan hikĂ‚yeleri kullanması demektir. Onceden bunun ismi yoktu, ama hayatın icinde hep vardı. Şimdi, ismi ile birlikte var diyebiliriz. Ninelerimiz, dedelerimiz hep hikĂ‚ye anlatarak oğretmişler her şeyi… Cunku bu, en kolay oğrenme metodu… Zaten Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in de buyuk bolumunde kıssalar bu sebeple var, oyle değil mi? Bizi yaratan Rabbimiz, kıssaların cokluğu sebebiyle bizim en iyi oğrenme metodumuzun bu olduğunu anlatmış. Kur ’Ă‚n ’da kıssaların hic bulunmadığını duşunelim. Rabbimiz bize surekli şoyle dese idi:
“-Kadın-erkek, ihtilat ortamına dikkat edin! Şoyle yaparsınız haram, bunu yaparsanız gunah!..” Ama kıssalardaki ornekler hic olmasaydı!.. Acaba ne kadar tesirli olurdu? Bir de Hazret-i Yusuf -aleyhisselĂ‚m- ile Zuleyha kıssasını duşunun; sizce hangi metot daha cok akılda kalıyor ve hayatımızda tesiri oluyor?
Biz bu metodun onemini son yuzyılda biraz kacırmıştık; şimdi yeniden farkına vardık diyebiliriz. Ben cocukluğumdan beri hikĂ‚ye anlatıcılığı yapıyormuşum, onu fark ettim. Tiyatro sevgim de hep vardı.
Evet, HudĂ‚yî Kursu ’nda iken de tek başına sahneyi doldururdun. Kursta unutulmayacak stand up ’lar yaptığını biliyoruz. Evet, hocam… Şimdi nasıl yapmışım diyorum. Anne olduğum zaman bir hikĂ‚ye anlatıcısı hanımın programına goturmuştum oğlumu… Bu masal anlatıcısı hanımefendi ile tanıştıktan sonra:
“-Buna dindar cĂ‚miada cok ihtiyac var. Birilerinin elini bu taşın altına koyması lĂ‚zım!” dedim.
Arkadaşımın desteği ile bizim cĂ‚miamızda bu işi ilk yapan kişi olmak bana nasîb oldu, elhamdulillĂ‚h!
Edebiyatcı Melike Gunduz Hanımefendi anlatmıştı. Beynimiz bir savunma mekanizmasına sahipmiş. Karşıdan gelen bilgileri o savunma mekanizması ile secerek ve suzerek alıyormuş. Şuuraltı alsa bile bilgi olarak değerlendirmiyormuş. Fakat beynimiz duyguya hitap ediliyorsa, savunma mekanizmasını tamamen kaldırıp tamamı ile alıp karşı ile direkt bağ kuruyormuş. Zaten toplumumuz boyle bozulmadı mı? Aklen, mantıken, orfen ve dînen kabul etmeyeceğimiz bircok şey; televizyon dizileri, filmler ve şarkılarla duyguya hitap ederek duya duya, gore gore normalleştirildi. Dînen ve orfen aslĂ‚ kabul gormeyecek, dupeduz zinĂ‚ olan bir ilişkiyi, filmde gorunce:
“-Ama ne yapsınlar, Ă‚şık olmuşlar!”
Yine aslĂ‚ kabul gormeyecek hastalıklı kişiliklere:
“-Ama cok tatlı, değil mi?!” diyen bir toplum olduk.
İşte bunlar, duyguya hitap edilerek bir toplumun kısa zamanda ne kadar cabuk bozulabileceğinin en canlı misallerindendir. İşte bu yuzden bizim duyguya hitap eden hikĂ‚ye, masal, kıssa, şiir, şarkı, ezgi… ne varsa; bunları cok iyi kullanmamız gerekiyor.
HikĂ‚ye deyip de gecmemeli… HikĂ‚yenin kuru, yavan ve sadece oğretme maksadı sırıtan, parmak sallayan bir hikĂ‚ye dili ile de dîni cocuklara sevdiremezsiniz. Maalesef şu an piyasadaki dînî cocuk kitapları veya genclere yonelik yazılmış romanların coğu bu şekilde olduğu icin yeni nesle hic hitap etmiyor.
Ben bu yaralara bir nebze olsa da ilac olmak icin yola cıktım, elhamdulillĂ‚h… Cok guzel geri donuşler oldu. Normal bir hikĂ‚ye bile anlatsam, tesetturlu bir abla olarak onun zihnine bir fotoğraf bırakmış olduğumu duşunuyorum. MeselĂ‚ tanıtımını yapmam icin cok dînî hikĂ‚ye kitapları gonderiliyor. Ama maalesef okuyorum ve “Bu, cocuklara uygun değil!” deyip tanıtımını yapmayı kabul etmiyorum.
Yakın zamanda bir tane daha geldi, “HikĂ‚yelerle Hadisler” kitabın adı…
Kitabı inceledim, ortada hikĂ‚ye yok. Cocuğu hĂ‚disenin icine cekecek, heyecanlandıracak hicbir şey yok! Cocuk bir hata yapıyor, hadîs geliyor. Ve cocuklar surekli bir yanlışlık yapıyor, hadis de parmak sallar gibi geliyor.
Yazan kişi, emînim iyi niyetle yazmıştır. Ama tek başına iyi niyet bizi kurtaramaz. Artık bizim bir vizyona sahip olmamız lĂ‚zım. Harry Potter ’larla buyuyen cocuklara, ne bileyim binbir heyecan dolu cizgi filmi izlerken kendini kaybeden cocuğa; yaşlı teyzelere sohbet yapar gibi hikĂ‚ye kitabı verirsek, onun tesirinde kalmasını beklememiz biraz gulunc oluyor.
Biz zamanında “Kıyamet AlĂ‚metleri” kitabını okuyup etkilenen bir nesildik. Ancak bu nesil de, zaman da değişti. Şimdi karşı tarafın pazarladığı her turlu yazılı veya gorsel yayına ulaşabilen ve bundan fazlasıyla etkilenen bir nesil var elimizde… Şu hadîs-i şerîfi hic unutmayalım: “Cocuğu olan, onunla cocuklaşsın!”[1]
Cocuklaşmak demek, sadece onunla oyun oynamak değil! Cocuklaşmak demek, onun seviyesine, onun anlayışına, diline ve kalbine hitap edecek bir dil bulmak demektir, bence… Cok satanlar listesinde olan bir dînî cocuk kitabını incelemiştim. Daha ilk paragrafında, cocuğun annesi hasta… “Ama bu haksızlık değil mi?” diye bir ifade var.
“-Haksızlığı yapan kim?” demeyecek mi bu cocuk!.. Ya da şuuraltına attın bir tohum, ilerde zamanını ve zeminini buldu mu ortaya cıkacak… O yuzden cocuklarımıza okuttuğumuz kitapları kim yazarsa yazsın, isterse dunyanın en iyi yazarı yazsın; bizlerin cocuktan evvel kitabı okumamız, bir akaid gozluğuyle incelememiz lĂ‚zım. MeselĂ‚ peygamber kıssaları ile ilgili cocuk kitabında, Yusuf-Zuleyha hĂ‚disesi anlatılıyor. Beş yaşındaki cocuğun bu bilgiye ihtiyacı var mı? Veya sen bu bilgiyi vermekle neyi hedefliyorsun?
Peygamber Efendimiz, bize “faydalı ilim” buyuruyor. Her yaş icin faydalı ilim anlayışının farklı olduğunu unutmamamız gerekiyor.
VelhĂ‚sıl cocuklara dînî eğitim dediğimizde, artık bakış acımızı guncellememiz gerekiyor.
Okul oncesi eğitim neden onemlidir? Bu eğitime hangi yaşta başlanmalıdır?
Butun uzmanların hemfikir olduğu nokta şudur ki, okul oncesi donem, kişinin beyin gelişiminin de karakter ve kişilik inşasının da cok buyuk kısmının, belki yuzde doksanı olabilir, tamamlandığı donem... Araştırmalar bize gosteriyor ki, yetişkinlikte ortaya cıkan butun problemlerin kaynağı, hep o okul oncesi donemde yaşananlardan cıkıyor.
Bircok kimsenin, “Cocuktur anlamaz, unutur!” deyip ihmal ettiği donemde, cocuk bir sungerin suyu cekmesi gibi, gorduklerini yaşadıklarını şuuraltına emer. Bir kamera gibi, hicbir ayrıntıyı atlamadan kaydeder. Bu yuzden cocuğun gozunun gorduğu, kulağının duyduğu her şeye dikkat etmemiz gerekir!
Menfî veya musbet her şeyin temeli bu donemde atıldığı gibi, ahlĂ‚kî ve mĂ‚nevî değerlerin ve mahremiyet şuurunun temeli dahî bu donemde atılıyor. Bu yuzden bu altın devreyi kacırmamamız gerekiyor. AllĂ‚h ’ın izniyle, bizler bu temeli sağlam atarsak uzerine yukselen bina da sağlam olacaktır. İslĂ‚m Ă‚limleri de oğrenme ve ahlĂ‚kî şuur oluşmasında dort yaşın cok onemli olduğuna işaret etmişlerdir. Bu sebeple bizim kulturumuzde dort yaşına gelen cocuklara “Bed-i Besmele Torenleri” yapılmıştır. Ama zaman cok hızlı ilerlediği icin, biz cocuk doğar doğmaz oncelikle kendi hĂ‚l ve tavırlarımıza dikkat ederek cocuk gelişimine gore her Ă‚nı değerlendirmeye gayret edeceğiz tabi ki…
Oyuncu-Anne Merve, takip edebildiğimiz kadarıyla her gun cocukları ile oyun oynuyor. “Ben cocuklarla oyun oynayamam, bu fıtratıma uymuyor!” diyen annelere nasıl bir yol haritası cizebiliriz?
“-Ben cocuklarımla oyun oynayamıyorum!” diyen anneler, genelde Instagram ’ı kullanıp yetersizlik hissi ile mucĂ‚dele eden anneler oluyor. Sosyal medyanın bir vitrin olduğunu aslĂ‚ unutmayalım! İnsanlar orada en guzel anlarını paylaşıyorlar. Fakat takip edenler, bunu butun gune mĂ‚l ediyor.
Ben orada bir oyun paylaşıyorum. Bana diyorlar ki:
“-Butun gun cocuklarınızla nasıl oyun oynuyorsunuz?”
MeselĂ‚ yuzum gulerken cekilen bir fotoğraf icin:
“-MĂ‚şĂ‚allah, ne kadar guler yuzlu ve sabırlısınız.” diyorlar.
Aslında belki en sabırsız insanlardan biri benim, nereden bileceksiniz?! Instagram oyle bir yer ki, bazıları bir elbise dikip guzel bulduğu icin koyar. Bazen de sırf o vitrine koymak icin diker. Şu gozler, Instagram ’da elinde fırca, cocuğu ile duvar boyayan, ama fırcanın ucunda boya olmayanları da gordu. Annelere oradan mesaj veriyor; “Ben cocuğuma duvar bile boyatıyorum!” Oncelikle bunları duşunun, derim.
Herkesin hayatı farklı… Kiminin evde yardımcısı var, kiminin eşi evden calışıyor, kiminin annesi yardım ediyor. Bircok hanımda bunlar yok! Bende de yok! Bizler olmayana odaklanmayalım. Biz, bizde olup da olmayanları duşunelim. “İlim ve ibadette bizden yuksekte olanlara bakıp gayret etmek, varlıkta bizden aşağıda olanlara bakıp şukretmek!” kĂ‚idesini unutmayalım.
Oyun konusuna gelince, evet, herkesin fıtratı farklı… Kimimiz enerjiktir, oyun oynamayı sever, kimimiz sevmez. “Keşke ben de sizin gibi oyun oynamayı sevseydim!” deyip pişmanlık yaşamayalım. Allah bizi evlĂ‚tlarımız icin sectiyse, “Onun icin en iyi anne benim, demek ki!..” Biz bilemeyiz. Demek ki Rabbimiz ’e gore yavrumuzun bizim gibi bir anneye ihtiyacı var.
İkinci konu ise, kendimizi bir sorgulayalım; bu bizim cocukluğumuz ile ilgili de olabilir. Belki bizim de annemiz oyun oynayan bir anne değildi veya hic oyuncak girmemiş bir evde buyumuş de olabiliriz. Bircok cocuk, oyuncakla hic tanışmadan buyumuş. Gunah diye eve oyuncak sokulmamış olan evlerin varlığını biliyoruz. Bunlara, Hazret-i Âişe Annemiz ’in atlarını anlatıyorum. Kendi gecmişi boyle olan bir anne, cocuğuna oyunla yaklaşamaz tabiî ki… Annenin bu hususta destek alması bile gerekebilir.
Bir de oyun deyince tek bir tip oyuna odaklanılmasın! Bircok oyun ceşidi var. Bunları deneyerek kendi fıtratlarına uygun olanı bulabilirler.
Son olarak hicbir şekilde oyun oynamaktan hoşlanmıyor olabilir. O zaman şunu unutmamalı; cocukla ilgilenmek, sadece oyun oynamak değildir. Başka nitelikli zaman gecirme tekniklerine bakabilir. MeselĂ‚ kitap okuyarak… Cunku kitap muthiş bir kurtarıcı; hem gorsel olarak resimleri var, hem de bir hikĂ‚yesi var. O hikĂ‚yenin resmi yapılabilir. Başka bir alternatif olarak da birlikte el işi oğrenilebilir. Birlikte bezelye ayıklanabilir; cocuğun eline bez verilip:
“-Hadi, ben bu dolabı sileyim, sen bu dolabı sil!” denebilir.
Cok gelen sorulardan biri de, “Biz annemizle oyun oynamadık, cocuklarımız neden her şeyi bizimle birlikte yapmak istiyor?” diye…
Birinci sebep, oyun oynayacak kardeşi ve arkadaşı olmayabilir. İkinci sebep, oyun oynayacak materyal sunmadığımız icin… Materyal oyuncak değildir, bu farkı unutmayalım. Materyal; dal veya kozalak parcaları, yapraklar, evdeki plastik renkli tabak ve bardaklar, kĂ‚ğıtlar gibi… Onların hayal guclerini tetikleyecek şeyler... Bunlarla cocuk, yeni oyunlar uretip saatlerce oyun oynayabilir.
Netice olarak oyun oynamayan ebeveynler, kendilerini suclamasınlar. Bu, gercekten fıtratlarında olmayabilir. Sadece “Cocuğu olan, onunla cocuklaşsın!” hadîs-i şerîfini unutmayalım. Bu hadîs-i şerîfi yaşamak icin bile fıtratımıza uygun adımlar atmaya gayret edebiliriz.
Son olarak şunu eklemek istiyorum: Mutedeyyin cĂ‚miada bazı ebeveynler, cocukla gecirilen zamanı, “zaman israfı” olarak gorebiliyorlar, maalesef! Bazı hanım takipcilerim bana mesaj atıp:
“-Merve Abla! Cocuğum olduğundan beri ilim ve hizmet cĂ‚mialarından uzak kaldım. Eskiden daha cok ibadet edebiliyordum. Şimdi onunla ilgilenmekten, farz ibadetlerimi bile zor yerine getiriyorum ve buna cok uzuluyorum!” diyorlar.
Ben boyle mesajlara gercekten cok şaşırıyorum. Şunu unutmayalım ki, cocukla ilgilenmek de bir ibadet… Onceden bir cuz okuyorsan şimdi cocuğun kucağında binbir meşakkatle bir sayfa oku! Bu okuman, inan, AllĂ‚h ’ın katında daha makbuldur. Hem cocuğuna ornek olacaksın. Hem meşakkate katlandığın icin sevap alacaksın. İleride cocuğun Kur ’Ă‚n okuduğunda veya herhangi bir ibadeti sen ornek olduğun, oğrettiğin veya oğrenmesine vesile olduğun icin yapacak! O evlĂ‚dın sana sadaka-i cĂ‚riye olacak...
Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- koskoca devlet başkanı, butun ummetine numûne bir peygamber, bir komutan… Daha sayamadığımız başında bin turlu işi varken gidip torunlarını husûsî olarak ziyaret ediyor. Namaza giderken oyun oynayan cocuklara selĂ‚m veriyor, onların oyununa katılıyor. Onlara zaman icinde zaman acarak bize de bu hususta numûne oluyor. Peygamber Efendimiz ’in bu yonunu hakkıyla ornek alırsak o zaman hayalini kurduğumuz hayırlı nesil yetişip gelecektir, inşĂ‚allĂ‚h!
Biraz da yazarlığınızdan bahsedelim. Yayınladığınız cocuk kitaplarının yazılma seruveni nasıl başladı. Âileler, cocuk kitapları secerken nelere dikkat etmelidir?
Aslında yazar olmayı, anaokullarında calışırken hayal etmeye başlamıştım. Siz de bilirsiniz ki, işin icindeyken eksikleri daha iyi fark ediyorsunuz. Hangi tur kitapların cocuklar uzerinde etkili olduğunu, hangi kitaplara ilgi duymadıklarını Ă‚deta sahada inceliyordum.
Butun yaş grupları ile calıştığım icin hepsinin ilgi alanlarını ve kitapların cocuk dunyasındaki yerini de fark etmiştim. Ama piyasada dînî cocuk kitapları, o kadar amatorce yazılmıştı ki, cocuklar bu kitapları dinlerken haz almıyordu. Ben de diğer yayınevlerinden cok eğlenceli cocuk kitapları alıyor, onların anlattığı hikayelerin icine Peygamberimiz ’in hayatını veya vermek istediğim değerleri ekleme yaparak anlatıyordum. HĂ‚lĂ‚ da bunu yapmaya devam ediyorum.
Bunları yaparken eğlenceli dînî cocuk kitapları yazmanın hayali de zihnimde iyice şekillenmeye başlamıştı.
Bu arada anaokullarında fark ettiğim bir hatamız daha vardı ki, cocuklara hatim yaptırmak odaklı Kur ’Ă‚n eğitimi vermek... Cocuklara hatim yaptıracağız diye cocukların oyun zamanlarından almak, oyun ihtiyacını goz ardı etmek, bazı cocuklar istemediği hĂ‚lde oflaya puflaya hatim okutmak… Cocuğa Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in mĂ‚hiyetinden hic bahsetmeden, ne okuduğunu, nicin okuduğunu anlamadan okuması… En acısı da anaokulunda Kur ’Ă‚n oğrenip hatim yaptıktan sonra, okul başlayınca Kur ’Ă‚n ’ı rafa kaldırmak… Bir daha kapağının dahî acılmaması… Biz bu hatayla cocuğa şu mesajı vermiş oluruz:
“Kur ’Ă‚n boyle acele acele okunur. Okula başlayınca rafa bırakılır, bir daha da okunmasına gerek yok! Cunku dunya işleri daha onemlidir!”
Ben bu hataları gorunce, “Bunları nasıl duzeltebilirim, acaba anaokullarını kapı kapı dolaşsam Kur ’Ă‚n ve İslĂ‚m ’ı nasıl anlatmamız gerektiğini oğretmenlere anlatmayı teklif etsem beni dinleyen olur mu?” diye duşunup duruyordum.
O zaman yazarlığım yok, masal anlatıcılığım yok, kimse beni tanımıyor. Belki Rabbim bu hĂ‚lis niyetim hurmetine, benim yolumu actı. Masal anlatma mĂ‚ceramın ardından, yazarlık ve eğitimcilere seminer kapılarını bana actı, elhamdulillĂ‚h! Once sosyal medya uzerinden “Oyuncu Anne Merve” sayfasını actım.
İlk etapta dînî oyun ve etkinlik paylaşmadım. İnsanların nasıl tepki vereceğini gormek istedim. Sadece hikĂ‚ye anlatıcısı olarak tanınmaya başladım. Sonra 15 Temmuz hadiseleri yaşanınca, benim aklım başıma geldi: “Demek ki bizim dînî eğitimimizde eksiklik var. Bu kadar insanı, din adı altında toplayıp kandırıyorlar ve bizim cocuklarımıza istedikleri her şeyi yaptırabiliyorlar.”
Bu duşunce, benim hemen harekete gecmeme sebep oldu. Bursa Buyukşehir Belediyesi ’ne gidip goruşme yaptım.
“-«Cocuğuma dînimi sevdiriyorum!» adında bir seminer dizisi yapmak istiyorum.” dedim. Onlar da:
“-Sizinle guzel calışmalar yapıyoruz. Sizin moralinizi de bozmak istemeyiz, ama bu tur seminerlere genelde az kişi katılır.” dediler.
“-Olsun, kimi kurtarabilirsek kĂ‚rdır!” dedim.
Cok az duyuru yapıldı. Afiş bile basılmadı. Buna rağmen ilk seminerimize iki yuz kişi katıldı. Hamd olsun! O seminer doneminde anladım ki, Ă‚ilelere bu minvalde rehberlik edecek kitap calışması şart oldu.
Şunu da ifade etmek isterim ki, “Cok iyi bir yazarım!” diye bir iddia icinde değilim. Guzel bir niyetim, hĂ‚lisĂ‚ne gayretlerim var. Rabbim, bunun hurmetine bana ilk kitabımı yazmayı nasîb etti. İlk olarak, “Cocuk Kalbinde Kur ’Ă‚n” başlıklı, oyunlar eşliğinde Kur ’Ă‚n oğretme teknikleri kitabım cıktı.
Daha sonra iki bucuk yaşında abi olan oğlumla, yeni dunyaya gelen kardeşi arasında problemler yaşadık. Bu problemleri cozmek icin de kitap aradım, ama bulamadım. Bunun uzerine bu sıkıntıyı aşmak icin oturup kendim yazıp resimlediğim bir kitap kaleme aldım. Bunu da sosyal medyadan paylaşınca, anneler bu kitabı cok beğendi.
“-Keşke bu kitap basılsa da biz de faydalansak!” dediler.
Bir yayınevi ile goruştum ve “Canavar Kardeşler” serimiz basıldı. Ardından, en cok ihtiyac duyduğumuz cocuk kitabı da, Rabbimiz ’i tanıtmak meselesi… En cok hata yapılan, cok buyuk cumleler kullanarak ateiste AllĂ‚h ’ı anlatır gibi anlatılan cocuk kitaplarından kurtulup Rabbimiz ’in bize sunduğu kĂ‚inat laboratuvarından istifade etmek… Mucerred (soyut) gercekleri henuz kavrayamayacak donemde olan cocuklara bunu fark ettirerek duşunce ufuklarını geliştirmeyi hedefleyen kitaplarımız, “Tefekkur Yuruyuşleri” adıyla yayımlandı.
Ondan sonra da “Rabbimi Tanıyorum” serisi yayımlanmaya başladı. Bu calışmamız hĂ‚lĂ‚ devam ediyor. Bugun de baskıya giren “Kucuk Merve ’nin Buyuk Soruları” kitabımız da, okul oncesi cocukların Allah ile ilgili sorularına cevap veren bir kitap olacak inşĂ‚allĂ‚h…
Bir diğer kitabımız da “Keloğlan Oruc Peşinde”... Masalla Ramazan Ayı ’nı anlatan bir kitap... Cok şukur, buyuk-kucuk okurlarımızdan cok guzel geri donuşler alıyorum. Rabbim daha guzellerini de yazmayı nasîb etsin! Bizden sonra bu bayrağı alacak kardeşlerime de nasîb etsin!
Cocuklarına kitap almak isteyen anne-babalar nelere dikkat etsinler?
Bir kitap alırken mutlaka cok iyi araştırma yapsınlar. Cumle cumle okuyup duşunerek kitap alınmalı. MeselĂ‚ “Allah her yerdedir.” cumlesi… Bu cumleyi nasıl kullanmalıyız? Siz bu cumleyi soylediğinizde, karşınızdaki kimse mucerred (soyut) kavramları anlayacak seviyede ise soylediğiniz anlaşılabilir. “Zaman ve mekĂ‚ndan munezzeh” kavramını anlıyorsa, bu ifade kullanılabilir.
Okul oncesi bir cocuk, “zaman ve mekĂ‚ndan munezzeh” nedir, bunu duşunemez. Anlatsanız kavrayamaz. Benim eşim, oğluma, “Allah her yerdedir.” deyince oğlum elindeki topu gostererek:
“-O zaman Allah bu topun da icinde… Bir daha topa vurmayayım!” demiş. “Sandalyenin ustunde, oturmayayım. Ranzada olabilir, yatmayayım!”
Cocuk kafası boyle işliyor. Bunu bazı cocuklar cok onemsiyor, bir travmaya donuşturebiliyor. Boyle bircok vak ’a ile uğraşıyor psikolog arkadaşlar… Bu ornek uzerinden duşunerek cocuklar icin alınan her kitabı iyi tetkik etmeliyiz.
Kur ’Ă‚n ve Sunnet ’ten oğrendiğimiz cocuk eğitim metotları hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Ebeveynler her şeyden once şu iki hususta mutlaka kaynak kitap okumalıdır. Bu hususlar; “Kur ’Ă‚n ve Sunnet ’te Eğitim Metotları”…
Benim tavsiye edeceğim uc kaynak var: Osman Nûri Topbaş Hocamız ’ın iki kucuk kitaptan oluşan “O Nasıl Oğretirdi?”, “O, Nasıl Bir Eğitimciydi”… Faruk Bayraktar Hoca ’nın “İslĂ‚m Eğitiminde Oğretmen-Oğrenci Munasebetleri”…
Bu kitaplarda bu hususta cok kıymetli bilgiler var. Biz okyanusu bırakmış, derelerde inci arıyoruz. Asıl kıymet bizim dinimizde ve kulturumuzde… Bir hoca arkadaş Doğan Cuceloğlu ’nun seminerine katılmış. Bana dedi ki:
“-Hoca bize oğretmenliğin sırrını verdi.” Ben de:
“-Neymiş o sır?” deyince:
“-Oğrencinin seviyesine inip gozunun icine bakmalısınız!” dedi. Ben de dedim ki:
“-Bu sırrı bin dort yuz yıl once Peygamberimiz bize yaşayarak oğretti. Ama biz bu guzellikleri, kendi aslî kaynaklarımızdan bakmıyoruz. Gidiyoruz, başka yerlerde arıyoruz.”
İslĂ‚m ’da eğitim metotlarının hepsi var. “Psikoloji”, hattĂ‚ “Pedagoji” denen ilimlerin bugun bize yeni keşfetmiş gibi pazarladığı her şey, Peygamber Efendimiz ’in hayatında pratiğe gecmiş hĂ‚li ile var. Biz İslĂ‚m kaynaklarını hakkı ile okuyup yaşamadığımız icin pek cok fırsatı kacırıyoruz da farkında değiliz. Biz Guneş ’i bırakmışız, başkalarının mumu ile yol bulmaya calışıyoruz.
Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- her bilgiyi herkese vermemiş veya bilgiyi muhatabın seviyesine gore vermiş. Bu konuda en guzel rehber olan hadîs-i şerîflerimizden biri; “Herkese akıl derecesine gore soz soyleyiniz.”[2]
Muhatabımızın seviyesine gore, ona faydası olacak ilim ve eğitime odaklanmalıyız. MeselĂ‚ defterini karalayan cocuğa, annesi:
“-Yavrum karalayıp defteri israf etme! Allah israf edenleri sevmez.” diyor.
Doğru, Ă‚yette “Allah israf edenleri sevmez.”[3] diyor. Ama israf eden cocuklar demiyor. Allah cocukları her hĂ‚lukĂ‚rda seviyor ve onlara ceza vermiyor. “Cocuk bulûğa erene kadar uzerinden kalem kaldırılmıştır.”[4] buyuruyor, Peygamber Efendimiz… Bu ne demek? Cocuğu Allah bulûğa gelene kadar, hicbir şart gozetmeksizin seviyor; onun “cocuk kul” olduğunu biliyor Rabbimiz…
Neden Allah ile korkutarak onu Rabbimiz ’den uzaklaştırıyoruz. Bunu yaparsan, “Allah kızar, sevmez veya cennetine koymaz!” gibi surekli olumsuz ifadelerle, cocuğu Allah ’la korkutursan, yavrumuz sadece Allah ’tan uzaklaşır, başka bir işe yaramaz!.. Bunun yerine surekli olumlu ifadeler kullanmalıyız. Allah cocukları cok sever. Allah paylaşanları cok cok sever. Allah tasarruf edeni sever. MeselĂ‚:
“-Yalan soyleme!” demeyin. “Doğru ve guzel soyle yavrucuğum!” demeyi tercih edin.
Bunu Peygamberimiz ’i kullanarak da yapan var:
“-Boyle yaparsan Peygamberi uzersin!” ya da:
“-Bunu yaparsan anneni cok uzersin. Annen de hasta olur!”
Bu, tıpkı cocuğa bir şey oğretmekten Ă‚ciz kalan oğretmenin, oğrenciyi idareyle korkutmasına benziyor. Bu sefer hic konuşmadığı ve muhatap olmadığı muduru hic sevmeyen ve ondan devamlı korkan oğrenciler oluşuyor. Farkında olmadan henuz hic tanımadığı Peygamber ’den veya sevgisini anlamaya calıştığı Allah ’tan, sadece korkan ve uzaklaştırılan bir cocuk yetiştirilmiş oluyor. Bize duşen, sevgi odaklı ve olumlu ifadeler kullanmak ve guzellikleri yaşayarak cocuklarımıza ornek olmak…
Bazı ebeveynler de butun suc ve sorumluluğu oğretmene atıyorlar. Altı yaşında bir cocuğu olan bir hanım, seminerimize gelmiş ve orada kızgınlıkla cocuğunun oğretmenini şikayet etmişti.
“-Hocam, dun cocuğuma sordum: «Peygamberimiz ’in adı nedir?» dedim. Oğretmeninin ona surekli aşkla anlattığı, siyĂ‚sî ve ideolojik olarak aşkla bağlandığı kişinin ismini soyledi. Kızım, peygamberini o kişi zannediyor!” dedi.
Ben de:
“-Kac aydır kızınız anaokula gidiyor.” dedim.
“-Yaklaşık altı aydır.” dedi.
“-Peki, altı senedir sizin aşkla anlatmadığınız Peygamberimiz ’in ismini bilmemesi ve başka bir oğretmenin altı ayda onun kafasına, gonlune sevdiği kişiyi nakşetmesi, hanginizin başarısı veya hanginizin sucudur? Bir duşunelim bakalım.” deyince hatasını anladı.
Duşunsenize o oğretmen, altı ayda sevdiği şahsı, aşkla anlatmış. HikĂ‚yelerle, şiirlerle hep onu gundemde tutmuş. O anne, altı sene cocuğu hep onunlaydı; hic mi anlatılmadı, hic mi Peygamberimiz ’in sevgisi yaşanmadı, hic mi bir hĂ‚tırası paylaşılmadı ki, bu cocuk Peygamber Efendimiz ’in ismini bilmiyor, varlığından bile haberi olmuyor. Tabiî ki aşkla ilk anlatılan kahramanın ismi ile Peygamber ’in ismini karıştırabilir. Eğer siz altı yaşına kadar cocuğunuza aşkla yaşayarak Peygamberimiz ’i anlatsanız, oğretseniz, sevdirseniz; hicbir oğretmenin anlattığı bir şahısla Peygamber Efendimiz ’i karıştırmaz. Cunku en verimli cağında sizinle beraber…
“Coklu ZekĂ‚ Kuramı” ve “Beş Sevgi Dili”ni din eğitiminde nasıl kullanıyorsunuz?
Coklu ZekĂ‚ Kuramı, Haward Grdnar adında bir psikoloğun teorisidir. Ben bu coklu zekĂ‚ teorisinin muslumancasını soyleyeyim. Bu teori ile şu soylenmek isteniyor:
“Allah, insanı muazzam bir varlık olarak yaratmış ve onu bircok meleke ve kĂ‚biliyetle donatmıştır. Bunların bazıları genetik faktorlerdir. Bazıları cevrenin tesiriyle insanı tesiri altına alır. Bazıları, az beslenmesi sebebiyle az gelişmiş durumdadır. Biz bu kapasite ve kĂ‚biliyetlerin baskın olanlarını hayırda kullanıp iyice parlatmalı, eksik olanlarını da istîdĂ‚dı nisbetinde geliştirmeliyiz. Sekiz tip zekĂ‚ ceşidi vardır. Biz baskın olanlarından faydalanıp eksik olanları da parlatabiliriz. Başka bir ifadeyle, cocukların anlamadıkları yeri, anladıkları uzerinden anlatabiliriz.” diyor.
Ben bu teoriyi oğrenince oncelikle Kur ’Ă‚n oğretiminde ve butun din eğitiminde kullanmaya başladım ve cok faydasını gordum. MeselĂ‚ cocuğun matematiksel zekĂ‚sı var. Matematiğin en temelinde ne var, eşleştirmeler var. Ben bu zekĂ‚ tipindeki cocuğa, Kur ’Ă‚n oğretirken bol bol kelime ve harf eşleştirmeleri yapıyordum. Sozel, dilsel zekĂ‚sı baskın bir cocuksa, o zaman harfleri hikĂ‚ye ederek oğretiyordum. Bununla ilgili bir hatıramı da paylaşayım. Meryem isminde bir oğrencim vardı. Butun yaşıtları Kur ’Ă‚n oğrenmesine rağmen Meryem bırakın Kur ’Ă‚n ’a gecmeyi, harfleri bile tam oğrenememişti. Annesi bile etiketlemiş:
“-Meryem oğrenemez! Hocam boş verin cabalamayı… Gezilerde, gunlerde herkes cocuğunun Kur ’Ă‚n ’a gectiğini sevincle paylaşırken ben utanıyorum.” diyor.
Duşunuyorum, bu cocukta zekĂ‚ geriliği olsa, okuldaki pedagoglarımız inceleme esnasında fark eder, bizi yonlendirirlerdi. Her şeyi normal, sadece okuma konusunda başarısız. O zaman bu cocukta problem yok; oğretmeni olarak ben oğretemiyorum. Bu cocuğa başka bir metot bulmalıyım dedim ve butun gece duşundum.
Bu oğrencimiz, evinin ve sulĂ‚lesinin prensesi olarak buyumuş. Okuldaki butun faaliyetlerde ilgisiz! Sadece kitap okuduğumuz zamanlarda cok guzel ve zevkle dinliyor. O zamanlar coklu zekĂ‚ teorisini bilmiyordum. O gece oturdum, sadece o oğrensin diye Kur ’Ă‚n harflerinin hikĂ‚ye kitabını yazdım. Ertesi gun harfleri, bu hikĂ‚yeleri okuyarak anlattım, Meryem ’in gozleri parladı. İki ayda oğretemediğimiz harfleri iki hafta icinde oğrenip Kur ’Ă‚n ’a gecti.
Buradan anlaşıldığı uzere, her cocuk oğrenebilir. Yeter ki biz onun oğrenme ve zekĂ‚ dilini keşfedip kullanabilelim. Din eğitiminde de hocalar mufredat hazırlarken her haftaya bir zekĂ‚ kuramının dilini one cıkararak etkinlikler yerleştirebilirler. Din eğitiminin hedefi, cocuğun gonlune girmektir. Bu metotlar, gonle yol bulmada cok etkili oluyor, diyebilirim.
Bu metotları oğretmenler zaten biliyordur. Annelerin bilmesi ve kullanması daha onemli, değil mi?
Evet, kesinlikle… Annelerin bilmesi cok daha onemli. Cunku bu metotla cocuğunu iyi tanır ve işi cok kolaylaşır aslında… “Beş Sevgi Dili” de bu metoda benziyor. Beş sevgi dili kitabının yazarına gore, “Dunyadaki insanların sevgiyi algılama şekli, beş ceşittir.”
Cocuklarda beş dil de mevcut. Ama biri veya birkacı daha baskın olabiliyor. Bu iş, dil oğrenme gibi… Birkac dil bildiğimizi farz edelim; hepsi ile konuşabiliriz. Ama ana dilimizle cok daha iyi konuşur ve anlayabiliriz. Aslında beş sevgi dilini aktif kullanabiliriz, ama bir tane sevgi dilimiz, bizim en iyi sevgi dilimiz… Bize muhatabımız o sevgi dili ile yaklaştığında, sevgiyi daha iyi hissederiz. MeselĂ‚ cocuk dokunmayı cok seviyor diyelim. Ben butun oğrencilerime sarılıyorum, ama dokunmayı seven oğrencime daha fazla sarılıyorum. Kur ’Ă‚n okuturken başını okşuyorum, oyun oynarken elinden tutuyorum.
Bazı cocuklar var:
“-Oğretmenim, terliklerini ben getireyim! Oğretmenim, tahtayı ben sileyim!” der.
Her işe o koşmak ister, bunu yapmaya bayılır. Ben bu oğrencime onun dilinden jestler yapıyorum; Kur ’Ă‚n okurken sayfasını ben ceviriyorum. Montunu giyerken giymesi icin ara sıra yardımcı oluyorum. İşte cocukların sevgi dilleri keşfedilirse, AllĂ‚h ’ın izni ile kazanılmayan cocuk kalmayacaktır.
Cocuklarımıza Allah TeĂ‚lĂ‚ ’yı ve Peygamber Efendimiz ’i nasıl anlatmalı ve onları nasıl sevdirmeliyiz?
Cok guzel bir soru, cevĂ‚bı da cok kolay! Oncelikle biz AllĂ‚h ’ı ve Rasûlu ’nu seviyorsak zaten cok kolay oğreneceklerdir. Cunku Peygamber Efendimiz boyle anlattı, boyle sevdirdi. Cocuklar kadar hisleri derinden anlayan ve kopyalayan başka varlık yoktur herhalde… Oğlum iki bucuk yaşındayken onu severken:
“-Sen neden bu kadar tatlısın, annem!” dedim. Bana cocuk masumiyetiyle:
“-Cunku Allah beni boyle yarattı da ondan…” dedi.
Aslında o yaşlardaki bir cocuk, AllĂ‚h ’ı da, yaratmayı da tam mĂ‚nĂ‚sı ile idrak edemez. Ama biz surekli severken:
“-Allah seni ne guzel, ne tatlı yaratmış!..” diyerek sevdiğimiz icin, annesinin adının Merve olması kadar normal bir bilgi olarak yerleşmiş şuuraltına... Demek ki hic paniğe gerek yok. Tabiî bir surec olarak Rabbimizi sevgi ekseni icinde, tatlı tatlı orneklerle anlatmalıyız.
“-Allah seni ne guzel yarattı, seni bize hediye etti!” gibi…
Allah sevgisini anlatmanın en kolay yolu, kĂ‚inat laboratuvarını kullanmaktır. Rabbimiz, bize burada muazzam bir malzeme sunmuş. Kucuk cocuklar, somut işlem donemindedir. Her şeyi somut olarak anlayabilir. O zaman biz de somut materyaller uzerinden, yani Rabbimiz ’in yarattıkları uzerinden AllĂ‚h ’ı anlatmaya gayret edeceğiz. İstersek bir mandalina ile bile Rabbimiz ’i anlatıp sevdirebiliriz. Nasıl mı? İmĂ‚m-ı GazĂ‚lî Hazretleri ’nin tefekkur metodu uzerinden gideriz. MeselĂ‚ mandalinayı elimize alıp:
“-Aa, bu kabuk niye var acaba? Kabuğu olmasaydı da mandalinayı hop diye yiyiverseydik, ne guzel olurdu, değil mi? Hadi duşunelim bakalım.”
Cocuk duşunmeye başlar ve aklına gelenleri sizinle paylaşır. Biz de onun cevaplarını takdir eder ve zenginleştirmesine yardımcı oluruz. Neticede şuraya cıkarsınız: Bu kabuk olmasaydı, mandalina cururdu. Ezilirdi. Demek ki, Rabbimiz butun bunları bilerek yaratıyor, bizim ihtiyacımıza gore bize ikram ediyor. Cunku Rabbimiz bizi cok seviyor. Bunu başka meyvelerle karşılaştırarak da konuşabilirsiniz.
Yani “eserden Muessir ’e” kĂ‚idesini, en cok cocuklar uzerinde kullanmak lĂ‚zım…
Evet hocam. Bu kĂ‚ide en cok cocukluk doneminde kullanılmalı... Boyle boyle cocuk cok guzel sorularla bağ kurarak, cok da guzel cevaplar veriyor. Cocuk, bu metodu oğrendiği zaman yaşı buyudukce başka sorularında da bu kaideyi kendi kullanmaya başlayacaktır. Ebeveynler, cocukların Allah ile ilgili sorularında cok panik yapıyor, “Ona nasıl anlatırım?” diye… Bu kaygı ile ateiste cevap verir gibi cevaplar veriyorlar. MeselĂ‚ cocuk:
“-Anneciğim, AllĂ‚h ’ı neden goremiyoruz?” diye soruyor.
Ebeveynler hemen “error: hata, uyarı” veriyor:
“-Eyvah, cocuğumuz, Allah ile ilgili kaygıya duştu!”
Hayır, kaygıya falan duşmedi; sadece oğrenmek, tanımak istiyor. Bunun icin bir soru sordu. Merak ediyor:
“-Acaba herkes AllĂ‚h ’ı goruyor da ben mi goremiyorum? Acaba bana surpriz mi yapıyor, saklanıyor mu?” Bunu anlamaya calışıyor. Bunu da ornekler uzerinden panik yapmadan anlatmalıyız:
“-Yavrum, ben seni cok seviyorum. Ama bu sevgimi sen gorebiliyor musun?”
“-Hayır.”
“-Ama hissediyorsun. Aklın var mı? Var, ama goremiyorsun. Fakat o aklı kullanıyorsun. Demek ki var.”
Cocuk bunu anlama ve inanma fıtratı ile doğdu. “Her cocuk, İslĂ‚m fıtratı ile doğar.”[5] buyuruyor Peygamber Efendimiz... O yuzden sĂ‚kin sĂ‚kin, onun seviyesine gore anlatınca o da yavaş yavaş anlayacaktır. Egosantirizm, finalizm, anti-fisiyalizm diye uc tane madde var. Bunu dînî acıdan pek kullanmıyoruz.
Egosantrizm de şoyle deniyor: İki-altı yaş donemde cocuk, “Her şey benim icin var!” der. Biz bunu din eğitiminde şoyle kullanabiliriz: “Evet, Allah her şeyi bizim icin yarattı. Allah seni cok seviyor. Bak senin icin neler yaratmış. Her şey senin icin var; inek sana sut yapıyor, et yapıyor. Bu cicekler, sen bakıp koklayasın diye; bu arılar sana bal yapmak icin yaratıldı. Allah butun kĂ‚inĂ‚tı bizim icin yarattı, cunku bizi cok seviyor. Allah, cocuğu bu zihinde yaratmış zaten… Bana duşen, sadece cocuğun bu zihnini kullanmayı oğretmek.
Finalizm ’i de şoyle kullanabiliriz: Her şeyin bir yaratılış maksadı var. Sen de bu dunyaya bir gaye icin geldin, yavrum…
Bir de Anti-fisiyalizm var. “Cocuk her şeyi bir sanat eseri olarak gorurmuş ve bu sanatı yapan birinin olduğunu duşunurmuş.” Ben bunu oğrenince ağlamıştım. Duşunsenize bunu Batı, psikoloji ilminde okutuyor, oğretiyor. Biz bundan uzağız.
Bizim yıllardır anlattığımız şey, işte bu. Cocuğun yaratılışında var bu… Cocuk kĂ‚inattaki her şeye hayretle bakıyor. İşte o hayret makamındaki cocuğun bu engin potansiyelini kaybettiriyoruz. Cocuk annesine heyecanla:
“-Şu bulutlara bak anne!” diyor. Annesi ise:
“-Ne var oğlum, bulut işte! Boş ver, gel, işimiz var, gidelim.” diyor.
Boyle yaparak onun tefekkur ufkunu yok etmeye başlıyoruz. Bu hatamızı fark edip hemen duzeltirsek, evlĂ‚tlarımıza en buyuk guzelliği yapmış oluruz, inşĂ‚allĂ‚h!
Cocuklar Allah ile ilgili soru sorduğunda, bircok ebeveyn hemen panik yapıyor. Hic paniğe gerek yok! Biz onun merak duygusunu taltif edersek:
“-Aa sen bunu mu merak ettin? Ne guzel soru soruyorsun sen!”
O sorunun cevĂ‚bını dinlemez, doğru durust… Bir de sorduğu soruyu iyi anlamak lĂ‚zım… Bazen sorunun icinde Allah gecse bile, oğrenmek istediği başka bir şey olabiliyor.
Peygamberimiz ’i nasıl tanıtıp nasıl sevdirebiliriz?
Bence biz Peygamber Efendimiz -sallĂ‚llĂ‚hu aleyhi ve sellem- ’i tam tanımadığımız icin, tanıtmakta zorlanıyoruz bence… AllĂ‚h ’a ve Peygamberimiz ’e dĂ‚ir her şeyi kurallarla anlatıyoruz.
Musa Mert diye bir eğitimciden dinlemiştim. Bize şoyle bir ornek uzerinden anlatmıştı:
“-Benim babamın adı Coşkun, annemin adı Ayşe. Kardeşimin adı şu… vs. Beni, bu bilgileri verince sevdiniz mi?” Biz de:
“-Hayır.” dedik.
“-Neden?”
“-Cunku sizi tanımıyoruz.”
“-Âilemin adını bilmekle değil, beni tanımakla beni seversiniz. İşte Peygamber Efendimiz ’i de sadece boyle kuru bilgileri ezberleterek sevdiremeyiz.” demişti.
Onu, oncelikle ahlĂ‚k ve vasıfları ile tanıtmalıyız. Cocukları ne kadar cok sevdiğini, onlara nasıl merhamet ettiğini anlatmalıyız. Cunku cocuklarda his cok kuvvetli… Kendisini seveni hemen hisseder, o da onu cok sever. Bir de cocuklar, cocuklarla oyunlar oynayanı sever. Bizler de Peygamber Efendimiz ’in cocuklarla nasıl oyunlar oynadığını anlatmalıyız. Hazret-i Hasan ve Hazret-i Huseyin ’le olan oyunları defalarca anlatsanız hic bıkmadan dinleyebilirler.
Bu misaller uzerinden Peygamber Efendimiz ’i sevecek, merak edecek. O zaman istediğiniz her şeyi oğretebilirsiniz.
Burada yeni bir mesele gundeme geliyor: Şu an anlattığım bu bilgiye, bu yaşında gercekten ihtiyacı var mı? MeselĂ‚ Peygamber Efendimiz ’in cocukluğunu ilk anlatırken hemen babasının henuz o doğmadan olduğunu, annesinin de o cok kucuk yaşlardayken olduğunu anlatarak başlarız. Beş yaşındaki cocuğa, bunun altını cizerek anlatmanın bir faydası yok! Cocuk, anneyle babanın oleceğini hic duşunmemiş olabilir.
“-Anne ve babalar olur mu?” diye kaygıya duşebilir. Bir oğrencim:
“-Oğretmenim, lutfen Allah beni sevmesin!” dedi. Ben:
“-Neden sevmesin, kızım?” dediğimde:
“-Demiştiniz ya, Allah en cok Peygamberimiz ’i seviyor. Cok sevdiği peygamberin annesi ile babasını oldurmuş. Eğer beni de cok severse, annemle babamı oldurebilir. Ben annemle babamın olmesini istemiyorum!” demişti.
Etraflarında olen yakınları olunca da duyuyor:
“-Allah aldı. Allah demek onu cok sevmiş de almış!” diye…
Ama bu, “sevmiş, almış” hĂ‚disesini, cocuk tam kavrayamıyor. Gerceğe aykırı olarak şunu da demeyelim:
“-Annesi-babası ile mutlu mutlu yaşadı!”
Sadece nerede, neyi anlatacağımızı iyi kestirmek lĂ‚zım…
RamazĂ‚n-ı Şerîf ayında, “Cocuklara siyer anlatımları” başlığı altında sesli siyer anlatımı yaptınız. Cok da guzel bir calışma oldu. Bu proje nasıl doğdu, devamı gelecek mi acaba?
Gerek yuz yuze, gerek online eğitimlerde Peygamber Efendimiz ’i nasıl anlatacağımızı annelere anlatıyordum. Onlar bu calışmayı hep benden dinlemek istiyorlardı. Ramazan Ayı gelince, kendi evlĂ‚tlarım icin plĂ‚n yaptım: Ramazan Ayı ’nın her gunu bayram tadında gecsin, akıllarında Ramazan deyince cok guzel hatıralar biriksin istiyorum. Bu yuzden her Ramazan ’da onlar icin cok guzel calışmalar hazırlamaya gayret ediyorum.
Gectiğimiz Ramazan ’da da bir “siyer cadırı” yaptım. Sonra sosyal medya hesabımdan bunu paylaşıp:
“-Bu cadırda her gun cocuklarıma siyer anlatacağım.” dedim. Mesajlarda:
“-Lutfen anlattıklarınızı bizimle de paylaşın!” diye cok yorumlar alınca, cocuklarıma anlattığımın ses kayıtlarını paylaşmaya başladım. Cocuklar ve ebeveynlerin cok beğendiği geri donuşler oldu, elhamdulillah! Orada bircok anne:
“-Anlatırken şurayı niye anlatmadınız?” diye soruyordu.
“-Ben cocuklara lĂ‚zım olacakları anlattım sadece… Onların butun bir siyer kronolojisine ihtiyacı yok!.. Sadece sevmeye ve anlayacakları kadar tanımaya ihtiy