İnsanlığın selameti, huzuru, birlik ve beraberliği icin en guzel yol İslam'dır. Hic kimse, milliyet, renk, dil ve benzeri beşeri yaratılışla ilgili farklılıklar sebebiyle diğerinden daha ustun değildir.Peygamber Efendimiz (s.a.v) şoyle buyuruyor:
“Allah indinde en şerefliniz takvÂca en ileri olanınızdır. Arabın Arap olmayan (acem) uzerine bir ustunluğu yoktur. Arap olmayanın da Arap uzerine bir ustunluğu yoktur. Beyaz derili olanın siyah derili uzerine bir ustunluğu yoktur, siyah derili olanın da beyaz derili uzerine bir ustunluğu yoktur. Ustunluk sadece takv iledir.” (İbn Hanbel, 5/411)
Bu hadis rivayeti sahihtir. (bk. Heysemi, Mecmau ’z-Zevaid, h. no:5622)
Hadisin manası acıktır. Allah butun insanları Hz Âdem (as) ’den yaratmıştır. O halde hic kimse, milliyet, renk, dil ve benzeri beşeri yaratılışla ilgili farklılıklar sebebiyle diğerinden daha ustun değildir.
Ustunluk mefhumu, Allah ’ın değerlendirmesine bağlıdır. Allah ise bu değerlendirmeyi yapmış ve şoyle buyurmuştur:
“Allah katında sizin en ustununuz en takvalı (Allah ’a karşı en saygılı) olanınızdır.” (Hucurat, 49/13)
USTUNLUK SADECE TAKVA İLEDİR RENK, DİL, IRK İLE DEĞİL Onceki Âyetlerde iman edenlere hitap edilirken bu Âyet-i kerîmede butun insanlara hitap edilir. Cunku Âyetin mesajı yalnız muslumanları değil tum insanlığı ilgilendirmektedir. Yuce Allah yaratılış itibariyle insanların eşitliğini, faziletin kişinin bağlı bulunduğu kabile, soy ve ırkta, malda mulkte değil, yalnızca hur iradesiyle kazanacağı takv seviyesi ve ahlÂkî fazilette olduğunu beyÂn buyuruyor.
CenÂb-ı Hak once Âdem ve Havva ’yı yarattı. Sonra teselsul halinde tum insanlığı bunlardan yaratıp coğalttı. Onları milletlere, ırklara, kavim, kabile ve aşiretlere ayırdı. Her millet ayrı bir dilden konuştu; kendilerine ait orf ve adetleri, gelenek ve gorenekleri oluştu. Fakat Yuce Allah bunu karşılıklı ovunme ve kavga vesilesi olsun diye değil, insanlar birbirleriyle tanışsınlar, bilişsinler, kultur ve medeniyet alış verişinde bulunsunlar, dunyayı birlikte imar etsinler ve dunya imkÂnlarından birlikte istifade etsinler diye boyle yapmıştır. Kimsenin bağlı olduğu aile, kabile, kavim ve ırkla ovunme hakkı yoktur. Cunku insanların hepsi bir erkek ve bir kadından yaratılmıştır. Hic kimsenin ana ve babasını secme hakkı da yoktur. Bu bakımdan insanın kendi kazancı olmayan bir şey ile ovunmesi veya kınanması doğru değildir. Dolayısıyla Allah katında insanın değeri, tercihi elinde olmayan soyu, sopu ve nesebiyle değil, bizzat kendi tercih, niyet, gayret ve cabasıyla kazanacağı takvÂsı yani Allah ’ın emirlerine uyup yasaklarından sakınması ve ahlÂkî faziletleri iledir. Nitekim Ebû Hureyre ’nin anlattığına gore bir gun Resûlullah (s.a.s.) ashÂbına:
“–Şu kelimeleri kim benden alıp hem onlarla amel edecek hem de bunlara gore davranabilecek olana oğretecek?” buyurdu. Ben hemen atılıp:
“–Ben, ey Allah ’ın Rasûlu!” dedim.
Efendimiz (a.s.) elimden tuttu ve şu beş şeyi saydı:
“Haramlardan sakınırsan, Allah ’ın en Âbid kulu olursun!
Allah ’ın sana olan taksîmine rÂzı olursan, kanaatta insanların en zengini olursun!
Komşuna ihsanda bulun ki kÂmil bir mu ’min olasın.
Kendin icin istediğini, başkaları icin de iste ki gercek bir musluman olasın!
Fazla gulme! Cunku fazla gulmek kalbi oldurur.” (Tirmizî, Zuhd 2/2305; İbn MÂce, Zuhd 24)
Şu bir tÂrihî gercektir ki, Kur ’Ân-ı Kerîm ’in indiği donemlerde Araplarda kavim ve kabileleriyle ovunme, kendilerini bu yuzden başkalarından ustun gorme Âdeti son derece guclu idi. İslÂm insanların eşitliği gerceğini ilan edince bunu sindir­mekte zorlananlar oldu. Bazı soylu aileler kızlarını, fazla değer vermedikleri kabile genclerine, fakirlere veya azatlı kolelere vermek istemiyorlardı. Allah Resûlu (s.a.s.) bunlarla mucadele et­ti ve onları sabırla terbiye etmeye calıştı. Nitekim Efendimiz (s.a.s.) şoyle buyurmuştur:
“Allah sizden cÂhiliye gururunu ve atalarla ovunme adetini giderdi. İnsanlar iki kısımdır: Biri dindÂr, muttakî ve Allah katında değerli olan, diğeri de gunahkÂr, isyankÂr ve Allah katında değersiz olan kimsedir. İnsanlar Âdem oğullarıdır. Âdem de topraktan yaratılmıştır. Bir toplum atalarıyla ovunmekten vazgecsin; yoksa onlar, Allah indinde burnuyla necÂset yuvarlayan bocekten daha değersiz olur.” (Ahmed b. Hanbel, Musned, II, 361)
Rasûl-i Mucteb (s.a.s.) meşhur Veda hutbesinde butun insanlığa şoyle seslendi:
“Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki Rabbiniz birdir, babanız birdir. Arabın baş­ka ırka, başka ırkın Araba, beyazın siyaha, siyahın beyaza, dindarlık ve ahlÂk us­tunluğu dışında bir ustunluğu yoktur. Dinleyin! Bu ilÂhî gerceği size tebliğ ettim mi, bildirdim mi?” Hep birden “Evet” dediler. “Oyleyse burada olanlar olmayan­lara bildirsin” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Musned, V, 411)
İslÂm ’ın değer olcusu, Allah ’a ve Rasûlu ’ne yakınlaşabilmenin tek yolu takvÂdır. Allah saygısının ve korkusunun kalbi butun yonlerinden kuşatması, gonlun derinliklerine işlemesi, rûhun en latîf ve hassÂs inceliklerine sinmesi ve boyle yuksek bir takv hissiyÂtının tesiriyle kulun Allah TeÂl ’nın hoşnut olmayacağı her turlu duşunce, soz, fiil ve davranışı terk etmesi, buna mukÂbil Allah TeÂl ’nın hoşnut olacağı her turlu guzel niyet, soz, fiil ve davranışa butun gucunu harcayarak koşmasıdır. Efendimiz (s.a.s.) ’in cok sevdiği ve terbiyesine ozel ihtimÂm gosterdiği mumtÂz sahabî MuÂz b. Cebel (r.a.) ’in kendisiyle alakalı naklettiği şu hÂdise pek şayÂn-ı dikkattir:
“Resûl-i Ekrem (s.a.s.) beni Yemen ’e vÂli olarak gonderirken, uğurlamak icin Medine ’nin dışına kadar teşrîf etti. Ben binek uzerindeydim, O ise yuruyordu. Bana bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra:
“–Ey MuÂz! Belki bu seneden sonra beni bir daha goremezsin! İhtimal ki şu mescidimle kabrime uğrarsın!” buyurdu.
Bu sozleri duyunca, dosttan yÂni Allah Resûlu ’nden ayrılmanın verdiği huzunle ağlamaya başladım. Resûlullah (s.a.s.):
“–Ağlama ey MuÂz!” buyurdu ve sonra yuzunu Medine ’ye doğru cevirerek:
“–İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allah ’a karşı takv sahibi olan muttakîlerdir” buyurdu. (Ahmed b. Hanbel, Musned, V, 235)
Yine Fahr-i KÂinat (s.a.s.) Efendimiz:
“Şuphesiz benim dostlarım gonulleri Allah saygısı ve korkusuyla dopdolu olup O ’na karşı gelmekten sakınan kullardır” buyurmuştur. (Ebû DÂvûd, Fiten, 1/4242) (Hucurat 13. Ayetin Tefsiri - kuranvemeali.com)
İslam ve İhsan