İsterseniz bizde once bilgisayar ağlarının tarihsel gelişimine bir goz atalım.
Bilgisayar ağları nasıl doğdu
Bilgisayarların gercek manada kullanılmaya başladığı 60'lı yıllarda, bilgisayar dendiğinde akla gelebilecek tek şey buyuk mainframe'lerdi. İsmindeki haşmete rağmen, bu mainframe'ler bugun hepimizin masasında duran kişisel bilgisayarlara gore cok daha yavaş calışan makinalardı. Sakın aklınıza bugunkune benzer bir bilgisayar getirmeyin, bu cihazlar klavyesi ve monitoru olmayan, dev dosya dolapları gibi aletlerdi.

Yanda Londra Bilim Muzesinde sergilenen bir mainframe'in acıklama kartı var.
İş dunyasında kullanılan ilk bilgisayarlardan birisidir. Sınırlı sayıda uretilen bu makinalardan birisi buyuk bir sigorta şirketince kullanıldı ve bu cihaz da 1984 yılında muzeye devredildi.

Gunumuz bilgisayarlarından biraz!! farklı.

1950 yılında maden yorgunluğundan bir cok ucağın duşmesi sonucu, bu bilgisayarlardan 40 tanesi cok fazla matematiksel işlem gerektiren stres hesaplamarında kullanıldı, aralarından Sidney Opera binasının da bulunduğu bir cok bina ve koprunun yapımında bu bilgisayarlardan faydalanıldı.
1955 yılında, bilgisayarların ureticisi Ferranti şirketi, bilgisayarlardan birini herkesin (daha cok bilim adamları ve matematikciler tabii ki) hizmetine sundu. Boylece elle yapılması yıllar surebilecek hesaplamalar gerektiren bilimsel veya teknik calışmalar bu firmaya getiriliyor, hesaplamalar bilgisayarda yapıldıktan sonra sonucu kişiye teslim ediliyordu.

Monitor, klavye hak getire...
İlk başlarda klavye ve monitoru olmayan bu cihazlar bir veya daha fazla operator tarafından programlanıyor ve calışmaları sağlanıyordu. Bir sure sonra ekran ve klavyeler kullanılmaya başlandı. Bir mainframe'e birden fazla klavye ve monitor bağlanılabiliyor aynı anda birden fazla kişi bu makina uzerinde program yazabiliyordu. Boylece eskiden olduğu gibi bu cihazları kullanmak icin bugun git-yarın gel donemi kapanmıştı. Dikkat ederseniz program yazmaktan bahsettim, oyle hazır programı alıp kullanmak yok, bir programa ihtiyacın varsa oturup yazıyordun.
Ancak bu sistemlere "ağ" diyemeyiz, cunku bu klavye ve monitorler sadece veri giriş-cıkış aygıtıydılar. Belki aptal terminal terimini duymuşsunuzdur, işte kendi uzerlerinde CPU'su olmayan bu cihazlar Dumb terminal-Aptal terminal olarak adladırılıyordu.
Zaman icinde mainframe'ler geliştiler, hard diskler kullanılmaya başlandı. Kullanıcılar, mainframe uzerindeki veriye erişebiliyorlardı. Ancak ulaşılan veri hala aynı bilgisayar uzerindeydi.
Mainframe'ler arasında veri paylaşımı fikri cok gecmeden ortaya cıktı. Ancak mainframe'ler genellikle birbirinden binlerce kilometre uzaktaydılar. Aynı bina icinde bulunan mainframe'ler ise coğu zaman farklı ureticilerin cihazlarıydı ki, bu birbirlerinden cok farklı yapıda oldukları anlamına geliyordu.

Gercek networkler varolmadan cok once, bilim adamları farklı iki sistemin verilerini nasıl paylaşabileceklerini tasarlamaya başlamışlardı. Bir cok insan pratik manada ilk bilgisayar ağının ARPANET olduğunda birleşir. ARPANET Advanced Research Agency(ARPA) isimli kurum tarafından kuruldu. ARPA 1958 yılında kurulan ve Amerikan devleti icin yuksek teknoloji projeleri ureten bir kurumdur . 1972 yılında ismi DARPA(Defence Advanced Research Agency) olarak değişti, 1993'te tekrar ARPA, 1996'da ise tekrar DARPA oldu. DARPA bilgisayar ağları ile ilgili dağınık haldeki yuzlerce projeyi bir araya toplayan ve bir form kazanmasını sağlayan kuruluştur. Bu kurum sayesinde ilk bilgisayar ağı projesi ve sonradan internet'in temelini oluşturacak TCP/IP ve benzeri teknolojiler geliştirildi.
Peki mainframe'lere ne oldu sorusu akla gelebilir. Aslında hicbirşey olmadı ancak, 80'li yıllarla ortaya atılan "insanların evlerine ve kucuk/orta olcekli iş yerlerine bilgisayar alması fikri" ilk başta bazılarına "cılgınca" geldiyse de, IBM'in Personal Computer (PC) adıyla piyasaya surduğu "cihaz" yeni bir cığır actı. Kısa zamanda cok değişik ureticiler IBM'in bu cihazının aynısı bilgisayarlar urettiler. Bu bilgisayarları sıradan insanların da kullanabilmesi hatta uzerinde program yazılabilmesi icin işletim sistemleri (DOS, Windows vs.) uretildi. Bu bilgisayarlarda kullanılan işlemci, disk, bellek ve diğer tum bileşenler inanılmaz hızda gelişti ve yaygınlaştı.
Sonucta PC veya mini-computer olarak anılan bu bilgisayarlar dunya uzerinde milyonlarca-milyarlarca adede ulaştı. Bu arada mainframeler de teknolojideki bu gelişmelerden nasiplerini aldılar ve ilk başta uretildikleri amaca hizmet etmeye devam ettiler ve hala ediyorlar. Belli bir kapasitenin uzerinde veri işleme ihtiyacı duyan firmalar hala veritabanlarını IBM'in As400 makinalarında veya benzeri mainframe sistemleri uzerinde tutuyorlar. Bunun yanında universitelerde ve araştırma kurumlarında kullanılan "super bilgisayarları" da unutmamak gerekir.
PC'lerin cok yaygınlaşması sonucu, mainframe alamayacak/ihtiyac duymayacak firmalara ağ imkanlarını sağlamak amacıyla mini-computer/PC ağ işletim sistemleri uretildi. Novell'in Netware işletim sistemi, Microsoft'un NT'si ve devamı olan Windows 2000 buna ornek verilebilir. PC'lerin CPU gucunun tavana vurması ve Windows 2000 gibi guclu işletim sistemleri gunun birinde belki mainframe'lerin sonu olabilir, tabii olmayabilir de

Bilgisayar ağlarının amacı nedir
Bilgisayar ağlarını anlamanın ilk adımı en basit bir ağın bile cok kompleks bir yapıya sahip oduğunun kavranmasıdır. Bilgisayar ağlarının amacı genellikle soylendiği gibi veri paylaşımı değildir. Ancak paylaşım bilgisayar ağları icin anahtar kelimedir.
Binlerce terminali olan bir mainframe duşunun, evet tum bu terminaller mainframe'e ve uzerindeki dataya erişiyorlar, ancak veri hala tek bir bilgisayarın ustunde tutuluyor. Dolayısı ile buna ağ diyemeyiz.
Cunku bir bilgisayar ağı en az iki bilgisayardan oluşur.
Neyi paylaşacağız
Gunumuzdeki normal bir ofis kullanıcısı icin cevap hazır, "dosyaları ve yazıcıları, hımm..., bir de internete bağlanıyoruz biz ofiste...".
Oysa 60'lı yıllarda bilgisayar ağlarının tasarımı yapanlarlar icin bu o kadar da acık değildi. Elbette veri paylaşımını istiyorlardı ama zaman icinde geliştirilecek yeni teknolojilere de uyum sağlayabilecek bir yapı kurmaları gerektiğini biliyorlardı. O zamanlar kimse WWW'i hayal bile edemezdi, ancak yarattıkları ağ teknolojisi, bugun bizim WWW'yi kullanmamızı sağlıyor.
Bilgisayar ağları, bilgisayarların kaynaklarını(resources) paylaşmalarını sağlar.
Bir kaynak bir cihazın diğerleriyle paylaşmak isteyebileceği herhangi bir şeydir. Kaynaklar'a ornek olarak hemen dosyalar, dizinler ve yazıcılar verilebilir. Ancak orneğin e-mail mesajların iletilmesine yarayan bir kaynaktır. İnternet paylaşımında bir bilgisayarın internet bağlantısını paylaşıyoruz değil mi?
Sonuc olarak bilgisayar ağlarının amacı paylaşımdır. Ancak paylaşım sadece dosya ve yazıcılarla sınırlı değildir.
Sunucu - istemci (Server - client)
Paylaşım konusunu biraz acıkladıktan sonra, peki kim paylaşıyor, kim bu paylaşımı kullanıyor sorusu akla gelebilir. En azından benim aklıma geldi, neyse, uzerindeki herhangi bir kaynağı paylaşan bilgisayara sunucu(server), bu kaynağa erişen cihaza da istemci(client) adı veriliyor.
Bir dakika, sunucu dediğin şey şu kapalı kapılar arkasında duran, milyon megabayt diski, zilyon megabayt belleği olan bilgisayarlar değil mi? Evet, bu tip bilgisayarlar sunucu olarak anılıyor ve muhtemelende oyleler. Ancak bir bilgisayarı sunucu yapan şey, uzerindeki donanım miktarı, hatta ozel bir donanım olup olmaması değil, uzerindeki bir kaynağı paylaştırmasıdır. Doğal olarak uzerindeki kaynağı paylaştıran ve bir cok kullanıcının hizmetine sunan bir bilgisayar, talebi karşılamak icin daha "guclu" olmalıdır. Ancak akılda tutulması gereken şey şudur; sunucu'yu sunucu yapan uzerindeki donanım değil, kaynaklarını paylaştırmasını sağlayan yazılımdır (coğunlukla işletim sistemi veya işletim sistemi icindeki bir yazılım modulu).
Eğer bir sunucu yazılımı calıştıran bilgisayar, sunucu oluyorsa bir ağ uzerinde birden fazla sunucu olabilir mi? Evet. Peki bir bilgisayar uzerinde birden fazla sunucu yazılımı calıştırabilir mi? Evet, evet, evet...
Orneğin Windows 2000 veya Linux yuklu bir bilgisayar cok rahat 5-10 farklı sunucu programını calıştırabilir. Dosya sunucusu, e-mail, web, yazıcı...
Bir bilgisayar hem sunucu hem de istemci olabilir. Novell Netware haric tum işletim sistemleri (Windows, Unix/Linux ve Machintosh işletim sistemleri) bilgisayarın hem sunucu hem de istemci olarak calışmasını sağlayabilir. Coğu ofis ortamında bilgisayarlar hem sunucu hem de istemci olarak calışırlar. Uzerindeki yazıcıyı paylaştırmış PC2 bilgisayarı, PC1 uzerindeki dosyalara erişirken, PC1'de PC2'nin yazıcısını kullanıyorsa, bu iki bilgisayarda hem sunucu hem de istemci olarak gorev yapıyor demektir. Oysa PC3 sadece bu iki bilgisayarın paylaştırdığı kaynaklara erişiyor, kendi uzerinde paylaşılmış bir kaynak yoksa, sadece istemci durumda demektir.

Kaynaklar kolayca kullanılabilir olmalı
Sunucu paylaştırıyor, istemci de kullanıyor. Ancak istemci bilgisayar(ve onu kullanan vatandaş) paylaşılan kaynağı gercekte nasıl kullanacaklar. Yani bu karmaşık yapı nasıl son kullanıcı icin problemsizce hizmet edecek?
Cozum: paylaşılan kaynak, istemci uzerinde sanki istemci bilgisayara ait yerel bir cihaz gibi gorulmeli, boylece istemci uzerinde calışan programların her biri(yazı editoru, dosya yonetisici-Word, Windows Explorer...) ağmış, sunucuymuş vs. uğraşmadan, sanki o bilgisayarın kendi kaynağına erişiyor gibi bu cihazı kullanabilmelidir.
Tabii ki, bu paylaşılan kaynak istemci uzerinde ufak bir farkla gozukmeli ki normal aygıtlardan ayrılabilsin. Mesela azıcık farklı bir ikonla..

Sonuc olarak...
Bilgisayar ağlarının amacı paylaşımdır. Bilgisayar ağı en az iki cihazdan oluşur. Kaynaklarını paylaşan cihaz sunucu, paylaşılan kaynağı kullanan cihaz ise istemci olarak adlandırılır.
Bir bilgisayarda aynı anda bir cok sunucu yazılımı calışabilir. Bir bilgisayar hem sunucu hem de istemci olabilir.
ALINTI DIR KAYNAK TURKCENET
__________________