
Dunyevî imkÂnların zirvede olduğu bir asırda yaşıyoruz. Fakat ruhlar hasta, gonuller ac! MÂnevî aclık sebebiyle bugun insanlık bunalımda!.. HÂlbuki asr-ı saÂdete baktığımızda, dunyevî imkÂnsızlıklara rağmen, bir rûhî buhranla karşılaşmıyoruz. Cunku onlar, gercek huzur ve saÂdetin mÂnÂsını kavramışlardı. Asıl hayatın Âhiret hayatı olduğunu idrÂk etmişlerdi.
Gunumuz insanı, buyuk bir mÂnevî boşluk ve rûhî tatminsizlik icerisinde yaşadığından, pek cok psikolojik hastalıklarla karşı karşıya kalmaktadır. Nitekim gunumuzde en cok revacta olan klinikler de bu saha ile ilgili olanlardır.
HÂlbuki Asr-ı SaÂdetʼe baktığımızda herhangi bir psikolojik rahatsızlık vakasıyla karşılaşmıyoruz; gelen rivÂyetlerde boyle bir kayda rastlamıyoruz. Hadîs-i şerîflerde maddî hastalıklardan bahsedilip tedÂvisine dÂir bÂzı tavsiyeler naklediliyor. Fakat rûhî bunalımın getirdiği bir hastalık bildirilmiyor.
Zira Asr-ı SaÂdet toplumunda ilÂhî hakîkatlerle yoğrulup olgunlaşan ruhlar, hayatın en zor şartlarına bile mukÂvemet edebilecek bir kuvvet, dirÂyet ve metÂnet kazanmıştı. Aşkla yaşanan îmÂnın oğrettiği rızÂ, tevekkul ve teslîmiyet hÂli, muʼminleri butun dunyevî sıkıntıları aşabilecek bir ruh kıvÂmına ulaştırmıştı. Bunun icindir ki muʼmin gonuller, fÂnî hayatın acı-tatlı butun tecellîlerini ilÂhî bir imtihan olarak goruyor ve her hÂlukÂrda; “Esas hayat, Âhiret hayatıdır.” diyerek CenÂb-ı Hakkʼa buyuk bir tevekkul ve teslîmiyet gosteriyorlardı.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru - 40 Cevap, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan