
Kalp, il­hî es­r­ra acı­lan bir pen­ce­re­dir. Bu v­sı­ta­yı iyi kul­la­na­bi­len­le­ re ote­ler, son­suz­lar ayÂn olur. Tev­hîd muh­te­v­sı­na gi­re­bil­mek, ku­lu son­suz­lu­ğun sey­y­hı ey­ler.Fahr-i K­inÂt -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- Efen­di­miz ’in ha­y­tı­na bak­tı­ğı­mız za­man, vah­y-i ilÂhînin O ’nun on­ce­lik­le kal­bi­ne in­di­ril­di­ği­ni mu­şÃ‚­he­de ede­riz. Bu du­rum Âyet-i ke­rî­me­de şoy­le if­de edi­lir:
“Muhakkak ki o (Kur ’Ân), Âlemlerin Rabbi ’nin indirdiği (kelÂm-ı ilÂhî

Kur ’Ân ’ın, Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in kalbine indirilmiş olması, Efendimiz ’in karakter ve davranışlarının Âdeta canlı bir Kur ’Ân hÂline gelmesine vesîle olmuştur. İşte sahÂbe-i ki­rÂm, bu şah­si­yet ve ka­rak­te­re hay­ran kal­mış, boy­le­ce İs­l­mî şah­si­yet ve ka­rak­ter­le­ri­ni, on­ce­lik­le kalb-i ne­be­vî­den tahsil etmişlerdir. Hi­d­yet­le­rin­den ev­vel ya­rı vah­şî bir ha­yat ya­şa­yan bu c­hi­liye in­san­la­rı, Allah Ra­sû­lu ’nun hÂlleriyle hÂllenerek dav­ra­nış mu­kem­mel­li­ği­ne ulaş­mış­lar­dır. Boy­le­ce dun­ya tarihin­de “fa­zî­let­te zir­ve in­san­lar” h­li­ne gel­miş­ler­dir.
"HİZMET İNSANI" MANEVİ GIDASINA DİKKAT ETMELİ
Al­lÂh ’ın dî­ni­ne hiz­me­ti g­ye edin­miş mu ’min­ler de, as­hÂb-ı ki­r­mın bu fa­zî­let­li h­lin­den or­nek ala­rak, bu ul­vî sır­dan na­sip­len­me­li, kalple­ri­nin Kur ’Ân fey­ziy­le dol­ma­sı­na gay­ret gos­ter­me­li­dir­ler.
Go­nul fey­zin­den mah­rum bir hiz­met, co­le do­ku­len bir ko­va su mi­s­li­dir. Ku­rak ar­zi­ye atı­lan bir to­hum, tar­la f­re­le­ri­nin kur­sa­ğın­da yok ol­ma­ya mah­kûm­dur. Go­nul­ feyziyle atı­lan hiz­met to­hum­la­rı ise is­tik­b­lin ulu cınarlarıdır.Bu sebeple hizmet insanı, şahsî hayÂtında mÂnevî gıdasına dikkat etmek mecbûriyetindedir. İbadetlerde rû­h­ni­ye­te, ah­lÂk ve mu­Ã‚me­lÂt­ta in­ce­lik, za­r­fet ve di­ğer­gÂm­lı­ğa ehem­mi­yet ve­rip, rû­hen ol­gun­lu­ğa ka­vuş­mak du­ru­mun­da­dır. Boy­le bir h­le sahip ol­mak, ku­lu il­hî mu­hab­be­te eriş­ti­rir. Ni­te­kim Ra­sû­lullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- şoy­le bu­yur­muş­lar­dır:
“Allah, tak­v sahi­bi, go­nul zen­gi­ni, ken­di­si­ni ibadete ve­re­rek şan ve şoh­ret­ten uzak du­ran ve nef­si­nin ıs­l­hı ile meş­gul olan ku­lu­nu se­ver.” (Mus­lim, Zuhd, 11)
Hiz­met eden ki­şi­nin gon­lu, mun­bit bir top­rak gi­bi ol­ma­lı­dır. Top­ra­ğın uze­rin­de ge­zen can­lı­lar, onu ciğ­ner ve curûfunu da ora­ya do­ker­ler. Fa­kat top­rak, bu cu­rû­fun hep­si­ni te­miz­ler ve son­ra ce­şit ce­şit gu­zel­lik­te ne­bat­lar bi­ti­re­rek uze­rin­de do­la­şan bu­tun mah­lû­k­tı bes­ler.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan