
Sufiler irşad dediğimiz insanları aydınlatma, Hakka goturmeyi de hayatlarının en onemli vazifesi olarak gormuşler, sohbet ve zikir meclisleri ile İslam ’dan gafil yaşayan Muslumanları İslam ’ın guzellikleri ile buluşturmuşlardır. Yeni fethedilen bolgelere kurulan tekkeler ile de gayr-i muslim halka İslam ’ı tebliğ etmiş, guzel ahlakları ile onları kendilerine hayran bırakmışlardır.İslam tum insanlığa gonderilen son dindir, bundan sonra peygamber gelmeyeceği icin de İslam ’ı tum insanlığa ulaştırma vazifesi peygamber varisi Âlimlere ve ariflere duşmektedir. Ashab-ı kiram Peygamberimizden devraldıkları bu vazifeyi severek yapmışlar ve onun vefatından cok kısa bir sure sonra İslam ’ı Doğu ’da Cin, Batı ’da İspanya, Portekiz ve Fransa ’ya kadar ulaştırmışlardır. Allah TeÂl Yuce Kitabında İslam ummetinin ustunluğunu onların insanlığı iyiliğe cağırmalarına ve kotulukten nehyetmelerine bağlamış ve şoyle buyurmuştur: “Siz, insanlar icin ortaya cıkarılan, iyiliği emreden, kotulukten alıkoyan ve Allah ’a iman eden hayırlı bir ummetsiniz.” (Âli İmran, 110)
MUSLUMANA CİZİLEN UFUK
Bu ayeti kerimede Muslumanlara iki onemli ufuk cizilmiştir, birincisi İslam ’ı tebliğ etmek, hakkı ve hayrı yayıp şerri onlemek, ikincisi de İslam ’ı guzel temsil eden hayırlı bir ummet olmaktır. Sufiler ayetin yuklediği her iki meseleyi de kendilerine en yuksek hedef edinmişlerdir. İslam ’ın emrettiği guzel ahlakı elde etmek icin nefis tezkiyesi yapmışlar, nefislerinin bencil istekleri ve kotu ahlakı ile savaşıp tum insanlığa en guzel ahlakı sunma gayretinde olmuşlardır. Âlemlere rahmet olarak gonderilen peygamberimiz Yuce Rabbimizin şehadet ettiği uzere buyuk bir ahlaka sahiptir. (Kalem, 4) Sufiler de bu tur ayetlerden yola cıkarak her turlu fazilet ile vasıflanmayı ve boylece manevi kemalata ulaşmayı en yuce gaye bilmişlerdir. Oyle ki bazı sufiler tasavvufu ahlak olarak tarif etmişler ve salikin manevi derecesinin ahlaki durumu ile olculmesi gerektiğini soylemişlerdir.
Meselenin ikinci boyutuna gelince, sufiler irşad dediğimiz insanları aydınlatma, Hakka goturmeyi de hayatlarının en onemli vazifesi olarak gormuşler, sohbet ve zikir meclisleri ile İslam ’dan gafil yaşayan Muslumanları İslam ’ın guzellikleri ile buluşturmuşlardır. Yeni fethedilen bolgelere kurulan tekkeler ile de gayr-i muslim halka İslam ’ı tebliğ etmiş, guzel ahlakları ile onları kendilerine hayran bırakmışlardır. Daha once dergimizde de yayınlanan İbrahim Hakkı Erzurumi hazretlerine ait olan şu menkıbe sufilerin cokca orneğini verdiği canlı tebliğin guzel bir misalidir:
BU MUBAREK ZATIN DİNİNE DAHA YOLDA İKEN GİRDİM
İbrahim Hakkı Erzurumi hazretleri buyuk bir Âlim, sufi ve vaizdir. Bazı cumalar yakın koyler ona surucusuyle beraber bir at gondererek koylerine kendilerini irşad etmeye davet ederler. Bir Cuma gunu yine yakın bir koyden davet alır ve onu almaya gelen genc bir adamın yettiği ata binerek yola koyulur. Ne var ki bu sefer atın sahibi ve surucusu o civarda yaşayan bir Ermeni ’dir. Yola duşerler ama bir sure sonra beklenmedik bir şekilde İbrahim Hakkı hazretleri attan iner, atını yeden Ermeni ’ye “sen yoruldun ben ise at sırtında dinlendim, ata binme sırası sende,” der. Gencin tum karşı koymasına rağmen, “aksi halde seninle gelmem” diyerek onu ata bindirir, sırayla ata binerek yola devam ederler. Vaaz verilecek koye yaklaştıklarında ata binme sırası tekrar genc adama gelir, İbrahim Hakkı hazretleri attan iner, genc ne yaptıysa onu razı edemez, “koyluler bana kızar”, dese de Ustad onu dinlemez. Hz. Omer ’in Kudus ’e girdiği gibi, genc Ermeni atın uzerinde, yaşlı Ustat ise yaya olarak koye girerler. Gence ucret karşılığı bu vazifeyi veren koyluler bu manzaraya cok kızarlar, ama İbrahim Hakkı hz. onlara olup biteni acıklar. Bunun uzerine koyluler gence donerek; “Tum bu guzellikleri gordukten sonra nicin İslam ’a girmiyorsun”, derler. Gencin verdiği cevap ibretliktir. Der ki; “Ben bu mubarek zatın dinine daha yolda iken girdim, ama sizin dininize asla girmem”.
TASAVVUFUN AMACLARINDAN EN ONEMLİSİ: İSLAM'I GUZEL TEMSİL ETMEK VE YAYMAK
İmam Rabbani hazretleri de tebliğ vazifesinin onemini en cok vurgulayan aksiyoner sufilerin başında gelir. Oncelikle Muslumanların İslamını korumak, ikinci olarak da Hindu ve diğer gayri muslimlerin İslam ’a girmesini sağlamak icin cok uğraşmıştır. Mektubatında bu konulara dair pek cok mektup vardır. Hindu tanrılarının birer aciz varlık olduğunu, İslam dışındaki dinlerin nesh edildiğini, Muslumanların diğer dinlerin adetlerinden uzak durmaları gerektiğini bıkıp usanmadan muhataplarına anlatır. Tasavvufun amaclarından en onemlisinin de İslamı guzel temsil etmek ve yaymak olduğunu ifade eder. Zira dini tebliğ edenler gercek peygamber varisidirler, ve tebliğ vazifesinde onlara ortaktırlar.
Peygamberlerin, bu buyuk zÂtların gonderilmesinden maksat Allah ’ın emirlerini ve kurallarını tebliğ etmektir. O halde hayırların en ustunu, şerîatı yayma konusunda calışmak ve onun hukumlerinden birini ihy etmektir. Ozellikle de İslÂm alÂmetlerinin yok edildiği bu zamanda. Allah TeÂl yolunda milyonlarca altın (para) harcamak, şer‘î meselelerden bir tanesini destekleyip yaymakla eşit olamaz. Cunku bu işte, mahlûkatın en faziletlisi olan peygamberlere uymak ve onlarla iş birliği yapmak soz konusudur.
ALLAH YOLUNDA SARF EDİLEN PARALARIN EN USTUNU
İmam Rabbaniye gore Allah yolunda sarf edilen paraların en ustunu O ’nun yuce dinini yayma hususunda harcanmış olanıdır. Zira hayırların pek cok ceşidini başlatmak sıradan insanlara nasip olsa da, dini tebliğ etme ve yayma hayrı peygamberlerle başlamıştır. Ayrıca İslam ’ın tebliği dışındaki hayır işlerinde nefse de bir pay duşebilir. Hastane, yol, kopru yaptıranlar Musluman olsun olmasın herkes tarafından sevilir, hÂlbuki dini yaymak icin gayret sarf edenler bazen Muslumanlar tarafından bile hor gorulup dışlanabilmektedir. Zira din her tur nefsaniyetin karşısında durur, İmam Rabbani hazretleri bu durumu şoyle acıklar:
Şurası bilinen bir husustur ki, milyonlarca altın harcamak peygamberlerden başka kimselere de nasip olmasına rağmen, sevapların en buyuğu peygamberlere aittir. Ayrıca şerîatın emirlerini yerine getirmekte nefse tam bir muhalefet vardır. Cunku şerîat, nefse aykırı olarak gelmiştir. Malı harcama konusunda bazen nefs muvÂfakat edebilir. Evet, şerîatı destekleme ve dini yayma konusunda mal harcamak yuksek bir dereceye sahiptir. Bu niyetle bir gumuş harcamak, başka niyetle binlerce altın harcamaya denktir.
İmam Rabbani ’ye gore dini samimi şekilde tebliğ eden şer ’i ilimlerin oğrencileri, tebliği kendilerine oncelikli gaye edinmeyen ve sadece kendilerini kurtarmayı duşunen tasavvuf erbabından bile ustundur. Bazı tasavvuf erbabının bu konuyu anlamakta zorlanacaklarını tahmin ederek İmam Rabbani şu acıklamayı yapar:
Burada şoyle bir sual sorulmamalıdır: Gonlu dunyaya takılı bir talebe, dunyadan ve nefsinden kurtulmuş olan sufîden nasıl oncelikli olabilir?
Buna cevap olarak deriz ki, soruyu soran kişi, sozun hakikatini anlamamıştır. İlim talebesi mÂsivÂya takıntılı olsa bile insanlığın kurtuluşuna sebeptir. Cunku şer‘î hukumlerin tebliği onun sÂyesinde olmaktadır. Kendisi ondan faydalanmasa bile. Sufi ise mÂsivÂdan gonlunu uzaklaştırmakla birlikte, sadece kendi nefsini kurtarmış olur. Diğer insanlara bir faydası yoktur. Ummetin kurtuluşu kendisine bağlı olan ilim talibi, sadece kendi kurtuluşu ile yetinen kişiden muhakkak daha ustundur.
İSLAM'I YAŞAYARAK TEMSİL EDEN DAVETCİ SUFİLER
Bu durumda İmam ’a gore sufiler sadece tekkelerde zikir ve tefekkur işi ile uğraşmamalı bir yandan şahsi kemalatları ile uğraşırken bir taraftan da İslam ’ı yaymaya gayret etmelidir. Ona gore insanların en ustunu İslam ahlakını yaşayarak dinimizi en guzel şekilde temsil eden davetci sufilerdir.
Tasavvufi terbiye de aslında tebliğ ve irşad vazifesine gore tanzim edilmiştir. Sûlukun son mertebelerinden olan “Seyr anillah” manevi kemalatını elde eden sufinin tekrar normal hayata donmesi, muslim ve gayri muslim herkesi Hakka cağırması makamıdır. İmam onların bu halini şoyle anlatır:
Evet, fenÂ, bek ve seyr anillÂh, seyr billÂhtan sonra Âleme donen ve halkı Hakk ’a davet icin insanlar arasına karışan sufi, nubuvvet makamından bir nasip almıştır ve şerîatın tebliğcileri grubuna dÂhildir. O da şerîat Âlimleri gibidir. “Bu Allah ’ın bir lutfudur, onu dilediğine verir. Allah buyuk lutuf sahibidir” (Cuma, 62/4). (48. Mektup)
Netice olarak hem tarihte hem de gunumuzde sufiler bir yandan manevi kemalat peşinde nefis terbiyesi ile meşgul olmuşlar bir yandan da insanlığı İslam ’ın ruhlara hayat veren mesajı ile buluşturmaya gayret etmişlerdir. Bugun pek cok muhtedinin İslam ’a girmesinin başlıca sebebi sufilerle tanışmaları olmuştur. Hatta yuzlerce sene once vefat eden Mevlana gibi Allah dostları eserleri ile İslam ’ı yaymaya devam etmektedir. Mevlana ’nın eserleri ile tanışıp Musluman olan meşhur Fransız muhtedi ve Mesnevi mutercimi Vitray-Meyerovitch İslam ’a girerken şu ibretli sozu soylemiştir: “Velisi boyle olan bir dinin acaba peygamberi nasıldır?”
Tebliğ yapmak icin guzel ahlakın ve manevi kemalatın şart koşulması yanlış anlaşılmamalıdır. Boyle bir eksikliği bahane ederek sufiler tebliğden uzak durmamalıdırlar. Zira manevi kemalatın sonu yoktur, Musluman iyi bildiği bir konuda tebliği yapabilir. Onemli olan “Ey İman edenler! Nicin yapmadıklarınızı (ve yapmayı duşunmediklerinizi) insanlara tavsiye edersiniz” (Saf, 2) ayetinin tehdidine muhatap olmamaktır. Hele iletişim araclarının hızlandığı cağımızda gayri muslimler bizim her hareketimizden anında haberdar olmakta, soz ile amel arasındaki celişkimizi anında yuzumuze vurmaktadırlar. Guzel ahlaka kavuşmadan İslam ’ı tebliğ edenlerin oncelikle dinin kendisine ihanet ettiklerini esefle gormekteyiz. Merhametten, sevgiden, empatiden yoksun katı kalpli insanların tebliği coğu zaman fayda değil zarar getirmektedir. Bu sebeple tebliğ ehli ve sufiler birbirlerine yardımcı olmalıdır. Sufiler “nefis tezkiyesi yapıyoruz” diye İslam ’ı tebliğden geri durmamalı, tebliğ ehli de “Biz İslam ’ı yayıyoruz” diye maneviyat ve guzel ahlak seferberliğinden durmamalıdırlar. Rabbimiz bizlere iyilik ve takva uzerinde yardımlaşmayı, İslam ’ı tebliğ etmede muvaffakiyetleri nasip eylesin. Amin.
Kaynak: Prof. Dr. Suleyman Derin, Altınoluk Dergisi, 371. Sayı
İslam ve İhsan