
Hizmet eden kişinin gonlu, munbit bir toprak gibi olmalıdır. Toprağın uzerinde gezen canlılar, onu ciğner ve curûfunu da oraya dokerler. Fakat toprak, bu curûfun hepsini temizler ve birbirinden guzel nebatlar bitirerek uzerinde dolaşan butun mahlûkÂtı besler.Guneş icin ısıtmamak nasıl imkÂnsız ise, yuksek ruhlar icin de insanlara acımamak, hizmetten kacınmak, ıztırap ve cileler karşısında duygusuz kalmak ve etrafına guzellik tevzî etmemek oyle imkÂnsızdır.
İslÂm ahlÂkının muhim bir bolumunu teşkil eden hizmet, nefsin hodgÂmlığından kurtularak diğergÂm bir ruhla mahlûkÂta yonelmek sûretiyle AllÂh ’ın rızÂsını aramaktır. Dunyevî menfaat elde etme duşuncesinden uzak, sırf Allah rızÂsı icin îf edilen her samimî hizmet, hakîkatte Rabbe vuslat arayış ve iştiyÂkının davranışlara aksetmiş bir ifÂdesidir. Yani bir musluman icin hizmet, son derece muhim ve fazîletli bir vazifedir. LÂkin hizmetlerin belli ÂdÂb ve olculer dÂhilinde yapılması zarûrîdir. Zira ÂdÂbına riÂyet etmeden yapılan bir hizmetten hayır umulamaz.
Do­la­yı­sıy­la bu­tun hiz­met­ler, m­hi­yet ve key­fi­yet iti­b­rıyla en mu­kem­mel bir sû­ret­te îf edil­me­li­dir. Yani ge­rek mad­dî, ge­rek­se m­ne­vî hiz­met­le­rin îf­sın­da gos­te­ri­len gay­ret ehem­mi­yet­li ol­du­ğu gi­bi, on­la­rın han­gi kal­bî key­fi­yet ve se­vi­ye ile ya­pıl­dı­ğı da pek mu­him­dir. Zira hiz­me­tin be­re­ket­li ve Hak ka­tın­da mak­bûl ola­bil­me­si, an­cak bu­na bağ­lı­dır. Onun icin­dir ki bu­yuk­ler:
HİZMETTE ADAP VE OLCU
“Hizmet muhimdir; lÂkin hizmette edep daha muhimdir.” buyurmuşlardır. Boylece hiz­me­tin, sa­mi­mî bir yu­rek­le ve bel­li ÂdÂb ve usûl­le­re uyu­la­rak îf edil­me­si­nin lu­zû­mu­nu be­yÂn et­miş­ler­dir. Yani hizmette bulunanlar, tıpkı mayınlı bir arazide yuruyormuş gibi buyuk bir hassÂsiyetle, muÂmelelerinde nezÂkete dikkat etmek mecbûriyetindedirler.
Ce­nÂb-ı Hak, yap­tı­ğı­mız amel­le­rin s­lih ol­ma­sı­nı ar­zu buyurduğu ka­dar, on­la­rı ne de­re­ce­de tak­v ol­cu­le­ri­ne ri­Ã‚yetle yap­tı­ğı­mı­za da na­zar eder. Bu ba­kım­dan mad­dî ola­rak fa­kir, fa­kat gon­lu zen­gin bir kim­se, yarım hurma ile dahî cenneti ka­zanabilirken; mad­dî ola­rak zen­gin, fa­kat kalbi fakir, yani gÂfil olan da, butun servetini sarf etse bile yine de husrÂna duşebilmektedir. Bu demektir ki, yapılan ibadetlerin Hak katında kabûlu, gonuldeki ihlÂs ve iştiyÂkın coş­kun­lu­ğu­na bağ­lı­dır. Z­hi­ren mu­az­zam go­ru­nen ni­ce amel-i s­lih­ler, cu­ce bir gon­lun icin­de yok ka­dar ku­cu­lur­ken; z­hi­ren ba­sit ve ku­cuk sanılan nice amel-i s­lih­ler ise, yuce bir gon­lun ihlÂs ve takv ik­lî­min­de ec­ri yer­le­re ve gok­le­re sığ­ma­yan ul­vî bir ka­zanc ve ebe­dî bir k­ra vesîle olmaktadır.
O hÂl­de en mu­him hu­sus; oz­dur, kal­bin du­yuş­la­rı­dır. Yani ibadet­te gon­lun ri­Ã‚yet et­ti­ği edep ve ol­cu­ler­dir ki, bu ha­kî­kat, hiz­met­te da­ha da ehem­mi­yet ka­za­nır. Nitekim Kur ’Ân-ı Kerîm ’de Haz­ret-i Pey­gam­ber -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e, ih­lÂs ve tak­v ile ku­ru­lan Ku­ba Mes­ci­di ’nde na­maz kıl­ma­sı, buna mukÂbil mu­n­fık­la­rın ni­fak ve fit­ne te­mel­le­ri uze­ri­ne kur­du­ğu Mes­cid-i Dı­rar ’ı da yıkması em­re­dil­miş­tir. Dış­tan ba­kın­ca bun­la­rın her iki­si de mes­cid­dir, an­cak ic­ten ba­kın­ca ara­la­rın­da do­ğu ile ba­tı, cen­net ile ce­hen­nem ka­dar fark var­dır.
İş­te edep ol­cu­le­riy­le îf edi­len hiz­met­lerle, bu ol­cu­le­re ri­Ã‚yet edil­me­den ya­pı­lan hiz­met­le­rin farkı budur.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan