Tûr Suresi 3. ayeti ne anlatıyor? Tûr Suresi 3. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...Tûr Suresi 3. Ayetinin Arapcası:ف۪ي رَقٍّ مَنْشُورٍۙ
Tûr Suresi 3. Ayetinin Meali (Anlamı):Acılıp yayılmış ince deri uzerine.
Tûr Suresi 3. Ayetinin Tefsiri:Allah TeÂl beş şey uzerine yemin ederek peygamberlerin haber verdiği kıyÂmetin ve Âhiret azabının mutlaka vuku bulacağını, hic kimsenin bunu engellemeye guc yetiremeyeceğini bildirmektedir. Uzerlerine yemin edilen varlıklar şunlardır:
✺ Tûr: Tûrun asıl mÂnası dağ demektir. Buradaki Tûr ’dan maksat, Hz. Mûs ’nın peygamberlikle şereflendiği ve CenÂb-ı Hak ile konuştuğu ozel dağın adıdır. Dilimizde Tûr Dağı olarak meşhur olmuştur.
✺ KitÂb-ı Mestûr: Uzun zaman muhafaza edilebilmesi icin ince derilere ozellikle ceylan derisine yazılmış kitap. Bundan maksat Tevrat, İncil ve Zebûr gibi onceki ilÂhî kitaplar olabileceği gibi, mufessirlerin coğunluğunun beyÂnına gore Kur ’Ân-ı Kerîm ’dir. Bu ifade, henuz inmeye başlamış olan Allah kelamının ilk gunden itibaren buyuk bir itina ile yazılıp kayda gecirilmeye başlandığını ve bunun neticede başı sonu belli bir kitap haline geleceğini haber vermektedir.
✺ Beyt-i Ma‘mûr: Gelen gideni cok olan, ziyaretcileriyle şenlenen ve bakımlı olan “Ma‘mûr Ev” demektir. Bundan maksat hac, umre ve diğer ziyaretlerle hicbir zaman boş kalmayan; maddeten ve mÂnen dÂim imar edilen BeytullÂh yÂni KÂbe ’dir. Bu evin KÂbe hizasında gokte bulunan bir ev olması da mumkundur.
Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.) şoyle buyurur:
“MirÂc ’da yedinci kat goğe cıktığımızda Beyt-i Ma‘mûr ’u gordum ve onu CebrÂil ’e sordum, bana şu bilgiyi verdi: «Burası Beyt-i Ma‘mûr ’dur. Orada hergun yetmiş bin melek namaz kılar. Oradan cıkan melek artık bir daha geri donmez.»” (BuhÂrî, Bed ’u ’l-halk 6; Muslim, İman 265)
Ayrıca bu evden maksadın “mu ’minin kalbi” olma ihtimali de vardır. Cunku o iman, mÂrifetullah, muhabbetullah, takvÂ, tevekkul ve teslimiyetle mÂmûr hÂle gelir.
✺ Sakf-ı merfû‘: Yukseltilmiş tavan demektir. Bununla gokyuzu kastedilir. Nitekim bir Âyet-i kerîmede bu husus acıklığa kavuşturulur: “Gokyuzunu korunmuş bir tavan yaptık.” (Enbiy 21/32)
✺ Bahr-i mescûr: “Bahr” deniz demektir. “Mescûr” ise birden cok mÂna ifade eden bir hususiyete sahiptir. Bu kelimenin “kızdırılmış, alevlendirilmiş, kaynatılmış” ve “dolgun, taşkın” olmak uzere iki onemli anlamı vardır.
Birincisine gore, kıyametin son derece dehşeti sebebiyle ısınan ve hararetin şiddetiyle kızdırılıp alevlenen denizlere yemin edilir. Nitekim: “Denizler ateşlenip kaynatıldığı zaman” (Tekvîr 81/6) Âyeti bu mÂnaya işaret eder. Gorulduğu uzere burada bir sobanın veya fırının yakılmasını ifade eden bir fiil kullanılmıştır ki, okyanusların durumunu anlatmaktadır. Tabanlarında magma tabakasından ince bir kabukla ayrılmış bulunan okyanuslar, alttan ısıtılan dev bir kÂseye benzetilebilir. Nitekim okyanus tabanlarında sıradağlar şeklinde uzanan volkanik kayalar denizaltı depremleri ve yanardağ patlamalarıyla meydana gelmiştir. Denizlerde bu faaliyetler devam etmekte olup 1000 derecenin uzerindeki sıcaklıklarda magma sızıntılarının suları kaynatması gibi olaylar sık sık gozlenmektedir. Belki de kıyÂmet esnasında okyanusların altındaki, magma tabakasıyla aralarında bulunan bu ince perde kaldırılacak, buyuk bir hararetle okyanuslardaki sular kaynatılacaktır.
Kelimenin “dolgun, taşkın, taşmak” mÂnasına gore ise şu an sularla dolu olan denizlere, okyanuslara yemin edildiği anlaşılmakta ve bu mÂna diğer bir acıdan okyanusların durumunu tasvir etmektedir. Zira okyanuslarda depolanmış olan su miktarı karalara taşacak duzeyde olmasına rağmen, onemli miktarda su, hÂlen kutuplarda buzul hÂlinde saklandığı icin, bugunku su seviyesi korunmaktadır. İklimlerdeki değişikliklerin yıllık 4-5 derece civarında bir ısınmaya yol acması durumunda bu buzulların eriyeceği ve deniz seviyesinin yuz metre kadar yukselerek karalara taşacağı hesaplanmaktadır. (bk. Kandemir ve arkadaşları, II, 1799)
İşte yeminle uzerlerine dikkat cekilen ve her biri ilÂhî kudretin buyuk bir tecellisi olan bu varlıklar, kendilerini var eden Allah ’ın, Âhiretle alakalı tum va ’dlerini yerine getirmeye elbette guc sahibi olduğunun, dolayısıyla Allah ’ın azabının mutlaka vuku bulacağının ve onu kimsenin engellemeye muktedir olamayacağının acık delilleridir.
Bu Âyetlerin kalbe ne dehşette tesir ettiğine Hz. Omer ’ın şu hÂli guzel bir misaldir:
Bir gun Hz. Omer, bir evin onunden gecerken, hÂne sahibinin, evin dışından duyulacak kadar yuksek bir sesle Tûr sûresini okuduğunu işitti. Adam:
“Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır. Onu onleyebilecek hicbir guc yoktur” (Tûr 52/7-8) Âyet-i kerîmesine gelince, heybetinden dunyanın titrediği Omer (r.a.) bineğinden indi, bir muddet duvara yaslanarak dinledi. Sonra bu Âyetin îkÂzındaki şiddetin tesiriyle evinde bir muddet hasta yattı. (İbn Recep el-Hanbeli, et-Tahvîf mine ’n-nÂr, Dımaşk, 1979, s. 30)
Hz. Omer ve benzeri kÂmil mu ’minlerin boyle dehşet verici Âyetler karşısında sarsılmaları normaldir. Cunku:Tûr Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
Tûr Suresi 3. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan