Yusuf Suresi 17. ayeti ne anlatıyor? Yusuf Suresi 17. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...Yusuf Suresi 17. Ayetinin Arapcası:قَالُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِنْدَ مَتَاعِنَا فَاَكَلَهُ الذِّئْبُۚ وَمَٓا اَنْتَ بِمُؤْمِنٍ لَنَا وَلَوْ كُنَّا صَادِق۪ينَ
Yusuf Suresi 17. Ayetinin Meali (Anlamı):Şoyle dediler: “Muhterem babamız! Biz gittik, yarış yapıyorduk; Yûsuf ’u da eşyalarımızın yanında bırakmıştık. Geri donduğumuzde bir de ne gorelim, onu kurt yemiş! Şimdi biz ne kadar doğruyu soyluyor olsak da, biliyoruz ki sen bize inanmayacaksın.”
Yusuf Suresi 17. Ayetinin Tefsiri:Onlar, bir mazeretleri bulunduğunu en guzel şekilde anlatabilmek icin akşamleyin geldiler. Hepsi koro halinde ağlaşmakta idiler. Yûsuf ’u kuyuya atmışlar ve guya ondan kurtulmuşlardı. Fakat Yûsuf ’un beraberlerinde donmeme sebebini babalarına bir şekilde anlatmaları gerekiyordu. Bunun da bir yolunu buldular; babalarının kendilerine daha once verdiği ipucunu kullanarak, kendileri yarış yaparlarken eşyalarının yanında bıraktıkları Yûsuf ’u kurdun kapıp yediğini soylediler. Soylediklerinin doğruluğuna delil olarak da Yûsuf ’un, uzerine sahte kan surdukleri gomleğini gosterdiler. Fakat YÂkub (a.s.) onlara inanmadı ve Yûsuf ’la alakalı olarak buyuk bir plan cevirdiklerini yuzlerine soyledi. Ancak YÂkub (a.s.) ’ın sabırdan başka yapacak bir şeyi kalmamıştı. “Bana duşen en guzel şekilde sabretmektir” diyerek, yuceler yucesi Allah ’ın yardımına sığındı.
Rivayete gore kardeşleri, Yûsuf ’un gomleğini kana bulayıp babalarına getirdiklerinde, acı haberi alan Hz. YÂkub feryada başladı. Gomleği kendisine gostermelerini istedi. Onu yuzune gozune surdu, koklayıp optu. Daha sonra gomleği evirip cevirmeye başladı. Gomlekte herhangi bir yırtık veya parcalanma izi yoktu. Bunun uzerine Hz. YÂkub şoyle dedi: “Kendisinden başka ilÂh olmayan Allah ’a yemin ederim ki, bu gune kadar bunun gibi hikmetli hareket eden, boyle yumuşak huylu bir kurt gormedim. Oğlumu yiyip parcaladığı, onu gomleğinin icinden cekip cıkardığı halde uzerindeki gomleği parcalamamış!” Buna gore YÂkub (a.s.) ’ın, onların hilesini pekÂl sezdiği anlaşılmaktadır. (bk. Taberî, CÂmi‘u ’l-beyÂn, XII, 213; Kurtubî, el-CÂmi‘, IX, 149) Zaten Âyette yer alan “Hayır! Belli ki, nefisleriniz sizi aldatıp, boyle kotu bir işe suruklemiş” (Yûsuf 12/18) ifadesi de bu gerceği acıkca beyÂn etmektedir.
“Sabr-ı cemîl”, guzel bir sabır demektir. Bu, beraberinde hicbir feryadın, şikÂyetin ve tahammulsuzluğun bulunmadığı bir sabırdır. Bu keyfiyetteki bir sabır insana, tum felÂket ve meşakkatleri sukûnetle, kendine hÂkim olarak, ağlayıp sızlamadan, yuce ruhlu kişilere yaraşır bir şekilde goğusleme kuvveti verir. Bir başka izaha gore ise: “Sabr-ı cemîl; Allah TeÂl ’nın kadîm ve kullî iradesiyle istediği şeylerin ortaya cıkışına sabretmek, teslim olmak ve rız gostermek”tir. Boyle bir sabrın peşinden ilÂhî yardımın yetişeceğinde şuphe yoktur. Nitekim Âyette sabr-ı cemîl ’in hemen peşinden yegÂne yardım istenecek varlığın Allah olduğunun beyÂn edilmesinde bu gerceğe bir işaret vardır.
Abdulkadir GeylÂnî (k.s.), bir musibet karşısında kulun takınacağı hÂli ve bu hÂle gore gelen musîbetin nasıl bir netice hÂsıl edeceğini şoyle izah eder:
“Musîbetin bir ceza olarak, ya da yapılan hatalara mukÂbil geldiğine alÂmet odur ki; o anda insan sabırsız ola… Bağıra, cağıra… Sızlana… Ve hÂlinden halka Hakk ’ı şikÂyet ede… Musîbetin hatalara kefaret oluşuna alÂmet odur ki, geldiği zaman bağrılıp cağrılmaya. Bir sızlanma olmaya. Sîne daralmaya. Bilakis ferahlık ola… Hele o musîbet hÂlinde ilÂhî emirlerin edÂsı, taata koşmak insana hic ağır gelmeye. Manevî derecenin yukselmesine alÂmet olan musîbet ise, insanı rız hÂline dalgın kılar. Muvafakat yolunu tutturur. Nefis itminan halindedir ve kadere karşı bir sukûn icindedir. T o musîbet hÂli gecinceye kadar…” (Velîler Ansiklopedisi, II, 472)
Tekrar kıssaya donecek olursak, kardeşleri boyle plan cevirirken peki Yûsuf ne durumdaydı:
Yusuf Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
Yusuf Suresi 17. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan