Tevbe Suresi 103. ayeti ne anlatıyor? Tevbe Suresi 103. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...Tevbe Suresi 103. Ayetinin Arapcası:خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّ۪يهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْۜ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ
Tevbe Suresi 103. Ayetinin Meali (Anlamı):Onların mallarından bir miktar zekÂt ve sadaka al ki, boylece kendilerini gunahlarından arındırıp tertemiz kılasın. Ayrıca onlar icin dua ve istiğfar et. Cunku senin duan onlar icin kalplerini yatıştıran bir huzur ve tatmin vesilesidir. Allah, her şeyi hakkiyle işiten, kemÂliyle bilendir.
Tevbe Suresi 103. Ayetinin Tefsiri:Tebuk Gazvesi ’nden geri kalmaları, sonra pişman olup tevbe ederek kendilerini Mescid-i Nebevî ’nin direklerine bağlamaları ve haklarında bundan onceki Âyet-i kerîme inerek bağışlanmaları uzerine Ebû LubÂbe ve iki arkadaşı gidip mallarını Peygamber (s.a.s.) ’e getirdiler ve:
“–Ey Allah ’ın Rasûlu! Bu mallar bizi seninle birlikte sefere cıkmaktan geri bıraktı. Bu malları sadaka olarak dağıt, bizim bağışlanıp gunahlardan temizlenmemiz icin Allah ’a dua et” dediler. Efendimiz (s.a.s.):
“–Rabbim bana emretmedikce onlardan bir şey alıp da sadaka olarak dağıtmam” buyurdu. Bunun uzerine Allah Teal bu Âyet-i kerîmeyi indirdi. Allah Resûlu (s.a.s.) bundan sonra onların mallarından alıp sadaka olarak muhtaclara dağıttı. (Taberî, CÂmi‘u ’l-beyÂn, XI, 23; VÂhidî, EsbÂbu ’n-nuzûl, s. 263)
Bu Âyet-i kerîmenin, Tebuk seferine katılmayan bir grup munafığın Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ’e gelerek tevbe ettiklerini soylemeleri ve mallarından bir kısmını sadaka olarak dağıtmasını istemeleri uzerine indiği rivayet edilmişse de (Taberî, CÂmi‘u ’l-beyÂn, XI, 14), meşhur olan Ebu LubÂbe ve uc arkadaşı hakkında inmiş olmasıdır.
Bu rivayete gore, burada alınması emredilen sadaka, farz olan zekÂt olmayıp o ayak suruyerek savaşa katılmayanlardan gunahlarına bir kefaret olması icin alınan ozel bir sadakadır. Hasan Basrî (r.h.) ’in goruşu budur. Bununla beraber bir varlık vergisi, bir vergi cezası şeklinde de değil, oruc ve yemin kefaretlerinde olduğu gibi, ibÂdet ve taatteki bir kusurun affı, bir eksikliğin giderilmesi niyetiyle alınan bir sadaka olmuş olur.
Fakat fakihlerin pek coğu, bundan asıl maksadın farz olan zekÂt olduğu goruşundedir. Zira yukarıdan beri konunun akışı zenginler uzerine olup, siyÂkın icabı da bu olduğundan, bu Âyetle zekÂtın zenginlere farz olduğu belirtilmiştir. Boylece suclarını itiraf eden bu asker kacaklarının gunaha girmelerine sebep mal sevgisi olduğundan tevbe ve pişmanlıklarının gecerli kabul edilip dindarlıklarının samimi olması, ancak farz olan zekÂtı gonul rızÂsıyla ve seve seve vermelerine bağlıdır. Nifak pisliğinden ancak bu yolla temizlenip kurtulabilecekleri haber verilmiştir.
Bu mÂna farz olan zekÂttan başka nafile olarak daha fazla vermelerine ve fazla fazla verdikleri takdirde bunun alınıp kabul edilmesine mani değildir. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) ’in, “almakla emrolunmadım” buyurmasının bir takım munafıkların sadakalarının kabul edilmeyişiyle ilgili olması daha kuvvetli ihtimaldir.
HÂsılı burada “al!” emrinin, rivayete gore gunahlara kefaret niteliğinde nafile cinsinden olan sadakaların Peygamberimiz (a.s.) tarafından alınıp kabul edilmesine delalet etse de farz olan zekÂtlarının alınıp kabul edilmesine oncelikle delalet edeceği ÂşikÂrdır. Şurası da bilinmektedir ki, Resûlullah, kendi adına sadaka almaktan menedilmişti. Peygamber evladından ve soyundan olanların vacip olan sadakaları kabul etmeleri haram olduğu gibi, Peygamberimiz ’in kendisine, vacip veya nafile her turlu sadaka haram idi. Şu halde Efendimiz ’in sadaka alması, kendi adına değil, Allah adına almasıdır. “Fakirlerinize verilmek uzere zenginlerinizden sadaka almakla emrolundum” hadisi şerifinde de acıkca belirtildiği uzere, devlet reisi sıfatıyla ve vazifesi gereği olarak sadakaları alıp harcama yerlerine sarfetmesidir.
İşin aslına bakılacak olursa:
Tevbe Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
Tevbe Suresi 103. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan