MunÂfikûn Suresi 4. ayeti ne anlatıyor? MunÂfikûn Suresi 4. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...MunÂfikûn Suresi 4. Ayetinin Arapcası:وَاِذَا رَاَيْتَهُمْ تُعْجِبُكَ اَجْسَامُهُمْۜ وَاِنْ يَقُولُوا تَسْمَعْ لِقَوْلِهِمْۜ كَاَنَّهُمْ خُشُبٌ مُسَنَّدَةٌۜ يَحْسَبُونَ كُلَّ صَيْحَةٍ عَلَيْهِمْۜ هُمُ الْعَدُوُّ فَاحْذَرْهُمْۜ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُۘ اَنّٰى يُؤْفَكُونَ
MunÂfikûn Suresi 4. Ayetinin Meali (Anlamı):Onlara şoyle bir baktığın zaman kalıpları ve kıyÂfetleri hoşuna gider. Oyle bir ton ve uslupla konuşurlar ki, konuştuklarında sozlerine kulak verirsin. Onlar elbise giydirilip duvara dayanmış kereste gibidir. Her gurultuyu aleyhlerinde sanırlar. Asıl duşman onlardır; onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Nasıl da doğru yolu bırakıp bÂtıl dÂvalar peşinde koşturuluyorlar?
MunÂfikûn Suresi 4. Ayetinin Tefsiri:Medine munafıklarının onderleri olan Abdullah b. Ubeyy, Mugis b. Kays, Ced b. Kays ve arkadaşları iri yapılı, yakışıklı, giyim ve kuşamlarına itina gosteren, duzgun konuşan, dilleri ve dış gorunuşleri alımlı kimseler idiler. “Ya Rasûlallah” diye soze başladıkca Peygamberimiz (s.a.s.) de sozlerini dinlerdi. (Fahreddin er-RÂzî, MefÂtîhu ’l-gayb, XXX, 14) Bu sebeple ayette şoyle buyrulur: “Onları gorduğunde cisimleri hoşuna gider. Dıştan bakınca giyimleri kuşamları, şıklıkları, irilikleri, guzellikleri, bedenlerinin susu ve manzarası sana hoş gelir. İmreneceğin tutar. Konuştuklarında ise konuşmalarını dinlersin. Dillerinin fesahati, sozlerinin akıcılığı, tatlılığı, konuşmaya olan merak ve yatkınlıkları sebebiyle guzel laf ederler. Sozlerini dinletirler. Fakat onlar, kendilerine soz soylendiği zaman resmî bir tavırla ve dıştan ağır başlı bir vaziyette dinler gibi sessizce dururlar, ancak kulaklarına soz girmez. Zira onlar elbise giydirilip duvara dayandırılmış keresteler, tahtalar, direkler gibidirler.”
ŞÃ‚ir, onların bu hÂlini şoyle dillendirir:
“Benzer erbÂb-ı riyÂnın hÂli ol kÂşÃ‚neye
İc yuzu vîrÂn, dışı mÂmûr şeklin gosterir.” (Es ’ad Muhlis Paşa)
“RiyakÂr insanların hÂli suslu bir konağa benzer. Oyle bir konak ki, dışından baktığın zaman goz kamaştıracak kadar guzel ve cekici, fakat ici harap ve virandır.”
Bir başka şÃ‚ir de şoyle der:
“Guzel oldur kim anın husnu bigî hulku da ola
Yoksa cok suret yazarlar kilis dîvÂrına.” (Şeyhoğlu Mustafa)
“Hakiki guzelin yalnız cehresi değil, huyu ve ahlÂkı da guzel olmalı ki, kusursuz ve makbul addedilsin. Yoksa yalnız yuz guzelliği olduktan sonra, kilise duvarlarında da bir cok guzel insan resimleri var; fakat bunlar neye yarar ki?”
Âyette munafıklar iman, hayır ve guzellik namına ne varsa hepsinden uzak birer kalıp oldukları icin duvara dayandırılmış kerestelere benzetilir. Ayrıca kendisinden faydalanılan kereste ya tavanda ya duvarın icinde veya fayda mulahaza olunan bir başka yerde bulunur. Kendisinden faydalanılmayan kereste ise duvara dayandırılır ve oyle bekler. Munafıkların da faydasız kimseler olduğunu bildirmek uzere onları, duvara dayandırılmış, boş bekleyen, ne kendine ne de kimseye faydası olmayan kerestelere benzetmiştir.
Bu teşbihle ilgili bir başka izah da şoyledir: Duvara yaslandırılmış kerestenin iki ucu vardır; birisi bir tarafa, diğeri diğer tarafa doğrudur. Munafıklar da boyledir. Onun da iki ucu vardır. İc ucu kÂfirlere doğru, dış ucu ise muslumanlara doğrudur. (Fahreddin er-RÂzî, MefÂtîhu ’l-gayb, XXX, 16) Dolayısıyla munafıkların “duvara dayandırılmış keresteler”e benzetilmeleri, onların İslÂm ’a ve Peygamberimize karşı ruhsuzluklarını, donukluklarını, duygusuzluklarını, şuursuzluklarını ve iki yuzluluklerini net bir tablo halinde sunmaktadır.
Diğer taraftan onların surekli dinleme, endişeli ve sarsıntılı bir bekleyiş halleri tasvir edilir: “Onlar, her gurultuyu aleyhlerinde sanırlar.” (Munafıkûn 63/4) Uzerinde titredikleri mevzu, Allah ’ın ve Rasûlu ’nun emrini dinlemek değil, mallarının ve canlarının emniyetidir. Bu bakımdan oldukca hassas, hareketli ve duygulu, aynı zamanda da oldukca korkulu bir manzara arz etmektedirler. Cunku munafık olduklarını, ince bir perdeyle yuzlerini kapadıklarını, bir yemin ve doneklikle ic yuzlerini gizlediklerini bizzat kendileri bilmektedir. Bu durumlarının ifşa olunup muslumanlar tarafından bilinmesinden, boylece can ve mal emniyetlerini kaybedip insanların yanında rezil olmaktan korkmaktadırlar. O bakımdan duydukları her sozu, her tıkırtıyı aleyhlerinde sanıyorlar. Yalan soylemeye de alışık olduklarından lehlerinde soyleneni bile yalan kabul ederek hep aleyhlerinde mÂna cıkarıyorlar. İşte bu tip kimseler, Allah ’ın kahrına layık duşmanlardır; onlardan sakınmak gerekir. Cunku onların tevbe edip yakalandıkları bu hastalıktan kurtulmaya niyetleri bile yoktur:MunÂfikûn Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
MunÂfikûn Suresi 4. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan