
A'rÂf Suresi 94. ayeti ne anlatıyor? A'rÂf Suresi 94. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...A'rÂf Suresi 94. Ayetinin Arapcası:وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَبِيٍّ اِلَّٓا اَخَذْنَٓا اَهْلَهَا بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَضَّرَّعُونَ
A'rÂf Suresi 94. Ayetinin Meali (Anlamı):Biz hangi memlekete bir peygamber gonderirsek, once oranın halkını ezici fakirlikler, kımıldatmayan sıkıntılar ve musibetlere uğratırız ki, kalpleri yumuşasın, gafletten uyanıp kendilerine gelsinler ve boyun bukup Allah ’a yalvarsınlar.
A'rÂf Suresi 94. Ayetinin Tefsiri:Allah TeÂl ’nın toplumların hayatında cÂri olan kanunlarından biri de, peygamber gonderdiği ulke halklarını, kalplerini ilÂhî hakîkatleri idrÂke musait hale getirmek icin bir takım zorluklar ve felÂketlerle sınamasıdır. Bu kanuna uygun olarak Allah, peygamber gonderdiği kavimlere fakirlik, kıtlık ve hastalıklar gondermiş, onları ceşitli iktisÂdî sıkıntılara sokmuş, savaşlarda yenilgilere ve buna benzer felÂketlere uğratmıştır. Butun bunlar, az once de ifade edildiği gibi onların kibir ve gururlarını kırmak, guc, kuvvet ve zenginliğe olan aşırı guvenlerini sarsmak icindir. Uzerlerinde, butun mukadderatlarını kontrol eden sonsuz kudret sahibi Allah ’ın olduğunu hatırlatmak ve bu sayede kalplerini, ilÂhî ikazlardan ders cıkarabilecek bir hÂle getirerek Rablerinin onunde huşû icinde boyun bukup O ’nun emirlerine teslim olmalarını sağlamaktır. Fakat birinci sırada uygulamaya konan bu usul, eğer onları hakkı kabule yonlendirmede yeterli olamazsa, bu sefer de, o insanlar her turlu nimet, bolluk ve refah ile şımartılır. Bu durum, artık onların feci bir Âkıbete doğru suruklendiklerinin muhim bir işaretidir. Tecrube edilmiş genel bir kÂide olarak, sıkıntı ve felaketlere ducÂr olan bir topluluk, buyuyup zenginleşmeye başladıklarında, şukurlerini artıracak yerde, daha ziyade Rablerine minnet duymaktan ictinap ederler ve hatta eski gunlerini sanki hicbir sıkıntı olmamış gibi unutup giderler. Gordukleri sıkıntı ve refah hallerinin, Allah tarafından terbiyeye yonelik bir sebep ve hikmetle alakalı olduğunu duşunmezler. Hatta: “Bunlarda oyle harikulÂde sayılacak bir şey yok. Boyle darlık, boluk, fakirlik, zenginlik, hastalık, sağlık, kederli ve surûrlu haller insan hayatının tabii bir gereği olarak oteden beri devam edegelen şeylerdir. Bunların, peygamberlerin davetini kabul edip etmeme, onların oğrettiği ahlÂkî değerlere bağlı kalıp kalmamayla hicbir ilgisi yoktur. Tarihin verdiği bilgilere gore, daha once yaşayan atalarımızın başına da bu tur şeyler gelmiştir” diyerek kendilerini kandırırlar. Neticede bu gaflet ve şaşkınlık icinde, hic farkına varamadan başlarına gelen ilÂhî kahır tecellileriyle yok olur giderler.
Allah Resûlu (s.a.s.), bel ve musîbetler karşısında mu ’minle munÂfığın tavrını ne guzel beyÂn eder:
“Mu ’minin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Cunku her hÂli kendisi icin bir hayır sebebidir. Boylesi bir ozellik sadece mu ’minde vardır: Sevinecek olsa, şukreder; bu onun icin hayır olur. Başına bir bel gelecek olsa, sabreder; bu da onun icin hayır olur.” (Muslim, Zuhd 64)
Hz. Âmir (r.a.) anlatıyor:
Birgun Resûlullah (s.a.s.) ’in yanına gittim. Bir ağacın altına kendisi icin bir yaygı serilmiş, O da uzerine oturuyordu. AshÂbı etrafına toplanmışlardı. Ben de yanlarına oturdum. Bir ara Allah Resûlu hastalıklardan ve dertlerden bahsedip dedi ki:
“Mu ’mine bir hastalık gelir, sonra da Allah ona şifa verirse, bu hastalık onun gecmiş gunahlarına kefÂret, geri kalan hayatı icin de bir oğut olur. ŞÃ‚yet munafık hastalanır, sonra da Âfiyet verilirse o, sahibi tarafından bağlanıp sonra da salıverilen fakat nicin bağlandığını, nicin salıverildiğini bilmeyen bir deve gibidir.” (Ebû DÂvûd, CenÂiz 1/3089)
Netice olarak eğer bir toplum musibet ve dertlere ducar olduğunda bile Allah ’a yonelmiyorsa veya Allah rahmetini ve bereketini sacarken O ’nu hatırlamıyor ya da halini duzeltmek icin hic mi hic gayret gostermiyorsa, onun helÂki artık yakın ve kacınılmazdır.
Bu ayetler nÂzil olduğu sırada Mekke ’de Kureyş muşrikleri Peygamberimiz (s.a.s.) ’e aynı muhalefeti gosteriyorlardı. Sonunda şiddetli bir kıtlığa maruz kalıp aclıktan kıvranmaya başladılar. Hadise şoyle oldu: Kureyşliler Peygamberimiz (s.a.s.) ’in tebliğine karşı gelmeye başlayıp, muslumanlara olan işkence ve eziyetlerini had safhaya vardırınca, Resûlullah (s.a.s.), mubÂrek ellerini semÂya kaldırdı ve Kureyş muşriklerine şoyle beddua etti:
“−YÂ Rabbi! Şu zÂlim kavme, Yûsuf (a.s.) zamÂnındaki gibi yedi sene kıtlık azÂbı vererek bana yardım eyle!”
Bunun uzerine, yağmurlar kesildi; Kureyş muşriklerini oyle bir kuraklık ve kıtlık yakaladı ki, her şeyi kokten kazıdı, silip supurdu. Bircokları aclıktan olduler. Yiyecek bir şey bulamayınca, olu hayvanların etlerini, derilerini yemeye başladılar. Onlardan biri goğe baktığında, aclık sebebiyle ortalığı duman kaplamış gibi gorurdu!
Allah TeÂl Kur ’Ân-ı Kerîm ’de bu hÂdiseden şoyle bahseder: “Oyleyse sen, goğun ÂşikÂr bir duman cıkaracağı gunu gozetle. Butun insanları her yonden saracak bir duman! Bu, gercekten can yakıcı bir azaptır.” (DuhÂn 44/10-11)
Bu kuraklık son derece şiddetlenince Ebû SufyÂn, Âlemlerin Efendisi ’ne murÂcaat etti ve:
“−Ey Muhammed! Sen rahmet olarak gonderildiğini soyluyor, Allah ’a itaati, akrabÂya yardımı emrediyorsun. Kavmin ise kıtlıktan yok olmak uzeredir! Onlardan bu felÂketin kaldırılması icin Allah ’a dua ediver! Eğer senin duan vesîlesiyle Allah bu belÂyı uzerimizden kaldıracak olursa, Allah ’a iman edeceğiz!” dedi. Ardından da yemin ederek soz verdi. Bunun uzerine Fahr-i KÂinat (s.a.s.) dua etti. Yağmur yağdı. Kıtlık nihÂyete erdi. Rahata eren muşrikler ise tekrar şirke donduler. (BuhÂrî, Tefsir 30, 44; Muslim, Munafıkîn, 40; Ahmed b. Hanbel, Musned, I, 431, 441)
Dolayısıyla bu ayetler, indikleri donemde Peygamberimizin karşısında yer alan Kureyş ’in o andaki durumu dikkate alındığında daha kolay ve guzel bir şekilde anlaşılacaktır.
Cenab-ı Hak, onlara ve tum insanlığa kurtuluş, hayır ve bereket kapısını gostermek uzere buyruyor ki:
A'rÂf Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
A'rÂf Suresi 94. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan