İhlas suresi ne zaman inmiştir? İhlas suresinin iniş sebebi nedir? İhlas suresinin anlamı ve nazil olma sebebi...İhlÂs sûresi, Mushaf ’taki sıralamada 112.; iniş sırasına gore 22. sûredir. NÂs sûresinden sonra, Necm sûresinden once Mekke ’de inmiştir. Medîne ’de indiğine dÂir rivÂyetler de vardır.
İHLAS SURESİNİN MEALİ De ki: «O Allah birdir. Allah Samed ’dir. O, doğurmamış ve doğrulmamıştır. Onun hicbir dengi yoktur.» İHLAS SURESİNİN İNİŞ SEBEBİ Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ceşitli zamanlarda insanları AllÂh ’a ve O ’nun indirdiği dine dÂvet edince, muhatapları O MÂbud ’un ozelliklerini sormuşlar ve Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- kendilerine bu sûreyi okuyarak cevap vermiştir. Bazı rivayetler, Allah TeÂl hakkında soru soranların Mekkeli muşrikler olduğunu, birtakım rivÂyetler de Medîneli Yahudiler ve Necranlı Hıristiyanların bu soruları sorduklarını gostermektedir. Bu yuzden sûrenin Mekke ’de indiğini soyleyenler bulunduğu gibi, Medîne ’de indiğini soyleyenler de cıkmıştır. Şimdi bu rivÂyetlere bir goz atalım:
Abdullah ibni Mes ’ûd -radıyallÂhu anh- ’tan rivayet edildiğine gore, Kureyşliler, Peygamber Efendimize gelerek: “-Rabbinin nesebi nedir?” diye sormuşlardı. Bunun uzerine İhlÂs Sûresi nÂzil oldu.
Araplarda bir yabancı tanınmak istendiğinde, nesebi ve kabilesi hakkında bilgi istenirdi. Bu, onların yaygın bir Âdetiydi. Bu sebeple Allah TeÂl ’yı tanımak icin de kendi zihin yapıları ve alışkanlıkları îcabınca, O ’nun nesebini sormuşlardı.
Ubeyy bin Ka ’b -radıyallÂhu anh- ’tan gelen rivÂyet de bu istikamettedir. İkrime ’nin İbn-i Abbas -radıyallÂhu anhumÂ- ’dan rivayet ettiğine gore, iclerinde Ka ’b bin Eşref ve Huyey bin Ahtab ’ın da bulunduğu bir grup Yahudi, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e gelerek: “-Seni gonderen Rab nasıldır?” diye sormuş, bunun uzerine İhlÂs sûresi nÂzil olmuştu.
At ’nın İbn-i Abbas -radıyallÂhu anhumÂ- ’dan naklettiğine gore, Necran Hıristiyanlarından bir heyet, bir papazla birlikte Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in huzuruna geldiklerinde Peygamber Efendimiz ’e sordukları sorulardan birisi de şudur: “-Rabbinin nasıl olduğunu soyle, O hangi maddedendir?”
Rasûlullah -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem-:
“-Benim Rabbim, hicbir şeyden meydana gelmedi. O, her şeyin yaratıcısıdır.” buyurdu. Cok gecmeden Allah bu sûreyi indirdi.
Rivayetlerin butununde gorulduğu gibi, Peygamber Efendimize, “Allah TeÂl ’nın kim ve nasıl olduğu” soruldukca, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- sorulara bu sûreyi okumak sûretiyle cevap vermiştir. Bu yuzden de sûre her defasında “yeni inmiş gibi” duşunulmuştur. Tefsir ilminde buna, “nuzûl tekrarı” denilir.
Aslında bu sûrenin Mekke doneminde, hatta muhtevÂsından bu donemin ilk zamanlarında nÂzil olduğu anlaşılmaktadır. Zira bu sûre inene kadar, Allah TeÂl ’nın zÂtı ve sıfatları hakkında Kur ’Ân-ı Kerîm ’de herhangi bir Âyet nÂzil olmamıştı. Bu sûrenin Mekke doneminin başlarında nÂzil olmasının delili, Mekke ’de Hazret-i BilÂl-i Habeşî -radıyallÂhu anh- ’ın sahibi Umeyye bin Halef ’in, Bilal ’i kızgın kumlara yatırarak goğsune taş koyduğunda, BilÂl -radıyallÂhu anh- ’ın:
“-Ehad, Ehad (Birdir, Birdir!)” diyerek Allah TeÂl ’yı zikretmesidir. Bu kelime, İhÂls Sûresi ’nden alınmadır.
İHLAS SURESİNİN ONCEKİ SURELERLE İLİŞKİSİ Kur ’Ân-ı Kerîm ’deki mevcut sıralama şekline gore, İhlÂs Sûresi ’nden once KÂfirûn, Nasr ve Mesed (Tebbet) Sûreleri gelir. KÂfirûn Sûresi ’nde, Allah Rasûlu -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’e kÂfirlerin taptıkları şeylere tapmayacağını îlan etmesi emredilmiştir. Nasr (İz CÂe) Sûresi ’nde, Peygamber Efendimizin kÂfirlere karşı buyuk bir fetih ve yardıma mazhar olacağı, nihayetinde gÂlip geleceği haber verilmiştir. Mesed Sûresi ’nde de kÂfirlerin hem dunyada, hem de Âhirette sonlarının rusvaylık olduğu bildirilmiştir. Bunlardan sonra gelen İhlÂs Sûresi, Peygamber Efendimiz -sallÂllÂhu aleyhi ve sellem- ’in kendisine ibÂdet ve iltic ettiği Allah TeÂl ’nın zÂt ve sıfatları hakkında bilgi vermektedir.
Diğer taraftan KÂfirûn Sûresi, “Kul: De ki!” şeklinde başlamış; bu sûredeki hitap şekli, kendisinden sonraki iki sûrede gorulmemiş ve İhlÂs Sûresi ’nde tekrar, “Kul: De ki!” emri verilmiştir. Boylece KÂfirûn Sûresi ’nde muşriklerin taptıkları putlara tapmaktan men edilen Peygamber Efendimize ve O ’nun şahsında butun insanlara, İhlÂs Sûresi ’nde hakikî mÂbudun sıfat ve husûsiyetleri acıklanmıştır.
Bu ozellikleri ile KÂfirûn Sûresi ve İhlÂs Sûresi, “Kelime-i Tevhid”i işaret eder vasıftadır. Kelime-i Tevhid ’in ilk kısmında bulunan “LÂ ilÂhe: Hicbir tanrı yoktur!” ifadesi ile KÂfirûn Sûresi ’nde zikredilen Âyetler; Allah dışındaki butun mÂbud ve ilÂhların gecersiz olduğunu, gercek hayatta hicbir karşılık ve anlamlarının olmadığını ozetler mÂhiyettedir. Gercekten “ilÂh: tanrı” kelimesiyle ifade edilen butun varlıklar, bağlılarının yakıştırdığı birtakım vasıf ve isimlerden ibarettir. Onların varlığı, kudreti ve ulûhiyeti hakkında zandan ote kesin bir bilgi yoktur. Daha onceki nesiller tarafından uydurulan/yakıştırılan bu isimler, gittikce vazgecilmez bir gelenek ve dine donuşmuştur. HÂlbuki Kelime-i Tevhid ’in devamında yer alan “İllallÂh: Ancak Allah!” ifÂdesi, butun şirk kalıntıları reddedildikten sonra, nev-i şahsına munhasır (orijinal) bir Allah inancını ikame etmektedir.
Kur ’Ân-ı Kerîm ’in, Hazret-i Âdem ’den beri devam edegelen tevhid akîdesini, her turlu şirkten, yakışıksız isim ve sıfatlardan tenzih ederek ortaya koyması; İslÂm ’ı butun mevcud din, inanc ve ideolojilerden ayırmaktadır. O, her turlu kemÂl vasfına sahip ve her turlu hata ve noksandan munezzeh bir Yaratıcı inancıyla insanların karşısına cıkmıştır. Her ne kadar bu tevhid inancı, insanlık tarihinde ilk defa ortaya konulmamışsa da, o gunku ve hatta bugunku şartlarda kendi icinde tutarlı, her turlu aşırılıktan uzak ve insan fıtratına en uygun, tek inanc sistemi, “tevhid”dir. Bu inancın tek bir cumlede ozeti, Kelime-i Tevhid; en ozlu ifadesi de “İhlÂs Sûresi”dir. Bu sûreyle, KÂfirûn Sûresi ’nde ifade edilen “muşriklerin cok tanrılı kulluk anlayışı” tamamen reddedildiği gibi, mu ’minlerin zihninde ve gonul Âleminde nasıl bir mÂbuda ibadet ettikleri acık-secik ifade edilmiştir.
Bu sebeple KÂfirûn ve İhlÂs Sûreleri, mÂhiyet ve mÂn itibariyle birbirini tamamlar vasıftadır. Bu tamamlayıcılık ozelliği, bazı isimlerinin ortak olmasına da yol acmıştır. Nitekim her iki sûreye de “mukaşkışa” ve “mubrie” isimleri verilmiştir. Mukaşkışa, tedÂvî eden, şirki uzaklaştıran demektir. Mubrie de iyileştiren anlamına gelir. Zira her iki sûre de, kalplerdeki karışıklık ve inanc kargaşasını sona erdiren, insanın tek hakikî mÂbuda yonelmesini hedefleyen vasıftadır. Gercek mÂbud olan “Allah” dışındaki butun sahte tanrılardan uzak durmak (berÂe); aynı zamanda AllÂh ’a yonelip yaklaşmak demektir. Cunku hak ve bÂtıl, birbirinin tam anlamıyla zıddıdır. Birine yaklaşan, diğerinden o nisbette uzaklaşmış demektir.
Butun bu ozellikleri sebebiyle, İhlÂs Sûresi, İslÂm tevhid itikadının en kısa ve en veciz ozetidir. Birkac cumle icinde, tarih boyunca, AllÂh ’a yakıştırılan butun şirk, kufur, noksan, acz ve hatalar cevaplanmış ve yine hepsinin mukabili olan Allah TeÂl ’nın yuce isim ve sıfatları zikredilmiştir. Boylece o, hem eksik ve hatalı sıfatlardan AllÂh ’ı “tenzih” etmekte, hem bu sıfatların doğru olanlarını gostererek inancları duzeltmekte (tÂdil) ve hem de şirk ve sapıklıktan uzak saf, katıksız bir “tevhid” inancı ikame etmektedir.
Kaynak: Zehra Eriş, Şebnem Dergisi, 143. Sayı
İslam ve İhsan
İHLÂS SURESİNİN TEFSİRİ
İHLÂS SURESİNİN FAZİLETİ NEDİR?