MÂide Suresi 108. ayeti ne anlatıyor? MÂide Suresi 108. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...MÂide Suresi 108. Ayetinin Arapcası:ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يَأْتُوا بِالشَّهَادَةِ عَلٰى وَجْهِهَٓا اَوْ يَخَافُٓوا اَنْ تُرَدَّ اَيْمَانٌ بَعْدَ اَيْمَانِهِمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاسْمَعُواۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟
MÂide Suresi 108. Ayetinin Meali (Anlamı):Bu uygulama, butun tarafların şÃ‚hitliği en doğru bir şekilde yerine getirmeleri ve yemin ettikten sonra başkalarının yapacağı yeminlerle yalanlarının ortaya cıkıp rezil olmaktan korkarak hakkıyla şÃ‚hitlik yapmaları bakımından en uygun yoldur. Allah ’a karşı gelmekten sakının ve emirlerini dinleyip itaat edin. Cunku Allah, buyruklarını tutmayıp yoldan cıkan bir topluluğu doğru yola eriştirmez.
MÂide Suresi 108. Ayetinin Tefsiri:Bu Âyetlerin iniş sebebi olarak tefsir ve hadis kaynaklarında şu olay nakledilir: Temîm ed-DÂrî, Adiyy b. Bed ve Budeyl b. Ebû Meryem ticaret icin birlikte Şam ’a gitmişlerdi. Temîm henuz musluman olmamıştı, Adiyy de hıristiyan idi. Budeyl ise muslumandı. Şam ’a vardıklarında, bir rivayete gore yolda, Budeyl hastalandı. Yanındaki eşya­ların bir listesini yapıp bunları yazdığı kÂğıdı yol arkadaşlarına haber vermeden kumaşların arasına yerleştirdi. Sonra onlara donduklerinde eşyalarını ailesine tes­lim etmeleri icin vasiyette bulundu, ardından ruhunu teslim etti. Arkadaşları don­duklerinde, eşyanın arasında yer alan altın nakışlarla bezenmiş gumuş bir kabı alıp diğerlerini ailesine teslim ettiler. Ailesi Budeyl ’in yaptığı listede bir de gumuş kap bulunduğunu gorunce bunu istediler, onlar boyle bir şey teslim aldıklarını inkÂr et­tiler. Ailesi durumu Resûlullah (s.a.s.) ’e arzetti. Bunun uzerine 106. Âyet indi. Resûl-i Ekrem (s.a.s.) ikindi namazını muteakip onlara yemin ettirdi. Mes ’ele bir muddet oylece cozum­suz kaldı. Sonra dava konusu gumuş kap Mekke ’de bulundu. Sahiplerine kimden aldıkları soruldu, onlar da Temîm ed-DÂrî ve Adiyy b. Bed ’dan satın aldıklarını soylediler. Durum tekrar Resûlullah ’a arzedildi, bu kez 107. Âyet nÂzil ol­du. Peygamber Efendimiz olunun vÂrislerinden iki kişiye bu konuda yemin ettirdi ve da­vayı kazandılar. Diğer bir rivayete gore Temîm ve Adiyy bu kabı 1000 dirheme sa­tıp parasını boluşmuşlerdi. Temîm musluman olunca bu olaydan duyduğu rahat­sızlık uzerine Budeyl ’in ailesine durumu acıklayıp 500 dirhemi odedi. Onlar da Adiyy aleyhine dava actılar ve Âyete gore yemin edip davayı kazandılar. (bk. BuhÂrî, VesÂya 35; Ebû DÂvûd, Akdiye 19; Tirmizî, Tefsir 5/19-20)
Bu Âyet-i kerîmelerde, olumu yaklaşan kimsenin vasiyette bulunması halinde bunun Âdil iki kişinin şahid tutulması ile gercekleşeceği haber veril­mektedir. Eğer kişi, yolculukta bulunup, yanında mu ’minlerden herhangi bir kimse yoksa, bu sefer yanında hazır bulunan kÂfirlerden iki kişiyi şÃ‚hit tut­ar. Bu iki kişi yolculuklarından donup, onun vasiyetine dair şÃ‚hitliklerini ifa edecek olurlarsa, namazdan sonra[1] yalan soylemediklerine, hicbir değişiklik yapmadıklarına ve yaptıkları şÃ‚hitliklerinin gercek olduğuna, şÃ‚hitlikten hicbir şeyi gizlemediklerine dair yemin ederler ve onların bu şÃ‚hitlikleri gereğince hukum verilir. Şayet bundan sonra, onların yalan soyledikleri veya hainlik ettikleri ya da bunun gibi gunah olan herhangi bir durum­ları tespit edilecek olursa, bu sefer yolculukta iken vasiyette bulunan ve olen kişinin vÂrislerinden iki kişi yemin ederler, bu durumda şÃ‚hitlik yapan iki kişi, ortaya cıkan hainliklerinin tazminÂtını oder­ler. Gorulduğu uzere yeminin olenin vÂrislerine intikal ettirilmesi, onların, vasiyetle ilgili şÃ‚hitlik yapanların o malı olen kişiden satın aldıklarını iddia etmeleri sebebiyledir. Eğer bir vasiyetin şahidi, olen kişinin malından bir şey alsa ve “bunu bana olen kişi vasiyet etti” dese, vÂrisler bunu kabul etmedikleri takdirde yemin edip malı geri alabilirler.
108. Âyette, şÃ‚hitliğin ağırlaştırılmış yemin şar­tına bağlanması ve bu yeminin de karşı bir yeminle curutulebilme imkÂnının ve­rilmesinin gerceğin ortaya cıkmasına en uygun yol olduğu belirtilmektedir. Zira yemini tekit etmede Âhiret korkusu, yemini reddetmede de dunya korkusu gibi şer‘î hikmetler vardır. Bu iki korkunun birleşmesi de şÃ‚hitliği hakkiyle yerine getirmeye en cok sevk edecek sebeptir. HÂsılı mu ’minler, vasiyet ve benzeri hususlarda emÂnete riÂyetin, Allah ’ın emrine itaatin bir ge­reği olduğunu idrak etmeli, ispatla ilgili zorluklardan yararlanarak mal ve menfa­at hırsına kapılmamalı, Allah ’a hesap vereceğinin şuuru icinde her turlu gunahtan uzak durmaya calışmalıdırlar. Zira Allah gunah işleyip isyankÂrlık yaparak doğru yoldan cıkanları hidÂyete erdirmez. NihÂyet Peygamberleri bile hesaba cekeceği mahşer gununde, butun bu haksızlıkların hesabını sorar:

[1] Tefsirlerde burada gecen namazdan maksadın ağırlıklı olarak ikindi namazı olduğu kaydedilir. Bu kanaate daha ziyade Resûlullah (s.a.s.) zamanında bu tur konularda ya­pılan uygulamalar dikkate alınarak ulaşılmaktadır. Bazı mufessirler ise bunu, ye­min edecek kişilerin kendi dinlerindeki ibÂdet olarak anlamışlardır. Bunun hikmeti, şÃ‚hitlik yapanı, ibÂdet şuurunun zinde olduğu bir anda ve­ya kalabalık bir kitlenin onunde bulunma gibi ağır bir manevî sorumluluk hissi altında tutarak doğru şÃ‚hitlik yapmaya mecbur etmektir.


MÂide Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
MÂide Suresi 108. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan