Nis Suresi 103. ayeti ne anlatıyor? Nis Suresi 103. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...Nis Suresi 103. Ayetinin Arapcası:فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا
Nis Suresi 103. Ayetinin Meali (Anlamı):Korku hÂlinde kıldığınız namazı bitirince ayakta iken, otururken ve yanlarınız uzerine yatarken Allah ’ı zikredin. Korkudan emîn olduğunuz vakit ise artık namazı normal zamandaki şartlarına uyarak dosdoğru kılın. Cunku namaz, mu ’minler uzerine vakitleri belirlenmiş farz bir ibÂdetdir.
Nis Suresi 103. Ayetinin Tefsiri:Muslumanlar, tarif edildiği şekilde korku namazını kılıp bitirdiklerinde dilleri ve kalpleriyle daimî olarak Allah ’ı zikre devam edeceklerdir. İster ayakta, ister otururken, isterse yanları uzere yatıyorken Allah ’ı hicbir zaman dillerinden duşurmeyecekler ve hatırlarından cıkarmayacaklardır. Hususiyle savaş halinde iken tekbir, tehlil getirerek ve ilÂhî yardımın celbi icin dua ederek Allah ’ı anacaklardır. Nitekim bir başka Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Ey iman edenler! Duşman ordusuyla karşılaştığınız zaman sebat edin, dayanın ve Allah ’ı cok cok zikredin ki başarıya erebilesiniz.” (EnfÂl 8/45)
Savaş bitip kalpler sukûnete ererek huzur ve emniyet hÂli tahakkuk edince mu ’minler, vakti gelen namazları butun rukun ve şartlarına dikkat ederek kılacaklar, savaş sırasında kılamadıkları namazları da kaza edeceklerdir. Zira fiilen savaşta bulunmak namaz kılmayı engelleyen bir durum olup, bu takdirde namazları kazaya bırakmak gerekebilir. Nitekim Allah Resûlu (s.a.s.), Hendek savaşı sırasında dort vakit namazı kazaya bırakmıştır.
Âyetin “Namaz, mu ’minler uzerine vakitleri belirlenmiş farz bir ibÂdetdir” (Nis 3/103) bolumu, farz namazların vakitlerine umûmi mÂnada işaret etmektedir. Başka Âyetlerde haber verildiğine gore bunlar sabah, oğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitleridir. (bk. Hud 11/114; İsr 17/78; TÂh 20/130; Rûm 30/17-18) Peygamber Efendimiz, bu Âyetlerdeki mÂnaların tefsiri ve beyÂnı sadedinde namaz vakitlerini, onların başlangıc ve bitiş zamanlarını tayin etmiş ve namazların nasıl kılınacağını da bizzat tatbik ederek acıklamıştır. Asr-ı saadetten gunumuze kadar milyonlarca muslumanın tatbikatıyla bu şekilde devam etmiş ve bundan boyle de boylece devam edecektir.
Allah TeÂlÂ, kullarına olan rahmetinin bir tezÂhuru olarak ve kulluğu kolaylaştırmak maksadıyla onların yapacakları ibÂdetler icin belirli vakitler tÂyin etmiştir. Bu sebeple gunde beş vakit namazı, senede bir ay orucu, kırkta bir zekÂtı ve omurde bir def haccı farz kılmıştır. İbadetler icin bu şekilde belirli ve sınırlı vakitler olmasaydı, nefsin en muhim aldatması olan “şimdi kalsın, ileride yaparım” duşuncesi insanları ibÂdetten alıkoyabilir, bu takdirde tembellik yapıp gormezlikten gelerek kulluk vazifelerini terk etmelerine sebep olabilirdi.
Diğer taraftan ozellikle namazın, gunun belirli saatlerinde beş vakit olarak takdir edilmesinin, insan omrunun gecirdiği safahatla da yakın bir alakasının olduğu gorulebilir. Şoyle ki:
İnsanın doğumundan olumune ve Âhirete irtihal etmesine kadarki hayatı beş mertebe olarak değerlendirilebilir. Birincisi, doğup varlık Âlemine gelme mertebesidir. Nitekim insan doğar, bir muddet gelişme ve buyume devresi gecirir. Bu muddete “buyume cağı” denilir. İkinci mertebe, duraklama devridir ki, bir sure artıp eksilmeyerek olgunluk sıfatı uzere kalır. Bu muddete “genclik cağı” denir. Ucuncu mertebe “olgunluk cağı”dır. Bu devrede insanda gizli bir noksanlık yuz gostermeye başlar. Dorduncu mertebe “yaşlılık cağı”dır ki, insanda acıktan acığa bir takım noksanlıklar ortaya cıkmaya başlar ve olunceye kadar bu durum devam edip gider. Buna da yaşlılık ve ihtiyarlık denir. Beşinci mertebe, insan oldukten sonra bir muddet daha izleri devam eder. Daha sonra bu izler de kaybolur ve ortada ne adı ne de izi kalır. Doğuşundan batıp kayboluşuna kadar guneş icin de bu beş mertebe gecerlidir. Guneşin doğudan doğduğu sıradaki hali insanın doğduğu zamanki halini andırır. Yavaş yavaş yukselir, nuru kuvvetlenir, ısısı şiddetlenir, nihayet goğun ortasına gelir, bir duraklama anı gecirir. Sonra inmeğe başlar ve yavaş yavaş eksilerek ikindiye kadar gider. Sonra eksiklikleri daha net bir şekilde ortaya cıkar, ışığı ve ısısı zayıflar, cokmesi artar ve hızla batmaya yonelir. Battıktan sonra batı ufkunda şafak denilen bazı izleri kalır, sonra bu da kaybolur ve guneş sanki Âlemde hic yokmuş gibi bir hale gelir. İşte ilÂhî kudret ve azamet tecellilerinden olan bu beş mertebeden her birini yuce Allah, bir ilÂhî emre işaret yapıp her birinde bir namazı farz kılmıştır. Vakti ve zamanı belli birer farz ibÂdet olan bu beş vakit namaz, gunluk değişmeleri belirtip gosteren bir takvim gibi, muslumanın işlerini nizama koymakta, onun planlı programlı bir hayat surmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla, muminlerin namazları ne kadar duzenli olursa, diğer durumları da o nispette duzenli ve intizamlı olacaktır.
Ancak butun kulluk namazdan ibaret değildir. Allah ’ın dinini yuceltmek icin cihad etmek, din duşmanlarıyla mucadelede gerekli butun calışmaları yapmak ve bu hususta en kucuk bir gevşeklik gostermemek de Allah ’a kulluğun onemli bir yonunu teşkil eder:
Nis Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
Nis Suresi 103. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan