
TÂrık Suresi 8. ayeti ne anlatıyor? TÂrık Suresi 8. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...TÂrık Suresi 8. Ayetinin Arapcası:اِنَّهُ عَلٰى رَجْعِه۪ لَقَادِرٌۜ
TÂrık Suresi 8. Ayetinin Meali (Anlamı):Elbette insanı yoktan var eden Allah ’ın, onu yeniden hayata dondurmeye de gucu yeter.
TÂrık Suresi 8. Ayetinin Tefsiri:Bitki olsun hayvan olsun butun canlı varlıklar gibi insan da toprak ile sudan yaratılmıştır. Fakat insanın diğerlerinden cok buyuk farklılığı ve ustunluğu vardır. İnsanın dışındaki canlı varlıklar yaratılışlarını, başlangıc ve sonlarını duşunmekten mahrum iken insan tefekkur edebilme, duşunup anlayabilme yeteneğiyle donatılmıştır. İşte Âyet-i kerîmedeki “duşunsun” ifadesi, insanın sadece topraktan yaratılan maddî varlığına değil, duşunen ve anlayan ma ’nevî varlığına dikkat ceker. İnsan, dunya gozuyle goremediği ve fakat var olduğu da en doğru sozlu tarafından haber verilen yanındaki gozetleyici ve koruyucu karşısındaki acizliğini ve zayıflığını duşunmeli; kibir, gurur ve kustahlığa kapılmamalıdır. Bir taraftan değerli, diğer taraftan her tarafı kuşatılmış olduğu bilincini taşıyarak şuurlu ve maksatlı bir hayat surmeye calışmalıdır. Daha onemlisi insan, kendisini değersiz bir sudan yaratıp geliştirerek duşunen ve anlayan bir varlık duzeyine cıkaran Yuce Yaratıcı ’nın yaratma, koruma ve takip etme kudretinin buyukluğunu tefekkur ederek yeniden dirilişin gayet kolay olduğu inancına ulaşmalı; kendi iradesiyle kalbinden ve ruhundan fışkıran bir gayretle samimi olarak Allah ’a doğru mÂnen yukselmeye calışmalıdır.
İnsanın hangi şeyden yaratıldığı sorusuna, onun, اَلصُّلْبُ (sulb) ve اَلتَّرَٓائِبُ (terÂib) arasından cıkan اَلدَّافِقُ (dÂfık) bir sudan yaratıldığı belirtilerek cevap verilir. Dokmek ve atmak anlamlarına gelen اَلدِّفْقُ (dıfk) kelimesinden tureyen اَلدَّافِقُ (dÂfık), embriyonun oluşumuna başlangıc teşkil eden suyun vasfı olarak “dokulen ve atılan” mÂnasını taşımaktadır. Bu suyun dokuluşunde bir gayret, bir surat, bir atılganlık bulunmaktadır. Bu su, icra ettiği gorev bir tarafa bırakılarak dışarıdan bakıldığında goze hoş gelmeyen değersiz bir su gorunumundedir.
İnsanın yaratılışına başlangıc teşkil eden ve “meni, nutfe” diye isimlendirilen bu su, sulb ile terÂib arasından cıkar. Sozluk anlamıyla katı, sert ve şiddetli anlamlarına gelen اَلصُّلْبُ (sulb) kelimesi, daha cok omurgaya ve omurga bolgesine denilir. Burası, insan bedeninin guc ve kuvvetinin temelini teşkil eden bir bolgedir. اَلتَّرَٓائِبُ (terÂib) ise goğus, gerdanlık yeri, iki meme arası; kadının iki eli, iki ayağı, iki gozu, iki omuzu ile goğus arası; goğus bolgesinde dordu sağda dordu de solda olan sekiz kaburga kemiğinin kapsadığı kısım, goğus kemiği, meme ve cevresindeki et gibi mÂnalar taşımaktadır. Şunu belirtelim ki sulb ve terÂib hem erkek hem de kadının anatomisinde bulunmaktadır. Ancak burada kadının devreye sokulup sokulmadığı tartışmalıdır:
Sulbun erkekle, terÂibin kadınla alakalı olduğu duşunulunce meninin sulbden, yumurtanın terÂibden kaynaklanıp oluştuğu anlaşılır. Boylece her ikisinden kaynaklanan ayrı sıvılar hakkında, erkeğinki one alınarak “tek su” ifadesi kullanılmıştır.
Hem sulbun hem de terÂibin erkekle ilgili olduğu duşunulunce, erkeğin menisinin oluşma ve akışma alanı sozkonusudur ki bu alanın sınırları bu iki kavramla cizilmiştir.
Ucuncu bir ihtimalle erkek ve kadının sulb ve terÂibinden cıkan iki suyun birleşmiş haline işaret edilmektedir. Bu ihtimal, bugunku bilimsel araştırmalarla da desteklenmektedir.
Şuphesiz butun varlığı yoktan var eden Allah TeÂlÂ, olumunden sonra insanı hayata dondurmeye elbette kÂdirdir. İnsanın yaratılış bicimine bakıldığında onu ilk olarak yaratanın tekrar geri dondurmeye, mahşer gunu dirilterek huzuruna dikmeye ve kendi azamet, kuvvet ve kudretini gostermeye kÂdir olduğu anlaşılır. Allah TeÂl ’nın insanı yeniden dirilteceği o dehşetli gun, butun sırların yoklanacağı, imtihan meydanına serilip Allah ’a arzedileceği hesap gunudur. Bu hesap gununde kalplerde gizlenen niyetler, duşunulen gizli şeyler; kin, haset, intikam, şehvet, sevgi, rahmet ve merhamet gibi olumlu olumsuz butun duygular; namaz, oruc, hac ve zekÂt gibi emirlerin yerine getirilip getirmediği gibi durumlar birer birer ortaya serilecek, iyisi kotusunden ayırdedilecek ve teker teker hesabı gorulecektir. Boylece gizli tutulan her duşunce, niyet ve duygu o gun ya kişinin yuzunde bir zînet bir sus, ya da kara bir leke olarak belirecektir. Bu durumda artık kişinin yuzunu karartacak şeyleri gizli tutmaya ne gucu yeter ne de onlardan dolayı kendisini Allah TeÂl ’ya karşı savunacak bir yardımcısı bulunur. Bu bakımdan o dehşetli gunde insanın ortaya dokulen sırları yuz karartmayacak, guzel ve temiz sırlar ise; o kimse selîm bir kalple MevlÂsının huzuruna varmış ise ona ne mutlu! Yok eğer fÂş olunan sırlar yuz karası olacak iğrenc şeyler ise kulun vay haline!
Bu gercekleri hesap ederek insan, yaratılışına bakmalı da sulb ile terÂib arası gibi bir kafes, bir gecit olan dunyada Yaratıcı ’nın kendisine verdiği kuvvet, istidat ve kabiliyetleri kotu yollarda kullanmamalı, kendini nefsinin alcak arzularına kaptırmamalı, uzerinde daima hazır bulunan bir bekci bulunduğunu bilerek, sırların ortaya cıkacağı gunde temiz sırlarla Hakk ’ın huzuruna varmak icin lekesiz bir kalb-i selîm ile hareket etmeli, bu dunya gecidinde zorluklara goğus gererek bu ten kafesinden kamil iman ve sÂlih amellerle Allah ’a gitmeye gayret etmelidir. Bunun icin de Kur ’an ’ın verdiği haberlerin gercekleğine ve bunların asla şaka olmadığına tam anlamıyla inanarak, onun gosterdiği yolda yurumelidir:
TÂrık Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
TÂrık Suresi 8. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan