Peygamber (s.a.v.) Efendimiz nasıl mujde verir ve tebrik ederdi? Hayırlı işler sebebiyle mujdeleme ve tebrik etme ile ilgili ayet ve hadisler.Hayırlı işler vesilesiyle mujdeleme ve tebrik etme hakkında ayet ve hadis-i şerifler.
MUJDE İLE İLGİLİ AYETLER “Dinleyip de sozun en guzeline uyan kullarımı mujdele!.” (Zumer sûresi, 17–18)
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın bu Ă‚yet-i kerîmede mu ’minleri mujdelemesini istediği zĂ‚t, Resûlullah Efendimiz ’dir. Allah TeĂ‚lĂ‚ Resûlu ’nden başlıca iki ozelliği olanları mujdelemesini istemektedir. Bu iyi insanlar, Hakk ’ı tanımayan ve doğru yoldan uzaklaşan kimselerin arkasından gitmeyen ve ceşitli sozleri dinleyip onların en guzeline uyanlardır. Dinlenecek ve benimsenecek sozlerin en guzeli şuphesiz Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’dir; sonra Hz. Peygamber ’in hadisleri, daha sonra da İslĂ‚m buyuklerinin sozleri gelir. Bunları dinleyip değerlendiren, sonra da en guzel sozun gosterdiği yolu tutanlar, Allah ’ın sayısız nimetleriyle mujdelenmeyi hak edeceklerdir.
“Rableri onları, kendisinden bir rahmet, sonsuz hoşnutluk ve icinde kendileri icin tukenmez nimetler bulunan cennetlerle mujdeler.” (Tevbe sûresi, 21)
Kendilerine CenĂ‚b-ı Hakk ’ın merhamet ettiği, onlardan hoşnut olduğu, bu sebeple de kendilerine icinde tukenmez nimetler bulunan cenneti ikram ettiği o mujdelenecek bahtiyarlar, bir onceki Ă‚yette belirtildiğine gore, “iman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler”dir. Allah ’ın dinine sahip cıkan ve bu uğurda sıkıntıya katlanan kimseler, her mu ’minin sahip olmayı hayal ettiği en ustun şeyleri elde edeceklerdir. Bu en ustun ve en değerli şeyler Allah ’ın rahmeti, hoşnutluğu ve icinden hic cıkılmayacak olan tukenmez nimetlerle dolu cennetlerdir.
“Size vaad olunan cennetle sevinin!” (Fussilet sûresi, 30)
Âyetin tamamı şoyledir: “Rabbimiz Allah ’tır, deyip de, ondan sonra her işinde doğruluktan ayrılmayanlara gelince, onlara melekler gelir: Korkmayın, uzulmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin! derler.”
Allah ’a gonulden inanan ve hicbir zaman doğruluktan ayrılmayan kimseler olecekleri zaman melekler yanlarına gelecek ve onları “Korkmayın, uzulmeyin, size va ’d olunan cennetle sevinin! diye mujdeleyeceklerdir.
“Biz de onu, yumuşak huylu bir oğlanla mujdeledik.” (SĂ‚ffĂ‚t sûresi, 101)
İyi huylu ve uslu bir oğlu olacağı kendisine mujdelenen zĂ‚t, bir sonraki Ă‚yette adını acıkca goreceğimiz Hz. İbrahim ’dir.
“Andolsun ki elcilerimiz İbrĂ‚him ’e mujde getirdiler.” (Hûd sûresi, 69)
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın elcilerinin, yani CebrĂ‚il, İsrĂ‚fil ve MîkĂ‚il ’in Hz. İbrĂ‚him ’e getirdiği mujde, bir onceki Ă‚yette sozu edilen iyi huylu bir oğlandır. Bu oğlanın Hz. İshĂ‚k olduğu bir sonraki Ă‚yette gorulecektir.
“İbrĂ‚him ’in karısı da ayakta durmuş dinliyordu; bu sozleri duyunca guldu. Ona da İshĂ‚k ’ı, İshĂ‚k ’ın ardından da Ya`kûb ’u mujdeledik.” (Hûd sûresi, 71)
Bir onceki “Misafire İkram Etmek” bahsinin giriş kısmında ZĂ‚riyĂ‚t sûresi ’nin 24-27. Ă‚yetleri acıklanırken bu konuya temas edilmişti. Lût kavmini helĂ‚k etmeye giden meleklerin once İbrĂ‚him aleyhisselĂ‚m ’a uğradıkları, onların melek olduğunu bilmeyen Hz. İbrĂ‚him ’in hemen bir dana kesip kızarttığı, misafirlerin bunu yemediklerini gorunce korkuya kapıldığı, bunun uzerine meleklerin kendilerini tanıttıkları belirtilmişti.
İşte bu esnada Hz. İbrĂ‚him ’in hanımı SĂ‚re, misafirlere hizmet icin ayakta durmuş bekliyor ve konuşmaları dinliyordu. Kendileri icin yemek hazırladıkları misafirlerinin melek olduğunu oğrenince, Ă‚yet-i kerîmede belirtildiği uzere gulmeye başladı. Melekler de ona İshĂ‚k ’ı dunyaya getireceğini, daha sonraları da torunu Ya`kub ’un doğacağını mujdelediler. O tarihte Hz. İbrĂ‚him, mufessirlerin belirttiğine gore 120, karısı SĂ‚re de 90 yaşındaydı. Âyet-i kerîmenin devamında belirtildiği uzere SĂ‚re bu mujdeye şaştı ve:
“Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, kocam da bir ihtiyar iken cocuk mu doğuracağım? Bu gercekten şaşılacak bir şey! dedi.” Melekler de ona, bunun Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın rahmet ve bereketiyle mumkun olacağını soylediler.
“ZekeriyyĂ‚ mĂ‚bedde durmuş namaz kılarken melekler ona: “Allah seni YahyĂ‚ ile mujdeliyor” diye seslendiler.” (Âl-i İmrĂ‚n sûresi, 39)
Onceki Ă‚yet-i kerîmelerde Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın Hz. İbrĂ‚him ile karısını, doğacak cocuklarını mujdeleyerek sevindirdiğini gorduğumuz gibi, bu Ă‚yet-i kerîmede de ZekeriyyĂ‚ aleyhisselĂ‚m ’ı aynı şekilde sevindirdiğini gormekteyiz. Zira Hz. ZekeriyyĂ‚ Rabbine dua ederek hayırlı bir cocuk istemişti. O da bu sevgili kuluna yakında YahyĂ‚ adında bir oğlu doğacağını, ustelik onun peygamber olacağını mujdeleyerek bahtiyar etmişti.
“Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi mujdeliyor. Adı Mesîh (Meryem oğlu Îsa) ’dır.” (Âl-i İmrĂ‚n sûresi, 45)
Âyet-i kerîmenin devamında, mubarek anlamındaki Mesîh lakabıyla anılacak olan ÎsĂ‚ ’nın dunyada da, Ă‚hirette de itibarlı ve Allah ’ın kendisine yakın kıldığı kimselerden olacağı, beşikte iken konuşacağı, yetişkinlik cağına gelince kendisine peygamberlik verileceği belirtilmekte ve boylece Hz. Meryem sevindirilmektedir.
Âyet-i kerîmede Hz. ÎsĂ‚ ’dan soz edilirken Allah ’tan bir kelime veya Allah ’ın kelimesi denmesinin sebebi şudur: Allah TeĂ‚lĂ‚ onu, babasız olarak mûcizevî bir doğumla dunyaya getirmek istemiş, Hz. ÎsĂ‚ ’ya “ol!” kelimesini soyler soylemez o da anasının rahminde vucut bulmuştur. Bu sebeple Hz. ÎsĂ‚ ’ya Allah ’ın kelimesi denir.
MUJDE İLE İLGİLİ HADİSLER Hz. Hatice Annemizin Cennetle Mujdelenmesi Ebû İbrĂ‚him veya Ebû Muhammed yahut Ebû MuĂ‚viye Abdullah İbni Ebû EvfĂ‚ radıyallahu anhumĂ‚ şoyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Hatice radıyallahu anhĂ‚ ’yı cennette, icinde hicbir gurultunun duyulmayıp hicbir yorgunluğun hissedilmeyeceği, inciden yapılmış bir koşkle mujdeledi. (BuhĂ‚rî, Umre 11, MenĂ‚kıbu ’l-ensĂ‚r 20, NikĂ‚h 108, Edeb 23, Tevhîd 32, 35; Muslim, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be, 71-74. Ayrıca bk. Tirmizî, MenĂ‚kıb 61; İbni MĂ‚ce, NikĂ‚h 56)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Konumuzun başındaki sekiz Ă‚yet, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın ceşitli vesilelerle kullarını mujdelemekten memnun olduğunu ortaya koymaktadır. Bu hadîs-i şerîfin yukarıda gosterilen diğer rivayetlerinden oğrendiğimize gore, Resûlullah Efendimiz ’e CebrĂ‚il aleyhisselĂ‚m ’ı gonderen, vefalı eşi Hz. Hatice ’yi cennetle mujdelemesini emreden yine Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dır.
Hz. Hatice annemiz Allah ’ın Resûlu ’ne, ona kimsenin inanmadığı bir zamanda inanmış, dĂ‚vasının hak olduğunu soyleyerek ona guc vermiş, hicbir desteğinin bulunmadığı bir sırada malını, mulkunu İslĂ‚m uğrunda harcamaktan cekinmemiş, İslĂ‚miyet ’ten once on beş, İslĂ‚miyet ’ten sonra da on yıl olmak uzere tam 25 yıl sureyle sevgili ve vefalı hayat arkadaşının en buyuk destekcisi olmuştu. Allah TeĂ‚lĂ‚ da vahiy meleğini gondererek onu cennette nĂ‚il olacağı nice nimetlerden biriyle mujdelemiş ve kendisini sevindirmişti.
TaberĂ‚nî ’deki rivayete gore, Resûl-i Ekrem Efendimiz Hz. Hatice ’ye Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın selĂ‚mını tebliğ edince, İslĂ‚mî edebin inceliklerini iyi bilen bu buyuk insan, “SelĂ‚m O ’dur ve selĂ‚m O ’ndandır. CebrĂ‚il ’e de selĂ‚m olsun” diyerek Allah ’ın selĂ‚mını almıştı.
Burada olduğu gibi, aşağıda gelecek hadislerde de hem Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın hem de Resûlu ’nun mujde verilmeye lĂ‚yık kimseleri ceşitli vesilelerle sevindirdikleri gorulecektir. Bizim bundan alacağımız ders şudur: Muslumanların yapmakta oldukları guzel işleri daha fazla bir şevk ve heyecanla yapmalarını sağlamak ve kendilerine verilecek mujdelerle yaşama sevinclerini artırmak guzel bir davranıştır. Elinde boyle imkĂ‚nlar bulunan kimselerin onu esirgemeden kullanmaları gerekir.
Hadisten Oğrendiklerimiz Hz. Hatice, kendisinden Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın hoşnut olduğu bir insandı. Bu sebeple daha hayattayken cennetle mujdelendi. Mu ’minleri guzel haberlerle sevindirmek Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın Ă‚detlerinden olduğu icin bu ilĂ‚hî sunneti yaşatmak gerekir. Cennette, hicbir gozun gormediği nimetler arasında, en kıymetli taşlardan yapılma koşkler ve saraylar da vardır. Cennetle Mujdelenen Uc Sahabi Ebû MûsĂ‚ el-Eşarî radıyallahu anh ’ın anlattığına gore bir gun evinde abdest alıp dışarı cıkarken kendi kendine: “Bugun Resûlullah ’tan hic ayrılmayacağım; hep onun yanında bulunacağım” dedi. Sonra Mescid ’e gidip oradaki sahĂ‚bîlere Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ın nerede olduğunu sordu. Onlar da:
- “Şu tarafa doğru gitti” dediler.
Ebû MûsĂ‚ olanları şoyle anlattı:
Resûl-i Ekrem ’in gittiği yeri sora sora nihayet Eris Kuyusu ’nun bulunduğu bahcede olduğunu oğrendim. Ben de bahce kapısının yanına oturdum. Peygamber aleyhisselĂ‚m tuvalet ihtiyacını giderip abdest aldı. Ben de kalkıp yanına vardım. Baktım ki Eris Kuyusu ’nun kenarındaki taşların uzerine, kuyu ağzındaki bileziğin tam ortasına oturmuş, baldırlarını acarak ayaklarını kuyuya sarkıtmış. Kendisine selĂ‚m verdikten sonra geri donup kapının yanına oturdum. Kendi kendime: “Bugun Resûlullah ’ın kapıcısı olacağım” dedim. O sırada Ebûbekir radıyallahu anh gelerek kapıyı caldı.
- “Kim o?” diye sordum.
- “Ebûbekir dedi.
- “Biraz bekle dedikten sonra Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ın yanına vardım ve: “YĂ‚ Resûlallah! Ebûbekir geldi, huzura girmek icin izin istiyor” dedim.
- “İzin ver ve onu cennetle mujdele” buyurdu. Geri donup Ebûbekir ’e:
- “İceri gir, Resûlullah seni cennetle mujdeliyor” dedim.
Ebûbekir iceri girdi. Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ın sağ tarafına gecip onun yanına, kuyunun ağzındaki taşın uzerine oturdu ve tıpkı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi baldırlarını acarak ayaklarını kuyuya sarkıttı.
Ben de geri donup yerime oturdum. Ben evden cıkarken abdest almakta olan kardeşim arkamdan yetişecekti. Onu duşunerek kendi kendime: “Eğer Allah TeĂ‚lĂ‚ falanın hayrını dilerse onu buraya getirir”, dedim. O sırada birinin kapıyı ittiğini gordum.
- “Kim o?” diye sordum.
- “Omer İbnu ’l-HattĂ‚b” dedi.
- “Biraz bekle” dedikten sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in yanına giderek selĂ‚m verdim ve: Omer geldi, huzura girmek icin izin istiyor dedim.
- “İzin ver ve onu cennetle mujdele” buyurdu. Omer ’in yanına donerek:
- “Resûlullah iceri girmene izin verdi ve seni cennetle mujdeledi” dedim.
Omer iceri girdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in sol tarafına gecerek kuyunun ağzındaki taşın uzerine oturdu ve ayaklarını kuyuya sarkıttı.
Ben de donup kapının yanına oturdum. Kardeşimi duşunerek kendi kendime: “Eğer Allah TeĂ‚lĂ‚ falanın hayrını dilerse onu buraya getirir” dedim. Bu sırada biri gelip kapıyı itti.
- “Kim o?” diye sordum.
- “Osman İbni AffĂ‚n dedi.
- “Biraz bekle, diyerek Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ın yanına gittim ve onun geldiğini haber verdim.
- “İzin ver ve başına gelecek belĂ‚ ile birlikte onu cennetle mujdele” buyurdu. Geri dondum ve:
- “İceri gir, Resûlullah başına gelecek belĂ‚ ile birlikte seni cennetle mujdeliyor” dedim.
Osman iceri girdi. Kuyu bileziğinde oturacak yer kalmadığını gorunce, onların karşılarında bir başka yere oturdu.
Saîd İbnu ’l-Museyyeb dedi ki: Ben bu oturuş şeklini onların kabirlerine yordum. (BuhĂ‚rî, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be 5, Edeb 119, Fiten 17, AhbĂ‚ru ’l-Ă‚hĂ‚d 3; Muslim, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be 29. Ayrıca bk. Tirmizî, MenĂ‚kıb 18.)
BuhĂ‚rî ’nin bir rivayetinde şu fazlalık vardır:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana kapıyı korumamı emretti.
O rivayette şu ilave de vardır:
Osman mujdeyi duyunca Allah ’a hamd etti, sonra da: Allah yardımcım olsun, dedi. (BuhĂ‚rî, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be 6)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Eris Kuyusu (Bi ’r-i erîs), Medine ’ye uc kilometre uzaklıkta ve Kuba Mescidi ’nin batı tarafında bulunmaktadır. Bu kuyu Erîs adlı bir yahudiye ait bahcede bulunduğu icin Eris Kuyusu diye anılmıştır. Resûl-i Ekrem Efendimiz Kuba Mescid ’ine giderken Eris Kuyusu ’ndan abdest alır ve hadisimizde gorulduğu şekilde orada dinlenirdi. Yine bir gun Kuba ’ya giderken Eris Kuyusu ’na uğramış, abdest alarak dinlenmeye başlamıştı. Kendisini Mescid-i Nebevî ’de goremeyen dostları Resûl-i KibriyĂ‚ ’nın Kuba tarafına gittiğini oğrenince, namazı onunla birlikte Kuba Mescidi ’nde kılmak duşuncesiyle arkasından gelmişler ve tahmin ettikleri gibi onu Eris Kuyusu ’nun başında bulmuşlardı. Belki de orada buluşmak uzere daha once sozleşmişlerdi.
Bir rivayete gore Resûl-i Ekrem Efendimiz Ebû MûsĂ‚ el-Eşarî ’den kapıyı beklemesini istemiştir. Bunun sebebi, buyuk bir ihtimalle, abdest bozarken birinin Ă‚niden iceri girmesine engel olmaktır. Hz. Ebû Bekir ile Omer, Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ın huyunu bildikleri icin, onun istirahatini bozmamak duşuncesiyle elbiselerini biraz toplayarak ayaklarını kuyuya sarkıtmışlardı. Şayet bir kenara cekilip otursalardı, o zaman Resûl-i Ekrem de ayaklarını toplar ve onlar gibi otururdu.
Hadîs-i şerîfte Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ’in bu uc muttakî sahĂ‚bîsini cennetle mujdelediği gorulmektedir. Kendilerine, cennetle mujdelenen on kişi anlamında aşere-i mubeşşere dediğimiz bahtiyar sahĂ‚bîlerin başında bu uc Peygamber dostu bulunmaktadır. Onlar, kendilerini İslĂ‚m ’a adadıkları, Allah ’ın Resûlu ’nu canlarıyla ve mallarıyla destekledikleri icin CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rızasını kazanmış ustun şahsiyetlerdir. Allah TeĂ‚lĂ‚ onları ustun meziyetleri sebebiyle daha dunyada iken sevindirmek istemiş, cennetlik olduklarını Resûlu ’ne haber vermiş, insanları muhtelif vesilelerle sevindirmekten buyuk haz duyan Resûlullah Efendimiz de bu guzel haberi onlara ileterek kendilerini bahtiyar etmişti.
Hadisimizin bazı rivayetlerinden (BuhĂ‚rî, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be 6), cennetle mujdelendiklerini duydukları zaman her uc sahĂ‚bînin de sevinclerini belirtmek uzere “elhamdulillah” diyerek Allah ’a hamd ettiklerini oğrenmekteyiz. Hz. Osman ’ın aldığı mujde sebebiyle Allah ’a hamdetmesi, başına gelecek belĂ‚yı oğrendiği zaman da paniğe kapılmayıp Allah ’tan kendisine yardımcı olmasını niyĂ‚z etmesi, onun edebinin ve Allah ’a teslimiyetinin derecesini gostermektedir. Ya bu olayda (BuhĂ‚rî, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be, 7) veya bir başka gun hĂ‚ne-i saĂ‚dette Resûlullah Efendimiz ’in dizlerini acarak istirahat ettiği sırada yanına once Hz. Ebû Bekir ’in, sonra Hz. Omer ’in geldiği, buna rağmen Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ın dizlerini ortmediği, fakat Hz. Osman gelince dizlerini orttuğu, bunun sebebi sorulunca da, Hz. Osman ’ın ustun edebi sebebiyle meleklerin bile ondan utandığını soylediği bilinmektedir.
Hadîs-i şerîfi, olayı bizzat yaşayan Ebû MûsĂ‚ el-Eşarî ’den duyarak rivayet eden Saîd İbni Museyyeb (o. 94/713) tĂ‚biîn Ă‚limlerindendir. Hz. Omer ’in hilĂ‚feti zamanında doğmuştur. Hz. Ebûbekir ’le Omer ’in mezarının Resûlullah ’ın kabr-i şerifinin yanında yer aldığını, Hz. Osman ’ın kabrinin ise onlardan uzakta ve Bakî kabristanında bulunduğunu gordukten sonra (BuhĂ‚rî, Fiten 17) hadîs-i şerîfi hatırlamış, Resûl-i Ekrem ile uc dostunun oturuş bicimleriyle kabirlerinin bu manzarası arasında kendine gore bir irtibat kurmaya calışmıştır.
Eris Kuyusu denince, yine bu uc sahĂ‚bîyi hatırlatan bir başka olay hatıra gelmektedir. Bilindiği uzere Hz. Peygamber ’in bir gumuş yuzuğu vardı. Bu yuzuğun kaşında “Muhammed Resûlullah” yazılıydı. Efendimiz resmî mektupları bu yuzukle muhurlerdi. Birbiri arkasından halife olan bu uc sahĂ‚bî, Resûlullah ’ın bu yuzuğunu hilĂ‚fet muhru olarak kullandılar. Fakat Hz. Osman, Resûlullah ve iki dostuyla birlikte bu kuyu başında yaşadığı o erişilmez guzelim gunleri yeniden yĂ‚d etmek icin hicrî 30 (650) tarihinde Eris Kuyusu ’nu ziyarete geldiği bir gun, parmağındaki yuzuğu kuyuya duşurdu. Kuyunun butun suyunu boşaltarak uc gun boyunca aradıkları halde yuzuğu bulamadılar. O gunden sonra bu kuyu, Yuzuk Kuyusu anlamında Bi ’ru ’l-hĂ‚tem diye de anıldı.
Hadisten Oğrendiklerimiz Allah TeĂ‚lĂ‚ ile Resûlu ’nun yaptığı gibi, insanlara iyi haberler vererek onları sevindirmelidir. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m Resûl-i Ekrem Efendimiz ’i pek sever, ona hizmet etmek ve rahatını sağlamaktan buyuk haz duyarlardı. Uc buyuk sahĂ‚bînin de “kim o?” sorusuna “ben” diye değil de adlarını soyleyerek cevap vermeleri, bize bu konudaki İslĂ‚m edebini oğretmektedir. Hz. Ebûbekir, Omer ve Osman ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın en buyuk uc simasıdır. Peygamber Efendimiz ’in Hz. Osman hakkındaki mûcize haberi gercekleşmiş, Allah ’ın bu sevgili kulu, gozu donmuş katiller tarafından şehid edilmiştir. “LĂ‚ İlĂ‚he İllallah Diyeni Cennetle Mujdele! Ebû Hureyre radıyallahu anh şoyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in etrafında, Ebûbekir ve Omer radıyallĂ‚hu anhumĂ‚ ’nın da bulunduğu bir grup insanla oturuyorduk. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aramızdan kalkıp gitti. Uzunca bir sure donmeyince, başına kotu bir iş gelmesinden korktuk ve telaşla yerimizden kalktık. Bu endişeyi ilk duyan bendim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’i araya araya ensardan NeccĂ‚r oğullarına ait bir bahceye geldim. Giriş kapısını arayarak bahcenin etrafını dolandım; fakat bir kapı bulamadım. Bahcenin dışındaki bir kuyudan iceriye su veren kucuk bir ark gordum ve oradan buzulerek Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in yanına girdim.
- “Ebû Hureyre! Sen misin?” diye sordu.
- Evet, yĂ‚ Resûlallah! dedim.
- “Ne haber?” dedi.
- Aramızda otururken kalkıp gittin; geri donmediğini gorunce, sana bir kotuluk yapılmasından korkup telaşlandık. İlk endişe duyan da ben oldum. Kalkıp bu bahceye geldim ve tilki gibi iki buklum iceri girdim. Diğerleri de arkadan geliyor, dedim.
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Ebû Hureyre!” diye seslendikten sonra ayakkabılarını cıkarıp verdi ve şunları soyledi: “Şu ayakkabılarımı alıp geri don. Bu duvarın arkasında, gonulden inanarak “LĂ‚ ilĂ‚he illallah” diyen kime rastlarsan, onu cennetle mujdele!” (Muslim, ÎmĂ‚n 52)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadisin geri kalan kısmı şoyledir:
Ebû Hureyre sozune devamla dedi ki:
Kendisine ilk rastladığım Omer oldu. Bana:
- Ebû Hureyre! Bu elindeki ayakkabılar da nedir? diye sordu. Ben de:
- Bunlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in ayakkabılarıdır. Bunları bana verdi ve gonulden inanarak “Allah ’tan başka hicbir ilĂ‚h yoktur” diyen kime rastlarsan onu cennetle mujdele diye emretti, dedim. Bunun uzerine Omer eliyle goğsume vurunca, arka ustu duşuverdim. Bana:
- “Don geri, Ebû Hureyre!” dedi. Ben de hemen Resûlullah ’ın yanına dondum; neredeyse hungur hungur ağlayacaktım. Meğer Omer beni takip etmiş. Baktım ki arkamdan geliyor. Resûlullah bana donerek:
- “Ne oldu sana, Ebû Hureyre?” diye sordu. Ben de:
- Yolda Omer ’e rastladım. Benimle gonderdiğin haberi kendisine soyleyince goğsume oyle bir vurdu ki, arka ustu yere duştum. Bana geri donmemi soyledi, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona donerek:
- “Omer! Nicin boyle yaptın?” diye sordu. O da:
- YĂ‚ Resûlallah! Anam babam sana feda olsun. Ebû Hureyre ’ye ayakkabılarını vererek, yolda rastladığı kimselerden butun kalbiyle “Allah ’tan başka hicbir ilĂ‚h yoktur” diyenleri cennetle mujdelemesini emrettin mi? diye sordu. Resûl-i Ekrem de:
- “Evet” diye beni doğruladı. Omer:
- Aman yapma! Halkın bu mujdeye guvenip tenbelleşmesinden korkarım. Bırak ibadet etsinler, dedi. Bunun uzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “PekĂ‚lĂ‚, bırak onları!” buyurdu. Kalbi imanla carpan herkesi sevincten kanatlandıracak olan hadîs-i şerîf burada bitmektedir.
Peygamber Efendimiz ’in muslumanları sevindirmekten haz duyduğunu gosteren muhtelif hadisler vardır. Bu mujdeleri, guclu bir imana sahip olduğunu bildiği ve bu mujdelere guvenerek ibadetlerini ihmal etmeyeceğini duşunduğu sahĂ‚bîlerine, yine de ihtiyatla haber vermiştir. Allah ’ın rahmetini umit etmek bahsinde bunun iki misalini gormuştuk. Bunlardan ilkinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem MuĂ‚z İbni Cebel ’e:
- “Kim Allah ’dan başka ilĂ‚h olmadığına ve Muhammed ’in Allah ’ın kulu ve peygamberi olduğuna icinden gelerek şehadet ederse, Allah onu cehenneme haram kılar” buyurmuştu. MuĂ‚z ’ın:
- YĂ‚ Resûlallah! Bu mujdeyi muslumanlara haber vereyim de sevinsinler mi? diye sorması uzerine de, yukarıda gorulduğu şekilde:
- “O zaman buna guvenerek tenbel davranırlar.” buyurmuştu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz once Allah ’ın kulları uzerindeki hakkını, sonra da kulların Allah uzerindeki hakkını anlatmıştı. Allah ’ın kulları uzerindeki hakkının, sadece O ’na kulluk etmeleri ve hicbir şeyi O ’na ortak tutmamaları olduğunu belirtmişti. Kulların Allah uzerindeki hakkının ise, kendisine hicbir şeyi ortak tutmayanlara azĂ‚b etmemesi olduğunu mujdelemişti. Bu mujdeyi duyan MuĂ‚z cok sevinmiş ve:
- Ey Allah ’ın Resûlu! İnsanlara bu mujdeyi haber vereyim mi? diye sorduğunda, Nebiyy-i Muhterem Efendimiz:
- “Mujdeleme! O zaman buna guvenip tenbellik ederler” buyurmuştu.
Daha once gecen bu hadislerin, konumuzla ilgili hadîs-i şerîfle aynı paralelde olduğu gorulmektedir. Ne var ki burada Efendimiz mujdeyi once herkese duyurmak istemiş, fakat Hz. Omer ’in teklifi uzerine bundan vazgecmiştir. Onemli olan buradaki inceliği kavramaya calışmaktır.
Peygamber Efendimiz ’in, bu mujdeyi herkese haber vermeme konusunda Hz. Omer ’in ileri surduğu teklifi benimsemesi, onun doğru fikirlere ve goruşlere verdiği değerin acık bir ifadesidir. Hz. Omer ’in teklifinin tutarlı olan yanı şudur: Allah ’a derin bir şuurla inanan ve ibadetin zevkine varan kimselerin, boyle bir mujde karşısında, CenĂ‚b-ı Hakk ’a olan minnetlerini, O ’na daha fazla ibadet etmek suretiyle gosterecekleri şuphesizdir. Fakat cĂ‚hiller boyle değildir. Onlar ibadetin zevkini tatmadıkları, kulluğun onemini kavramadıkları icin, boyle bir mujdeye guvenerek ibadet etmeye gerek gormeyebilirler. Bu sebeple onlara mujde verirken dikkatli ve olculu olmak gerekir. Nitekim MuĂ‚z İbni Cebel, yukarıda kısaca naklettiğimiz hadisleri halka haber vermesini Resûl-i Ekrem Efendimiz uygun gormediği icin vefat edeceği zamana kadar kimseye soylememiştir. Bu son derece kıymetli bilgiyi kendisiyle birlikte Ă‚hirete goturmenin haksızlık, hatta gunah olduğunu duşunerek, vefatından bir muddet once nakletmiştir.
Meseleye şoyle bakmanın daha doğru olacağı kanaatindeyiz. CenĂ‚b-ı Hak bazı konuları daha iyi kavrayabilmemiz icin onları belli bir senaryo icinde anlatmıştır. Hadisimizdeki mujdenin de boyle bir senaryo icinde verildiği anlaşılmaktadır. İnsanlara mujdeler vermekten ve boylece onları sevindirmekten hoşlanan Yuce Rabbimiz ve Sevgili Efendimiz, bu hadîs-i şerîf ile bize, mujde verirken son derece olculu olmak gerektiğini belirtmekte, herkese her şeyi anlatmamak icap ettiğini ifade buyurmaktadır.
Hadisten Oğrendiklerimiz Allah ’a gonulden inanan, Muhammed MustafĂ‚ sallallahu aleyhi ve sellem ’in O ’nun kulu ve Resûlu olduğunu kabul eden herkes, onunde sonunda cennete girecektir. Allah ’ın rahmetinin ve bağışının genişliği anlatılmalı, fakat bu konudaki mujdeler, insanlara ihtiyacları nisbetinde ve olculu verilmelidir. Bir devlet başkanı veya onemli bir mevkide bulunan kimse, kendisine getirilen tutarlı goruşleri, kararına aykırı bile olsa benimseyip kabul etmelidir. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m Peygamber Efendimiz ’i canlarından cok sever, onu uzun muddet gormedikleri zaman, duşmanlarının kendisine zarar vermiş olabileceği endişesine kapılırlardı. Hz. Omer ’in, goruşleri isabetli buyuk bir insan olduğu bir kere daha gorulmektedir. Bir insan sevdiği ve kendisini sevdiğinden emin olduğu bir kimsenin bahcesine ondan izin almadan girebilir ve oradan faydalanabilir. Olum Doşeğindeki Hastaya Mujde İbni ŞumĂ‚se şoyle dedi:
Amr İbni Âs olum doşeğindeyken yanına gittik. Yuzunu duvara dondu, uzun uzun ağladı. Bunun uzerine oğlu:
- Babacığım! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sana şu mujdeyi vermedi mi? Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem seni şoyle mujdelemedi mi? demeye başladı. O zaman Amr İbni Âs yuzunu bize donerek dedi ki:
- Âhiret icin hazırladığımız en değerli azık “LĂ‚ ilĂ‚he illallah Muhammedun Resûlullah” sozudur. Hayatımda uc devir vardır. Bir zamanlar Resûlullah ’a benden fazla kin besleyen yoktu. Bir yolunu bulup da onu oldurmek benim en cok arzu ettiğim şeydi. Şayet bu haldeyken olseydim, mutlaka cehennemlik olurdum. Allah TeĂ‚lĂ‚ gonlume İslĂ‚m sevgisini koyunca, Peygamber aleyhisselĂ‚m ’a gelerek: Elini uzat, sana biat edeceğim, dedim. O elini uzatınca, ben elimi geri cektim.
Bunun uzerine Resûl-i Ekrem:
- “Ne oldu, Amr?” diye sordu.
- Şart koşmak istiyorum, dedim.
- “Neyi şart koşacaksın?” buyurdu.
- Bağışlanmamı, dedim.
- “Musluman olmanın daha onceki gunahları silip supurduğunu, hicret etmenin daha once işlenen gunahları yok ettiğini, haccetmenin daha once yapılan gunahları ortadan kaldırdığını bilmiyor musun?” buyurdu.
Artık Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’den daha cok sevdiğim biri yoktu. Gozumde ondan daha buyuk biri mevcut değildi. Ona duyduğum saygıdan dolayı gozlerimi kandıra kandıra yuzune bakamazdım. Biri bana onu anlatmamı isteseydi, yuzune doya doya bakamadığım icin bunu yapamazdım. Şayet bu haldeyken olseydim, cennetlik olmayı umabilirdim. Sonra oyle işlere karıştık ki, o işler karşısında halimin nasıl olduğunu bilemiyorum.
Olduğum zaman arkamdan ne ağıt, ne de ateş yakılsın. Beni gomduğunuz zaman uzerime toprağı yavaş yavaş atınız. Sonra bir deveyi boğazlayıp etini taksim edecek kadar bir zaman kabrimin yanından ayrılmayın ki, siz yanımdayken yerime alışayım ve Rabbimin elcilerine nasıl cevap vereceğimi duşuneyim. (Muslim, ÎmĂ‚n 192)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Amr İbni Âs ’ın kısa hal tercumesi verilmiştir. Arapların tanınmış dĂ‚hilerinden biri sayılan Amr ’ın yukarıdaki sozleri, onun akıl yurutme kabiliyeti yanında, maksadını pek guzel ifade ettiğini de gostermektedir.
Amr ’ın “sonra oyle işlere karıştık ki o işler karşısında halimin nasıl olduğunu bilemiyorum” sozuyle neleri kastettiği konusunda, yine onun vefat edeceği sırada malına bakarak soylediği şu sozleri bir fikir verebilir:
“Keşke ya sen bir deve tezeği olaydın, ya ben SelĂ‚sil gazasında oleydim. Oyle işlere girdim ki, Allah huzurunda o konularda kendimi nasıl savunacağımı bilemiyorum. MuĂ‚viye ’nin dunyasını duzelttim; ama kendi Ă‚hiretimi batırdım.”
Amr İbni Âs ’ın olum doşeğinde soylediği sozlerden biri de, Ă‚hireti konusunda ne busbutun umitsiz ne de fazla umitli olduğu, bununla beraber gonlundeki imana ve dilindeki kelime-i şehĂ‚dete guvendiğidir.
NĂ‚rına yandığını soylediği Hz. MuĂ‚viye de olum doşeğinde endişelerini aynı şekilde dile getirmiş, ozellikle oğlu Yezid hakkında yaptıklarından korktuğunu soylemiştir. Nelerden umitli olduğunu ifade ederken de, vaktiyle Resûlullah ile birlikte bulundukları bir seferde gomleğinin yırtılması uzerine onun kendisine bir gomlek verdiğini, bir defa giydiği bu gomleği şimdi kefeninin altına koymalarını istediğini belirtmiş, Peygamber aleyhisselĂ‚m ’ın sacından ve tırnağından bir miktar sakladığını, bunları gozlerinin ve burnunun uzerine koymalarını arzu ettiğini, kendisine bir şey fayda verecekse bunların fayda vereceğine inandığını ifade etmiştir.
Dunyaya en fazla değer veren sahĂ‚bîlerden soz edilirken bu iki zĂ‚tın adından bahsedilir. Olumle yuzyuze gelince, onların da gonullerindeki imana ve Peygamber sevgisine sığınmaktan başka yol bulamadıklarını gormekteyiz. Hem onların hem de butun sahĂ‚bîlerin Resûl-i Ekrem ’e derin bir sevgi beslediklerini ve onun şefaatını umduklarını bilmekteyiz.
Bazı kimselerin en fazla bu iki sahĂ‚bîye dil uzattıklarını ve onları tenkit ettiklerini biliyoruz. Bize duşen onların şu son hallerine bakmak ve kendileri hakkında husn-i zan beslemektir. Kendi halimize bakmadan, Allah ’a karşı gorevlerimizi ne olcude yaptığımızı hesaba katmadan “falan haklıydı, falan haksızdı” diye on dort asır sonra hakemlik yapmaya kalkmak, haddini bilmezlikten başka nedir ki?
Resûlullah Efendimiz ’in Amr İbni Âs ’a soylediği sozler, konumuzun esasını teşkil etmektedir. Gonlune İslĂ‚m sevgisi duştuğu zaman, bir vakitler İslĂ‚m dini ve onun Peygamber ’i hakkında yaptıklarını duşunerek endişeye kapılan, bu sebeple de hatalarının bağışlanmasını isteyen Amr ’a Peygamber-i ZîşĂ‚n ’ın verdiği mujdeyi bir daha hatırlayalım. Efendimiz ona buyuruyor ki:
“Musluman olmanın daha onceki gunahları silip supurduğunu, hicret etmenin daha once işlenen gunahları yok ettiğini, haccetmenin daha once yapılan gunahları ortadan kaldırdığını bilmiyor musun?”
Yuce dinimizin ne kadar tutarlı ve mantıklı bir din olduğunu, onu bize gonderen Allah ’ın kullarını ne cok sevdiğini anlamak icin yukarıdaki mujde bile kĂ‚fidir. Kaldı ki, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler okundukca, Allah ’ın rahmetinin bizi hava gibi kuşatıp guneş gibi ısıttığı butun canlılığı ile hissedilir.
Hadisten Oğrendiklerimiz Umitsizliğe duşenlere, Allah ’ın affediciliği anlatılmalı, kurtuluş yollarının cokluğu gosterilmelidir. İslĂ‚miyet ’i kabul etmek, gerektiğinde onun uğrunda hicret etmek ve şartlarına uyarak haccetmek kurtuluşun başlıca yollarıdır. Musluman olanın eski gunahları bağışlanır. Hicret ve hac kucuk gunahların affına vesile olur. Buyuk gunahlar ise tovbe etmek suretiyle bağışlanır. Olum doşeğinde Allah ’ın rahmetine guvenmeli, olmek uzere olanlara, gerekirse yaptığı iyilikler hatırlatılarak Allah ’ın rahmetinden umitli olması telkin edilmelidir. Olenin arkasından ağlamak yasaklanmamıştır. Zira bu son derece tabiidir. Yasak olan bağıra cağıra ağlamak, CĂ‚hiliye devrinde olduğu gibi cenazenin arkasından mum gibi şeyler yakarak, celenkler taşıyarak yurumek ve cenaze evinde gece ateş yakmaktır. Cenazenin uzerine toprağı yavaş yavaş atmalıdır. Cenazeyi defnettikten sonra mezarının yanında bir muddet kalmalıdır. Zira cenaze oraya gelenleri gorur, uzaklaşıp gittiklerini duyup hisseder. Kabir suĂ‚li vardır. AshĂ‚b-ı kirĂ‚mın Peygamber Efendimiz ’e duyduğu sevgi ve saygının buyukluğu gorulmektedir. Kaynak: Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan