Fil Suresi 2. ayeti ne anlatıyor? Fil Suresi 2. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...Fil Suresi 2. Ayetinin Arapcası:اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ ف۪ي تَضْل۪يلٍۙ
Fil Suresi 2. Ayetinin Meali (Anlamı):Onların hÂince planlarını boşa cıkarmadı mı?
Fil Suresi 2. Ayetinin Tefsiri:Bu sûrenin indiği sıralarda, muşriklerin Resûlullah (s.a.s.) ’e olan muhalefet ve duşmanlıkları cok şiddetlenmişti. Onun dÂvasını engelleyebilmek icin turlu turlu yollara başvuruyor, ceşitli hile ve planlar tertipliyorlardı. CenÂb-ı Hak bu dehşetli hÂdiseyi hatırlatarak, pek buyuk fitneleri, hîleleri, tuzakları hÂrikulÂde bir surette bozup dağıtan eşsiz kudretinin bir misalini vermektedir. Burada Resûlullah (s.a.s.) ’in doğduğu sene KÂbe ’yi yıkmak icin hucum etmiş olan Fil ordusunun nasıl perişan edildiği gosterilmektedir. Boylece Allah TeÂl ’nın Rasûlu ’ne olan yardım ve himÂyesinin, KÂbe ’ye yardımından daha ustun ve daha mukemmel olacağına işaret edilir. Hatta bu hÂdisenin ilÂhî kudretin kullarını terbiye etmesinin sadece bir başlangıc orneği olduğu belirtilir. Dolayısıyla Hakk ’ın Habîbi Peygamberimiz (s.a.s.) ’e sinsi planlar hazırlamak isteyenlerin hilelerinin kendi başlarına gececeği acık ve net olarak bildirilir. Boylelikle bir taraftan Allah Resûlu (s.a.s.) ve mu ’minler teselli edilirken, bir taraftan da Allah TeÂl ’nın kudretine karşı hicbir mal ve mulkun, hile ve tuzağın hukmunun gecmeyeceği anlatılır.
Sûrede ana hatlarıyla anlatılan hÂdise, kaynakların verdiği bilgiler hulÂsa edilecek olursa şoyle vuku bulmuştur:
Yemen vÂlisi Ebrehe, Roma imparatorunun da yardımıyla San ’a ’da bir kilise yaptırdı. Muhtelif bolgelere tellallar gondererek insanları bu kiliseyi ziyarete cağırdı. Fakat neticede yaptırdığı kili­seye arzu ettiği olcude rağbet edilmediğini gorunce, son derece ofkelendi. Ardından Arapların eskiden beri kutsiyetini kabul edip ziyÂret ede geldikleri ve oteden beri insanların cok buyuk bir değer verdiği KÂbe ’yi yıkmaya karar verdi. İcinde, gunumuzun tankları mesÂbesinde olan fillerin de bulunduğu buyuk bir ordu hazırlayarak Mekke ’ye doğru yurudu. Boylelikle, insanların yonlerini, kendi yaptırdığı kiliseye cevire­cekti.
Ebrehe, ordusunun bir kısmını oncu olarak gonderdi; Mekkelilerin hayvanlarını yakalayıp getirdiler. Bu hayvanlardan bir miktar deve Resûlullah (s.a.s.) ’in dedesi Abdulmuttalib ’e aitti. Sonra Ebrehe, elcisini Mekkelilere gonderip, kendisine karşı cıkmadıkları takdirde mal ve canlarına dokunmayacağını bildirdi. Ayrıca elciye, Mekkelilerin reisini goruşmek uzere huzuruna getirmesini emretti. O donemde Mekke ’nin reisi Abdulmuttalib idi. Elci, Abdulmuttalib ’i alıp Ebrehe ’ye goturdu. Abdulmuttalib pek asil bir insandı. Ebrehe O ’nu gorunce cok etkilendi. Tahtından inerek yanına oturdu, kendisinden ne istediğini sordu. Abdulmuttalib:
“- Adamlarının sana getirdiği develerimi geri isterim” dedi. Ebrehe bunu duyunca:
“- Seni gorunce cok etkilenmiştim. Fakat bu sozunu duyunca gozumden duştun. Biz, atalarınızın dinî merkezi olan KÂbe ’yi yıkmak icin geldik, sen ise bunu hic duşunmuyorsun da develerini geri istiyorsun” şeklinde karşılık verdi. Abdulmuttalib:
“-Ben yalnız develerin sahibiyim ve ancak onlar icin talepte bulunabilirim. Bu Beyt ’e gelince, onun bir Rabbi var ve O, kendi evini koruyacaktır” dedi. Ebrehe:
“- O, elimden KÂbe ’yi kurtaramayacaktır” hezeyanını savurdu. Abdulmuttalib ise:
“Bu seninle O ’nun arasındaki mesele” cevabını verdi. Bunu soyledikten sonra Ebrehe ’nin yanından kalktı. Ebrehe de ona develerini geri verdi.
Ertesi gun Ebrehe Mekke ’ye girmek uzere hareket etti. Fakat ordunun onunde bulunan “Mahmut” ismindeki fil birdenbire yere coktu. Ne kadar uğraştılarsa onu yerinden kımıldatamadılar. Guneye, kuzeye veya doğuya yonlendirildiğinde o hemen kalkıp koşmaya başlıyor fakat Mekke ’ye dondurulduğunde olduğu yerde cokuyor, kesinlikle o tarafa gitmiyordu. Bu sırada kuşlar gaga ve pencelerinde kucucuk taşlarla suruler halinde geldiler. Kuşların suruler halinde gelmesi Âyette اَبَاب۪يلُ (ebÂbil) kelimesiyle ifade edilir. EbÂbîl, bir kuş ismi değil, “birbiri ardınca suru suru, kume kume, kalabalık gruplar halinde gelen” mÂnasındadır. Suruler halinde gelen bu kuşlar, Ebrehe ’nin askerleri uzerine yağmur gibi taş yağdırdılar.
ŞÃ‚ir der ki:
“Olma ısyÂna cerî kuvvet ile fîl gibi
Duşmen-î hakka hucûm eyle ebÂbîl gibi.” (Hersekli Ârif Hikmet)
“Kuvvetine guvenerek, KÂbe ’ye saldıran filler gibi isyatnkÂrlığa kalkışma. Bilakis EbÂbîl kuşları gibi, hak ve hakîkate duşman olanlar uzerine hucûm etmeye bak.”
4. Âyette, kuşların attığı taşlarınسِجّ۪يلٌ (siccîl)den olduğu haber verilir. “Siccîl”, “taşlaşmış camur, pişmiş tuğla” demektir. Bu taşlar kime vurduysa cismi hemen curumeye başlıyordu. Onların et ve kanı su gibi akıyor, kemikleri dışarı cıkıyordu. Mekke ’nin onu bir anda insan ve fil mezarlığına dondu. Sıkletsiz kucucuk kuşlar, tonlar ağırlığındaki filleri ezip yere sermişti. Ebrehe de aynı akıbete uğradı. Onun bedeni parcalanarak duştu. Duşen her parcanın yerinden irin ve kan akmaya başladı. Bu telaş icinde Ebrehe ’nin askerleri her yerde oluyor ve yere seriliyorlardı. Kimileri aynı yerde helak oldu, kimileri de kacarken yolda olup gittiler. Ebrehe de gorenlere ibret olsun diye hemen canı alınmamış, daha fazla eza ceksin diye yaralı, etleri lime lime olmuş bir şekilde kacanlar arasında kalmıştı. NihÂyet o da Yemen ’e yakın bir bolgeye geldiğinde perişan bir halde olup gitti.
Sûrenin son Âyeti, onların helak edildiklerinde ne hale geldiklerini tasvir etmektedir: “Neticede Rabbin onları yenilmiş, cercop hÂline gelmiş ekin yaprağına cevirdi.” (Fîl 105/5) اَلْعَصْفُ (‘asf), “ekin yaprağı”, مَأْكُولٌ (me ’kûl) de “yenmiş” demektir. Bu ifadeye; hasattan sonra tarlada kalan, ruzgar onunde savrulan ve hayvanlar tarafından yenen ekin yaprağı dokuntusu; kırılıp savrulan saman; başak cıkmadan onceki taze yapraklar; ici boş kapcıktan ibaret kalan tane gibi mÂnalar verilir.
Burada şoyle bir tablo tasvir edilmektedir: İcinde serÂp taze ekin bulunan bir tarla var. Bu tarlaya ac hayvanlar girmişler, sağa sola saldırıp yemişler, her tarafı hurdahaş ciğnemişler ve hepsini berbat etmişler. Bu tablo, onların hayvanların istilasına uğramış bu taze ekin gibi kırılıp serilişlerini tasvir eder. Bir de “yenmiş olmak” neticesinden, onların “gubre haline geldikleri, sonra da kuruyup parcaları darmadağınık olduğu” mÂnası da anlaşılabilir. Bu tabloda, helak edilen insan ve fil leşlerinin kokuşup dağılması gubre parcalarına benzetilmiştir. Fakat Kur ’an ’ın nezÂhet uslubu, ifadenin nezahetini muhafaza ederek neticeyi başlangıcıyla beyÂn buyurmuştur. Nitekim “İsa ve anası her ikisi de diğer insanlar gibi yemek yerlerdi” (MÂide 5/75) sozu, “buyuk abdestlerini yaparlardı” mÂnasına hadesten kinaye olduğu halde, Kur ’an ’ın eşsiz nezÂhet uslubu dolayısıyla boyle ifade buyrulmuştur.
“Yenmiş ekin yaprağı” ifadesinden anlaşılan bir diğer mÂna ve bunun tasvir ettiği tablo şoyledir: Allah TeÂl onları kurtcuklar yemiş, bocek yeniği olmuş ekin yaprağına cevirmiştir. Boyle ekin tane tutmaz. Coğunlukla yenik yapraklar delik deşik olur. Boylece Fil ordusunun maksatlarına ermeden bedenlerinin delik deşik olması manzarası boyle yenik ekin yapraklarına benzetilmiştir. Ayrıca onların kurtlar, bocekler, mikroplar tarafından yenilerek curuyuşlerine işaret edilmiştir.
İşte sonsuz kudret sahibi Allah TeÂlÂ, Fil ordusunu boyle akıllara gelmez şaşırtıcı ve cabuk bir şekilde bir “yenilmiş ekin” gibi yapıverdi. Karşılarında acıkca karşı koyacak bir kuvvet gormeyen, fillerine ve cokluklarına guvenerek istedikleri gibi KÂbe ’yi yıkacaklarını zanneden istilacı bir orduyu boyle semavi bir afet ile yenik bir ekin yaprağı gibi ansızın yerlere serip perişan ediverdi. Bunu boyle yapan Allah ’ın, dilediği zaman onların benzerlerine de bu kabilden hatırlara gelmez, tasavvur olunmaz belalar, azaplar verebileceğinde ve bu kudret sahibinin dinine ve Peygamberine karşı gelenleri dunyada mağlup edip Âhirette cehennemin dibine gecireceğinde asla şuphe yoktur.
CenÂb-ı Hakk, KÂbe ’yi kendisine kulluk mekÂnı olarak kudsî ve mubÂrek kılmıştı. Bunun icin onu ilÂhî muhÂfaza altına al­mıştı. Ebrehe ’nin BeytullÂh ’a karşı yaptığı bu saygısızlığa verilen ceza, ister KÂbe olsun ister onun birer şubesi mÂhiyetindeki diğer cami ve mescitler olsun, kıyÂmete kadar aynı şe­kilde yapılacak diğer hareketler icin de bir tehdit mÂhiyeti taşımaktadır. Nitekim Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Allah ’ın mescitlerinde O ’nun isminin anılmasını engelleyen ve ibÂdet yerlerinin harap olmasına calışandan daha zÂlim kim olabilir! Boylelerinin, oralara korku icinde girmekten başka bir hakkı olamaz. Onlara dunyada bir rezillik, Âhirette de buyuk bir azap vardır.” (Bakara 2/114)
Zulmunu iyice şiddetlendiren Ebrehe, netîcede kendisinde nihÂyetsiz bir kuvvet ve azamet olduğu vehmine kapılmıştı. Buna mukÂbil Allah TeÂl onu, collerdeki arslan, kaplan veya zehirli yılan gibi dehşet verici guclu mahlûklarla değil, cok gucsuz ve zayıf varlıklar olan kuşların attığı nohuttan kucuk taşlarla helÂk etti. Nitekim Allah TeÂlÂ, Firavun, Nemrut ve CÂlût gibi mutekebbirleri hep onlardan kucuk ve gucsuz gorunen varlıklarla helÂk ederek, onların hakîkatte ne kadar Âciz varlıklar olduklarını ve kibirlerinin mÂnasızlığını ortaya koymuştur.
Bu dehşet dolu ilÂhî mûcizenin tahakkuk ettiği yıla da “Fil Senesi” denildi. “Fil Senesi” Kureyşliler arasında bir nevî tÂrih başlangıcı olarak kullanıldı. Şu rivayet, bunun guzel bir misÂlidir:
Kubaş b. Uşeym:
“–Ben ve Peygamber (s.a.s.), Fil senesinde doğduk” demişti.
Osman bin AffÂn (r.a.) ona:
“–Sen mi daha buyuksun, yoksa Pey­gamberimiz (s.a.s.) mi daha buyuk?” diye sordu.
MubÂrek sahÂbî, şu edeb ve incelik dolu karşılığı verdi:
“–Peygamberimiz (s.a.s.) benden cok cok buyuk­tur. Doğumda ise ben ondan daha eskiyim! Ben, fillerin tersini yeşil ve değişmiş olarak gordum.” (Tirmizî, MenÂkıb 2)
Şuphesiz KÂbe ile Kureyş arasındaki alaka, cok kadim ve oldukca derindir. Bu sebeple Allah TeÂlÂ, KÂbe ’ye olan himayesinin Kureyşlileri yakından ilgilendirdiğini, dolayısıyla bu ilÂhî lutfun farkında olup Resûlullah (s.a.s.) ’in davetine uymaları gerektiğini bildirmek uzere şimdi Kureyş sûresi gelmektedir:
Fil Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
Fil Suresi 2. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan