“Meryem oğlu İs ’yı oteki peygamberlerin peşinden gonderdik. Ona İncil ’i verdik. Ona uyanların kalplerine şefkat ve rahmet duyguları koyduk. İcÂd ettikleri ruhbanlığı biz onlara yazmamış, farz kılmamıştık...” ayetini nasıl anlamalıyız?Cenab-ı Hak şoyle buyuruyor:
“Meryem oğlu İs ’yı oteki peygamberlerin peşinden gonderdik. Ona İncil ’i verdik. Ona uyanların kalplerine şefkat ve rahmet duyguları koyduk. İcÂd ettikleri ruhbanlığı biz onlara yazmamış, farz kılmamıştık. Bunu sadece Allah ’ın rızasını kazanmak icin yapmışlardı. Fakat ona gerektiği şekilde de uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mukafatlarını verdik. İclerinden coğu da yoldan cıkmışlardır.” (Hadîd sûresi, 27)
İs aleyhisselÂm ’a indirilmiş olan İncil, bugun Hıristiyanların ellerinde bulunan İncil değildir. Bugun elde mevcut İncillerin hepsi tahrif olunmuş, bozulmuş, sonradan yazılmıştır. Ancak bu incillerde, Hz. İs ’ya indirilen gercek İncil ’den birtakım Âyetler lafzan veya mÂna olarak yer almış bulunmaktadır. İncil ’deki tahrifatın boyutu, elde mevcut İncillerin incelenmesinden bile anlaşılabilir. Kur ’Ân-ı Kerîm ’de sıkca bu tahrifata işaret eder.
Hz. İs ’nın peygamber olarak geldiği sırada iki buyuk toplum vardı. Bunlar Yahudi ve Rum toplumlarıydı. Her ikisi de katı, kaba, sevgisiz ve merhametsiz topluluklar halindeydi. İs aleyhisselÂm, kendisine uyanlara şefkat, merhamet, yumuşaklık, alcak gonulluluk ve insan sevgisi gibi yuce duyguları telkin etmekteydi. Cunku bu duygulardan yoksun olan fertler ve onların oluşturduğu cemiyetler, zulum, işkence ve kaba kuvvetin hakim olduğu bir yapı arzeder.
Boyle toplumlarda insÂnî duşunce ve duygular, guzel davranışlar, iyilik ve hayır ortadan kalkar. İşte boyle bir zeminde insanlara saadet yollarını gostermek icin gelen İs aleyhisselÂm, uzerine duşen gayreti gosterdiyse de muvaffak olamadı. Kendinden sonra gelecek gercek kurtarıcıyı mujdeleyerek dunyadan ayrıldı. Onun mujdelediği, Peygamber Efendimiz ’den başkası değildi. Hıristiyanlığı kendilerine uyduran ve hakikatı tahrif eden o gunku toplumların gunumuzdeki uzantısı olan batılılar, hÂl bu sevgisizliğin, şefkat ve merhamet yoksulluğunun, zulmun, haksızlığın, katı kalbliliğin en acımasız orneklerini yeryuzunde sergilemeye devam etmektedirler.
İSLAM ’DA RUHBANLIK YOKTUR Resûl-i Ekrem Efendimiz, pek cok hadislerinde, İslÂm ’da ruhbanlığın olmadığını ısrarla belirtmiştir. (Mesel bk. DÂrimî, NikÂh 3; Musned, III, 82, 266; VI, 226) Ruhbanlık, buyuk bir korku hissine kapılarak, dunya lezzetlerini tamamen terketmek, kendini uzlet ve riyÂzete vererek hayatın sonunu beklemektir. Bu Âyet, Hıristiyanlığın aslında da ruhbanlığın bulunmadığını ve sonradan uydurulduğunu acıkca belirtmektedir. Ancak Hıristiyanlar, kendilerinin belki iyi bir gÂyeyle icad ettikleri ruhbanlığı da bozmuşlardır. Allah TeÂl şoyle buyurur:
“Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden bir coğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve onları Allah yolundan cevirirler.” (Tevbe sûresi, 34) Gorulduğu gibi haham ve ruhbanların gunahı daha da buyuktur; cunku onlar insanları Allah ’ın yoluna girmekten alıkoymaktadırlar. Bunlar, şefkat, rahmet ve sevgi yolunu bırakarak, tevhid akidesini terkederek, insanları bir sapıklık olan teslise inanmaya zorlayarak ve ceşitli ahlÂksızlıklar yaparak kotu ornek olmaktadırlar. Bu Âyette onların bu halleri kınanmakta, Muslumanlar da ibadet ve taatte, kullukta olculu olmaya, ifrat ve tefrite sapmamaya cağırılmaktadır.
Kaynak: Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan