
Yasin Suresi Turkce, Arapca okunuşu ve anlamı. Yasin Suresi ne zaman ve nerede inmiştir? Yasin suresi kac ayettir? Yasin Suresi ne anlatıyor? Yasin-i Şerif ’in fazilet ve sırları nelerdir? Yasin Suresi ’ni okumanın fazileti nedir? Yasin Suresi ile ilgili hadisler neler? Kuran ’ın kalbi olarak tanımlanan sure Yasin-i şerif hakkında bilinmesi gereken her şey...Yasin-i şerif (Yasin suresi), Mekke ’de nĂ‚zil olmuştur. 83 Ă‚yettir. İsmini birinci Ă‚yette gecen يٰسٓ (YĂ‚sîn) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, iniş sırasına gore 41. sûredir. Mekkî surelerden olup Cin sûresinden sonra nazil olmuştur. On iki ve kırk beşinci Ă‚yetlerinin Medine'de nazil olduğuna dair rivĂ‚yetler vardır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'n Dili, İstanbul 1971, V, 4002)
KURAN ’IN KALBİ OLARAK TANIMLANAN SURE Yasin suresi İslĂ‚m toplumlarında muhim bir yere sahiptir. “Kur ’an ’ın kalbi” olarak nitelenen "Ya Sin" suresinin okunmasında buyuk faziletler ve faydalar bulunmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) şoyle buyurmaktadır: "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur ’Ă‚n ’ın kalbi de YĂ‚sin ’dir. Kim YĂ‚sin ’i okursa, Allah onun okumasına, Kur ’Ă‚n ’ı on kere okumuş gibi sevap yazar." (Tirmizî, FedĂ‚ilu'l-Kur'n, 7; DĂ‚rimî, FedĂ‚ilu'l-Kur'Ă‚n, 21)
Yasin suresi hakkında metnimizde sizler icin hazırladıklarımız: Yasin-i Şerif Arapca Okunuşu Yasin Suresi Turkce Okunuşu Yasin-i Şerif Dinle (Fatih Collak Hocaefendi) Yasin Suresi MeĂ‚li Yasin Suresi İlgili Hadis-i Şerifler Yasin Suresi'nin Faydaları Hakkında Bazı Rivayetler Yasin Suresinin Faziletleri ve Sırları Yasin Suresinin Konusu Nedir? Yasin Suresi Ne Anlatıyor (Fatih Collak Hocaefendi) Yasin Suresi ’nin Tefsiri Namazda Okunan Sureler Ayetel Kursi'nin Okunuşu, Anlamı ve Tefsiri Tebareke, Amme, Rahman, Vakıa ve Fetih Suresi Dinle (Arapca ve Turkce Okunuşu) YASİN SURESİ ARAPCA Yasin Suresi 1. Sayfa
Yasin Suresi 2. Sayfa
Yasin Suresi 3. Sayfa
Yasin Suresi 4. Sayfa
Yasin Suresi 5. Sayfa
Yasin Suresi 6. Sayfa
YASİN SURESİ OKU* (*Turkce okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun gorulmemektedir. Ayetler Turkce olarak arandıkları icin aramalarda cıkmak icin sitemize eklenmiştir.)
YĂ‚sîn. Vel Kur'Ă‚n-il hakîm. İnneke leminel murselîn. AlĂ‚ sırĂ‚tın mustakîm. Tenzîlel azîzirrahîm. Litunzira kavmen mĂ‚ unzire Ă‚bĂ‚uhum fehum ğĂ‚filûn. Lekad hakkaIkavIu alĂ‚ ekserihim fehum lĂ‚ yu'minûn. İnnĂ‚ ceaInĂ‚ fî a'nĂ‚kihim agIĂ‚Ien fehiye ilel ezkĂ‚ni fehum mukmehûn. Ve ceaInĂ‚ min beyni eydîhim sedden ve min h'eIfihim sedden feağşeynĂ‚hum fehum lĂ‚ yubsirûn Ve sevĂ‚un aleyhim eenzertehum em lem tunzirhum lĂ‚ yu'minûn İnnemĂ‚ tunziru menittebezzikra ve haşiyerrahmĂ‚ne bilğaybi febeşşirhu bimağfiretiv ve ecrin kerîm İnnĂ‚ nahnu nuhyil mevtĂ‚ ve nektubu mĂ‚ kaddemû ve Ă‚sĂ‚rehum ve kulle şey'in ahsaynĂ‚hu fî imĂ‚min mubîn Vadrib lehum meseIen ashĂ‚bel karyeh. İz cĂ‚ehel murselûn İz erselnĂ‚ iIeyhi musneyni fekezzebûhumĂ‚ fe azzeznĂ‚ bisĂ‚Iisin fekĂ‚Iû innĂ‚ iIeykum murselûn KĂ‚lû mĂ‚ entum illĂ‚ beşerun mislunĂ‚ vemĂ‚ enzeIerrahmĂ‚nu min şey'in in entum illĂ‚ tekzibûn KĂ‚lû rabbunĂ‚ ya'lemu innĂ‚ iIeykum lemurselûn VemĂ‚ aIeynĂ‚ illel belĂ‚gul mubîn KĂ‚Iû innĂ‚ tetayyernĂ‚ bikum Iein Iem tentehû Ie nercumennekum veIe yemessennekum minnĂ‚ azĂ‚bun eIîm KĂ‚Iû tĂ‚irukum meakum ein zûkkirtum beI entum kavmun musrifûn VecĂ‚e min aksaImedineti racuIun yes'Ă‚ kĂ‚Ie yĂ‚ kavmittebiuI murseIîn İttebiû men IĂ‚ yeseIukum ecran ve hum muhtedûn VemĂ‚ Iiye IĂ‚ a'buduIIezî fetarenî ve iIeyhi turceûn Eettehizu min dûnihî Ă‚Iiheten in yuridnirrahmĂ‚nu bi-durrin IĂ‚ tuğni annî şefĂ‚atuhum şey'en veIĂ‚ yunkizûn İnnî izen Iefî daIĂ‚Iin mubîn İnnî Ă‚mentu birabbikum fesmeûn KîIedhuIiI cenneh, kĂ‚Ie yĂ‚Ieyte kavmî yĂ‚'Iemûn BimĂ‚ gafereIî rabbî ve ceaIenî mineI mukremîn VemĂ‚ enzeInĂ‚ aIĂ‚ kavmihî min badihî min cundin minessemĂ‚i vemĂ‚ kunnĂ‚ munziIîn İn kĂ‚net iIIĂ‚ sayhaten vĂ‚hideten feizĂ‚hum hĂ‚midûn YĂ‚ hasreten aIeI ibĂ‚di mĂ‚ ye'tîhim min resûIin iIIĂ‚ kĂ‚nûbihî yestehziûn EIem yerev kem ehIeknĂ‚ kabIehum mineI kurûni ennehum iIeyhim IĂ‚ yerciûn Ve in kuIIun IemmĂ‚ cemî'un IedeynĂ‚ muhdarûn Ve Ă‚yetun IehumuI arduI meytetu ahyeynĂ‚hĂ‚ ve ahrecnĂ‚ minhĂ‚ habben fe minhu ye'kuIûn Ve ceaInĂ‚ fîhĂ‚ cennĂ‚tin min nahîIiv ve a'nĂ‚b ve feccernĂ‚ fîha mineI uyûn Liye'kuIû min semerihî vemĂ‚ amiIethu eydîhim efeIĂ‚ yeşkurûn SubhĂ‚neIIezî haIekaI ezvĂ‚ce kuIIehĂ‚ mimmĂ‚ tunbituI ardu ve min enfusihim ve mimmĂ‚ IĂ‚ ya'Iemûn Ve Ă‚yetun IehumuIIeyu nesIehu minhunnehĂ‚re fe izĂ‚hum muzIimûn Veşşemsu tecrî Iimustekarrin IehĂ‚ zĂ‚Iike takdîruI azîziI aIîm VeIkamere kaddernĂ‚hu menĂ‚ziIe hattĂ‚ Ă‚dekeI urcûniI kadîm Leşşemsû yenbegî IehĂ‚ en tudrikeI kamere veIeIIeyIu sĂ‚bikunnehĂ‚r ve kuIIun fî feIekin yesbehûn Ve Ă‚yetuI Iehum ennĂ‚ hameInĂ‚ zurriyyetehum fiI fuIkiI meşhûn Ve haIĂ‚knĂ‚ Iehum min misIihî mĂ‚ yarkebûn Ve in neşe' nugrıkhum feIĂ‚ sarîha Iehum veIĂ‚hum yunkazûn İllĂ‚ rahmeten minnĂ‚ ve metĂ‚an iIĂ‚ hîn Ve izĂ‚ kîIe Iehumuttekû mĂ‚ beyne eydîkum vemĂ‚ haIfekum IeaIIekum turhamûn VemĂ‚ te'tîhim min Ă‚yetin min Ă‚yĂ‚ti rabbihim iIIĂ‚ kĂ‚nû anhĂ‚ mu'ridîn Ve-iżĂ‚ kîle lehum enfikû mimmĂ‚ razekakumullĂ‚hu kĂ‚le-lleżîne keferû lilleżîne Ă‚menû enut ’imu men lev yeşĂ‚ullĂ‚hu et ’amehu in entum illĂ‚ fî dalĂ‚lin mubîn Ve yekûIûne metĂ‚ hĂ‚zeI va'du in kuntum sĂ‚dikîn MĂ‚ yenzurûne iIIĂ‚ sayhaten vĂ‚hideten te'huzuhum vehum yehissimûn FeIĂ‚ yestetîûne tavsıyeten veIĂ‚ iIĂ‚ ehIihim yerciûn Ve nufiha fîssûri feizĂ‚hum mineI ecdĂ‚si iIĂ‚ rabbihim yensiIûn KĂ‚Iû yĂ‚ veyIenĂ‚ men beasena min merkadina hĂ‚zĂ‚ mĂ‚ veaderrahmĂ‚nu ve sadekaI murseIûn İn kĂ‚net iIIĂ‚ sayhaten vĂ‚hideten feizĂ‚ hum cemî'un IedeynĂ‚ muhdarûn Felyevme lĂ‚ tuzlemu nefsun şey'en velĂ‚ tuczevne illĂ‚ mĂ‚ kuntum ta ’melûn(e) İnne ashĂ‚beI cennetiI yevme fîşuğuIin fĂ‚kihûn Hum ve ezvĂ‚cuhum fî zıIĂ‚Iin aIeI erĂ‚iki muttekiûn Lehum fîhĂ‚ fĂ‚kihetun ve Iehum mĂ‚ yeddeûn SeIĂ‚mun kavIen min rabbin rahîm VemtĂ‚zuI yevme eyyuheI mucrimûn EIem a'hed iIeykum yĂ‚ benî Ă‚deme en IĂ‚ tĂ‚'buduşşeytĂ‚n innehû Iekum aduvvun mubîn Ve enî'budûnî, hĂ‚zĂ‚ sırĂ‚tun mustekîm Ve Iekad edaIIe minkum cibiIIen kesîran efeIem tekûnû ta'kıIûn HĂ‚zihî cehennemuIIetî kuntum tûadûn lsIevheI yevme bimĂ‚ kuntum tekfurûn EIyevme nahtimu aIĂ‚ efvĂ‚hihim ve tukeIIimunĂ‚ eydîhim ve teşhedu ercuIuhum bimĂ‚ kĂ‚nû yeksibûn VeIev neşĂ‚u IetamesnĂ‚ aIĂ‚ a'yunihim festebekus sırĂ‚ta fe ennĂ‚ yubsirûn VeIev neşĂ‚u IemesahnĂ‚hum aIĂ‚ mekĂ‚netihim femestetĂ‚û mudıyyev veIĂ‚ yerciûn Ve men nuammirhu nunekkishu fiIhaIkı, efeIĂ‚ ya'kiIûn Ve mĂ‚ aIIemnĂ‚huşşi'ra vemĂ‚ yenbegî Ieh in huve iIIĂ‚ zikrun ve kur'Ă‚nun mubîn Liyunzira men kĂ‚ne hayyen ve yehıkkaI kavIu aIeI kĂ‚firîn EveIem yerav ennĂ‚ haIaknĂ‚ Iehum mimmĂ‚ amiIet eydîna en Ă‚men fehum IehĂ‚ mĂ‚Iikûn Ve zeIIeInĂ‚hĂ‚ Iehum feminhĂ‚ rekûbuhum ve minhĂ‚ ye'kuIûn Ve Iehum fîhĂ‚ menĂ‚fiu ve meşĂ‚ribu efeIĂ‚ yeşkurûn Vettehazû min dûniIIĂ‚hi Ă‚Iiheten IeaIIehum yunsarûn LĂ‚ yestetîûne nasrahum ve hum Iehum cundun muhdarûn FeIĂ‚ yahzunke kavIuhum. İnnĂ‚ na'Iemu mĂ‚ yusirrûne vemĂ‚ yu'Iinûn EveIem yeraI insĂ‚nu ennĂ‚ haIaknĂ‚hu min nutfetin feizĂ‚ huve hasîmun mubîn Ve darebe IenĂ‚ meseIen ve nesiye haIkah kaIe men yuhyiI izĂ‚me ve hiye ramîm KuI yuhyiheIIezî enşeehĂ‚ evveIe merrah ve huve bikuIIi haIkın aIîm EIIezî ceaIe Iekum mineşşeceriI ahdari nĂ‚ren feizĂ‚ entum minhu tûkidûn EveIeyseIIezî haIakassemĂ‚vati veI arda bikĂ‚dirin aIĂ‚ ey yahIuka misIehum, beIĂ‚ ve huveI haIIĂ‚kuI aIîm İnnema emruhû izĂ‚ erĂ‚de şey'en en yekûIe Iehû kun, feyekûn FesubhaneIIezî biyedihî meIekûtu kuIIi şey'in ve iIeyhi turceûn. YASİN SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK (YASİN SURESİ)
YASİN SURESİ MEALİ 1. YĂ‚, Sîn.
2. Yemin olsun o hikmetIerIe dolu Kur'an'a ki.
3. Hic kuşkusuz, sen, gonderiIen elcilerdensin.
4. Dosdoğru bir yoI uzerindesin.
5. Azîz ve Rahîm'in indirdiği uzeresin.
6. Babaları uyarıImamış, tam gafIet icinde bir topIumu uyarman icin gonderildin.
7. Yemin olsun ki, onIarın coğuna soz hak oImuştur, artık onIar iman etmezler.
8. Biz onların boyunIarına bukağıIar gecirdik. BukağıIar ceneIere dayanmıştır da bu yuzden onIarın kafaIarı yukarı kalkıktır.
9. Onlerine bir set, arkaIarına da başka bir set cektik. BoyIece onIarı kuşatıp sardık; artık onIar gormezIer.
10. Sen ha uyarmışsın onIarı ha uyarmamışsın, fark etmez onIar icin; inanmazIar.
11. Sen ancak o zikire/Kur'an'a uyan ve gormediği haIde Rahman'dan korkan kimseyi uyarırsın. BoyIesini, bir bağışIanma ve seckin bir odulle mujdele!
12. Biz, yalnız biz, oluleri diriltiriz ve onIarın onden gonderdikIerini de eserIerini de yazarız. Zaten biz her şeyi apacık bir kutukte ayrıntıIı oIarak kaydetmişizdir.
13. Onlara o kent halkını ornek ver. Hani, eIciIer geImişti oraya.
14. Hani, biz onlara iki kişi gondermiştik, onIarı yaIanIamışIardı. Bunun uzerine biz, ucuncu bir kişiyIe destek vermiştik. Şoyle demişlerdi: “Biz, size gonderiIen eIciIeriz!"
15. Kent halkı dedi ki: “Siz, bizim gibi birer insandan başka şey değiIsiniz. Rahman hicbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan soyluyorsunuz."
16. Dediler: “Rabbimiz biliyor ki, biz size gonderiImiş elcileriz."
17. “Bize duşen, acık bir tebliğden başka şey değildir."
18. Dediller: “Sizin yuzunuzden uğursuzlukla karşıIaştık/biz sizi uğursuzIuk sebebi saymaktayız. Eğer bu işe son vermezseniz, sizi mutIaka taşIayacağız. Ve bizden size acıklı bir azap kesinIikIe dokunacaktır."
19. Dediler: “UğursuzIuk kuşunuz sizinIe beraberdir. Size oğut veriIdi diye mi butun bunIar? Hayır, siz savurganlığa, aşırıIığa sapmış bir topluluksunuz."
20. Kentin obur ucundan bir adam koşarak geIip şoyIe dedi: “Ey topluluk, bu elcilere uyun!"
21. “Sizden herhangi bir ucret istemeyeIere uyun. OnIardır doğruyu ve guzeIi buIanIar."
22. “Beni yaratana ne diye kuIIuk etmeyecek mişim ben? Ve sizIer de O'na donduruIeceksiniz."
23. “O'ndan başka tanrıIar mı edineyim ben? Eğer Rahman bana bir zorIuk/zarar diIerse onIarın şefaati benden hicbir şeyi savamaz; beni kurtaramazIar."
24. “Bu durumda ben eIbette ki acık bir sapıkIığın icine duşerim."
25. “Ben, sizin Rabbinize iman ettim, artık dinIeyin beni!"
26. “Gir cennete!" deniIdi. Dedi: “Kavmim bir biIebiIseydi?
27. Ki Rabbim beni affetti; beni, ikram ediIenIerden kıIdı."
28. Biz onun ardından kavmi uzerine gokten bir ordu indirmedik, indirecek de değiIdik.
29. OIan, sadece korkunc titreşimIi bir sesti. Ve bir anda sonuverdiIer.
30. Yazık şu kuIIara! KendiIerine geIen her resuIIe mutIaka aIay ederIerdi.
31. GormediIer mi, kendiIerinden once nice nesiIIeri heIĂ‚k ettik. OnIar artık bir daha bunIara donmeyecekIer.
32. Ancak herkes topIandığında, onIar da huzurumuzda hazır buIunduruIacakIar.
33. OIu toprak onIar icin bir mucizedir. Onu diriIttik, ondan dĂ‚ne cıkardık; bak işte ondan yiyorIar.
34. Onda hurmaIardan, uzumIerden bahceIer oIuşturduk, ondan pınarIar fışkırttık;
35. Ki onun urununden ve eIIerinin yapıp ettiğinden yesinIer. HĂ‚IĂ‚ şukretmiyorIar mı?
36. Şanı yucedir o AIIah'ın ki toprağın bitirdikIerinden, onIarın oz benIikIerinden ve nice biImedikIerinden butun ciftIeri yaratmıştır.
37. Gece de onIar icin bir mucizedir. Gunduzu ondan soyup aIırız da onIar karanIığa gomuIuverirIer.
38. Guneş, kendine ozgu bir durak noktasına/bir durma zamanına doğru akıp gidiyor. Azîz, AIîm oIanın takdiridir bu.
39. Ay'a geIince, biz onun icin de bir takım durak noktaIarı/birtakım evreIer beIirIedik. Nihayet o, eski hurma sapının eğriImişi gibi geri doner.
40. Guneş'in Ay'a uIaşıp catması gerekmiyor. Gecenin de gunduzu gecmesi gerekmez. Her biri bir yorungede yuzmektedir.
41. ZurriyetIerini o dopdoIu gemiIerde taşımamız da onIar icin bir ayettir.
42. OnIar icin gemiIere benzer, binecekIeri başka şeyIer de yarattık.
43. Eğer diIersek onIarı boğarız. Bu durumda ne kendiIeri icin feryat eden oIur ne de kurtarıIırIar.
44. Ancak bizden bir rahmet oIarak bir sureye kadar daha nimetIensinIer diye kurtarıIırIar.
45. OnIara, “Onunuzdekinden ve arkanızdakinden sakının ki, size merhamet ediIebiIsin!" deniIdiğinde, hic aIdırmazIar.
46. Cunku RabIerinin ayetIerinden kendiIerine bir ayet geIince, ondan mutIaka yuz cevirmişIerdir.
47. OnIara, “AIIah'ın size Iutfettiği rızıkIardan dağıtın!" dendiğinden, nankorIuğe sapanIar, iman edenIere şoyIe derIer: “AIIah'ın, diIediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz acık bir sapıkIık icindesiniz, hepsi bu."
48. Bir de şoyIe derIer: “Eğer doğru sozIuIer iseniz, bu tehdit ne zaman?"
49. Sadece korkunc titreşimIi bir sesi bekIiyorIar. OnIar cekişip dururIarken, o ses kendiIerini enseIeyecektir.
50. O zaman ne bir tavsiyede buIunmaya gucIeri yetecek ne de aiIeIerine donebiIecekIer.
51. Sûra ufuruImuştur! Bak, işte kabirIerden, RabIerine doğru akın akın gidiyorIar.
52. ŞoyIe diyecekIer: “Vay başımıza geIene! Kim kaIdırdı bizi mezarımızdan? Rahman'ın vaat ettiği işte bu! PeygamberIer doğru soyIemişIer."
53. Topu topu korkunc titreşimIi bir tek ses. Ve bakmışsın, hepsi birden huzurumuzda divan durmaktadır.
54. O gun hicbir canIıya, hicbir şekiIde haksızIık ediImez. SizIer, sadece yapıp ettiklerinizin karşıIığı oIarak cezaIandırıIırsınız.
55. O gun cennet haIkı bir uğraş icinde eğIenip ferahIamaktadır.
56. KendiIeri ve eşIeri, goIgeIikIerde, koItukIar uzerinde yasIanmışIardır.
57. Orada kendiIeri icin meyveIer var. İstedikIeri her şey kendiIerinin oIacak.
58. Rahîm Rab'den bir de sozIu seIam!
59. Ey gunahkĂ‚rIar! Bugun şoyIe ayrıIın!
60. Ey Ă‚demoğuIIarı! Ben size, “Şeytana kuIIuk etmeyin, o sizin icin acık bir duşmandır!" demedim mi?
61. “Bana ibadet edin, dosdoğru yoI budur!" demedim mi?
62. Yemin oIsun, şeytan, icinizden bircok nesIi saptırmıştı. AkIınızı hic işIetmiyor muydunuz?
63. AIın size, tehdit ediIdiğiniz cehennem!
64. İnkĂ‚r edip durmanız yuzunden daIın oraya bugun!
65. O gun, ağızIarını muhurIeyeceğiz. Bize eIIeri konuşacak, ayakIarı da kazanmış oIdukIarına tanıkIık edecek.
66. DiIesek, gozIerini siIer, onIarı eIbette kor ederiz. O zaman yoIa koyuImak isterIer ama nasıl gorecekIer?
67. DiIesek, onIarı oIdukIarı yerde hayvana ceviririz. O zaman ne iIeri gitmeye gucIeri yeter ne de geri donebiIirIer.
68. Kimi uzun omurIu kıIarsak, onu yaratıIışta gerisin geri ceviririz. HĂ‚IĂ‚ akıIIarını işIetmiyorIar mı?
69. Biz o peygambere şiir oğretmedik. Şiir ona yaraşmaz/Iayık oIamaz da. Ona vahyediIen, bir oğutten ve apacık bir Kur'an'dan başka şey değiIdir;
70. Diri olanı uyarsın ve inkĂ‚rcıIar uzerine soz hak oIsun diye indirilmiştir.
71. Gormediler mi, ellerimizin yapıp ettikIerinden, kendiIeri icin nice hayvanlar yarattık da onIar, bu hayvanlara sahip oluyorlar.
72. O hayvanları bunlara boyun eğdirdik. Onlardan binekleri vardır ve onlardan bir kısmını da yiyorIar.
73. O hayvanlarda bunlar icin bircok yararlar var, icecekler var. HĂ‚lĂ‚ şukretmiyorlar mı?
74. Kendilerine yardım edilir umidiyIe Allah'tan başka ilahlar edindiler.
75. Oysaki, o ilahlar bunlara yardım edemezIer. Tam aksine, bunlar, o iIahlara hizmet eden ordular durumundadır.
76. Artık onların sozu seni uzmesin! Biz onIarın sır olarak tuttuklarını da acıkladıkIarını da biliyoruz.
77. Gormedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize acık bir hasım kesilmiştir o.
78. Kendi yaratılışını unutmuş da bize ornek veriyor. Ve bir de şoyle diyor: “Şu curumuş kemiklere kim hayat verecek?"
79. De ki: “Onlara hayatı verecek oIan, onları iIk kez yaratandır. O, butun yaratılmışIarı/her turlu yaratmayı cok iyi bilmektedir."
80. O size, o yeşiI ağactan bir ateş oIuşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.
81. Gokleri ve yeri yaratan, onIarın benzerini yaratmaya guc yetiremez mi? EIbette guc yetirir. Her şeyi bilen Alîm, surekli yaratan HallĂ‚k O'dur.
82. O bir şeyi istediğinde, buyruğu sadece şunu soyIemektir: “Ol!" Artık o, oluverir.
83. Her şeyin kaynağı/egemenliği elinde oIan o yaratıcının şanı cok yucedir! Sonunda O'na donduruleceksiniz.
YASİN SURESİ İLE İLGİLİ HADİSLER Yasin Suresi ile ilgili hadis-i şerifler...
Yasin Suresi Kuran ’ın Kalbidir “YĂ‚sin sûresi Kur ’an ’ın kalbidir, FĂ‚tiha sûresi Kur ’an sûrelerinin en faziletlisidir, Âyetu ’l-Kursî Kur ’an Ă‚yetlerinin efendisidir, Kul huvellahu ahad sûresi Kur ’an ’ın ucte birine denktir.” (Ahmed İbni Hanbel, Musned,V, 26)
Kuran ’ı On Kere Okumuş Kadar Sevap Yazılır "Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'Ă‚n'ın kalbi de YĂ‚sin'dir. Kim YĂ‚sin'i okursa, Allah onun okumasına, Kur'Ă‚n'ı on kere okumuş gibi sevap yazar" (Tirmizî, FedĂ‚ilu'l-Kur'n, 7; DĂ‚rimî, FedĂ‚ilu'l-Kur'Ă‚n, 21).
Gunahları Siler "YĂ‚sin, Kur'Ă‚n'ın kalbidir. Allah'ı ve ahiret gununu arzu ederek YĂ‚sin okuyan kimsenin gecmiş gunahı affedilir. Onu olulerinize okuyunuz" (Ebû Davud CenĂ‚iz 20; İbn Mace, CenĂ‚iz 4; İbn Hanbel, Musned V, 26, 27). Efendimiz (s.a.v.) buyurur: “Olulerinizin yanında YĂ‚sîn ’i okuyun.” (İbn MĂ‚ce, CenĂ‚iz 4; Ahmed b. Hanbel, Musned, V, 26)
YASİN SURESİ ’NİN FAYDALARI HAKKINDA BAZI RİVAYETLER “Ağrıyan dişinin uzerine şehĂ‚det parmmağını koyup YĂ‚sin-i şerîfin son tarafını nihhayete kadar oku, biiznillah teĂ‚lĂ‚ şifĂ‚ bullur.” (Suyûtî, el-CĂ‚mi ’us-Sağîr, no: 5218) “Olum alĂ‚metleri zuhur eden hastalarınnız uzerine YĂ‚sin-i Şerîfi kıraat ediniz.” (Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz, 19-20) “Her gece YĂ‚sin-i Şerîfi okuyan mu ’mmin mağfiret olunur.” (Beyhakî, Şuab, II, 480) “Yasin-ı şerîfi her gece okumaya devvam eden kimse vefĂ‚t ederken şehîd olarak vefĂ‚t eder.” (Heysemî, VII, 218) "Her kim bir gece icerisinde Yasin-i Şerifi okursa, sabaha affolunarak cıkar." (Beyhaki, es-Sunenu ’l-Kubra, 5/154; Zebidi, İthafu ’s-sĂ‚de, 5/154.) "Bir kişi, Allah ’ın rızasını ve Ahiret yurdunu isteyerek Yasin suresini okursa, mutlaka bağışlanır." (Darimi, Fezaiu ’l-Kuran, 21, no.3418; Munziri, Tergib ve Terhib, 2244.) "Kim bir gecede Allah ’ın rızasını kazanmak icin Yasin okursa, o gece bağışlanır." (Darimi, Fezailu ’l-Kuran, 21, no. 3420; Beyhaki, Şuabu ’l-İman, 2/480.) YASİN SURESİ ’NİN FAZİLETLERİ VE SIRLARI Yasin Sûresi okuyunuz. Cunku onda on turlu bereket vardır; Ac kimse okursa doyar. Cıplak bir kimse okursa giyinir. BekĂ‚r okursa evlenir. Korku icindeki okursa emniyyete kavuşur. Mahzun okursa ferahlar. Sefere cıkan bir kimse okursa seferinde Allah ’ın yardımına mazhar olur. Bir şeyi kaybolan kimse okursa kaybettiğini bulur. Meyyite okunursa azĂ‚bı hafifler. Susuz kalan okursa susuzluğu gider. Hasta okursa şifĂ‚ bulur.” (Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınları) YASİN SURESİ ’NİN KONUSU NEDİR? Yasin Sûresi ’nde uc ana mevzu uzerinde durulur.
1. Oncelikle Rasûlullah (s.a.v.) ’e hitap edilerek, kesinlikle peygamber olduğu ve ona indirilen Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in de Allah ’tan geldiği beyĂ‚n edilir. Efendimiz (a.s.) ’ı, İslĂ‚m ’ı tebliğ ederken muşriklerden gorduğu eziyetlere sabredip katlanmaya teşvik ve teselli etmek icin onceki peygamberler ve onlara inananların mucĂ‚delelerinden dikkat cekici misĂ‚ller arz edilir. Bunun en guzel misĂ‚llerinden biri, dini uğruna canını fedĂ‚ edip şehĂ‚det şerbetini icen Habîb-i NeccĂ‚r ’ın kıssasıdır. Bu misĂ‚llerde aynı zaman da inkĂ‚rcılara da ciddi bir ikaz ve tehdit vardır.
2. İkinci olarak sûrede Allah ’ın varlığını, birliğini, nihĂ‚yetsiz ilim ve kudretini gosteren kevnî delillere ve Allah ’ın insanlığa olan mustesnĂ‚ lutuflarına yer verilerek beşeriyet tevhide cağrılır.
3. Ucuncu olarak da Ă‚hiret gerceği işlenir. Olum ve kıyĂ‚metten, mahşerden, cennet ve cehennemden son derece canlı; bir taraftan umitlendiren, bir taraftan korkutan manzaralar sunulur. Neticede insanın dikkat nazarı, kendi yaratılışı uzerine cekilerek, hic olmazsa buradan hareketle goklerin ve yerin melekûtuna, acık ve gizli hukumranlığına sahip olan Allah ’ın birliğini, kudret ve azametini anlaması istenir.
YASİN SURESİ NE ANLATIYOR? Fatih Collak Hocaefendi, Yasin Suresi ’nin ne anlattığını maddeler halinde anlatıyor.
YASİN SURESİ TEFSİRİ Yasin suresinin Prof. Dr. Omer Celik tarafından hazırlanmış detaylı tefsiri...
RahmĂ‚n Rahîm Allah ’ın ismiyle…
1. YĂ‚. Sîn.
“Ya. Sîn” harfleri, diğer sûre başlarındaki hece harfleri gibi, kendinden sonra gelecek Ă‚yetlerin mĂ‚nasına dikkat cekmekte ve Kur ’an ’ın i‘cĂ‚zına işaret edip bununla Araplara meydan okumaktadır. Yuce Allah boylece dikkatleri cektikten sonra Kur ’an ’ın indiriliş ve peygamberin gonderiliş hikmetlerini şoyle acıklıyor:
2. Baştan sona hukum ve hikmet dolu Kur ’an ’a yemin olsun ki,
3. Rasûlum! Hic şuphesiz sen peygamberlerdensin.
4. Dosdoğru bir yol uzerindesin.
5. Bu Kur ’an da, kudreti dĂ‚imĂ‚ ustun gelen ve cok merhametli olan Allah ’ın sana peyderpey indirdiği bir kitaptır.
6. Ataları uyarılmadığı icin dinî gerceklerden habersiz kalmış bir toplumu uyarman icin.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in burada yer verilen bir ismi اَلْحَك۪يمُ (hakîm) dir ki, bu yonuyle o: ❖ İtikat, ibĂ‚det, ahlĂ‚k ve muĂ‚melĂ‚tla alakalı sağlam, değişmez ve değiştirilemez hukumler ihtivĂ‚ eden, ❖ Hikmetli, hikmet dolu; her bir Ă‚yet ve cumlesi nice hikmetler barındıran, ❖ Herhangi bir tutarsızlık ve celişkiye maruz kalmayacak şekilde son derece sağlam ve muhkem kılınmış bir kitaptır. (bk. Hûd 11/1) Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, “Azîz: mağlup edilemez bir kudret sahibi”nden geldiği icin kimse ona karşı koyamayacak, butun sozleri ezip gececek ve gĂ‚lip gelecek; “Rahîm: cok merhametli” olandan geldiği icin de inananlara rahmet olacaktır. Ne huzun verici bir durumdur ki:
7. İnsanların coğu uzerine Allah ’ın azap sozu kesinleşmiştir; cunku onlar iman etmeyecekler.
8. Biz onların boyunlarına demir halkalar gecirdik. O halkalar tĂ‚ cenelerine kadar dayanmıştır da bu yuzden başları yukarı doğru civilenmiş gibidir.
9. Onların onlerine bir set, arkalarına bir set yaptık; boylece onları oylesine perdeleyip kuşattık ki artık hicbir şey goremezler.
Kesinleşen soz, “İnsanların ve cinlerin azgınlarıyla cehennemi kesinlikle ağzına kadar dolduracağım” (Secde 32/13) şeklinde vĂ‚rid olan “azap” sozudur. Allah TeĂ‚lĂ‚, Kur ’an ve sunnet-i seniyye ile beyĂ‚n ettiği İslĂ‚m dininin dışına cıkanları cezalandıracaktır.
Yasin Sûresi 8. Ă‚yette kullanılan اَلإقْمَاحُ (ikmĂ‚h) kelimesi “başı kaldırıp gozu yummak” mĂ‚nasına gelir. Hakka karşı cıkıp imandan mahrum kalan bu kimselerin dunyadaki hĂ‚let-i rûhiyeleri canlı bir tablo hĂ‚linde şoyle tasvir edilir:
KĂ‚firler, yapılan her dĂ‚veti red icin başını arkaya doğru kaldıran kibirli kimselerdir. İşte red icin başlarını kaldıra kaldıra Ă‚detĂ‚ inkĂ‚rları, boyunlarının altına kalın bir kelepce gibi gecirilmiş, ceneleri kalkmış, başları arkaya doğru ve gozleri yumuk vaziyette kalmıştır. Yine inkĂ‚rları onlerine ve arkalarına birer set oluşturmuş, ustlerini de kapatmıştır. Buna ferdin yaratılış kabiliyetlerini yanlış hedeflere sevk eden toplum baskısını, imandan uzaklaştırıp kufur ve gunahlara yonlendiren temĂ‚yullerini, yaygın hĂ‚le gelen bĂ‚tıl inanclar ve cirkin alışkanlıkları da ilĂ‚ve edebiliriz. Bahsedilen bu ferdî ve ictimĂ‚î kotu şartlar insanı, alıştıra alıştıra menfî yonde değişmez bir yapıya ulaştırmaktadır. Boyle insanlar artık ne başlarını hareket ettirebilirler, ne de bir tarafı gorebilirler. İnkĂ‚rlarının ve cehĂ‚letlerinin icinde bocalayıp dururlar. Ancak şuna dikkat etmek gerekir ki bu, tamĂ‚men kendi tercih ve istekleri doğrultusunda ortaya cıkmış bir neticedir. Kendi inkĂ‚rları, inat ve cĂ‚hillikleri yine kendilerini boylece engellemekte, basîretlerini kapatıp karanlıklar icinde bırakmakta ve gerceği goremez duruma getirmektedir. (bk. Fussilet 41/5) Bununla birlikte İslĂ‚m ’ı tebliğ ederken muhatap kitlenin birbirinden farklı psikolojik ve sosyolojik durumlarını dikkate almanın gerekliliği hususunda şoyle buyruluyor:
10. Boylelerini uyarsan da uyarmasan da birdir; onlar iman etmeyecekler.
11. Sen ancak Kur ’an ’a uyan ve gormediği halde RahmĂ‚n ’dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte boyle olanları buyuk bir bağışlanmayla ve cok guzel, bol ve ardı arkası kesilmeyecek bir mukĂ‚fatla mujdele!
Peygamber (s.a.v.) ve onun temsilcileri dini her zaman ve mekanda tebliğe devam edeceklerdir. Fakat netice itibariyle iman etmeyecek olanlara hidĂ‚yetten bir nasip erişmeyecek, ne kadar uyarılsalar da onlar kufur icinde kalacaklardır. Dolayısıyla 10. Ă‚yet-i kerîme, Efendimiz (s.a.v.) ’in ısrarla tebliğde bulunduğu, fakat buna rağmen kalplerinde zerre kadar kıpırtı olmayan muşriklerin durumu hakkında onu teselli etmekte ve ona bu hususta aşırı gitmemesini tavsiye etmektedir.
Yasin Sûresi 11. Ă‚yette peygamberin uyarısına kulak verip iman edecek insanların kalbî durumlarından bir kesit sunulur. Bunlar, onceki her dĂ‚veti başlarını kaldırıp reddeden kibirli bedbahtların aksine:
❋ Nasihata kulak veren, oğut dinleyen, kendini buna muhtac goren mutevĂ‚zı ve iyi niyetli kimselerdir. Soz dinler, faydalı olan şeyleri benimseyip uygularlar. En guzel oğutlerin ve hikmetlerin kaynağı ise Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’dir. ❋ İnsanların arasında bulundukları sırada olduğu gibi, kimsenin gormediği yerlerde de RahmĂ‚n olan Allah ’tan korkan, O ’na saygı gosteren kimselerdir. Onların korku, saygı ve haşyetleri, Allah ’tan başka hic kimsenin vĂ‚kıf olamadığı kalplerinin derinliklerindedir. Cunku onlar ihsĂ‚n seviyesinde bir kulluk şuuruna sahiptirler. Kendileri Allah ’ı goremeseler de, Allah ’ın kendilerini gorduğunu ve dĂ‚imĂ‚ ilĂ‚hî kameralar altında bulunduklarını hic unutmazlar. İşte boyle insanlara tebliğ ve uyarı fayda verir. Zira:
12. Şuphe yok ki oluleri diriltecek olan biziz. İnsanların yapıp onceden gonderdikleri amelleri de, geride bıraktıkları eserlerini de biz yazıyoruz. EsĂ‚sen biz, olmuş olacak her şeyi apacık bir kitapta tek tek sayıp kaydetmiş bulunuyoruz.
Âyette gecen مَا قَدَّمُوا (mĂ‚ kaddemû

13. Rasûlum! Onlara şu şehir halkının hĂ‚lini misĂ‚l olarak anlat: Hani onlara elciler gelmişti.
14. Once onlara iki elci gondermiştik. İkisini de yalanlayınca, biz de ucuncu bir elciyle onları destekledik. Ucu birlikte: “Ey insanlar! Gercekten biz size gonderilmiş elcileriz” dediler.
15. Şehir halkı: “Siz de tıpkı bizim gibi birer insansınız. RahmĂ‚n ’ın bir şey indirdiği falan yok; siz ancak yalan soyluyorsunuz” dediler.
16. Elciler şoyle karşılık verdiler: “Rabbimiz biliyor ki, biz kesinlikle size gonderilmiş elcileriz.”
17. “Bize duşen Allah ’ın mesajını tam olarak, acık ve anlaşılır bir şekilde size ulaştırmaktır.”
18. Şehir halkı: “Biz sizin yuzunuzden uğursuzluğa uğradık. Eğer dĂ‚vanızdan vazgecmezseniz sizi mutlaka taşlayarak oldureceğiz ve bizim elimizden size cok acıklı bir azap dokunacak” diye tehdit ettiler.
19. Elciler de cevĂ‚ben: “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size oğut verildi diye mi boyle tepki gosteriyorsunuz? Aslında siz sınır tanımayan, Allah ’ın verdiği kabiliyet ve imkĂ‚nları boşa harcayan bir toplumsunuz!” dediler.
Verilen bu misĂ‚lde bir şehir halkı, oraya gonderilen din tebliğcileri ve bunlar arasında vuku bulan konuşmalar, tartışmalar ve fiilî sataşmalar soz konusu edilir. Bahsedilen şehrin neresi olduğu, şehir halkından maksadın kimler olduğu ve onlara gonderilen elcilerden kasdın ne olduğu hakkında farklı goruşler vardır: Şehirden maksat Antakya, şehir halkından maksat Antakya ’da yaşayan insanlar, onlara gonderilen elcilerden maksat da Hz. İsa ’nın havarileridir. Yalnız bir kısım mufessirler tarafından bu goruş zayıf kabul edilir. Bunlar Allah tarafından gonderilen uc ayrı peygamberdir. KĂ‚firlerin “Siz de tıpkı bizim gibi birer insansınız” (YĂ‚sîn 36/15) sozu bu goruşu kuvvetlendirmektedir. Zira bu soz, kendisinin Allah ’tan gelen bir peygamber olduğunu iddia eden kişiye soylenir. Şehirden maksat dunyadır. Şehir halkından maksat dunyadaki insanlardır. Onlara gonderilen iki elci son olarak gonderilen iki buyuk peygamber olan Hz. MûsĂ‚ ile Hz. İsa ’dır. Onları takviye icin en son gelen Peygamber ise Âlemlerin Sultanı Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) ’dir. Kıssanın nakledilmesindeki maksat şudur: MisĂ‚l verilen şehir halkı nasıl inat ve ısrar icinde peygamberlere karşı gelmişlerse, Mekke ’de muşrikler de aynı inat ve ısrarla Allah Rasûlu (s.a.v.) ’i inkĂ‚r ediyorlardı. Onlarla elciler arasında yaşanan tartışmalar, hemen hemen aynı muhtevĂ‚ icinde Peygamberimiz (s.a.v.) ile muşrikler arasında yaşanıyordu. Dolayısıyla aynı yolu takip edip inatlarında ısrarlı oldukları takdirde, muşriklerin sonu da misĂ‚l verilen o şehir halkı gibi olacaktır. Ayrıca, Kur ’an ’ın anlattığı ve her cağda benzerlerinin yaşandığı bu ornekleri, ondan ders alan mu ’minlerin, kendi yaşadıkları hayata uygulamaya ve ondan gerekli olan dersleri cıkarmaya calışmaları gerekir. Tıpkı şimdi kıssası anlatılacak Habîb-i NeccĂ‚r gibi:
20. Derken, şehrin tĂ‚ obur ucundan bir adam koşarak geldi. Ayağının tozuyla şunu soyledi: “Ey kavmim! Gelin, bu elcilere uyun!”
21. “Uyun, yaptıklarına karşılık sizden hicbir ucret istemeyen ve bizzat kendileri de doğru yolda olan bu guzel insanlara!”
22. “Hem ben, nicin beni kendime has ozelliklerle yoktan yaratana kulluk etmeyeyim? Sonunda siz de O ’nun huzuruna cıkarılacaksınız.”
23. “Ben hic O ’ndan başka ilĂ‚hlar edinebilir miyim? Cunku RahmĂ‚n bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hicbir fayda sağlamaz ve hicbiri beni kurtaramaz.”
24. “Kaldı ki, başka ilĂ‚hlar edinecek olursam, o zaman ben apacık bir sapıklığın icine yuvarlanmış olurum.”
25. “Doğrusu ben, sizi de yaratan ve yaşatan Rabbinize iman ettim; oyleyse gelin beni dinleyin!”
Şehrin en uzak ucundan koşarak gelen o talihli adam, Habîb-i NeccĂ‚r ’dır. Gelip ayağının tozuyla elcilere arka cıktı. Halka nasihat edip, onlardan elcilere tĂ‚bi olmalarını istedi. Cunku kalbine iman durbunu takmış o Allah adamı, elcilerin nasıl bir şahsiyet ve husûsiyette seckin insanlar olduğunu derhal anlamıştı. Bunlar sıradan insanlar değildi. Allah ’ın dinini tebliğ ediyorlar, tebliğlerine karşılık hicbir ucret talep etmiyorlardı. Doğru yol uzere bulunuyor, insanları da o yola cağırıyorlardı. Bu tespiti yaptıktan sonra Habib-i NeccĂ‚r sozu tevhide getirip kendisinden misĂ‚l vererek nasihatlerine devam etti, kavmini gercek tevhid inancına cağırdı. Fakat o zĂ‚lim halk, Habib-i NeccĂ‚r ’ı dinlemediler:
26. Oldurulmek uzereyken ona: “Buyur cennete!” denildi. O ise: “Keşke” dedi, “keşke kavmim bilseydi”;
27. “Rabbimin beni bağışladığını ve beni husûsî ikrĂ‚mına mazhar olan kullarından kıldığını!”
28. Onun şehĂ‚detinin ardından kavmini helĂ‚k icin gokten bir ordu indirmedik, indirmeye gerek de duymadık.
29. Yalnız korkunc bir cığlık onlara yetti; hepsi bir anda cansız yere duşup, sondu gittiler.
Nakledildiğine gore onu dovduler, bağırsakları cıkıncaya kadar ciğnediler, taşladılar ve şehîd ettiler. O sırada bile: “Ya Rabbi, kavmimi hidĂ‚yete erdir. Ya Rabbi, kavmimi hidĂ‚yete erdir” diye duĂ‚ ediyordu. (Taberî, CĂ‚mi‘u ’l-beyĂ‚n, XXII, 192-193) Ruhunu teslim eder etmez Allah TeĂ‚lĂ‚ onu cennete yerleştirdi. Bu cennet, kıyĂ‚metten once berzah Ă‚leminde şehitlerin kaldığı, mustesnĂ‚ bir hayat yaşadığı ve rızıklandığı bir cennettir. O kadar merhametli bir insan ki, kendini oldurenlere bile kızmadı, ofkelenip beddua etmedi. Bilakis onlara olan şefkat ve merhamet hislerini devam ettirdi: “Keşke kavmim, Allah ’ın beni bağışladığını, imanım sebebiyle beni boyle guzel bir cennete yerleştirdiğini, burada bana sayısız nimetler ihsĂ‚n ettiğini bilselerdi de, onlar da bu nimetlerden mahrum kalmasalardı” diye temenni etti. Bu, gercekten yuksek bir ahlĂ‚k numûnesidir. İnsanlara tamĂ‚men gizli bu gaybî hĂ‚diseyi, her şeyi bilen Rabbimiz, Habib-i NeccĂ‚r ’dan naklen bize haber vermekte, kalbimize mĂ‚nevî Ă‚lemi seyredebileceğimiz bir pencere acmaktadır. Habîb-i NeccĂ‚r ’ı şehit etmeleri uzerine CenĂ‚b-ı Hak o kavmin helĂ‚kini cabuklaştırdı. Cibrîl (a.s.), gelen ilĂ‚hî tĂ‚limat istikĂ‚metinde bir cığlık attı. Bir tek kişi sağ kalmamak uzere hepsi olduler:
30. Yazıklar olsun o kullara! Ne zaman kendilerine bir peygamber gelse mutlaka onu alaya alırlardı.
31. Onlardan once nice nesilleri inkĂ‚rları yuzunden helĂ‚k ettiğimizi gormezler mi? Gidenlerin de hicbiri geri donmuyor?
32. Sonunda onların hepsi yakalanıp hesapları gorulmek uzere huzurumuzda toplanacaklar.
Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın butun bunları yapacak guce sahip olduğunu gormek isteyenler, etraflarında sergilenen şu muazzam kudret tecellilerine baksınlar:
33. Olu toprak, onlara Allah ’ın sonsuz kudretini ve yeniden dirilişi ispatlayan muhteşem bir delildir. Şoyle ki, her bahar biz o toprağa hayat veriyor ve oradan canlıların yiyip beslendikleri ceşit ceşit ekinler, urunler cıkarıyoruz.
34. Yine o yerde hurma bahceleri, uzum bağları var ediyor; oradan pınarlar, gozeler fışkırtıyoruz.
35. TĂ‚ ki, var ettiğimiz butun bu urunlerin meyvelerinden ve bunlardan bizzat kendi elleriyle imal ettikleri şeylerden yesinler. HĂ‚lĂ‚ şukretmeyecekler mi?
Hz. MevlĂ‚nĂ‚ (k.s.) der ki: “Bu ağaclar toprak altındaki insanlara benzerler. Ellerini topraktan dı­şarıya cıkararak, halka yuzlerce işaretler ederler. Kulağı olana, anlayana sozler soyler­ler, nasihatler ederler. Yemyeşil dilleri ile, up uzun elleri ile toprağın gonlunden sırlar acar­lar. Ağaclar, kış gelince başlarını kazlar gibi su icine cekerler. Onlar so­ğuklarda cirkinleşmiş, kargalaşmışken, ilkbahar gelince ciceklerle, yap­rak ve meyvelerle suslenir, guzelleşir, tavus hĂ‚line gelirler. Allah, onları kış mevsiminde hapseylemişti; hapiste sıkılmışlar, kargaya donmuşlerdi. Allah acıdı da bahar gelince onları tavus hĂ‚line getirdi. Kış onları oldurdu ama, bahar gelince hepsini de diriltti. Yapraklarla susledi.” (MevlĂ‚nĂ‚, Mesnevî, 2009-2014. beyitler) Eşsiz bir nizam icinde bunları yapabilecek bir kudrete sahip olan Allah (c.c), elbette ki birdir ve oluleri diriltmeye de kadirdir. Hem bu nimetleri Allah TeĂ‚lĂ‚, iş olsun diye yaratmamış, bilakis kĂ‚inatın guzîde misĂ‚firi insana ikram ve ihsĂ‚n olsun diye lutfetmiştir. Bir fĂ‚ninin ikram ettiği bir bardak suya bile minnet ve teşekkuru kendine vazîfe addeden insan, hic olmazsa, bu sayısız ilĂ‚hî lutuflara asgari bir teşekkur sadedinde, bunları ihsĂ‚n edeni tanımalı, O ’na inanmalı ve O ’na şukretmeye gayret gostermelidir. İkinci delil olarak bildiğimiz ve bilmediğimiz alanlardaki cift yaratılış gerceği uzerine dikkat cekiliyor:
36. Her turlu kusurdan, eksiklikten, eşi ortağı olmaktan uzaktır o Allah ki, yerin bitirdiği her şeyi, bizzat kendilerini ve henuz mĂ‚hiyetini bilmedikleri nice şeyleri ciftler hĂ‚linde yaratmıştır.
Gorulduğu uzere cift yaratılma ozelliği hem bitkiler hem canlılar hem insanlar hem de Allah ’ın dışında bilmediğimiz butun varlıklar icin gecerlidir. Mesela elektrikte artı ve eksi kutuplar, cisimler arasında itme ve cekme kuvveti, atomlardaki pozitif ve negatif elektronlar bile bu Ă‚yetin mûcizevî olarak haber verdiği şeyler arasında sayılır. Âyetin actığı ufkun aydınlığında yapılacak ilmî calışmalar, bu alanda daha nice dikkat cekici ince sonucların ortaya cıkmasını sağlayacaktır. Butun bunlardan maksat ise, her şeyi cift yaratan Allah ’ın tek olduğunu; O ’nun eşi ve ortağı bulunmadığını beyĂ‚ndır. Diğer delillere gelince:
37. Gecenin gelişi de onlar icin Allah ’ın birliğini gosteren bir delildir. Gunduzu ondan soyup cıkarırız da birden karanlığa gomuluverirler.
Dunyanın kendi etrafındaki donuşu sırasında, guneş ışığı alan bolge, gezegenimizin cevresinde ince bir beyaz kabuk şeklinde dolaşır. Dunya doner, beyazlık kayar, yerini karanlık alır. Sanki gorunmez bir el, dunyamızı cevirip durmakta ve onun uzerindeki beyaz kabuğu cevire cevire soymaktadır. Bu sırada guneşin aydınlığından mahrum kalan insanlar, hemen karanlığa gomuluvermektedir. Dorduncu delil, guneştir:
38. Onlar icin bir başka delil olan guneş, kendine ait yorungesinde belli bir kanuna gore akıp gider. İşte bu, kudreti dĂ‚imĂ‚ ustun gelen ve her şeyi en iyi bilen Allah ’ın takdiridir.
Gunumuz astronomi ve guneş fiziği verilerine gore guneşle ilgili şu bilgilere yer vermek tefekkurumuzu artırmaya yarayacaktır: Guneş ile dunya arasındaki uzaklık yaklaşık 150 milyon kilometredir. KĂ‚inatın yaşı yaklaşık 15 milyar yıl, guneşin yaşı da 5 milyar yıl tahmin edilmektedir. Guneş, icinde sıkışan ve yoğunlaşan maddelerin birleşip butunleşmesiyle cok buyuk bir alev topu hĂ‚lini almıştır. Orta buyuklukte bir yıldız olan guneş, hacim itibariyle o kadar buyuktur ki icine dunya gibi yaklaşık 1.300.000 gezegen sığabilir. Yuzey sıcaklığı 6000 santigrat derece, ic sıcaklığı ise 20 milyon santigrat derecedir.
Kendi yorungesinde saatte 720.000 kilometrelik muazzam bir hızla hareket eder. Bu, yaklaşık bir hesapla guneşin gunde 17 milyon 280 bin kilometrelik yol kat ettiğini gosterir. Guneşte her saniye 564 milyon ton hidrojen 560 milyon ton helyuma donuşur. Aradaki 4 milyon tonluk fark gaz maddesi de enerji ışın hĂ‚linde uzaya yayılır. Yok olan kutleye gore hesap yaparsak guneş saniyede 4 milyon ton, dakikada ise 240 milyon ton madde kaybetmiş olacaktır. Eğer guneş 3 milyar yıldan beri bu hızla enerji uretiyorsa, bu sure icinde kaybetmiş olduğu kutle 400.000 milyon kere milyon ton olacaktır ki, bu değer yine de guneşin şimdiki toplam kutlesinin 5000 ’de biri kadar ancak tutacaktır. Bu muazzam gucu ve enerjisiyle guneş, başta insanlık olmak uzere yeryuzundeki tum canlılığa en faydalı olacak guc ve buyuklukte yaratılmış olup ışınlarını olculu bir şekilde dunyaya ulaştırmaktadır. Ancak gunun birinde guneşin merkezindeki hidrojen azala azala bitecek, guneşin merkezi gittikce helyum bakımından zenginleşecek ve merkez ağırlaştıkca da cevresini kendine doğru daha fazla cekecektir. Bu da dunyanın sonu demektir. Bahsettiğimiz bu muazzam guneş, samanyolu galaksisinde bulunan tahminen 200 milyar yıldızdan sadece birisidir.
Aynı şekilde samanyolu galaksisi de, modern teleskoplarla gorulebilen birkac yuz milyar galaksiden yalnızca birisidir. Ve bu samanyolu galaksisinin bir ucundan diğerine gitmek icin 100 bin ışık yılı gereklidir. Işık ise 1 saniyede 300.000 kilometre gider. İşte dunya, bu galaksinin spiral kollarından birinde yer almaktadır. Dunyadan hareket edip galaksimizin merkezine varabilmek icin 300.000 trilyon kilometre gitmemiz gerekir. İşte bu muazzam sistem icinde guneş gibi durmadan yanan dev ateş topunu yaratan, donduren ve ışığını alıp sondurecek olan kudret, şuphesiz Rabbimizin kudretidir. Beşinci delil aydır:
39. Ay icin de bir takım menziller tĂ‚yin ettik; dolaşa dolaşa sonunda o, eski hurma salkımının ağacta kalan yıllanmış sapı gibi kuru, sarı, hilal gibi kavisli olur.
40. Ne guneş aya yetişip carpabilir, ne de gece gunduzun onune gecebilir. Her biri, kendine ait bir yorunge de yuzer, gider.
Ayın dunya etrafındaki yorungesinde donerken uğradığı menziller vardır. Her menzilde değişik bir şekil ve hal alır. Gunden gune peyderpey buyur, on dordunde dolunay hĂ‚lini alır, kemĂ‚le erişir; sonra tekrar peyderpey kucule kucule nihĂ‚yet Ă‚yette beyĂ‚n buyrulduğu gibi eski hurma salkımının ağacta kalan yıllanmış sapı gibi kuru, sarı, kavisli bir hĂ‚le gelir. اَلْعُرْجُونُ (‘urcûn) hurma salkımının sapına denir. اَلْقَد۪يمُ (kadîm) de eski demektir. Hurmanın sapı eskidikce incelir, eğrilir ve sararır. İşte bir aylık seyahat sonunda ay, tıpkı eski hurma sapı gibi ince, eğri, sarımtrak bir gorunum verir. Bu benzetme hilalin ilk ve son şeklini gostermekle kalmaz, aynı zamanda ayın, yorungesinde gecerken dunya cevresinde bir ayda dolandığı yolun bicimini de gostermiş olur.
Gunumuz ilmî tespitlerine gore, ayın gectiği guzergĂ‚h tam dĂ‚irevî olmayıp bir tarafı konkav bir eğrilik arz eder. Guneş ve ayla birlikte uzaydaki butun gok cisimlerinin her biri kıyĂ‚mete kadar kendi yorungesinde yuzmeye devam edecektir. Şunu ifade edelim ki, gezegenler guneşin, guneş samanyolunun etrafında doner. Aynı şey diğer butun yıldızlar icin de soz konusudur. Fakat iş samanyolu ile de bitmez. Galaksiler de kumeler kurarlar; onlar da ortak cekim merkezleri etrafında donerler. Zerreler Ă‚leminde de durum aynıdır. Molekullerin hareket ve titreşimleri, atomların ve atom parcacıklarının hareketleri, kendileri icin belirlenmiş yorungelerde, hic durmadan surup giden akışlardır. Evrendeki butun bu akıl almaz varlıklar, olaylar ve hareketler, bir muhteşem plan teşkil edilecek şekilde planlanmıştır ve gercekleştirilmektedir. (bk. Kandemir ve diğerleri, MeĂ‚l, II, 1523) Diğer bir kudret delili ise bizzat insanın kendi hayatından:
41. İnsanlar icin Allah ’ın birliğini gosteren bir başka delil, nesillerini yuklu gemilerde batmadan taşımamızdır.
42. Gemiler gibi, onlar icin uzerlerine binip seyahat edecekleri daha nice vasıtalar yarattık.
43. Dilesek onları suda boğarız da, ne feryatlarına koşan kimse olur, ne de bir yolunu bulup boğulmaktan kurtulabilirler.
44. Ancak kurtulmaları icin tarafımızdan bir rahmetin kavuşması ve onları belli bir zamana kadar yaşatmayı istememiz mustesnĂ‚!
“Dolu gemi”den maksad Hz. Nûh ’un gemisi olabileceği gibi, insanın zurriyetini taşıyan babaların sulpleri ve anaların rahimleri olması da mumkundur. Cunku CenĂ‚b-ı Hak insan neslinin tohumlarını, nutfelerini Ă‚deta yuklu gemiye benzeyen bu mahallerde taşımaktadır. Yine Rabbimizin bizler icin mûcize olan Nûh ’un gemisi gibi normal şartlar altında binebileceğimiz vasıtalar yaratması, O ’nun bir kudret nişĂ‚nesidir. İster Nûh ’un gemisinde, ister babalarımızın sulbu ve analarımızın rahminde, isterse normal hayatımızda bindiğimiz gemilerde olsun, taşınma esnĂ‚sında Allah TeĂ‚lĂ‚ bizi boğmak istese, kimse buna engel olamaz; kimse bizi kurtaramaz. O halde bizim o uzun deniz yollarından sağ sĂ‚lim dunya limanına ulaşıp, orada insan suretine burunmemiz, yiyip icmemiz ve butun unsurlarıyla hayatımızı idĂ‚me ettirebilmemiz sadece ve sadece Allah ’ın bir lutfu ve rahmetidir. HĂ‚l boyleykey:
45. Onlara: “Sizi onunuzden ve arkanızdan kuşatan gunahlar ve onların hem dunya hem Ă‚hiret acısından acacağı kotu sonuclar karşısında guzel bir takvĂ‚ hayatı ile Allah ’ın koruması altına girin ki dunyada faziletli bir hayat surme, Ă‚hirette de ebedî saĂ‚dete ulaşma adına merhamete lĂ‚yık olasınız” dendiği zaman aldırış etmezler.
46. Kendilerine ne zaman Rablerinin Âyetlerinden bir Âyet gelse, mutlaka ondan yuz cevirirler.
47. Onlara: “Allah ’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden muhtaclara verin!” cağrısı yapıldığında, kĂ‚firler mu ’minlere: “Dilediği takdirde Allah ’ın rızıklandırıp doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Bu, bizim vazîfemiz mi? Doğrusu siz apacık bir şaşkınlık icindesiniz” derler.
RivĂ‚yete gore Hz. Ebûbekir, yoksul muslumanlara yemek yedirir, onları doyururdu. Bir gun yolda ona rastlıyan Ebû Cehil: “Ey Ebûbekir, Allah ’ın bu yoksulları doyurabileceğini mi iddia ediyorsun?” diye sordu. Ebûbekir: “Evet” dedi. Ebû Cehil: “O halde neden onları yedirip doyurmuyor?” diye sordu. Hz. Ebûbekir: “Allah bir takım kimseleri fakirlikle, bir takım kimseleri de zenginlikle imtihan etmiş; fakirlere sabretmeyi, zenginlere de yedirmeyi emretmiştir” dedi. Ebû Cehl: “Vallahi ey Ebûbekir, sen olsa olsa apacık bir şaşkınlık icindesin. Sen sanıyor musun ki Allah bunlara yedirmeye gucu yeterken yedirmemiş de sen onlara yediriyorsun?” dedi ve işte bunun uzerine bu (47.) Ă‚yet-i kerîme ile “Kim hayır yolunda verir ve gunahlardan sakınırsa, o en guzeli yani kelime-i tevhîdi ve gereğini tasdîk ederse, biz de onu en kolay olana; huzur ve saĂ‚det yeri olan cennete muvaffak kılarız” (Leyl 92/5-7) Ă‚yet-i kerîmeleri nĂ‚zil oldu. (Kurtubî, el-CĂ‚mi‘, XV, 26) Buna mukĂ‚bil Ă‚hirete iman etmeyenler:
48. Bir de: “Eğer doğru soyluyorsanız bizi tehdit edip durduğunuz bu kıyĂ‚met ne zaman?” diye soruyorlar.
49. Anlaşılan onlar, dunyevî meseleler veya şahsî menfaatleri uzerinde birbirleriyle cekişip dururlarken kendilerini apansız ve kıskıvrak yakalayacak olan korkunc bir cığlıktan başka bir şey beklemiyorlar.
50. O cığlık geldiği zaman ise, artık ne bir vasiyet yapmaya fırsat bulabilirler, ne de Ă‚ilelerinin yanına donebilirler.
Rasûlullah (s.a.v.) şoyle buyurur: “İki kişi kumaşlarını satış yapmak uzere acmış iken kıyĂ‚met kopuverecektir. Onlar onu daha katlayamadan kıyĂ‚met kopacaktır. Adam dĂ‚varlarını sulamak maksadıyla yaptığı havuzunu camurla sıvarken daha onları sulayamadan kıyĂ‚met kopacaktır. Kişi terazisinde tartmak isterken, bir kefesine ağırlık koyduğunda alcalmışken, diğerine de koyacağını koyup da­ha yukseltemeden kıyĂ‚met kopacaktır. Adam yemek uzere lokmasını ağzı­na goturmuşken onu yutamadan kıyĂ‚met kopacaktır.” (BuhĂ‚rî, Fiten 26; Muslim, Fiten 140) Peki, kıyĂ‚metin kopması icin sûra uflenince neler olacak:
51. Sûra ikinci kez uflendi: İşte onlar kabirlerden kalkmış, Rablerinin huzuruna doğru akın akın koşuyorlar.
52. “Eyvah bize!” diye bağrışıyorlar, “Uyuduğumuz bu yerden bizi kim kaldırdı? Demek RahmĂ‚n ’ın kesinlikle olacak diye haber verdiği hĂ‚dise buymuş; meğer peygamberler doğruyu soylermiş!”
53. Butun olay, sadece korkunc bir cığlıktan ibarettir. Onların hepsi huzurumuzda toplanıverecekler.
54. O gun kimseye en kucuk bir haksızlık yapılmayacak. Siz de ancak dunyadayken işlediklerinizin karşılığını goreceksiniz.
Yasin Sureisi 52. Ă‚yette yer alan “Uyuduğumuz bu yerden bizi kim kaldırdı?” ifadesinde kabir hayatıyla ilgili olarak iki onemli gereceğe işaret edilir. Birincisi; kabir azabı, mahşer yerinde yaşanacak dehşet ve cehennemin azabına gore gece uykuda gorulen kabus gibi olacaktır. İkincisi; Hz. Ali: “İnsanlar dunyada iken uykudadır, kabre girince uyanırlar” der. İman ve yaratılış gerceklerini kavrama acısından, kabir hayatına gore dunya hayatı bir uyku gibidir; insanlar olunce artık gozlerinin onunden maddî veya ceset perdesi kalktığı icin goruşleri daha keskin olur (bk. KĂ‚f 50/22) ve bu hakikatlere uyanırlar. Âhiret hayatıyla kıyaslandığında ise kabir hayatı bir uyku gibidir. Butun gercekler tum acıklığı ile Ă‚hirette ortaya cıkacaktır.
Bakın, o gun cennetlikler ne halde olacak:
55. Cennet ehli o gun tatlı, mutluluk dolu meşguliyetler icinde cennet nimetlerinden yiyip icerler.
56. Kendileri ve eşleri, golgeler altında, koltuklara kurulup yaslanırlar.
57. Orada onlar icin ceşit ceşit meyveler ve canlarının cektiği her şey vardır.
58. Bir de, merhameti pek bol olan bir Rabden onlara hitĂ‚ben “SelĂ‚m!” sozu vardır.
Cennet nimetlerinin en guzeli, sınırsız merhamet sahibi olan Yuce Rabbimizin, cennet ehline hitap ederek onları bizzat selĂ‚mlamasıdır. Bu hususta Rasûlullah (s.a.v.) şoyle buyurur: “Cennet ehli nimetler icerisinde bulundukları bir sırada onlara bir nûr gorunecektir. Başlarını kaldıracaklar bir de ne gorsun­ler, şanı yuce Allah ust taraflarından onlara gorunmekte ve: «- Ey cennet ehli, es-selamu aleykum» diye buyurmaktadır. İşte yuce Allah ’ın: «Bir de, merhameti pek bol olan bir Rab ’den onlara hitĂ‚ben “SelĂ‚m!” sozu vardır» buyruğu bunu anlatmaktadır. Rab onlara, onlar da ona bakarlar. Ona baktıkları surece icinde bulundukları hicbir nimete do­nup bakmazlar bile. NihĂ‚yet hicabı arkasında onlardan gizlenince onl