Bakara Suresi 110. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 110. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...Bakara Suresi 110. Ayetinin Arapcası:وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
Bakara Suresi 110. Ayetinin Meali (Anlamı):Namazı dosdoğru kılın ve zekÂtı verin. Kendiniz icin onceden her ne iyilik yaparsanız, mukÂfatını Allah ’ın yanında bulacaksınız. Cunku Allah, butun yaptıklarınızı gormektedir.
Bakara Suresi 110. Ayetinin Tefsiri:Yahudiler, insanların Allah Resûlu ’ne inanmaları, onun etrafında kenetlenmeleri ve boylece İslÂm toplumunun guclenmesini cekemiyorlardı. Bu sebeple muslumanları, imandan vazgecirip tekrar kufre dondurmeye calışıyorlardı. Âyet-i kerîmenin iniş sebebi olarak şoyle bir hÂdise nakledilmektedir:
Uhud savaşından hemen sonra bir grup yahudi, Huzeyfe b. YemÂn ve Ammar b. YÂsir ’in onune gecerek: “Başınıza geleni gormuyor musunuz? Eğer doğru yol uzere olsaydınız, hezîmete uğramazdınız. Siz, en iyisi bizim dînimize donun, bu sizin icin daha hayırlı ve daha faziletlidir. Gittiğimiz yol da doğruya sizinkinden daha yakındır” dediler. Ammar: “Sizce verilen sozu bozmak nasıl bir şeydir?” diye sordu. Onlar da: “Cok kotudur” dediler. Bunun uzerine Ammar: “Ben, yaşadığım surece Hz. Muhammed ’i yalanlamayacağıma dÂir soz verdim” dedi. Yahudiler: “Ammar, ebediyen donmeyecek şekilde dinimizden cıktı. Peki sen ne dersin ey Huzeyfe, bize uymaz mısın?” dediler. Huzeyfe de: “Ben Rabb olarak Allah ’ı, peygamber olarak Muhammed ’i, rehber olarak Kur ’Ân ’ı, kıble olarak KÂbe ’yi ve kardeşler olarak da mu ’minleri sectim” dedi. Bunun uzerine yahudiler: “Mûs ’nın ilÂhına yemin olsun ki, kalplerinize Muhammed ’in sevgisi sindirilmiş” dediler. Ammar ve Huzeyfe daha sonra Resûlullah ’a gelip durumu haber verdiler. Bunun uzerine Allah Resûlu: “En guzel olanı yapmış ve kurtuluşa ermişsiniz” buyurdu. (İbn Hacer, KÂfî, I, 176)
Dolayısıyla muslumanlar, Ehl-i kitabın sozlerine kulak asmamalı, onların hile ve desiselerine karşı uyanık davranmalıdırlar. Cunku onların pek coğu, mu ’minlerin imandan sonra kufre donup dinden cıkmalarını cÂn-u gonulden isterler. Bunun icin her hileye başvururlar. Bu ise hayırseverlik ve dindarlıklarından değil, aksine nefsaniyetlerinden kaynaklanan hasetten ve kıskanclıktan ileri gelmektedir. Halbuki onlar, İslÂm dininin gercek din, Peygamberimizin de gercek peygamber olduğunu bilmektedirler. Bu gerceği bizzat ellerinde bulunan Tevrat bildirmektedir. Buna rağmen kıskanclık belasından kendilerini kurtarıp gerceği kabule yanaşmamakta, ustelik insanları imandan caydırmaya calışmaktadırlar.
Ayette, “Artık Allah ’ın emri gelinceye kadar onları affedin ve serzenişte bulunmayın” (Bakara 2/109)buyruğuyla, en sinsi duşmanları karşısında bile muslumanların kendi ahlÂkî değerlerinden vazgecmemeleri ve musamahalı olmaları emredilir. اَلْعَفْوُ (af), “kasıtlı ya da kasıtsız kotuluk ve haksızlık eden, suc işleyen birini bağışlamak, cezalandırmaktan vazgecmek” demektir. Bu, sucluya karşı dille yapılacak kınamayı ve serzenişi icine almaz. İnsan bazan affeder fakat serzenişten geri duramaz. Bu sebeple ayette aftan sonra bir de “serzenişte bulunmayın” buyrulmaktadır. Bu mÂnada kullanılan اَلصَّفْحُ (safh), “bir kimsenin kendine kotuluk edene aldırmaması, ondan yuz cevirmesi, onu hoş gorup bağışlaması” anlamına gelmektedir. İşte Kur ’an, mu ’minlerden boyle seviyeli bir gonul, yuksek bir ruh ve ustun bir ahlÂk sahibi olmalarını istemektedir. Âyette “Allah ’ın emri gelinceye kadar” (Bakara 2/109) ifadesi, “Allah hukmunu verinceye kadar” mÂnasına gelir. Bu hukum ise, onlarla savaşmaya, uzerlerine cizye konulmasına veya Benî Kurayza ile Benî Nadîr ’in ileri gelenlerinin oldurulmesine izin verilmesidir. Yahut kıyamet gunu buyuk bir azaba ducar olmalarıdır. Bunda şuphe yoktur. Cunku Allah ’ın her şeye, va‘dettiği her şeyi yerine getirmeye elbette gucu yeter.
Dolayısıyla siz şimdiki halde bağışlayıcı ve hoşgorulu olun; sabır, teenni ve sukûnetle hareket edin. Guzel guzel namazınızı kılmaya, zekÂtınızı vermeye devam edin. Zira bunlar dinin temel esaslarındandır. Gerek kıldığınız namaz ve verdiğiniz zekÂtı, gerek kendiniz icin yaptığınız daha başka her turlu iyilikleri; karşılığını peşin olarak hemen istemeyip de ilerisi icin amel defterinize kaydolmak uzere iyilik cinsinden yaptığınız her şeyi Allah ’ın yanında bulursunuz. Hesap gorulduğu gun onların ecir ve mukÂfatını eksiksiz olarak alırsınız. Zira Allah TeÂlÂ, iyi ve kotu ne yaparsanız muhakkak hepsini gorur, bilir ve hepsinden haberdar olur.
Resûlullah (s.a.s.) ashÂbına: “Hanginizin, mirascısına ait malı oz malından kendisine daha sevimlidir?” diye sordu. Onlar: “Ya Resûlallah! Bizden hic birimizin mirascısnın malı oz malından daha sevimli değildir” dediler. Bunun uzerine Sevgili Peygamberimiz: “Hayır, hayır. Hepinizin de mirascısnın malı, oz malından kendisine daha sevimlidir. Cunku senin malın ancak onden Allah icin gonderdiğindir. Mirascının malı ise geriye bıraktığındır” buyurdu. (BuhÂrî, RikÂk 12)
Rivayete gore Hz. Omer (r.a.), bir gun Bakî kabristanının yanından gecerken: “Allah ’ın selÂmı uzerinize olsun ey kabir ehli! Buraları soracak olursanız, hanımlarınız evlendi, evlerinize başkaları oturdu, mallarınız mirascılara dağıtıldı” dedi. HÂtiften bir ses “Ya Omer! sen de buraları soracak olursan, onden ne gondermişsek burada onu bulduk, Allah yolunda harcadığınız şeylerin karşılığını fazlasıyla aldık, elimizden geldiği halde yapmadığımız şeyler konusunda da husrÂna uğradık” diye seslendi. (Kurtubî, el-CÂmi‘, II, 73)
Ehl-i kitabın asılsız iddialarından biri de şudur:
Bakara Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
Bakara Suresi 110. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan