
Tarık ne demek? Tarık suresi Mekki midir, Medeni midir? Tarık suresi ne zaman ve nerede nuzul olmuştur? Tarık suresi kac ayettir? Tarık suresi ne anlatıyor? Tarık suresinin okunuşu, anlamı ve tefsiri nasıldır? Tarık suresi Arapca ve meali.Tārık suresi Mekke ’de nĂ‚zil olmuştur. 17 Ă‚yettir. İsmini birinci Ă‚yette gecen ve “yıldız” mĂ‚nasına gelen (tārık) kelimesinden alır.
TARIK SURESİ ARAPCA
TARIK SURESİNİN OKUNUŞU* (*Turkce okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun gorulmemektedir. Ayetler Turkce olarak arandıkları icin aramalarda cıkmak icin sitemize eklenmiştir.)
Bismillahirrahmanirrahim.
Ve-ssemĂ‚-i ve-ttĂ‚rik(i) VemĂ‚ edrĂ‚ke mĂ‚-ttĂ‚rik(u) Ennecmu-śśĂ‚kib(u) İn kullu nefsin lemmĂ‚ ‘aleyhĂ‚ hĂ‚fiz(un) Felyenzuri-l-insĂ‚nu mimme ḣulik(e) Ḣulika min mĂ‚-in dĂ‚fik(in) Yaḣrucu min beyni-ssulbi ve-tterĂ‚-ib(i) İnnehu ‘alĂ‚ rac ’ihi lekĂ‚dir(un) Yevme tublĂ‚-sserĂ‚-ir(u) FemĂ‚ lehu min kuvvetin velĂ‚ nĂ‚sir(in) Ve-ssemĂ‚-iżĂ‚ti-rrac ’(i) Vel-ardi żĂ‚ti-ssad ’(i) İnnehu lekavlun fasl(un) VemĂ‚ huve bil-hezl(i) İnnehum yekîdûne keydĂ‚(n) Ve ekîdu keydĂ‚(n) Femehhili-lkĂ‚firîne emhilhum ruveydĂ‚(n) TARIK SURESİ ANLAMI Rahman ve Rahim olan Allah ’ın adıyla.
Yemin ederim goğe ve Tãrık ’a. Bilir misin Tãrık ne? O, karanlıkları delip gecen parlak bir yıldızdır. Hicbir kimse yoktur ki, uzerinde bir gozetleyici, bir koruyucu bulunmasın. Hangi şeyden yaratıldı, bir duşunsun insan! Yaratıldı fışkırarak dokulen basit bir sudan, Omurga kemiği ile goğus bolgesi arasından cıkan. Elbette insanı yoktan var eden Allah ’ın, onu yeniden hayata dondurmeye de gucu yeter. O gun butun gizlilikler meydana serilir. İnsanın, Allah ’ın cezalandırmasına mĂ‚ni olacak ne bir gucu olur, ne de bir yardımcısı. Yemin ederim donumlu ve dondurumlu goğe, Bitkilerin cıkması icin catlayıp patlayan yere ki: Bu Kur ’an, hic şuphesiz, hak ile bĂ‚tılı ayıran kesin bir sozdur. O, asla bir şaka, bir eğlence değildir. KĂ‚firler, vargucleriyle tuzak kurup duruyorlar. Ben de onların tuzaklarına karşı tuzak kuruyorum. Onun icin sen o kĂ‚firlere biraz muhlet ver, bir sure onları kendi hallerine bırak! TARIK SURESİ TEFSİRİ Sûrede vurgulanmak istenen hakikatleri beyĂ‚n icin iki şey uzerine yemin edilir: SemĂ‚ ve tĂ‚rık. SemĂ‚, sırlarına vakıf olmamız takatimizin otesinde olan, ancak cuz ’i bir şekilde gorup bilebildiğimiz gokyuzudur. اَلطَّارِقُ (tārık) ise, bir aletle veya herhangi bir cisimle vurmak, carpmak anlamına gelen اَلطَّرْقُ (tark) kelimesinden isimdir. Bu bakımdan ayaklarımızla vurup yuruduğumuz yola, ayaklarını vurarak yola giden yolcuya ve geceleyin gelip gonul hoplatan ziyaretciye “tĂ‚rık” denilir. Sonra bu mĂ‚nadan hareketle her ne olursa olsun geceleyin ortaya cıkıp goze gonle carpan her şeye hatta hayalî şekillere de tĂ‚rık denilmiştir. Sabaha yakın ortaya cıkan Sabah yıldızına da parlaklığıyla goze carptığından dolayı bu isim verilmiştir. Nitekim burada onun “necm-i sĂ‚kıb” olduğu beyĂ‚n edilir. اَلنَّجْمُ الثَّاقِبُ (en-necmu ’s-sĂ‚kıb), “delen yıldız” anlamına gelip ışığının kuvvetinden dolayı karanlığı deliyor gibi gozuken her parlak yıldıza denir. Bu kelimenin “yuksek yıldız” anlamı da vardır. Bu anlamlardan hareketle Necm-i sĂ‚kıbın gece doğan herhangi bir parlak ve yuksek yıldıza, Sabah yıldızına, Necm sûresinin birinci ayetinde zikredilen SureyyĂ‚ yıldızına veya Kur ’an ’ın inen parcalarının her birine isim olması mumkundur.
Bu yeminlerin gĂ‚yesi, her insan uzerinde, onu koruyan, onun duşunce, niyet, soz ve davranışlarını gorup gozeten, takip edip kaydeden bir bekci bir koruyucu muhĂ‚fız bulunduğunu haber vermektir. Bu muhĂ‚fız oncelikle mutlak bir kudret ve sonsuz ilim sahibi olan Allah zu ’l-celĂ‚l Hazretleridir. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bu vasfını dile getiren şu Ă‚yet-i kerîmeler ne kadar dikkat cekicidir:
“Allah, uzerinizde kusursuz bir gozetleyici ve koruyucudur.” (NisĂ‚ 4/1)
“Allah, her şeyi hakkiyle gorup gozetendir.” (Ahzab 33/52)
“Gercek şu ki, insanı biz yarattık ve nefsinin ona neler fısıldadığını da cok iyi biliyoruz. Cunku biz ona şah damarından daha yakınız.” (KĂ‚f 50/16)
Bu ayetler, insanın uzerindeki en buyuk bekcinin yuce Allah olduğunu haber verir.
Rivayet edildiğine gore Hz. Omer, hilĂ‚feti devrinde MuĂ‚z (r.a.) ’ı KilĂ‚boğulları aşiretine gondermişti. Devlet hazinesinden odenmesi gereken paraları odeyecek, verilmesi gereken malları verecek, zenginlerden alınan zekĂ‚tları fakirlere ve muhtaclara dağıtacaktı. Hz. MuĂ‚z, uzerine aldığı bu vazîfeyi îtinĂ‚ ile îfĂ‚ ediyor, gonuller fethederek tatlı hatıralarla geri donuyordu. Geri donduğunde, dunya malı olarak Sadece omuzuna attığı atkısı kalıyordu. Bu atkı zaten, giderken de var olan bir atkıydı. Bir defĂ‚sında hanımı dayanamayıp sordu:
“–Boyle bir vazîfe ustlenenler, belli bir ucret alırlar, evlerine de hediye getirirler. Senin hediyelerin nerede?”
MuÂz (r.a.) cevap verdi:
“–Benimle birlikte yanımdan hic ayrılmayan bir murĂ‚kıp vardı. Her aldığımı, verdiğimi hesap ediyordu.”
Hanımı kızdı:
“–Resûlullah (s.a.s.) her şeyde sana guvenirdi. Ebubekir de oyle. Omer geldi; seninle birlikte murĂ‚kıp mı gonderiyor? Her yaptığını tĂ‚kip mi ettiriyor?” dedi.
Soz, Hz. Omer ’in hanımına, ondan da Hz. Omer ’e ulaştı. Hz. Omer, MuĂ‚z (r.a.) ’ı cağırıp sitemle sordu:
“–Ben senin ardından boyle bir murĂ‚kıp gondermediğim hĂ‚lde, duyduklarım nedir yĂ‚ MuĂ‚z? Benim sana îtimĂ‚dım yok mu zannediyorsun?”
Hz. MuĂ‚z ’ın cevĂ‚bı pek mĂ‚nidardı:
“–Ey Mu ’minlerin Emîri! Hanımıma ozur olarak one surebilecek ancak bunu bulabildim. Hem murĂ‚kıp dediğim, sizin murĂ‚kıbınız değil, Allah ’ın murĂ‚kabesi idi. Bu sebeple yaptığım hizmetin ecri zĂ‚yi olmasın diye -cĂ‚iz bile olsa- nefsim icin hicbir şey alamam…”
Hz. Omer, onun bu sozlerle neyi kasdettiğini anlamıştı. Zira MuĂ‚z (r.a.) nefsine ve dunyaya Ă‚it her şeyden mustağnî idi. Halîfe, onu taltîf ederek kendinden bir miktar hediye verdi ve:
“–Git bununla Ă‚ilenin gonlunu al!” dedi.
Bununla birlikte ayette bahsedilen “hĂ‚fız”ın bekci melekler olması da mumkundur. Zira:
“Oysa yanıbaşınızda sizi surekli gozetleyenler var. Her soz ve davranışınızı kayda geciren tertemiz, şerefli melekler. Yaptığınız her şeyi bilirler.” (İnfitĂ‚r 82/10-12)
“Allah, kullarının uzerinde her istediğini yapma kudret ve kuvvetine sahiptir. Ayrıca uzerinize, yaptıklarınızı kaydeden ve sizi koruyan melekler gonderir...” (En‘Ă‚m 6/61) ayetleri, insanı takip eden, onun soz ve davranışlarını yazıp kaydeden bekci meleklerin varlığını haber vermektedir. Bu sebeple insanın, azgın nefsin aldatmalarına kanmayıp hayatını bu ilĂ‚hî ikazlar ışığında tanzim ederek duzene sokmaya calışması gerekir. Ozellikle cocuklarımızı terbiye ederken, uzerlerinde boyle ilĂ‚hî bir kontrolun olduğu onların korpe dimağlarına kesinlikle nakşedilmelidir.
İnsanın başıboş bırakılmadığına, kontrol edildiğine ve birgun hesaba cekileceğine delil isterseniz:
Bitki olsun hayvan olsun butun canlı varlıklar gibi insan da toprak ile sudan yaratılmıştır. Fakat insanın diğerlerinden cok buyuk farklılığı ve ustunluğu vardır. İnsanın dışındaki canlı varlıklar yaratılışlarını, başlangıc ve sonlarını duşunmekten mahrum iken insan tefekkur edebilme, duşunup anlayabilme yeteneğiyle donatılmıştır. İşte Ă‚yet-i kerîmedeki “duşunsun” ifadesi, insanın sadece topraktan yaratılan maddî varlığına değil, duşunen ve anlayan ma ’nevî varlığına dikkat ceker. İnsan, dunya gozuyle goremediği ve fakat var olduğu da en doğru sozlu tarafından haber verilen yanındaki gozetleyici ve koruyucu karşısındaki acizliğini ve zayıflığını duşunmeli; kibir, gurur ve kustahlığa kapılmamalıdır. Bir taraftan değerli, diğer taraftan her tarafı kuşatılmış olduğu bilincini taşıyarak şuurlu ve maksatlı bir hayat surmeye calışmalıdır. Daha onemlisi insan, kendisini değersiz bir sudan yaratıp geliştirerek duşunen ve anlayan bir varlık duzeyine cıkaran Yuce Yaratıcı ’nın yaratma, koruma ve takip etme kudretinin buyukluğunu tefekkur ederek yeniden dirilişin gayet kolay olduğu inancına ulaşmalı; kendi iradesiyle kalbinden ve ruhundan fışkıran bir gayretle samimi olarak Allah ’a doğru mĂ‚nen yukselmeye calışmalıdır.
İnsanın hangi şeyden yaratıldığı sorusuna, onun, اَلصُّلْبُ (sulb) ve اَلتَّرَٓائِبُ (terĂ‚ib) arasından cıkan اَلدَّافِقُ (dĂ‚fık) bir sudan yaratıldığı belirtilerek cevap verilir. Dokmek ve atmak anlamlarına gelen اَلدِّفْقُ (dıfk) kelimesinden tureyen اَلدَّافِقُ (dĂ‚fık), embriyonun oluşumuna başlangıc teşkil eden suyun vasfı olarak “dokulen ve atılan” mĂ‚nasını taşımaktadır. Bu suyun dokuluşunde bir gayret, bir surat, bir atılganlık bulunmaktadır. Bu su, icra ettiği gorev bir tarafa bırakılarak dışarıdan bakıldığında goze hoş gelmeyen değersiz bir su gorunumundedir.
İnsanın yaratılışına başlangıc teşkil eden ve “meni, nutfe” diye isimlendirilen bu su, sulb ile terĂ‚ib arasından cıkar. Sozluk anlamıyla katı, sert ve şiddetli anlamlarına gelen اَلصُّلْبُ (sulb) kelimesi, daha cok omurgaya ve omurga bolgesine denilir. Burası, insan bedeninin guc ve kuvvetinin temelini teşkil eden bir bolgedir. اَلتَّرَٓائِبُ (terĂ‚ib) ise goğus, gerdanlık yeri, iki meme arası; kadının iki eli, iki ayağı, iki gozu, iki omuzu ile goğus arası; goğus bolgesinde dordu sağda dordu de solda olan sekiz kaburga kemiğinin kapsadığı kısım, goğus kemiği, meme ve cevresindeki et gibi mĂ‚nalar taşımaktadır. Şunu belirtelim ki sulb ve terĂ‚ib hem erkek hem de kadının anatomisinde bulunmaktadır. Ancak burada kadının devreye sokulup sokulmadığı tartışmalıdır:
Sulbun erkekle, terĂ‚ibin kadınla alakalı olduğu duşunulunce meninin sulbden, yumurtanın terĂ‚ibden kaynaklanıp oluştuğu anlaşılır. Boylece her ikisinden kaynaklanan ayrı sıvılar hakkında, erkeğinki one alınarak “tek su” ifadesi kullanılmıştır.
Hem sulbun hem de terĂ‚ibin erkekle ilgili olduğu duşunulunce, erkeğin menisinin oluşma ve akışma alanı sozkonusudur ki bu alanın sınırları bu iki kavramla cizilmiştir.
Ucuncu bir ihtimalle erkek ve kadının sulb ve terĂ‚ibinden cıkan iki suyun birleşmiş haline işaret edilmektedir. Bu ihtimal, bugunku bilimsel araştırmalarla da desteklenmektedir.
Şuphesiz butun varlığı yoktan var eden Allah TeĂ‚lĂ‚, olumunden sonra insanı hayata dondurmeye elbette kĂ‚dirdir. İnsanın yaratılış bicimine bakıldığında onu ilk olarak yaratanın tekrar geri dondurmeye, mahşer gunu dirilterek huzuruna dikmeye ve kendi azamet, kuvvet ve kudretini gostermeye kĂ‚dir olduğu anlaşılır. Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın insanı yeniden dirilteceği o dehşetli gun, butun sırların yoklanacağı, imtihan meydanına serilip Allah ’a arzedileceği hesap gunudur. Bu hesap gununde kalplerde gizlenen niyetler, duşunulen gizli şeyler; kin, haset, intikam, şehvet, sevgi, rahmet ve merhamet gibi olumlu olumsuz butun duygular; namaz, oruc, hac ve zekĂ‚t gibi emirlerin yerine getirilip getirmediği gibi durumlar birer birer ortaya serilecek, iyisi kotusunden ayırdedilecek ve teker teker hesabı gorulecektir. Boylece gizli tutulan her duşunce, niyet ve duygu o gun ya kişinin yuzunde bir zînet bir sus, ya da kara bir leke olarak belirecektir. Bu durumda artık kişinin yuzunu karartacak şeyleri gizli tutmaya ne gucu yeter ne de onlardan dolayı kendisini Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya karşı savunacak bir yardımcısı bulunur. Bu bakımdan o dehşetli gunde insanın ortaya dokulen sırları yuz karartmayacak, guzel ve temiz sırlar ise; o kimse selîm bir kalple MevlĂ‚sının huzuruna varmış ise ona ne mutlu! Yok eğer fĂ‚ş olunan sırlar yuz karası olacak iğrenc şeyler ise kulun vay haline!
Bu gercekleri hesap ederek insan, yaratılışına bakmalı da sulb ile terĂ‚ib arası gibi bir kafes, bir gecit olan dunyada Yaratıcı ’nın kendisine verdiği kuvvet, istidat ve kabiliyetleri kotu yollarda kullanmamalı, kendini nefsinin alcak arzularına kaptırmamalı, uzerinde daima hazır bulunan bir bekci bulunduğunu bilerek, sırların ortaya cıkacağı gunde temiz sırlarla Hakk ’ın huzuruna varmak icin lekesiz bir kalb-i selîm ile hareket etmeli, bu dunya gecidinde zorluklara goğus gererek bu ten kafesinden kamil iman ve sĂ‚lih amellerle Allah ’a gitmeye gayret etmelidir. Bunun icin de Kur ’an ’ın verdiği haberlerin gercekleğine ve bunların asla şaka olmadığına tam anlamıyla inanarak, onun gosterdiği yolda yurumelidir:
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in hakkı bĂ‚tıldan, doğruyu eğriden ayırdeden ilĂ‚hî bir soz olduğu bildirilmek uzere once onemli birer vasıfları ile goğe ve yere yemin edilir. İlk olarak icindeki cisimlerle beraber donen ve aşağıdan yukselen suyu yağmur olarak geri donduren goğe yemin edilir. Ayette gecen اَلرَّجْعُ (rec‘) kelimesinin hem “donumlu” hem de “dondurumlu” anlamına gelmesi mumkun olduğundan ayet “donumlu ve dondurumlu goğe yemin olsun” mĂ‚nasını taşır. Nitekim gokyuzu, icinde bulunan kocaman cisimlerle birlikte hareket halinde olup donmektedir. Aralarındaki mesafeler ancak ışık yılıyla olculebilecek kadar buyuk olan gokteki sayısız yıldızlar, yıldız kumeleri, galaksiler surekli hareket halindedir. Bu gun bilimsel araştırmalar, icinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisinin saniyede 320 km hızla kendi etrafında donduğunu ve buyukluğu sebebiyle bu donuşunun ancak 200 milyon yılda tamamlanabileceğini soylemektedir. Rec ’ kelimesinde “yağmur” mĂ‚nası da vardır. Buna gore ayet, yağmurun tekrar tekrar yağmasına veya suyun denizlerden buhar halinde yukselerek tekrar yağmur halinde geri donmesine işaret eder.
İkinci olarak dunyayı yemyeşil zumrut gibi bir cennet halinde suslemek ve uzerinde yaşayan canlıları besleyip buyutmek icin her turlu bitkiyi cıkarmak uzere catlayıp patlayan, şerha şerha yarılan yere yemin edilir. Ayette zikredilen اَلصَّدْعُ (sad‘) kelimesinde yarılmak, catlamak ve catlak mĂ‚naları bulunur ki bu, ilk olarak yeryuzunun bitkileri bitirmek icin catlayıp yarılışını anlatır. Bununla birlikte yeryuzunde değişik sebeplerle meydana gelen catlaklar, yarıklar, hendekler, vadiler ve yolları; yarılıp insanların defnedildiği ve yine yarılıp insanların mahşere cıkacağı kabirleri de ifade eder.
Sûrenin akışı ustten ve alttan gelen şeylerin birleşip kaynaşarak yeni oluşumlar meydana gelmesiyle alakalıdır. Dolayısıyla goğun donuşlu olması yukarıdan gelen fiil ve etkiyi, yerin yarılışlı olması da aşağıda bulunan alıcı kabiliyet ve istidadı ifade ederek gok ve yer biri diğerini sararak aşılayan karı ve koca konumunda olmaktadır. İkisinin izdivacından en faziletli ve en mukerrem varlık olarak doğan insan yine bunlar arasından, sulb ve terĂ‚ib arasından cıkar gibi cıkarak Allah ’a donmek uzere Ă‚hiret Ă‚lemine gidecektir. Butun bunlar da, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın kudreti altında yine O ’nun yaratması ve korumasıyla cereyan etmektedir.
Rec ’ yağmur, sad ’ bitki diye mulahaza edildiğinde, fışkırarak cıkan erkeğin menisinin kadının yumurtacığını aşılaması gibi, yağmur da uzay boşluğunda bir yumurtayı andıran yeryuzunu, bitkileri bitirmek uzere aşılamakta boylece ilĂ‚hî bir fiil olarak canlılar yoktan var edilmektedirler.
Goklerdeki duzenli hareket ve yerdeki faydalı yarılma, surulme ve acılma Allah ’ın yuce kudretini yansıttığı; her olay ve harekette O ’nun duzenlemesiyle ilgili bir proğramın bulunduğunu ortaya koyduğu gibi Kur ’an da her ayet ve kelimesiyle ilĂ‚hî kudretten suzulup gelen ve beşer idrakine seslenip onun aklını ve duşuncesini harekete geciren, sonra da ona en doğru yolu ve en iyi hayat duzenini oğreten son ilĂ‚hî kitaptır. O kitap muhaliflerini, icinde taşıdığı binlerce hakikat belgeleriyle susturmaktadır. O, şuphesiz ki hak ile bĂ‚tılı ayıran kesin bir hukumdur. O asla şaka değildir. Bu bakımdan Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ve ayetlerini alaya almak, mizah ve şaka konusu yapmak buyuk gunahtır, hatta kişinin kufrune bile sebep olabilir.
Butun bunlara rağmen:
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in verdiği bilgilerin bu kadar onemli olmasına karşın kĂ‚firler onun nûrunu sondurmek ve tesirini engellemek icin her turlu hile ve tuzak kurmakta ve değişik entrikalarla tedbirler almaktadırlar. Bu ışığı onleyebilmek ve insanları şupheye duşurebilmek icin Peygambere karşı acımasızca iftira kampanyası yurutmektedirler. Onceden de boyle olmuştur, şimdi de boyle olmaktadır. Halbuki onların hilelerine karşılık Allah da hile kurmaktadır. Allah ’ın planı sayesinde onların tum hileleri boşa cıkacak ve engellemeye calıştıkları Kur ’an ’ın mesajı hızla yayılacaktır.
ŞĂ‚ir SunbulluzĂ‚de Vehbî şoyle der:
“Cumle erbĂ‚b-ı hiyel mudbir olur,
Hîlesi pek coğa varmaz duyulur.
Yoğ iken tilki gibi hîle-guzĂ‚r,
Yine postu soyulur Ă‚hir-i kĂ‚r.”[1]
Sûrenin son kelimesi olan رُوَيْدًا (ruveydĂ‚), az muhlet anlamındaki اَلرُّودُ (rûd) kelimesinin daha da kucultulmuşu olup “oldukca az muddet” mĂ‚nasına gelir. Dolayısıyla mu ’minler lehindeki ilĂ‚hî hukmun cok yakında geleceğini mujdelemektedir.
Dipnot:
[1] ErbĂ‚b-ı hiyel: Hîle sahipleri, tuzak kuranlar. Mudbir: Duruma gore hareket eden. Hîle-guzĂ‚r: Hîle yapan. Âhir-i kĂ‚r: Sonunda.
TARIK SURESİ HAKKINDA BİLGİLER Tārık sûresi Mekke ’de nĂ‚zil olmuştur. 17 Ă‚yettir. İsmini birinci Ă‚yette gecen ve “yıldız” mĂ‚nasına gelen اَلطَّارِقُ (tārık) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine gore 86, iniş sırasına gore 36. sûredir.
Tarık Suresi Konusu Sûrede temel inanc esasları ve Allah ’ın buyukluğunu gosteren deliller ele alınır. İnsanın değersiz atılgan bir sudan yaratıldığına dikkat cekilerek, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın onu, butun sırların ortaya dokuleceği gunde yeniden diriltip huzuruna cıkaracağı vurgulanır. Bu gercekleri haber veren Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in doğru bir soz olduğu ve asla şaka olmadığı dolayısıyla kĂ‚firlerin Kur ’an aleyhinde planladıkları entrikaların ilĂ‚hî plan karşısında soneceği ifade edilir.
Tarık Suresi Nuzulu Mushaftaki sıralamada seksen altıncı, iniş sırasına gore otuz altıncı sûredir. Beled sûresinden sonra, Kamer sûresinden once Mekke ’de inmiştir.
Kaynak: kuranvemeali.com
İslam ve İhsan
FİL SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
KUREYŞ SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
MAUN SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
KEVSER SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
KAFİRUN SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
NASR SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
TEBBET SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
İHLAS SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
FELAK SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK
NAS SURESİ DİNLE - FATİH COLLAK