
İsra suresi 1. ayetin iniş sebebi nedir? İsra suresi 1. ayet hangi şehirlerde gercekleşmiştir? İsra suresi 1. ayet tefsiri ve anlamı...İsr sûresi Mekke ’de inmiştir. 111 Âyettir. Sûre ismini, birinci Âyette gecen ve “gece yurutmek” mÂnasına gelen اَلإسْرَاءُ (isrÂ) kelimesinden alır. Bu kelime, Resûlullah (s.a.s.) ’in MirÂc gecesi Mekke ’deki Mescid-i Haram ’dan Kudus ’teki Mescid-i Aks ’ya geceleyin goturulmesini beyÂn eder. Sûrenin bundan başka Allah ’ı butun noksan sıfatlardan tenzîh ederek başlaması sebebiyle سُبْحَانَ (SubhÂn) ve İsrÂiloğulları ’nın iki defa surgun edilmelerinden bahsetmesi sebebiyle de بَن۪يۤ اِسْرَاۤء۪يلَ (Benî İsrÂîl) gibi isimleri vardır. Mushaf tertîbine gore 17, nuzûl sırasına gore 50. sûredir.
İSRA SURESİ 1. AYET VE TEFSİRİ İsra suresi 1. ayet "Kulu Muhammed ’i bir gece Mescid-i Haram ’dan alıp Mescid-i Aks ’ya goturen Allah her turlu kusurdan ve ortaktan uzaktır. O Mescid-i Aks ki biz onun etrafını bereketli kıldık ve bu gece yolculuğunu o seckin kula buyuk işaret ve delillerimizden bir kısmını gosterelim diye yaptırdık. Şuphesiz ki O, evet O, her şeyi hakkiyle işiten, kemÂliyle gorendir."
TEFSİR: Resûlullah (s.a.s.) Efendimiz ’in hayatında gercekleşen onemli mûcizelerden ve hÂrikulÂde olaylardan biri, birbirini tÂkip eden safhalar halinde meydana gelen “İsr” ve “Mirac”tır. Burada hÂdisenin İsr kısmı, Necm sûresinde ise Mirac kısmı anlatılır.
“İsr”, butun noksan sıfatlardan pak ve uzak olan Allah TeÂl ’nın, kendisine bir takım ilÂhî hakîkatleri, delilleri ve ibretli olayları gostermek uzere kulu Hz. Muhammed (s.a.s.) ’i bir gece Mekke ’deki Mescid-i Haram ’dan alarak Kudus ’teki Mescid-i Aks ’ya goturmesidir.
Âyet-i kerîme سُبْحَانَ (subhÂn) diye başlayarak, kuluna bu ikramda bulunan Yuce Yaratıcı ’nın, yaratıklara ait olan her turlu noksanlıktan, eksiklikten, Âcizlikten uzak olduğuna, bu mûcizevî yolculuğu Habibi ’ne sadece katından bir lutuf olarak yaptırdığına işaret eder. Mescid-i Aks ’nın “etrafının mubÂrek kılınması” ise hem maddî hem de manevî yondendir. CenÂb-ı Hak o bolgeleri coğrafi olarak munbit, verimli ve bereketli kılmıştır. Orada ırmaklar akmakta ve her turlu urun bol bol yetişmektedir. İkinci olarak Hz. İbrÂhim ’den Hz. İsa ’ya kadar pek cok peygamber bu bolgelerde vazife yapmış, coğu burada vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir. Nihayet Resûlullah (s.a.s.) ’in mûcizevî bir yolla buraya getirilmesi ve buranın bir muddet muslumanların kıblesi olması bu mubÂrek yerin manen de ne kadar feyizli, bereketli ve mukaddes bir mekan olduğunu gosterir.
“Mirac” ise Allah Resûlu (s.a.s.) ’in Mescid-i Aksa ’dan CebrÂil (a.s.) tarafından alınarak mÂnevî bir binekle goklere cıkarılması, yedi kat semÂyı gecerek yanında “Cennetu ’l-Me ’v”nın bulunduğu Sidre-i Munteh ’ya ulaşması, Rabbinin huzuruna varması ve orada Allah ’ın buyuk işaret ve delillerini gormesi hÂdisesidir. (bk. Necm 53/ 6-18)[1]
Şunu belirtelim ki, İsr ve Mirac, CenÂb-ı Hakk ’ın kulu ve Resûlu Hz. Muhammed (s.a.s.) ’e buyuk bir ikramıdır. Şuphesiz bunun gercekleşmesine sebep olan bir takım zahiri şartlar vardır. Efendimiz, Mekke doneminde son derece cile ve ıstırap dolu bir tebliğ hayatı yaşamıştı. CÂhiliye kufru, inadı ve ısrarı icinde yalcın kayalar gibi sertleşmiş kalplere tesir edebilmek, suyla mermerleri delmekten daha zor bir durumdu. Efendimiz bu zor işi başarmaya calışıyordu. Senelerce gece gunduz demeden cabalamasına rağmen alınan mesafe pek de ic acıcı değildi. Tam bu sırada kendisine maddeten ve mÂnen destek veren pek değerli hanımı ve can dostu Hatice (r.a.) ’yı ve amcası Ebu Talib ’i kaybetti. Belki bir sığınak, bir destek bulurum umidiyle gittiği TÂif ’ten kovularak, taşlanarak, mubÂrek bedenleri yaralanmış ve ayakları kan icinde kalmış halde dondu. HÂsılı dunyevî desteklerin bir bir yok oluşu, zÂhiren acizliğin ve caresizliğin son noktaya gelişi, bÂtınen ilÂhî lutuf, ikram ve yardımın en yuksek seviyede tecellî etmesine sebep olmuştur. Bu vesileyle, “Buyuk fetihler, hep buyuk cilelerden sonra gercekleşmiştir” sozu tarih sayfalarına altın harflerle kaydedilmiştir.
Konuyla ilgili Âyet-i kerîmelerde de işaret edildiği uzere Allah Resûlu (s.a.s.) MirÂc ’ta bir kısım deliller, ibretli ve hÂrikulÂde olaylar, Allah ’ın mulk ve saltanatının ihtişÃ‚mından, ancak muşÃ‚hede yoluyla ulaşılabilecek buyuk Âyetler gormuştur.
İbn Abbas (r.a.) ’dan gelen rivayete gore Resûl-i Ekrem (s.a.s.):“Ben, yuce Rabbimi gordum!” buyurmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Musned, I, 285; Heysemî, Mecma‘u ’z-zevÂid, I, 78) Mufessirler bunu, “Peygamberimiz, kalb gozuyle Allah ’ı gordu” şeklinde izah ederler. (Taberî, CÂmi‘u ’l-beyÂn, XXVII, 63) Bir başka rivayette Peygamber Efendimiz ’in, “Rabbini gordun mu?” sorusuna “Bir nûr gordum!” diye cevap verdiği nakledilir. (Muslim, Îman 292)
Bir hadîs-i şerîfte şoyle buyrulur: “Mirac gecesi goğe yukseltildim. Oyle bir makÂma cıktım ki, orada kalemlerin gıcırtıla­rını duyuyordum.” (BuhÂrî, SalÂt 1) YÂni Allah Resûlu (s.a.s.) oyle bir yuksek seviyeye cıkarıldı ki, orada kÂinatın mukadderÂtı­nı yazan kalemlerin seslerini işitiyor, akıl ve idrÂk otesi gercekleri goruyordu.
Habîb-i Ekrem (s.a.s.) o gece cemÂli, celÂli, izzeti, kibriyÂsı, şÃ‚nı, şerefi ve yuceliği bakımından hicbir şeyin Allah TeÂl gibi olmadığını yakînen gormuştur. Yine nubuvveti, risÂleti, hÂlinin guzelliği ve rutbesinin yuceliği bakımından varlıklar icerisinde hicbir kimsenin kendisi gibi olmadığını da gormuştur. (Kuşeyrî, LetÂifu ’l-İşÃ‚rÂt, II, 180)
Peygamberimiz (s.a.s.) ’ın haber verdiği şu manzaralar ise, o gece gorduğu dehşetli olaylardan bazı ipucları mesabesindedir:
Efendimiz (a.s.), Mîrac ’ta bir topluluğa uğrar ve onların dudaklarının deve dudağı gibi olduğunu gorur. Birtakım vazîfeli memurlar da onların du­daklarını kesip ağızlarına taş koymaktadır. Peygamberimiz:“Ey CebrÂil! Bunlar kimlerdir?” diye sorunca, CebrÂil (a.s.): “Bunlar, yetimlerin mallarını haksızlıkla yiyenlerdir!” buyurur. (Taberî, CÂmi‘u ’l-beyÂn, XV, 18-19)
Sonra Resûlullah (s.a.s.) başka bir topluluğa rastlar. Onlar da bakırdan tırnaklarla yuzlerini ve goğuslerini tırmalamaktadırlar: “Ey CebrÂil! Bunlar kimlerdir?” diye sorunca, CebrÂil (a.s.): “Bunlar, gıybet etmek sûretiyle insanların etlerini yiyenler, onların şeref ve nÂmuslarıyla oynayanlardır” cevÂbını verir. (Ebû DÂvûd, Edeb 35/4878)
Peygamberimiz (s.a.s.) orada ayrıca zina­kÂrları leş yiyen bedbahtlar olarak; faiz yiyenleri, karınları iyice şişmiş ve şeytan carpmış rezil bir vaziyette; zin edip cocuklarını olduren kadınları da, bir kısmını goğuslerinden, bir kısmını baş aşağı asılı husrÂna dûcÂr olmuş bir hÂlde gorur. (bk. Taberî, CÂmi‘u ’l-beyÂn, XV, 18-19)
Allah Resûlu (s.a.s.), bu kadar buyuk ve ibretli hÂdiseleri temaşa ettiği Mirac ’tan ummetine uc buyuk hediye getirmiştir. Bunların biri mu ’minin miracı olan gunde beş vakit namazdır. Namazın Efendimiz ’e Mîrac ’ta doğrudan doğruya vasıtasız emredilmesi, onun ibÂdetler icinde apayrı bir onem taşıdığını gostermeye yeter. İkincisi bize Rabbimize nasıl dua edeceğimizi oğreten ve toplumumuzda اٰمَنَ الرَّسُولُ (Âmenerresûlu) olarak bilinen Bakara sûresinin son iki Âyetidir. Ucuncusu ummetinden şirke duşmeyenlerin buyuk gunahlarının affedileceği mujdesidir. (bk. Muslim, İman 279)
Mirac olayı, kulun gercekleştirebileceği mÂnevî yukselişin ancak nefsi temizleyerek, tesirini en asgari seviyeye indirerek ve kalbe sÂfiyet kazandırarak mum­kun olabileceğini gostermektedir. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, Mirac ’a cıkmadan once melekler tarafından kalbi temizlenmiştir. (bk. BuhÂrî, Tevhid 37; Muslim, İman 260-264) İcinde ilÂhî nurdan başka bir şeye yer kalmamıştır. Dolayısıyla kalp, kesÂfetten kurtulup ilÂhî nurlarla dolunca, ilÂhî esrÂr tecellîlerinin gonlu sarmaya başlayacağında şuphe yoktur. İşte Mîrac ile insÂnî tekÂmulun varabileceği ve ruhun yukselebileceği son nokta gosterilmiş, diğer bir ifadeyle insanın mÂnevî yukseliş sınırlarının ne olduğu acıklanmıştır.
Kaynak: kuranvemeali.com (Tefsir Prof. Dr. Omer Celik)
İslam ve İhsan
İsra ve Mirac Nedir? İsra ve Mirac Gecesinin Onemi Nedir?