Bakara Suresi 72. ayeti ne anlatıyor? Bakara Suresi 72. ayetinin meali, Arapcası, anlamı ve tefsiri...Bakara Suresi 72. Ayetinin Arapcası:وَاِذْ قَتَلْتُمْ نَفْسًا فَادّٰرَءْتُمْ ف۪يهَاۜ وَاللّٰهُ مُخْرِجٌ مَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَۚ
Bakara Suresi 72. Ayetinin Meali (Anlamı):O vakit siz bir insan oldurmuş, bu konuda munÂkaşa edip sucu uzerinizden atmaya calışmıştınız. Halbuki Allah, gizlediğiniz şeyleri mutlaka acığa cıkaracaktı.
Bakara Suresi 72. Ayetinin Tefsiri:Rivayete gore Hz. Mûs zamanında hayli zengin ve yaşlı bir yahudi vardı. Cocuğu da yoktu. Kardeşinin cocukları ise oldukca fakir ve caresiz bir durumda idiler. Amcalarının mirasına ve kan bedeline goz diken bu cocuklar, onu oldurup bir tarafa attılar. Cinayeti de bir masu­mun ustune yıkmaya calıştılar. Katilin bulunamaması yuzunden toplumda nere­deyse silahlı mucadeleye kadar varacak bir gerginlik doğdu. HÂdise Hz. Mûs ’ya bildirilerek kendisinden bir cozum bulması istendi. O da Allah ’tan aldığı vahye uy­gun olarak bir inek kesmelerini ve bunun bir parcasıyla maktulun cesedine vurma­larını emretti. Denilenin yapılması uzerine maktul dirildi ve kendisini oldurenin kimliğini acıkladı. (Taberî, CÂmi‘u ’l-beyÂn, I, 507) Bir mûcize eseri olarak olunun dirilmesiyle bir yandan adÂlet yerini bulup ihtilÂf ortadan kalkarken bir yandan da yuce Allah'ın oluleri diriltmeye muktedir olduğu gosterilmiş oldu.
Aslında ineğin kesilmesi ile birlikte İsrÂiloğulları ’nın kalplerinde bulunan ineği kutsal sayma duşuncesi ve ona karşı duyulan sevginin de kesilip ortadan kalkması gerekirdi. Gonullerin tam mÂnasıyla Allah ’a yoneltilmesi lazım gelirdi. Ayrıca Allah ’ın kudretini ve oluleri dirilteceğini gosteren bir mûcize olarak olunun diriltilmesi de, İsrÂiloğulları ’nın imanlarını pekiştirmeli ve kalplerini rakîk bir hale getirmeliydi. Bu gibi hadiselerden sonra onlardan bu beklenirdi. Fakat boyle olmadı. Tam aksine kalpleri taş gibi katılaştı, hatta taştan daha katı hÂle geldi. Onlar, kalplerinin mukayese edildiği taşı daha onceden tanıyorlardı. Taştan on iki pınarın fışkırdığını, Allah tecelli edince dağın lime lime eridiğini ve Mûs ’nın yere duşup bayıldığını onlar bizzat gormuşlerdi. Onların kalpleri ise bu taştan daha katıdır. Butun olan bitene rağmen bir turlu yumuşamamakta, ilÂhî korku ile titrememekte ve takv hisleriyle harekete gecememektedir. Bunlar, hayat emÂreleri azalmış son derece kuru, corak ve katı kalplerdir.
İşte İsrÂiloğulları ’nda sembolleştiği uzere kÂfirlerin kalpleri, katılıkta mesel hÂline gelmiş taştan daha katıdır. Âyet bunun gerekcelerini şoyle sıralamaktadır: Cunku oyle taşlar vardır ki ondan tabiî veya teknik usullerle gurul gurul ırmaklar fışkırır. KÂfir kalpler ise hicbir şeyden etkilenmez ve kendilerinden hicbir mÂrifet fışkırmaz. Oyle taşlar vardır herhangi bir etkilenme ile catlar da aralarından sular akar; akmasa da suzulur, sızar. KÂfir kalplerde boyle bir catlama ve sızma da yoktur. Bazı taşlar da vardı ki yağmur, kasırga, zelzele gibi ilÂhî kudretin eseri olan olaylardan etkilenerek, Allah korkusundan yerinden oynar, duşer, yuvarlanır. Halbuki kÂfir kalpler, bu kadar ayan beyÂn olan ayetler ve kesin acıklamalar karşısında bile zerre kadar tesir altında kalmaz, teşvikten ve korkutmadan etkilenmez. HÂsılı taşlar bile Allah TeÂl ’nın kendileri icin koyduğu kanunlara uygun hareket edip bereketli ve faydalı olabilirken, boyle katı kalplerin sahipleri Allah ’ın emirlerine kayıtsız kalarak ne kendilerine ne de başkalarına faydalı olabilmektedirler. Halbuki Allah her şeyden haberdardır ve hicbir şeyden gÂfil değildir.
Allah Resûlu (s.a.s.), kalp katılığına karşı bizleri uyararak şoyle buyurur: “Allah ’ı anmanın dışında cok konuşmayın. Cunku Allah ’ı anmanın dışınıda sozun cokluğu kalp katılığına sebep olur. İnsanların Allah ’tan en uzak olanı ise, kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zuhd 62)
Bu bakımdan goz yaşarmaması, kalp katılığı, bitmek bilmeyen arzular ve dunyaya karşı aşırı tamah bedbahtlık alÂmeti olarak kabul edilmiştir.
Şu hÂdise, cansız diye bilinen varlıkların uyanıklığı ile inkÂrda Ebû Cehilleşmiş kÂfirlerin gafletini izah sadedinde cok muhimdir:
Ebû Cehil, birgun Peygamberimiz (s.a.s.) ’i aklınca imtihÂn etmek istedi. Ellerine taşlar alarak Resûlullah (s.a.s.) ’in yanına geldi ve:
“- Bil bakalım, avucumda ne var? Gercekten peygambersen ve sahiden goklerin ardındaki sırlardan haberdÂr isen, bu kadar yakınındaki şeyleri de hemen bilmen lÂzım!..” dedi. Allah Resûlu (s.a.s.):
“- Avucunun icindekileri ben mi soyleyeyim, yoksa onlar mı benim hak peygamber olduğuma şehÂdet ederek konuşsunlar? KudretullÂh icin senin avucundakileri dile getirmek cok basittir. Rabbim dilerse, butun cansızlar canlanıp insan gibi konuşurlar. Esasen onlar, Allah ’ın kudret ve azameti hakkında gonul sahiplerine nice sırlar ifşÃ‚ ederler. Fakat elbette sen ve senin gibi gÂfiller, onların dilinden ve hÂlinden anlayamaz!..” dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.) boyle soylerken, taşlar bir bir dile geldiler. Kelime-i şehÂdet getirdiler. Ebû Cehil, bu hÂlden korktu, urktu. Taşlar, elinden duştu. Nasipsiz bedbaht, iman edip kurtuluşu sececeği yerde: “Yalan, yalan!” diye haykırdı. Sonra da:
“–Yeryuzunde seninle başa cıkabilecek bir sihirbaz olamaz!” dedi. Bu kufur tezÂhurleri ile, kendisine kıyÂmete kadar buğz edilecek kÂfirlerin en mel ’ûnu oldu. İlÂhî rahmetten ebedî olarak uzaklaştırıldı. (bk. Mesnevî, 2154-2161. beyitler)
İmam Kuşeyrî (r.a.), Âyete bahsedildiği uzere maktûlun diriltilip kÂtilinin kim olduğunu soyleyebilmesi icin ineğin kesilmesinin emredilmesinde şoyle bir işÃ‚rî mÂna olduğunu soyler: “Kalbini mÂnen ihy etmek isteyen kimse, buna ancak nefsini boğazlamakla erişebilir. Kim mucÂhedelerle nefsini boğazlarsa, kalbini muşÃ‚hede nurlarıyla diriltmiş olur.” (Kuşeyrî, LetÂifu ’l-işÃ‚rÂt, I, 52)
Bu bakımdan muslumanların, kalpleri boylesine taşlaşmış kişilerin hemen doğru yola gelmelerini beklemeleri boşunadır:
Bakara Suresi tefsiri icin tıklayınız...
Kaynak: Omer Celik Tefsiri
Bakara Suresi 72. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler icin tıklayınız...
İslam ve İhsan