Gucsuz ve fakir Muslumanların ahiretteki durumu nasıl olacak? Gucsuz ve fakir Muslumanlar ile ilgili ayet ve hadisler.Gucsuz Muslumanlar, fakirler ve adı sanı anılmayanların değeri ile ilgili ayet ve hadisler...
GUCSUZ VE FAKİR MUSLUMANLARIN DEĞERİ İLE İLGİLİ AYET “Sabah Akşam Rablerine Dua Ederek O ’nun Rızasını Kazanmaya Calışanlarla Beraber Sıkıntılara Karşı Dayan” Ayeti “Sabah akşam Rablerine dua ederek O ’nun rızasını kazanmaya calışanlarla beraber sıkıntılara karşı dayan. Gozlerini onlardan ayırma.” (Kehf sûresi, 28)
Peygamber Efendimiz ’in fakir ve kimsesiz Muslumanlarla beraber oturup kalkması, Mekke ’nin kendini beğenmiş zenginlerinin canını sıkıyordu. Onlara gore fakirler ayrı bir sınıftı. Boyle olduğu icin de herkesin kendine denk olanlarla beraber oturup kalkması gerektiğini duşunuyorlardı.
Bu muşrikler bazı konuları goruşmek uzere Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ’in yanına geldiklerinde, HabbĂ‚b İbni Eret, Suheyb-i Rûmî ve BilĂ‚l-i Habeşî gibi kolelerin ve diğer yoksulların, en azından kendileri gidene kadar dışarı cıkmalarını istediler. Bunun uzerine, yukarıdaki Ă‚yet-i kerîme nĂ‚zil oldu. Allah TeĂ‚lĂ‚, Resûl-i Ekrem ’ine hitĂ‚ben, sen o adamların dediklerine bakma. Sabah akşam sadece Rablerinin rızĂ‚sını kazanmak icin ibadet edip duran o yoksul, ama samimi muslumanları, kĂ‚firlerin sozune bakarak yanından kovma. Allah ’ın kendilerinden rĂ‚zı olduğu insanlar bu yoksul ve kimsesiz mu ’minlerdir. Sen hep onlarla birlikte olmaya bak. Malına, mulkune guvenip şımaran o adamları kazanmak pahasına da olsa, fakir muslumanları gucendirme, buyurdu.
GUCSUZ VE FAKİR MUSLUMANLARIN DEĞERİ İLE İLGİLİ HADİSLER “Size Cennetlikleri Bildireyim mi?” Hadisi HĂ‚rise İbni Vehb radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’i şoyle buyururken işittim dedi:
“Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf goruldukleri icin kimsenin onemsemediği ve fakat şoyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah ’ın gercekleştireceği kimselerdir.
Size cehennemliklerin kimler olduğunu soyleyeyim mi? Katı kalbli, kaba, cimri ve kurularak yuruyen kibirli kimselerdir.” (BuhĂ‚rî, EymĂ‚n 9, Tefsîru sûre (68), 1, Edeb 61; Muslim, Cennet 47. Ayrıca bk. Tirmizî, Cehennem 13; İbni MĂ‚ce, Zuhd 4)
Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? İnsanları dış gorunuşleriyle ele almak, onları giyimlerine kuşamlarına gore değerlendirmek bizim en zayıf yanlarımızdan biridir. Hadîs-i şerîf bu tur değerlendirmelerin ne kadar yanlış ve yanıltıcı olduğuna, insanları kabuğa ve kalıba gore değil, kalb ve gonul zenginliklerine gore değerlendirmenin gereğine işaret etmektedir.
En değerli incilerin gosterişsiz istiridye kabukları icinde yattığı gibi, sĂ‚de ve basit kıyafetler icinde ne cevherler yatar ama mĂ‚lum alışkanlığımız sebebiyle biz onların farkında olmayız.
İbrahim Hakkı Erzurûmî hazretlerinin dediği gibi:
HarĂ‚bĂ‚t ehline hor bakma, ŞĂ‚kir
Defîneye mĂ‚lik vîrĂ‚neler var
Goz ucuyla bakıp gectiğimiz veya bakmaya değer bulmadığımız niceleri, eli opulecek insanlardır. Onlar Allah katında oyle hatırlı kişilerdir ki, “Vallahi bu iş şoyle olacak” diye yemin etseler, Allah TeĂ‚lĂ‚ onların yeminini yerine getirir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, “Biz o ulkedeki gucsuz sayılanlara iyilikte bulunmak, onları onderler seviyesine cıkarmak ve onları otekilerin yerine mirascı kılmak istiyorduk” (Kasas sûresi, 5) şeklindeki Ă‚yet-i kerîmelerle, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın dĂ‚ima bu nevi insanların yanında olduğunu ve onları guclu zorbalara karşı koruduğunu anlatır.
Halkımızın Veysel KarĂ‚nî diye bildiği Uveysu ’l-Karenî ’nin, “tĂ‚biîn neslinin en hayırlısı olduğunu” soyleyen Peygamber Efendimiz, Hz. Omer ’e ve diğer sahĂ‚bîlere onun hakkında bir tavsiyede bulunmuş ve:
“Uveys bir şey hakkında Allah ’a yemin edecek olsa, muhakkak Allah onun yeminini yerine getirir, duasını kabul eder. Duası makbul bir zĂ‚t olduğu icin, eğer kendinize dua ve istiğfĂ‚r ettirebilirseniz ettirin” buyurmuş ve gormediği Uveys ’in belli başlı ozelliklerini soyleyerek onu tanıtmıştı. (Muslim, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be 224)
Peygamber Efendimiz ’in vefatından sonra Uveys Medine ’ye gelince, Hz. Omer Resûlullah ’ın bu kara sevdĂ‚lı Ă‚şığını bulmuş, Efendimiz ’in sozlerini ona nakletmiş ve kendisine dua ettirmişti. Daha sonra da kendisi hakkında Kûfe valisine bir tavsiye mektubu yazmayı teklif ettiği halde Uveys buna yanaşmamış, onu cok iyi tanıyan birinin soylediği uzere, kuru bakır tam takır evine sessiz sedĂ‚sız donup gitmişti. Bir zaman sonra halk onun ne buyuk biri olduğunu anlayınca, Uveys memleketini bırakıp mechul bir diyarın yolunu tutmuştu.
Hadîs-i şerîfte “şoyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah ’ın gercekleştireceği” soylenen bu kimseler, Allah rızasından başka bir şey duşunmeyen, gosterişe hic değer vermeyen kimselerdir. Dağınık hĂ‚llerine bakıp da onları kucumsemeye kalkanlar yanılır ve aldanırlar. Zira bu Allah dostları “TakvĂ‚ elbisesi daha hayırlıdır” (ArĂ‚f sûresi, 26) Ă‚yet-i kerîmesini kendilerine dustur edinmişlerdir.
Hadîs-i şerîfte sozu edilen cehennemliklere gelince, onlar bu mutevĂ‚zi insanların aksine, kendini beğenmiş, buyukluk taslayan kimselerdir. Yemek icmekten başka duşunceleri yoktur. Ellerine gecen malın nereden geldiğine bakmazlar. “Haram helĂ‚l ver Allahım / Coluk cocuk yer Allahım” zihniyetine sahip olan zĂ‚lim ve katı insanlardır. Calımlı tavırları, kurumlu yuruyuşleri ile kendilerini kabul ettirmek ve saygı toplamak isterler. Bunların Allah katında beş paralık değeri yoktur. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚ “buyukluk taslayanları sevmez.” (Nahl sûresi, 23)
İşin garibi ve uzucu yanı şudur ki, bu kendini beğenmiş adamlar, ilĂ‚hî gazaba hedef olan davranışları yuzunden cehenneme doğru gittiklerinin farkında bile değildirler.
Hadisten Oğrendiklerimiz Cennetliklerin ve cehennemliklerin ayrı ayrı ozellikleri vardır. Allah TeĂ‚lĂ‚ sevdiği kullarının isteklerini geri cevirmez. Muslumanlara karşı son derece mutevĂ‚zi olmak, gonullerini hicbir şekilde incitmemek gerekir. Kibir, gurur ve kendini beğenme, cehennemliklerin ozellikleridir. Allah TeĂ‚lĂ‚ bu huylara sahip olanları sevmez. “Bu Sonuncu Adam, Oteki Gibi Dunya Dolusu Adamdan Daha Hayırlıdır” Hadisi Ebu ’l-Abbas Sehl İbni Sad es-SĂ‚idî radıyallahu anh şoyle dedi:
Bir gun Hz. Peygamber ’in yanından bir adam gecti. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yanında oturan kimseye:
- “Şu adam hakkında ne dersin?” diye sordu. O da:
- Bu zĂ‚t ileri gelen hatırlı kişilerden biridir. Vallahi boyle bir adam bir kıza tĂ‚lip olsa evlendirilmeye, birine aracılık yapsa sozu dinlenmeye lĂ‚yıktır, diye cevap verdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey soylemedi.
Sonra oradan biri daha gecti. Peygamber aleyhisselĂ‚m yine yanında oturana:
- “Ya bu adam hakkında ne dersin?” diye sordu. Bu defa o zĂ‚t:
- YĂ‚ Resûlallah! Bu adam fakir Muslumanlardan biridir. Bir kıza tĂ‚lip olsa, istediği kız verilmez. Birine aracılık etse, ricası kabul edilmez. Konuşmaya kalksa, sozu dinlenmez, dedi.
Bunun uzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
- “Bu sonuncu adam, oteki gibi dunya dolusu adamdan daha hayırlıdır.” (BuhĂ‚rî, NikĂ‚h 15, Rikak 16. Hadis Muslim ’de yoktur. Ayrıca bk. İbni MĂ‚ce, Zuhd 5)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Bu hadîs-i şerîfte itibarlı ve hatırlı olmanın zenginlik ve fakirlikle ilgisi ele alınmakta ve insanların değer olculerinden biri sergilenmektedir. Coğu kimseye gore değer ve itibarın olcusu, varlık ve zenginliktir.
Şunu oncelikle belirtelim ki, bu hadiste Efendimiz ’in sorularına cevap veren kimsenin yaptığı gibi, zenginin fakirden ustun olduğunu, bir genelleme yaparak soylemek doğru değildir. Cunku zenginlik ve fakirlik Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın bizi denemek icin kullandığı birer imtihan aracıdır. Sahip oldukları maddî imkĂ‚n sebebiyle zenginlerin Allah ’a şukredip etmemesi nasıl bir imtihan ise, fakirlerin yoksulluğa sabredip etmemesi de aynı derecede ve aynı ağırlıkta bir imtihandır. Herkesin bir imtihana tĂ‚bi tutulduğu Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle anlatılmaktadır:
“Biz yeryuzundeki her şeyi yer icin bir sus yaptık ki insanları deneyelim. Bakalım hangisi en guzel işleri yapacak.” (Kehf sûresi, 7)
“Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz.” (EnbiyĂ‚ sûresi, 35)
Demek ki hayır ve şer, zenginlik ve fakirlik birer imtihan aracıdır. Peygamber Efendimiz ’in “hem fakirlik fitnesinin, hem zenginlik fitnesinin şerrinden Allah ’a sığınması” (BuhĂ‚rî, DaavĂ‚t 45), her ikisinin de birer imtihan aracı olduğunu kesinlikle gostermektedir.
Resûl-i Muhterem Efendimiz muhtelif hadislerinde, yerli yerinde kullanılmak şartıyla maddî zenginliğin iyiliğini belirtmiştir:
Amr İbni Âs ’a “İyi bir kimsenin elinde iyiye kullanılan mal ne iyidir” buyurmuştur. (Ahmed İbni Hanbel, Musned, IV, 197, 202)
Sab İbni Ebû VakkĂ‚s ’a:
“Mirascılarını zengin bırakmak, onları muhtac bırakıp da halka avuc actırmaktan hayırlıdır” buyurmuştur. (BuhĂ‚rî, CenĂ‚iz 36, VesĂ‚yĂ‚ 2, NefekĂ‚t 1, MerdĂ‚ 16, DaavĂ‚t 43, FerĂ‚iz 6; Muslim, Vasıyyet 5).
Ebû Zer el-GıfĂ‚rî ’ye:
“Varlıklılar kıyamet gununde yoksul kalacaktır. Ancak Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın verdiği malı dort bir yana dağıtan ve o malla iyi işler yapanlar yoksul kalmayacaklardır” buyurmuştur. (BuhĂ‚rî, Rikak 13)
Zenginliğin lehinde daha başka hadîs-i şerîfler de vardır.
Resûl-i Ekrem Efendimiz maddî zenginlikten cok mĂ‚nevî zenginliği tavsiye etmiş ve bunu:
“Zenginlik mal mulk ile değildir. Asıl zenginlik gonul zenginliğidir” diye ifade buyurmuştur. (BuhĂ‚rî, Rikak 15; Muslim, ZekĂ‚t 120) Gonlu zengin olmayan kimse, maddî bakımdan ne kadar zengin olursa olsun, onun hicbir değeri yoktur. Boyle bir gonul fakirinin elindeki servet, onu Allah ’a yaklaştırmak yerine, gittikce uzaklaştırır. Boylesi mĂ‚nevî fakirlerden ve onlar gibi olmaktan Allah ’a sığınmak gerekir.
Herkes dunyaya imtihan edilmeye getirildiğine gore, insanın gayesi bu imtihanı kazanmak olmalıdır. Bunun yolu da dunyaya gonul bağlamamak, dunya malının esiri olmamak ve ona gonlunu kaptırmamaktır.
Peygamber Efendimiz ’in dunyaya bağlanmama konusundaki bu kabil buyruklarına bakarak onun fakirliği zenginliğe tercih ettiği sanılmamalıdır. Maddî fakirliği Resûl-i Ekrem Efendimiz hicbir zaman arzu etmemiştir. Tam aksine “her şeyi unutturan fakirlik ile insanı azdıran zenginlik” karşısında uyanık olmayı tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Zuhd 3) Zira Allah ’ı unutturup isyan ettiren fakirlik ile insanı azdırıp gunah bataklığına duşuren zenginlik aynı derecede tehlikelidir.
Sunen-i Tirmizî ’de gecen:
“Allahım beni miskin olarak dirilt, miskin olarak oldur” hadisine bakarak Hz. Peygamber ’in fakirliği zenginliğe tercih ettiğini sananlar olmuştur. Bu kanaat yanlıştır. Zaten ona nisbet edilen bu hadis de zayıftır. (Fethu ’l-bĂ‚rî, XI, 279, Rikak 16) Hayatının ilk donemlerinde fakir olan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, İslĂ‚miyet ’in suratle yayılıp duşmanlarını birer birer dize getirmesi uzerine zengin olmuştur. Ama o zenginliği mal biriktirmek değil, elindeki serveti muhtaclara dağıtmak şeklinde anlamış, oyle yapmış, sĂ‚de ve mutevĂ‚zi bir hayat surmeyi tercih etmiştir. “Allahım! Muhammed ailesine, ancak yetecek kadar rızık ver!” diye dua etmiştir. (BuhĂ‚rî, Rikak 17; Muslim, Zuhd 19) Onun yumuşak baktığı fakirlik, işte boyle bir fakirliktir. Yoksul olmayı, ona buna avuc acmayı hicbir zaman istememiş, boyle olmaktan Allah ’a sığınmıştır. Elinde olan maddî imkĂ‚nı Allah ’ın gosterdiği yerlere harcayan, ailesinin zaruri ihtiyaclarına yetecek kadar dunyalığa rĂ‚zı olan kimse, ideal bir hayat tarzına sahiptir. Hz. Peygamber ’in yaptığı da budur.
Butun varlıkların Allah ’a muhtac olması anlamında bir fakirlik daha vardır. Boylesi fakirlik, yaratılmışların ayrılmaz birer ozelliğidir. Bu durum Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle belirtilir:
“Ey insanlar! Siz Allah ’a muhtacsınız. Allah ise, kimseye ihtiyacı bulunmayan ve ovulmeye lĂ‚yık olandır.” (FĂ‚tır sûresi, 15)
Sonuc olarak şunu soyleyelim:
İlk plĂ‚nda zengini fakire veya fakiri zengine tercih etmek mumkun değildir. Konuya genel olarak bakıldığında, malını Allah yolunda harcayan zengini, daha cok sevap kazanacağı icin fakire ustun tutmak gerekecektir. Fakat mutasavvıfların coğunluğu, yokluklara goğus germek suretiyle nefsini kotu hĂ‚llerden arıtan sabırlı fakiri zengine tercih etmişlerdir. Tokgozlu bir fakirin cimri bir zenginden kat kat ustun olduğunda şuphe yoktur. Ama dunya varlığının kendisini şımartmadığı bir zengin, yaptığı hayırların yanısıra, kotu hĂ‚llerden arınmak icin de ustun gayret sarfetmişse, onun daha ustun olacağı şuphesizdir.
Hadisten Oğrendiklerimiz Yoksul oldukları gerekcesiyle fakirleri hor gormek doğru değildir. Allah ’ın rızasını kazanmış bir fakir, Allah yolundan uzak duran milyarlarca zenginden daha ustundur. Bir insanın değeri, soyu sopuyla, sahip olduğu makam ve mevki ile olculemez. İnsanı değerli kılan, Allah ’a karşı beslediği ustun saygıdır, takvĂ‚dır. Evlenirken erkekte ve kadında dindarlık aranmalıdır. Gecici olan maddî zenginlik onemli değildir. Cennet ile Cehennemin Aralarında Munakaşa Etmesi ile İlgili Hadis Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Cennet ile cehennem munakaşa ettiler.
Cehennem:
- Bende zorbalar ve kibirliler var, dedi.
Cennet:
- Bende yalnız zayıflar ve yoksullar var, dedi.
Bunun uzerine Allah TeĂ‚lĂ‚ onların cekişmesini şoyle halletti:
- Ey cennet! Sen benim rahmetimsin, dilediğime seninle merhamet ederim. Ey cehennem! Sen de benim azĂ‚bımsın. Dilediğime seninle azĂ‚b ederim. Ben her ikinizi de dolduracağım.” (Muslim, Cennet 34; BuhĂ‚rî, Tefsîru sûre (50), 1, Tevhîd 25. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 22)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadisimizde cennet ile cehennemin birbiriyle cekiştiğinden soz edilmektedir. Bu cekişme, kendisinin daha cok işe yaradığını ve otekinden daha makbul olduğunu ileri surmekten ibarettir. Cehennem, kotuleri cezalandırmakla, cennet ise halkın hor gorduğu kimseleri barındırmakla iftihar etmiştir.
Hadîs-i şerîfin bazı rivayetlerinde, cennetle cehennemin konuşması biraz daha farklı şekildedir. Buna gore cehennem kibirli ve zorba adamlara tahsis olunduğunu soyleyince, cennet buna hayret etmiş, kendisine halkın sadece zayıfları ile horgorulen kesiminin geldiğini belirtmiştir.
Allah TeĂ‚lĂ‚ verdiği cevapla her ikisini de yatıştırmış, birine rahmetinin, otekine de azĂ‚bının tecelli ettiği yer olduğunu soylemiş ve boylece ustunluk iddiasının doğru olmadığını belirtmiştir.
Âyetlerden ve başka hadislerden bildiğimize gore, cennete ve cehenneme girecek olanlar, sadece bu gruplardan ibaret değildir. Kibirli ve zĂ‚lim olanlar, cehennem halkının coğunluğunu meydana getireceği icin ozellikle onların adı verilmiştir. Zayıf, ezilen, horlanan ve kendilerine değer verilmeyen kimseler de cennetliklerin coğunluğunu meydana getireceklerdir.
Cennet ile cehennemin goruşup konuşmasını aklın kabul edemeyeceği duşuncesiyle hadîs-i şerîfi yadırgayanlar olabilir. Boyle duşunenlere, bu anlatım tarzının bir temsil olduğunu soyleyerek cevap vermek mumkundur. Fakat bir mu ’min icin şoyle duşunmek daha uygun olur:
Biz sadece insanlar Ă‚lemi hakkında fikir ve kanaat sahibiyiz. Hayvanlar, bitkiler ve cansız olduğunu soylediğimiz diğer varlıklar hakkında bilgi sahibi değiliz. Halbuki Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de onların da bir ibadeti ve bir tesbihi olduğu, onların da Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dan korktuğu belirtilmektedir:
“Yedi gok ile yeryuzu ve bunların butun icindekiler O ’nu tesbih eder. O ’nu ovgu ile tesbih etmeyen hicbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tesbihini anlamazsınız.” (İsrĂ‚ sûresi, 44)
“Oyle taşlar vardır ki, Allah korkusundan duşup yuvarlanır.” (Bakara sûresi, 74)
Gercek boyle olmakla beraber biz onların ne ibadetleri, ne de Allah ’dan nasıl korktukları hakkında en ufak bilgiye sahip değiliz. Bu sebeple cennetle cehennemin konuşmalarını mumkun gormeyerek reddetmek akla, ilme ve dinî esaslara uygun değildir.
Cehennemin konuştuğu, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de bir başka munasebetle gecmektedir. GunahkĂ‚rlar cehenneme atıldığında Allah TeĂ‚lĂ‚ azĂ‚bının tecelli ettiği bu yere:
- Doldun mu? diye soracak, o da:
- Daha var mı? diye cevap verecektir (Kaf sûresi, 30)
Hadisten Oğrendiklerimiz Cennet ve cehennemin konuşması mecĂ‚zî olabilir. Ama Allah TeĂ‚lĂ‚ izin verince, birbiriyle gercekten konuşmuş olabilirler. Cennet hor ve hakir gorulerek itilip kakılan ve ezilen caresiz mu ’minlerin ağırlanacağı bir yerdir. Cehennem insanlara haksızlık ederek onları ezen zalimler ile burnu Kaf Dağı ’nda olan kibirlilerin yeridir. İyi ile kotu, doğru ile yanlış insana bildirilmiştir. İyi ile doğruyu tercih eden kimse kendi secimiyle cennete, kotu ile yanlışı tercih eden kimse de yine kendi secimiyle cehenneme gidecektir. “Onun Allah Yanında Sinek Kanadı Kadar Bile Değeri Yoktur” Hadisi Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Kıyamet gunu, dunyada buyuk diye tanınan iriyarı bir adam cıkagelir. Halbuki onun Allah yanında sinek kanadı kadar bile değeri yoktur.” (BuhĂ‚rî, Tefsîru sûre (18), 6; Muslim, MunĂ‚fikûn 18)
Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın değer olcusuyle insanların değer olcusu cok farklıdır. Kılığı kıyafeti yerinde olan bir kimse, uzerimizde iyi tesir bırakabilir. Halbuki CenĂ‚b-ı Hak bizim yuzumuzun guzelliğine, boyumuzun posumuzun endamlı oluşuna gore değil, kalblerimizin temiz ve duzgun, ibadetlerimizin mukemmel oluşuna gore değer vermektedir. Bizim olculerimizin hatalı olduğu Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de şoyle anlatılır:
“Onları gorduğun zaman iriyarı cusseleri hoşuna gider. Konuşurlarsa sozlerini dinlersin. Onlar tıpkı elbise giymiş kutukler gibidir.” (MunĂ‚fikûn sûresi, 4)
Demekki bizim olculerimiz gorunuşu esas aldığı, mĂ‚naya ve oze dayanmadığı icin sağlam değildir. Bizim gozumuzu kamaştıran makam ve şohret, idrĂ‚kimizi yanıltan iri gobekli bir vucut, ilĂ‚hî terazide sinek kanadından daha hafif ve değersizdir. Şu hĂ‚lde insanları değerlendirirken şekle, goruntuye, makam ve mevkiye değil, davranışların, fiil ve hareketlerin durustluğune, dinimizin ortaya koyduğu olculere uyup uymadığına bakmamız gerekecektir.
Yaldızlı sozler, cĂ‚zip konuşmalar da bizi yanıltan hususlardan biridir. Yapmadıklarını soyleyen, hatta inanmadıkları bazı değerleri benimsiyormuş gibi konuşan ve boylece insanları aldatan kimseler her devirde olagelmiştir. İnsanları sadece sozlerine bakarak değerlendirmeye kalkarsak yanılabiliriz. Asıl bakmamız gereken, insanların hayat tarzları ve ahlĂ‚kî davranışlarıdır.
Evlilik meselesi de yanıldığımız sĂ‚halardan biridir. İnsanları değerlendirme olcumuz hatalı olduğu icin bu konuda coğu zaman yanlış karar veririz. Evlilik konusundaki isteğini değerlendireceğimiz kimsede herşeyden once İslĂ‚mî bir şahsiyet ve ağırbaşlılık aramalıyız. Allah korkusundan yoksun birinin zengin olmasına veya tanınmış bir aileden gelmesine hic onem vermemeliyiz.
Yaygın zaaflarımızdan biri de, kıymetli bir sozu hep şohret ve itibar sahibi kimselerden beklemektir. Boyle yapacağımıza, sozun kalitesine baksak, bir değer ifade edip etmediğini araştırsak daha isabetli davranmış oluruz. Her iyi ve değerli şeyi tanınmış kimselerde, zengin ve varlıklı insanlarda aramaya kalkarsak CĂ‚hiliye devri halkının derekesine duşmuş oluruz. Onlar Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın Resûl-i Ekrem Efendimiz ’i peygamber secmesini doğru bulmuyor ve:
“Bu Kur ’Ă‚n, Mekke ve TĂ‚if gibi iki şehrin birinden bir buyuk adama indirilmeli değil miydi?” (Zuhruf sûresi, 31) diye itiraz ediyorlardı. Zira onlar buyukluğu şohrette ve zenginlikte arıyorlardı.
Guzel dinimiz ne fakiri zenginden, ne de zengini fakirden ustun tutar. Ustunluk olcusunu Kur ’Ă‚n-ı Kerîm şoyle ortaya koymuştur:
“Allah katında en değerliniz, ona karşı gelmekten en cok sakınanlarınızdır” (HucurĂ‚t sûresi, 13)
Mukaddes kitabımız zengin fakir ayırımı yapmamıştır. Zenginlik soz dinlemeyen, kolay kolay yola gelmeyen bir ata benzetilirse, fakirlik de aynı şekilde inatcı bir at sayılabilir. Onun da uzerinde durmak yiğitlik ve mahĂ‚ret ister. Yerine gore fakirlik, insanı baştan cıkaran zenginlikten, zenginlik de insanı Allah ’a isyan ettiren fakirlikten daha hayırlıdır.
Hadisten Oğrendiklerimiz İnsanların değer olcusu sağlam esaslara dayanmadığı icin coğu zaman yanıltıcıdır. Allah TeĂ‚lĂ‚ insanı gorunuşune gore değil, dînî yaşayışına bakarak değerlendirir. “Bu Kabirler Orada Yatanlar İcin Zifirî Karanlıktır” Hadisi Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, siyah bir kadın -veya siyah bir genc- Mescid-i Nebevî ’yi supururdu. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem o kadını -veya genci- goremeyince onun nerede olduğunu sordu.
- Oldu, dediler. Hz. Peygamber:
- “Bana haber verseydiniz ya!” buyurdu. SahĂ‚bîler o kadını -veya genci- onemsememişlerdi. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sozune devamla “Bana mezarını gosterin” buyurdu. Mezarını gosterdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldıktan sonra şoyle buyurdu:
“Bu kabirler orada yatanlar icin zifirî karanlıktır. Uzerlerine kılacağım namaz sebebiyle Allah TeĂ‚lĂ‚ onların kabirlerini aydınlatır.” (BuhĂ‚rî, SalĂ‚t 72, CenĂ‚iz 67; Muslim, CenĂ‚iz 71. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz 57; İbni MĂ‚ce, CenĂ‚iz 32)
Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Cok guzel bir atasozumuz var: “Her geceyi kadir bil, her geceni hızır bil.”
Kimseyi kucumsemeden herkese saygıyla bakmayı tavsiye eden bu atalar oğudu, insana insan olduğu icin değer vermek gerektiğini ortaya koyar. Zira insanları kendi peşin hukumlerimizle değerlendirmek coğu zaman bizi yanıltır. Yukarıdaki hadîs-i şerîfte ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın bile boyle bir değerlendirme sonucu yanıldıklarını goruyoruz. Ebû Hureyre radıyallahu anh bu hĂ‚li “SahĂ‚bîler o kadını -veya genci- onemsememişlerdi” diye anlatmaktadır.
Hadisimizde kendisinden bahsedilen hanım, Ummu Mihcen adında, bizim Arap bacılarımıza benzeyen değerli bir insandı. Rivayetlerin coğu boyledir. Fakat bazı rivayetlerde bu zĂ‚tın siyah bir genc olduğu belirtildiği icin iki ihtimĂ‚l de bahis konusu edilmiştir.
Ona nicin değer verilmemişti?
Once rengi, sonra da yaptığı iş sebebiyle. Yaptığı iş, mescidi supurmekten ibaretti. Resûl-i Ekrem Efendimiz ’in ona değer vererek onemli bir insan olduğunu gostermesi, yaptığı işin de değerli olduğunu belirtmektedir. Kim bilir belki de o hanım bu ustun dereceyi, Mescid-i Nebevî ’yi supurduğu icin elde etmiştir.
Hadisimizin idareci olanlara ayrıca bir mesajı var: İdaresi altında ceşitli insanlar bulunan bir kimse, tıpkı Resûl-i Ekrem Efendimiz ’in yaptığı gibi, onemli onemsiz demeden, butun personeli ile ilgilenmeli, problemlerini oğrenip yaralarına merhem olmaya calışmalıdır.
Peygamber Efendimiz ’in kabirler hakkında soyledikleri de bizi duşundurmelidir. Gunluk hayatımızdan biliriz ki, bir iki saat elektrik kesilmesi bile bizi uzer, canımızı sıkar. O sırada ele gecirdiğimiz mum ışığı bile coğumuzu memnun etmez; daha bol ışık isteriz. Halbuki bizim yarınki evimiz, kacıp kurtulma imkĂ‚nı bulunmayan o son durağımız, Efendimiz ’in ifadesiyle, “Orada yatanlar icin zifirî karanlıktır.” Âyetlerin ve hadislerin bize haber verdiğine gore, kabrin o zifirî karanlığını aydınlatacak ışığı insan buradan goturur.
Kış ayları yaklaşmadan yakıt tedĂ‚rikine, erzak teminine calışırız. Hic birimiz “Belki bu sene kış uc ay gec gelir” diye duşunmeyiz. Kışın mutlaka geleceği nasıl bir gercekse, olumun er gec yakamıza yapışacağı da şaşmaz bir gercektir. Ustelik olum gerceği kış mevsimi gibi de değildir. O coğu zaman habersiz gelir. Geleceğini soğuk bir ruzgĂ‚rla olsun duyurmaz. Âniden kapımızı calar ve karşımıza dikiliverir. Bugune kadar birine muhlet verdiği de duyulmamıştır.
İşte bu sebeple olumu tabiî karşılamak ve ona hep hazırlıklı olmak gerekir.
Hadisimizde cenaze namazına dair bilgiler de bulunmaktadır. Buna gore, Cenaze namazı kılınmadan defnedilen kimsenin kabri başında daha sonra cenaze namazı kılınabilir.
Cenaze namazı kılındıktan sonra defnedilen bir kimsenin kabri başında tekrar cenaze namazı kılınabilir mi? Bu konu tartışmalıdır. Kısaca belirtmek gerekirse İmam ŞĂ‚fi ve Ahmed İbni Hanbel ’e gore tekrar kılınabilir. Hanefîlere ve MĂ‚likîlere gore ise cenaze namazı bir defa kılındıktan sonra bir daha kılınmaz. Resûlullah Efendimiz ’in kılmasına gelince, kılacağı namazın kabirleri aydınlatması ozelliği Allah tarafından sadece ona verilmiştir. Başkasının boyle bir yetkisi yoktur. Ayrıca farzlar sadece bir defa yapılır.
Hadisten Oğrendiklerimiz Hic kimseyi kucuk gormemeli, herkese değer vermelidir. Kendileriyle bir arada yaşanılan kimseler aranıp sorulmalıdır. İyi insanların cenaze namazını kılmaya calışmalıdır. Mescidleri temiz tutmak, onların temizliği ile meşgul olmak Allah katında değerli bir iştir. Hz. Peygamber ’in -benzeri olaylarda da gorulduğu gibi- kabirdekilere şefaat ettiği bilinmektedir. “Sacı Başı Dağınık, Eli Yuzu Tozlu, Kapılardan Koğulmuş Oyleleri Vardır ki” Hadisi Ebû Hureyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in şoyle buyurduğunu soyledi:
“Sacı başı dağınık, eli yuzu tozlu, kapılardan koğulmuş oyleleri vardır ki bu şoyle olacak diye yemin etseler, Allah onların dediğini yapar.” (Muslim, Birr 138, Cennet 48)
Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Gorunuşe, kılık kıyafete pek onem veririz. İnsĂ‚nî değerlerden yoksun basit kimseler, duzgun kıyafetleriyle uzerimizde iyi bir tesir bırakarak bizi kandırabilirler. Merhum Nasreddin Hoca ’nın “Ye kurkum ye!” diye işaret ettiği, bizim bu sakat olcumuzdur.
İyi insanlar ve Allah katında değerli kimseler ise, gorunuşlerini duzeltmeye değil, gonul dunyasını aydınlatmaya, iyi bir musluman olmaya onem verirler. Allah adı anılınca samimiyetle titreyen bir kalbe sahip olmak isterler. Kabuktan cok, onun icindeki oze bakarlar. Bu sebeple de insanın hasını bulma konusunda yanılmazlar.
Maddî durumu iyi olmayanların arasında mukemmel insanlar, mĂ‚nevî bakımdan yucelmiş kimseler vardır. Kıyafete onem vermedikleri icin veya giyecek doğru durust elbiseleri bulunmadığı icin pejmurde bir gorunume sahip olan bu insanlara bircokları değer vermez. Hatta onların kendilerine yaklaşmalarını, evlerine gelmelerini istemedikleri gibi, yuzlerine bakmaktan bile rahatsız olurlar. İnsanların yanında boylesine değersiz olan bu kimseler icinde Allah ’ın veli kulları vardır. Allah TeĂ‚lĂ‚ onları cok sever ve bir dediklerini iki etmez. Şayet onlar bir konu hakkında, bu iş şoyle olsun diye CenĂ‚b-ı Hakk ’a niyaz etseler, Allah TeĂ‚lĂ‚ onların dileğini geri cevirmez.
İşte bu sebeple gorunuşe aldanmamalıdır. İnsana insan olduğu icin değer vermelidir. Basit ve değersiz biriymiş gibi gorunen kimselerin iyi birer insan olabileceği her zaman hesaba katılmalıdır.
Bununla beraber sacı başı dağınık, eli yuzu kirli herkesin mutlaka iyi insan olduğu da sanılmamalıdır. Varlıklı oldukları halde tenbellikleri sebebiyle veya zenginliklerini gizlemek duşuncesiyle kotu giyinenler az değildir. Bizim guzel dinimiz, hĂ‚li vakti yerinde olanların iyi giyinmelerini, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın kendilerine verdiği maddî nimetleri uzerlerinde sergilemelerini arzu eder.
Hadisten Oğrendiklerimiz Allah TeĂ‚lĂ‚ gorunuşe değil, gonul parlaklığına, davranış guzelliğine değer verir. Mal mulk, soy sop gibi gecici değerler, yalnız başına bir şey ifade etmez. Onemli olan iyi bir kul olabilmektir. Basit gorunuşlu kimselerin arasında, Allah ’ın değer verdiği iyi insanlar bulunduğu unutulmamalıdır. “Cennete Girenlerin Coğu Yoksullar, Cehenneme Girenlerin Coğu da Kadınlardı” Hadisi UsĂ‚me radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Peygamber aleyhisselĂ‚m şoyle buyurdu:
“Cennetin kapısında durup baktım. Bir de gordum ki iceri girenlerin coğu yoksullardı. Zenginler ise hesap gormek icin alıkonulmuştu. Cehennemlik olduğu kesinleşenlerin de ateşe girmesi emrolunmuştu.
Cehennemin de kapısında durup baktım. Bir de gordum ki cehenneme girenlerin coğu kadınlardı.” (BuhĂ‚rî, Rikak 51, NikĂ‚h 87; Muslim, Zikir 93)
Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Peygamber Efendimiz, bu hadiste gorulduğu gibi, cennet veya cehennem hayatına dair bilgiler vermiştir. Mustakbel hayatımıza dair bu enteresan bilgiler bizi şaşırtabilir ve “Resûl-i Ekrem ’in bahsettiği bu olay ne zaman oldu? Daha kıyamet kopmadı ki! İnsanlar mahşerde toplanıp hesaba cekilmedi ki!” diye duşunmeye sevkedebilir.
Şunu hicbir zaman unutmamak gerekir: Bize bu bilgileri veren bir peygamberdir. Hic kimsenin sahip olamayacağı bilgi edinme yollarına ve imkĂ‚nlarına sahiptir. Allah TeĂ‚lĂ‚ ile kendisi arasında vahiy dediğimiz bir bilgi ağı vardır. Bu suretle o, insanların ulaşamayacağı bilgilere kolaylıkla erişir. Mi ’rac olayı uzerinde dikkatle duşunulurse, Peygamber Efendimiz ’in bu nevi bilgileri nasıl elde ettiği daha kolay anlaşılır. İleride meydana gelecek olayları Peygamber ’ine şimdiden gostermek Allah TeĂ‚lĂ‚ icin elbette bir problem değildir.
Hadîs-i şerîfin fakirlere verdiği mujde ne kadar sevindirici ve gonul okşayıcıdır!.. Yoksulluğun ateşten gomleğine katlanan, hĂ‚linden şikayet etmediği gibi isyana da kalkışmayan gani gonullu fukarĂ‚ya ne mutlu!..
Yalnız mujdenin cĂ‚zibesine kapılıp da eldeki sermayeyi busbutun yele vermemek lĂ‚zım. Cennete girenlerin coğunun fakir olduğunu oğrendik. Ama bu durum, dinimize gore fakirliğin mutlak surette zenginlikten ustun olduğunu gostermez. İlĂ‚hî emirlere uymayan bir fakirin İslĂ‚m ’da hicbir değeri yoktur. Fakiri değerli kılan, hĂ‚line sabretmesidir; Allah ’ın verdiğine şukretmesidir; ibadetlerini ve gorevlerini yerli yerince yapmasıdır.
Zenginliğin de tıpkı fakirlik gibi bir imtihan yolu olduğu unutulmamalıdır. Zenginlik coğu zaman insanları azdırır ve dinin tavsiye ettiği orta yoldan uzaklaştırır. Fakir yokluk ceker ama, zenginlerin duştuğu kotuluklerden, azıp sapmalardan da korunmuş olur. Bu sebeple fakir, icinde bulunduğu durumun kendisi icin daha hayırlı olabileceğini duşunerek hĂ‚line şukretmelidir.
Hadisimizde fakirlere deniyor ki, şayet hĂ‚line sabreder ve Allah ’ın rızĂ‚sını kazanmaya gayret edersen, cenneti zenginlerden daha kolay kazanırsın. Gosterdiğin bu uysallığın, sabır ve tahammulun mukĂ‚fatı olarak da onlardan once cennete girersin...
Zengin Muslumanlara da birtakım gorevler duşmektedir. Fakirlere kol kanat germek, yoksulluğun korkunc alevi ile daha fazla kavrulmalarına meydan vermemek, fukaralığın sonucu olarak gunah ve isyan bataklığına yuvarlanmalarına engel olmak bu gorevlerin başlıcasıdır.
Aslına bakılırsa zenginin fakire yaptığı yardım, kendisine yaptığı yardım demektir. Cunku zengin, yaptığı bu yardımla fakirin mĂ‚nen guclu olan elinden tutmakta ve o guclu ellerin himmetiyle cennete doğru ucup gitmektedir. Bu sebeple zengin fakire kol kanat gererken, onu, sĂ‚yesinde cennete varacağı ve Allah ’ın rızĂ‚sını kazanacağı bir vesile olarak gormelidir. Zira yaşadıkları bolgede fakirler olmasaydı, zenginler zekĂ‚tlarını vermek icin kimbilir ne zorluklar cekeceklerdi! Ustelik insanlara yardım etmenin o doyumsuz zevkini tadamayacaklardı.
Hadîs-i şerîfte bir hususa daha dikkatimiz cekiliyor. Zenginler fakirlerle birlikte cennete giremeyeceklerdir. Zira onlar dunyada refah icinde yaşamanın karşılığı olarak servetlerini nereden kazanıp nereye harcadıklarının hesabını vereceklerdir. Bu hesaptan sonra alnı ak olanlar cennete, olmayanlar ise cezalarını cekmek uzere cehenneme gideceklerdir. Şuphe yok ki, mahşerde hesaba cekilmek uzere beklemek, hayĂ‚l bile edilemeyecek kadar korkunc ve dayanılmaz bir işkencedir.
Bir hadîs-i şerîfte zenginlerin fakirlerden yarım gun sonra, yani dunya hesabıyla beş yuz sene sonra cennete girebilecekleri bildiriliyor. (Tirmizî, Zuhd 37) Şayet insan sırf zenginliğinden dolayı hesap vermek uzere fakirlerden beş yuz yıl sonra cennete girebilecekse, demekki varlıklı olmak o kadar imrenilecek bir şey değildir.
Bu hesabı yaparken bir hususu da gozden kacırmamak gerekir. Hadiste “Cennet ’e gireceklerin coğu yoksul kişilerdir” buyuruluyor. Demekki cennete once girenlerin coğu fakirler olmakla beraber aralarında zenginler de vardır. Bunlar şuphesiz mallarını yerli yerince harcayan, uzerlerinde Allah ve kul hakkı bırakmayan, servetini Allah yolunda harcamasını bilen şuurlu zenginlerdir.
Hadîs-i şerîfte cehenneme girenlerin coğunun kadınlar olduğu haber verilmektedir. Peygamber Efendimiz bu durumu muhtelif hadislerinde ifade etmiş, buna gerekce olarak da bazan “Allah lĂ‚net etsin” diye cok beddua etmelerini, kocalarına karşı saygılı davranmayıp onlarla iyi gecinmemelerini gostermiştir.
Bu uyarısıyla Resûl-i Ekrem Efendimiz kadınları, soz ve davranışlarında daha dikkatli olmaya, dînî gorevlerini aksatmamaya ve kocalarıyla iyi gecinmeye teşvik etmiştir.
Guzelliğe, suse, zînete, daha iyi ve rahat yaşamaya kadınların meyli fazladır. Bunları temin etmek ise maddî imkĂ‚na bağlıdır. Bu nevi şeyleri bir ihtiyac olarak goren ve kocalarını bunları elde etmeye zorlayan kadınlar, maddî durumu musait olmayan eşlerini zor durumda bırakırlar; şikĂ‚yetleriyle onları rahatsız ederler. Kocaları da eşlerini mutlu etmek icin meşrû olmayan yollara sapabilir, haksız kazanc elde etmeye yonelebilirler. Boylesi kadınlar hem kendi Ă‚hiretlerini hem de kocalarının ebedî saadetini tehlikeye duşurmuş olurlar. Bu hadisi 490 numarayla tekrar okuyacağız.
Hadisten Oğrendiklerimiz Allah TeĂ‚lĂ‚ Peygamber Efendimiz ’e cenneti ve cehennemi gostermiş, o da bize cennet ve cehennem hakkında bazı bilgiler vermiştir. Cennetlikler, fakirler ile Allah ’ın gosterdiği yolda gidenlerdir. Allah ’a karşı gelen, onun buyruklarına uymayan, kocalarına karşı nankorluk eden kadınlar cehennemliktir. “Beşikteyken Konuşan Uc Kişi” Hadisi Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Beşikte sadece uc kişi konuştu. Bunlardan biri Meryem ’in oğlu Hz. ÎsĂ‚, diğeri Cureyc ile macerası olan cocuktur.
Cureyc ibadete duşkun bir kimseydi. Bir mĂ‚bede yerleşip orada ibadet etmeye başladı. Birgun annesi geldi:
- Cureyc! diye seslendi.
Cureyc kendi kendine: “YĂ‚ Rabbî anneme cevap mı versem, yoksa namazıma devam mı etsem” diye soylendi. Sonra namazına devam etti. Annesi de donup gitti.
Ertesi gun annesi yine Cureyc namaz kılarken geldi ve:
- Cureyc! diye seslendi.
Cureyc yine kendi kendine: “Rabbim! Anneme mi cevap vermeliyim, yoksa namazıma mı devam etmeliyim” diye soylendi. Sonra namazına devam etti. Bir gun sonra annesi yine Cureyc namaz kılarken geldi ve:
- Cureyc! diye seslendi.
Cureyc icinden: “Rabbim! Anneme cevap mı versem, yoksa namazıma devam mı etsem” diye soylendi. Sonra da namazına devam etti.
Bunun uzerine annesi:
- Allahım! FĂ‚hişelerin yuzune bakmadan onun canını alma! diye beddua etti.
Birgun İsrailoğulları Cureyc ve ibadete duşkunluğu hakkında konuşuyorlardı. Guzelliği ile meşhur bir fĂ‚hişe de oradaydı:
- Eğer isterseniz ben onu baştan cıkarabilirim, dedi. Vakit kaybetmeden Cureyc ’in yanına gitti. Fakat Cureyc onun yuzune bile bakmadı.
Cureyc ’in ibadethĂ‚nesinde yatıp kalkan bir coban vardı. Kadın onunla ilişki kurarak cobandan hĂ‚mile kaldı. Cocuğunu dunyaya getirince, onun Cureyc ’den olduğunu ileri surdu. Bunu duyan halk Cureyc ’in yanına gelerek onu alaşağı ettiler ve ibadethĂ‚nesini yıkarak kendisini dovmeye başladılar. Cureyc:
- Nicin boyle davranıyorsunuz? diye sorunca:
- Sen bu fĂ‚hişe ile zina etmişsin ve senin cocuğunu doğurmuş, dediler. Cureyc:
- Cocuk nerede? diye sordu. Cocuğu alıp ona getirdiler. Cureyc: “Yakamı bırakın da namaz kılayım” dedi. Namazını kılıp bitirince cocuğun yanına geldi ve karnına dokundu: “Soyle cocuk! Baban kim?” diye sordu.
Cocuk:
- Babam falan cobandır, diye cevap verdi.
Bunu goren halk Cureyc ’in ellerine kapanarak opmeye ve ellerini onun vucuduna surerek af dilemeye başladılar:
- Sana altın bir mĂ‚bed yapacağız, dediler. Cureyc:
- Hayır, eskiden olduğu gibi yine kerpicten yapın, dedi. Ona kerpicten bir mĂ‚bed yaptılar.
(Beşikte konuşan ucuncu şahsın macerası şoyledir
Cocuğun biri annesini emerken cins bir ata binmiş ve iyi giyinmiş yakışıklı bir adam oradan gecti. Onu goren anne:
- Allahım! Benim oğlumu da boyle yap! diye dua etti.
Emmeyi bırakan cocuk o adama bakarak:
- Allahım! Beni onun gibi yapma! dedi ve yine emmeye koyuldu.
Ebû Hureyre der ki:
- Cocuğun emmesini anlatırken, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in şehĂ‚det parmağını ağzına alıp emişi hĂ‚lĂ‚ gozumun onundedir. Resûl-i Ekrem sozune şoyle devam etti:
“CĂ‚riyenin birini:
- Zina ettin, hırsızlık yaptın diye doverek oradan gecirdiler. CĂ‚riye ise:
- Bana Allah ’ım yeter; O ne guzel vekildir (hasbiyellĂ‚hu ve nimel vekîl) diyordu.
Bunu goren anne:
- Allahım! Cocuğumu onun gibi yapma! diye dua etti.
Memeyi bırakan cocuk cĂ‚riyeye baktı ve:
- Allahım! Beni onun gibi yap! dedi.
Bunun uzerine anne ile cocuğu konuşmaya başladılar. Anne:
- Yakışıklı bir adam gecti. Ben de “Allahım! Benim oğlumu da boyle yap!” diye dua ettim. Sen ise “Allahım! Beni onun gibi yapma!” dedin. O cĂ‚riyeyi zina ettin, hırsızlık yaptın diye doverek goturduler. Ben “Allahım! Cocuğumu onun gibi yapma!” diye dua ettim. Sen ise “Allahım! Beni onun gibi yap!” dedin. Nicin? diye sordu.
Cocuk dedi ki:
- O adam zĂ‚limin tekiydi. Onun icin ben “Allahım! Beni onun gibi zorba yapma!” diye dua ettim. O cĂ‚riye zina etmediği hĂ‚lde zina ettin diye dovuyorlardı. Hırsızlık yapmadığı hĂ‚lde, hırsızlık yaptın diyorlardı. Bunun icin de “Allahım! Beni onun gibi yap!” diye dua ettim. (BuhĂ‚rî, Amel fi ’s-salĂ‚t 7, MezĂ‚lim 35, EnbiyĂ‚ 48, 54; Muslim, Birr 7, 8)
Hadisleri Nasıl Anlamalıyız? Cureyc kıssası ibretlerle doludur.
Hadisimizde beşikte sadece uc cocuğun konuştuğu belirtilmekle beraber, bebeklik cağında yedi, hatta on cocuğun konuştuğuna dair rivayetler vardır.
Peygamber Efendimiz bircok şıkları bulunan bazı konuları kolay oğretmek icin, onları muhtelif zamanlarda kucuk gruplar halinde anlatmayı uygun gormuştur. Bu konuda da aynı oğretim metodunu kullandığı anlaşılmaktadır. Nitekim dininden donmediği icin ateş dolu hendeğe atılmak istenen bir anneye, kucağındaki cocuğun “Dişini sık, sabret, cunku sen hak yoldasın” diye cesaret verdiğini okumuştuk.
Hz. ÎsĂ‚ ’dan sonra yaşayan Cureyc ’in zamanında insanların coğu, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın emrettiği şekilde bir hayat surmuyordu. Bazı rivayetlerden ticaretle uğraştığını oğrendiğimiz Cureyc, hayatın duzensizliğini gorerek daha kĂ‚rlı bir ticaret yapmak istedi. İnsanların yaşadığı bolgeden uzak bir yere bir manastır yaparak orada ibadete başladı. Arada bir ziyaretine gelen annesiyle konuşuyor, onun gonlunu hoş tutmaya calışıyordu. Fakat annesi ust uste uc defa onun ibadet saatinde geldi. Cureyc de Allah ’ın huzurundan ayrılmanın uygun olmayacağı duşuncesiyle ibadetini kesmedi. Bu durumu bilmeyen annesi, Cureyc ’in artık kendisine değer vermediğini zannederek ona beddua etti. Fakat bedduasını son derecede şefkatli ve olculu bir şekilde yaptı. Oğlunun zina sucu işlemesini bile istemedi. Sadece fĂ‚hişelerin yuzunu gormesini diledi. Bedduası da tuttu. Demekki Cureyc, annesi seslendiği zaman farz değil, nĂ‚file ibadet ediyordu. Bu sebeple ibadetini kesmeli ve ona cevap vermeliydi. Boyle yapmamakla hata etti.
Namaz kılan bir kimseyi anne veya babası yanına cağırırsa, nasıl davranması gerekir?
Farz namaz kılınıyorsa anne ve babaya cevap verilmez. Kılınan namaz farz değilse, kendilerine cevap verilmediği takdirde anne veya baba da gucenecekse, namazı kesip onlara cevap vermek uygun olur. İslĂ‚m Ă‚limlerinin buyuk coğunluğunun goruşu boyledir. Bazı Ă‚limler namazın farz veya nĂ‚file olmasına bakmadan, anne veya baba seslendiği vakit, onları gucendirmemek icin namazın bozulması gerektiğini soylemişlerdir.
İnsanoğlu Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya Cureyc gibi gonul bağlarsa, CenĂ‚b-ı Hak ona yardımcı olur. Aleyhinde hazırlanan tuzakları bozar. Hatta onun eliyle kerĂ‚metler bile gosterir. Konuşması Ă‚det olmadığı hĂ‚lde bir cocuğu konuşturarak, samimi kulunu sıkıntılardan kurtarır.
Annesine, gorunuşe aldanmamayı tavsiye eden memedeki cocuğun kıssası, Cureyc kıssası kadar dikkat cekicidir. CĂ‚zip kıyafeti, kelli felli gorunuşuyle bircokları bizi aldatır. Basit kıyafetler giyen veya haksız davranışlara uğrayan nice değerli kişiler de aynı şekilde bizi yanıltır. 254 numaralı hadîs-i şerîfin acıklamasında soylediğimiz gibi, defineye mĂ‚lik vîrĂ‚neler bulunduğunu hatırdan cıkarmamak gerekir.
Gonul gozu acık olanlar gorunuşe aldanmazlar. Yuce Rabbimiz Kasas sûresinin 76-82. Ă‚yetleri arasındaki KĂ‚rûn kıssasında bu değişmez gerceği ne guzel ifade eder:
Hazinesinin anahtarları guclu kuvvetli bir topluluk tarafından taşınabilen KĂ‚rûn, bu serveti bilgisiyle kazandığını iddia ediyordu. Malı mulkuyle Ă‚hireti kazanmayı, fakirlere yardım etmeyi duşunmuyordu. Birgun butun ihtişamıyla halkın karşısına cıktı. Cokları ona imrendiler. KĂ‚rûn ’daki servet bizde de olsa dediler.
Gerceği bilen Ă‚limler onları uyardılar; durust olun, iyi işler yapın, bu zĂ‚lime imrenmeyin dediler. Cok gecmeden Allah TeĂ‚lĂ‚ KĂ‚rûn ’u da, servetini de yerin dibine gecirdi. Kimseler KĂ‚rûn ’u bu korkunc Ă‚kıbetten kurtaramadı. Ona imrenenler bu hĂ‚li gorunce, soylediklerine pişman oldular.
Hadisten Oğrendiklerimiz Anne ve babaya itaat, evlĂ‚dın en onemli gorevidir. Ustelik bu Allah ’ın emri olduğu icin farzdır. Kılınan namaz farz olmamak şartıyla, anne veya baba cağırdığı zaman, namazı bozup onlara cevap vermelidir. Anne ve baba evlĂ‚dına beddua etmek zorunda kaldığında, Cureyc ’in annesi gibi olculu davranmalıdır. İnsanın ozu doğru olursa, aleyhinde kurulacak tuzaklar ona zarar vermez. Boyle kimseler hayatta yalnız olduklarını duşunmemeli, arkalarında Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın bulunduğunu bilmelidir. CenĂ‚b-ı Hak dilediği zaman veli kullarının kerĂ‚met gostermesine izin verir. Anneler yavrularını kendilerine tercih ederler. Onların her iyi şeye sahip olmasını isterler. Kaynak: Riyazus Salihin, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
FAKİR VE GUCSUZ MUSLUMANLAR İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER