Kur ’Ân ile nasıl hakiki bir bağ kurabiliriz? Ummiliği nasıl anlamalıyız? Hakikate nasıl ulaşılır? Peygamberimizin (s.a.s.) hayatında Kur ’Ân...Modern toplum insanlarının coğu Kur ’Ân ’dan sadece zÂhiri hakikatleri alıyorlar. Vahyin derinlerindeki mÂn katmanlarını idrak edebilmek icin ilÂhî hidayet nuruna mazhar olabilecek bir hÂlde değiller. Kur ’Ân ilmini hayatlarında tahkik edecek bir halde de değiller.
KUR ’AN İLE NASIL BAĞ KURABİLİRİZ? Kur ’Ân ile hakiki bir bağlantımızın olabilmesi ve ona doğru bir şekilde yaklaşabilmemiz icin Hz. Peygamber Efendimiz ’in aleyhissalÂtu vesselam ummîliğini tevarus etmemiz lazımdır. Duyabilmek icin ummî olmalıyız. Konuşana kulak verebilmeliyiz. Kavrayış gucumuzun aktif olması icin gercek bir talip olmalıyız; gercek bir talip ilÂhî etkilere ve lutuflara acıktır.
Kur ’Ân; okuma yazma bilmeyen bir peygamberden soz etmektedir. Peygamber Efendimiz aleyhissalÂtu vesselam okuma yazma bilmezdi, ummî idi; ancak Kur ’Ân ile muhurlenen butun vahiylerin en kÂmil tamamlayıcısı oldu. Bir yetim olarak buyuyen sevgili peygamberimizin kalbi temiz ve lekesizdi, tıpkı Meryem ’in el değmemiş saf bir bakire olması gibi.
İbnu ’l-Arabî Hazretleri, ummîlik mefhumuna ilişkin: “Akıl, kendi faaliyetlerini askıya alabildiği andan itibaren bir kimse okuma yazma bilmiyor olmak zorunda kalmaksızın ummî olabilir” der. Bizim icin ummîlik, mÂnÂların ve esrarın ortaya cıkabilmesi icin rasyonel spekulasyon ve muhakemelerin kullanılmasının terk edilmesinden ibarettir.
KUR ’AN UMMİYİ NASIL TARİF EDER? Vahyin o el değmemiş saf kabı olan Hz. Peygamber ’in aleyhissalÂtu vesselamın yaptığı gibi, bir kimse kendisini Allah ’ın lutuf ve fazıl nurlarına tamamen acmalıdır. Ummî genelde okuma yazma bilmeyen diye tercume edilir, hÂlbuki Kur ’Ân ummîyi ‘annesi onu doğurduğu zamanki gibi bir insan ’ diye tarif eder.
Hz. MevlÂn ise ummîlik mefhumuyla ilgili olarak şoyle der: “Adam, yazılmış kÂğıda yazı yazar mı yahut fidan dikilmiş fidanlığa tekrar fidan diker mi? Yazmak icin yazılmamış bir kÂğıt arar. Tohum ekmek icin ekilmemiş bir yeri araştırır. Sen de kardeş, tohum ekilmemiş bir yol ol, yazılmamış beyaz bir kÂğıt kesil de ’Nun ve ’l-kalem ’ yazısı ile şeref kazan, sana da o kerem sahibi tohum eksin.”
HAKİKAT MUMİNİN KALBİNE İNER Hakikat muminin kalbine iner. Allah TeÂl bir kudsî hadiste: “Ben hicbir yere sığmam, mumin kulumun kalbine sığarım.” buyuruyor. Muhyiddin İbnu ’l-Arabî Hazretleri bir insanın kalbine vahiy inmesini de şoyle anlatır: “İlÂhî bir sıfat olan Kur ’Ân – ki vasıf mevsuftan ayrı değildir – kalbe inince Kur ’Ân ’daki vahyin sahibi de iner. Kur ’Ân ’ın muminin kalbine bu inişinden, kalbe ilÂhî nuzûl anlaşılır. Mufessirlerin rivayet ettiğine gore Kur ’Ân bir butun olarak dunya semasına inmiştir ve oradan da bir yıldız yağmuru halinde Hz. Muhammed ’in aleyhissalÂtu vesselam kalbine vahyolunmuştur. O iniş, Kur ’Ân gizli ve acık okunduğu surece devam edecektir.”
Kur ’an-ı Hakîm şoyle buyurmaktadır: “Peygambere indirilen Kur ’an'ı dinledikleri zaman, onun hak olduğunu oğrendiklerinden dolayı gozlerinin yaşla dolup taştığını gorursun.” (Maide, 83) “Allah kimin kalbini İslam ’a acmışsa o Rabb ’inden bir nur uzeredir. Yazık o kimselere ki Allah ’ın zikrine karşı kalpleri katılaşmıştır.” (Zumer, 22)
OYLE KUR ’AN OKUYANLAR VARDIR Kİ Erham-ur-RÂhîmîn olan Allah ’a gonullerimizi veremedik. Bu nedenle hakikat gonlumuze inmiyor, gonlumuzde Kadir Gecesi tohumu yeşermiyor. İbnu ’l-Arabî Hazretleri şoyle buyurmaktadır: “Hz. Peygamber buyurmuştur ki ‘Oyle Kur ’Ân okuyanlar vardır ki okudukları boğazlarından aşağı gecmez. ’ İşte o, dillere inen, ama kalplere inmeyen Kur ’Ân ’dır. Allah bunun tam aksini bu inişten lezzet alan insan icin soylemiştir: ‘Onu Rûhu'l-Emîn (CebrÂîl) senin kalbine indirmiştir. ’ Boyle bir insan o insandır ki bu iniş ona her şeyi gecen tarifsiz bir sevinc bahşeder. Bunu yaşadığı zaman, gercekten o kimse kendisine hep canlı ve taptaze olan Kur ’Ân ’ın nazil olduğu kimsedir. Bu inişteki fark; kalbe, inen Kur ’Ân ’la beraber idrakin de inmesidir.
‘Ey Rabb ’im ilmimi arttır ’ niyazına Allah mukabelede bulundu. Her iki okuyuşta idraki bir olan kimse kayıptadır. Her bir okuyuşta taze bir idrake sahip olabilen ise kazanmaktadır. Hicbir şey anlamadan okuyana ise Allah rahmet etsin.”
Kalp; insanın aslî şuur merkezi, mÂnevî hakikatidir, doğrudan Allah ile bağlantılıdır. Orası Allah ’ın tecelligÂhıdır ki hadîs-i kudsî ’de Âlemlere sığmayan Allah ’ın kalbe sığdığı ifade buyrulmuştur. Bugunlerde insanoğlu kalbin makamını, değerini, sırrını, mÂnÂsını anlayamaz durumdadır. Bundan dolayı kalp gozu kapanmış ve olu gibi yaşamaya başlamıştır. Olu yaşayanların ise artık kalpleri olsa da Allah'ı hissetmezler, kulakları olsa da hakikatin sesini işitmezler, gozleri olsa da hakkın nurunu goremezler.
KALPLERİ MUHURLENEN KİMSELER En buyuk felaket Âlemlere sığmayan Allah TeÂl ’nın sığdığı kalbi olu hÂle getirmektir. Kur ’Ân-ı Hakîm ’de buyrulduğu gibi: “Allah onların kalplerini muhurlemiştir, boylece onlar işitmezler ve gozlerinde de bir perde vardır.” (Bakara, 7) Kalbi olen insan yaratılmışların en sefilidir, cunku ilahî nurunu kaybetmiştir. Kalpleri olmuş olanlar; en hayırlıya davet eden Peygamber Efendimiz aleyhissalÂtu vesselamın davetini duyamayacaktır.
“Allah'ın yaratmış olduğu varlıklar arasında en şerli ve zararlı olanı; kulağı duyduğu hÂlde hakikati işitmeye yanaşmayan, konuşabildiği hÂlde dilini Allah icin dondurmeyen ve aklı olduğu hÂlde akıl yuruterek gerceği bulamayan kişidir.” (EnfÂl, 22)
“Ey Peygamber! Sen manevi acıdan olu ve sağır olan kişiye hak cağrını duyuramazsın. Sana sırtını donene, kulaklarını tıkayana hakikati anlatamazsın. Gozlerini kullanmayı manevi acıdan reddeden bir koru batmış olduğu bataklıktan kurtaramaz ve girmiş olduğu yanlış yoldan ceviremezsin. Ona doğru yolu gosteremezsin.” (Neml, 80-81)
Hasan Basrî rahmetullÂhi aleyh: “Sizden once yaşayan (sahÂbe nesli), Kur ’Ân-ı Kerîm ’e Rabʼlerinden gelen bir mektup gozuyle baktılar. Geceleri o mektubu okuyup uzerinde duşunduler; gunduzleri de ondan oğrendiklerini uyguladılar.” demişti. Sezai Karakoc bu meselede şoyle bir recete oneriyor: “Kim kurtulmak istiyorsa vahye gitsin. Kim kurtarma eri olmak istiyorsa vahiy okulunda okusun. Cunku vahyin okulu her yerde acık; dağlarda, koylerde, kasabalarda, kentlerde. İnsanlığın hocası Kur'an'dır. Onderi de odur, koruyucusu da.”
Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Sayı: 435
İslam ve İhsan