Mescid-i Haram ’la ilgili bazı ayet-i kerîmeler.Kur ’Ân-ı Kerîm ’de KÂbe, Mescid-i Haram ve Mekke-i Mukerreme ile ilgili pekcok Âyet-i kerime vardır. Bu Âyetler bize KÂbe ’yi cok muazzam vasıflarla anlatırlar. İlk bakışta insanın hic tahmin edemeyeceği ozelliklerinden bahsederler. Bunların bir kısmı şoyledir:
“Biz, Beyt-i Şerîf ’i (KÂbe ’yi) insanlar icin tekrar tekrar donup varacakları bir mercî, sevapgÂh ve emniyetli bir yer kıldık. Siz de MakÂm-ı İbrÂhîm ’den kendinize bir namazgÂh edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail ’e: «Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rukû ve secde edenler icin Evim ’i temiz tutun!» diye emretmiştik.” (el-Bakara, 125)
Bu Âyet, KÂbe ile ilgili herşeyi oz olarak anlatmaktadır. Orası aşk ve muhabbetle tekrar tekrar gidilecek, donup donup tekrar ziyaret edilecek bir sevap kazanma yeridir. Sığınılacak emin bir belde ve anavatandır. Sevabın bol verildiği bir ibadet mekÂnıdır. Mu ’minlerin kıblesidir. Onlara, orada bol bol namaz kılmaları tavsiye edilmektedir. Allah katında muazzam bir değere sahip olması ve her an binlerce kişinin orada ibadet etmesi sebebiyle muslumanların Mescid-i Haram ’ı tertemiz tutmaları icab eder.
Allah, insanların fıtratına KÂbe sevgisi yerleştirmiştir. Gonuller ona yonelirken ve tavaf ederken, muhabbetin zirvesine ulaşır, sevgisi uğruna canını fada eden pervanelerin neşvesiyle etrafında donerler.
Muslumanlar tek bir beden ise KÂbe de onların muhabbetle carpan yureğidir.
İbrahim (a.s) Mekke icin dua etmiş, KÂbe ’yi de İsmail (a.s) ile birlikte yine dualarla yukseltmişlerdir. CenÂb-ı Hak onların dualarını şoyle haber verir:
“İbrahim de demişti ki: «Ey Rabbim! Burayı emîn bir belde kıl! Halkından Allah ’a ve Âhiret gunune inananları ceşitli meyvelerle rızıklandır!..» Bir zamanlar İbrÂhîm, İsmÂîl ile beraber BeytullÂh ’ın temellerini yukseltiyor (ve şoyle diyorlardı «Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabûl buyur; şuphesiz Sen işitensin, bilensin!».” (el-Bakara, 126-127)
“Hatırla ki İbrahim şoyle demişti: «Rabbim! Bu şehri (Mekke ’yi) emniyetli kıl, beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut! Cunku o (putlar), insanlardan bircoğunun sapmasına sebep oldular, Rabbim. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık sen gercekten cok bağışlayan, pek merhamet edensin.
Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları icin ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem ’inin (KÂbe ’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vÂdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gonullerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şukrederler».” (İbrÂhîm, 35-37)
Allah Rasûlu ’ne ilk emredilen kıble Mescid-i Aks idi. Rasûlullah (s.a.v) Mekke ’de iken KÂbe ’yi Kudus ile arasına alarak iki mescide birden yonelirdi. Ancak hicret ettikten sonra boyle bir imkÂn kalmadı. Gonlu KÂbe ’ye donmeyi cok istiyordu. Birbucuk sene sonra şu Âyet nÂzil oldu:
“Biz senin yuzunun goğe doğru cevrilmekte olduğunu (yucelerden haber beklediğini) goruyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye donduruyoruz. Artık yuzunu Mescid-i Haram tarafına cevir. (Ey muslumanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yuzlerinizi o tarafa cevirin. Şuphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gercek olduğunu cok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.” (el-Bakara, 144)
KÂbe yeryuzundeki ilk mÂbeddir ve onun etrafı mucizelerle doludur. MakÂm-ı İbrahim, Hacer-i Esved, Zemzem Kuyusu bunlardan birkacıdır. Âyet-i kerimede buna şoyle işaret edilir:
“Şuphesiz, Âlemlere bereket ve hidÂyet kaynağı olarak insanlar icin kurulan ilk ev (mÂbed), Mekke ’deki (KÂbe)dir. Onda acık Âyetler var, İbrahim ’in makÂmı var ve oraya giren eman bulur. Yoluna gucu yeten her kimsenin o beyti haccetmesi de insanlar uzerine Allah ’ın bir hakkıdır ve kim bu hakkı tanımazsa bilmelidir ki Allah ’ın hicbir şeye ihtiyacı yoktur, O butun Âlemlerden mustağnîdir.” (Âl-i İmrÂn, 96-97)
KÂbe bereketlidir, mubarektir. Yani orada yapılan ibadetlerin ecri fazladır ve artmaktadır.
KirmÂnî şoyle der:
“KÂbe bir noktadır, namazlarında ona yonelmiş olan kimselerin tuttuğu saflar da onu ihata eden daireler gibidir. Şuphe yok ki KÂbe ’ye muteveccih namaz kılanlar arasında oyle kimseler vardır ki onların ruhları ulvî, kalpleri kudsî, sırları nûrÂnî ve gonulleri rabbÂnîdir. İşte her kim Mescid-i Haram ’da bulunursa bu mukaddes ve saf ruhlar o kimsenin ruhuyla birleşir, boylece onun kalbindeki ilÂhî nurlar da artar. Bu hÂl ise bereketin zirvesidir. Ote yandan yeryuzu kure şeklindedir. Her an mutlaka bir yerde namaz kılınmaktadır. Bu durumda her an KÂbe ’ye yonelip namaz kılan insanlar bulunmaktadır. (Bu da ayrı bir berekettir.)” (RÂzî, Tefsîr, VIII, 148; Âlûsî, IV, 5)
CenÂb-ı Hak KÂbe ’yi zatının vahdaniyet ve rubûbiyet Âyetlerinden bir işaret, tedbîr-i ilÂhiyeye bir delil kılmıştır. KÂbe, Mutlak Hakikat ’e ve O ’nun birliğine muşahhas bir alÂmettir.
Mekke, Allah TeÂl ’nın en sevdiği beldedir ve KÂbe mu ’minler icin cok buyuk bir oneme sahiptir:
“Allah TeÂlÂ, KÂbe ’yi, o saygıya lÂyık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddî ve mÂnevî yonlerden) insanların belini doğrultmaya sebep (kıyÂm) kıldı. Bu da Allah ’ın, goklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allah ’ın her şeyi hakkıyla bilmekte olduğunu (sizin de anlayıp) bilmeniz icindir.” (el-MÂide, 97)
KÂbe ’nin “kıyÂm” kılınması, onun ibadetlerin ifası icin bir makam olması ve insan hayatının kendisiyle ayakta durduğu, sÂyesinde varoluşun istikrar ve nizama kavuştuğu bir dayanak kılınmasıdır. İnsanların fiilleri ve Âlemin nizamı, onun sessiz ve kelimesiz yol gostermesiyle duzelebilir; din ve dunyaları ancak onun sayesinde ıslah olabilir. Cunku KÂbe, kendisiyle insanların emniyete kavuştuğu bir kaynak ve mÂnevî bir sığınaktır.[1]
Mescid-i Haram mubarek bir yerdir. Oraya pislikler yaklaşamaz. Yuce Rabbimiz bize şu emri vermektedir:
“Ey iman edenler! Muşrikler ancak bir pisliktir. Onun icin bu yıllarından sonra Mescid-i Haram ’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, (biliniz ki) Allah dilerse sizi kendi lutfundan zengin edecektir. Şuphesiz Allah iyi bilendir, hikmet sahibidir.” (et-Tevbe, 28)
KÂbe butun mu ’minlerin mabedidir. Oraya gitmek isteyen mu ’minleri engelleyenler zÂlim olurlar ve acı bir azÂba uğrarlar:
“İnkÂr edenler, Allah ’ın yolundan ve -yerli, taşralı- butun insanlara eşit (kıble veya mÂbed) kıldığımız Mescid-i HarÂm ’dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (boyle) zulum ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.” (el-Hac, 25)
Bu Âyetin zÂhirine gore Mekke ’de fiile donuşmeyen, yalnızca kotu bir niyet bile Allah katında sorumluluk gerektirir. (Taberî, Tefsîr, XVIII, 601; İbn Ebî HÂtim, Tefsîr, VIII, 2484-85; İbn Kesîr, V, 411; Elmalılı, Hak Dini Kur ’Ân Dili)
Hatta bazı rivayetlere gore uzak bir beldede bulunan bir insan, Mekke ’de bir zulum, kotuluk ve cinayet işlemeyi istese, bu esnada oradan cok uzakta bile olsa yine de Allah ona elim bir azap tattırır. (Ahmed, I, 428, 451; Taberî, Tefsîr, XVIII, 601; İbn Ebî HÂtim, Tefsîr, VIII, 2483-5; İbn Kesîr, V, 411)
Bu, Harem-i Şerîf ’in hurmetine ve saygınlığına tÂzim icindir. Yani onun değerini daha da artırmak ve yuceltmek icindir. Nitekim Ebrehe, fillerle guclendirilmiş ordusuyla KÂbe ’yi yıkmaya niyet etmişti, Allah TeÂl uzerlerine EbÂbîl kuşlarını gonderdi.
MucÂhid, “Mekke ’de iyiliklere kat kat fazla ecir verildiği gibi kotuluklerin gunahı da katlanır” demiştir. (BeğÂvî, MeÂlimu ’t-Tenzîl, V, 377)
Orada doğru yoldan, doğru duşunce ve fiillerden sapmamak, insanları saptırmaya calışmamak, zulumden, gunahtan ve kotulukten uzak durmak gerekir. O mubarek beldede, coluğu-cocuğu ve hizmetciyi azarlamak bile hoş gorulmemiştir.
Abdullah ibn-i Amr ’ın iki cadırı vardı, biri harem bolgesinde, diğeri ise haremin dışında (hıll bolgesinde) idi. Namaz kılacağı zaman (sevabı cok olsun diye) harem bolgesindeki cadırda kılardı. Âilesinden birini azarlayacağı zaman harem bolgesinin dışındaki cadırda azarlardı. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda:
“–Biz (sahabiler), aramızda, bir kişinin «Hayır vallahi», «Evet vallahi» gibi luzumsuz yeminlerinin bile (Âyette bahsedilen) haktan sapma olduğunu konuşurduk” dedi. (İbn Ebî HÂtim, Tefsîr, VIII, 2484)
Dipnot:
[1] Bkz. MÂtirîdî, Te ’vîlÂtu ehli ’s-sunne, KÂhire, 1391, I, 285; Âlûsî, Rûhu ’l-meÂnî, VII, 35.
Kaynak: Dr. Murat Kaya, Mescid-i Haram ’dan 111 Hatıra, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan