Yakin iman ne demektir? Tevekkul ne anlama gelir? Allah'a (c.c) tereddutsuz iman ve tevekkul ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir?Ya­kîn, şup­he­den kur­tul­muş, doğ­ru, sağ­lam ve ke­sin bil­gi; doğ­ru ve kuv­vet­le bil­me, mut­lak ka­na­at ve tam bir it­mi ’nĂ‚n anlamına gelmektedir.
Tevekkul sozlukte “guvenmek, dayanmak, işi başkasına havale etmek” anlamlarına gelir. Terim olarak ise “hedefe ulaşmak icin gerekli olan maddi ve manevi sebeplerin hepsine başvurduktan sonra Allah ’a dayanıp guvenmek ve işin sonrasını Allah ’ın takdirine bırakmak” demektir.
ALLAH'A TEREDDUTSUZ İMAN VE TAM GUVEN (YAKİN VE TEVEKKUL) İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER “Mu ’minler Hendek Harbi icin toplanıp gelmiş duşmanı gordukleri zaman, “Allah ’ın ve Resûlunun bize va ’dettiği işte budur, Allah ve Resûlu doğru soyledi” dediler. Bu onların iman ve teslimiyetlerini artırıp (pekiştirdi).” AhzĂ‚b sûresi (33), 22
Hendek Harbi oncesinde yıkıcı propagandalarla direncleri kırılmaya calışılan Medineli muslumanlar, Kureyş ordusunun geldiğini gorunce, Allah ’ın ve Resûlu ’nun zafer va ’dini hatırlamış, guvenleri artmış ve zaferi gozleriyle goruyormuşcasına tereddutsuz ve kesin bir teslimiyetle duşmanı karşılamışlardı. Gelen ordu, muslumanların korkularını değil, imĂ‚n ve teslimiyetlerini, yakîn ve tevekkullerini arttırmıştı. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚:
“Ey mu ’minler, yoksa siz, sizden once yaşamış olan kavimlerin başına gelenler size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara oylesine dokundu ve onlar oylesine sarsıldılar ki, Peygamber ve onunla birlikte iman edenler en sonunda “Allah ’ın yardımı nerde kaldı?” dediler. İşte o zaman (onlara): ‘Bilesiniz Allah ’ın yardımı cok yakın! ’ (denildi.)[Bakara sûresi (2), 214] buyurmuştu. Hz. Peygamber de once zor anlar yaşanacağını ama sonucta Arap kabilelerinin dağılıp gideceğini ve zaferin mu ’minlerin olacağını onceden mujdelemişti. Mu ’minlerin bu ilĂ‚hî ve peygamberî va ’adlere olan guveni, gozleriyle gordukleri duşman ordusundan daha kesindi. O yuzden de aslĂ‚ korkmadılar, sarsılmadılar. Âyet bu gerceği anlatmakta, candan iman ve Allah ’a guvenin, inananları tehlikeler karşısında nasıl guclendireceğini gostermektedir.
“Bazı munĂ‚fık kişilerin muslumanlara ‘duşmanlarınız size hucum icin hazırlandılar; aman onlardan sakının! ’ demeleri, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve ‘Allah bize yeter, ne guzel vekildir O! ’ dediler. Bunun uzerine onlara hic bir zarar dokunmadan, Allah ’ın nimet ve ikrĂ‚mlarıyla donduler. Boylece Allah ’ın rızĂ‚sına tĂ‚lip oldular. Allah buyuk kerem sahibidir.”
Âl-i İmrĂ‚n sûresi (3), 173-174
RivĂ‚yetlere gore Kucuk Bedir Gazvesi demek olan Bedr-i suğrĂ‚ ’da Ebû SufyĂ‚n komutasındaki muşriklerle karşılaşmaya hazırlanan İslĂ‚m askerlerine bazı munĂ‚fıklar, Kureyş ve yandaşlarının buyuk bir guc oluşturduklarını soyleyerek onları caydırmaya calışmışlardı. Ne var ki bu haber, mu ’minlerin Allah ’a guvenlerini ve zafere olan inanclarını iyice pekiştirmiş ve kuvvetlendirmişti. “Allah bize yeter, duşmanın sayısı onemli değil!” şeklindeki teslimiyetleri Allah ’ın rızĂ‚sını her şeyden onde tutmaları, en kucuk bir sıkıntıya duşmeden başarılı olmalarını sağlamıştı. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚ kendisine guvenenlerin guvenini asla boşa cıkarmaz.
Mu ’minlerde bulunması gerekli olan, inancta tereddutsuzluk ve Allah ’a sarsılmaz itimad, onların en buyuk gucu ve başarılarının sırrıdır.
“Olumsuz ve daima diri olan Allah ’a guvenip sığın!” FurkĂ‚n sûresi (25), 58
Guven ve sığınma duygusunun insana gercekten guven verebilmesi icin sığınılacak kimsenin fĂ‚nî olmaması gerekir. Bu duygu hic olmeyene, yokluğu duşunulmeyecek olana yonelik olmalıdır ki, kişiyi guclu ve diri tutsun. İşte bu Ă‚yette Allah TeĂ‚lĂ‚, habîbine ve onun şahsında muslumanlara hitĂ‚ben kendisini, olumsuzluğu ve surekli diriliği ile tanıtmaktadır.
“Mu ’minler Allah ’a guvenip dayansınlar!” İbrĂ‚him sûresi (14), 11
Onceki Ă‚yette Hz. Peygamber ’e asıl guveneceği yeri gosteren Allah TeĂ‚lĂ‚, bu Ă‚yette de mu ’minleri sadece kendisine dayanmaya cağırmaktadır. Tevekkul Allah ’a yonelik olursa, bir anlam ifade eder. Aksi halde o, sadece aldanmak demek olur. İslĂ‚m dışında kalmış olan insanlar değişik varlıklara bel bağlayabilirler. Ama mu ’minler sadece Allah ’a bel bağlamalıdırlar. Onlara bu yakışır.
“Bir işe azmettiğinde artık Allah ’a guven!” Âl-i İmrĂ‚n sûresi (3), 159
Tereddut, guvensizlik işareti ve sonucudur. Oysa mu ’min, nasıl imanında tereddutsuz olmak zorunda ise, on araştırmasını usûlune uygun olarak yaptığı bir konuda belli bir şekilde harekete karar verdi mi, otesini Allah ’a bırakmalıdır. Kararsızlık gostermemelidir. Sonuc, gorunurde olumsuz da olsa, hareket kurala uygun yapılmış olur ve bu başlı başına bir başarıdır. Cunku mu ’mine yakışan, tedbiri alıp takdire rıza gostermektir. Nitekim bir başka Ă‚yette Allah TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurmuştur:
“Allah ’a guvenene, Allah kĂ‚fidir!” Talak sûresi (65), 3
Allah TeĂ‚lĂ‚, kendisine guveneni başkasına muhtac etmez. Yardım tevekkule bağlıdır. Ozellikle bir işe karar verdikten sonra gosterilecek teslimiyet ve tevekkule... “Allah bize yeter, o ne guzel vekildir” Ă‚yetinde ifade edilen tevekkule...
“Gercek mu ’minler o kişilerdir ki, Allah anıldığı zaman yurekleri titrer. Allah ’ın Ă‚yetleri okunduğunda bu Ă‚yetler onların imanlarını pekiştirir de sadece Rab ’lerine guvenip dayanırlar.” - EnfĂ‚l sûresi (8), 2
Yakîn ve tevekkulun mu ’minde meydana getireceği kemĂ‚lin iki belirtisi bu Ă‚yette acıklanmaktadır:
Sadece “Allah” ismi soylendiği, başkaca hic bir sıfatından bahsedilmediği zaman bile“yureklerin titremesi.” Allah ’ın Ă‚yetleri okunduğunda“imanların artması”yani iyice pekişmesi, Allah ’a guven ve itimadın devamı. Bunlar imanın kalitesini, yakîn ve tevekkul seviyesini gostermektedir. Âdeta mu ’min ile Allah arasındaki duygusal mesĂ‚fe ve iletişimin olcusunu ortaya koymaktadır. Bahis konusu titreme ve imanda pekişme, alınan mesĂ‚fenin son derece ileri ve iyi bir noktada olduğuna işaret sayılmaktadır. Tabiî aksi de o olcude uzaklığın işaretidir. Allah korusun.
HADİSLER Hesapsız Azapsız Cennete Girecekler Abdullah İbni Abbasradıyallahu anhumĂ‚ ’dan rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“(Gecmiş) ummetler bana gosterildi. Peygamber gordum, yanında uc-beş kişilik kucuk bir grup vardı. Peygamber gordum, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gordum, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada onume buyuk bir kalabalık cıktı. Kendi ummetim sandım. Bana ‘Bunlar MûsĂ‚ ’nın ummetidir, sen ufka bak! ’ dediler. Baktım; (cok) buyuk bir karaltı. ‘İşte bunlar senin ummetindir. İclerinden hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır ’ dediler.”
(İbni Abbas diyor ki) Soz buraya gelince Peygamber aleyhisselĂ‚m kalkıp evine gitti. Oradaki sahĂ‚bîler bu hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişinin kimler olabileceği hakkında konuşmaya başladılar: Kimileri, “Bunlar peygamberin sohbetinde bulunanlar olmalıdır” derken, kimileri, “Bunlar İslĂ‚m geldikten sonra doğup, şirki tanımamış olanlardır” dediler. Daha başka bircok goruş ileri surenler oldu.
Onlar bu meseleyi tartışırken Peygamber aleyhisselĂ‚m cıkageldi.
- “Ne hakkında konuşuyorsunuz?” diye sordu.
- Hesapsız-azabsız cennete gireceklerin kim oldukları hakkında konuşuyoruz, dediler.
Bunun uzerine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Onlar buyu yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine guvenenlerdir” buyurdu.
UkkĂ‚şe İbni Mihsan yerinden fırladı ve:
- Beni de onlardan kılması icin Allah ’a dua et (YĂ‚ Resûlallah)! dedi.
Peygamber aleyhisselÂm da:
- “Sen onlardansın!” buyurdu. Sonra bir başka kişi daha kalktı ve:
- Beni de onlardan kılması icin dua buyur, dedi.
Peygamber aleyhisselÂm bu defa:
- “Fırsatı değerlendirmekte UkkĂ‚şe senden once davrandı” buyurdu.
BuhĂ‚rî, Tıb 1, Rikak 50, LibĂ‚s 18; Muslim, ÎmĂ‚n 374. Ayrıca bk. Tirmizî, KıyĂ‚met 16
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadisin Allah ’a tam guven (tevekkul) ve tereddetsuz imĂ‚n (yakîn) ile ilgili kısmı, son tarafıdır. Baş tarafında Peygamber Efendimiz ’in bu anlattıklarını ruyada mı yoksa Mi ’rac ’da mı gormuş olduğuna dair bir acıklama bulunmamaktadır. İşin bu yonu yani nerede, ne zaman ve nasıl gorduğu aslında hic de onemli değildir. Efendimiz, “gordum” veya “bana gosterildi” dedikten sonra, bizim icin olayın kendisi ehemmiyet kazanır.
Ancak burada cok onemli bir nokta daha vardır. Efendimiz ’in “Bana arzolundu, gosterildi (urizat aleyye)” beyĂ‚nı, vahiy dışında daha başka yollarla kendisinin bilgilendirildiğini ortaya koymaktadır. Bu ise, sunnetin - en azından bir bolumunun- ilĂ‚hi menşeli olduğuna nassî delildir. İfĂ‚de ve olay, ozellikle gunumuzde bu yonuyle son derece onemlidir.
Peygamberlerin ummetten yana nasipleri farklı farklıdır. Kimine bir-iki kişi iman ederken, kimine de sayılamayacak kadar insan iman etmektedir. Ummeti en cok olan Peygamber, Efendimiz ’dir. Bu buyuk ummet icinde hesapsız-azabsız doğrudan cennete girecek bahtiyarlar, yetmiş bin kişidir. İşte bu mujdeli haber, duyulduğu anda, orada bulunan sahĂ‚bîlerin ilgisini cekmiş, Hz. Peygamber ’in yanlarından ayrılmasını fırsat bilerek, bu bahtiyarların kimler olabileceğini araştırmaya, aralarında konuyu tartışmaya başlamışlar.
Konu yeterince tartışılıp zihinlerinde tam bir uyanıklık belirince Hz. Peygamber yanlarına cıkagelmiş ve onların tahminlerinin cok dışında ve ummetin her neslini kucaklayan bir acıklamada bulunmuştur:
“Onlar, buyu yapmayanlar, yaptırmayanlar, uğursuzluğa inanmayanlar ve sadece Rablerine guvenenlerdir!”
Bazı Ă‚yet ve sûreleri ve Hz. Peygamber ’den nakledilen duaları okuyarak Allah ’a sığınmak ve ondan şifa dilemek cĂ‚iz ve meşrûdur. Gayr-i meşrû olan ise, birtakım tılsımlı ifadelerle hastalık ve şerlerden kurtulmayı duşlemektir. Bu hareket, Allah inancına ters duşer. Bu sebeple de Allah ’a guvensizlik anlamına gelir.
Hadisin Muslim ’deki bir rivayetinde, “vucutlarını (kızgın demirlerle) dağlamayanlar (doğme yapmayanlar) ve buyu (efsun) yaptırmayanlar...” ifadesi yer almaktadır. Gerek dağlama yoluyla yapılan doğmeler, gerekse buyu, kendini fenalıklardan korumak niyetiyle yapılır. Bu sebeple o işler Allah ’a guveni sarsan anlayış ve uygulamalardır. Gercek ve olgun mu ’minin tavrı değildir. Hadiste “tetayyur” veya “teşe ’um” diye ifade buyurulan kuşların ucuşundan “uğursuzluk anlamı cıkarmak” ve ona gore davranmak da imanın nezĂ‚ket ve kalitesine sığmamaktadır.
Bu tur saplantılardan yakasını kurtarmak ve “sadece Allah ’a guvenmek”, sonucta hesapsız ve azabsız cennete girmektir. Bu tur bir yakîn ve tevekkul, daha dunyada iken sahibini asılsız kuşku ve korkuların azab ve stresinden kurtarır. Bu, mu ’minin olumsuz his ve anlayışlara karşı ozgurluğunu ilan etmesi, her şeyi Allah ’ın irade ve takdirine havĂ‚le etmesi demektir. Yani son derece yuksek bir seviyedir.
Bu hadisi, tıbbî tedĂ‚vî ’nin gereksizliğine delil saymak doğru değildir. Hz. Peygamber hem bizzat tedĂ‚vî olmuş hem de hastalıklardan tedĂ‚vî olmayı emir ve tavsiye buyurmuştur. Burada soz konusu olan, Allah ’ın kaza ve kaderinin onune gecebileceği inancıyla bazı anlamsız davranışlara başvurulmamasıdır. Allah ’a guveni zedeleyici tavırlardan uzak kalınmasıdır.
Konu ile doğrudan bir ilgisi olmamakla birlikte, UkkĂ‚şe İbni Mihsan radıyallahu anh ’ın uyanıklığına dikkat edilmelidir. İstek ve temennide zamanlamayı bilmek, isteğine kavuşmak icin birebirdir. Hz. Peygamber ’in ikinci kişinin isteğine cevap vermeyip onu “Fırsatı UkkĂ‚şe değerlendirdi” diye nazikce reddetmesi, ardı arkası kesilmeyecek bir istek zincirine fırsat vermemek icindir.
Bu metod, eğitim ve oğretimde, fırsatların değerlendirilmesini oğretmekte pek guzel bir ornektir. Hatib BağdĂ‚dî, bu ikinci zĂ‚t ’ın Sa ’d İbni UbĂ‚de radıyallahu anh olduğunu nakletmektedir. O takdirde bu nakil “MunĂ‚fıklardan olduğu icin Hz. Peygamber o şahsa dua etmedi” şeklindeki yorumları gecersiz kılmaktadır. Şayet bu zĂ‚t Sa ’d İbni UbĂ‚de değil de Sa ’d İbni UmĂ‚re ise, bahis konusu yorum doğru olur ve rivayette, hadis usûlu terimiyle tashîf yapılmış sayılır.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Hz. Peygamber ’in ummeti, onceki peygamberlerin ummetlerinden daha fazladır. Hesapsız cennete girecek olan yetmiş bin kişi, Allah ’a guveni tam olanlardır. Buyu yapmak-yaptırmak, uğursuzluğa inanmak, tevekkule aykırı ve yasaktır. Şer ’î bir delil uzerinde munĂ‚kaşa yapmak cĂ‚izdir. Zira ashĂ‚b-ı kirĂ‚m bu yetmiş bin kişinin kimler olabileceğini aralarında tartışmışlardır. Mu ’mine uhrevî ve dînî meselelerde gozu acık davranmak yaraşır. Allah ’a guven ve tam i ’timat, insanı dunyada birtakım yersiz kuşku ve duygulardan, yanlış uygulamalardan, Ă‚hirette de sorgu-sualden ve azaptan kurtarır. Allah ’ım! Sana Teslim Oldum, Ben Sana İnandım, Sana Dayandım Yine Abdullah İbni Abbas radıyalluha anhumĂ‚ ’dan rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle soylemeyi itiyat edinmişti:
“Allah ’ım! Sana teslim oldum, ben sana inandım, sana dayandım. Yuzumu gonlumu sana cevirdim, senin yardımınla duşmanlara karşı mucĂ‚dele ettim.
Allah ’ım! Beni saptırmandan yine sana, senin buyukluğune sığınırım, -ki senden başka ilah yoktur-. Olmeyecek diri yalnız sensin. Cinler ve insanlar ise, hep olumludurler!”
Muslim, Zikir 67. Ayrıca bk. BuhĂ‚rî, Teheccud 1, Tevhîd 7, 8, 24, 35; Muslim, MusĂ‚firîn 199; Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t 119; Tirmizî, DaavĂ‚t 29; NesĂ‚î, KıyĂ‚mu ’l-leyl 9; İbni MĂ‚ce, İkĂ‚met 180
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hemen butun hadis kitaplarımızda bazı farklılıklarla da olsa yer alan ve 1483 numarada bir kere daha kısmen tekrar edilecek olan bu hadîs-i şerîf, tevekkul ve yakînin tanıtım ve yaşanmasında gerekli olan acıklama ve uygulamalara ışık tutmaktadır.
İslĂ‚m, iman, tevekkul, gozun-gonlun Allah ’a cevirilmesi, her turlu başarının Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın yardımına bağlı olduğu gerceğini daima dile getiren Hz. Peygamber, bu ikrarından sonra kendisini şaşırtmamasını ya da bu nimet ve ihsĂ‚nlarından mahrûm etmemesini Allah ’tan dilemektedir. Bu ifade ve dua tarzıyla Efendimiz;
“Ey Rabbimiz! Bizi hidĂ‚yete erdirdikten sonra kalbimizi kaydırma!” [Âl-i İmrĂ‚n sûresi (3), 8] Ă‚yetini hatırlatmaktadır. Ancak hadisin “tevekkul ve yakîn” konusunda zikredilmesi, daha cok bu dileğin onunde ve sonunda yer verilen ifadeler sebebiyledir. Zira Peygamber Efendimiz, muslumanlardan beklenen teslimiyet ve guven ’in boyutlarını ve sebebini bu ifadelerinde acıklamaktadır. Ozellikle “Senden başka olmeyecek diri yoktur. Cinler ve insanlar hep olumludurler”buyururken, Allah ’a tevekkulun asıl sebebini de beyĂ‚n etmektedir. Tevekkul, bĂ‚ki olana yonelik olmalıdır. Tevekkul ancak bu takdirde bir anlam ifade eder. FĂ‚nilere guvenenler ise, eninde-sonunda buyuk bir nedĂ‚meti paylaşırlar. Nitekim Ă‚yet-i kerîmede “Olumsuz ve daima diri olan Allah ’a guvenip dayan. Onu hamd ile tesbih et!...” [FurkĂ‚n sûresi (25), 58] buyurulmuştur.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Sadece Allah ’a tevekkul edip guvenmek, iman ve İslĂ‚m uzere yaşamayı Allah ’tan dilemek gerekir. Kendisine itimat ve guvenmeye lĂ‚yık kemĂ‚l sıfatlarına yalnızca Allah TeĂ‚lĂ‚ sahiptir. Olumlu varlıkların hic biri bu mĂ‚nada muslumanın guvenine muhatap olamaz. Bu tur engin mĂ‚nalı kelime ve cumlelerle dua etmekte Hz. Peygamber ’i izlemek, mu ’minlere yakışan en akıllıca hareket olur. Tevekkul ve yakîn tam bir ozgurluktur. Allah Bana Yeter O Ne Guzel Vekildir Yine Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhumĂ‚ şoyle dedi:
“Allah bize yeter, o ne guzel vekildir” sozunu, ateşe atıldığında İbrahim aleyhisselĂ‚m soylemiştir. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de bu sozu “Muşrikler size karşı toplandılar, başınızın caresine bakınız!” dediklerinde soylemiştir. Nitekim bu haber muslumanların imanını arttırmıştı ve onlar hep birlikte “Allah bize yeter, o ne guzel vekildir” demişlerdi.
BuhĂ‚rî ’nin Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhumĂ‚ ’dan naklettiği bir başka rivayette Abdullah şoyle demiştir:
“Ateşe atıldığı zaman İbrahim aleyhisselĂ‚m ’ın son sozu:
“Allah bana yeter, o ne guzel vekildir” demek olmuştur. BuhĂ‚rî, Tefsîrû sûre (3), 13
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Buyuk sahĂ‚bî Abdullah İbni Abbas ’ın bu beyanlarından, tevekkulun en kısa ve kesin ifadesi olan “hasbunallahu ve ni ’mel vekîl” sozunu Hz. İbrahim ve Hz. Peygamber ’in en kritik anlarda soylemiş olduklarını oğrenmekteyiz.
Hadiste soz konusu olan olayların ilki Hz. İbrahim ’in, Nemrut tarafından mancınıkla ateşe atılmasıdır. İkincisi de İslĂ‚m tarihinde “Bedr-i suğra” (Kucuk Bedir Savaşı) diye bilinen hadisedir. Her iki olaya da Kur ’an-ı Kerim ’de işaret buyurulmaktadır.
İbrahim aleyhisselĂ‚m ’ın ateşe atılma olayı Kur ’an-ı Kerîm ’de tafsilatlı bir şekilde anlatılmaktadır [EnbiyĂ‚ sûresi (22), 51-70]. Ta baştan beri Allah ’a tam bir guven icinde bulunan Hz. İbrahim en son anda, ateşe fırlatılırken de aynı itmi ’nan ve guven ile “Allah bana yeter, ne guzel vekildir O!” teslimiyeti icinde sadece Allah ’tan yardım beklediğini dile getiriyordu. Sonuc ise, gercek tevekkulun akıllara hayret veren mutlu sonu idi: Kızgın ateşin serinlik veren bir ortama donuşmesi... Cunku Allah her şeye kĂ‚dirdir. Mesele O ’na guvenmektedir.
Hz. Peygamber ile ilgili olaya ise Âl-i İmrĂ‚n sûresinin 173. Ă‚yetinde işĂ‚ret buyurulmaktadır. Uhud Savaşı ’ndan sonra Ebû SufyĂ‚n, “Bir sene sonra Bedir ’de buluşalım” demiş, Hz. Peygamber de “inşaallah” diye cevap vermişti. Vakit gelince Ebû SufyĂ‚n Mekke ’li muşriklerden topladığı gucle Merru ’z-zahrandenilen yere kadar gelip ordugĂ‚h kurmuştu. Ancak kalbine duşen korku sonucu Mekke ’ye geri donmeye karar vermişti. Tam bu sırada Medine ’ye gitmekte olan Nuaym İbni Mes ’ud ve adamlarıyla karşılaştı. Henuz musluman olmayan Nuaym ’a;
- Al sana on deve! Medine ’ye gittiğinde, buyuk bir kuvvetle gelmişler, seni bekliyorlar, diye Muhammed ’i korkut! demişti. Nuaym Medine ’de Hz. Peygamber ’i harb hazırlıkları icinde buldu. Ebû SufyĂ‚n ’ın isteğini yerine getirerek:
- Ebû SufyĂ‚n, Mekkelileri toplayıp gelmiş, sizi bekliyor. Giderseniz hicbiriniz geri donemez! diye muslumanları korkutmak istedi. Başta Hz. Peygamber olmak uzere ashĂ‚b-ı kirĂ‚mın Allah ’a iman ve guvenleri artmış ve “Allah bize yeter, ne guzel vekildir O!” demişler ve sozleşilen yere hareket etmişlerdi. Bedir mevkiine gelince duşmanın coktan cekip gittiğini gorduler. Panayır suresinde orada kalıp ticaret yaptılar; sonra da Medine ’ye donduler.
İbn Abbas ’ın bu rivayeti bir taraftan tevekkul ve yakîn ’in, peygamberlerin hayatındaki yerini gosterirken, diğer taraftan onun fevkalĂ‚de yuksek bir seviye işi olduğuna dikkat cekmiş olmakta, bu seviyeyi kazanmaya teşvikte bulunmaktadır.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Ozellikle sıkışık anlarda Allah ’a tevekkulun kıymeti buyuktur. Tevekkul, telaş ve paniği onler. Soğukkanlılık, Allah ’a guvenden kaynaklanır. Propaganda ve soğuk savaşta Allah ’a guven, toplumların en sağlam guvencesidir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de anlatıldığı uzere tevekkul, peygamberlerin hayatlarında da onemli gelişmelere sebep olmuştur. Onların Kalpleri Kuş Kalbi Gibidir Ebû Hureyreradıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Cennete girecek bir kısım insanlar vardır ki, onların kalpleri kuş kalbi gibi (rakîk ve guven icinde)dir.” Muslim, Cennet 27. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Musned, II, 331
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Cennete girecek birtakım insanların kuş kalbli olmasını, Ă‚limler farklı şekillerde yorumlamışlardır. Ancak Nevevî, hadisi, tevekkul ve yakîn konusunda zikretmek suretiyle kuş kalplilerden maksadın, “Allah ’a guvenen ve tevekkul edenler” olduğunu gostermiştir. İşin doğrusu da budur. Zira kuşlar her sabah, her turlu endişeden uzak olarak tam bir tevekkul icinde yeni gune başlarlar ve butun korkaklıklarına, cekingenliklerine rağmen karınlarını doyururlar. Allah TeĂ‚lĂ‚ onlara da gunluk rızıklarını verir. Nitekim bir Ă‚yet-i kerîmede [Ankebut sûresi (29), 60] “Nice canlı yaratık vardır ki rızkını (biriktirip yanında) taşımaz. Allah ona da size de rızık verir” buyurulmuştur. RivĂ‚yete gore, Mekke ’de muşriklerden gordukleri baskı ve işkenceler karşısında Hz. Peygamber muslumanlara Medine ’ye hicret etmelerini tavsiye etmişti. Bunun uzerine iclerinden bazıları “Oraya nasıl gider, orada ne yer, ne iceriz?” diye endişelerini belirtmişlerdi. O zaman Allah TeĂ‚lĂ‚ boyle duşunenleri bu Ă‚yetle uyarmış, rızkı verenin Allah olduğunu ve dolayısıyla O ’na guvenmek gerektiğini hatırlatmıştır.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Allah ’a tevekkul etmenin sonu cennettir. Tevekkul, yersiz sıkıntı ve kaygıların azab ve stresinden kişiyi kurtarır, huzurlu bir hayata kavuşturur. Seni Benim Elimden Kim Kurtaracak CĂ‚bir İbni Abdullahradıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore o, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Necid taraflarında bir gazvede bulunmuştu. Donuşte Resûlullah ile birlikteydi. Oğle vakti ağaclık, calılık bir vadiye geldiklerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem orada mola vermiş, mucĂ‚hidler ağaclar altında golgelenmek uzere cevreye dağılmışlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise, semure denilen sık yapraklı bir ağac altında istirahate cekilmiş kılıcını da ağaca asmıştı.
(CĂ‚bir dedi ki birazcık (uyku) kestirmiştik ki, Resûlullah ’ın bizi cağırdığını işittik ve hemen yanına koştuk. Bir de baktık, Resûlullah ’ın yanında (muşriklerden) bir bedevi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
- “Ben uyurken bu bedevi kılıcımı almış, uyandığımda kılıc kınından sıyrılmış vaziyette bunun elindeydi. Bana:
- Seni benim elimden kim koruyup kurtaracak? dedi. Ben de uc defa:
– “Allah” cevabını verdim.
(CĂ‚bir diyor ki) Resûlullah adamı cezalandırmamıştı, yanında oturuyordu.
BuhĂ‚rî, CihĂ‚d 84, 87, MeğĂ‚zî 31, 32; Muslim, FezĂ‚il 13, 14, MusĂ‚firîn 311
(BuhĂ‚rî ’deki) bir başka rivayette (bk. MeğĂ‚zî 31) CĂ‚bir radıyallahu anh şoyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte zĂ‚tu ’r-rikĂ‚ ’ denilen gazvede bulunuyorduk. Golgeli bir ağac bulduğumuzda onu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e bırakmayı Ă‚det edinmiştik. (Bu defa da oyle yaptık.) Ancak muşriklerden bir adam gelerek Resûlullah ’ın (ağacta asılı olan) kılıcını alıp cekmiş ve:
- Benden korkuyor musun? diye seslenmiş. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Hayır” cevabını vermiş. Adam:
- Peki seni benim elimden kim kurtaracak? demiş. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de
- “Allah” buyurmuştur.
Ebû Bekir el-İsmĂ‚îlî ’nin “Sahîh”inde yer alan bir rivĂ‚yette olayın bundan sonraki kısmı şoyle anlatılmaktadır:
Adam:
- Seni benim elimden kim kurtarır? dedi.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah” cevabını verdi. Bunun uzerine adamın elinden kılıc duştu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kılıcı aldı ve:
- Peki şimdi seni benim elimden kim kurtaracak? buyurdu. Adam:
- İyi bir cezalandırıcı ol! dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah ’tan başka ilĂ‚h olmadığını ve benim Allah ’ın elcisi olduğumu kabul ve itiraf eder misin?” dedi.
Adam:
- Hayır, kabul etmem. Ancak seninle carpışmamaya, seninle savaşacak herhangi bir topluluk icinde bulunmamaya soz veririm, dedi.
Bunun uzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adamı serbest bıraktı. O da arkadaşlarının yanına dondu ve onlara:
- En hayırlı kişinin yanından geliyorum, dedi.
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? En umutsuz ve zor anlarda bile Allah ’a olan guvenini kaybetmemek, tereddutsuz imandan kaynaklanan tevekkulun bir başka mĂ‚nasıdır. Sonucu ise, daima olumludur. Buyuk sahĂ‚bî CĂ‚bir İbni Abdullah radıyallahu anh kendisinin şĂ‚hit olduğu ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in başından gecen son derece ibretli bir olayı anlatmaktadır.
Hicretin 6. yılında, İslĂ‚m ordusunun taş ve dikenlerden yaralanmış olan ayaklarına caput bağlamak zorunda kalmasından dolayı ZĂ‚tu ’r-rika ’ (ayağı sargılılar) adı verilen gazve donuşunde ağaclık bir bolgede mola verilmişti. Peygamber Efendimiz, orijinal adı semure olan sakız ağacının golgesinde istirahate cekilmişti. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m en koyu golgeyi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e ayırmayı genel bir uygulama haline getirmişlerdi. Bu, onların Hz. Peygamber ’e karşı duydukları engin saygının bir gostergesi idi. Bu defa da oyle yapmışlardı... Kendileri de oğle sıcağından korunmak icin ağac golgelerine sığınmışlardı. Bu yuzden de Hz. Peygamber ’in yakın cevresinden uzaklaşmışlardı. Bunu fırsat bilen muşrikler, rivĂ‚yetlere gore Gavres İbni Havis adındaki bir kĂ‚firi kışkırtarak akıllarınca Hz. Peygamber ’i oldurtmek istemişlerdi. Atalarımız ne kadar doğru soylemişler: “Su uyur, duşman uyumaz.”
Yorgunluk ve aşırı sıcak sebebiyle İslĂ‚m ordusunun hemen uykuya dalmasından yararlanan Gavres, Hz. Peygamber ’in baş ucuna gelmiş, ağacta asılı olan kılıcını alıp cekmişti. Tam bu sırada Hz. Peygamber ’in mubĂ‚rek gozlerini actığını gorunce, aralarında hadisin tercumesinde yer alan konuşmalar gecmiştir. Hz. Peygamber, kendi kılıcıyla kendisini oldurmek isteyen duşman karşısında hic telaşlanmadan ve korkmadan Allah ’a olan guvenini dile getirmiş, onun bu sarsılmaz irade ve guveni karşısında moralini yitiren muşriğin elinden kılıc duşmuştu.
İnsan Allah ’a dayanmasını bildikten sonra onu kim alt edebilir? Gercek guc ve kuvvet sadece yuce Allah ’a aittir.
Hz. Peygamber ’in, kendisini oldurmeyi kasteden ve tam teşebbus halinde bulunan bu muşriği, iman etmemesine rağmen bağışlaması, onun boylesi bir olayı yaşamış bir kişi olarak cevresini etkilemesini istemesinden olsa gerektir. Nitekim bu hedef, kendisini kışkırtanların yanlarına donduğu zaman adamın “İnsanların en hayırlısının yanından geliyorum” diye konuşmaya başlamasıyla gercekleşmiştir. O şahsın cezalandırılmaması, cezalandırılmasından cok daha etkili bir propaganda vesilesi olmuştur. Zaten daha sonra bu zat ve cevresi musluman olacaktır.
Olayda dikkat ceken bir nokta da, Hz. Peygamber ’in bu muşriği etkisiz hale getirdikten sonra, mucĂ‚hidleri toplayıp olayı onlara bizzat anlatmasıdır. Efendimiz bu davranışıyla, Allah ’a tevekkul etmenin gereğini ve mutlu sonunu onlara butun cıplaklığıyla gostermek istemiştir. Her an uyanık ve mutevekkil olmak gerektiği bundan daha guzel nasıl anlatılabilirdi?
Hadisin bir rivayetini nakleden Ebû Bekir el-İsmĂ‚îlî, BuhĂ‚rî ve Muslim ’in Sahîh ’leri uzerine mustahrecler yazmış ve hicrî 371 tarihinde vefat etmiş buyuk ve guvenilir bir muhaddistir.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Her konuda olduğu gibi tevekkul ve yakîn mevzuunda da Hz. Peygamber en guzel ornektir. Hz. Peygamber kendi can duşmanlarını bile bağışlamış, intikam almaya kalkışmamıştır. Tehlikeler karşısında Hz. Peygamber daima buyuk bir şecĂ‚at gostermiş, Allah ’a guvenini asla sarsmamıştır. İnsanların İslĂ‚m ’a girmelerini sağlamak icin Hz. Peygamber her olaydan yararlanmayı ihmal etmemiştir. Kuşlar Gibi Rızıklandırılırdınız Omer İbnu ’l-HattĂ‚bradıyalluha anh ’den rivayet edildiğine gore “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’i şoyle buyururken dinledim” demiştir:
“Eğer siz Allah ’a gereği gibi guvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak cıktıkları halde akşam dolu kursaklarla donerler.” Tirmizî Zuhd 33. Ayrıca bk. İbni MĂ‚ce, Zuhd 14
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Şartlar nasıl olursa olsun Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya karşı surekli bir guven ve itimat halinde olmak ve rızkı veren ’in sadece Allah olduğu bilinciyle hareket etmek, Allah ’a gereği gibi tevekkul anlamına gelmektedir. Calışmak, cabalamak, tedbir almak gibi davranışlar rızkın gercek sebebi değildir. Rızkı veren yalnızca Allah ’tır. Otesi vesilelerdir. Gercek rızık verenin Allah olduğu bilincine sahip olduktan sonra, gosterilecek gayretler bir anlam kazanır. Rızkı, calışma ve gayrete bağlamak ise, sebebi, yaratıcı yerine koymak gibi buyuk bir yanlışa goturur. Cunku Ă‚yette de beyan buyurulduğu gibi “Yeryuzundeki butun canlıların rızkını ancak Allah verir” [Hûd Sûresi (11), 6]. Hadîs-i şerîf, calışma ve rızık aramanın tevekkule ters duştuğunu değil, tam aksine, sabahları boş kursakla fakat endişesiz olarak rızık aramaya cıkan kuşların rahatlığı ve teslimiyeti icinde, yersiz birtakım duşuncelere ve endişelere kapılmadan nasibini aramayı, boş oturmamayı, tevekkulun gereği saymaktadır. Onemli olan, Ă‚lemin rızkını vermeyi tekefful etmiş olan Allah ’a itimadı sarsmamak, gereksiz ve yersiz duygulara kapılmamaktadır. Zira boylesine bir guven sapması, gosterilen gayretlere rağmen, tatmin edici sonuclara ulaşamamanın sebebi olur.
Kulların rızık konusunda Allah ’a karşı tam bir guven icinde olmaları, bu acıdan kuşları ornek almaları ve kendilerini Allah ’ın rızıklandırdığı, “rızkını sırtında taşımayan nice canlıların bulunduğu”nu [bk. Ankebût sûresi (29), 60] unutmamaları esastır. Şunu bir kere daha vurgulamak gerekir ki, Allah ’a guven duygusu tevekkul, kalbte bulunur. Bu duygu kalbteki yerini koruduğu surece gayret ve cabalar tevekkule asla ters duşmez. Bir zorluk cıkarsa, bu, Allah ’ın takdiri iledir, bir kolaylık olursa, bu da Allah ’ın kolaylaştırması iledir. Kul kendisinde bir varlık ve guc gorup işi zora sokmamalı, uzerine duşeni yapmakla yetinmeli, neticeyi daima Allah ’a havale etmeli, ondan bilmelidir.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Rızık, Alah ’ın takdirindedir. KĂ‚inĂ‚tı besleyen O ’dur. Rızkını temin icin calışmak, -kendinde bir varlık gormemek şartıyla- tevekkule mĂ‚ni değildir. Her insan rızkını temin icin calışacaktır. Ancak rızkını Allah ’ın verdiğini unutmayacaktır. Kul, Allah ’a guveni nisbetinde rahat eder, huzur bulur. Allahım Kendimi Sana Teslim Ettim Ebû UmĂ‚re BerĂ‚ İbni Âzibradıyallahu anhumĂ‚ ’dan rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
- “Ey falĂ‚n! Yatağına yattığında şoyle dua et:
Allah ’ım! Kendimi sana teslim ettim. Yuzumu sana cevirdim. İşimi sana ısmarladım, işimde sana guvendim. (RızĂ‚nı) isteyerek, (azĂ‚bından) korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gonderdiğin peygambere inandım.
Eğer bu duayı yapıp yattığın gece olursen, iman uzere olursun, olmez de sabaha cıkarsan hayra kavuşursun.” BuhĂ‚rî, Vudû 75, DaavĂ‚t 6; Muslim, Zikr 56-58. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, Edeb 98.
BuhĂ‚rî ve Muslim ’in Sahîh ’lerinde (gosterilen yerlerde) yine BerĂ‚ İbni Âzib ’den rivayet edildiğine gore BerĂ‚, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana şoyle buyurdu” demiştir:
- “Yatağına yatacağın zaman, namaz kılmak icin abdest alıyor gibi abdest al, sonra sağ tarafına yat ve -yukarıdaki duayı aynen zikrederek- boyle dua et!” Sonra da şunu ilĂ‚ve etti:
- “En son sozun bu dua olsun!”
Ebû UmĂ‚re BerĂ‚ İbni Âzib SahĂ‚bî oğlu sahĂ‚bî olan BerĂ‚, Medine ’li ve Evs kabilesindendir. Hicretten evvel Medine ’de musluman olmuştur. Hz. Peygamber ’e derin muhabbeti ve bağlılığı ile tanınmaktadır. Onun tavır ve davranışlarını nakletmeye ozel bir onem verir, hep Hz. Peygamber ’i ornek gosterirdi. MeselĂ‚ namazda safların duzgun tutulmasına pek dikkat eder, bunun gereğinden ve faziletinden sık sık bahseder ve derdi ki:
“Cemaatla namaz kılmaya kalktığımız zaman, Hz. Peygamber elleriyle goğuslerimize bazen de sırtlarımıza değer, boylece safları duzeltir:
“Saflarınız bozuk olmasın, sonra o bozukluk kalblerinize sirayet eder”buyururdu (Ahmed b. Hanbel, Musned, IV 304).
Bir keresinde de Resûlullah ’tan bahseden biri “Hz. Peygamber ’in yuzu kılıc gibi parlardı” demişti. Bu benzetmeyi yerinde ve zarif bulmayan BerĂ‚ hazretleri, derhal mudĂ‚hale etmiş ve:
“Hayır, Resûlullah ’ın mubĂ‚rek yuzu ay gibi ışıldardı,” diye gerceği, gereken şekilde dile getirmişti.
Hz. Peygamber ’den 305 hadis rivayet etmiştir. Bunlardan yirmi ikisini BuhĂ‚rî ve Muslim muştereken nakletmişlerdir.
Hz. BerĂ‚ yaşı kucuk olduğu icin Bedir Gazvesi ’ne katılamamışsa da Uhud ’dan itibaren savaşlara iştirak etmiştir. Hatta o, Hz. Omer zamanında Rey fethine ve Tuster savaşına da katılmıştır. Hz. Ali ’nin hilafetinde Kûfe ’ye yerleşmiş ve hicrî 72 yılında orada vefat etmiştir.
Allah ondan razı olsun.
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Allah ’a tam guven (tevekkul) ve tereddutsuz iman (yakîn), muslumanın yirmi dort saatini kuşatan bir uyanıklığı gerektirir. Hadîs-i şerîf bunun delilidir. Zira sevgili Peygamberimiz uykudan once yapılacak işleri ve sozleri belirlerken, Allah ’a guven ve teslimiyeti ağırlıklı şekilde vurgulamıştır. Sonucu da cok acık şekilde “Eğer olursen, fıtrat (iman) uzere olursun; sabaha ulaşırsan, geceyi tevekkul ve yakîn uzere gecirmiş olmanın hayrına ulaşırsın”sozleriyle belirtmiştir.
“Yatak duası” olarak her akşam okunması tavsiye edilen hadîs-i şerîf, gorulduğu gibi tam bir teslimiyet andıdır. Kulun Allah karşısındaki durumunu pek net şekilde belirlemektedir. Tam bir emniyet cemberi cizmektedir.
Namaz kılacakmış gibi abdest almak, sağ yanına yatmak ve hadiste yer alan ifadelerle Allah ’ı anmak, muslumanı tam bir ibadet havasına sokacak ve uykuyu da ibadetleştirecek uc sunnettir. Her an yaşanması istenen “kulluk”, bundan daha guzel nasıl gundeme getirilebilir?
Abdestli olanın, yatacağı zaman tekrar abdest almasına elbette gerek yoktur. 816 numarada tekrar edecek olan hadisimizde yer alan dua ve zikir cumlelerinin, uykudan onceki son sozler olması ayrıca tavsiye edilmiştir.
Hadisin bazı rivayetlerinde BerĂ‚ hazretlerinin son cumledeki Nebî kelimesini Resûl diye soylediği fakat Hz. Peygamber ’in bunu kabul etmeyip Nebî demesinde ısrar ettiği gorulmektedir. Resûl-i Ekrem ’in bu titizliği, o duĂ‚nın bu lafızlarla Hz. Peygamber ’e oğretilmiş olmasındandır. UlemĂ‚dan bazıları bu titizliği dikkate alarak, hadislerin kelimesi kelimesine aynen, yani lafzan rivayet edilmesi gerektiğini, mĂ‚na ile hadis rivayetinin cĂ‚iz olmadığını ileri surmuşlerdir. Ancak mĂ‚na ile hadis rivayeti, mĂ‚nayı tersine cevirmemek şartıyla ve daha başka kayıtlarla cĂ‚izdir ve bu ruhsat, hadis rivayetinde kullanılmıştır. Ezan ve tahiyyĂ‚t duası gibi kendisi ile ibadet olunan hadisler ve aynı kelimelerle edĂ‚ olunması gereken rivayetler, mĂ‚na ile nakledilmezler. Bunlarda lafzan rivayet esastır.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in bu duzeltmesi, hadisimizdeki duanın bu lafızlarla okunması gereğine işarettir. Teslimiyet ve tevekkul andının secilmiş kelime ve cumlelerle yapılması da pek tabiîdir. Tevekkul ve yakîn konusu gibi, onu dile getiren kelimeler de son derece onem arzetmektedir.
“Tevekkeltu alellah”, işlerimi Allah ’a ısmarladım, demektir. Ayrılma zamanlarında “Allaha ısmarladık” diyerek vedĂ‚laşmak, herhalde buradan kaynaklanmakta ve her işi Allah ’a emanet etmenin Turkce soylenişi olmaktadır. Bu durumu gunluk muĂ‚şeret kuralı olarak uygulamamız, sunnet-i seniyyenin kulturumuzdeki musbet izlerindendir. Bu, bilincle ve ısrarla surdurulmeli, “cav” veya “bay bay” gibi yabancı kelime ve ifadelerle asla değiştirilmemelidir.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Abdestli olarak ve sağ tarafına yatarak uyumak tavsiye edilmektedir. Hadisimizdeki dua cumleleri ile Allah ’ı anmak sunnettir. Resûlullah ’ın yaptığı ve oğrettiği dualara (me ’sûr dualar) onem verilmelidir. Musluman gunluk hayatının her safhasında Allah ’a iltica edip, tam bir guven ve teslimiyet icinde olmalıdır. Ucunculeri Allah Olan İki Kişi Ebû Bekir es-Sıddîk, Abdullah İbni Osman İbni Âmir İbni Omer İbni KĂ‚ ’b İbni Sa ’d İbni Teym İbni Murre İbni KĂ‚ ’b İbni Luey İbni Galib el-Kureşî et-Teymîradıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore -ki Allah kendilerinden razı olsun, kendisi, babası ve annesi sahĂ‚bîdir- o şoyle demiştir:
(Hicret yolculuğunda) biz Resûlullah ile mağaradayken, tepemizde dolaşıp duran muşriklerin ayaklarını gordum ve:
- Ey Allah ’ın elcisi! Eğer şunlardan biri eğilip aşağıya bakacak olsa mutlaka bizi gorur, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
- “Ucunculeri Allah olan iki kişiyi sen ne zannediyor (ve haklarında neler duşunuyor)sun, Ebû Bekr?” BuhĂ‚rî, Tefsîru sûre (9), 9; FezĂ‚ilu ’l-ashĂ‚b 2; Muslim, FezĂ‚ilus-sahĂ‚be 1
Ebû Bekir es-Sıddîk Adı ve nesebi hadisin baş kısmında zikredilmiş olan Hz. Ebû Bekir, Peygamber Efendimiz ’den iki sene sonra Mekke ’de doğmuştur. Nesebi Murre İbni KĂ‚ ’b ’da Resûl-i Ekrem Efendimiz ’in nesebiyle birleşir.
İslĂ‚m ’dan onceki 38 yıllık hayatında icki kullanmamış, putlara tapmamış, nezih yaşayışıyla tanınmıştır. Efendimiz, peygamber olduğunu soylediği zaman, ona hemen iman etmiştir. Erkeklerden ilk musluman odur. Annesi, babası, evlĂ‚dı ve torunları sahĂ‚bîdir. Babası Ebû KuhĂ‚fe Osman İbni Âmir, Ebû Bekir hazretlerinden fazla yaşamıştır. Ne var ki, Ebû KuhĂ‚fe, ancak Mekke ’nin fethinden sonra İslĂ‚miyeti kabul etmiştir.
Hz. Ebû Bekir, Peygamber Efendimiz ’in en samimi dostu, mağara arkadaşı, kayınpederi, veziri, danışmanı ve ilk halifesi olmuştur. Hz. Peygamber ’e tam guveni ve bağlılığı sebebiyle “Sıddîk” unvanını almıştır.
MĂ‚lî imkĂ‚nları ve sosyal itibarı oldukca yuksek olan Hz. Ebû Bekir, muslumanların dar zamanlarında ozellikle Mekke doneminin ilk yıllarında musluman olan koleleri sahiplerinden buyuk paralarla satın alıp Ă‚zĂ‚d etmiştir. İslĂ‚m harblerinde de en buyuk mĂ‚lî yardım daima Hz. Ebû Bekir tarafından yapılmıştır.
Hz. Peygamber son hastalığında, imamlığa, Hz. Ebû Bekir ’i gecirmiş ve kendisi de arkasında namaz kılmıştır. Resûl-i Ekrem ’in vefatında soğukkanlılığıyla ashĂ‚bı yatıştıran odur.
İslĂ‚m ’ın ilk halifesi olan ve iki yılı biraz aşkın bir sure bu gorevi surduren Hz. Ebû Bekir, ridde olayları denilen dinden donme teşebbuslerini fevkalĂ‚de dirĂ‚yetle engellemiş, İslĂ‚m devletinin dağılmasını onlediği gibi fetihlerin devamını da sağlamıştır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm onun hilafeti doneminde toplanıp bir araya getirilmiştir.
Hz. Peygamber ’e uymakta ve onu izlemekteki hassasiyeti ile ashĂ‚b arasında temĂ‚yuz etmiş olan Hz. Ebû Bekir hicri 13 yılında Medine ’de vefat etmiş ve pek sevdiği Resûl-i Ekrem ’in yanına defnedilmiştir.
Allah ondan razı olsun.
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hz. Peygamber, hicret esnasında yol arkadaşı Ebû Bekir ile birlikte Mekke ’den cıkıp bir kac gunluğune Sevr mağarasına sığınmıştı. Muşrikler ise her tarafta onları arıyordu. İşte onlardan bir grup mağaranın uzerinde gezinip dururken, iceriden Hz. Ebû Bekir onların ayaklarını gormuş ve endişesini “Şoyle eğilip ayaklarının dibine bakacak olsalar, bizi gorecekler” sozuyle dile getirmişti. Allah ’a karşı her an tam bir guven ve tevekkul icinde bulunan Hz. Peygamber, “Ucuncusu Allah olan iki kişiyi sen ne sanıyorsun? Onlar hic ele gecer mi?”diye onu teselli etmiş, Allah ’ın kendilerini koruyacağına olan guvenini acıklamıştır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm olayı anlatırken bu birliktelik mazhariyetini “Uzulme, endişelenme, Allah bizimledir” [Tevbe sûresi (9), 40] tesbitiyle vermektedir.
Tevekkul ve yakîn duygusu, kemĂ‚l noktasını bulduğu zaman kul, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın yardım ve korumasını sanki gozleriyle goruyormuş gibi bir huzur ve tatmine ulaşır. Bu noktadan sonra da hicbir şeyin kaygısı soz konusu olamaz. Kendisi bu noktada bulunan Efendimiz, Hz. Ebû Bekir ’i de aynı noktaya cağırmaktadır. Nitekim Allah TeĂ‚lĂ‚ “Şuphesiz biz Peygamberimize ve mu ’minlere bu dunya hayatında da, şahitlerin şahitlik edecekleri gunde de yardım ederiz” [Mu ’min sûresi (40), 51] buyurmuş, Peygamber ve inananları yalnız bırakmayacağını duyurmuştur.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Allah ’a guvenmek gerekir. Tedbir almak, guvensizlik anlamına gelmez. Hz. Ebû Bekir, Hz. Peygamber ’e kucuk bir zararın gelmesini bile istemiyordu. Hz. Peygamber, cevresindekiler icin guven kaynağıydı. Allah'ın Adıyla Cıkıyorum Asıl adı Hind Binti Ebû Umeyye Huzeyfe el-Mahzûmiyye olan Ummu Selemeradıyallahu anhĂ‚ ’dan rivayet edildiğine gore Nebî sallallahu aleyhi ve sellem evinden cıkacağı zaman şoyle dua ederdi:
“Allah ’ın adıyla cıkıyorum, Allah ’a guveniyorum. Allah ’ım sapmaktan, saptırılmaktan, kaymaktan kaydırılmaktan, haksızlık yapmaktan, haksızlığa uğramaktan, cĂ‚hilce davranmaktan ve cĂ‚hillerin davranışlarına muhatap olmaktan sana sığınırım.”
Ebû DĂ‚vûd, Edeb 103; Tirmizî, DaavĂ‚t 34; İbni MĂ‚ce, DuĂ‚ 18
Ummu Seleme Kureyş ’ten Ebû Umeyye Huzeyfe ’nin kızı ve asıl adı Hind olan Ummu Seleme, ilk eşi Abdullah İbni Esed ile Habeşistan ’a hicret etti. Oğlu Seleme orada dunyaya geldi. Ailece Medine ’ye donduler. Kocası Abdullah, Uhud Gazvesi ’nde yaralandı ve vefat etti. Bunun uzerine Hz. Peygamber ile evlenip mu ’minlerin anaları arasına girdi.
Ummu Seleme vĂ‚lidemiz, sahĂ‚bîler arasında bilgisi, guzel konuşması ve faziletiyle bilinir. Resûl-i Ekrem Efendimiz ’den 378 hadîs rivayet etti. Rivayetleri Kutub-i Sitte ’de yer aldı.
Doksan yaşlarında iken hicri 62 yılında Medine ’de vefat etti. Hz. Peygamber ’in eşlerinden en son vefat eden odur. Bakî mezarlığına defnedildi.
Allah ondan razı olsun.
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Tevekkul ve yakîn, her an Allah ile beraber olma şuurudur. Surekli guven, bu şuurun sonucudur. Annemiz Ummu Seleme radıyallahu anhĂ‚ bu rivayetinde, sevgili Peygamberimiz ’in evinden cıkacağı zaman -bir rivayete gore, mubarek gozlerini gokyuzune cevirerek- yaptığı dua ve guven yenilemesini haber vermektedir. Hz. Peygamber ’in bu duayı yapmadan evinden cıkmadığını da yine Ummu Seleme vĂ‚lidemizin bir başka rivayetinden oğrenmekteyiz.
Evden cıkıp topluma karışmak, gunluk işlere dalmak yani insanlarla değişik boyutlu temaslarda bulunmak demektir. Efendimiz, yalnızken de evindeyken de, sokakta, carşıda, pazarda iken de tum işlerinde Allah ’a guvendiğini, O ’na sığındığını ifade etmektedir. Munasebetlerde, haklara riayet etmekte doğru yoldan ayrılmaktan, saptırılmaktan, kasıtlı-kasıtsız haktan uzaklaşmaktan, başkalarının kendisini yanıltmasından, muamelelerinde zulum yapmaktan, kendisine başkalarının zulmetmesinden, insanlara karşı cĂ‚hilce davranmaktan cĂ‚hillerin kaba ve kasıtlı davranışlarına muhatap olmaktan Allah ’a sığınmak, tam bir guven duygusuyla gune başlamaktır. Dunya işlerine dalıp Allah ’ı unutmak, insanların telkinlerine kanıp doğrudan ayrılmak hic şuphesizdir ki, insanı bir cok yanlışa itecektir. Boyle bir tehlikeyi daha ilk adımda, Allah ’ın yardımını ve korumasını talep ederek onlemeye calışmak, bizzat kendi kendisine uyanıklığı telkin etmek demektir.
Hadiste Peygamber Efendimiz sapıklıktan, zilletten, ayağının kaymasından, zulumden ve cahilce davranışlardan Allah ’a sığınırken bu noktaların toplum icinde son derece onemli olduğuna dikkat cekmiş, bu tur tehlikelerden uzak kalabilmek icin Allah ’tan yardım dilemek gerektiğine ısrarla işaret etmiş olmaktadır.
Hadîs-i şerîften Allah ’a tam guven ve tereddutsuz imanın dualara da yansıması gereği anlaşılmaktadır.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Hz. Peygamber daima Allah ’a sığınır ve O ’ndan yardım dilerdi. Evdendışarıcıkarken bu hadîsi şerîfteki gibi dua etmek mustehabdır. Sapıklık, zillet, zulum ve cehĂ‚letten surekli uzak kalmaya gayret etmek lĂ‚zımdır. Evinizden Cıkarken Bu Duayı Okuyun Enesradıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Kim, evinden cıkarken:
“Allah ’ın adıyla cıkıyor, Allah ’a guveniyorum. Gunahlardan korunmaya guc yetirmek ve taate kuvvet bulmak, ancak Allah ’ın tevfik ve yardımıyladır” derse kendisine:
“Doğruya iletildin, ihtiyacların karşılandı, duşmanlarından korundun, diye cevap verilir. Şeytan da kendisinden uzaklaşır.”
Ebû DĂ‚vûd ’un rivayetinde şu ilĂ‚ve vardır:
Şeytan, diğer şeytana: HidĂ‚yet edilmiş, ihtiyacları karşılanmış ve korunmuş kişiye sen ne yapabilirsin ki? der. Ebû DĂ‚vûd, Edeb 103; Tirmizî, DaavĂ‚t 34
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadîs-i şerîf, bir onceki hadisin Ă‚deta bir parcası veya devamı gibidir. Evinden cıkarken “bismillah, tevekkeltu alellah ve lĂ‚ havle ve lĂ‚ kuvvete illĂ‚ billah” diyenin, Allah ’a guven tazeleyip, işlerini, hatadan korunmasını, tĂ‚at ve hayırlara muvaffak kılınmasını Allah ’ın yardımına bağlayan yani inancını boylece ortaya koyan kişinin, umduklarına kavuşacağını haber vermektedir. Ustelik şeytanın kendisini yanıltmaktan umidini kesip uzaklaşacağını bildirmektedir.
Tevekkul etmesini bilen, tam bir guvenceye kavuşmuş demektir. Kulun Alah ’a tevekkul ettiğini bilmediği icin onu yanıltmaya calışan şeytanı, durumu bilen şeytanın, “Boşuna uğraşma, o sigortalandı” diye uyarması, Allah ’a tevekkulun gucunu gosterir.
Hadisten Oğrendiklerimiz Nelerdir? Allah ’a guvenip sığınmak, en sağlam barınakta korunmak demektir. Evden cıkarken hadisteki cumlelerle dua etmek mustehabtır. Bunu alışkanlık haline getirmek, cocuklara da oğretmek gerekir. Peygamberimizin (s.a.v) Tavsiyesi Enesradıyallahu anh şoyle dedi:
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem zamanında iki kardeş vardı. Bunlardan biri (ilim oğrenmek icin) Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ’e gelir, diğeri de (gecimlerini temin icin) calışırdı. (Bir gun) calışan kardeş, otekini Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ’e şikĂ‚yet etti. Peygamber aleyhisselĂ‚m da:
- “Belki de sen, onun yuzunden iş buluyor, rızıklandırılıyorsun” buyurdu. (Tirmizî, Zuhd 33)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Birlikte yaşayan iki kardeşten biri, otekine işinde ve sanatında yardım edeceği yerde Hz. Peygamber ’in meclislerine devam ederek ilim oğrenmeyi yeğlemişti. Bu durum, bir sure sonra oteki kardeşin şikĂ‚yetlenmesine, bu şikĂ‚yetini Resûl-i Ekrem ’e kadar iletmesine sebep oldu. Bu zat, kardeşinin de kendisi gibi calışmasını, gecimlerine katkıda bulunmasını istiyordu. Butun yukun kendisine kalmış olmasından yakınıyordu. Gorunuşe gore de haklıydı.
Durumu oğrenen Hz. Peygamber, işin farklı bir yonune dikkat cekerek:
- “Kimbilir, belki de sen, ilim peşinde olan o kardeşine de baktığın icin iş buluyor, san ’atını icrĂ‚ ediyor, boylece kazancın kolaylaşıyor, belki de sen ona değil, o sana bakıyor” buyurdu. Bu ifadesiyle Hz. Peygamber calışmayı terketmeyi tavsiye etmiyor, aksine, ilmin gecime katkısının olmadığını sanmanın yanlışlığına dikkat cekiyor. Nitekim bir başka hadîs-i şerîfte de Resûl-i Ekrem Efendimiz:
“İlim oğrenen kişinin rızkını Allah TeĂ‚lĂ‚ ustlenmiştir”buyurmaktadır. Bir başkasında da:
“Kardeşinin yardımında bulunduğu surece, Allah da kuluna yardım eder”denilmektedir.
Netice olarak, Allah kendisine guvenen kulunu mahrum bırakmaz, onu değişik şekillerde rızıklandırır. Tevekkulun karşılığı, sebepler dunyasında herhangi bir yolla, herhangi bir şekilde mutlaka gorulur. Hadîs-i şerîfte bu yollardan birine işaret edilmektedir.
Durumun nezĂ‚ketine uygun bir duşunceye sahip olmak gerek. Eskilerin “iyi duşun” diye yaptıkları ikazları, boylesi yerlerde insan, daha iyi algılayabilmektedir. “Gucsuz ve zayıflarınız sebebiyle rızıklandırılıyor ve destekleniyorsunuz.”hadîs-i şerîfi de [bk. 273 ve 274. hadisler] bu noktada daha bir netleşiyor. İlĂ‚hî yardım ve tecellinin bir cok yolu vardır. “Allah, akla hayĂ‚le gelmeyen yer ve yonlerden kul