
Allah ’ın (c.c) rahmetini umit etmek ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Ayet ve hadislerle Allahın (c.c) rahmetinden umit kesmemenin onemi ve fazileti...Allah'ın (c.c) rahmeti ve mağfireti geniştir. Allah'a (c.c) ve Resulune (s.a.v) layık bir kul olma adına caba gosteren her Musluman Allah'ın (c.c) rahmetinden daima umitvardır. Allah'ın (c.c) rahmetinden ve mağfiretinden asla umit kesmez.
ALLAH ’IN RAHMETİNİ UMİT ETMEK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER “De ki: Ey nefislerine karşı haksızlık yapmakta aşırı giden kullarım! Allah ’ın rahmetinden umit kesmeyin. Allah butun gunahları bağışlar. Cunku O, yarlığayıcı ve bağışlayıcıdır.” - Zumer sûresi (39), 53
Âyet-i kerîmede gecen israf kelimesi, insanın yaptığı herhangi bir işde haddini aşması demektir. Burada gunahta aşırı giderek kendi oz nefislerine haksızlık edenlere hitĂ‚bedilmektedir.
Kul kusursuz olmaz. Bazılarının kusuru ise gercekten buyuk, cok buyuk olabilir. Ama bir de Allah ’ın rahmeti vardır. Her dinde soz konusu edilen Allah ’ın rahmeti, gercek ifadesini dinimizde bulmuştur. Dunyada hicbir din, bu Ă‚yetin verdiği teselli ve umidi veremez. Cunku Ă‚yet, Allah ’ın engin rahmeti karşısında, işlenen butun kusur ve gunahların onemini kaybedeceğini ve her insanın o ilĂ‚hî rahmetten istifade edebileceğini ifade buyurmaktadır. Bu sebeple Hz. Ali ve Abdullah İbni Omer gibi bazı sahĂ‚bîler, Kur ’an ’da en umit verici Ă‚yetin bu Ă‚yet olduğu goruşun-dedirler.
Ayrıca Ă‚yette, Allah ’ın mağfiretinden değil de rahmetinden umidinizi kesmeyin, buyurulmuş olması, cok daha buyuk umit kaynağıdır. Cunku rahmetle muamele, bağışlamaktan sonraki lutuf ve ikramları da icine alır. Nitekim umit kesmemenin gerekcesi olarak Ă‚yette “Allah ’ın butun gunahları bağışlayacağı” zikredilmektedir.
Hic şuphesiz bu Ă‚yette ilĂ‚hî rahmetin enginliğinin hatırlatılması, gunah işlemeye teşvik icin değil, en gunahkĂ‚r insanların bile bir an once tovbe etmelerini sağlamak icindir. Âyet-i kerîmenin nuzûl sebebi kĂ‚firlerin musluman olması ise de hukmun, Ă‚sîlerin tovbesini kapsadığında da şuphe yoktur. Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚, tovbe edilmemesi halinde sadece şirki affetmeyeceğini, bunun dışında dilediği kimselerin butun gunahlarını bağışlayacağını bildirmiştir [bk. Nisa sûresi (4), 48 ].
“Biz nankorluk edenden başkasını cezĂ‚landırır mıyız?” - Sebe ’ sûresi (34), 17
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, Sebe ’lilerin sahip kılındıkları nimetleri hatırlattıktan sonra, onların şukur yerine nankorluk ettiklerini ve bu yuzden de uğratıldıkları sel felĂ‚ketini anlatmaktadır. Bu felĂ‚ket sonrası o guzelim ulkenin aldığı icler acısı hal gozler onune serildikten sonra, Allah TeĂ‚lĂ‚, onların nankorluk ettikleri icin boylesine bir cezaya carptırıldıklarını bildirmekte ve sonra da “Biz nankorlukte ve kufurde diretenden başkasını cezalandırır mıyız? buyurmaktadır. Bir başka okuyuşa gore Ă‚yetin anlamı, “Nankorluk edenden başkası cezalandırılır mı?” olmaktadır.
Her iki okuyuşa gore de Ă‚yet-i kerîmeden anlaşılan, muminlerin boylesi bir cezalandırmaya tĂ‚bi tutulmayacakları mujdesidir. Cunku iman icin dĂ‚ima mağfiret ve bağışlanma varolagelmiştir.
“Gercekten bize vahyolundu ki azap, yalanlayan ve yuz cevirenleredir.” - TĂ‚hĂ‚ sûresi (20), 48
Yeryuzunde tanrılık iddia ederek haddini aşmış ve İsrailoğullarına buyuk zulum yapmış olan Firavn ’a gidip onu imana davet edecek olan Hz. MûsĂ‚ ve kardeşi Hz. HĂ‚rûn, daha onceden Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından ona neler soyleyecekleri konusunda bilgilendirilmişlerdi. İşte bu Ă‚yet de, Firavn ’a soylemeleri icin kendilerine verilen ilĂ‚hî tĂ‚limat arasında yer almakta ve ilĂ‚hî bir kanunu (sunnetullah) dile getirmektedir: “Azap, peygamberleri yalanlayan ve Hak ’tan yuz cevirenler uzerine iner!”
Yine bu Ă‚yette iman edenlerin selĂ‚mette olduklarına işaret bulunmaktadır. Bu sebeple muminlerin -işledikleri gunahlara rağmen- Allah ’ın rahmetinden umitli olmaları gerekmektedir. Nitekim Allah TeĂ‚lĂ‚ bir buyuk mujdeyi daha şoyle vermektedir:
“Rahmetim, her şeyi kuşatmıştır.” - A ’rĂ‚f sûresi (7), 156
Bu ilĂ‚hî mujdenin icinde yer aldığı A ’rĂ‚f sûresinin 156. Ă‚yetinin meĂ‚li şoyledir: “Bize bu dunyada da iyilik yaz Ă‚hirette de. Cunku biz (tovbe ederek) sana donduk. Allah buyurdu: “Kimi dilersem onu azĂ‚bıma uğratırım; rahmetim ise, her şeyi kuşatmıştır. Onu kotulukten sakınanlara, zekĂ‚tı verenlere ve Ă‚yetlerimize inananlara yazacağım.”
Bu Ă‚yetin ust kısmında belirtildiği uzere MûsĂ‚ aleyhisselĂ‚m, İsrailoğullarından 70 kişi secip tovbe icin Tûr-i SînĂ‚ ’ya goturmuştu. Orada cereyĂ‚n eden olaylar sonucu şiddetli bir deprem (recfe) ile bu kişiler bayılmışlardı. Bunun uzerine Hz. MûsĂ‚, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya tazarru ’ ve niyĂ‚zda bulunarak, bağışlanmalarını dilemiş ve niyĂ‚zını “Bize bu dunyada da iyilik yaz Ă‚hirette de. Cunku biz tovbe ederek sana donduk” diye bitirmişti.
Allah TeĂ‚lĂ‚ kendisine “Kimi dilersem onu azĂ‚bıma uğratırım. Rahmetim ise, her şeyi kuşatmıştır...” diye cevap vermiştir. Burada rahmetin her şeyi kuşattığı, gecmiş zaman kipiyle, azĂ‚bın ise gelecek zaman siğasıyla beyan edilmiş olması, dunyada “şey” denilen her nesnenin başlangıc (mebde ’) itibariyle Allah ’ın rahmetine mazhar kılındığını gostermektedir. AzĂ‚bın ise, ortam veya sonuc itibariyle soz konusu olacağı anlaşılmaktadır. Bu demektir ki, onceden rahmet sahasına girmiş olanlardan daha sonra azĂ‚b cekecek olanlar bulunabilecektir. Tabiî, bağışlanıp rahmet sahasında kalacaklar da bulunacaktır. Dunyada rahmetle muamele gormuş olmak, Ă‚hirette de aynı muameleyi gorme garantisi değilse de umididir.
Rahmeti ve rahmetin sonucu olan dunya ve Ă‚hiret iyiliğini Allah TeĂ‚lĂ‚, “Kotulukten sakınanlara, zekĂ‚tı verenlere ve Ă‚yetlerimize inananlara yazacağım” buyurarak hem Muhammed ummetinin bazı vasıflarına işaret etmiş hem de insanları bu vasıfları kazanmaya davet etmiştir.
Bu engin rahmet-i ilĂ‚hîden yararlanma umit ve gayreti icinde olmak, en buyuk kurtuluş umididir.
HADİSLER “Kim, Allah ’dan Başka İlĂ‚h Yoktur Derse..." UbĂ‚de İbni ’s-SĂ‚mit radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Kim, Allah ’dan başka ilĂ‚h yoktur, yalnız Allah vardır, şeriki yoktur; Muhammed, Allah ’ın kulu ve resûludur. İsĂ‚ da Allah ’ın kulu ve elcisi, Meryem ’e bıraktığı kelimesi ve Allah tarafından (hayat verilen) bir ruhtur. Cennet, haktır ve gercektir, cehennem de haktır ve gercektir” diye şehĂ‚det ederse, Allah o kimseyi, ameli ne olursa olsun, cennete koyar”. (BuhĂ‚rî, EnbiyĂ‚ 47; Muslim, ÎmĂ‚n 46)
Muslim ’in bir başka rivĂ‚yetinde (ÎmĂ‚n 47);
“Allah ’tan başka ilĂ‚h yoktur ve Muhammed Allah ’ın resûludur” diye şehĂ‚det eden kimseye Allah cehennemi haram kılar” buyurulmaktadır.
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Allah ’ın rahmetini umit etme konusunda en buyuk guvencelerden birini kendisinde bulduğumuz bu hadîs–i şerîf, imanı esas alan en kapsamlı hadislerdendir. Peygamber Efendimiz, bu hadislerinde, Ehl-i kitaptan farklı olarak İslĂ‚m ’ın inanc cercevesini belirlemiştir. Zira hadiste Allah ’dan başka, kendisine kulluk yapılmaya lĂ‚yık herhangi bir ilĂ‚h olmadığı, yalnızca Allah ’ın var olduğu, eşi-ortağı bulunmadığı; Muhammed ’in Allah ’ın kulu ve resûlu olduğu ısrarla ifade edilmektedir.
Ayrıca Hz. ÎsĂ‚ ’yı (teslis akidesi gereği) Allah veya Allah ’ın oğlu tanıyan hıristiyanlar ile, Hz. ÎsĂ‚ ’nın peygamberliğini inkar ederek annesi Meryem ’e zinĂ‚ suclamasında bulunan yahudilerden farklı olarak ÎsĂ‚ ’nın da Allah ’ın kulu ve resûlu olduğu belirtilmiştir. Nitekim, NisĂ‚ sûresi ’nin 171 ve 172. Ă‚yetlerinde, “Allah ’ın (tekvini bir emirle) Meryem ’(in rahmin)e bıraktığı bir kelimesi ve Allah ’dan (sadır olan “ol” emriyle vucud bulmuş) bir ruh” olduğu ifade edilmektedir.
Hadiste yer alan Hz. ÎsĂ‚ hakkındaki bu kayıt, cennete girebilmek icin, İslĂ‚m ’ın belirlediği cercevede sağlam bir tevhid inancına sahip olmak gerektiğini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, hıristiyanların ve yahudilerin artık ozellikle Hz. ÎsĂ‚ hakkındaki inanclarını duzeltmeleri gerektiği, kendi inancları uzere kaldıkları surece, tevhide inanmış olamayacakları ve tabiî sonuc olarak da cennete giremiyecekleri anlatılmaktadır. Nitekim peygamberler icinden sadece Hz. ÎsĂ‚ ’nın burada zikredilmesi de, Ehl-i kitabın onun hakkında yanlış inanışlara sahip olmaları sebebiyledir.
Muslim ’deki rivayette “Sekiz cennet kapısından hangisini isterse ondan cennete koyar” ifadesi bulunmaktadır. BuhĂ‚rî ’deki “ameli ne olursa olsun..” beyanı, umit vermek bakımından daha guclu gozukuyorsa da iyice duşunulduğu zaman, her iki ifadenin hemen hemen aynı seviyede umit verici olduğu anlaşılacaktır. Zira “sekiz cennet kapısından herhangi birini tercih hakkı”, “amelinin ne olduğuna bakılmadığını” gosterir. Âlimlerimiz, mu ’min olanın cennete girme bahtiyarlığını mutlaka tadacağını, bunun ise ya doğrudan veya işlediği gunahların cezĂ‚sını cehennemde cektikten sonra gercekleşeceğini bildirmektedirler. Ancak Sahîh-i Muslim ’deki “Allah ’tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah ’ın resûludur, diye şehĂ‚det eden kimseye Allah cehennemi haram kılar” hadisi, -her ne kadar “Cehennemde temelli kalmayı haram kılar” şeklinde yorumlanmışsa da- Allah ’ın ve Resûlu ’nun bildirdiği şekil ve muhtevada inanc sahibi olanların cehennem azĂ‚bından emin olacaklarını tesbit etmekte, başkaca bir şart koşmadığı icin de onceki rivayetten daha buyuk bir umit telkin etmektedir. Umit konusuna, boylesine mutlu bir sonucu belirleyen hadis ile giriş yapmak umit kapılarını sonuna kadar acmış olmak bakımından pek munĂ‚sip duşmuştur.
İmĂ‚m Muslim ’in rivĂ‚yet ettiği bu hadisin, bir de guzel mĂ‚cerĂ‚sı vardır. Hadisin rĂ‚vilerinden SunĂ‚bihî diyor ki: Kendisi olum doşeğinde iken UbĂ‚de İbni ’s-SĂ‚mit ’i ziyĂ‚rete gittim. Durumunu gorunce uzuntumden ağlamaya başladım. Bunun uzerine bana:
- Ağır ol, neden ağlıyorsun bakayım? Allaha yemin ederim ki, benden şĂ‚hitlik yapmam istenirse senin lehinde şehĂ‚det ederim. Bana şefaat yetkisi verilirse, sana şefaat ederim. Gucum yeterse mutlaka sana yardımcı olmaya calışırım, dedi sonra şunları ilĂ‚ve etti: Allah ’a yemin ederim ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’den işittiğim, icinde sizin icin mujde ( hayr ) bulunan her hadisi -biri hĂ‚ric- mutlaka size rivayet ettim. O bir tek hadisi de, son demlerimi yaşadığım bu gun (şu anda) soyleyeceğim. Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’i:
“Allah ’tan başka ilĂ‚h yoktur ve Muhammed Allah ’ın resûludur diye şehĂ‚det eden kimseye Allah cehennemi haram kılar” buyururken işittim.
Bu olay acıkca gosteriyor ki, UbĂ‚de İbni ’s-SĂ‚mit hazretleri son demlerini yaşarken, gercekten buyuk bir umit icinde bulunuyor ve buyuk bir ihtimalle Allah ’ın huzuruna cıkacağını duşunerek ağlamaya başlayan SunĂ‚bihî ’yi de Resûlullah ’dan oğrendiği ilĂ‚hî bir mujde ile teselli ediyordu.
Mujde dozu yuksek olan ve helĂ‚l-haram gibi fıkhî bir hukumle ilgili bulunmayan hadisleri, tenbellik etmesinler diye son ana kadar rivayet etmemek ashĂ‚b-ı kirĂ‚m ’ın yapageldiği bir uygulamadır. Onlar bir gerceği, bir emĂ‚neti gizlemiş olmanın vebĂ‚linden cekinerek son anda boylesi hadisleri rivayet etmişlerdir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? İman, umitli olmak icin yeterlidir. Tevhide sahip cıkmak, Allah ’ın rahmetine kavuşmak icin yegĂ‚ne şarttır. Ehl-i kitabın ozellikle Hz. İsĂ‚ hakkındaki inancları hatalıdır. Bu konuda İslĂ‚m ’ın belirlediği esaslar gecerlidir. Cennet mu ’minler icindir. Yaşarken korkunun, olum oncesinde umidin fazla olması uygundur. Diğer bir soyleyişle olurken umitli olabilmek icin korku yoğun bir yaşayışa sahip olmaya bakmak gerekir. Kim Bir Hayır İşlerse, Ona Onun On Misli Vardır Ebû Zer radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın şoyle buyurduğunu haber vermiştir:
“Kim bir hayır işlerse, ona onun on misli vardır veya daha da artırırım. Kim bir kotuluk işlerse, ona da onun misli vardır. Ya da tamamen affederim. Kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım; kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulac yaklaşırım. Kim bana yuruyerek gelirse, ben ona koşarak varırım. Kim bana hicbir şeyi ortak koşmamak şartıyla dunya dolusu gunahla gelirse, ben kendisini o kadar mağfiretle karşılarım.” - Muslim, Zikir 22
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Yuce Rabbimizin rahmetini umit etmek bakımından bu hadîs-i kudsî bize yeterli guvenceyi vermektedir. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚ ve Tekaddes hazretleri, şirk koşmamak şartıyla, kullarından huzuruna dunya dolusu gunahla cıkacak olanları bir o kadar af ve mağfiretle karşılayacağını bildirmektedir. Bu mujdeden once de iyiliğe on misli ile veya daha fazla, kotuluğe de sadece misliyle veya af ile karşılık vereceğini bildirmektedir.
Karış, arşın ve kulac gibi mesĂ‚fe ve uzaklık olculerini zikretmekten maksat, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın, kulların guzel gayretlerine sur ’atle mukĂ‚bele edeceğini ve ibadetlerini kat kat sevapla karşılayacağını anlatmaktır. Allah ’ın kuluna suratle karşılık vereceğini, rahmetinin pek geniş olduğunu mecĂ‚zen ifade etmektir. Yoksa bu mesĂ‚felerin Allah icin duşunulmesi mumkun değildir. Bir başka şekilde soyleyecek olursak, bu hadîs-i kudsî, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın değişik sıfatlarının tecellilerini anlatmaktadır. Bu sebeple de kelimelerin, zahirî anlamları dışında uygun mĂ‚nalara yorumlanması gerekir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Allah TeĂ‚lĂ‚ yapılan ibadet ve iyiliklere on katı ya da daha fazlasıyla, kotuluklere ise misliyle karşılık verir. Şirk koşmadığı surece, kulun ne kadar gunahı olursa olsun Allah ’ın rahmetinden umit kesmemesi gerekir. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚ kulunu bir o kadar af ve mağfiretle karşılayacaktır. Allah, kullarının umitlerini boşa cıkarmaz. Allah ’a Ortak Koşmadan Olen Cennete Girer CĂ‚bir İbni Abdullah radıyallahu anh şoyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ’e bir bedevî geldi ve:
- Ey Allah ’ın Resûlu! Kişinin cennete veya cehenneme girmesini gerektiren iki etken nedir? diye sordu.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah ’a ortak koşmadan olen cennete girer; Allah ’a şirk koşarak olen de cehennemi boylar” buyurdu.
Muslim, ÎmĂ‚n 151
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Cehennem azĂ‚bından yakayı kurtarıp cennet nimetleri icinde mesut olmak, her muslumanın arzu edeceği bir mutlu sondur. İnsanı boylesi bir Ă‚kıbetten mahrum edecek iş ve tavırlar elbette merak konusu olacaktır. Hadisimizde bu konudaki merakını gidermek isteyen bir bedevî ile karşılaşıyoruz. Bedevî, Efendimiz ’e insanın cennet veya cehenneme girmesini gerektiren iki şey nedir? diye soruyor. Hz. Peygamber de Allah ’a ortak koşmadan olmenin cennete, Allah ’a şirk koşmanın da cehenneme girmeyi gerektirdiği cevabını veriyor.
Allah ’ın eşi, ortağı ve benzeri olmadığı inanc ve ikrarı uzere olmek, tevhid inancına sahip olarak olmek demektir. Sonucu ise cennete girmektir. Ancak herhangi bir yaratığı, isterse bu bir melek veya peygamberlerden biri olsun, Allah ’a ortak tutarak ona kulluk etmek şirktir. Şirk ise, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın affetmeyeceğini bildirdiği yegĂ‚ne gunahtır. Sonucu da tabiî olarak temelli cehennemde kalmaktır.
Hadisimizde amellerden veya gunahlardan hic soz edilmemiş olması, meseleyi temelinden ele almak demektir. Zira şirke bulaşmadan olen kimsenin zina ve hırsızlık gibi buyuk gunah işlemiş bile olsa, cennete gireceğine dair Hz. Peygamber ’in kesin beyanları bulunmaktadır. Allah TeĂ‚lĂ‚, inkĂ‚rdan kaynaklanmayan gunahları dilerse baştan affederek kulunu cennete koyar, dilerse cezasını cehennemde cektirdikten sonra cennete koyar. Ama sonuc, cehennemde temelli kalmamak, cennete girmektir. Ote yandan kesin olan bir başka gercek de kufur ve şirkin insanı ebediyyen cehennemde hapsedeceğidir. Boyle olunca, Sevgili Peygamberimiz, cennet ve cehennemi gerekli ve devamlı kılan asıl meselenin, iman ve şirk olduğuna dikkatimizi cekmiş olmaktadır. Bu da umitli olmak, Allah ’ın rahmetini ummak bakımından oldukca guven veren bir husustur. Zira şirke duşmemek, cennete kavuşmak icin yetmektedir. İbadetler, hayır ve hizmetler, bunların hepsi, cennetteki derecelerle ilgilidir.
Hadîs-i şerîf, mĂ‚naya tesiri olmayan bazı değişik kelimelerle rivĂ‚yet edilmiştir. Ayrıca birinci cumlenin Abdullah İbni Mes ’ûd ’un sozu, yani mevkuf olduğunu gosteren rivĂ‚yeti de vardır (bk. Muslim, İmĂ‚n 150). Ancak, butunuyle Hz. Peygamber ’e ait (merfû

Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Allah ’a şirk koşmadan olen eninde sonunda cennete girer. Allah ’a herhangi bir varlığı ortak tutan ve tovbe etmeden oylece olen kimse de cehennemi boylar ve orada temelli kalır. Tevhid, cennetin anahtarı; şirk cehennemde temelli kalma sebebidir. "Allah Onu Cehenneme Haram Kılar" Enes radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, (bir sefer esnĂ‚sında) terkisine aldığı MuĂ‚z ’a hitĂ‚ben uc defa:
- “Ey MuĂ‚z!” diye seslenmiş, o da her defasında:
- Buyur, ey Allah ’ın Resûlu! emrine Ă‚mĂ‚deyim, diye cevap vermiştir. Bunun uzerine Hz. Peygamber:
- “Kim Allah ’dan başka ilĂ‚h olmadığına ve Muhammed ’in, Allah ’ın kulu ve peygamberi olduğuna icinden gelerek şehĂ‚det ederse, Allah onu cehenneme haram kılar” buyurmuştur. MuĂ‚z:
- Bu mujdeyi muslumanlara haber vereyim de sevinsinler mi, ey Allah ’ın Resûlu? diye izin istemiş; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de:
- “O zaman onlar buna guvenir (hayırlı işler yapmakta) tembel davranırlar” buyurmuştur.
MuĂ‚z (İbni Cebel) boylesi bir bilgiyi gizleme gunahından sıyrılmak icin onu vefatına yakın bir zamanda haber vermiştir.
BuhĂ‚rî, İlim 49; Muslim, ÎmĂ‚n 53
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Sevgili Peygamberimiz, bu hadiste gorulduğu gibi, yolculuklarda bineğine bazı sahĂ‚bîleri bindirirdi. MuĂ‚z İbni Cebel hazretleri de Hz. Peygamber ’in terkisinde bulunma bahtiyarlığına bir kac kere erenlerdendir.
Hz. Peygamber ’in “Ey MuĂ‚z!” diye uc kez seslenmesi, soyleyeceklerine MuĂ‚z ’ın dikkatini iyice cekmek icindir. MuĂ‚z hazretleri de her defasında daha bir istek ve heyecanla “Buyur ey Allah ’ın Resûlu, sizi dinliyorum” diyerek Ă‚deta dikkat kesilmiştir.
Hadisimizin “umitli olmak” konusuyla ilgisi, Hz. Peygamber ’in MuĂ‚z ’a verdiği mujdede yer almaktadır: “Kim Allah ’dan başka ilah olmadığına ve Muhammed ’in Allah ’ın kulu ve peygamberi olduğuna icinden gelerek şehĂ‚det ederse, Allah onu cehenneme haram kılar.”
Burada herhangi bir farzdan bahsetmeden, sadece gonulden şehĂ‚det getirmekle yani samimi bir iman ile cehennemden kurtulma mujdesi verilmektedir. Bu, tam anlamıyla buyuk bir kurtuluştur. Durumun cok buyuk bir sevinc ve umit vesilesi olduğu Hz. MuĂ‚z ’ın, “Gidip bunu muslumanlara haber vereyim de sevinsinler mi?” diye heyecanla izin istemesinden de acıkca belli olmaktadır. Ancak Hz. Peygamber İslĂ‚miyet ’i iyi bilmeyenlerin sırf bu mujdeye guvenerek “kulluk gorevlerinde” tembellik edebilecekleri gerceğini hatırlatmak suretiyle buna mĂ‚ni olmuştur. Bu kısıtlama, ilĂ‚hî lutuflara guvenerek, kulluğun gereklerini unutmanın isabetli bir davranış olmadığını ortaya koymaktadır. Aynı zamanda her bilginin herkese duyurulması gerekmediğini de hatırlatmaktadır.
Burada bu buyuk mujdeyi bize veren Hz. Peygamber ’in, gecmiş ve gelecek hataları bağışlanmış olduğu halde nicin cok ibadet ettiği kendisine sorulunca, “Şukreden bir kul olmayayım mı?” cevabını verdiğini de hatırlamamız yerinde olacaktır.
Ote yandan hadisimiz, MuĂ‚z İbni Cebel hazretlerinin, boylesi mujde dozu cok yuksek ozel bilgileri doğru anlayabilecek ve “kulluk”ta kusur etmeyecek bir seviyede olduğunu da gostermektedir. Cunku gorulduğu gibi, Hz. Peygamber herkese duyurulmasını istemediği bir buyuk mujdeyi ona vermiştir.
MuĂ‚z İbni Cebel bu ozel bilgiyi, vefatı anına kadar saklamış, kimseye soylememiştir. Ancak konmuş olan yasağın, herkesi kapsamadığı, onu yanlış anlamayacak olanlara duyurulmasında bir sakınca bulunmadığı duşuncesiyle ve onemli bir bilgiyi gizlemiş olarak Ă‚hirete gitmekten de cekindiği icin en son anda bazı yakın dostlarına haber vermiştir. Hadisimizin ravisi Enes İbni MĂ‚lik hazretleri de onlardan biridir.
“Gunahtan sıyrılmak” duşuncesiyle bazı sahĂ‚bîlerin, bildikleri bazı gercekleri ihtiyat icinde son anda nakletmiş olmaları, bu bilgilerin kitaplarda yer almasından sonraki muslumanları uyarmaya yetmiş ve boylece onların aldanmaları onlenmiştir.
Kimileri bu hadisi, farzların emredilmesinden onceki bir donem icin gecerli saymış, kimileri de “cehennemde temelli kalmamak” şeklinde anlamış ise de, hadiste herhangi bir kayıt bulunmadığını dikkate alarak onu en geniş mĂ‚nasıyla anlamak daha doğru olacaktır. “ Umit” de burada yatmaktadır. Yani samimi bir iman, kurtuluşun gercek sebebidir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Tevhid inancı başlı başına bir kurtuluş mujdesi ve sebebidir. İlim, anlayışı yerinde olanlara verilmelidir. İki kişi bir hayvana binebilir. Kaplarınızı Getirip Bundan Alınız! Ebû Hureyre veya Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anhumĂ‚ - burada rĂ‚vi, hadisin bu iki sahĂ‚bîden hangisinden rivĂ‚yet edildiğinde tereddut etmiştir. SahĂ‚bîlerin hepsi de Ă‚dil olduğu icin sahĂ‚bînin kimliği hakkındaki tereddut hadisin sıhhatine zarar vermez- şoyle dedi:
Tebuk Gazvesi ’nde şiddetli aclık cektikleri icin sahĂ‚bîler:
- Ey Allah ’ın Resûlu! İzin verseniz de develerimizi kesip yesek ve ic yağı elde etsek? dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Peki oyle yapın!” buyurdu. Derken Omer radıyallahu anh geldi ve şoyle dedi:
- Ey Allah ’ın Resûlu! Eğer sen develeri kesmelerine izin verirsen, orduda binek azalır. Fakat (isterseniz), onlara ellerinde bulunan azıklarını getirmelerini emrediniz ve sonra da ona bereket vermesi icin Allah ’a dua ediniz. Umulur ki Allah, bereket ihsan eder.
Bunun uzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Peki oyle yapalım!” buyurdu ve deriden bir yaygı getirtip serdirdi. Sonra da elde mevcut erzakın getirilmesini emretti.
Askerlerden kimi bir avuc darı, kimi bir avuc hurma ve kimi de ekmek parcacıkları getirdi. Yaygı uzerinde gercekten pek az bir şey birikmişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bereket vermesi icin Allah ’a dua etti ve sonra:
– “Kaplarınızı getirip bundan alınız! buyurdu. Askerler kaplarını doldurdular. Oylesine ki doldurulmadık bir tek kap bırakmadılar. Sonra da doyuncaya kadar yediler yine de bir hayli yiyecek arttı.
Bunun uzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
- “Allah ’dan başka ilah olmadığına ve benim Allah ’ın resûlu olduğuma şehĂ‚det ederim. Allah ’ın birliğine ve Muhammed ’in peygamberliğine şeksiz suphesiz inanmış olarak Allah ’a kavuşmayan kimse, cennet(e girmek)ten mutlaka alıkonur.”
Muslim, ÎmĂ‚n 45
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Bizans hukumdarının kışkırttığı Arab kabilelerinin Medine ’ye hucum edecekleri haberi uzerine, hicretin dokuzuncu yılında Hz. Peygamber tarafından gercekleştirilen Tebuk Seferi cok sıcak bir mevsime denk gelmişti. Ustelik o sene Medine ’de kıtlık da vardı.
Bu şartlarda cıkılan yolculukta, azıkları tukenen musluman askerler, su taşımakta kullandıkları develeri kesip etlerini yemek ve ic yağlarını da yağ olarak kullanmak istediler. İcinde bulundukları şartlara bakarak Hz. Peygamber bu isteği kabul etti. Ancak Hz. Omer ’in gerekceli itirazı uzerine, haklı uyarı ve tekliflere daima acık olan Sevgili Peygamberimiz, verdiği izni kaldırdı. Toplanan erzĂ‚k uzerine yaptığı bereket duası sonucunda orduda bulunan herkes kabını doldurdu. Oturup yedikleri halde yine de bir miktar yiyecek arttı. Bu, Hz. Peygamber ’in mucizelerinden biriydi.
Bu son derece etkileyici ve mutluluk verici ortamda Hz. Peygamber, daima yaptığı gibi bir temel gerceğe ve mu ’minleri her turlu tehlike ve endişeden kurtarıcı bir noktaya dikkat cekti.
Once kendisi Allah ’ın birliğine ve kendisinin Allah ’ın elcisi olduğuna şehĂ‚det getirdi. Sonra da boyle bir inanc ve şehĂ‚dete butun gonluyle inanarak, Ă‚hirete gocen kimselerin cennete girecekleri mujdesini verdi.
Hadisin konumuzla ilgisi işte bu son cumlede yatmaktadır. Tereddetsuz bir iman cennete girmek icin kĂ‚fidir. Bundan daha buyuk umit kaynağı olur mu?
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Harb halinde şahsî mallar uzerinde tasarrufta bulunabilmek icin komutandan izin almak gerekir. Uygun gorulmeyen karar ve uygulamalarla ilgili olarak yetkililere ikaz ve yeni tekliflerde bulunmak mumkundur. Hz. Peygamber ’in duĂ‚sı makbuldur. Sunnet sunnetin hukmunu ortadan kaldırır. Nitekim Hz. Peygamber, develerin kesilmesi icin once verdiği izni sonradan durdurmuş ve farklı bir uygulama yapmıştır. Şeksiz ve şuphesiz olarak kelime-i şehĂ‚dete inanan kimse cennete girer. En sıkıntılı anlarda bile bir cıkış yolu bulunacağı umidi icinde olmak gerekir. Evinin Neresinde Namaz Kılmamı İstersin? Bedir Gazvesi ’ne katılmış sahĂ‚bîlerden İtbĂ‚n İbni MĂ‚lik radıyallahu anh şoyle dedi:
Kendi kabilem olan SĂ‚lim oğullarına imamlık yapıyordum. Benim (evim)le onlar arasında bir vĂ‚di bulunuyordu. Yağmur yağdığı zaman o vĂ‚diyi gecip mescidlerine gitmek benim icin cok gucleşiyordu. Bu sebeple Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e geldim ve şoyle dedim:
- Ey Allah ’ın Resûlu! Gozlerim iyi secmiyor. Onlarla benim aramdaki vĂ‚dinin deresi yağmur yağdığı zaman taşıyor, benim icin onu gecmek cok gucleşiyor. Binaenaleyh evimi teşrif edip bir yerinde namaz kılsanız, Ben sizin namaz kıldığınız yeri namazgĂ‚h edinmek istiyorum.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- “(İnşallah) bu isteğini yerine getiririm” buyurdu.
Ertesi sabah, guneş yukseldiği bir vakitte, Ebû Bekr ile birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana geldi. İceri girmek icin izin istedi, verdim. İceri girdi, daha oturmadan:
- “Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?” buyurdu. Namaz kılmasını istediğim yeri gosterdim, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem orada tekbir alıp namaza durdu. Biz de arkasında saf bağladık. İki rek ’at namaz kıldırdı sonra selĂ‚m verdi, biz de selĂ‚m verdik. Namazı bitirince Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem ’i, kendisi icin hazırlanmış olan hazireyi yemesi icin alıkoyduk. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in bizde olduğunu duyan mahalle halkının erkeklerinden bir grup geldi. Evde epeyce insan toplandı. İclerinden biri:
- MĂ‚lik (İbni Duhşum) ne yaptı? Onu goremiyorum, dedi. Bir başkası:
- O, Allah ve Resûlunu sevmeyen bir munĂ‚fıktır, dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, derhal mudĂ‚hale ederek:
- “Oyle deme! Gormuyor musun o, Allahın rızĂ‚sını dileyerek lĂ‚ ilĂ‚he illallah diyor” buyurdu.
Bunun uzerine adam:
- Allah ve Resûlu daha iyi bilir. Ancak biz, Allah ’a yemin olsun ki, kendisini munĂ‚fıkları sever ve onlarla duşer-kalkar olarak goruyoruz, dedi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
- “Allah TeĂ‚lĂ‚, rızĂ‚sını umarak lĂ‚ ilĂ‚he illallah diyen kimseyi cehenneme haram kılmıştır.”
BuhĂ‚rî, SalĂ‚t 45, 46, EzĂ‚n 4, 5, 153, 154, Teheccud 25, 33, 36, MeğĂ‚zî, 12, 13, Et ’ime 15, Rikak 6, İstitĂ‚betu ’l-murteddîn 9; Muslim, ÎmĂ‚n 54, 55, MesĂ‚cid 263, 264, 265, FezĂ‚ilu ’s-sahĂ‚be 178. Ayrıca bk. NesĂ‚î, İmĂ‚me 10, 46, Sehv 73; İbni MĂ‚ce, MesĂ‚cid 8
İtbĂ‚n İbni MĂ‚lik
İtbĂ‚n (veya UtbĂ‚n) İbni MĂ‚lik, Medineli muslumanlardan olup Hazrec kabilesinin SĂ‚lim oğulları kolundandır. Yukarıda da işaret edildiği gibi Bedir Gazvesi ’ne katılan mucĂ‚hidlerdendir. Hayatını SĂ‚lim oğullarına imamlık yaparak gecirmiştir. İyi gormeyen gozlerinin daha sonraları tamamen kapandığı anlaşılmaktadır. O bu halinde de bulunduğu mahallin insanlarına imamlık yapmaya devam etmiştir.
BuhĂ‚rî ve Muslim ’de bundan başka rivĂ‚yeti bulunmamaktadır.
İbn Sa ’d ’ın bildirdiğine gore, hicretin ilk gunlerinde ensar ile muhacirler arasında gercekleştirilen kardeşlik antlaşmasında Hz. Peygamber, Hz. Omer ile İtbĂ‚n ’ı kardeş yapmıştır.
Hz. Peygamber Tebuk Gazvesi ’ne cıktığı zaman, İtbĂ‚n ’ı Medine ’de yerine vekil olarak bırakmıştır.
Kendisi, MuĂ‚viye zamanında oldukca ileri yaşlarda iken Medine ’de vefat etmiştir.
Allah ondan razı olsun.
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Konumuzu, en son cumlesi dolayısıyla ilgilendiren hadîs-i şerîf, zengin muhtevasından oturu BuhĂ‚rî ’de ondan fazla yerde gecmektedir. Hadisimizden elliden fazla hukum cıkarılmıştır. Hadisin butun rivayetlerini goz onunde bulundurarak olayı şoylece ozetlemek mumkundur:
SĂ‚lim oğullarına imamlık yapmakta olan İtbĂ‚n, gozlerinin rahatsız olması ve evi ile mescid arasındaki derenin yağmur yağdığında taşması sebebiyle, Mescid-i Nebevî ’ye gidemediğini soyleyerek Hz. Peygamber ’den evinde namaz kıldırma izni istemiştir. Buyuk bir ihtimalle, mescidi bırakıp evini mescid edinmesinin tepki ile karşılanmaması icin Hz. Peygamber ’den evinde namaz kılmasını, kendisinin de orada namaz kılmak ve kıldırmak istediğini bildirmiştir. İtbĂ‚n ’ın bu arzusu, sırf bir teberruk yani Hz. Peygamber ’in namaz kıldığı yerde namaz kılmak isteği olarak değerlendirilmemelidir. Hz. Peygamber ’den fiilen musĂ‚ade almış olmak gibi bir duşunceyi de akla getirmektedir.
Hz. Peygamber, bu isteği makul karşılamış ve hemen ertesi gun şoyle guneşin biraz yukseldiği bir vakitte yanında Hz. Ebu Bekir ve daha başka sahabîler de olduğu halde İtbĂ‚n ’ın ikĂ‚metgĂ‚hına gitmiş, iceri girmek icin izin istemiş, iceri girince de daha yerine oturmadan, “Evinin neresinde namaz kılmamı istiyorsun?” diye secim hakkını İtbĂ‚n ’a bırakmıştır. Gosterilen yerde namaza durmuş, bunu fırsat bilen oradaki muslumanlar da saf bağlayıp Hz. Peygamber ’e cemaat olmuşlardır.
Hz. Peygamber ’in burada, ne icin davet edildiyse once onu yaptığını goruyoruz. Cunku yemek icin davet edildiği yerlerde once yemek yediği başka rivayetlerde kaydedilmektedir.
Namaz sonrasında hazîre denilen un ve ince kıyılmış etten yapılan bulamac aşı ikrĂ‚m edilmek icin misafirler alıkonulmuştur. Bu arada Hz. Peygamber ’in teşrifini duyan mahalle sakinleri de İtbĂ‚n ’ın evine gelmişler boylece evde epeyce kalabalık bir cemaat oluşmuştur.
Sohbet esnasında, Bedir Harbi gazilerinden ve daha sonra Hz. Peygamber ’in, munĂ‚fıkların yaptığı Mescid-i dırĂ‚r ’ı yakmağa gondereceği ekipte yer alacak olan MĂ‚lik İbni Duhşum ’un orada bulunmaması, bazı kişilerce hoş karşılanmamış ve hatta munĂ‚fıklarla arasının iyi olması, onun da munĂ‚fık olduğuna delil sayılmak istenmiştir. Hz. Peygamber bu duşunceye katılmamış, samimiyetle lĂ‚ ilĂ‚he illallah diyen kimseler hakkında boyle konuşulmaması gerektiğini bildirmiştir. Sonucta da en buyuk mujdeyi vererek: “Allah TeĂ‚lĂ‚, rızĂ‚sını umarak “lĂ‚ ilĂ‚he illallah” diyen kimseyi cehenneme haram kılmıştır” diye buyurmuştur.
Gecmişte Ă‚limlerimiz bu mutlak mujdeyi farklı gerekcelerle bazı kayıtlara bağlamışlar ve ozetle şoyle acıklamışlardır:
“Cehenneme haram kılar demek orada temelli olarak bırakmaz” demektir.
“Kul Allah ’dan af dilediği ve ibadetleri kabul buyurulduğu takdirde cehenneme girmez” demektir.
“Cehenneme girse bile kĂ‚firlerin uğradığı azĂ‚ba uğratılmaz”demektir. Buna gore gunahkĂ‚r muslumanlar cehenneme girse bile, orada temelli kalmazlar, kĂ‚firlere yonelik olarak bildirilmiş olan “Onların derileri ateşte yanıp piştikce, azĂ‚bı duysunlar diye onlara tazelenmiş başka deriler veririz” [NisĂ‚ sûresi (4), 56] Ă‚yetinin hukmune tabi tutulmazlar. Ravilerinden biri zayıf olan bir hadîs-i şerîfte, “Cehennem sıcağının ummetime tesiri ancak hamam sıcağının tesiri gibidir” (bk. Heysemî, Mecma ’u ’z-zevĂ‚id, X, 360) buyurulmakta ve bu mĂ‚na teyid edilmektedir. Ahmed Naîm merhumun ifadesiyle, “Bu hadise gore kĂ‚fir ile mu ’min-i fĂ‚sık ’ın yanmaları arasındaki fark, birinin hamam kulhanı icine atılmış odun gibi yanması, diğerinin ise pek sıcak hamam halvetinde pek ziyĂ‚de bunalıp muazzep olması kabilindendir” (bk. Tecrid Tercemesi, II, 367).
Bu değerlendirmelere rağmen, Allah ’ın rahmetini ummak (recĂ‚) konusunda cok buyuk bir guvence veren hadisimizi kendine has genelliği icinde anlamak ve onun getirdiği mujdeye lĂ‚yık olabilmek icin iman ikrarında samimi olmaya bakmak lĂ‚zımdır. Muellif Nevevî ’nin burada hicbir kayda işaret etmemiş olması, hadisi genelliği icinde anlamaktan yana olduğunu gostermektedir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Gozleri gormeyen kimsenin imamlık yapması cĂ‚izdir. Evlerde namaza ayrılacak yerler, sahibinin mulkiyetinden cıkmaz. Mahalle icinde mescid yapılan yerler ise, ozel mulkiyetten cıkar. SĂ‚lih ve faziletli kimselerin namaz kıldıkları yerlerde, hayır ve bereket umarak namaz kılmak cĂ‚izdir. Gunduz cemaatle nĂ‚file namaz kılınabilir. Ev sahibinin izni ile misĂ‚firin imamlık yapması cĂ‚izdir. Bir kişi, kendisinden daha faziletli bir başkasını herhangi bir işi icin evine davet edebilir. Yonetici veya Ă‚lim, gittiği yere arkadaşlarını da goturebilir. Hakkında yersiz tenkid ve ithamlarda bulunulan kişiyi savunmak gerekir. Samimiyetle kelime-i tevhidi soyleyen ve bu ikrar ile olen kimse cehenneme girmez, (girse de orada temelli kalmaz). Herhangi bir sebeple Allah ’ın rahmetinden umit kesmek doğru değildir. Bir Kadının Cocuğunu Ateşe Atacağına İhtimal Verir Misiniz? Omer İbnu ’l-HattĂ‚b radıyallahu anh şoyle dedi:
“(Bir keresinde) Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’e (ayrı duştuğu) cocuğuna duyduğu ozlemden dolayı rastladığı her cocuğu kucaklayan, goğsune bastırıp emziren bir kadının da aralarında bulunduğu bir esir grubunu getirdiler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem cevresindekilere (o kadını işaretle):
- “Bu kadının cocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?”diye sordu.
- AslÂ, atmaz! dedik.
Bunun uzerine Hz. Peygamber:
- “İşte Allah TeĂ‚lĂ‚ kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir” buyurdu.
BuhĂ‚rî, Edeb 18; Muslim,Tevbe 22. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, CenĂ‚iz 1; İbni MĂ‚ce, Zuhd 35
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? “Anne şefkati” uzerine soylenmiş sozler, yazılmış destanlar ve yaşanmış ve yaşanmakta olan olaylar hemen herkesin bildiği gerceklerdir. Hadisimizde de muhtemelen HevĂ‚zin Kabilesi esirleri icinde bulunan emzikli bir annenin, ayrı duştuğu yavrusunu arayışı, rastladığı her cocuğu kucağına alıp emzirişi, rivayetlere gore en sonunda kendi cocuğunu buluşu ve onu bir daha bırakmamacasına ona sarılışı olayını Hz. Peygamber ve bir grup sahĂ‚benin gordukleri anlatılmaktadır. Her olayı ummetinin eğitimi ve bazı gerceklerin oğretimi icin fırsat bilen sevgili Peygamberimiz, bu olayı Allah ’ın, kullarına olan merhametine misĂ‚l gostermiştir.
Bir anne kolay kolay yavrusundan nasıl vazgecmez, onu her ceşit yaramazlığına rağmen şefkat ve hoşgoru ile karşılar ise, Allah TeĂ‚lĂ‚ da kullarına, bir anneden cok daha ileri derecede şefkat ve merhametle muamele eder. Bu gercek ise, biz kullar icin en buyuk umut kaynağıdır. Annesinin himĂ‚yesinde olduğunu bilen cocuğun duyduğu huzurdan daha buyuk bir huzuru, merhameti herkesi kuşatmış olan Allah ’ın kullarının duyması pek tabiidir.
Unutulmamalıdır ki Allah TeĂ‚lĂ‚ kuluna, onun kendisini duşunduğu gibi davranır. Bu sebeple O ’nun rahmetiyle tecelli edeceğini duşunmek, daima boyle bir umit icinde olmak, “Ben kulumun beni duşunduğu gibiyim” kudsî hadisini hic unutmamak, bizlerin en buyuk gorevi ve guvencesi olmalıdır.
Burada şuna da işaret edelim ki, Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî hazretlerinin rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfe gore, esir de olsa anne ile yavrusunun arasını ayırmamak lĂ‚zımdır (bk. Tirmizî, Buyû ’ 52; Siyer 17; DĂ‚rimi, Siyer 38; Ahmed İbni Hanbel, Musned, V, 413 ).
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Musluman Allah ’tan umit kesmemeli, O ’nun kendisine hep iyi davranacağını duşunmelidir. Allah TeĂ‚lĂ‚ kullarına karşı herkesten daha merhametlidir. Yaşanan ve bilinen gercekleri, dinî hakikatları anlatmak icin malzeme olarak kullanmak, uygun bir eğitim ve iknĂ‚ usûludur. Rahmetim Gercekten Gadabıma GĂ‚libtir Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu: “Allah varlıkları yarattığı zaman, kendi katında arşın ustunde bulunan kitabına, “Rahmetim gercekten gadabıma gĂ‚libtir” diye yazmıştır.”
Bir rivĂ‚yette (BuhĂ‚rî, Bed ’u ’l-halk 1) “Rahmetim gadabıma ustun geldi”; bir başka rivayette de (BuhĂ‚rî, Tevhid 22, 28, 55; Muslim, Tevbe 15) “Rahmetim gadabımı aştı“ ifadeleri yer almıştır.
BuhĂ‚rî, Tevhîd 15, 22, 28, 55, Bed ’u ’l-halk 1; Muslim, Tevbe l4-l6. Ayrıca bk. İbni MĂ‚ce, Zuhd 35
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? İnancımıza gore Allah TeĂ‚lĂ‚ icin herhangi bir zaman ve mekĂ‚n belirlemek mumkun değildir. Hadisimizdeki “varlıkları yarattığı zaman” ve “kendi katında arşın ustunde bulunan kitabına” ifadeleri, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın hukumlerinin ezelî olduğunu, hadiste yer alan hukmunun de yaratıklarından gizli ve onların anlayış seviyelerinin ustunde bulunduğunu ifade eder. Yoksa bir zaman ve mekĂ‚n tayin etmek anlamına asla gelmez.
Rahmet, sevĂ‚bın kula ulaştırılmasını anlatır. Gadab, kulun haketmesi sonucu, Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından cezalandırılması demektir.
Allah ’ın rızĂ‚sı da gadabı da irĂ‚de sıfatıyla ilgilidir. İtaatkĂ‚r kuluna sevap vermek dilerse, buna rızĂ‚, Ă‚si kuluna azĂ‚b vermek dilerse, buna da gadab denilir. Rahmetin oncelik ve ustunluğunden maksat, onun cokluğu ve yaygınlığıdır. Bu demektir ki, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın kulları hakkında hayır, nimet ve sevap verme irĂ‚desi; şer, intikam ve azĂ‚betme irĂ‚desinden daha cok ve yaygındır. Bu mĂ‚nayı bazı ilim adamları “Rahmet, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın zĂ‚tının gereğidir, gadab ise, kulun kusuruna bağlıdır” diye acıklamışlardır. Nitekim Allah TeĂ‚lĂ‚, rahmet etmeyi kendi zĂ‚tına farz kılmış [bk. En‘Ă‚m sûresi (6), 12], bir Ă‚yette de “Rabbiniz rahmet etmeyi ilke edindi” [En ’Ă‚m sûresi (6), 54] buyurulmuştur.
Nasıl acıklanırsa acıklansın, hadisimizin ortaya koyduğu gercek, “Rahmetim her şeyi kuşatmıştır” [A ’rĂ‚f sûresi (7), 156] Ă‚yetinde ifade buyurulduğu gibi, yuce Rabbimizin rahmetinin, gadabını aşmış olduğudur. Bu da bizim gibi gunahkĂ‚r kullar icin son derece buyuk bir umit kaynağıdır. O ’nun engin rahmetini ummak icin bundan daha buyuk bir mujde mi olur?
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Allah ’ın rahmeti gadabını aşkındır. “Her şeyi kuşatmış olan” rahmet-i ilĂ‚hîden yararlanabilmek icin ondan asla umit kesmemek gerekir. Nitekim Yuce Rabbimiz, “Allah ’ın rahmetinden asla umit kesmeyiniz” [Zumer sûresi (39), 53] buyurmaktadır. Kul, Allah ’ı nasıl duşunurse, Allah ona oyle tecelli eder. Allah ’ın bize rahmetiyle tecelli edeceğini duşunmek, ayrıca bir kurtuluş umududur. Allah, Rahmetini Yuz Parcaya Ayırmıştır Yine Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’i şoyle buyururken dinle-dim” demiştir:
“Allah, rahmetini yuz parcaya ayırmıştır. Doksan dokuz parcasını kendi katında alıkoymuş, birini yeryuzune indirmiştir. İşte varlıklar bu bir parca rahmet sebebiyle biribirlerine acırlar. Hatta hayvanlar, yavrusunun uzerine basacağı endişesiyle ayağını cekip kaldırır.”
Bir başka rivĂ‚yette (Muslim, Tevbe 19) şoyle buyurulmuştur:
“Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın yuz rahmeti vardır. Bunlardan birini insanlar, cinler, hayvanlar ve bocekler arasına indirmiştir. Onlar bu sebeple birbirlerini sever ve birbirlerine acırlar. Yabani hayvan yavrusuna bu sebeple şefkat gosterir. Allah, o doksan dokuz rahmeti kıyamet gunu kullarına merhamet etmek icin yanında alıkoymuştur.”
BuhĂ‚rî, Edeb 19; Muslim, Tevbe 17, 19. Ayrıca bk. Tirmizî, DaavĂ‚t 99; İbni MĂ‚ce, Zuhd 35
Muslim ’in SelmĂ‚n-ı FĂ‚risî ’den naklettiği bir başka hadiste (Tevbe, 20), Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurmuştur:
“Hic şuphesiz Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın yuz rahmeti vardır. Bu rahmetten bir tanesi sebebiyle varlıklar birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuzu ise, kıyamet gunune alıkonmuştur.”
Yine Muslim ’deki bir başka rivĂ‚yette (Tevbe, 21) Hz. Peygamber şoyle buyurmuştur:
“Allah, gokleri ve yeri yarattığı gun, yuz rahmet halketmiştir. Her bir rahmet goklerle yer arasını dolduracak enginliğe sahiptir. Bunlardan sadece bir rahmeti yeryuzune indirmiştir. İşte anne yavrusuna bu sĂ‚yede şefkat gosterir. Yabani hayvanlar ve kuşlar bunun sonucu olarak birbirlerine merhamet ederler. Allah TeĂ‚lĂ‚ kıyamette bu biri doksan dokuza katarak rahmetini yuze tamamlayacaktır.”
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hemen hepsi aynı mĂ‚nada ve aynı gerceği gozlerimiz onune seren bu rivayetler, yeryuzunde varlıklar arasında gorduğumuz şefkat ve merhamet dolu davranışların, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın nihayetsiz rahmetinin cok kucuk bir bolumunun eseri olduğunu ortaya koymaktadır. O ’nun hudutsuz rahmetinin boyle yuz parcaya bolunmuş olduğunun bildirilmesi, bize konuya ait bir fikir verebilmek icindir.
Yuzde biri, yeryuzundeki butun şefkat, sevgi ve merhamet olay ve davranışlarının kaynağı ise, yuzde yuzunun tecellisinin nasıl bir ortam meydana getireceğini şoyle bir duşunmemiz ve tabiî umutlanıp sevinmemiz gerekir. Aynı zamanda bu ifadeler, yuce rabbimizin rahmetine sınır cizilemeyeceğini anlatır.
O dehşetli kıyamet gununde, ilĂ‚hî rahmetin butunuyle tecelli edeceği mujdesi, bizler icin en buyuk guvencedir. Oylesine ki, hadisimizin BuhĂ‚rî ’deki bir başka rivĂ‚yetinde (Rikak 19), “Eğer kĂ‚fir, Allah ’ın katındaki rahmeti kavrayabilse, asla cennetten umidini kesmez” buyurulmaktadır. Boylece konuya ait umidin sınırları, daha doğru bir ifade ile, sınırsızlığı gozlerimiz onune serilmektedir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Allah ’ın rahmeti sınırsızdır. Bizlere o sınırsız rahmetten cok kucuk bir parcası verilmiştir. Dunya hayatında gorulen şefkat ve merhametin kaynağı işte bu yuzde birlik rahmettir. Allah TeĂ‚lĂ‚ kıyamette kullarına sınırsız rahmetiyle muĂ‚mele edecektir. Merhameti boylesine bol mevlĂ‚mızın rahmet ve bağışını kazanabilmek icin hep umid icinde yaşamak gerekmektedir. “...Ben Kulumu Affettim, Artık Dilediğini Yapsın” Yine Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, Allah TebĂ‚reke ve TeĂ‚lĂ‚ ’dan naklederek şoyle buyurmuştur:
Bir kul bir gunah işledi de “Allahım, gunĂ‚hımı bağışla” dedi mi, Allah TebĂ‚reke ve TeĂ‚lĂ‚:
- “Kulum bir gunah işledi ve (fakat) gunahı bağışlayacak veya bu yuzden kendisini sorgulayacak bir Rabbi olduğunu bildi” der.
Sonra kul tekrar gunĂ‚h işledi de “ Rabbim, gunĂ‚hımı bağışla” dedi mi, Allah TebĂ‚reke ve TeĂ‚lĂ‚:
- “Kulum bir gunah işledi ve (fakat) gunahı bağışlayacak veya bu yuzden kendisini sorgulayacak bir Rabbi olduğunu bildi” der.
Sonra kul tekrar gunah işledi de “Rabbim, gunahımı bağışla” dedi mi Allah TebĂ‚reke ve TeĂ‚lĂ‚:
- “Kulum bir gunah işledi ve fakat gunahı bağışlayacak veya bu yuzden kendisini sorgulayacak bir Rabbi olduğunu bildi. Ben kulumu affettim, artık dilediğini yapsın” buyurur.
BuhĂ‚rî, Tevhîd 35; Muslim, Tevbe 29
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Kul kusursuz olmaz. Beşer şaşar. Bilerek ya da bilmeyerek bir gunah işledi mi kul, CenĂ‚b–ı Hakk ’a doner de “Beni bağışla, gunahımı affet” diye yalvarırsa, Allah TeĂ‚lĂ‚ kulunun tovbesini, “Kulum beni hatırladı ve benim tovbesini kabul edeceğimi de gunahının cezĂ‚sını vereceğimi de bildi, itiraf etti” diyerek kulunu affeder. Peygamber Efendimiz ’in bu beyĂ‚nlarından anlaşıldığına gore, gunahın tekrar tekrar işlenmesi samimiyetle yapılacak tovbenin kabulune mani değildir. O, bu gerceği, hadisimizde uc kez tekrarlayarak ifade buyurmuştur. Zaten yuce kitabımızda, gunah işledikten veya nefislerine haksızlık ettikten sonra, Allah ’ı hatırlayıp, gunahlarının bağışlanmasını dilemek, Allah saygısıyla dopdolu muttakî kulların vasıflarından [bk. Âl-i İmrĂ‚n sûresi (3), 135] biri olarak bildirilmiştir.
Hadisimiz, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın rahmet ve bağışının enginliğini gostermektedir. O aynı zamanda gunah işlemeyi değil, herhangi bir sebeple işlenmiş olan gunahın affedilmesi icin tovbe ve istiğfarda bulunmayı teşvik etmekte, bu konuda gunahkĂ‚rlara ne yapmaları gerektiğini oğretmektedir. Nitekim bir başka hadiste de “Herkes hata eder. Hata edenlerin en iyileri, tovbe edenlerdir” (Tirmizî, KıyĂ‚met 49 ) buyurulmaktadır.
Onemli olan tovbe etmesini bilmektir. Bunun icin hadisimizin son kısmında, gunah işlediği zaman tovbe etmesini bilen kimsenin dilediğini yapmasında buyuk bir sakıncanın olmadığı bildirilmiş bulunmaktadır. Bunun anlamı, gunah işlenmesini teşvik olmayıp tovbe etmesini bilenin Allah TeĂ‚lĂ‚ tarafından affedileceğini mujdelemektir. Bu da bizler icin buyuk bir mujdedir.
Hadisimiz, gunahlardan arınma ve Rabbimizin af ve rahmetine kavuşma konusunda buyuk bir umit kaynağıdır. Bu mĂ‚nasıyla “recĂ‚” konusunda zikredilmesi son derece isĂ‚betli olmuştur.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Nelerdir? Allah TeĂ‚lĂ‚, kulun işlediği hatadan donup tovbe etmesinden hoşnut olur. Gunahları Allah ’dan başka kimse bağışlayamaz. Gunahın tekrar tekrar işlenmesi, samîmi ve gercek tovbenin kabulune engel değildir. "...Siz Hic Gunah İşlememiş Olsaydınız" Yine Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Canım, kudret elinde olan Allah ’a yemin olsun ki, siz hic gunah işlememiş olsaydınız, Allah sizi yok eder, yerinize gunah işleyip Allah ’dan bağışlanma dileyecek bir millet getirir de onları bağışlardı.” Muslim, Tevbe 11
Aşağıdaki hadis ile birlikte acıklanacaktır.
Ebû Eyyûb HĂ‚lid İbni Zeyd radıyallahu anh, “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’i şoyle buyururken dinledim” demiştir:
“Eğer siz hic gunah işlemeseydiniz, Allah, gunah işleyen ve gunahlarından tovbe ve istiğfar eden bir topluluk yaratır da onları bağışlardı.”
Muslim, Tevbe 10
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hemen hemen aynı mĂ‚nada olan bu iki hadis, insanlık gereği gunah işlemiş olanların, tovbe etmek gibi buyuk bir şansa ve arınma imkĂ‚nına sahip olduklarını, bu sebeple de muminlerin hayatında korkudan cok umdin yer alması gerektiğini bildirmektedir. Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚, iyilik yapanlara iyi davrananlara ecir ve sevap vermekten hoşnut olduğu gibi gunahkĂ‚rları bağışlamaktan da aynı şekilde hoşnut olur. Allah ’ın gaffĂ‚r, halîm, tevvĂ‚b ve afuv gibi guzel isimleri bunu gosterir. İşte bu sebeple yuce Rabbimiz affetmek icin tovbe eden gunahkĂ‚r arar.
Yeryuzu gunahkĂ‚rların vatanıdır. Kulun, annesinden gunahsız doğduğu gibi gunahsız yaşayıp oylece Ă‚hirete gocmesi huner değildir. Kendisinden boyle bir şey de istenmemektedir. Kuldan beklenen, gunahlarının farkında olması ve onlardan samimiyetle tovbe etmesi ve boylece hatalarını bağışlatmış olarak dunyayı terketmesidir. Bu gerceği “Allah tovbe edenleri ve temizlenenleri sever” [Bakara sûresi (2), 222] Ă‚yet-i kerîmesi ortaya koymaktadır.
Unutulmamalıdır ki yuce Rabbimiz, yaratıklar arasında yanlışını duzeltme yeteneğini sadece insanoğluna vermiştir. O halde bu kabiliyetimizi kullanmakta tembel ve cimri davranmamalıyız.
Aslında tovbe etmek ile dua etmek arasında Allah TeĂ‚lĂ‚ ’ya başvurma acısından hicbir fark yoktur. Dua ederken daha cok yaptıklarımızın kabulunu, tovbe ederken de kusurlarımızın bağışlanmasını isteriz. Her iki halde de yaptığımız, Yuce Rabbimiz ’e başvurmaktan ibarettir. Duaları kabul eden Allah, aynı şekilde tovbeleri de kabul edicidir. O halde asıl onemli olan husus, buyuk bir umit icinde, her iyi veya kotu işimiz icin Rabbimiz ’e muracaat etmektir.
Peygamber Efendimiz, tovbe etmeyi ısrarla teşvik etmiştir. Allah ’ın sonsuz rahmetini, affediciliğini, kulun hatasını anlayıp kendisine yonelmesinden ve af dilemesinden son derece memnun olduğunu, tovbe kapısının can cekişme Ă‚nına kadar herkes icin acık olduğunu, bizzat kendisinin gunde 70 ’den fazla tovbe ve istiğfar ettiğini haber vermiştir. Bu iki hadîs-i şerîf, Peygamber Efendimiz ’in tovbeyi teşvik eden iki kutlu tavsiyesidir. Tovbe konusu ayrıca 14 - 25 numaralı hadislerde işlenmiştir.
Hadislerden Oğrendiklerimiz
Ne kadar gunahkĂ‚r olurlarsa olsunlar mu ’minlere Allah ’ın rahmetinden umitli olmak yaraşır. Allah, kulunun işlediği hatayı anlayıp af dilemesinden, son derece memnun olur. Allah, tovbeleri kabul edici, kullarını bağışlayıcıdır. GunahkĂ‚rların korkuya yenik duşmemeleri, aksine gunahlarını affettirmek icin calışmaları ve o umit icinde bulunmaları gerekir. Af ve rahmetten soz etmek, gunah işlemeye teşvik etmek demek değildir. Ona Cennetlik Olduğu Mujdesini Ver!