
Muslumanların dokunulmaz haklarına saygı gostermek, haklarının acıklanması ve onlara karşı şefkat ve merhametli olmanın gereklilikleri nelerdir? Muslumanların dokunulmaz hakları ile ilgili ayet ve hadisler... MUSLUMANLARIN DOKUNULMAZ HAKLARI VE HAKLARINA SAYGI GOSTERMEK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER
“Kim Allah ’ın hurmet edilmesini emrettiği şeylere saygıda bulunursa bu, kendisi icin Rabbi nezdinde mutlaka hayırlıdır.” (Hac sûresi (22), 30) Allah ’ın hurmet edilmesini emrettiği şeyler, O ’nun Kur ’an ’da bildirdiği ahkĂ‚mı, emirleri ve yasaklarıdır. Ozellikle bu Ă‚yetle kastedilen ise, hac esnasında riĂ‚yet edilmesi gereken esaslardır. Bunların her biri farz, vĂ‚cip ve sunnet cinsinden olabilir. Bu esasları bilip oğrenerek gereğini yerine getirenler ve bu davranışlarını Allah ’a saygı olarak yapanlar, Ă‚hiret hayatında bunun karşılığını gorurler. Bu karşılık ise hayırdan ibarettir.
“Kim Allah ’ın işaretlerine saygı gosterirse, şuphesiz bu kalblerin takvĂ‚sındandır.” (Hac sûresi (22), 32) Allah ’ın işaretlerinden maksat, dininin alĂ‚metleri, ozellikle bu Ă‚yette haccın farzları, hacda kesilen kurbanlar, hac farizasında hurmet gosterilmesi gereken mekĂ‚nlardır. Bunlar Allah ’ın işaretleri ve saygı gosterilmesini istediği esaslardır. Bu saygı ise, kalblerin takvĂ‚sı sebebiyledir. Cunku takvĂ‚, Allah ’a karşı saygı ve hurmet, oncelikle kalble ilgili bir iş olup, tezĂ‚hurleri yaşayışımıza akseden uygulamalardır. Her turlu iyiliğin ve kotuluğun kaynağı oncelikle kalbdir.
“Mu ’minlere şefkat ve tevazu kanadını indir.” (Hicr sûresi (15), 88) Âyet-i kerîmenin baş tarafının anlamı şoyledir: “Sakın onlardan bazı şahıslara verdiğimiz dunya malına goz dikme, onlardan dolayı uzulme.” Dunya malı, bazı insanlar icin bir ovunme ve gurur vesilesidir. Oysa bu son derece yanlış bir yoneliştir. Cunku dunya malı gecici olup, insana bir şeref ve ustunluk kazandırmaz. Mu ’minlere karşı şefkatli ve merhametli olmak, mutevazi davranmak, Allah ’ın Peygamber Efendimiz ’e talimatıdır. Mu ’minlerin de kendi aralarında birbirlerine karşı aynı şekilde şefkatli, merhametli ve tevazu sahibi olmaları istenilmiştir. Kur ’an ve Sunnet inananları surekli olarak buna teşvik eder.
“Kim bir cana kıymamış, ya da yeryuzunde bozgunculuk yapmamış olan bir canı oldururse, sanki butun insanları oldurmuş gibidir. Kim de onu yaşatırsa, butun insanları yaşatmış gibi olur." (MĂ‚ide sûresi (5), 32) Haksız yere bir insanı olduren kimse, bir insanın en kutsal hakkı olan hayat hakkını tanımamış, kan dokmenin haramlığını, kişilerin can dokunulmazlığını gozetmemiş olur. Boylece haksız yere kan dokulmesine yol acmış, kotu bir cığır acmış ve yeni kanlar dokulmesine zemin hazırlamış, başkalarına bu yonde cesaret vermiş sayılır. Bundan dolayı, bir kimseyi haksız yere olduren Allah ’ın gazabına ve en buyuk cezaya hak kazanır; kendisine hayat hakkı tanınmaz ve oldurulmesi vĂ‚cip olur. Boyle hareket edilmediği takdirde, toplumda kan davaları yaygınlaşır, herkes ihkĂ‚k-ı hak, yani kendi hakkını alma peşinde koşar. Bunun neticesinde cemiyetler buyuk bir fitneye suruklenir, oldurmeler ve intikam alma yolları yaygınlaşmış olur. Boyle bir yolun acılması, toplumları ardı arkası kesilmeyen karışıklıklara, anarşiye surukler.
Kim bir insanı yaşatır, affetmek veya oldurulmesine mani olmak, ya da onu olumden kurtarmak suretiyle hayatını devam ettirmesine sebeb olursa, sanki butun insanları yaşatmış gibi olur. Bunun icindir ki, İslĂ‚m dini insan hayatına cok buyuk bir değer verir ve bu yonde butun carelere başvurur.
HADİSLER Muminler Kenetlenip Duran Binalar Gibidir Ebû MûsĂ‚ el-Eş ’arî radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Mu ’minin mu ’mine karşı durumu, bir parcası diğer parcasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.”
Hz. Peygamber bunu acıklamak icin, iki elinin parmaklarını birbiri arasına gecirerek kenetledi.
BuhĂ‚rî, SalĂ‚t 88, MezĂ‚lim 5; Muslim, Birr 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18; NesĂ‚î, ZekĂ‚t 67
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Pek cok hadiste şahit olduğumuz gibi, Hz. Peygamber, bazı konuları anlatırken teşbihler, benzetmeler yapardı. Bu hadiste de, mu ’minlerin birbirlerine yardımcı olmalarını, aralarında yardımlaşmalarını, bir binanın unsurlarının birbirini sımsıkı tutması, kenetlenmesi haline benzetmiştir. Boyle bir bina sağlam ve dayanıklı olur. Aksi takdirde ayakta duramaz, yıkılır. Şayet muslumanlar birbirlerine yardımcı olmaz, birlik ve beraberlik icinde bulunmaz, birbirlerine sımsıkı kenetlenmezlerse, guclerini ve kuvvetlerini kaybeder, ayakta duramaz, yıkılırlar. Nitekim, İslĂ‚m tarihi, bunun hem musbet hem de menfi tecrubeleriyle doludur.
Mu ’minler arasındaki yardımlaşma kavramını, sadece maddî cihetiyle ele almak doğru olmaz. Maddî cihet, yardımlaşmanın unsurlarından sadece biridir. Manevî yondeki kardeşlik, dostluk ve samimiyet, birbirini sevmek, saymak, hak ve hukuka saygı, neticede maddî yardımlaşmayı da doğuran temel unsurlardır. İslĂ‚m dini ’nin emir ve yasakları, ibĂ‚detler, farzlar, birtakım yasaklar ve haramlar bu kardeşliği ve yardımlaşmayı sağlayan esaslardır.
Muslumanlar, niteliklerinden bahsettiğimiz yapıyı gercekleştirmek icin, gerekli olan her careye baş vurmalı, yaşadıkları zamanın ve mekĂ‚nın gerektirdiği teşkilĂ‚tları kurmalı, sağlam bir bina gibi olmalıdırlar. Aksi takdirde tek başına İslĂ‚m ’ı yaşayamaz ve ayakta kalamazlar.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Mu ’minler, maddî ve manevî yonden birbirlerine yardımcı olmalı, bir binĂ‚nın birbirine sımsıkı kenetlenmiş taşları ve tuğlaları gibi bir berĂ‚berlik oluşturmalıdırlar. Fert olarak, tek başına İslĂ‚m ’ı yaşamak ve yaşatmak mumkun olmaz. Fertler, dıştan gelen baskılara mukavemet edemezler. Baskı ve şiddete mukĂ‚vemetin şartı birlik ve beraberliktir. Birlikteliğini kaybeden toplumlar ayakta duramaz, yıkılırlar. "...Bir Muslumana Zarar Gelmemesi İcin Demirlerini Eliyle Tutsun" Ebû MûsĂ‚ radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Yanında ok varken mescidlerimize veya carşı-pazarımıza uğrayan kimse, muslumanlardan herhangi birine onlardan bir zarar gelmemesi icin, okunun ucunun demirlerini eliyle tutsun.”
BuhĂ‚rî, SalĂ‚t 66, Fiten 7; Muslim, Birr 120-124. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, CihĂ‚d 65; NesĂ‚î, MesĂ‚cid 26; İbn MĂ‚ce, Edeb 51
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Gosterilen kaynaklarda, ceşitli ifadelerle aynı mahiyette zikredilen hadisimiz, insanların toplu olarak bulunduğu mescid, carşı-pazar ve yol-sokak gibi yerlerde riĂ‚yet edilmesi gereken ahlĂ‚k ve edep kĂ‚idelerinden birini oğretmektedir. Buna gore, musluman, kimseye zarar vermemenin, başkalarından da zarar gormemenin tedbirini almalı ve toplumun huzurunu bozucu davranışlardan sakınmalıdır. Bu şekildeki bir davranış, muslumanların haklarına saygı gostermenin, fitne ve fesada vesile olmamanın gereğidir.
Ok, o gunun onemli silahlarından biri idi. Bugunku tabancanın veya av tufeklerinin yerini tutuyordu. Gunumuzde bu silahları bazı ozel mahallerde taşımanın, uzerinde bulundurmanın yasaklığının sebebi de belirtilen veya benzeri olan mahzurlarından dolayıdır.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Muslumanların toplu olduğu mahallere silah ve benzeri oldurucu, yaralayıcı aletlerle gelinilmemesi, gelinilmişse emniyet tedbirini bunları taşıyan kimselerin alması gerekir. Peygamber Efendimiz, muslumanların selĂ‚metini sağlayıcı tavsiyelerde bulunmuş, onlara olan rahmet ve şefkatini ortaya koymuştur. Muslumanları fitneye duşurecek davranışlardan sakınmak gerekir. Mu ’minler Birbirlerini Korumakta Bir Vucuda Benzerler NumĂ‚n İbni Beşir radıyallahu anhumĂ‚ ’ dan rivayet edildiğine gore, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Mu ’minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vucuda benzerler. Vucudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” BuhĂ‚rî, Edeb 27; Muslim, Birr 66
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Bu hadîs-i şeriften, mu ’minlerin, sevgi, merhamet ve yekdiğerini esirgeyip koruma gibi son derece ustun nitelikli işlerde birbirlerine yĂ‚r ve yardımcı olmaları gerektiğini oğreniyoruz. Buna gore, mu ’minler birbirlerini sevmeli, birbirlerine merhamet etmeli, acımalı ve birbirlerine şefkat edip yardımcı olmalıdırlar. Cunku hem muslumanların salĂ‚hı hem ummetin felĂ‚hı, gonullerini ve kafalarını bu engin fazilet hisleriyle doldurmuş ve hayatlarına bu duygular yon veren kadrolarla sağlanabilir. Bu guzel duyguların karşıtı olan sevgisizlik, merhametsizlik, şefkatsizlik ve ilgisizlik hastalıklarından kurtulmak gerekir. Mu ’minler, sadece kendi ic bunyelerinde değil, başka din mensupları veya herhangi bir dine mensup olmayanlara karşı da tam bir insĂ‚nî yaklaşım sergilemekle emrolunmuşlardır.
Efendimiz ’in ustun nitelikli teşbihleriyle belirttikleri gibi, uykusuzluğun sebebi, vucudun bir uzvunda hissedilen acılardır. HummĂ‚ yani ateşli hastalıklar ise uykusuzluk sebebiyle daha da artar. Sevgisizlik, merhamet yoksulluğu ve şefkatsizlik, acı veren ve insanı ateşler icinde yakıp kavuran bir hastalık gibidir. HummĂ‚ tabiri dilimizde, sıtma kelimesiyle ifade edilir; aynı zamanda butun ateşli hastalıkların da genel adıdır. Sıtma, diğer ateşli hastalıklar arasında en ağır olanı ve butun vucudu sarsan bir hastalıktır. Bu sebeple Peygamberimiz ’in teşbihi cok dikkat cekicidir. Birimizin parmak ucundaki kucucuk bir sivilce nasıl butun vucudumuzun ıstırap icinde kalmasına ve acı duymasına sebep oluyorsa, yeryuzunun herhangi bir yerindeki mu ’minin acı ve ıstırabı bizi ilgilendirir ve rahatsız eder.
Mu ’minler fert ve cemiyet olarak acılardan, ıstıraplardan ve hastalıklardan kurtulmak icin, İslĂ‚m ’ın sunduğu recetelere bağlı kalmalıdırlar.
Sevgi, merhamet, şefkat ve yardımlaşma iyi mu ’min olmanın ve Allah ’ın kul olarak yarattığı insana saygının birer simgesi ve onemli gostergeleridir. Butun insanlara karşı anlayışlı ve tum yaratılmışlara karşı merhametli olmak, İslĂ‚m ’ın insanı ulaştırmak istediği kemĂ‚lin esasıdır. Bu ise, once mu ’minlerin kendi aralarında başlar, sonra insanlığı ve butun yaratılmışları icine alır.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Mu ’minler sevgi, merhamet, şefkat ve yardımlaşmada bir vucut gibi olmalıdırlar. İnananlar, birbirlerinin sevinc ve kederine ortak olmak zorundadırlar. İslĂ‚m toplumu bir vucut gibidir; bir uzvun hastalığının butun vucudu rahatsız etmesi gibi, bir muslumanın başına gelen belĂ‚ ve musibetleri, butun muslumanlar kendilerine dert edinmelidir. Merhamet Etmeyen Kimseye Merhamet Olunmaz Ebû Hureyre radıyallahu anh şoyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Ali radıyallahu anh ’in oğlu Hasan ’ı opmuştu. O sırada Akra İbni HĂ‚bis de Peygamberimiz ’in yanında bulunuyordu. Akra:
Benim on tane cocuğum var, onlardan hic birini opmedim, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona hayretle bakıp:
“Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz” buyurdular.
BuhĂ‚rî, Edeb 18; Muslim, FezĂ‚il 65. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, Edeb 145;Tirmizî, Birr 12
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hz. Ali ’nin oğlu Hasan, Peygamberimiz ’in sevgili kızı FĂ‚tımĂ‚ ’nın cocuğu, yani Efendimiz ’in torunu idi. Peygamberimiz, kendi torunlarına ve genelde butun cocuklara karşı sevgi, şefkat ve merhamet hisleriyle doluydu. Onları cok sever, oper, okşar ve butun ashĂ‚bına, ummetine de cocukları sevmeyi, onlara şefkat ve marhametle muamele etmeyi tavsiye ederdi. Cocukları opmek ve okşamak, sevginin, şefkatin ve merhametin en belirgin alĂ‚metlerinden sayılır. Efendimiz, bu davranışı hic ihmal etmez, ashabına da gostererek, en guzel orneği sergilerdi. O sıralarda, Arap toplumu bu ustun insĂ‚nî vasıflardan coğunlukla mahrum bulunmaktaydı. Peygamberimiz, onları bu yonde eğitmeyi ve kendilerine bu seckin insĂ‚nî değerleri kazandırmayı hedeflemişti. Nitekim, onlardan bazıları, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ’in bu davranışlarını hazmedemeyerek, duygu ve duşuncelerini acığa vurmaktaydı. Akra İbni HĂ‚bis ’in buradaki tepkisi, orneklerinden sadece biridir. Onun bu davranışı, katı kalpli oluşun, şefkat ve merhametten yoksun bulunuşun bir gostergesi kabul edilir. Cunku bir insanın, sevgi, şefkat ve merhametli oluşunun en belirgin şekilde gorulebileceği alan, yakın aile cevresidir. On cocuğa sahip olduğu halde, onlardan hicbirini bir kere bile opmediğini soyleyen kimsenin durumu apacık ortadadır. Bu tavra karşı, Peygamber Efendimiz, merhamet etmeyene merhamet edilmeyeceğini soyleyerek, dunyada başkalarına karşı sevgi, şefkat ve acıma hissi taşımayanlara, Ă‚hirette de Allah ’ın acımayacağını bildirmişler ve ustun insĂ‚nî değerlere sahip olunması gereğini bu sozleriyle sistemleştirmişlerdir. Bu gercek Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de de şoyle ifade edilir:
“İyiliğin karşılığı, yalnız iyilik değil midir?” [RahmĂ‚n sûresi (55), 60].
İmam Nevevî, kişinin kucuk cocuğunun yanağını ve opulmesi meşru olan yerlerini opmesinin vĂ‚cip olduğunu soyler. Erkek olsun kız olsun, şefkat, merhamet, sevgi ve lutufla cocuğu opmenin sunnete uygun bir davranış olduğunu, şehvetle opmenin ise kesinlikle haram sayıldığını belirtir. Dost ve arkadaşların cocuklarıyla, diğer kucukleri opmek de aynı hukme tabidir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Kucuk cocukları opmek, sevgi, şefkat ve merhametin gereğidir. Şefkat ve merhametten mahrum olanlar, bunlardan hasıl olan sevaptan da mahrum kalırlar. Dunyada insanlara merhamet etmeyenlere, Allah da kıyamet gununde merhamet etmez. "Allah Kalplerinizden Merhamet Duygusunu Cıkarıp Almışsa, Ben Ne Yapabilirim Ki" Âişe radıyallahu anhĂ‚ şoyle dedi:
Colde yaşayan bedevîlerden bir grup Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’ in huzuruna geldiler ve:
- Siz cocuklarınızı opuyor musunuz? diye sordular. Peygamberimiz:
– “Evet” buyurdu. Onlar:
- Fakat biz, Allah ’a yemin ederiz ki, onları opmuyoruz, dediler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah sizin kalblerinizden merhamet duygusunu cıkarıp almışsa, ben ne yapabilirim ki!” buyurdu. BuhĂ‚rî, Edeb 18; Muslim, FezĂ‚il 164. Ayrıca bk. İbni MĂ‚ce, Edeb 3
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Colde yaşayan ve medenî davranışlardan uzak olan, katı kalpli, kaba tavırlı kimselere a ’rĂ‚bî veya cole mensup kişi anlamında bedevî denilir. Bunlar zamanla Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ’ in huzuruna gelerek musluman olmuşlar ve İslĂ‚m ’ın getirdiği ustun değerleri benimseyerek medenî bir hayata kavuşmuşlardır. Ancak bu değişim ve gelişimin herkeste bir anda olduğu duşunulemez. Cunku insanın alışık olduğu Ă‚detlerden, edindiği huylardan ve ahlĂ‚k haline getirdiği davranışlardan bir anda vazgecmesi mumkun olmayabilir.
Peygamber Efendimiz ’in yanına gelen bir grup bedevî, muslumanların kucuk cocuklarını optuklerini ve sevip okşadıklarını gorunce, buna şaşarak:
Yoksa siz cocuklarınızı opuyor musunuz? diye sormaktan kendilerini alamamışlardır. Bu soruyu soranın Uyeyne İbni Hısn veya Akra İbni HĂ‚bis olduğuna işaret eden rivayetler vardır. Onlar, kendilerinin bunu hicbir şekilde yapmadıklarını, yemin ederek belirtmişlerdir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ise, bu davranışın, Allah ’ın insanın kalbine, gonlune koyduğu merhamet hissinin bir tezĂ‚huru, belirtisi olduğunu onlara hatırlatmış, bunun aksini duşunup yapanların kalbinden Allah ’ın bu duyguyu cıkarıp almış olduğunu soylemiştir. Allah ’ın aldığını kulların verme yetkisi ve gucunun olmadığını, peygamber de olsa bir beşerin buna muktedir olamayacağı gerceğini kendilerine bildirmiştir. Bunun gercekleşmesi icin, insanın Allah ’a yonelmesi, rahmet ve şefkat duygusuna sahip olmaya niyetlenmesi, buna uygun davranışlar sergilemesi gerekir. Peygamberimiz onlara bu hususları hatırlatmış olmaktadır.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Kucuk cocukları opmek, şefkat ve merhametin alĂ‚metidir. Bedevîler, katı kalpli, kaba saba kimseler olup bu nitelikleri sebebiyle hoş karşılanmazlar. Merhamet duygusu, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın seckin kullarına nasip ettiği bir fazilettir. Allah ’ın vermediği bir şeyi, kulların vermesi soz konusu olmaz. “İnsanlara Merhamet Gostermeyen Kimseye...” Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh ’den rivĂ‚yet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“İnsanlara merhamet gostermeyen kimseye Allah da merhamet etmez.”
BuhĂ‚rî, Edeb 18, Tevhîd 2; Muslim, FezĂ‚il 66. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 16, Zuhd 48
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Bu hadis, oncekilerden daha şumullu olup, butun insan cinsini icine alır. Yani, mu ’min olsun, kĂ‚fir olsun butun insanlara karşı adil olmak ve merhamet hissi icinde davranmak, dinimizin temel prensipleri arasında yer alır. Cunku insan, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın en mukemmel ve en ustun yarattığı varlıktır. Allah ’a iman etmekle yucelir, kufurde kalmakla kıymetini kaybeder. Ama yine de insanca muamele gormesi gerekir. İşte bu insanca muamele, muslumanda var olan merhamet ve şefkat duygusuyla sağlanır. Musluman, hic kimseye karşı kin, nefret ve duşmanlık duygularıyla dolu olmaz. Herkese karşı adĂ‚letle muamele eder ve haksızlıktan uzak durur. Onu bu davranışa sevkeden imanı ve bu imanın kendisine kazandırdığı değerlerdir. İslĂ‚m ’ın evrensel mesajını, insanlığa ulaştırırken en başta gelen vasfımız bu ustun değerlere sahip oluşumuzdur. Rahmet veya merhamet kelimesinin ifade ettiği mĂ‚na, butun canlıları kapsayıcı bir niteliğe sahiptir. Bunun gereğini yerine getirmeyerek, insanlara merhametli davranmayanlara, Allah da kıyamet gununde, merhamete en cok ihtiyac duyulan gunde merhamet etmeyecektir. O halde, bu hadis bizi Ă‚lemşumul bir merhamete teşvik etmektedir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler İnsanlara merhametli davranmak, muslumanlığın temel prensiplerindendir. Allah, muslumanları merhametli olmaya teşvik eder. Dunyada, insanlara merhametli davranmayanlara, Allah da kıyamet gununde merhamet etmeyecektir. Namaz Kıldırdığınız Zaman Hafif Tutun Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Sizden biriniz, insanlara namaz kıldırdığı zaman, hafif tutsun. Cunku onların arasında zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Herhangi biriniz kendi başına namaz kıldığında ise dilediği kadar uzatsın.” BuhĂ‚rî, İlim 28, EzĂ‚n 62; Muslim, SalĂ‚t 183-186. Ayrıca bk. Tirmizî, SalĂ‚t 61; NesĂ‚î, İmĂ‚met 35; İbni MĂ‚ce, İkĂ‚me 48, 49
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Dinimiz, cemaate buyuk bir onem verir. Allah ’ın yardımı cemaatedir ve cemaat rahmettir. Muslumanlar cemaat hazzını, gunde beş vakit namazda tadarlar. Cuma ve bayram namazları ise daha buyuk cemaatlerin vesilesidir. Bu sebeple cemaat teşvik edilmiş ve cemaatleşmeyi onleyecek davranışlardan kacınılması istenmiştir. Bu hadîs-i şerifte bunun bir orneğini gormekteyiz. Cemaate imam olan kişi, arkasında saf tutan her turlu insanı duşunmek zorundadır. O halde, anlayışlı olması ve dilediğince hareket etme yerine, başkalarının halini gozeterek namaz kıldırması gerekir. İmamın bu yonde yapacağı ilk iş, namazı kısa tutmasıdır. Yani uzun sûreler okumaması, kıyĂ‚mı, rukûu ve secdeyi cok uzun tutmamasıdır. Cunku cemaatte bulunan zayıflar, hastalar ve yaşlılar buna tahammul edemezler.
Neticede, cemaate gelmekten vazgecer, hem cemaatin azalmasına, hem de cemaat sevabı kazanmaktan mahrum kalmalarına sebep olunur. Bu ise bir fazilet sayılmaz. Ayrıca bir takım fitnelerin cıkmasına vesile teşkil edebilir.
Namazın uzun veya kısa tutulması yonunde goruş belirten Ă‚limlerimiz, bunun izĂ‚fî bir konu olduğunu, bir kısım insanların uzun bulduğunu başkalarının kısa bulabileceğini veya aksinin duşunulebileceğini belirtmişlerdir. Ancak rukû ve secdelerdeki tesbîhĂ‚t, yani rukuda “subhĂ‚ne rabbiye ’l-azîm” ve secdede “subhĂ‚ne rabbiye ’l-a ’lĂ‚” demeyi ucten fazla yapmamayı tavsiye etmişlerdir. Kıyamda, FĂ‚tiha sûresinden sonra zammı sûre okuma hususunda ise, Hz. Peygamber ’in Osman İbni Ebi ’l-Âs ’a yaptığı tavsiyeyi, “Sen kavminin imamısın. Onların en zayıf olanlarına uy” (Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t 40) sozunu esas almayı benimsemişlerdir. Bu durumda imam olanlar, cemaatin durumuna gore hareket edecek, fakat umûmî bir prensip olarak namazı hafiften almayı, yani uzun tutmamayı yeğleyeceklerdir. İşte butun bunlar, insanlara karşı bir rahmet ve şefkat eseri olarak bizzat Resûl-i Ekrem Efendimiz tarafından sistemleştirilmiştir.
Tek başına, kendi kendine namaz kılan kimse ise dilediği kadar uzatmakta serbesttir. Nitekim Peygamber Efendimiz de evinde tek başına kıldığı nĂ‚file namazları dilediğince uzun tutmuşlardır.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Namaz kıldırmak uzere cemaate imam olan kimse namazı hafif kıldırmalı, uzatmamalıdır. Tek başına namaz kılan, dilediği kadar uzatabilir. Namazı uzun kıldıran imamın uyarılması cĂ‚izdir. İslĂ‚m cemaat dinidir. Cemaati onleyici davranışlardan sakınmak gerekir. İslĂ‚m ’ın rahmet ve şefkat dini oluşunu ibadetlerimize de yansıtmalıyız. "...Farz Kılınır Diye Korktuğu İcin, Yapmaktan Vazgecerdi" Âişe radıyallahu anhĂ‚ şoyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir işi yapmayı cok istediği halde, onu ahali de yapmaya kalkar da uzerlerine farz kılınır diye korktuğu icin, yapmaktan vazgecerdi.
BuhĂ‚rî, Teheccud 5; Muslim, MusĂ‚firîn 77. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, Tatavvu‘ 12
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hz. Peygamber ’in yapmak isteyip de yapmadığı bir iş, farzlar dışında kalan nĂ‚file ibadetlerle ilgilidir. Nitekim bunu Hz. Âişe annemizin sozunden acıkca anlamaktayız. Peygamber Efendimiz ’in yaptığı pek cok nĂ‚file ibadetler vardı. Bunların bazısını hemen hic ihmĂ‚l etmeden surekli işler, bazılarını ise daha seyrek yapardı. Cunku sahĂ‚bîler, Peygamberimiz ’in bir amel işlediğini gorduklerinde onu takip ediyor, aynısını yapıyorlardı. Bu sebeple Peygamberimiz, arzu ettiği halde bir takım nĂ‚file işleri ashĂ‚bını ve ummetini duşunerek, onlara olan merhameti ve şefkatinden dolayı terkederdi. Bunun bir başka sebebi, sahĂ‚bîlerin onu vazgecilmez bir iş gormeleri, Peygamberimizin de onların uzerlerine farz kılınmasından korkmasıydı.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Hz. Peygamber, ummetine dini zorlaştırmayı değil, kolaylaştırmayı esas almıştır. Peygamber Efendimiz, farz ibadetler dışındaki nĂ‚filelere hic ara vermeksizin devam etmemişlerdir. Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, ummetin dinde haddi aşmasına musaade etmemiş, bunu onleyecek tarzda hareket etmişlerdir. Peygamberimiz Yasakladı Âişe radıyallahu anhĂ‚ şoyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, kendilerine acıdığı icin, sahĂ‚benin iftar etmeksizin peşpeşe oruc tutmalarını yasakladı. Onlar:
- Fakat sen bunu yapıyorsun, dediklerinde:
– “Ben sizin durumunuzda değilim. Ben, Rabbim beni yedirmiş ve icirmiş vaziyette geceliyorum” buyurdular. BuhĂ‚rî, Savm 20, 48; Muslim, SıyĂ‚m 55, 61
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadiste gecen “visĂ‚l”, iftar ve sahur yemeden peşpeşe bir kac gun oruc tutmaktır. Bu şekilde oruc tutmak bir meşakkattir. Aclık ve susuzluk bu meşakkatin sebebidir. Oysa ibadetler insanı bıkıp usandıracak şekilde bir meşakkate sebep teşkil etmezler. Bu derece meşakkat kişinin bedeni yonden zayıflamasına, gucsuz ve kuvvetsiz kalmasına, bunun neticesinde ibadetlerini lĂ‚yıkıyla yapamamasına vesile olur. İşte bu cĂ‚iz gorulmemiştir. Bundan dolayı Ă‚limlerimiz “visĂ‚l”in nehyinin tenzihen mi yoksa tahrimen mi mekruh olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Ebû Hanîfe, MĂ‚lik ve ŞĂ‚fiî ile fukahadan bir coğuna gore visĂ‚l orucu her ne suretle olursa olsun mekruhtur. Onlara gore hic kimsenin visal yapması cĂ‚iz olmaz.
SahĂ‚benin, kendisinin visĂ‚l yaptığı yonundeki sozlerine, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem: “Ben sizin durumunuzda değilim” buyurarak cevap vermiş, kendi halinin onlarınkine benzemediğini, bunun sebebinin de Rabbi tarafından yedirilip, icirilmek olduğunu belirtmiştir. Bu durumda ummetinden hic kimse ona kıyas edilemez. Cunku bu, Allah Resûlu ’ne has bir fiildir.
Bu hadis 1768-1769 numaralarda tekrar gelecektir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler VisĂ‚l, yani iftar ve sahur yapmaksızın peşpeşe oruc tutmak cĂ‚iz değildir. Hz. Peygamber ’in bazı fiilleri sadece kendine has olup, bu gibi durumlarda ummetin onu takibi ve taklidi cĂ‚iz olmaz. İnsanı guc ve kuvvetten duşurerek calışmasına ve ibadetlerini yapmasına engel olacak tarzda davranışlar icine girmek dindarlık ve takvĂ‚dan sayılmaz. Namazı Kısa Kesti Ebû KatĂ‚de HĂ‚ris İbni Rib ’î radıyallahu anh ’ den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Ben, uzatmayı arzu ederek, namaza dururum da, bir cocuğun ağlamasını işitir, onun annesine gucluk cıkarıp uzmekten hoşlanmadığım icin, namazı kısa keserim.”
BuhĂ‚rî, EzĂ‚n 61, 163. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, SalĂ‚t 123; İbni MĂ‚ce, İkĂ‚me 49
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Kulu Allah ’a en cok yaklaştıran ibadet namazdır. Peygamber Efendimiz namazın mu ’minin miracı olduğunu soyler. Namazı uzun tutmak istemesinin sebebi, Allah ’ın huzurunda daha cok bulunmak isteyişindendir. Nitekim, tek başına kıldığı nĂ‚file namazlarda, kıyĂ‚mı, rukû ve secdeyi cok uzun tuttuğunu, Efendimiz ’in mu ’minlerin anneleri olan hanımları bize haber vermiştir.
Burada anılan namaz, cemaate imam olup kıldırdığı farz namazlardır. Hadisten anlaşılacağı gibi, farzların cemaatle kılınmasına sahĂ‚be hanımları da iştirak ediyor, hatta beraberlerinde cocuklarını da getirdikleri oluyordu. Cemaatin arka saflarında yer alan kadınlardan birinin cocuğunun ağlaması, Peygamber Efendimiz ’in namazı kısa tutmasına sebep olmaktaydı. Bu durum, Efendimiz ’in ashĂ‚bına karşı ne derece merhamet ve şefkat hisleriyle dolu olduğunu, kadınları ve cocukları ne kadar koruyup gozettiğini gosterir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Cemaate namaz kıldıran kimse, onların durumunu dikkate alarak namaz kıldırmalıdır. Cemaatle kılınan farz namazlara kadınlar da iştirak ederler. Peygamber Efendimiz, ashabın yaşlılarına, kadınlara ve kucuk cocuklara karşı merhamet ve şefkatli idi. Bunun tezahurunu namazlarda bile gosterirdi. Sabah Namazını Kılan Kimse Allah ’ın HimĂ‚yesindedir Cundub İbni Abdullah radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Sabah namazını kılan kimse Allah ’ın himĂ‚yesindedir. Allah, bizzat himĂ‚yesinde olan bir konuda sizi sorguya cekmesin. Allah, himĂ‚yesindeki bir konudan sorguya cektiği kimseyi cezalandırır, sonra da onu yuzustu cehenneme atar.”
Muslim, MesĂ‚cid 262. Ayrıca bk, Tirmizî, SalĂ‚t 51, Fiten 6; İbn MĂ‚ce, Fiten 6
Cundub İbni Abdullah Cundub İbni Abdullah İbni Sufyan el-Becelî, sahĂ‚be-i kirĂ‚mdandır. Ebû Abdullah diye kunyelenir. Once Kûfe ’de yerleşen Cundub, daha sonra Basra ’ya taşındı. Kendisinden Basra ’lı ve Kûfe ’li raviler hadis naklettiler. Hasan el-Basrî, Muhammed İbni Sîrin, Enes İbni Sîrin, Ebu ’s-SevvĂ‚r, Bekr İbni Abdullah, Ebû İmrĂ‚n, Abdulmelik İbni Umeyr, Esved İbni Kays, Cundub ’un ravilerindendir.
Cundub İbni Abdullah, Resûl-i Ekrem Efendimiz ’den 48 hadis rivayet etmiştir. Bu hadislerden 12 tanesini BuhĂ‚rî ve Muslim kitaplarında muştereken nakletmişlerdir. Allah ondan razı olsun.
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hadiste sabah namazının zikredilmesinin sebebi, bu vakitte kalkmanın gucluğu ve guneş doğmadan uyanmış olmanın faziletinden dolayıdır. Hadisin bir başka rivayetinde “cemaatle kılma” kaydı da bulunmaktadır ki, sevabı cok ve fazileti yuksek olan budur. Sabah namazı vakti, insanların ihtiyaclarını temin icin yeryuzune yayılmaya başlayıp, Allah ’tan rızık talep ettikleri bereketli bir zamandır. Bu vakti uyku ile gecirmek, dinimizde hoş karşılanmamıştır. Bu sebeple muslumanlar, sabah erken kalkmaya, cok buyuk onem verirler. Sabah erken kalkmak rızık icin olduğu kadar, sağlık ve sıhhat icin de onemlidir. Bir cok hastalığın, ozellikle beyin ve sinir sistemi, kalb ve damar hastalıklarının teşekkul etmemesi veya mevcutların artmamasına erken kalkmanın ne derece fayda sağladığını, gunumuzde mutahassıs tabibler de ifade ve tavsiye etmektedir.
Allah ’ın himĂ‚yesinde olmak, O ’nun kefĂ‚let ve teminatı, koruması altında olmak anlamına gelir. Bu hem maddi hem manevi bir himĂ‚yedir. Cunku, rızık talebi icin erken bir vakitte kalkmış ve aynı şekilde erken bir zamanda Allah ’ın emri olan ibadeti cemaatle yerine getirerek, Allah ’a dua ve niyĂ‚zda bulunmuştur. Boylece Allah ’ın rızasına, hoşnutluğuna nĂ‚il olmuştur ki, bir mu ’min icin bundan daha kıymetli bir mertebe olamaz.
Bir himĂ‚yeden dolayı, Allah ’ın kişiyi sorguya cekmesi ise, boyle bir sorgulamada bulunduracak işler yapması ve Allah ’ın hoşnut olmayacağı bir davranış icinde bulunması sebebiyledir. Allah ’ın Resûlu bizi bu gibi hallerden sakındırmakta ve O ’nun koruması ve guvencesinden mahrum kalmanın sonunun cehennem ateşi olduğunu hatırlatmaktadır. Bu gibi tehditler, bir haramın işlenmesi, Allah ’a verilen bir ahitten, bir sozden cayılması sonucu olur. O halde muslumanlar, Allah ’la yaptıkları ahitleri yerine getirmelidirler. Musluman olmak, İslĂ‚m ’ı kabul etmek, Allah ’la ahitleşmek, O ’nun emir ve yasaklarına uymak anlamına gelir. Hadis, 390 ve 1051 numaralarla da gelecektir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Hadis, sabah namazını cemaatle kılmaya ve erken uyanmaya teşvik etmektedir. Allah ’ın emir ve yasaklarına riĂ‚yet eden mu ’min kişi O ’nun himĂ‚yesi, kefaleti, teminatı ve emniyetine girmiş olur. Ahdini yerine getirmeyen, mu ’minliğin gereğini yapmayan ve Allah ’a verdiği sozu tutmayan kimse cehennemi hakeder. Musluman, Muslumanın Kardeşidir Abdulah İbni Omer radıyallahu anhumĂ‚ ’dan rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Musluman, muslumanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu duşmana teslim etmez. Musluman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir. Kim bir muslumandan bir sıkıntıyı giderirse, Allah TeĂ‚lĂ‚ o kimsenin kıyamet gunundeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir muslumanın ayıp ve kusurunu orterse, Allah TeĂ‚lĂ‚ da o kimsenin ayıp ve kusurunu orter.”
BuhĂ‚rî, MezĂ‚lim 3; Muslim, Birr 58. Ayrıca bk. Ebû DĂ‚vûd, Edeb 38, 60;Tirmizî, Hudûd 3, Birr 19; İbni MĂ‚ce, Mukaddime 17
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Kur ’Ă‚n-ı Kerîm: “Şuphesiz mu ’minler birbiri ile kardeştirler” [HucurĂ‚t sûresi (49), 10] buyurur. Hadisimizde de muslumanların kardeş olduğu belirtilmektedir ki, boylece mu ’min ve muslim tabirlerinin, bazı Ă‚limlerimiz farklı olduğunu soyleseler de, aynı anlamı ifade ettiğini gormuş oluyoruz. Muslumanların kardeşliği din itibariyledir. Din kardeşliği, kan kardeşliğinden daha onceliklidir. Bu kardeşlik, hur, kole, akıl bĂ‚liğ ve mumeyyiz olan herkesi icine alır. Bu sebepledir ki, kole olanlar bile sahiplerinin kardeşi sayılırlar. Bu kardeşliğin gereği, mu ’minler arasında şefkat ve merhametin, yardımlaşma ve dostluğun her an guclenerek ve artarak gelişip yaygınlaşması olmalıdır.
Muslumanın, musluman kardeşine zulmetmemesi bir temenni değil bir emirdir. Cunku zulum haramdır. Her haksızlık bir ceşit zulumdur. İslĂ‚m devletinin teminatı altında yaşayan zimmîler ve ceşitli din mensupları da aynı hukme tabidir. Esasen İslĂ‚m dini, her ceşit zulum ve haksızlığın, herhangi bir insana yapılmasını caiz gormez. Ancak kendilerine ve başkalarına zulmedenlere karşı alınan tedbirler ve verilen ceza, zulum ya da haksızlık olarak nitelendirilemez. Şirk ve kufur bir zulumdur. İslĂ‚m, insanların şirkte ve kufurde kalmalarına, şirki ve kufru meşru gostermelerine, ya da yaymalarına musamaha ve musaade etmez. Boyle davrananlara karşı, Allah ’ın emrettiği ve prensiplerini vaz ettiği olculer icinde hareket eder. Bunu yaparken adĂ‚let kĂ‚ideleri dışına cıkmaz.
Burada, ozellikle anılan muslumana zulmetmeme ise, onunla olan din kardeşliği hukukuna en iyi şekilde uyma ve hem kanûnî, hem de ahlĂ‚kî gorevlerini eksiksiz yerine getirme, herhangi bir şekilde haksızlık yapmama emrinden ibarettir.
Musluman, din kardeşini duşmana teslim etmez, onu terketmez, tehlikeye atmaz. Hadis şĂ‚rihi İbni Battal, mazluma yardım etmenin her muslumanın uzerine farz-ı kifĂ‚ye olduğunu, devlet başkanına ise bunun farz-ı ayn olduğunu soyler. Musluman, guven veren ve kendisine guven duyulan kimsedir. Şahsî menfaati veya nefsĂ‚nî istek ve arzuları icin din kardeşini feda etmesi, onun aleyhine olacak davranışlar icine girmesi cĂ‚iz olmaz. Cunku “Musluman, elinden ve dilinden diğer muslumanların zarar gormediği kimsedir” (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n 4,5). “Kendi nefsi icin arzu ettiği bir şeyi, din kardeşi icin de arzu etmeyen kimse gercek mu ’min olamaz” (BuhĂ‚rî, ÎmĂ‚n 7).
Muslumanlar, birbirlerinin ihtiyaclarını gidermede de kardeşliklerinin gereğini yerine getirirler. Cunku insanlar birbirine muhtactırlar. Bu ihtiyaclar, mutlaka maddî alanda olmayabilir. Manevî yardımlaşma da en az maddî olan kadar kıymeti hĂ‚izdir.
Bir muslumanın ihtiyacını gideren kimsenin ihtiyaclarını da Allah ’ın gidereceğinin va ’d edilmesi, bu davranışın ne kadar faziletli bir iş olduğunu anlamamıza yeterli delil teşkil eder. Peygamber Efendimiz, “Kul, kardeşinin yardımında bulunduğu surece, Allah da kuluna yardım eder” (Muslim, Zikr 37-38) buyururlar.
İnsan, hayatında kucuk veya buyuk ceşitli sıkıntılarla karşılaşabilir. İnsanı uzen, huzunlendiren her şey bir sıkıntıdır. Sıkıntıları gidermede de muslumanlar birbirlerinin yardımcılarıdırlar. Tıpkı ihtiyacları gidermede olduğu gibi, bu konuda da Allah ’ın mukĂ‚fatına nĂ‚il olurlar. Bu mukĂ‚fat, Allah ’dan başka hicbir dost ve yardımcının olmayacağı kıyamet gununde O ’nun yardımını hak etmiş olmaktır. İnanan insan icin bundan buyuk bir saĂ‚det duşunulemez. Cunku o gunde herkesin Allah ’ın sonsuz merhametine ihtiyacı olacaktır. Dunyada hayırlı ameller işleyenler, karşılığını kıyamet gununde mutlaka goreceklerdir.
Bir muslumanın ayıbını ve kusurunu ortmek, ihtiyac icinde ise bedenini ortmek, yani onu giydirmek, Allah katında buyuk savaplardandır. Muslumanın bir sucunu veya hatasını ortbas etmek, ona usulune uygun tarzda, mumkun olduğunca gizlice nasihatta bulunmaya, kendisini ikaz etmeye mani değildir. Zaten bu hukum acıktan ve herkesin arasında suc işlemeyenlerle alĂ‚kalıdır. Gunahı ve sucu alenî yapanlar, fĂ‚sık ve fĂ‚cirler bu hukmun dışında kalır. Cunku boylelerin sucunu ve gunahını soylemek, haram olan gıybet cinsinden sayılmaz. İmam Nevevî, kusurlarının ortbas edilmesi gerekenlerin, kotulukleriyle meşhur olmayan iyi hal sahipleri olduğunu soyler. FĂ‚sık ve fĂ‚cir olanların ise, kotuluklerinden korkulmazsa, ulu ’l-emre, İslĂ‚m devletinin yoneticilerine şikayet edilmesinin mustehap olduğunu soyler. Boylelerinin sucunu ortbas etmek, onları daha cok cesaretlendirir ve kotuluklerini artırmaya sebep olur. Bu hukumler, olup bitmiş bir sucla ilgilidir. İşlenmekte olan bir sucu goren kimsenin, eğer gucu yetiyorsa ona engel olması vĂ‚ciptir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Muslumanlar birbirinin din kardeşidirler. Zulum, her ceşit haksızlık haramdır. Musluman, musluman kardeşini duşmana terketmemek, tehlikeye atmamakla yukumludur. Muslumanların, birbirlerinin ihtiyacını gormesi, sıkıntılarını gidermesi ve kusurlarını, ayıplarını ortmesi kardeşlik gorevidir. Boyle yapanlar, Allah katında mukĂ‚fatlandırılır. Her Muslumanın, Diğer Muslumana Irzı, Malı ve Kanı Haramdır. Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Musluman muslumanın kardeşidir. Ona hiyĂ‚net etmez, yalan soylemez ve yardımı terketmez. Her muslumanın, diğer muslumana ırzı, malı ve kanı haramdır. TakvĂ‚ buradadır. Bir kimseye şer olarak musluman kardeşini hor ve hakir gormesi yeter.” Tirmizî, Birr 18
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Bu hadis, muhteva olarak, bir onceki hadisin benzeridir. Ancak burada, onceki hadiste anılan kardeş olmanın gerektirdiği niteliklere bazı ilĂ‚veler vardır.
HĂ‚inlik, eminliğin zaddıdır. Hıyanet, emanete aykırı olan her turlu haksızlığın ve guven hissi vermemenin adıdır. Oysa musluman, emanete hıyanet etmeyen kimsedir. Cunku emanete hıyanet, munafıklık alĂ‚metlerindendir. Musluman, munafığa ait bir vasfı uzerinde taşımamalı ve bu sebeple saygınlığını yitirmemelidir. KĂ‚fir ve munafıkların saygı duyulacak bir vasfı yoktur. Onlar, bazı soz ve işlerinde doğru ve haklı olabilirler, ancak bunun Allah katında bir sevabı ve mukĂ‚fatı olacağı duşunulemez. Cunku onların bu halleri, bir ibadet, Allah ’a yakınlık, sevap ve uhrevî mukĂ‚fat inancına dayanmaz. Sadece dunyalık menfaatlerine yoneliktir. Allah da, kendilerine dunyalık rızıklarını ihsĂ‚n etmektedir.
Yalan, İslĂ‚m dininin kesinlikle yasakladığı kotu hasletlerden biridir. Dinimiz, doğruluğa buyuk bir onem verir ve doğruları yuceltir. Yalan ve yalancılık, inanmayanların ve munafıkların vasfıdır. Kur ’an ’ın bir cok Ă‚yeti ile Peygamber Efendimiz ’in bir cok hadislerinde doğruluğun ve doğruların fazileti, yalancılığın ve yalancıların ise bayağılığından bahsedilir. Bunları, bizi doğruluğa teşvik, yalandan sakındırma gayesi taşıyan tĂ‚limatlar olarak kabul etmemiz gerekir.
Muslumanın muslumanı terketmesi, ondan ayrılması ve din kardeşine yardımcı olmaması, şiddetle haram kılınmıştır. Bir musluman, mazluma yardımı, zĂ‚limin zulmune engel olmayı terkedemez. Cunku bu davranışlar, her musluman icin gucunun yettiği kadarıyla yerine getirilmesi gereken bir vecibedir. Allah TeĂ‚lĂ‚ “İyilik ve takvĂ‚da yardımlaşın, gunah ve duşmanlık uzerine yardımlaşmayın” [MĂ‚ide sûresi (5), 2] buyurur. İyilik olarak tercume ettiğimiz “birr” ile “takvĂ‚”nın ne kadar muhtevalı terimler olduğunu ve neleri kapsadığını daha once yeterince acıklamıştık. Gunah ve duşmanlık birer zulumdur. Kişi gunah işlemekle kendine zulmetmiş olur, duşmanlık ise dostluğu ortadan kaldırır.
İslĂ‚m, insanların can ve mal guvenliğini, ırz ve namusunun korunmasını garanti altına alır. Bu garantiler oncelikle muslumanların kendi aralarında sağlanır. Fakat netice itibariyle butun insanlar icin bu hakların kudsiyeti kabul edilir. İslĂ‚m, bunlara ilĂ‚veten insanların inanc hurriyetini ve akıllarını korumayı da esas alır. Bu sebeple, canı, malı, ırzı ve namusu, dini ve aklı korumak ve bunlar uğrunda savaşmak gerekebilir. Bunlar uğrunda olenler de şehit sayılır. Cunku bunların her biri fertler icin vazgecilmez temel haklardır.
Hadiste ırz, mal ve candan bahsedilmesinin sebebi, bu ucunun esas olması, diğerlerinin bunlardan sonra gelmesidir. Cunku ırz, mal ve cana tecavuzun haramlığı Kitap, Sunnet ve icmĂ‚ ile sabittir.
Başkalarını hakir gormek, kucumsemek, muslumana yakışmayan kotu huylardan biridir. Bunun sebebi ise kibirdir. Kibir, dinimizde buyuk gunahlardan sayılır. Peygamber Efendimiz “Kalbinde zerre kadar kibir olan kimse cennete giremez” (Muslim, İman 149) buyurur. Cunku “Kibir hakkı inkĂ‚r ve insanların onurunu kırmaktır” (Muslim, İman 147).
İnsanları kucuk goren ve onurlarını kıran bir kimsenin onlara ulaştırabileceği bir tebliğ ve cağrı yoktur. Cunku başkasını kucumseyen kimse kendi saygınlığını yitirir. Saygınlığı olmayanlar ise tebliğ ve cağrı insanı olamaz. Başkalarına değer vermeyene, değer verilmez. Dini tebliğ vazifesi yapanların ustun insĂ‚nî niteliklere sahip olmaları gerekir. Tebliğci niteliği olmayan, insanlarla ilişkileri duzensiz kimselerin coğaldığı bir toplumda kardeşlik ve dostluklar azalır, yardımlaşma duygusu zayıflar, mukaddes sayılan mefhumlar ortadan kalkmaya başlar ve takvĂ‚ sahiplerine rastlamak neredeyse mumkun olmaz. Cunku butun iyilikler ve guzellikler, iyilerin hakim olduğu veya coğunlukta bulunduğu bir toplumda gelişip, yaygınlaşır. Kotuluklerin ve kotulerin coğunlukta olduğu toplumlarda ise, iyiyi ve iyiliği bulmak nĂ‚dirattandır. İslĂ‚m ’ın yegĂ‚ne hedefi, yeryuzunde iyilikleri yaygınlaştırmak, kotulukleri ortadan kaldırmak, bu tamamen mumkun olmasa bile asgariye indirmektir.
Bu hadisin benzer bir rivayeti 246 numara ile tekrar gelecektir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Muslumanlar birbirlerinin din kardeşidir. Muslumanın muslumana yardımı terketmesi caiz değildir. Muslumanın canı, malı ve ırzı başka muslumana haramdır, bunlara tecavuz yasaklanmıştır. TakvĂ‚nın yeri kalbdir. Belirtileri ise, işlediğimiz fiillerdir. Muslumanı hakir gormek, kucumsemek, buyuk gunahlardandır. Birbirinize Kin ve Nefret Beslemeyiniz Ebû Hureyre radıyallahu anh ’den rivayet edildiğine gore, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şoyle buyurdu:
“Birbirinizle hasetleşmeyiniz. Almayacağınız bir malın fiyatını muşteri kızıştırmak icin artırmayınız. Birbirinize kin ve nefret beslemeyiniz. Birbirinize darılıp yuz cevirmeyiniz. Birinizin satışı uzerine başka biriniz satış yapmasın. Ey Allah ’ın kulları, boylelikle kardeş olunuz. Musluman, muslumanın kardeşidir. Ona zulum ve haksızlık yapmaz, yardımı kesmez ve onu hakir gormez. –Peygamberimiz uc defa goğsune işaret ederek buyurdular ki– TakvĂ‚ buradadır. Musluman kardeşini hor ve hakir gormesi, bir kimseye şer olarak yeter. Her muslumanın kanı, malı ve ırzı, başka muslumana haramdır.” Muslim, Birr 32. Ayrıca bk. BuhĂ‚rî, Edeb 57; Ebû DĂ‚vûd, Edeb 47; Tirmizî, Birr 24; İbni MĂ‚ce, DuĂ‚ 5 (Muslim rivayeti dışındakiler, Enes İbni MĂ‚lik ’ten gelmiştir)
Hadisi Nasıl Anlamalıyız? Hz. Peygamber, iyi musluman olmayı, din kardeşliğini ve dostluğu engelleyen davranışlardan, kotu hasletlerden bazısını bu hadislerinde acıklamıştır. Bundan onceki iki hadiste de bunlardan bir kısmını gormuştuk.
Haset, başkasının sahip olduğu bir nimeti, mevki ve makamı, ustun sayılan bir vasfı cekemeyerek, onun din kardeşinden alınmasını ve yok olmasını istemektir. Biz, haseti dilimizde kıskanmak ve cekememek diye ifade ederiz. Haset, İslĂ‚m ahlĂ‚k ve Ă‚dĂ‚bında kotu ve cirkin huyların başında gelir. Hasetin zıddı ve ovguye lĂ‚yık olan davranış ise gıbta, imrenmedir. Gıbta, kişinin, bir başkasının sahip olduğu iyilik ve guzelliklere, nimet ve faziletlere kendisinin de sahip olmasını arzu etmesidir. Fakat bunda başkasında bulunanın yok olmasını veya bulunmamasını istemek soz konusu değildir.
Haset, dinimizde haram kılınmış olan kotu hasletlerden biridir. Kitap ve Sunnet ’te bu hususa işaret eden pek cok nas vardır. Hasedin haram kılınması ve kotu karşılanmasının sebebi, hasetcinin itirazının ve muhalefetinin gercekte Allah ’a karşı olmasındandır. Cunku insana her turlu nimeti, mevki ve makamı, ustunluğu ve hayrı veren Allah ’tır. O halde bir kimsenin sahip olduğu nimetlere karşı haset etmek, kıskanclık beslemek, Allah ’ın iradesine mudahale anlamına gelir. Bunun zararı da hasetciden başkasına değildir. Peygamber Efendimiz, imanla hasetin kulun kalbinde bir arada bulunamayacağını soylemiştir (NesĂ‚i, Cihad 8). Buna gore haset, gercek muminlerin vasfı olamaz. Kalb boyle bir manevi hastalıkla, kirlilikle malul olunca başka iyiliklerin ve hayırlı amellerin de kıymeti ve sevabı noksanlaşır veya yok olur. Nitekim Efendimiz şoyle buyurmuştur:
“Şuphesiz, ateşin odunu yakıp bitirmesi gibi haset de iyilikleri yer bitirir” (Ebû DĂ‚vûd, Edeb 44; İbni MĂ‚ce, Zuhd 22).
Alış-veriş ve ticĂ‚rî hayat, her birimizin az veya cok icinde bulunmak zorunda olduğumuz bir muameledir. Cunku insan tek başına butun ihtiyaclarını kendisi uretemez. Bir insanın ihtiyac duyduğu eşya pek cok kişi tarafından uretilip satışa arzedilir. Bunun neticesinde carşı ve pazarlar oluşmuştur. İslĂ‚m dini, her konuda olduğu gibi, alış-veriş ve ticaret konusunda da insanların hayrına olan duzenlemeler yapmıştır. Peygamber Efendimiz, muşteri kızıştırmayı, alınmayacak bir malın fiyatını artırıp piyasayı yukseltmeyi ve insanlara boylece zarar verilmesini yasaklamıştır. Muşteri kızıştırma o malı alacağı veya ihtiyacı olduğu icin değil, satıcı lehinde ve alıcı aleyhinde olmak uzere, bir malın fiyatını artırma girişimidir. Bu ise bir hilekĂ‚rlık ve aldatmacadır. Ticarette hile yapmak ve aldatmak ise haram kılınmıştır. Peygamberimiz hile yapanın cehennemde olduğunu soyler (BuhĂ‚rî, Buyu ’ 60). Bir başka hadislerinde “Aldatan bizden değildir” buyurur (Muslim, ÎmĂ‚n 164; Ebû DĂ‚vûd, Buyû ’ 50; Tirmizî, Buyû ’ 72). Bunlar, ticarette uyulması gerekli temel ahlĂ‚k kurallarıdır.
Buğz kelimesi, sevmeme, biri hakkında gizli ve kalbî duşmanlık hissi besleme, kin ve nefret duyma anlamlarına gelir. Muslumanlar arasında kardeşlik ve dostluğa engel olan, bulunması arzu edilmeyen kotu hasletlerden biri de buğzdur. Fertleri birbirine karşı sevgisiz, duşmanlık hissi besleyen, kin ve nefret duygularıyla dolu olan bir toplum, iş duzenini kaybedeceği gibi, dışa karşı da guven veremez ve ornek bir tavır sergileyemez. Oysa İslĂ‚m dini, sağlam karakterli ve ustun ahlĂ‚k sahibi fertlerden oluşan ornek bir toplum meydana getirmeyi hedefler. Sevgisizlik, kin ve nefret, hem kişilik sahibi fertlerin yetişmesini, hem de hedeflenen topluma ulaşmayı engelleyen sebeplerin onde gelenlerindendir. Bundan dolayı Allah ve Resûlu tarafından kotu gorulmuş, kınanmış ve yasaklanmıştır.
Buğz, şayet Allah rızası icin olursa bunda bir sakınca yoktur ve cĂ‚izdir. Peygamberimiz, Allah icin seven ve Allah icin buğz edenin imanını kemĂ‚le ulaştırmış olacağını soyler (Ebû DĂ‚vûd, Sunnet 15; Tirmizî, KıyĂ‚met 60). Allah ’ın hoşnut olmadığı, haram ve gunah sayılan işlere ve bunları yapanlara karşı sevgisiz davranmak ve bunlardan tiksinmek de Allah sevgisinin gereğidir. Şu halde, insana ihsĂ‚n edilmiş olan her hissi, her duyguyu iyi ya da kotu yonde kullanma iradesi insanın kendisine bırakılmıştır. Sorumlu kılınışımızın sebebi de budur. İslĂ‚m, insanda mevcut olan his ve duyguları dumura uğratmayı değil, geliştirmeyi ve yerli yerinde kullanmayı bize oğretir ve muntesiplerini bu yonde eğitir.
Peygamber Efendimiz ’in bizleri sakındırdığı ve uzak durmamızı emrettiği kotu huylardan biri de, inananların birbirinden yuz cevirmesi, birbirleriyle alĂ‚kayı kesmeleridir. Dinimiz, gerek konuşma, gerekse yardımlaşma ve ilgilenme acısından, mu ’minlerin birbirlerinden kopmalarını, ayrılmalarını ve birbirlerine uzak durmalarını yasaklamıştır. Bunun aksine, her karşılaşıldığında selĂ‚mlaşmayı, ceşitli vesilelerle sık sık goruşmeyi, cemaate devam etmeyi, birbirlerinin halleriyle hallenmeyi de en ustun ve kıymetli davranışlar olarak daima tavsiye etmiştir. Peygamber Efendimiz dinen gecerli sayılan bir gerekce bulunmaksızın, uc gunden fazla dargın ve kuskun durmayı helĂ‚l saymamıştır. Butun bunların ortaya koyduğu gercek, gelişiguzel sebeplerle ve gecerliliği savunulamayacak bahanelerle mu ’minlerin birbirinden uzak durmalarının cĂ‚iz olmadığıdır.
Bir kimsenin satışı uzerine, bir başkasının satış yapması helĂ‚l olmaz. Muşteri, bir satıcıdan herhangi bir malı satın aldıktan sonra, başka bir satıcının o muşteriye: “Sen bu alış verişten vazgec, ben sana aynı malı daha ucuz fiyata veririm” veya “ben sana bu maldan daha iyisini aynı fiyata veririm” gibi sozler soylemesi ve alış-verişi bozdurması cĂ‚iz değildir. Cunku boyle davranışlar, insanlar arasında anlaşmazlıkların, dedikoduların cıkmasına, dargınlık ve kırgınlıkların doğmasına, kin ve nefret duygularının oluşmasına sebep olur. Bunlar, muslumanların dostluk ve kardeşliklerini, samimiyetlerini, birbirlerine guven duygularını ortadan kaldırır, toplumun fesada uğramasına yol acar. Bu ise haram kılınmıştır. Ancak, satıcı sattığı mal hususunda muşteriyi serbest bırakmış, daha iyisini ve daha ucuzunu bulursan onu al veya oradan al gibi bir tercih hakkı tanımışsa, o takdirde yapılan muamelede bir sakınca olmaz ve cĂ‚izdir.
Muslumanların birbirleriyle kardeş olmalarının yolu, Allah ve Resûlunun koyduğu prensiplere uymaktır. İşte bunlardan bir kısmı bu hadiste sayılmıştır. İslĂ‚m ’ın bu yondeki prensiplerinin hadiste sayılanlardan ibaret olduğunu soylemek doğru olmaz. Fakat sayılanların pratik hayatta on sıralarda yer alan ve herkesi her an ilgilendirenler olduğunu soyleyebiliriz. İslĂ‚m ’ı kabul eden ve musluman olduğunu soyleyen herkes, dini, Allah ve Resûlunun koyduğu temel prensipler ve kendi butunluğu icinde idrak etmek zorundadır, parcayı butunun tamamı olarak gormek mumkun değildir.
Hadisimizin son kısmında gecen prensipleri, bundan onceki iki hadisin acıklamalarında izah etmiştik. Hadisin sondan bir onceki cumlesi 1574 numaralı hadis icinde en son cumlesi ise 1530 numara ile tekrar gelecektir.
Hadisten Cıkarmamız Gereken Dersler Hasetin haramlığı, Kitap, Sunnet ve icmĂ‚ ile sabittir. Başkasına haset eden