
Kuran'ı Kerim'in muhtevası nedir? Kuran'ı Kerim'in iceriği, ana konuları nelerdir? Madde madde Kuran'ın konuları hakkında detaylı bilgi...Kur ’Ă‚n-ı Kerîm insanlar icin hidayet rehberidir. Onların dunya ve Ă‚hiret saĂ‚deti icin ihtiyac duydukları butun bilgileri en guzel şekliyle takdim eder. İnsanı, sırĂ‚t-ı mustakîm uzere en sağlam ve en doğru yoldan goturup en yuksek mertebelere yukseltecek esasları acıklar. Butun bunları da kendine has bir uslup ve metodla arzeder.
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm her şeyden once insanlara kendilerini yaratan Allah ’ı, lĂ‚yık olduğu şekliyle tanıtır. Yani Kur ’Ă‚n ’ın en buyuk maksadı mĂ‚rifetullahtır, Allah ’ı hakkıyla tanıtmaktır. Allah ’ı tanımadan ve rĂ‚zı olduğu şeyleri oğrenmeden hakkı bulmak, adaleti sağlamak ve ilĂ‚hî hukumleri tatbik etmek mumkun değildir. Bu sebeple Kur ’Ă‚n, oncelikle Allah ’ın birliğine ve azametine ısrarla vurgu yapar. İman edenlerle inkĂ‚rcıların gecmiş hĂ‚llerinden ve gelecekteki durumlarından bahseder. Onların ibretlik hallerini anlatarak insanları uyarır. Allah ’a nasıl ibadet edileceğini oğretir. Guzel ahlĂ‚kın ve insanlarla muamelenin esaslarını ortaya koyar.[1]
Kur ’Ă‚n, inmeye başladığında once Allah ’ın birliğini, kudretini, merhametini, lutuf ve keremini, Ă‚hireti, iyi veya kotu dunyada yapılan amellerin karşılığının mutlaka verileceğini anlattı. Bunu yaparken ozetten tafsilata doğru bir seyir takip etti. Bununla birlikte insanlara merhametli ve diğergam olmayı, Ă‚dil davranmayı, akraba ve kul haklarına riayet etmeyi oğretti. Gokleri, yeri, guneşi, ayı, yıldızları, kĂ‚inattaki nizĂ‚mı, bitkilerin, hayvanların ve insanın yaratılışını ve bu cihandaki ilĂ‚hî kudret akışlarını ve azamet tecellîlerini tefekkure dĂ‚vet etti. Putlara tapmanın yanlışlığını ve anlamsızlığını ortaya koymak ve muşriklerin hatalı inanclarını duzeltmek icin aklî ve kevnî deliller gosterdi.
Mekke-i Mukerreme ’de daha cok dinin ana gayeleri olan din, can, akıl, mal ve nesebin korunmasıyla ilgili esas hukumler nĂ‚zil oluyordu. Medîne-i Munevvere ’de ise bunların tafsilatı ve tamamlayıcı unsurları indirildi.[2] Bu esnĂ‚da onceki kavimlerden ve onlara gonderilen peygamberlerin hayatından ibret ve ders alınacak kıssalar nakledildi. Bu hĂ‚diseler vesile edinilerek cihĂ‚nşumul esaslar ve değerler ortaya konuldu. Allah ’ın muradına uygun bir toplumun îtikĂ‚dî ve ahlĂ‚kî temelleri atıldı.
Mekke-i Mukerreme ’de nĂ‚zil olan Ă‚yetler daha kısa, secili ve duruma gore bazen sert idi. İnsanları hem aklî yonden iknĂ‚ ediyor, hem de duygularına hitap ediyordu. Yuksek fesahat ve belĂ‚gatıyla, şiir ve edebiyatta zirveye cıkmış olan muşrikleri Ă‚ciz bırakıyordu. Kısa kısa sûreler bu muhteşem usluplarıyla samîmî ve on yargısız insanlara derinden tesir edip onları iknĂ‚ ederken, inatcı kĂ‚firlere meydan okuyor ve onları Ă‚ciz bırakıyordu. Kur ’Ă‚n Ă‚yetlerinin nuzulu ile mutad olarak yapılan edebiyat fuarları iptal edildi.
Medîne-i Munevvere ’de ise bir taraftan îtikĂ‚dî ve ahlĂ‚kî konular devam ederken, diğer yandan da muĂ‚melĂ‚tın tatbîki ile siyasî ve hukukî yapının teşkîli başladı. Doksan kadar Ă‚yette gecen “ey iman edenler” hitabıyla hem mu ’minlere şeref bahşediliyor hem de İslĂ‚m toplumu tanzim ediliyordu. Her hususta Allah ’a ve Rasûlu ’ne itaat edilmesi, ihtilĂ‚f edilen meselelerin Allah ’a ve Rasûlu ’ne goturulmesi ısrarla emrediliyordu.
Medine ’de yahudiler olduğu ve hristiyan elciler gelip gittiği icin Kur ’Ă‚n ’da Ehl-i kitabın tarihine genişce yer veriliyor ve onlar İslĂ‚m ’a dĂ‚vet ediliyordu. Medine ’de bir de munafıklar turemişti. Onlarla ilgili de pek cok Ă‚yet-i kerime nĂ‚zil oldu. Muslumanların yaptığı savaşlardan, sonuclarından ve bu vesileyle savaş hukumleriyle diplomasi kĂ‚idelerinden bahsedildi.
Medenî sûrelerin uslûbu muhtevalarına uygun olarak daha sade idi. MuteşĂ‚bih ifadeler, mecaz ve istiareler daha az idi. Sûre ve Ă‚yetler, muhtevaları gereği daha uzundu.[3]
Şimdi Kur ’Ă‚n ’ın ana konularından bir kısmını biraz daha genişce ele alalım:
1. İman ve SĂ‚lih Amel Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın insandan istediği kulluğu îmĂ‚n ve sĂ‚lih amel diye ozetleyebiliriz. İnsan Allah ’a iman ederek mu ’min olmalı ve ona ibadet ederek sĂ‚lih bir kul hĂ‚line gelmelidir. Allah ’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur, ancak insan, kulluğunu îfĂ‚ ederek madden ve mĂ‚nen arınıp Allah ’ın lutuf mekĂ‚nı olan cennete lĂ‚yık hĂ‚le gelmek mecburiyetindedir. Bu kulluğunda da ihlĂ‚slı olmalıdır. Her amelin bir zĂ‚hiri, bir de bĂ‚tını vardır. İnsan namazındaki huşûya, orucundaki ihlĂ‚sa, merhametindeki genişliğe bakarak ibadetlerinin kalitesini anlayabilir. İbadetler ne kadar ihlĂ‚slı olursa kul, onundeki mesafeleri o kadar hızlı kateder.
CenĂ‚b-ı Hak Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’de, 90 kadar yerde “Ey îmĂ‚n edenler!” diye hitĂ‚b ederek mu ’minlerden nasıl bir îmĂ‚n ve amel-i sĂ‚lih istediğini îzĂ‚h buyurmaktadır. Bu Ă‚yet-i kerîmelerde, îman vasfını hĂ‚iz insanların mutlakĂ‚ riĂ‚yet etmesi gereken hususlara temas edilir. ÎmĂ‚nın gereğinin, Ă‚yet-i kerîmelerde vĂ‚rid olan ilĂ‚hî emir ve tavsiyelere itaat etmek olduğu hatırlatılır. ÎmĂ‚n ehli kişilere yakışan amel-i sĂ‚lihler emredilir, onların şeref ve haysiyetine yakışmayan hal ve davranışlar da yasaklanır. Bu hitĂ‚b, aynı zamanda husûsî bir iltifat ve ilĂ‚hî bir lûtuftur, muslumanlara buyuk bir şeref bahşeder. İnşĂ‚allah bu ilĂ‚hî hitĂ‚bın tesiriyle ehl-i îman, emniyet ve huzur icinde yaşayacak ve Ă‚hirette buyuk lûtuflara nĂ‚il olacaktır. Abdullah bin Mesʻûd (r.a), kendisinden nasihat isteyen birine şoyle buyurmuştur:
“Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın: «Ey îmĂ‚n edenler!» buyurduğunu işittiğinde hemen kulak ver ve onu dikkatle dinle! Cunku Allah TeĂ‚lĂ‚, bu hitabın ardından ya bir iyiliği emreder ya da bir fenĂ‚lıktan sakındırır.”[4]
Bu hitĂ‚b-ı ilĂ‚hî, mu ’minlere bir şahsiyet yukler… KinĂ‚yeli olarak “Siz, diğerlerinden farklısınız, fĂ‚sıklarla aynı vasıfları taşıyamazsınız, îmĂ‚nî değerinizin farkında olun!” îkĂ‚zında bulunur. Mu ’min, seckin, aklı başında ve sozu anlayan insandır. Bu sebeple, ona husûsî olark hitĂ‚b edilerek soz, ehline tevcih edilir. Bu hitĂ‚b, muslumanları sarsarak kendilerine getirir. Zamanın gecmesiyle gevşemeyip îmĂ‚n uzere sebĂ‚t etmeleri ve îmanlarını daha da kuvvetlendirmeleri teşvik edilir.
CĂ‚fer-i SĂ‚dık (r.a) bu hitapla ilgili olarak şoyle buyurmuştur:
“Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın «Ey îmĂ‚n edenler!» hitĂ‚bındaki lezzet, kişiden ibadet ve tĂ‚atin butun yorgunluk ve ağırlığını giderip yok eder.”[5]
Bundan sonra ibadet ve tĂ‚atler mĂ‚nevî bir ziyĂ‚fet hĂ‚line gelir. Zira Allah ’ı seven bir kul, Mahbûb ’unun emirlerini en guzel şekilde yerine getirmek icin gayret eder. Bu uğurda karşılaştığı meşakkatler bile, ecrini duşunduğu icin ona lezzet verir.
İsmail Hakkı Bursevî (r.a) de şoyle buyurur:
“يا: YĂ‚” nidĂ‚sı, Habîb ’in habîbine hitĂ‚bı, “أَيُّهَا: eyyuhĂ‚” edatı, Habîb ’in habîbini îkĂ‚zı, “آمَنُوا: Ă‚menû” kelimesi de Habîb ’in habîbine şĂ‚hitliğidir. Yani CenĂ‚b-ı Hak, emirlerine itaat eden kulunun îmĂ‚nına şĂ‚hitlik etmektedir.[6]
Sağlam Bir Akîde “Ey iman edenler!” diye başlayan Ă‚yetlerde bizden istenen oncelikle sağlam bir akîdedir. İnsan fıtratı, inanma ihtiyacı icindedir. HidĂ‚yete ulaşamayan insanlar pek cok yanlış inanctan birine saparlar. Bu sebeple CenĂ‚b-ı Hak, doğru bir îtikĂ‚dın nasıl olması gerektiğini beyĂ‚n etmiştir. Allah ’a, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed MustafĂ‚ ’ya, Kur ’Ă‚n ’a, meleklere, daha once indirilen kitaplara, gonderilen peygamberlere, Ă‚hiret gunune ve kadere îmĂ‚n etmeli, îmĂ‚nı kuvvetlendirmeli, yakîne ve huzura ermelidir. Bu şekilde îmĂ‚n etmeyen kişi, cok dehşetli bir sapıklığa duşmuş olur.[7]
Allah ve Rasûlu ’ne İtaat CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Ey îmĂ‚n edenler, Allah ’a ve Rasûlu ’ne itaat edin! İşitip durduğunuz hĂ‚lde onun emirlerinden yuz cevirmeyin!” (el-EnfĂ‚l 8/20)
“Ey îmĂ‚n edenler! Peygamber, sizi hayat verecek şeylere dĂ‚vet ettiği zaman, Allah ’a ve Rasûl ’e icabet edin! Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer! Yine bilin ki siz mutlakĂ‚ O ’nun huzûrunda toplanacaksınız!” (el-EnfĂ‚l 8/24)
Mu ’minler, Allah ’a ve Rasûlu ’ne itaat etmedikleri zaman amelleri boşa gidiverir.[8]
Allah Rasûlu ’ne Hurmet ve Onu Uzmemek CenĂ‚b-ı Hak, mu ’minlere, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’e karşı son derece hurmetkĂ‚r davranmalarını ve onu dinleyip itaat etmelerini emreder. Mu ’minler onunla konuşurken ve ondan bahsederken cok hassas davranmalı, sozlerine dikkat etmeli ve kelimelerin en guzelini secmelidirler.[9]
Mu ’minler, Allah Rasûlu ’nu hicbir sûrette uzmemelidirler. Efendimiz (s.a.v), hayĂ‚sı sebebiyle insanlara bir şey soyleyemezse, CenĂ‚b-ı Hak onun hakkını mudĂ‚faa ve muhĂ‚faza eder.[10] Yuce Rabbimiz şoyle buyurur:
“Allah ve melekleri, Peygamber ’e cokca salĂ‚t ederler. Ey mu ’minler! Siz de ona salevĂ‚t getirin ve tam bir teslimiyetle selĂ‚m verin!” (el-AhzĂ‚b 33/56)
Mu ’minler, Hz. MûsĂ‚ ’ya eziyet eden yahûdiler gibi olmamalı, Peygamber Efendimiz ’in hukûkuna riĂ‚yet etmelidirler.[11]
Mu ’minler, Allah ve Rasûlu ’nun onune gecmemeli, devamlı takvĂ‚ uzere bulunmaya gayret etmelidirler. HattĂ‚ seslerini Peygamber Efendimiz ’in sesinin ustune cıkarmamalı, birbirlerine bağırdıkları gibi, Allah Rasûlu ’ne yuksek sesle hitĂ‚b etmemelidirler. Yoksa farkına varmadan amelleri boşa gidiverir.[12]
Bugunku mu ’minlere duşen de onun sunnetine saygılı olmak, kendi goruşlerini onun onune gecirmemek ve Efendimiz ’in mescidinde sukûnete riĂ‚yet etmektir.
HelĂ‚l ve HarĂ‚ma Dikkat Etmek Sahip olduğumuz herşey ve istifĂ‚de ettiğimiz butun nîmetler CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bir lûtfudur. O hĂ‚lde bu nîmetlerden faydalanırken Rabbimizin koyduğu olculere riĂ‚yet etmeliyiz. CenĂ‚b-ı Hak bizden, ihsĂ‚n ettiği nîmetlerin helĂ‚l ve hoş olanlarından yememizi emrediyor. Hakkımız olan şeyi alıp bunun icin de Allah ’a bin şukur etmemizi istiyor. Allah ’a kulluğun îcĂ‚bı budur. Bu hĂ‚let-i rûhuyenin dışına cıkanlar, kullukta kusur ediyorlar demektir.[13]
CenĂ‚b-ı Hak, haram-helĂ‚l duşunmeden insanların mallarını bĂ‚tıl yollarla yiyen, Allah ’ın yolundan alıkoyan, altını ve gumuşu biriktirip Allah yolunda infĂ‚k etmeyenleri tehdit etmekte ve onları acı bir azĂ‚b ile mujdelemektedir.[14]
Mu ’minler, insanların mallarını kumar, fĂ‚iz, aldatma gibi bĂ‚tıl yollarla alamazlar. Ancak rızĂ‚ya dayalı ticĂ‚ret gibi meşrû muĂ‚melelerle alabilirler. Buna riĂ‚yet edilmediğinde ortalığı fitne kaplayarak insanlar birbirini oldurmeye kadar gider. Haram yiyenler ise zaten kendi kendilerini en fecî şekilde helĂ‚k edip cehennem azĂ‚bına suruklemiş olurlar. CenĂ‚b-ı Hak ise kullarını cok sevmekte ve onlara merhamet etmektedir. Onların huzûr icinde nezîh bir hayat surmeleri icin En Sevgili Kulu ve Rasûlu ile İslĂ‚mî esasları gondermiştir.[15]
CenĂ‚b-ı Hak, ihram yasakları gibi bĂ‚zı haramları, mu ’minleri imtihan etmek ve îmĂ‚nlarını kuvvetlendirmek icin koymuştur. Kimsenin gormediği yerde bu tur basit yasakları ciğneyen bir mu ’min, malını ve canını fedĂ‚ etmesi gereken yerlerde ilĂ‚hî emirleri nasıl dinleyebilir ki?! Mu ’minler, buyuk kucuk demeden butun yasaklara riĂ‚yet ederek kalplerindeki Allah korkusunu kuvvetlendirmelidirler. Boyle yapmayıp da ilĂ‚hî hududları aşanlar icin elem verici bir azĂ‚b vardır.[16] ZĂ‚hidliğiyle meşhur olan BilĂ‚l bin Saʻd (r.a) ne guzel soyler:
“Gunahın kucukluğune değil, kime karşı isyĂ‚n ettiğine bak!”[17]
Gunahlardan Şiddetle Sakınmak Dînî bir cezĂ‚ olmaksızın bir insanın canına kıymak veya yaralamak cok buyuk bir gunĂ‚htır. Bunu yapan kimseye kısas tatbik edilir ve o yaptığının aynısıyla cezĂ‚landırılır. CenĂ‚b-ı Hak, kullarının, birbirlerine dĂ‚îmĂ‚ af ve ihsĂ‚n ile muĂ‚mele etmelerini arzu etmekte ve onlara devamlı merhametiyle muamele ederek dînî hukumleri hafifletmektedir. Artık bundan sonra kim haddi aşarsa onu dehşetli bir azap beklemektedir.[18]
DĂ‚imĂ‚ mu ’minlerin iyiliğini istemek ve haklarında guzel duşuncelere sahip olmak îcĂ‚b eder. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Ey îmĂ‚n edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin! Belki de onlar, kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha hayırlıdır. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kotu lakaplarla cağırmayın! Îmandan sonra fĂ‚sıklık ne kotu bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zĂ‚limlerdir.” (el-HucurĂ‚t 49/11)
“Ey îmĂ‚n edenler! Zannın bircoğundan kacının! Cunku zannın bir kısmı gunahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın! Biriniz diğerini arkasından cekiştirmesin! Sizden biri hic olmuş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah ’tan korkun! Şuphesiz Allah, tevbeyi cok kabul edendir, cok merhamet edendir.” (el-Hucurat 49/12)
Mu ’minler birbirleriyle fısıldaşırken ve gizli konuşurken, gunĂ‚h, duşmanlık ve Peygamber Efendimiz ’e isyĂ‚n mĂ‚hiyetinde şeyler konuşmamalıdır. İyilik ve takvĂ‚larını artırmak icin konuşmalı, sonunda huzûruna cıkacakları Allah ’tan dĂ‚imĂ‚ korkmalıdırlar.[19]
FĂ‚iz Allah TeĂ‚lĂ‚, mu ’minlere, takvĂ‚ sahibi olmalarını ve eğer gercekten îmĂ‚n ediyorlarsa fĂ‚iz alacaklarını derhal terketmelerini emreder. Eğer bırakmazlarsa Allah ve Rasûlu ’nun kendilerine buyuk bir harp îlĂ‚n ettiğini bilmelidirler. Şayet tevbe ederlerse, anaparaları kendilerine Ă‚ittir, ancak fĂ‚iz kısmını almayıp ondan uzaklaşmalıdırlar.[20]
FĂ‚iz, toplumun ve iktisĂ‚dî hayatın kanseridir. Ona bulaşan insanın kurtulması cok zordur. FĂ‚iz borcu ve hırsı, katlanarak buyumeye devam eder. Bu buyuk mûsibetten kurtulmanın yolu takvĂ‚ ve Allah korkusudur. Ebedî hayattaki dehşet verici azĂ‚bı duşunerek bu gunahtan kurtulmak îcĂ‚b eder. Boyle olursa kul felĂ‚ha erer, aksi takdirde Ă‚kıbeti cok acı olur.[21]
FĂ‚iz, toplumda zengini bir muddetliğine daha zengin, fakiri de daha fakir eder, enflasyonu artırır ve sınıf farkına sebebiyet verir.
Şeytanın Adımlarına Uymamak CenĂ‚b-ı Hak, mu ’minlere, acıkta ve gizlide tam olarak Allah ’a teslim olarak İslĂ‚m ’ı hayatın her sahasına yaygınlaştırmayı ve bu sûretle sulh ve selĂ‚met icinde yaşamayı emretmektedir. Bunun dışında bir hareket, şeytanın adımlarını takip etmek olur ki bu, kuzunun kurda Ă‚şık olup peşinden gitmesinden daha fenĂ‚ bir hĂ‚ldir. Zira şeytan, insana karşı duşmanlığını acıkca îlĂ‚n eden ve onu ebedî felĂ‚kete suruklemek icin calışacağına yemin eden apacık ve azılı bir duşmandır.[22]
Mu ’minler, şeytanın adımlarına uymamalıdırlar. Zira şeytan, devamlı edepsizliği ve kotu şeyleri emreder.[23]
En Muhim Husus TakvĂ‚ CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Ey îmĂ‚n edenler; Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olun ve sĂ‚dıklarla beraber olun!” (et-Tevbe 9/119)
Allah TeĂ‚lĂ‚, mu ’minlere herşeyden evvel takvĂ‚ya sarılmalarını emretmektedir. Butun gucleriyle takvĂ‚ya sarılıp, takvĂ‚da zirveye cıkmalarını tavsiye etmektedir. Zira istikĂ‚met uzere yaşayıp îmĂ‚n ile olebilmek, buyuk olcude buna bağlıdır.[24]
Yuce Rabbimiz, mu ’minlere orucu farz kılarak onları takvĂ‚ yolunda sağlam adımlarla yurumeye alıştırmaktadır. Bizden evvelki ummetlere de farz kılınan oruc, helalleri bile asgarî seviyede, belli olculerle ve dikkatli kullanmayı oğreterek mu ’minlere takvĂ‚da seviye kazandırır.[25]
Mu ’minler takvĂ‚ uzere bir hayat yaşarlarsa Allah onlara, hakkı bĂ‚tıldan ayıracak bir firĂ‚set lûtfeder, kotuluklerini ortup gunahlarını affeder. Cunku Allah buyuk lûtuf sahibidir.[26]
CenĂ‚b-ı Hak mu ’minlere, iyilik, hayır ve takvĂ‚ yolunda yardımlaşmayı, gunĂ‚h ve duşmanlık uzere yardımlaşmamayı emreder. Eğer onlar ilĂ‚hî emirlere riĂ‚yet etmezlerse Ă‚hirette şiddetli bir azĂ‚ba mĂ‚ruz kalırlar.[27]
Maddî ve MĂ‚nevî Temizliğe Dikkat Mu ’minler, abdestlerine, gusullerine ve temizliklerine cok dikkat ederler. İbadetlerini temiz bir mekĂ‚nda temiz olarak yaparlar. Su bulamadıklarında veya hastalık, yolculuk gibi bir sebeple suyu kullanamayınca temiz bir toprakla teyemmum ederler. CenĂ‚b-ı Hak bu tur hukumleri onlara zorluk cıkarmak icin değil, onları tertemiz kılarak uzerlerindeki nîmetlerini tamamlamak icin gondermiştir. Rabbimizin uzerimizdeki sayısız nîmetleri icin ne kadar şukretsek azdır.[28]
Muşrikler ve kĂ‚firler madden ve mĂ‚nen pisliktirler. TahĂ‚ret, abdest, gusul nedir bilmedikleri gibi îtikĂ‚d ve fikirleri de pistir. Bu sebeple onların Mescid-i HarĂ‚m ’a yaklaşmalarına izin verilmez. Bundan hareketle onları mubĂ‚rek ve mukaddes mekĂ‚nlara, cĂ‚milere ve Mukaddes EmĂ‚netler ’e de yaklaştırmamak lĂ‚zımdır. Bu hususta ticĂ‚retin zayıflamasından ve maddî menfaatin azalmasından da korkmamalıdır. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚ dilediği kullarını kendi lûtfundan bolca rızıklandırır.[29]
Gercekten de turistlerden elde edilecek kĂ‚ra tamah ederek turizm icin butun kapıların acılıp mĂ‚nevî hasletlerin bu uğurda fedĂ‚ edilmesi, ahlĂ‚kî aşınma başta olmak uzere pek cok zarara sebebiyet vermektedir. Mu ’minler dunya malından evvel, îman ve ahlĂ‚kı duşunmeli, İslĂ‚m ’ın emirlerini ikĂ‚me etmeye gayret gostermelidirler.
Devamlı Zikir CenĂ‚b-ı Hak mu ’minlere kendisini cokca zikretelerini ve sabah akşam tesbih etmelerini emreder.[30]
Mu ’minler, rukûya, secdeye, diğer ibadetlere ve hayır işlerine cok ehemmiyet vermelidirler ki felĂ‚ha erebilsinler. Bir beldede Allah ’a kulluk edemezlerse, Allah ’ın arzı geniştir, ibadetlerini rahatca yapabilecekleri başka bir yere hicret ederler.[31]
CumĂ‚ gunu ezan okunduğunda hemen Allah ’ın zikrine koşarak ticĂ‚reti bırakmak gerekir. Eğer bilirlerse bu mu ’minler icin daha hayırlıdır. Cuma namazı kılındığında ise yeryuzune dağılarak Allah ’ın fadlından rızıklarını aramalı, ama bunu yaparken asla gaflete duşmemeli, bir taraftan da devamlı ve cokca Allah ’ı zikretmelidirler. Bu şekilde “El kĂ‚rda gonul YĂ‚r ’da” vaziyetinde guzel bir hayat yaşayabilirlerse felĂ‚ha ererler.[32]
Allah TeĂ‚lĂ‚, icki, kumar, dikili taşlar ve fal ile meşgul olmanın cok kotu bir pislik olduğunu, şeytanın işlerinden olduğunu haber veriyor. Şeytan bu tur pis ve zararlı şeyleri susleyerek insanlara guzel gosterir. Onlar vĂ‚sıtasıyla insanların arasına duşmanlık ve buğz atarak Âdemoğullarından ocunu almaya calışır. Bu pisliklerle akıllarını ve duygularını tahrip ettiği insanları Allah ’ın zikrinden ve namazdan alıkoyar. Onları boylesine emsalsiz hayırlardan mahrûm bırakır. O hĂ‚lde mu ’minler akıllarını vahyin tĂ‚limĂ‚tları istikĂ‚metinde kullanarak bu zararlı şeylerden şiddetle sakınmalıdırlar. Mu ’minler, şeytan işi menfîliklerden uzak dururlarsa felĂ‚ha ererler, aksi takdirde başlarına ummadık belĂ‚lar gelir.[33]
Yuce Rabbimiz, mu ’minlere, toplu olarak kĂ‚firlerle karşılaştıklarında, sebat etmelerini, arkalarını donup kacmamalarını emreder. Zira cepheden kacmak, buyuk bir gunahtır. Sabır ve sebatla duşmana karşı sertlik gostermek ve kuvvetimizi ortaya koymak zarûrîdir. Allah TeĂ‚lĂ‚, emirlerine itaat eden muttakî kullarıyla beraberdir. Mu ’minler, savaş esnĂ‚sında bile Allah ’ı cok cok zikretmelidir ki felĂ‚ha erebilsinler.[34]
ZekĂ‚t, Sadaka ve İnfĂ‚k CenĂ‚b-ı Hak, lûtfettiği nîmetlerin zekĂ‚tlarını vermemizi ve fazladan olarak devamlı infaklarda bulunmamızı emrediyor. İslĂ‚m ’ın butun insanlara oğretilip yayılması icin malımızı infĂ‚k etmemizi ve canla başla gayret etmemizi arzu ediyor. Bu gayretler, en muhim Ă‚hiret hazırlığıdır. Âhirete hazırlanma yeri de bu dunyadır. Elimizdeki fırsatı kacırırsak oyle bir gun gelir ki orada malımız, dostlarımız ve kuvvetli bildiğimiz merciler fayda vermez. ZekĂ‚tı ve Allah yolunda infĂ‚kı terketmek, cimrilik felĂ‚ketidir ki bu da kĂ‚firlerin vasfıdır. Bu sebeple mu ’minler, bu hĂ‚le duşmekten sakınmalıdırlar.[35]
Rabbimiz mu ’minlere, kendi rızĂ‚sı icin verdikleri sadaka ve iyilikleri, insanların başına kakmak ve gonullerini kırmak sûretiyle boşa cıkarmamalarını emrediyor. Allah ’a ve Ă‚hiret gunune îmĂ‚nı kuvvetli olan bir kişi, insanlara gosteriş yapmak icin infakta bulunmadığı icin yardım ettiği kişilere eziyet etmez. Gosteriş yapanlar, Allah ’tan hicbir ecir alamazlar. Bunlar, uzerinde ince bir toprak tabakası bulunan kaya gibidirler. Biraz şiddetli bir yağmur yağdığında onu yalcın kaya hĂ‚line getiriverir. Kayanın uzerine istediğin kadar tohum ek, hicbir şey elde edemezsin. Zira tohum toprakta yeşerir. Aynı şekilde Allah katındaki makbûliyet de, ancak ihlĂ‚s toprağı uzerinde yetişir. RiyĂ‚, başa kakmak ve gonul kırmak ise, kĂ‚firlerin sıfatıdır. Mu ’minler, bunlardan şiddetle kacınmalıdır.[36]
Mu ’minler, kazandıklarının temiz ve guzel olanlarından ve CenĂ‚b-ı Hakk ’ın yeryuzunden bitirdiği nîmetlerden infĂ‚k etmelidirler. Ancak kendilerine verildiğinde almayacakları değersiz ve bozuk şeyleri vermeleri doğru olmaz. Zira herkes kendisi icin verir. Allah TeĂ‚lĂ‚ insanları bu şekilde imtihan ediyor. Yoksa O ’nun hicbir şeye ihtiyĂ‚cı yok. Dilediğinde butun kullarını zengin ediverir. Ancak muhim olan, mu ’minlerin dunya imtihanını kazanarak felĂ‚ha ermeleridir.[37]
Şukur Mu ’minler, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın lûtuf ve ihsanlarını dĂ‚imĂ‚ hatırda tutarak bunlara sayısız şukurlerde bulunmalıdır. CenĂ‚b-ı Hak, onları pek cok duşmanlarından muhĂ‚faza etmektedir. Mu ’minler, Allah ’a tevekkul ederek, dĂ‚imĂ‚ O ’na guvenerek vazifelerini îfĂ‚ etmelidirler.[38]
Mu ’minler, Allah ’ın nîmetlerini, daha onceki yardımlarını her fırsatta hatırlayarak kalp, dil ve hĂ‚l ile şukretmelidirler.[39]
Sabır ve SebĂ‚t Mu ’minler dĂ‚ima Allah ’tan yardım istemeli, bu esnĂ‚da sabrı elden bırakmamalı ve namaza ehemmiyet vermelidirler. Farzlardan sonra nĂ‚file namazları da artırmalı ki duĂ‚ların kabûlune medĂ‚r olabilsin.[40]
Tevekkul ve Teslîmiyet CenĂ‚b-ı Hak, kullarının kendisine karşı tevekkul ve teslîmiyet icinde olmasını arzu buyurmaktadır. Luzumlu tedbirleri aldıktan sonra Allah ’a guvenip kadere rızĂ‚ gostermenin mu ’minler icin daha hayırlı olacağını beyĂ‚n etmektedir. Mu ’minler, kĂ‚firler gibi kendi akıl ve tedbirleriyle kaderi değiştirebileceklerini duşunmezler. Nitekim Uhud sonrası munĂ‚fıklar, şehidler icin:
“–Bizim yanımızda olsalardı oldurulmezlerdi” dediler.[41]
FĂ‚sık Ebû Âmir, Uhud ’da harp meydanını gezerken, şehîd olan oğlu Hanzala (r.a) ’ı gordu. Sadrına tekme vurarak:
“–Sen yeni dîne girmekle felĂ‚kete uğradın! İşte ben senin vurulup duştuğun yere kadar gelmiş bulunuyorum, ey şeref kirletici oğul! Eğer sen evlatlık vazifeni yapıp babanın sozunu dinlemiş olsaydın, hic şuphesiz yaşar, olmezdin!” dedi.[42]
Rasûlullah (s.a.v) ve ashĂ‚bı ağır yaralı vaziyette Medine ’ye donduklerinde, munĂ‚fıklarla yahûdiler sevinip guluyor ve en cirkin sozleri acıkca soyluyorlardı. MunĂ‚fık başı Abdullah bin Ubeyy ’in, samîmî bir musluman olan oğlu Abdullah da Uhud ’da yaralanmıştı. Sabaha kadar ateş yakıp yaralarını dağlamakla meşgul oldu. Babası kendisine:
“–Muhammed ile bu şekilde savaşa cıkman doğru değildi. O, beni dinlemedi de cocuklara uydu. Ben boyle olacağını gozumle gorur gibiydim” deyip duruyordu. Oğlu da cevĂ‚ben:
“–Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın, Rasûlu ’ne ve muslumanlara takdir edip başlarına getirdiği hĂ‚l, her şeyden daha hayırlıdır!” diyordu.[43]
Hic şuphesiz, inancsızların sahip olduğu bu duşunce yapısı, onları hayat boyu rahatsız edip uzuntulere garkeder. “Şoyle yapsaydık boyle olurdu, şunu yapmasaydık bu başımıza gelmezdi” şeklindeki anlayışlarıyla, kalplerinde dĂ‚imĂ‚ bĂ‚zı şeylerin hasretini ve acısını ceker dururlar. MunĂ‚fıklar da bu anlayışları sebebiyle, ticĂ‚rî seferlere ve cihada cıkmaya cesĂ‚ret edemezler. Cesur muslumanlar, buyuk kĂ‚rlar veya ganimetler elde ederek dondukce de pişmanlık ve huzunleri artar, tahassur icinde kalırlar. Âhiretteki pişmanlık ve acıları ise daha buyuk olacaktır. HĂ‚lbuki hayatı veren de olduren de Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dır. Eceli gelmeyen bir insan, HĂ‚lid bin Velîd (r.a) gibi en on safta yuzlerce savaşa katılır ve vucûdunun her yerinden yara alır da yine olmez.[44] Kimisi de evinde bir yudum suyu icerken boğuluverir. Yuce Rabbimiz onlara:
“Eğer sozunuzde doğru iseniz, olumu başınızdan savın bakalım!” buyurmaktadır. (Âl-i İmrĂ‚n 3/168)
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’e de şoyle buyurmaktadır:
“…De ki: «İşin tamamı Allah ’a aittir.» Sana acmadıklarını iclerinde gizliyorlar: «Bu işte bizim goruşumuz alınsaydı burada oldurulmezdik» diyorlar. De ki: Evlerinizde dahi olsaydınız, yine de haklarında olum yazılmış olanlar olup duşecekleri yere geleceklerdi. Bu, Allah ’ın icinizde olanı ortaya cıkarması ve kalplerinizdeki şupheyi gidermesi icindir. Allah kalplerde olanı bilir.” (Âl-i İmrĂ‚n 3/154)
Her şey Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın elindedir. Oyleyse kĂ‚firler gibi davranmayıp hakîkî mu ’minlerin yolundan gitmeli, gerekli tedbirleri alarak Allah ’a tevekkul etmelidir.[45]
Doğru Sozluluk, SadĂ‚kat Allah TeĂ‚lĂ‚, mu ’minlere, kendisinden korkmalarını ve dĂ‚imĂ‚ doğru soylemelerini emreder.[46] Mu ’minlerin ozleriyle sozleri bir olmalı, yapmayacakları şeyleri soylememelidirler. Zira samîmiyetsizlik ve sadĂ‚katsizlik, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın gazabını celbeden kotu bir haslettir.[47] Bu sebeple CenĂ‚b-ı Hak, mu ’minlere, akitlerini en guzel şekilde yerine getirmelerini emreder.[48]
FirĂ‚setli Davranmak Bir fĂ‚sık, haber getirdiğinde muslumanlar onu iyice araştırmalıdırlar. Yoksa yanlış bilgilere dayanarak sucsuz insanlarla mucĂ‚deleye başlar, sonra da pişman olurlar.[49]
AdĂ‚let İdĂ‚reciler adĂ‚letle muĂ‚mele etmeli, mu ’minler de Allah ’a, Rasûlu ’ne ve kendilerinden olan idĂ‚recilere itaat etmelidirler. Bir hususta ihtilĂ‚fa duştuklerinde meseleyi Allah ’ın KitĂ‚bıʼna ve Efendimiz ’in sunnet-i seniyyesine arzetmelidirler. Allah ’a ve Ă‚hiret gunundeki hesĂ‚ba, cezĂ‚ya ve mukĂ‚fĂ‚ta inanan bir mu ’minin boyle yapması zarûrîdir. Bu, en hayırlı ve en guzel yoldur, sonu selĂ‚mettir.[50]
Mu ’minler, butun hususlarda Ă‚dil davranmalı, adĂ‚leti hayatın her safhasına yaygınlaştırmalı ve doğru şĂ‚hitlik yapmalıdırlar. Bir ism-i şerifi de Adl olan CenĂ‚b-ı Hak katında adĂ‚let oyle ehemmiyetlidir ki, kişi kendi aleyhine bile olsa Allah icin doğru şĂ‚hitlik yapmalıdır. Uzerinde başkalarının hakkı varsa, ikrar ve itiraf etmelidir. Aynı şekilde, anne-babası ve akrabaları aleyhine de olsa Ă‚dil hukum ve doğru şĂ‚hitlikten kacınmamalıdır. Diğer taraftan, kişinin ucuncu şahıs aleyhine yapacağı şĂ‚hitlik, kendisinin ve akrabalarının herhangi bir zarara uğramasına sebep olacaksa bile yine dosdoğru şĂ‚hitlik yapmalıdır.
Hukum ve şĂ‚hitlik esnĂ‚sında kişilerin zenginlik ve fakirlik durumları kesinlikle dikkate alınmamalıdır. Zengine yaranmak veya fakire merhamet etmek icin hak ve adĂ‚letten ayrılmak doğru değildir. Allah TeĂ‚lĂ‚, zengine de fakire de herkesten daha yakındır, onları insanlardan daha iyi koruyup gozetir. AdĂ‚let onlara zarar verecek olsaydı CenĂ‚b-ı Hak ona gore hukum indirirdi. Ancak adĂ‚let, zenginliğe veya fakirliğe gore belirlenecek bir mevzû değildir. O ancak hakka ve doğruluğa gore taayyun eder. Zenginlik ve fakirliğin hikmetleri ise başkadır. İtaat konusunda Allah zengin ile fakir arasında fark gozetmemiştir.
KĂ‚firlere karşı olan ofkeleri, mu ’minleri adĂ‚letsizliğe sevk etmemelidir. Zira takvĂ‚ya en yakın olan adĂ‚lettir. TakvĂ‚nın gereği de adĂ‚lettir.
Mu ’min, haktan yuz cevirip nefsin arzularına uymamalı ki adĂ‚let uzere devam edebilsin. Mu ’min, adĂ‚letle hukmetme ve şĂ‚hitlik husûsunda dilini eğip bukmemeli, bunlardan busbutun yuz cevirmemeli, adĂ‚letin yerini bulmasına ve insanların doğru şĂ‚hitlik yapmasına mĂ‚ni olmamalıdır. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚, şĂ‚hitliği yapanları da, ondan kacanları da gorur ve bilir. Doğruları mukĂ‚fatlandırırken, yalancıları da cezĂ‚landırır.[51]
Mu ’minler, birbirlerine borclandıklarında bunu Ă‚dil bir kĂ‚tip ve iki şĂ‚hidle yazmalıdırlar ki daha sonra şupheye duşup aralarında ihtilĂ‚f cıkmasın. Alış-veriş yapıldığında da şĂ‚hid tutulması iyi olur. Ancak ne kĂ‚tibe, ne de şĂ‚hidlere herhangi bir zarar verilmemelidir. Zira bu, fĂ‚sıklık alĂ‚metidir. Bizim icin faydalı olan, Allah ’tan korkup, O ’nun oğrettiği ahkĂ‚ma riĂ‚yet etmektir. Zira herşeyi bilen ve ona gore hukum koyan Allah TeĂ‚lĂ‚ ’dır.[52]
Kadınlara Guzel MuĂ‚melede Bulunmak Allah TeĂ‚lĂ‚, mu ’minlerin, kadınlara husn-i muĂ‚melede bulunmalarını, onlara hicbir şekilde haksızlık yapmayıp insafla muĂ‚mele etmelerini emretmektedir. Acık bir hayĂ‚sızlık yaparlarsa onları tedip etmelidir. Beğenilmeyen bazı vasıfları olursa bunları buyutmemelidir. Herkesin kusûru olur. Kadınların dĂ‚imĂ‚ guzel yonlerine bakmak îcĂ‚b eder. Zira CenĂ‚b-ı Hak, bizim bir yonuyle hoşlanmadığımız şeylerde pek cok hayırlar yaratmış olabilir.[53]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şoyle buyurmuşlardır:
“Bir mu ’min, hanımına buğzetmesin! Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.”[54]
Âileyi İdĂ‚re Etmek ve Korumak Malları ve evlĂ‚dları, mu ’minleri Allah ’ın zikrinden alıkoymamalıdır. Kim boyle gaflete duşerse işte onlar husrĂ‚na uğrayanlardır.[55]
Bazen hanımları ve cocukları, mu ’minleri ibadet ve tĂ‚atten alıkoyarak onlara duşmanlık yapmış olurlar. Bu hususta uyanık ve firasetli olmak îcĂ‚b eder. Ancak onları hoş gorup kusurlarını affetmek ve ıslahına gayret etmek daha doğrudur. Boyle yapılırsa Allah TeĂ‚lĂ‚ da af ve merhametiyle muĂ‚mele eder.[56]
CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Ey îmĂ‚n edenler! Kendinizi ve Ă‚ilenizi oyle bir ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır. Onun başında gayet katı, şiddetli, Allah ’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildikleri her şeyi yapan melekler vardır.” (et-Tahrîm 66/6)
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şoyle buyururlar:
“Hepiniz cobansınız ve hepiniz guttuğunuz suruden mes ’ûlsunuz. Devlet reisi bir cobandır ve surusunden mesʼûldur. Erkek Ă‚ilesinin cobanıdır ve surusunden mes ’ûldur. Kadın kocasının evinin cobanıdır ve surusunden mesʼûldur. HizmetkĂ‚r efendisinin malının cobanıdır; o da surusunden mes ’ûldur. Netice itibariyle her biriniz bir cobandır ve guttuğu suruden mes ’ûldur.”[57]
Coban, guttuğu surunun hĂ‚let-i rûhiyesinden anlar.
Coban, surusunu kurtlar ve canavarlardan muhafaza eder.
Coban onde giderek surusune istikĂ‚met verir. Coban arkada kalarak, geri kalan hasta ve zayıf koyunları kucağına alıp onları suruye yetiştirir, kurtlara bırakmaz. Yani, bazen onden bazen arkadan giderek dĂ‚imĂ‚ mes ’ûl olduğu suruyu kontrol eder.
Coban, hayvanlarını munbit arazilerde otlatır, orada dinlendirir, orada gıdĂ‚landırır, onları kurak yerlerde helĂ‚k etmez.
Âhiret İcin Hazırlık Yapmak CenĂ‚b-ı Hak, mu ’minlere, huzûruna gelecekleri gun icin hazırlık yapmalarını emrederek şoyle buyurur:
“Ey îmĂ‚n edenler, Allah ’tan korkun ve herkes yarın icin ne (yapıp) gonderdiğine baksın! Allah ’tan korkun, takvĂ‚ uzere yaşayın; cunku Allah, butun yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Haşr 59/18)
Allah TeĂ‚lĂ‚, mu ’minlere, onları acı bir azĂ‚bdan kurtaracak en hayırlı ticĂ‚reti haber vermiştir. O da Allah ’a ve Rasûlu ’ne îmĂ‚n ederek, Allah yolunda mal ve can ile cihĂ‚d etmektir.[58]
Muslumanlar, Allah ’ın kendilerine lûtfettiği can ve malı Allah yolunda kullanarak Ă‚hiret icin hazırlık yaparlar ve nihĂ‚yetinde cenneti satın alırlar.
Mu ’minler bir taraftan takvĂ‚ uzere hayat surerken diğer taraftan da Allah ’a daha fazla yaklaşmak icin vesîleler ararlar. Gunahlardan sakınmak, ilĂ‚hî emirleri yerine getirmek başta olmak uzere O ’na yaklaştıran her vesîleye sarılırlar. Bu zor işi gercekleştirmek icin de Allah yolunda acık ve gizli duşmanlarla cihĂ‚d ederler. Bu minvĂ‚l uzere gayret ederek felĂ‚ha ererler.[59]
İslĂ‚m ’ı Tebliğ, Emr bi ’l-MĂ‚ruf ve Nehy ani ’l-Munker Mu ’minler, oncelikle kendilerini ıslah edip hidĂ‚yet ve takvĂ‚larını artırmaya gayret etmelidirler. Onlar, İslĂ‚m ’ı en guzel şekilde yaşayarak emr bi ’l-mĂ‚ruf ve nehy ani ’l-munkerde bulunmalı, bundan sonra dalĂ‚lette ısrar edenlere aldırmamalıdırlar. Sonunda herkes mutlaka CenĂ‚b-ı Hakk ’ın huzûruna cıkacaktır. O gun Allah TeĂ‚lĂ‚, insana her yaptığını haber verir ve hesĂ‚ba ceker.[60]
Bir gun Ebû Bekir (r.a) Allah ’a hamd u senĂ‚dan sonra şoyle buyurdu:
“Ey insanlar! Siz şu Ă‚yeti okuyor, lĂ‚kin yanlış anlıyorsunuz:
«…Siz kendinize bakın, siz doğru yolda olduğunuz surece sapıtan kimseler size zarar veremezler...» (el-MĂ‚ide 5/105)
HĂ‚lbuki biz Nebiyy-i Ekrem ’i şoyle buyururken işittik:
«İnsanlar zĂ‚limi gorup de onun elini tutmaz (zulmune mĂ‚nî olmazlar)sa, Allah ’ın onları umûmî bir şekilde cezalandırması yakındır».”
Ebû Bekir (r.a) sozlerine şoyle devam etti: “Ben Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’i şoyle buyururlarken işittim:
«Bir topluluğun arasında mĂ‚siyetler ve gunahlar işlenir de onlar gucleri yettiği hĂ‚lde bunu değiştirmezlerse, Allah TeĂ‚lĂ‚, yakın bir zamanda mutlaka onlara umûmî bir azap gonderir».”[61]
Duşmana Karşı DĂ‚imĂ‚ Uyanık Olmak Mu ’minler dĂ‚îmĂ‚ teyakkuz hĂ‚linde olup duşmana karşı hazırlıklı bulunmalıdır. Grup grup veya topyekun duşmana karşı mucĂ‚dele etmeli, sadece cihĂ‚da değil her turlu hayra bu şekilde koşmalıdırlar.[62]
Mu ’minler şahsiyetlerini muhĂ‚faza etmeli, inancsızlardan farklı olduklarını hicbir zaman unutmamalıdırlar. Mu ’min olmayanlara hicbir hususta benzememeye gayret etmeli, onlara karşı dĂ‚imĂ‚ dikkatli olmalıdırlar. Mu ’minler, eğer yahûdîlere, hristiyanlara ve diğer kĂ‚firlere uyarlarsa ayakları kaymaya başlar, îmandan uzaklaşıp kufre yaklaşmaya başlarlar. Sonunda husrĂ‚na uğrayıp acı bir pişmanlık yaşarlar.[63]
Allah Rasûlu (s.a.v) ibadette bile gayr-i muslimlere benzememeyi telkin etmişlerdir. MeselĂ‚ Muharrem ’in 10. gunu yahûdiler de oruc tuttuğu icin, Efendimiz (s.a.v) bir gun evvel veya bir gun sonrasıyla birlikte tutmayı sunnet kılmışlardır. Şoyle buyurmuşlardır:
“Kim bir kavme benzerse, onlardan olur.”[64]
“Kim bir kavmi severse, Allah TeĂ‚lĂ‚ onu onların arasında haşreder.”[65]
Bir kişi Abdullah bin Mesʻûd (r.a) ’ı duğun yemeğine davet etmişti. Abdullah (r.a) duğun evine geldiğinde eğlence sesi işitti ve iceri girmedi. Ev sahibi:
“‒Ne oldu, nicin girmiyorsun?” deyince İbn-i Mesʻûd (r.a) şoyle dedi:
“‒Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in şoyle buyurduklarını işittim:
«Kim bir kavmin karaltısını artırırsa onlardandır. Kim bir kavmin yaptığı işten rĂ‚zı olursa, o işi yapanlarla ortak olur».”[66]
Dostluk Mu ’minler firĂ‚setli olup dost ile duşmanı cok iyi tefrik edebilmelidirler. Dunya malı peşinde koşarak mu ’minleri dışlamak ve musluman kanı dokmek cok buyuk gunahtır. Bin kĂ‚firi hayatta bırakmak, Allah katında bir muslumanı katletmekten daha hafiftir. Bu hĂ‚l, îmĂ‚n cevherinin ne kadar kıymetli olduğunu gosterir. Allah ’ın lûtfedeceği nîmetler, dunya menfaatlerinden cok daha fazla ve guzeldir. Herkes kendi kusuruna baksın ve fiillerine dikkat etsin, zira CenĂ‚b-ı Hak herşeyden haberdĂ‚rdır.[67]
Mu ’minler, mu ’min kardeşlerini bırakarak kĂ‚firleri dost edinmemelidirler. Boyle bir davranış, ilĂ‚hî intikĂ‚ma ve azĂ‚ba sebep olur.[68]
CenĂ‚b-ı Hak, mu ’minlere, yahûdi ve hristiyanları dost edinmemeyi emrediyor. Zira onlar birbirlerinin dostlarıdır. Yuce Rabbimiz onları dost edinenlerin, onlardan olacağını haber veriyor. İlĂ‚hî emirleri dinlemeyerek yahudi ve hristiyanları dost edinenler, zĂ‚lim olur ve Allah TeĂ‚lĂ‚ onlara aslĂ‚ hidĂ‚yet vermez.[69]
Ancak onlara da bir takım haklar verilmiş, aslĂ‚ kendilerine zulmedilmemiştir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Medîne ’ye hicret edince evvelĂ‚ muslumanlar arasında bir kardeşlik tesis etti, ardından gayr-i muslimler icin bir vesîka hazırlayarak onlara hukuk tevzi etti. Dolayısıyla İslĂ‚m toplumunda gayr-i muslimlerin hukûku vardır ve ona hassĂ‚siyetle riĂ‚yet edilir. Aksi takdirde kul hakkı ihlĂ‚l edilmiş olur. Kişi, uzerindeki kul haklarını dunyadayken odemezse bunlar Ă‚hirette mutlaka kendisinden alınır. Ancak bu, dunyadaki kadar kolay olmaz.
Mu ’minler, dinleriyle alay eden ve onu hafife alan kimselerle de dost olmamalıdırlar. ÎmĂ‚nın gereği, İslĂ‚m ’ı hafife alanlardan uzak durmak, onlara buğzetmek ve duşman olmaktır.[70]
ÎmĂ‚nı terkedip kufru sevenler babaları ve kardeşleri de olsa, mu ’minler onları dost edinmezler. Zira kĂ‚firleri dost edinenler zĂ‚lim olurlar.[71]
Mu ’minler, Allah ’ın ve kendilerinin duşmanı olan kimseleri dost edinmemelidirler. Onlar bizim dînimizi inkĂ‚r edip muslumanlara muhtelif eziyetler ettikleri ve pek cok zararlar verdikleri hĂ‚lde hĂ‚la onlara muhabbet duymak ahmaklık olur. Bu hatĂ‚ya duşen mu ’minler, dosdoğru yoldan sapmış, pek kıymetli bir nîmeti kaybetmiş olurlar. CenĂ‚b-ı Hak, kalplerde gizlenen duyguları bilir. O ’ndan hicbir şey gizli kalmaz.[72]
HĂ‚sılı mu ’minler, Allah ’ın gazap ettiği hicbir kĂ‚firi dost edinmemelidirler. Zira onlar, kabirdeki olulerden umid kestikleri gibi Ă‚hiretten umidlerini kesmişlerdir, ona inanmazlar.[73]
Mu ’minler, kendilerinden başkasını sırdaş da edinmemelidirler. Zira gayr-i muslimler fırsat bulduklarında mu ’minlere fenĂ‚lık etmekten aslĂ‚ geri durmazlar. DĂ‚imĂ‚ mu ’minlerin sıkıntıya duşmelerini isterler. Zaman zaman kendilerine hĂ‚kim olamayarak duşmanlıklarını ağızlarından kacırdıkları da olur. LĂ‚kin şunu unutmamak îcĂ‚b eder ki kalplerinde gizledikleri kinleri daha buyuktur. Akıllı mu ’minler, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın bu beyĂ‚nını hicbir zaman akıllarından cıkarmaz ve ondan istifĂ‚de ederler.[74]
Dinden Uzaklaşmamak CenĂ‚b-ı Hak, mu ’minlere hĂ‚inlikten şiddetle sakınmalarını emrediyor. Allah ’ın farzları, Efendimiz ’in sunneti, mu ’minlerin hakları ihmĂ‚l edilirse, ganimet ve vakıf malı haksız yere kullanılırsa hıyĂ‚net edilmiş olur. Bunların zararı da yine insanlara doner.[75]
Mu ’minler, ilĂ‚hî emirleri dinlemeyerek İslĂ‚m ’dan uzaklaşırlarsa Allah TeĂ‚lĂ‚ onları helĂ‚k eder, yerlerine sĂ‚lih insanlar getirir. Allah onları sever, onlar da Allah ’ı severler. Mu ’minlere karşı şefkat, merhamet ve tevĂ‚zu ile muĂ‚mele ederler, kĂ‚firlere karşı izzetli davranırlar. Allah yolunda cihĂ‚d ederler. Kınayanın kınamasına hic aldırmadan istikĂ‚met uzere hayatlarını devam ettirirler. Bu kıvamda bir mu ’min olmak, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın buyuk bir lûtfudur, onu dilediği kuluna bahşeder. Allah TeĂ‚lĂ‚, geniş ihsan sahibidir, her şeyi cok iyi bilendir.[76]
Luzumsuz Şeylerle Meşgul Olmamak Mu ’min, Allah ’ın helal kıldığı temiz ve hoş şeyleri kendi kendine haram etmemelidir. Zira İslĂ‚mî bir esasa dayanmadan kendi fikrince bazı hukumler vererek bidʻatler ortaya koyan, boylece haddi aşarak itaatsizlik eden kimseleri CenĂ‚b-ı Hak sevmez.[77]
Mu ’minler, luzumsuz sorular sormamalı, gereksiz şeyleri araştırmamalıdırlar. Aksine kendilerinden istenen amel-i sĂ‚lihleri samîmiyetle îfĂ‚ya gayret etmelidirler. Mu ’min, takvĂ‚ ile amellerine devam ederse CenĂ‚b-ı Hak ona bilmediği şeyleri oğretir.[78]
Allah ’ın Dînine Yardım Etmek CenĂ‚b-ı Hak, mu ’minlerden, İslĂ‚m ’a hizmet etmelerini istemektedir. Eğer onlar Allah ’ın dînine yardım ederlerse Allah da onlara yardım eder ve ayaklarını sĂ‚bit kılarak yanlış yollara saptırmaz.[79]
Mu ’minler, Hz. ÎsĂ‚ ’nın havĂ‚rileri gibi İslĂ‚m ’ın yardımcıları olmalı, onu tĂ‚lim ve tebliğ etmelidirler.[80]
Allah yolunda cihĂ‚d etmek gerektiğinde, yere cakılıp kalmak, mu ’minliğe yakışmaz. Mu ’minler, Ă‚hireti bir kenara bırakarak dunya hayatıyla tatmin olmazlar. Zira dunyada elde edilecek menfaatler, Ă‚hiret nîmetleri yanında yok denecek kadar azdır. Hem zaman, hem kemiyet, hem de keyfiyet olarak…[81]
Mu ’minler, hakkı mudĂ‚faa ederken, kĂ‚firlerin bĂ‚tıl dĂ‚vĂ‚ları uğruna sarf ettiği gayretten daha fazla gayret gosterip sebĂ‚t etmeli, sabır yarışında duşmanlarını gecmelidirler. KĂ‚firlerle mucĂ‚dele ederken, şecaat, yiğitlik ve kahramanlık gosterme husûsunda birbirleriyle yarışmalıdırlar. Kim hakkı ve ehlini korumak, dĂ‚vetini yaymak uğrunda sab­reder, mĂ‚nîlere direnir, tehlikelere karşı uyanık olup gerekeni yapar ve Allah ’ın emrine saygısızlıktan sakınır, diğer işlerinde de bu kĂ‚ideleri goz onunde bulundurursa kurtuluşa erer ve Allah katındaki saĂ‚dete nĂ‚il olur.[82]
Toptan Tevbeye Sarılmak Allah TeĂ‚lĂ‚, mu ’minlere, hep birlikte ve buyuk bir ihlĂ‚sla tevbe etmelerini emretmektedir. Boylece Allah, onların gunahlarını affederek cennetine koyar, o dehşetli gunde rezîl olmaktan kurtarır ve nurlarını artırır.[83]
Yuce Rabbimizin bizden istediği nasûh bir tevbedir. Yani ihlĂ‚s ve samîmiyetle yapılan bir tevbe… Tevbenin bu kıvamda olabilmesi icin pişmanlık zarûrîdir. Bu şiddetli pişmanlığın ardından tevbeyi amel-i sĂ‚lihlerle teyid etmek zarûrîdir.
Ancak Musluman Olarak Can Verin İnsanoğlu icin dunya hayatının gĂ‚yesi, Ă‚hiret saĂ‚detini elde edebilmektir. Bu gĂ‚yeye ulaşmanın bir tek yolu vardır. Yuce Rabbimiz, o yolu şoyle beyan buyurur:
“Ey îmĂ‚n edenler! Allah ’a karşı, O ’nun azamet-i ilĂ‚hiyyesine gore takvĂ‚ uzere olun ve ancak muslumanlar olarak can verin!” (Âl-i İmrĂ‚n 3/102)
Her hayat sahibinin başından mutlakĂ‚ gececek olan olum, fĂ‚nî hayata buyuk vedĂ‚ Ă‚nı ve her canlının şahsına munhasır yaşayacağı husûsî bir kıyĂ‚mettir. Son nefes, her insanın bir defa yaşayacağı, tekrĂ‚rı ve misli olmayan bir Ă‚ndır. O Ă‚nı CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rĂ‚zı olduğu şekilde gecirebilmek icin, O ’nun emirleri istikĂ‚metinde bir hayat yaşamak îcĂ‚b eder.
CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Ey îmĂ‚n edenler! Eğer siz Allah ’a (Allah ’ın dînine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed 47/7)
Şunu unutmamalıdır ki, insanoğlu aslında her gece ve gunduz, farkında olsun veya olmasın, sayısız olum sebepleri ile karşı karşıyadır. Olum, insanı her an pusuda beklemektedir. Hz. MevlĂ‚nĂ‚ Mesnevî ’sinde şoyle buyurur:
“Aslında her an, canının bir cuz ’u olum hĂ‚lindedir. Her an, can verme zamanıdır ve her an, omrun tukenmektedir.”
Gercekten hergun şu fĂ‚nî hayattan bir gun daha uzaklaşırken kabre bir adım daha yaklaşmıyor muyuz? Hergun omur takvimimizden bir sayfa kopmakta değil midir?
2. TakvĂ‚ Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de “takvĂ‚” kelimesi, muhtelif kalıplarda yaklaşık 258 defa zikredilir. Bu durum, mu ’minler icin takvĂ‚nın ne kadar ehemmiyetli olduğunu gostermektedir.
CenĂ‚b-ı Hak; itikatta, ibadette, muĂ‚melĂ‚tta, yani hayatın her safhasında, hattĂ‚ her nefeste hakkıyla takvĂ‚ sahibi olmamızı arzu et­mektedir.[84]
TakvĂ‚; yasaklarından kacınmak, emirlerine sarılmak sûretiyle CenĂ‚b-ı Hakk ’ın himayesine girmek, Allah ’a sığınmak demek­tir. O, celĂ‚l sahibi yuce Allah ’ın gazabından ve azĂ‚bından korkarak, rah­metinin golgesine girmeye gayret etmek demektir.
TakvĂ‚; iki cihan saadetimize vesile olan Kur ’Ă‚n ve sunnetteki yuce talimatları; Ă‚ile hayatı, ticarî hayat, ictimaî hayat... gibi hayatın her safhasına intikal ettirmektir.
TakvĂ‚; dinî hukumleri heyecan, vecd ve istiğrak icinde îfĂ‚ edebilmektir. Yani Allah ’ın emir ve yasaklarına riĂ‚yette titizlik gostermek, bilhassa gu­nahlardan şiddetle kacınmaktır.
TakvĂ‚; Allah ’tan uzaklaştırıcı her şeyden kalbin korunmasıdır. Aynı za­manda Allah ’a yakınlaştıracak her şeye de yakınlık ve muhabbet icinde olmaktır.
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, Allah ’ın koyduğu harĂ‚m sınırlarına yaklaşmaz.[85]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, helĂ‚l ve hoş olan rızıklardan yer.[86]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, malını Allah yolunda infĂ‚k ederek temizlenir ve kendisini cehennem azĂ‚bından korur.[87]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, sĂ‚dıklarla beraber olur.[88]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, dînî sembollere tĂ‚zim gosterir.[89]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, Ă‚hirete ne hazırladığını sık sık kontrol eder.[90]
2.1. Kıymet Olcusu: TakvĂ‚ İnsanın Allah katındaki değeri, takvĂ‚sı nisbetindedir. CenĂ‚b-ı Hak bunu şoyle beyan buyurur:
“…Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en ustununuz en cok takva sahibi olanınızdır.” (el-HucurĂ‚t 49/13)
Bu Ă‚yet-i kerîmenin nuzûlune sebep olan ve muttakî kulların, hem Allah hem de Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz nezdinde ne kadar kıymetli olduğunu gosteren şu hĂ‚dise pek ibretlidir:
Allah Rasûlu (s.a.v) birgun Medîne-i Munevvere ’deki carşılardan birisine uğramıştı. Carşıda siyahî bir kole muzĂ‚yede ile satılıyordu. Kole:
“–Beni alacak olan kişiye bir şartım var!” diyordu. Alıcılardan birisi:
“–Nedir o şart?” diye sordu. Kole:
“–Benim farz namazları Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in arkasında kılmama mĂ‚nî olmayacak!” dedi.
Adam bu şartı kabul ederek koleyi satın aldı. Rasûlullah (s.a.v) her namazda gozuyle bu koleyi arardı. Birgun yine baktı fakat goremedi. Sahibine:
“–Kolen nerede?” diye sordular. SahĂ‚bî:
“–Ey Allah ’ın Rasûlu, o hummaya yakalandı” dedi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz ashĂ‚bına:
“–Kalkın onu ziyarete gidelim!” buyurdular. Birlikte kalktılar ve siyĂ‚hî kolenin yanına gidip gecmiş olsun ziyaretinde bulundular. Birkac gun sonra Allah Rasûlu (s.a.v) kolenin sahibine:
“–Kolenin hĂ‚li nasıl?” diye sordular. SahĂ‚bî:
“–Ey Allah ’ın Rasûlu, onun olumu yakındır!” cevĂ‚bını verdi. Bunun uzerine Efendimiz (s.a.v) kalkıp kolenin yanına gittiler ve olmek uzereyken yanına vardılar. Kole o esnĂ‚da vefĂ‚t etti. Peygamber Efendimiz onun yıkanması, kefenlenmesi ve defnedilmesiyle bizzat ilgilendiler. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m bu duruma cok şaşırdılar. MuhĂ‚cirler:
“–Biz vatanımızı, mallarımızı, Ă‚ilemizi terk edip buralara geldik; hicbirimiz şu kolenin Rasûlullah ’tan gorduğu îtibĂ‚rı ne hayatında ne hastalığında ne de olumunde gormedi!” dediler. EnsĂ‚r da:
“–Allah Rasûlu ’nu barındırdık, yardım ettik ve mallarımızla onu destekledik ama habeşli bir koleyi bize tercih etti” diye duşunduler. İşte bunun uzerine yukarıda gecen HucurĂ‚t Sûresi ’nin 13. Ă‚yet-i kerimesi nĂ‚zil oldu. Onlara, butun insanların aynı anne babanın evlĂ‚tları olduğu hatırlatılarak faziletin takvĂ‚ ile olculduğu ve takvĂ‚nın ne kadar ustun bir haslet olduğu anlatıldı.[91]
Yine CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Asıl birr (iyilik ve hayrın kemĂ‚li), gercek takva sahibi olan kimsenin davranışıdır.” (el-Bakara 2/189)
2.2. TakvĂ‚ ’ya NĂ‚il Olabilmek İcin Yukarıdaki Ă‚yet-i kerîmeler, mu ’minler icin en faydalı hasletin takvĂ‚ olduğunu gostermektedir. Ancak, takvĂ‚ya nĂ‚il olabilmek icin de insanda bir azim ve gayretin olması zarûrîdir. Nitekim Hz. Omer (r.a) buna işaretle:
“Gunahlardan korunmaya calışmayan kimse, korunup takvĂ‚ya erdirilmez” buyurmuştur.[92]
Hz. Omer ’in takvĂ‚ya erme husûsundaki gayretini Enes bin MĂ‚lik (r.a) şoyle anlatır:
“Omer bin Hattab ’ın sesini işittim. Hemen yanına cıktım. Bu esnĂ‚da o da bir bahceye girmişti. Aramızda bir duvar vardı. Bahcenin icinde kendi kendine şu telkini yaptığı işitiliyordu:
«Omer bin Hattab, Mu ’minlerin Emîri! Bak dikkat et, dikkat et!.. VallĂ‚hi ya Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursun ya da sana azap eder».”[93]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bu hususta bize bĂ‚zı duĂ‚lar da tĂ‚lim etmişlerdir. O:
“Allah ’ım! Senden hidĂ‚yet, takvĂ‚, iffet ve gonul zenginliği isterim!” diye Allah ’a yalvarırlardı.[94]
Yolculuğa cıkarken:
“…Ey Allah ’ım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takvĂ‚, bir de rĂ‚zı olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz” diye dua ederlerdi.[95]
Kendileri takvĂ‚ mertebelerine ulaşmaya gayret eden mu ’minler, diğer kardeşlerinin de boyle guzel bir hayatı oğrenip yaşamalarına yardımcı olmalıdırlar. Yani mu ’minler, elbirliğiyle takvĂ‚ya sarılmalı, takvĂ‚yı oğrenmeli, takvĂ‚yı yaşamalı ve takvĂ‚yı yaşatmalıdırlar. Yuce Rabbimiz şu tavsiyede bulunur:
“…İyilik ve takvĂ‚ uzerinde yardımlaşın, gunah ve duşmanlık uzerinde yardımlaşmayın! Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olun! Cunku Allah ’ın azĂ‚bı pek şiddetlidir.” (el-MĂ‚ide 5/2)
2.3. TakvĂ‚ ’nın Faydaları TakvĂ‚, insanı CenĂ‚b-ı Hakk ’ın muhabbetine nĂ‚il eyler. İnsan, kalbini takvĂ‚ hissiyĂ‚tı ile doldurup amellerini takvĂ‚ uzere yaparsa Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın se