
Kur ’Ă‚n ’ın rahmet ve bereketinden tam olarak istifade edebilmemiz icin Kuran'ı azimuşşana bir takım vazifelerimiz bulunmaktadır. İşte Msulumanın Kuran'a karşı vazifeleri...Kur ’Ă‚n ’ın rahmet ve bereketinden tam olarak istifade edebilmemiz icin ona karşı bir takım vazifeleri yerine getirmemiz gerekmektedir. Bunların başta gelen bir kacından kısaca bahsedelim:
1. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e TĂ‚zim ve Hurmet Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, en son ve en yuce ilĂ‚hî kitaptır. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın KelĂ‚m sıfatının bir tecellîsidir. Pek cok Ă‚yet-i kerîmede Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in, ulvî sıfatlarından bahsedilir. Bunlardan birkacı şoyledir:
“And olsun ki, biz sana tekrarlanan yediyi ve yuce (azîm) Kur ’Ă‚n ’ı verdik.” (el-Hicr 15/87)
“KĂ‚f. Şerefli (mecîd) Kur ’Ă‚n ’a andolsun!” (KĂ‚f 50/1)
“O (Kur ’Ă‚n), katımızda bulunan ana kitapta (levh-i mahfuzda) mevcut, yuce (aliyy) ve hikmetle dolu bir kitaptır.” (ez-Zuhruf 43/4)
Kur ’Ă‚n, Allah ’ın şiĂ‚rlarından biridir. CenĂ‚b-ı Hak, yeryuzune koyduğu bu alĂ‚metlere hurmetsizlikten kacınmamızı emreder.[1] Onlara tĂ‚zimde bulunup hurmet edenlerin ise, hayra nĂ‚il olacağını bildirir. Âyet-i kerimelerde şoyle buyrulur:
“Her kim, Allah ’ın hurmet edilmesini istediği şeylere saygı gosterirse, bu, Rabbinin katında kendisi icin daha hayırlıdır.” (el-Hac 22/30)
“Kim de, Allah ’ın şeĂ‚irine tazim gosterirse, şuphesiz bu, kalplerin takvĂ‚sındandır.” (el-Hac 22/32)
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’den lĂ‚yıkıyla istifĂ‚denin ilk şartı, ona edep ve hurmet duygularıyla yaklaşmaktır. Cunku bu ihtiram hĂ‚li, Kur ’Ă‚n ’a atfedilen ehemmiyetin bir tezĂ‚hurudur.
Kur ’Ă‚n ’a hurmet bĂ‚bında şunları zikredebiliriz:
-Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e tĂ‚zim icin onu bel hizasından aşağıda tutmamalıdır.
- Okurken onu goğsune yakın tutmalı veya onundeki her­hangi bir şeyin uzerine koymalı, yere koymamalıdır.
- Aynı şekilde, Mushaf ’ı acık bırakmamalı, onun uzerine herhangi bir kitap veya eşya koymamalıdır. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, her zaman butun kitaplardan yuksekte olmalıdır.
- Onunla tuvalet, banyo gibi necaset olan yerlere girmemeli, oralarda Kur ’Ă‚n okumamalıdır.
- Aynı şekilde uykuluyken ve dili karışırken de Kur ’Ă‚n okumamalıdır.
- Mushafa bir defa olsun bakmaksızın hicbir gun gecirmemelidir.
- Pazarlarda, gurultu olan, boş işlerle uğraşılan ve ayak takımından kimselerin toplandığı uygunsuz yerlerde Kur ’Ă‚n okumamalıdır.
- Onu munasip olmayan yerlere yazmamalıdır.
- Uygun bir yere yazarken eksik, kucuk ve hoş olmayan hatlarla yazmamalıdır.
- Mescidcik, Mushafcık, kucuk Kur ’Ă‚n, kucuk sûre gibi lafızları kullanmamalıdır.
- Kur ’Ă‚n ’dan ve Ă‚yetlerinden bahsederken dĂ‚imĂ‚ hurmetle konuşmalıdır.
- Uzeri tozlandı ise hemen temizlemelidir.
- Uzerinde Allah ve Rasûlu ’nun sozu yazılı bir kĂ‚ğıtla yiyecek veya başka bir şey tutmamalı, bu kĂ‚ğıtları yırtıp atmamalı, yok edilmesi gerekiyorsa ayak basılmayan temiz bir toprağa gomulmeli veya yakılmalıdır.
- Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e doğru ayak uzatmamalıdır.
Bugun biz de Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’e karşı son derece tĂ‚zim ve muhabbet duyguları icinde olmalıyız. Onu okurken, yazarken, bir yerde muhĂ‚faza ederken veya bir yere gotururken her halde tĂ‚zim ve muhabbetle hareket etmeliyiz.
Onceleri murekkeple yazılan yazılar silinmek istendiğinde, su ile yıkanırdı. Enes (r.a), HulefĂ‚-i RĂ‚şidîn zamanındaki talebelerin, kendisiyle Kur ’Ă‚n Ă‚yetlerinin yıkandığı suları rasgele sağa sola atmadıklarını, bilĂ‚kis husûsî bir kapta biriktirerek kabir kenarlarında veya ayak basılmayan yerlerde acılan temiz kuyulara doktuklerini bildirir. Aynı zamanda bu suları şifĂ‚ niyetiyle kullandıkları da olmuştur.[2]
Hz. Omer ve Hz. Osman (r.a), her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîf ’i hurmetle opmeyi Ă‚det hĂ‚line getirmişlerdi. Hz. Omerʼin oğlu Abdullah (r.a), her sabah Mushaf-ı Şerîfʼi eline alır, buyuk bir tĂ‚zimle oper ve duygu derinliği icinde “Rabbimin ahdi, Rabbimin apacık fermĂ‚nı!” diye bağrına basardı.[3] İkrime (r.a) Mushaf-ı Şerîf ’i alır, yuzune-gozune surerek ağlar ve “Rabbimin kelĂ‚mı! Rabbimin kitĂ‚bı!” diyerek CenĂ‚b-ı Hakk ’a olan tĂ‚zim ve muhabbetini ifĂ‚de ederdi.[4]
İbn-i Omer (r.a) Kur ’Ă‚n okumaya başladığında, virdini veya okuduğu sûreyi bitirmeden kimseyle konuşmazdı.[5] Yani CenĂ‚b-ı Hak ile mukĂ‚leme hĂ‚lindeyken insanların soze girmesine musĂ‚ade etmez, kendisi de Kur ’Ă‚n ’ı bırakıp başkasıyla konuşmazdı.
Mushaf-ı Şerîf ’e ve CenĂ‚b-ı Hakk ’ın isminin ve kelĂ‚m-ı şerîfinin yazılı olduğu kĂ‚ğıtlara hurmet gostermek, onları kirli ve uygun olmayan yerlerden uzaklaştırmak gerekir. Bunun bizim icin buyuk bir bereket vesîlesi olduğunu unutmayalım. Buna dair iki misal zikredelim: Allah dostlarından Bişr-i HĂ‚fî Hazretleri, hayatının ilk devresinde gunahkĂ‚r biriydi. Bir gun sarhoş vaziyette yolda yururken uzerinde besmele yazılı bir kĂ‚ğıt buldu. Hemen onu yerden kaldırdı. Bakışlarını semĂ‚ya cevirip:
“‒Efendim, ism-i şerîfin buraya atılmış!” dedi.
KĂ‚ğıdı guzelce temizledikten sonra bir attĂ‚r dukkĂ‚nına gitti. Yanındaki son dirhemiyle pahalı ve guzel kokulardan biraz alıp kĂ‚ğıdı kokuladı. Sonra onu yuksekce bir duvarın taşları arasına yerleştirdi. O gece ruyĂ‚da şoyle mujdelendi:
“Sen bize hurmeten ismimizi yerden kaldırdın, ciğnetmedin, Biz de dunya ve Ă‚hirette mutlakĂ‚ senin şĂ‚nını yucelteceğiz!”
Bunun uzerine Bişr-i HĂ‚fî Hazretleri, tevbe etti, sadĂ‚kat ve samîmiyetle Allah ’a yoneldi.[6]
Buyuk zĂ‚hid ve vĂ‚iz Mansûr bin AmmĂ‚r, hikmet ehli bir zĂ‚t idi. Son derece ustun bir belĂ‚ğatla konuşur ve kalpleri heyecĂ‚na getirip Allah ’a yonlendirirdi. Ona bu meziyetin verilişi şoyle olmuştur: Mansûr (r.a) bir gun yolda besmele yazılı bir kĂ‚ğıt gorur. Onu yerden kaldırır, ancak koyacak bir yer bulamaz. O da kĂ‚ğıdı ağzına atıp yutar. RuyĂ‚sında bir kişinin kendisine:
“O kĂ‚ğıda gosterdiğin ihtirĂ‚m sebebiyle Allah TeĂ‚lĂ‚ sana hikmet kapısını actı” dediğini gorur. O gunden sonra hikmetle konuşmaya başlar.[7]
Kur ’Ă‚n ’a tĂ‚zim ve muhabbetin tarihimizdeki en guzel misallerinden biri de şu meşhur hĂ‚disedir: Osmanlı Devleti ’nin kurucusu Osman GĂ‚zi Hazretleri, Şeyh Edebali Hazretleri ’nin hĂ‚nesinde misĂ‚fir edildiği bir gece, duvarda Kur ’Ă‚n-ı Kerîm bulunduğu icin, ona hurmetsizlik olacağı endişesiyle yatamamıştır. Devletinin buyuyerek dunyanın buyuk bir kısmına hĂ‚kim olacağı şeklinde tabir edilen meşhur ruyĂ‚sını da o gece oturduğu yerde uyuklarken gorduğu nakledilir. O mubĂ‚rek zĂ‚tın temellerini attığı devlet, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e gosterdiği bu hurmet ve muhabbetin bereketi ile cok genişlemiş, uzun bir omur surmuş ve ilĂ‚hî teyîde mazhar olmuştur.
Osman GĂ‚zi ’nin oğlu Orhan GĂ‚zî ’nin, oğlu Murad HĂ‚n ’a olan şu nasihatleri de Kur ’Ă‚n ’a tĂ‚zimin diğer bir ifĂ‚desidir:
“Oğul! Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in hukmunden ayrılma! AdĂ‚letle hukmet! GĂ‚zîleri gozet! Fakirleri doyur! Dîne hizmet edenlere, bizzat hizmet etmeyi şeref bil!”
EcdĂ‚dımızın, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e gosterdikleri bu buyuk tĂ‚zim ve hurmet, onların CenĂ‚b-ı Hakk ’a duydukları muhabbetin en acık gostergesidir. Allah TeĂ‚lĂ‚ da kelĂ‚mına muhabbet besleyen ve onunla hemhĂ‚l olan kullarını kendine yaklaştırmaktadır.[8]
Yine Osmanlının son pĂ‚dişahlarından Mehmed ReşĂ‚d bir gun sarayın baş imamı İsmail Hakkı Efendi ’yi huzuruna cağırmış ve şoyle demiştir:
“–İmam efendi, sarayda bulunan kalfalara din dersleri verdirmek istedim. Meseleyi sertabip Hayri Paşa ’ya actım. Bir hanım getirdi. Dersler başladı. Fakat işittiğime gore talebelerine Kur ’Ă‚n-ı Kerim dersi okuturken kendisi iskemleye oturup sigara iciyormuş. Bu hĂ‚lini beğenmedim. Derhal altı aylık maaşını verdim. İĂ‚şesi icin lazım gelen parayı da emrettim. Kendisini vazifeden affettik. Şimdi bir muallimeye ihtiyacım var. Siz vĂ‚sıta olur, boyle bir hoca bulabilirseniz pek memnun olacağım.”[9]
Bu Padişah, okunan Kur ’Ă‚n-ı azîmuşşĂ‚n ’a hurmeten kandil merasimlerinde alcak bir sedirde otururmuş.[10]
MûsĂ‚ Efendi Hazretleri şoyle anlatır:
“Bir gun Mescid-i Nebevî ’nin BĂ‚bu ’l-Mecîd kısmında oturuyordum. Biraz ileride bir siyĂ‚hî, Kur ’Ă‚n-ı Kerim okuyordu. Yuzunde oyle bir nûr, melĂ‚hat-i îman vardı ki, guzelliği tasvir edilemez. Buyuk bir huzur ve vecd icinde ara sıra sahifeleri ceviriyordu. Bir saat kadar gecmişti. Hangi sûreyi okuduğunu merak ettim, yaklaştım. Bir de ne goreyim? Sahifeleri tersine koymuş. Yani sahifelerin alt tarafını uste getirmiş. Yalnız sahifedeki satırlara bakıyordu. Cok hayret ettim. Sonra duşundum ve CenĂ‚b-Hakk ’ın bu ummî kuluna, bilenden daha fazla bir iltifatı olduğuna kanĂ‚at getirdim. Belki de, bu îmĂ‚nı tam siyĂ‚hî, o sahifeleri cevirdikce Cenab-ı Hakk ’ın azametini, saltanatını, gaffarlığını, rahmanlığını tefekkur ediyordur da diğer yuzunden okuyanlardan daha fazla istifĂ‚de ediyordur, Allahu aʻlem!
Yine orada ummî Şamlı Abdullah Efendi isminde (mĂ‚nevî ismi Mehmed) bir şahıs vardır. Yılın sekiz ayını Medîne-i Munevvere ’de, dort ayını da Şam ’da gecirir. Şam ’da bulunduğu zamanda daima Şeyhul-Ekber Muhyiddin-i Arabî turbesi kurbundaki cĂ‚mide bulunur. Okuması yazması yoktur. Gencliğinde bir gece yatıyor, sabah kalktığında (CenĂ‚b-ı Hakk ’ın izni ile) kendisini Kur ’Ă‚n-ı Kerim hĂ‚fızı buluyor. MĂ‚nevî erlerden olsa gerek. CenĂ‚b-ı Hakk ’ın kendisine bahşettiği bu buyuk nîmeti gaib etmemek icin şukrĂ‚ne olarak iki gunde bir hatim indirirdi. Kavî îmĂ‚nı ile Allah dostlarındandı.
Bir hacı, Mescid-i Nebevî ’deki Kur ’Ă‚n-ı Kerimleri elindeki temiz bir bezle siliyor, opuyor, aldığı raflara tertiplice koyuyordu. Kaldığı muddetce bu vazifeye devam etti. O, bu yaptığı hizmeti oyle bir hulûs-ı kalp, aşk ve neş ’e icinde ifĂ‚ ediyor idi ki kendimi onu seyretmekten alamıyordum. Bunu muhterem Ustazımız SĂ‚mi Efendi Hazretlerine anlattım. Cok memnun kaldıklarını, o gul yuzlu sîmĂ‚larındaki surûrlarından anlamış oldum. Cunku o kişi yaptığı hizmet, tĂ‚zim sayesinde CenĂ‚b-ı Hakk ’ın rızĂ‚sını kazanmış oluyordu. Bu bahsetmiş olduğum şahıslar, Kur ’Ă‚n-ı Kerim ’e olan saygı, edeb ve tĂ‚zimleri dolayısıyla Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın rızĂ‚sını kazananlardan idiler.”[11]
2. Kur ’Ă‚n Okumaya Ehemmiyet Vermek Bir mu ’min kucuk yaşta “KĂ‚rî-i Kur ’Ă‚n” olarak başlar yolculuğuna. Bir muddet sonra kendisinin, Ă‚ilesinin ve hocalarının fedĂ‚kĂ‚rĂ‚ne gayretleri ile “HĂ‚fız-ı Kur ’Ă‚n” olur. Onun mĂ‚nasını idrak ederek “Âlim-i Kur ’Ă‚n” olur. Bildiğiyle amel ederek “Âmil-i Kur ’Ă‚n” olur. Ona hizmet etmeye başlayarak “HĂ‚dim-i Kur ’Ă‚n” olur. Bir muddet sonra şuurlanır, yuklendiği vazifenin şerefini idrak ederek “HĂ‚mil-i Kur ’Ă‚n” olur. En sonunda îmĂ‚n, ilim ve amelle kemĂ‚le ererek “Ehl-i Kur ’Ă‚n” arasına katılır, Allah ’ın has kulu olur.
Bu mukaddes yolculuğun başı Kur ’Ă‚n ’ı okumaktır. Allah TeĂ‚lĂ‚ her Muslumanın Kur ’Ă‚n ’dan kolayına gelen miktarda okumasını hastalıkta, sıhhatte, rızık icin koştururken, cihatta, hĂ‚sılı her vakitte ve şartta emretmiştir. Muzzemmil sûresinin başında gecenin yarısını, biraz fazlasını veya azını Kur ’Ă‚n ve teheccudle gecirmeyi emretmişti. Rasûlullah (s.a.v) ve ashĂ‚bı bir sene boyunca uzun uzun namazlar kıldılar. Ayakları şişti ve catladı. Merhametli Rabbimiz bir sene sonra bu emrini hafifleterek şoyle buyurdu:
“…Artık, Kur ’Ă‚n ’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, icinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah ’ın lutfundan (rızık) aramak uzere yeryuzunde yol yuruyecek, diğer bir kısmınız da Allah yolunda carpışacaktır. O halde Kur ’Ă‚n ’dan kolayınıza geleni okuyun…” (el-Muzzemmil 73/20)
En buyuk ornek şahsiyetimiz olan Rasûlullah (s.a.v) Efendimizʼin KurʼĂ‚n-ı Kerîm ’le ulfet ve unsiyeti zirve noktadaydı. Her vesîleyle KurʼĂ‚n-ı Kerîm okurlardı: Namazlarda, gece ibadetlerinde ve bilhassa teheccud namazlarının kıyamlarında uzun uzun KurʼĂ‚n okur ve buna her gun duzenli bir şekilde devam ederlerdi. İnsanlara İslĂ‚m ’ı anlatırken, Cuma namazında hutbe okurken Kur ’Ă‚n-ı Kerîm tilĂ‚vet ederlerdi. Yolculukta bile Kur ’Ă‚n okuyarak seyrederlerdi. Şu meşhur hĂ‚dise bunun en kuvvetli şĂ‚hididir: Hicret esnasında SurĂ‚ka, Peygamber Efendimiz ’i yakalamak maksadıyla atını dortnala kaldırmıştı. Hicret kĂ‚filesine, Rasûlullah (s.a.v) ’in okuduğu Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i işitecek kadar yaklaştı. Efendimiz ’in okuduğu Kur ’Ă‚n ’ı işittiği sırada, birden SurĂ‚ka ’nın atının on ayakları kuma battı ve dizlerine kadar gomuluverdi…[12] Yine Allah Rasûlu (s.a.v), devesinin uzerinde Mekke ’ye girerken, tercî‘ yaparak yumuşak, kolay ve akıcı bir kıraatle Fetih Sûresi ’ni okuyorlardı.[13]
Bir rivayete gore Allah Rasûlu ve ashĂ‚bı umumiyetle her gun duzenli bir şekilde Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’in yedide birini okurlardı.[14] Medîne ’ye gelen Sakîf kabilesi heyetinde bulunan Evs b. Huzeyfe (r.a) şoyle anlatır: “Rasûlullah (s.a.v) bir gece yatsıdan sonra uzun muddet yanımıza gelmediler. Biz:
«–YĂ‚ Rasûlallah! Yanımıza gelmekte nicin gec kaldınız?» diye sorduk. Efendimiz (s.a.v):
«–Her gun Kur ’Ă‚n ’dan bir hizb okumayı kendime vazîfe edinmişimdir. Bunu yerine getirmeden gelmek istemedim» buyurdular. Sabah olunca ashĂ‚b-ı kirĂ‚ma; «Siz Kur ’Ă‚n ’ı nasıl hizipleyip okursunuz?» diye sorduk. Onlar:
«–Biz sûreleri ilk ucunu bir hizb, sonra devamındaki beş sûreyi ikinci bir hizb, daha sonra sırayla yedi, dokuz, on bir ve on uc sûreyi birleştirerek birer hizb yaparız. En son olarak da KĂ‚f sûresinden sonuna kadar mufassal sûreleri bir hizb yaparak Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i yedi gunde okuruz» dediler.”[15]
SahĂ‚be-i kirĂ‚mdan Ebû Talha (r.a) bir gun Peygamber Efendimiz ’in yanına vardığında, onun ayakta durmuş, AshĂ‚b-ı Suffe ’ye Kur ’Ă‚n oğretmekte olduğunu gordu. Allah Rasûlu (s.a.v), aclıktan iki buklum olan belini doğrultmak icin karnına taş bağlamıştı. İşte bu şekilde Rasûl-i Ekrem Efendimiz ve ashĂ‚bının en muhim meşgûliyeti, Allah ’ın KitĂ‚bı ’nı tefekkur etmek, anlamak ve oğrenmek; en buyuk arzu ve iştiyakları da Kur ’Ă‚n ’ı tekrar tekrar okumak ve dinlemekti.[16]
Onların icinde 3 gunde bir hatmeden kimseler vardı. Daha erken bitirmek isteyenler de vardı ama Rasûlullah (s.a.v) 3 gunden az surede hatmedenlerin Kur ’Ă‚n ’ı hakkıyla anlayamayacağını, Ă‚yetleri uzerinde tefekkur edemeyeceğini bildirdiği icin bunu tercih etmiyorlardı. 5 gunde okuyan vardı. Umumiyetle 7 gunde bir hatmediyorlardı. Buna gucu yetmeyen 10, 15 veya 20 gunde okuyordu. Bir kısmı ayda bir hatim indiriyordu. En az okuyan 40 gunde Kur ’Ă‚n ’ı bitiriyordu.[17]
SahĂ‚be ve tĂ‚biûn hatim meclislerinde bulunmaya cok hırslı idiler. Kur ’Ă‚n ’ın hatmedildiği esnĂ‚da toplanırlar ve o vakitte rahmetin inip duaların kabul edildiğini soylerlerdi. İbn AbbĂ‚s (r.a) bir kişiyi vazifelendirir, o da mescidde Kur ’Ă‚n okuyan kimseleri takip ederdi. Biri Kur ’Ă‚n ’ı bitireceği zaman hemen İbn AbbĂ‚s ’a haber verir, o da gelip hatim esnĂ‚sında orada bulunarak[18] rahmete nĂ‚il olmak isterdi.
Allah Rasûlu (s.a.v) ashabıyla birlikte ummetini de Kur ’Ă‚n ’dan belli bir miktarı gunluk vird edinmeye davet etmişlerdir. Bunu şu sozlerinden anlıyoruz:
“Bir kimse, geceleri okuduğu hizbini (Kur ’Ă‚n, zikir ve duasını) okumadan veya tamamlayamadan uyur da, sonra onu sabah namazı ile oğle namazı arasında okursa, gece okumuş gibi sevap kazanır.”[19]
Rasûlullah Efendimiz Kur ’Ă‚n sofrasından istifade etmeye şoyle teşvik ederlerdi:
“Her ziyafet ceken, ziyafetine (insanların) gelmesini ister ve bundan hoşnud olur. Kur ’Ă‚n da Allah ’ın ziyafetidir; ondan uzak durmayınız!”[20]
Abdullah b. Mes ’ûd (r.a) şoyle demiştir: “Şuphesiz bu Kur ’Ă‚n Allah ’ın ziyĂ‚fetidir. Ondan gucunuz yettiğince alın!”[21]
Rasûlullah (s.a.v) Kur ’Ă‚n okumanın insanı değiştireceğini, onu tatlandırıp guzelleştireceğini şoyle haber verirler:
“Kur ’Ă‚n okuyan mu ’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı guzeldir. Kur ’Ă‚n okumayan mu ’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise guzeldir. Kur ’Ă‚n okuyan munĂ‚fık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur ’Ă‚n okumayan munĂ‚fık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.”[22]
Allah Rasûlu (s.a.v), MuhĂ‚cir olsun, EnsĂ‚r olsun, butun ashĂ‚bını cok sevmekle birlikte, Kur ’Ă‚n talebeleri olan AshĂ‚b-ı Suffe ’ye ayrı bir muhabbet duyarlardı. Bunu fark eden ashĂ‚b-ı kirĂ‚m, Allah ve Rasûlu ’nun muhabbet dairesine girebilmek icin Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i cokca okur; onu okumadıkları ve sayfalarına bakmadıkları bir gunun gecmesini istemezlerdi. Gunlerine Kur ’Ă‚n ile başlar, goz rahatsızlığı olanlara da Mushaf-ı Şerîf ’e bakmayı tavsiye ederlerdi.[23] Allah aşkıyla dolu gonullerindeki ilĂ‚hî vuslat iştiyĂ‚kını, Rabbimizʼin kelĂ‚mıyla bir nebze olsun tesellîye calışırlardı.
Abdullah bin Omer ’in Ă‚zadlısı NĂ‚fî ’ye:
“–Abdullah evinde ne yapardı?” diye sorulduğunda:
“–İnsanlar onun yaptığını yapamaz! O, her vakit namazı icin abdest alır ve bu iki vakit arasında Mushaf ’ı acar, devamlı Kur ’Ă‚n okurdu” demiştir.[24]
Onlar vakitlerini cok iyi değerlendirir, luzumsuz işlere zaman harcamazlardı. Akşam erken yatıp gecenin ortasında kalkar, uzun uzun Kur ’Ă‚n okur ve namaz kılarlardı. Nitekim İmĂ‚m Ebû Hanîfe, İbrĂ‚him en-Nehaî ’den Hz. Omer ’in şoyle dediğini nakleder:
“Verimsizlik ve kuraklığın en buyuğu, yatsı namazından sonra konuşarak vakit zĂ‚yî etmektir. Ancak namaz kılmak ve Kur ’Ă‚n kıraati bunun hĂ‚ricindedir.”[25]
Allah Rasûlu (s.a.v) Efendimiz ’in şu sozleri ashĂ‚b-ı kiramın hazarda ve seferde ne denli Kur ’Ă‚n ile meşgul olduklarını anlatmaktadır:
“Ben, yumuşak kalpli Eş‘arî kabîlesinin gece (evlerine) girerken okudukları Kur ’Ă‚n seslerini cok iyi tanırım. (Sefer esnĂ‚sında) gunduz nereye konakladıklarını gormesem bile, gece onlardan yukselen Kur ’Ă‚n sesinden yerlerini hemen tanırım…”[26]
AshĂ‚b-ı kirĂ‚m bilhassa Kur ’Ă‚n ayı olan Ramazan ’da KelĂ‚mullah ile bağlarını daha fazla kuvvetlendirirlerdi. SĂ‚ib bin Yezid (r.a) şoyle anlatır:
“Hz. Omer, hilĂ‚feti zamanında, Ubey bin KĂ‚ ’b ile Temîm ed-DĂ‚rî ’ye, (Ramazan geceleri) cemaate imam olarak 11 rekĂ‚t namaz kıldırmalarını emretti. İmam namazda Ă‚yet sayısı yuz civĂ‚rında olan (Yûsuf, İsrĂ‚, Kehf gibi) sûrelerden okuyordu. Oyle ki, namaz cok uzun olduğu icin bastonlara dayanıyorduk. Namazdan ancak şafak yukselmeye başlayınca donuyorduk.”[27]
AshĂ‚b-ı kirĂ‚mın en guzel şekilde yetiştirdiği guzîde talebeleri “TĂ‚biîn” de aynı şekilde Kur ’Ă‚n tilĂ‚vetine ehemmiyet verirlerdi. Nitekim İmĂ‚m EvzĂ‚î şoyle demiştir: “Şoyle denirdi: Muhammed (a.s) ’ın ashĂ‚bı ve onları ihsĂ‚n uzere tĂ‚kip eden tĂ‚biîn şu beş şey uzere idiler:
Muslumanların topluluğu ile beraber olmak, Sunnete ittibĂ‚ etmek, Camiyi imar etmek (cemaate devam etmek), Kur ’Ă‚n okumak, Allah yolunda cihĂ‚d etmek.”[28] Kur ’Ă‚n-ı Kerîm, hayatlarının her zerresine sirĂ‚yet etmişti. Onlar her şeye Kur ’Ă‚n ile bakar, her hĂ‚diseyi Kur ’Ă‚n ile gorur ve her dĂ‚im Kur ’Ă‚n ile yaşarlardı. MeselĂ‚ Urve bin Zubeyr (r.a) tĂ‚ze hurmaların olgunlaştığı gunlerde bahcesinin duvarından bir kapı acardı, insanlar oradan girip tĂ‚ze hurma yer ve evlerine gotururlerdi. Kendisi de bahcesine girdiğinde, oradan cıkıncaya kadar devamlı şu Ă‚yet-i kerîmeyi tekrar ederdi:
وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِۚ
“Bağına girdiğin vakit «MĂ‚şĂ‚allah! Kuvvet yalnız Allah ’ındır» deseydin ya!» (el-Kehf 18/39)
Urve (r.a) hergun Mushaf ’a bakarak Kur ’Ă‚n ’ın dortte birini okurdu. Daha sonra, bu dortte birlik kısımla geceyi ihyĂ‚ eder, namaz kılardı. Bu virdini hic terketmedi, sadece kangren olan ayağının kesildiği gece okuyamadı. LĂ‚kin bir sonraki gece bu Ă‚detine tekrar devĂ‚m etti.[29]
TĂ‚biînin buyuk Ă‚limlerinden Ebu ’z-ZinĂ‚d ’ın (o. 130/748) şu sozleri de oldukca dikkat cekicidir:
“Seher vakti evden cıkıp Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in Mescid ’ine giderdim. Yanından gectiğim her evde mutlaka Kur ’Ă‚n okuyan biri olurdu.” Yine o şoyle demiştir: “Biz genc iken bir iş icin dışarı cıkmak istediğimizde arkadaşlarla «KurrĂ‚nın kalktığı vakit buluşalım» diye vakit tayin ederdik.”[30] Yani sahĂ‚be ve tĂ‚biîn devrinde gece kalkıp Kur ’Ă‚n okumak yaygındı. Bu sebeple gecenin yarısından sonraki vakitler gunluk konuşmalarda “KurrĂ‚nın kalktığı vakit” diye anılırdı.
Diğer taraftan Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i sadece okumak değil, yazılarına bakmak bile, onunla unsiyetin bir vĂ‚sıtası olduğundan, makbûl ve hattĂ‚ sevap sayılmıştır. Nitekim sahĂ‚bî Ebû MûsĂ‚ el-Eşʻarî (r.a), “Rabbimin kelĂ‚mına gunde en az bir defa bakmamış olmaktan hayĂ‚ ederim!” dermiş.[31]
2.1. Kur ’Ă‚n ’a Temiz Olarak Dokunmak CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Ona tam bir sûrette temizlenmiş (yani tertemiz) olanlardan başkası dokunamaz.” (el-VĂ‚kıa 56/79)
Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz de şoyle buyururlar:
“Ne hayızlı kadın ne de cunup kimse Kur ’Ă‚n ’dan hicbir şey okuyamaz.”[32]
“Kur ’Ă‚n ’a temiz olan dışında hic kimse dokunmasın!”[33]
“Kur ’Ă‚n ’a ancak temiz olan dokunsun!”[34]
Yine Rasûlullah (s.a.v), Amr bin Hazm ’ı Yemen ’e gonderirken ona farzları, sunnetleri ve hukûkî hukumleri acıklayan bir beyannĂ‚me yazdırmışlardı. O yazıda Hz. Amr ’ın insanlara Kur ’Ă‚n ’ı oğretmesi, onun emir ve hikmetlerini tebliğ etmesinin yanında, temiz olmayan insanları Kur ’Ă‚n ’a dokunmaktan nehyetmesi de emredilmekteydi.[35]
Rasûlullah Efendimiz, Osman bin Ebi ’l-Âs ’ı, Kur ’Ă‚n ’ı oğrenme hususunda gosterdiği buyuk gayret sebebiyle yaşının kucukluğune rağmen kabilesine vĂ‚li tĂ‚yin ettikten sonra ona, “Kur ’Ă‚n ’a, temiz olmadığın muddetce dokunma!” tembihinde bulunmuşlardır.[36]
Hz. Omer ’in musluman olma hĂ‚disesinde de kardeşi ona:
“–Kardeşim sen necissin[37], sen cunuplukten kurtulmak icin gusul abdesti almaz ve temizlenmezsin.[38] Buna (Kur ’Ă‚n yazılı sahifeye) ise temiz olanlardan başkası dokunamaz.[39] Kalk, guslet![40]” demiş, o da kalkıp guslettikten sonra kız kardeşi kendisine, okudukları sahifeyi vermiştir.[41]
Hz. Ali (r.a) şoyle buyurmuştur:
“Rasûlullah (s.a.v) ’i Kur ’Ă‚n okumaktan cunupluk hĂ‚li dışında hicbir şey alıkoymazdı.”[42]
“Rasûlullah (s.a.v) her hĂ‚l uzere Kur ’Ă‚n okurdu, ancak cunub iken okumazdı.”[43]
“Hayızlı ve cunub olan kişi Kur ’Ă‚n ’dan bir harf bile okuyamaz!”[44]
Saîd bin Cubeyr (r.a) şoyle der:
“Hayızlı ve cunub olan kişi Ă‚yetin başını okuyabilse de sonuna kadar tamamlayamaz.”[45]
İbrahim en-Nahaî (r.a) şoyle der:
“Hayızlı ve cunub olan kişi bir Ă‚yet bile olsa Kur ’Ă‚n okuyamaz! Okuyabilecek olsaydı namaz da kılabilirdi.”[46]
Dort hak mezhep de, Mushaf ’a abdestsiz el surmenin haram olduğu goruşunde ittifak etmişlerdir.[47] Ancak MĂ‚likî Ă‚limlerinden birisine nisbet edilen bir goruşe gore, Ă‚det doneminin uzun surmesi hĂ‚linde, unutma soz konusu olabileceğinden, hĂ‚fızlık yapan Ă‚detli kadının, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i okumasına cevaz verildiği soylenmektedir.[48] MĂ‚likîlere gore “kıraat”te, okuyanın kendi sesini duyması şart değildir. Yani zihinden gecirmek, mırıldanmak, kendisinin dahi duyamayacağı bir şekilde dudak hareketleri ile okumak, MĂ‚likîlerin ekseriyetine gore caizdir ve bu, “kıraat” diye isimlendirilir. Boyle bir kıraat ile yani sessiz okuma ile kılınan namaz da cĂ‚izdir. MĂ‚likîlere nisbet edilen goruş bu mĂ‚nĂ‚da ise o zaman ihtilaf kalmaz. Zira diğer mezheblere gore de hayızlı kadın Kur ’Ă‚n ’ı kalbinden gecirip zihnen tekrĂ‚r edebilir.
MĂ‚likî mezhebinin imamı olan İmĂ‚m MĂ‚lik (r.a) ise kitabında şoyle demektedir:
“TĂ‚hir/abdestli olmayan kimse, Mushaf ’ı kılıfıyla veya yastık uzerinde dahi olsa taşıyamaz, mekruhtur… Bu, Kur ’Ă‚n ’a ikram ve tĂ‚zîm sebebiyledir.”[49]
Rasûlullah Efendimiz ’den itibĂ‚ren 1400 kusur senedir bu hukum boyle tatbik edilegelmiştir. Hatta İmĂ‚m MĂ‚lik (r.a), Kur ’Ă‚n ’a gosterdiği tĂ‚zim ve hurmeti, hadîs-i şerîflere de gostermiştir. Nitekim o, hadis rivĂ‚yet etmek istediğinde, imlĂ‚[50] meclisine cıkmadan once tıpkı namaza hazırlanır gibi abdest alır, en guzel elbiselerini giyer, fesini giyip sarığını sarar ve sakalını tarardı. Bunun sebebi kendisine sorulduğunda da, “Ben boyle yapmakla Rasûlullah (s.a.v) ’in hadisine hurmet gostermiş oluyorum!” buyururdu.[51]
DırĂ‚r bin Murra, “SahĂ‚be ve tĂ‚biîn, abdestsiz olarak hadis rivĂ‚yet etmekten hoşlanmazlardı” demiştir.[52] KatĂ‚de de “Hadislerin ancak temiz/abdestli iken okunması mustehap gorulmuştur” demiştir.[53]
Kur ’Ă‚n ’a temiz bir beden ve temiz bir kalple yaklaşılırsa ondan daha fazla istifade edilir. Ona doyum olmaz.[54] Gunah karanlıklarının kapladığı bir kalpte ise Kur ’Ă‚n durmaz. Nitekim mufessir DahhĂ‚k (v. 105/723): “Bir kişi Kur ’Ă‚n ’dan bir bolum ezberler de onu unutursa bu mutlaka bir gunah sebebiyle olmuştur” demiş ve “Başınıza gelen her musibet, sizin ellerinizle işledikleriniz yuzundendir. Bununla beraber Allah, kusurlarınızın pek coğunu da affeder”[55] Ă‚yetini okumuştur. Sonra da, “Kur ’Ă‚n ’ı unutmaktan daha buyuk hangi musibet vardır ki!” demiştir.[56]
Demek ki kalbî hastalıklar, insanın Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’le doğru bir şekilde buluşmasına engel olur. MevlĂ‚nĂ‚ Hazretleri şoyle der:
“Kur ’Ă‚n ’ın mĂ‚nĂ‚sını, ancak hevĂ‚ ve hevesini ateşe verip kul etmiş, boylece Kur ’Ă‚n ’ın onunde eriyip kurban olmuş ve rûhu Kur ’Ă‚n kesilmiş kimseler anlar.”
Yuce Rabbimizin şu îkĂ‚zına kulak verelim ve kibir hastalığıyla Kur ’Ă‚n ’ın anlaşılamayacağını, haksız yere buyuklenenlerin cehĂ‚letle zelil kılınacağını[57] idrak edelim:
“Yeryuzunde haksız yere boburlenenleri Ă‚yetlerimden mahrum edeceğim…” (el-A‘rĂ‚f 7/146)
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i okumak ve onu elimize almak icin mĂ‚nevî temizlikle birlikte maddî temizliğe de riayet etmeliyiz. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), her namaz oncesinde misvak kullanmayı, ağız temizliği yapmayı tavsiye ederlerdi. Kendisi gece teheccude kalktıklarında ve hĂ‚ne-i saĂ‚detlerine her girdiklerinde ilk once mubĂ‚rek fem-i saĂ‚detlerini temizlerlerdi.[58] Bunun sebebi, namazda okunacak Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e hurmet ve yanımızdan hic ayrılmayan melekleri rahatsız etmeme nezĂ‚keti olsa gerektir. TĂ‚zimle ilgili olarak Rasûlullah (s.a.v):
“Misvak, ağzı temizler, Rabbin rızĂ‚sını kazandırır”[59] buyurmuşlardır. Hikmet ehli de “Ağzınızı misvakla temizleyiniz! Zira ağzınız, Kur ’Ă‚n ’ın yoludur” demişlerdir.[60]
Melekleri rahatsız etmeme meselesine gelince, onlar insanın Kur ’Ă‚n okumasını yakından dinlemeyi cok sever ve ona yaklaşırlar. Bu sebeple namaz ve Kur ’Ă‚n tilĂ‚vetinden once guzel bir ağız ve beden temizliği yaparak melĂ‚ike-i kirĂ‚mı rahatsız edecek kotu kokulardan uzak durmak lĂ‚zımdır. Ebû Eyyûb el-EnsĂ‚rî (r.a) şoyle anlatır: “Bir gun Rasûlullah (s.a.v), bizim yanımıza cıktılar ve:
«‒Ummetimden mutehallilûn ne guzel insanlardır» buyurdular. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
«‒Mutehallilûn kimdir ey Allah ’ın Rasûlu?» diye sordular. Efendimiz (s.a.v) şoyle îzĂ‚h ettiler:
«‒Onlar, abdest alırken ve yemekten sonra hilalleme yapanlardır. Abdestteki hilalleme; ağzı, burnu, parmakların ve tırnakların arasını iyice yıkamaktır. Yemekten sonra hilallemek ise, ağzı ve dişleri guzelce temizlemektir. İnsanın yanında bulunan iki meleğe, o kişi namaza durduğunda dişlerinin arasında yemek kalıntısı gormelerinden veya ağzından yemek kokusu gelmesinden daha ağır gelen başka bir şey yoktur».”[61]
BĂ‚yezîd-i BistĂ‚mî Hazretleri şoyle buyurmuştur:
“Otuz senedir devam ettiğim bir Ă‚detim vardır: Ne zaman CenĂ‚b-ı Hakk ’ı zikretmek istesem, O ’nun zikrini tĂ‚zîm icin ağzımı ve dilimi iyice yıkarım.”[62]
2.2. Kur ’Ă‚n ’ı Huşû ile Okumak Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’den hakkıyla istifĂ‚de edebilmek, onu kalben ve huşû ile okuyabildiğimiz nisbette gercekleşir. KelĂ‚mullah ’ı okuyan insan Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın huzurunda olduğunu ve O ’nunla konuştuğunu bilmeli, buna uygun bir hĂ‚l ve tavır icine girmelidir. Kalbinde yer eden huşû, uzuvlarına, cehresine ve sesine yansımalıdır. Nitekim Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’e:
“–Kur ’Ă‚n tilĂ‚veti icin hangi ses ve kıraat daha guzeldir?” diye sorulmuştu. Efendimiz (s.a.v) şu cevĂ‚bı verdiler:
“–Kur ’Ă‚n okuyuşunu duyduğunda, Allah ’tan korktuğunu hissettiğin kimsenin sesi ve kıraati.”[63]
SahĂ‚be-i kirĂ‚m Kur ’Ă‚n ’ın kıymetini, nasıl okunması gerektiğini, hukumlerine nasıl uyulacağını ve ona nasıl hurmet edileceğini bizzat Efendimiz ’den gorerek oğrenmişlerdi. Bu sebeple de Kur ’Ă‚n ’dan apayrı bir istifĂ‚de hĂ‚lindeydiler. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i derin bir huşû ile okurlardı. Onların Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’e duydukları eşsiz muhabbet ve huşû tablolarından biri şoyledir:
Allah Rasûlu (s.a.v) bir seferden Medîne ’ye donerken bir yerde konaklamışlardı. AshĂ‚bına donerek:
“–Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sordular. MuhĂ‚cirlerden AmmĂ‚r bin YĂ‚sir ve EnsĂ‚r ’dan AbbĂ‚d bin Bişr (r.a) hemen:
“–Biz bekleriz yĂ‚ RasûlĂ‚llah!” dediler. AbbĂ‚d (r.a), Hz. AmmĂ‚r ’a:
“–Sen gecenin hangi kısmında; başında mı yoksa sonunda mı nobet tutmak istersin?” diye sordu. AmmĂ‚r (r.a):
“–Son kısmında beklemek isterim!” dedi ve yanı uzerine uzanıp uyuyuverdi. AbbĂ‚d da namaz kılmaya başladı. Kehf Sûresi ’ni okuyordu. O sırada bir muşrik geldi. Ayakta duran bir karaltı gorunce gozcu olduğunu anladı ve hemen bir ok attı. Ok, AbbĂ‚d ’a isĂ‚bet etti. AbbĂ‚d (r.a) oku cıkardı ve namazına devam etti. Adam ikinci ve ucuncu kez ok atıp isĂ‚bet ettirdi. Her defasında da AbbĂ‚d (r.a) ayakta sĂ‚bit durarak okları cekip cıkarıyor ve namazına devam ediyordu. Derken rukû ve secdeye varıp selĂ‚m verdikten sonra arkadaşını uyandırdı:
“–Kalk! Ben yaralandım!” dedi. AmmĂ‚r (r.a) sıcrayıp kalktı. Muşrik, onları gorunce kendisini fark ettiklerini anlayarak kactı. Hz. AmmĂ‚r, AbbĂ‚d ’ın kanlar icinde olduğunu gorunce:
“–SubhĂ‚nallah! İlk ok atıldığında beni neden uyandırmadın?!” dedi. AbbĂ‚d (r.a) şu muhteşem cevĂ‚bı verdi:
“–Bir sûre okuyordum, onu bitirmeden namazımı bozmak istemedim. Ama oklar peş peşe gelince, okumayı kesip rukûya vardım. Allah ’a yemin ederim ki, Allah Rasûlu ’nun korunmasını emrettiği bu mevkii kaybetme endişem olmasaydı, sûreyi yarıda bırakıp namazı kesmektense olmeyi tercih ederdim.”[64]
2.3. Kur ’Ă‚n ’ı Tecvîd ve Tertîl Uzere Okumak Kur ’Ă‚n okumanın bir takım usul ve kĂ‚ideleri vardır. Onu, harflerinin mahrec ve sıfatlarına riĂ‚yet edip vakıf, vasıl, sekte vb. tilĂ‚vet kĂ‚idelerine uyarak guzel ve hatasız okumayı oğreten ilme “Tecvîd” ismi verilmiştir. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm nazmı ve mĂ‚nasıyla birlikte indirildiğine gore onun nazmının aslî şekliyle muhafaza edilebilmesi icin tecvid ilminin oğrenilmesi farz-ı kifĂ‚ye kabul edilmiştir. Kur ’Ă‚n ’ı tilĂ‚vet ederken harflerin zĂ‚t ve sıfĂ‚t-ı lĂ‚zımelerinin bozulmasıyla meydana gelen lahn-ı celîden (buyuk hatadan) sakınacak şekilde tecvid kĂ‚idelerine riĂ‚yet edilmesi ise farz-ı ayın veya vĂ‚cip olarak gorulmuştur. Bu sebeple Kur ’Ă‚n tilĂ‚vetinin tĂ‚limi ilk gunden beri semĂ‚ ve arz yoluyla ağızdan ağıza oğretilerek gunumuze kadar gelmiştir. “SemĂ‚”, bir hocanın Kur ’Ă‚n ’ı okuması, talebesinin de onu dinlemesidir. “Arz” ise talebenin hocasına okumasıdır. Yani once talebenin hocasını dinlemesi, peşinden oğrendiklerini hocasına okuyarak arzetmesi esastır.[65]
Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i tane tane, yavaş yavaş, tefekkur ederek okumaya da “Tertîl” ismi verilir. Allah TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurur:
“…(Ey Rasûlum!) Kur ’Ă‚n ’ı tertîl uzere (tane tane) oku!” (el-Muzzemmil 73/4)
Vahyin ilk geldiği gunlerde Yuce Rabbimiz, Rasûlu ’ne Kur ’Ă‚n ’ı okurken acele etmemesini emretmişti.[66] Bundan sonra onun kıraati artık acık acık, harf harf, cumle cumle bir okuyuş oldu. O, Kur ’Ă‚n ’ı tertîl, tecvîd ve teennî ile en guzel şekilde tilĂ‚vet ederdi. Harfleri, kelimeleri ve cumleleri birbirinden ayırarak acık bir şekilde okur, durulacak yerlere riĂ‚yet ederdi. Neredeyse okuduğu harfler ve kelimeler sayılabilecek durumdaydı.[67] Ummu Seleme (r.a) vĂ‚lidemize onun kıraati sorulduğunda;
“–Rasûlullah (s.a.v) kıraatini ayırırdı (tane tane, dura dura okurdu)” cevabını vermiştir.[68]
KatĂ‚de (r.a) şoyle demiştir: “Hz. Enes ’e Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in okuyuşunu sorduğumda;
«–(Cekilmesi gereken harfleri) hakkıyla cekerlerdi» cevabını verdi.”[69] Yine Enes (r.a);
“–Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in kıraati medli idi” dedikten sonra besmeleyi ornek olarak zikretmiş ve onun “bismillĂ‚h”ı, “er-RahmĂ‚n”ı ve “er-Rahîm”i uzattığını soylemiştir.[70]
Huzeyfe (r.a) şoyle buyurur: “Bir gece kendileriyle birlikte namaz kılmak icin Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in yanına vardım. Namaza durup ne alcak ne de yuksek olmayan guzel bir kıraatle okumaya başladılar. Tertîl uzere (tĂ‚ne tĂ‚ne) okuyor ve kıraatlerini bize işittiriyorlardı…”[71]
Rasûlullah (s.a.v), Ebû MûsĂ‚ el-Eş‘arî ve SĂ‚lim MevlĂ‚ Ebû Huzeyfe gibi Kur ’Ă‚n ’ı guzel sesle okuyan ashĂ‚bını takdir ve taltif etmişlerdir.[72]
Kur ’Ă‚n ’ı en guzel şekilde tilĂ‚vet ederek Allah ’ın rızĂ‚sını, Rasûlu ’nun muhabbetini elde edebilmek icin onu her sene, bu husûsta ihtisas gormuş bir zĂ‚ta dinletmek tavsiye edilmektedir. Boylece tashîh-i hurûf yapılmış, Kur ’Ă‚n bilgilerinin zayıflaması onlenmiş ve hatĂ‚lar asgarîye indirilmiş olur. MukĂ‚bele sunneti de zaten bunun icin ortaya konulmuştur.
2.4. Kur ’Ă‚n ’ı Guzel Sesle Okumak Kur ’Ă‚n ’a tĂ‚zimin tezĂ‚hurlerinden biri de onu vakĂ‚r ve heybetle, guzel ve tok bir sesle okumaktır. Guzel ses Allah ’ın nimetlerinden biri olup tecvid kurallarına riĂ‚yet ederek sesi Kur ’Ă‚n ’la suslemek, sesi guzel olan bir kimseden Kur ’Ă‚n okumasını istemek ve onu dinlemek mustehap kabul edilmiştir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şoyle buyurmuşlardır:
“Allah, guzel sesli bir peygamberin, Kur ’Ă‚n ’ı tegannî ile yuksek sesle okumasından rĂ‚zı olduğu kadar hicbir şeyden rĂ‚zı olmamıştır.”[73]
Burada “teğannî”, sesi Kur ’Ă‚n ’la guzelleştirip suslemek, Kur ’Ă‚n okurken seste sevinc ve huznu belli etmek, onu tecvidine, kĂ‚ide ve kurallarına uygun bir şekilde tilavet etmektir. Kur ’Ă‚n ’ı bu mĂ‚nada tegannî ile okumak, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in Sunnet ’ine ve yoluna uymak demektir. Nitekim BerĂ‚ bin Âzib (r.a) şoyle demiştir:
“Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz ’i yatsı namazında “Ve ’t-tîni ve ’z-zeytûni” sûresini okurken dinledim. Ondan daha guzel sesli bir kimse işitmedim.”[74]
Rasûlullah (s.a.v) şoyle buyurmuşlardır:
“Her şeyin bir susu vardır. Kur ’Ă‚n ’ın susu de guzel sestir.”[75]
“Kur ’Ă‚n ’ı seslerinizle guzelleştiriniz! Zira guzel ses, Kur ’Ă‚n ’ın guzelliğine guzellik katar.”[76]
Burada “sesi guzelleştirmek”ten kasıt; neşe, zevk ve hazzı hatırlatan bir coşku değil, sesin biraz huzne meylettirilmesidir.[77] Yani Kur ’Ă‚n okuyan insanın onunla duygulanması, hislenmesi ve acziyetini idrĂ‚k ederek haşyete garkolması lĂ‚zımdır. Rasûlullah (s.a.v) şoyle buyurmuşlardır:
“Şuphesiz bu Kur ’Ă‚n, insanı huzunlendirecek hususlar indirmiştir. O hĂ‚lde onu okuduğunuz zaman ağlayınız! Ağlayamazsanız ağlamaya calışınız! Onu okurken sesinizi guzelleştirmeye gayret ediniz. Kim Kur ’Ă‚n ’ı guzel sesle okumaya gayret etmezse bizden değildir.”[78]
Kur ’Ă‚n ’ı guzel okumanın bir tezĂ‚huru de onu tok bir sesle ve azametini hissettirerek (tefhîm ile) okumaktır. Demek ki Kur ’Ă‚n ’ı huzunle, tĂ‚zimle, duygu derinliği icinde ve bunların verdiği bir sesle guzelce okumaya calışmalıdır. Kur ’Ă‚n ’ı insan sozlerinden ayırmalı, ona farklı bir ihtimam gostermelidir. Onu okurken beşer sozunden ayırma gayretinde olmayan kimseler icin Nebiyy-i Ekrem Efendimiz şoyle buyurmuşlardır:
“Kur ’Ă‚n ’ı tegannî ile okumayan kimse bizden değildir.”[79]
Hadisin rĂ‚vilerinden İbn-i Ebî Muleyke ’ye:
“–Okuyanın sesi guzel değilse ne dersin?” diye sorulunca:
“–Guc yetirebildiği kadar guzelleştirmeye gayret eder” demiştir.[80]
Guzel bir soz, guzel bir sesle daha guzel ve daha cĂ‚zip hĂ‚le gelir. Bu da okuyan ve dinleyenlerin kalbine daha cok fayda verir. Aynen bunun gibi guzel sesle ve usûlune uygun olarak tilĂ‚vet edilen Kur ’Ă‚n da kalplere daha fazla tesir eder. Bu şekilde bir Kur ’Ă‚n okunduğunda insanlar onu daha şevkle dinler, kalpleri daha cabuk yumuşar ve ulvî duygulara dalarlar. Allah ’a muhabbetleri ve yakınlıkları artar, gunahlardan uzaklaşarak Allah ’a daha fazla itaat etme istekleri uyanır. Bir hadisten anlaşıldığı uzere melĂ‚ike-i kirĂ‚m da boyle bir Kur ’Ă‚n ’ı dinlemek icin daha fazla istekli olur ve insana daha fazla yaklaşırlar.[81]
Hic şuphesiz, Kur ’Ă‚n kalbine indirilen Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), onu en guzel okuyan kişi idi. Pek cok sahĂ‚bî onun sesinin ve okuyuşunun son derece guzel olduğunu haber vermiştir. Bu durum, CenĂ‚b-ı Hakk ’ın onu her yonuyle mukemmel bir şekilde yarattığının delillerinden biridir. Enes ibn-i MĂ‚lik (r.a) şu hadisi nakleder:
“Allah her peygamberi guzel sesli ve guzel yuzlu olarak gondermiştir. Fakat sizin peygamberiniz onların, yuzu ve sesi en guzel olanıdır.”[82]
AshĂ‚b-ı kiramın nakline gore Allah Rasûlu (s.a.v), devesinin uzerinde Mekke ’ye girerken, tercî yaparak yumuşak, kolay ve akıcı bir kıraatle Fetih Sûresi ’ni okumuşlardır.[83] Tercî ile kastedilen, sesi boğazda oynatarak nağme ile okumaktır. Efendimiz ’in bazen tercî yapmadan okudukları da olurdu.[84]
Ebû Hureyre (r.a.) şoyle buyurur: “Peygamber Efendimiz ’in (gece namazlarındaki) kıraati şu şekilde idi: (Duruma gore sesini) bazen yukseltir, bazen da kısardı.”[85]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) geceleyin namazda pek kısık olmayan, pek de yuksek olmayan orta seviyede bir sesle okurlardı.[86] HĂ‚ne-i saĂ‚detlerinde yalnız bulundukları zaman seslerini odada bulunan birinin işitebileceği kadar yukseltirlerdi.[87] Odada uyu­yan bir kimse bulunacak olursa, onu rahatsız etmeyecek şekilde de seslerini kısarlardı. Ancak hic bir zaman denge ve itidĂ‚lden ayrılmazlardı.
Rasûlullah (s.a.v) Kur ’Ă‚n ’ı guzel sesle okuyan ashĂ‚bını da buyuk bir zevkle dinlemişlerdir. Nitekim bir gun Ebû MûsĂ‚ ’ya şoyle buyurmuşlardır:
“Dun gece senin okuyuşunu dinlerken beni bir gormeliydin! Şuphesiz DĂ‚vûd (a.s) ’a verilen guzel seslerden bir nağme de sana verilmiştir.”[88]
Hz. Omer (r.a) da Ebû MûsĂ‚ el-Eş ’arî ’yi gorduğunde:
“–Ey Ebû MûsĂ‚! Haydi, bize Rabbimizʼi hatırlat!” buyururdu. O da Hz. Omer ’in yanında Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okurdu.[89]
Hz. Ebû Bekir (r.a), rikkat-i kalbiyye sĂ‚hibi, yufka yurekli bir zĂ‚t olduğu icin Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i okurken huzunlenir, gozyaşlarına mĂ‚nî olamazdı. O, Kur ’Ă‚n-ı Kerîm okurken, muşriklerin cocukları ve kadınları başına toplanıp hayran hayran onun tilĂ‚vetini dinlemeye başlarlardı.[90]
Bu tur rivayetlerden insanı aşka ve şevke getirecek şekilde guzel sesle Kur ’Ă‚n okumanın mubah olduğu anlaşılmaktadır. Zira boyle bir okuyuş kalbi yumuşatıp inceltir, Allah korkusunu artırır ve insanları Kur ’Ă‚n dinlemeye şevklendirir. Dolayısıyla Allah ’a olan tĂ‚zim, saygı ve muhabbetimiz sebebiyle O ’nun kelĂ‚mını okurken farklı bir gayret ve ihtimam gostermeli, onu daha dikkatli ve guzel okumaya calışmalıyız.
Ancak Kur ’Ă‚n ’ı guzel okumaya gayret ederken onu mûsıkî kĂ‚idelerine uydurup tecvîd kurallarının dışına cıkmak doğru değildir. Bir heceyi gereğinden fazla veya az uzatmak bile o kelimeye bir harf ilave etmek veya cıkarmak anlamına gelir ki bu, Kur ’Ă‚n ’ın nazmını ve mĂ‚nasını bozmak demektir.
Aynı şekilde Kur ’Ă‚n dinlemeyi de sadece guzel ses ve nağme dinlemeye donuşturmemelidir. Zira Kur ’Ă‚n ’ı okumak da, dinlemek de buyuk bir ibadettir. Bunu hicbir zaman unutmamak gerekir. Nevfel bin İyĂ‚s el-Huzelî şoyle anlatır: “Omer ibnu ’l-HattĂ‚b (r.a) zamanında biz Mescid ’de TerĂ‚vih Namazı kılardık. Şuraya bir grup, buraya bir grup ayrılırdı. İnsanlar sesi daha guzel olan imama meyletmeye başladılar. Omer (r.a):
«–Oyle zannediyorum ki onlar Kur ’Ă‚n ’ı mûsıkî edindiler. (Guzel nağmeye heves ediyorlar.) Ama vallahi eğer gucum yeterse bu hĂ‚li değiştireceğim!» dedi. Daha uc gun gecmişti ki (kıraat ilmini ve fıkhı en iyi bilen) Ubeyy ibn-i Ka ’b ’a emretti, o da butun cemaate TerĂ‚vih Namazı kıldırmaya başladı.[91] Omer (r.a) safların arkasından ayağa kalkıp:
«–Eğer bu bid‘at ise ne guzel bir bid‘at oldu!» buyurdu.”[92]
Rasûlullah (s.a.v) “İnsanlar uzerine oyle bir zaman gelecek ki Kur ’Ă‚n ’ı teğannî vĂ‚sıtası (mezĂ‚mîr) edinecekler” buyurmuşlardır.[93]
Yine Ă‚hirzamanda ortaya cıkacak fitnelerden bahsederken Kur ’Ă‚n ’ı teğannî vĂ‚sıtası edinen bir grup gencin ortaya cıkacağını, fıkhî bilgisi kendilerinden daha az olmasına rağmen insanların onlardan birini imamlığa gecireceğini, onun da insanlara teğannîde bulunacağını haber vermişlerdir.[94] Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ’in sakındırdığı bu durum, sadece guzel sese onem vererek Kur ’Ă‚n ’ı tefekkur etmeden ve hukumleriyle amel etmeye ihtimam gostermeden mûsikî zevki icin okuyup dinlemektir. İnsanlar Kur ’Ă‚n tilĂ‚vetinin ibadet tarafını geri plana atıp guzel sese meylettiklerinde Hz. Omer (r.a) bu durumdan hoşlanmamış ve onları kurrĂ‚ ve fukahĂ‚nın onde gelenlerinden Ubey bin Ka‘b ’ın imametinde toplamıştır. Boylece Kur ’Ă‚n tilĂ‚vetinde ibadet, ilim ve amelin, guzel sesten daha once gelmesi gerektiğini hatırlatmıştır.
2.5. Kur ’Ă‚n ’ı Huşû ve Huzûr İle Dinlemek Allah TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurur:
“Kur ’Ă‚n okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.” (el-AʻrĂ‚f 7/204)
Kur ’Ă‚n okunduğu zaman, Ă‚yetlerinin mĂ‚nĂ‚sını anlamak, oğutlerinden istifade etmek ve o kelĂ‚mın sahibine tĂ‚zim ve muhabbetlerimizi arzetmek icin sukût edip gonlumuzu ona vermemiz ve huzurla dinlememiz gerekmektedir. Sukût etmeliyiz ki Ă‚yetler uzerinde duşunup tefekkur edebilelim.[95] Bu hukum oncelikle namazda ve hutbede okunan Kur ’Ă‚n icin gecerliyse de diğer zamanlarda okunduğunda onu dinlemek de kişiye kat kat sevap ve nur kazandıracak guzel bir hasenedir.[96] Bu ilĂ‚hî emir aynı zamanda, insanın aklını ve fikrini Kur ’Ă‚n ahkĂ‚mının onune gecirmemesi gerektiğine işaret eder.
Kur ’Ă‚n ’ı okurken ve dinlerken huşû hĂ‚line burunup duygulanmak ve gozyaşı dokmek bizim Peygamberimiz ’in hĂ‚li olduğu gibi onceki peygamberlerin de sunneti idi. Onların hepsi Allah ’ın kelĂ‚mı okunduğunda bundan muteessir olup duygulanır, hemen secdeye kapanarak gozyaşı dokerlerdi. Âyet-i kerimede şoyle buyrulur:
“İşte bunlar, Allah ’ın kendilerine lutuflarda bulunduğu, Âdem ’in soyundan gelen peygamberlerden; Nûh ile birlikte (gemide) taşıdıklarımız, İbrĂ‚him ve İsrĂ‚il ’in (Ya‘kūb) soyundan gelenler ve doğruya ulaştırdığımız ve seckin kıldığımız kimselerdendir. Onlara RahmĂ‚n ’ın Ă‚yetleri okunduğunda ağlayarak ve secde ederek yere kapanırlar.” (Meryem 19/58)
Rasûlullah (s.a.v) Mekke-i Mukerreme ’de muşriklerin yaptığı eziyet ve işkenceler sebebiyle buyuk bir uzuntu icinde idi. Bir cıkış yolu olarak Cafer b. Ebî Talib ve İbn Mesûd ’u bir grup sahabeyle birlikte Habeş NecĂ‚şîsi ’ne gonderdi. Onlara:
“–O sĂ‚lih bir kraldır; zulmetmez ve yanında kimseye zulmedilmez. Ona gidin. Umulur ki Allah bu şekilde muslumanlara bir ferahlık ve kurtuluş muyesser kılar” buyurdular. Cafer ve yanındakiler huzuruna varınca NecĂ‚şî onlara ikramda bulundu ve:
“–Size indirilen Kur ’Ă‚n ’dan bir şeyler biliyor musunuz?” diye sordu. Onlar, “Evet” dediler. NecĂ‚şî:
“–O halde onlardan biraz okuyun” dedi. Etrafında papaz ve rahipler de vardı. Cafer (r.a) Meryem sûresini okumaya başladı. Her bir Ă‚yeti okuduğunda burada zikredilen gercekleri tanıyıp bildikleri icin gozlerinden yaşlar suzulmeye başladı. Hatta NecĂ‚şî, yerden bir ot parcası alarak:
“–Vallahi, Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın İncil ’de Hz. Meryem ve Hz. İsa hakkında bahsettiği ile bu Ă‚yetler arasında şu kadarcık bile bir fark yok” dedi. Cafer okumayı bitirinceye kadar da ağlamaya devam ettiler. Bu hĂ‚dise uzerine şu Ă‚yet-i kerimeler nĂ‚zil oldu:
“O Ă‚lim ve rahiplerin, Peygamber ’e indirilen Kur ’Ă‚n ’ı dinledikleri zaman, kendi kitaplarında gorup tanıdıkları gerceği bunda bulmaları sebebiyle gozlerinin yaşla dolup taştığını gorursun! Onlar şoyle derler: «Rabbimiz! Biz iman ettik, artık bizi gerceğe şĂ‚hitlik edenlerle beraber yaz. Butun arzumuz, Rabbimizin bizi sĂ‚lih kullar arasına katarak cennete koyması iken, Allah ’a ve bize gelen gerceğe nicin iman etmeyelim!» Bu sozlerinden dolayı Allah onları altlarından ırmaklar akan, icinde ebedî kalacakları cennetlerle mukĂ‚fatlandırdı. İyilik yapanların mukĂ‚fatı işte budur!” (el-MĂ‚ide 5/83-85)[97]
Kur ’Ă‚n ’ı huşû ile dinleyip duygulanmak hakikî Ă‚limlerin de en başta gelen vasfıdır. CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“De ki: «Kur ’Ă‚n ’a ister inanın, ister inanmayın.» Daha once kendilerine ilim verilmiş olan oyleleri var ki, onlara Kur ’Ă‚n okunduğu zaman derhal yuzustu secdeye kapanırlar ve şoyle derler: «Rabbimiz, şuphesiz sen her turlu noksanlıktan pak ve yucesin. Eğer Rabbimiz bir şey va‘detmişse, o mutlaka gercekleşir.» Yine ağlayarak yuzustu secdeye kapanırlar; kendilerine ne zaman Kur ’Ă‚n okunsa, bu onların huşûlarını artırır.” (el-İsrĂ‚ 17/107-109)
İlim ehli olup da Kur ’Ă‚n ile duygulanmayan kimseye ilm-i nĂ‚fî verilmemiş demektir. O gercek bir Ă‚lim sayılmaz. Zira Allah TeĂ‚lĂ‚ yukarıdaki Ă‚yet-i kerimede Ă‚limlerin sıfatını zikrederken Kur ’Ă‚n okunduğunda huşûlarının arttığını, gozyaşları icinde secdeye kapandıklarını haber vermiştir. Bu vasfı kazanamayan kimse Allah katında Ă‚lim sayılmıyor demektir. Zira ilim, haşyet ve takvĂ‚dır. Allah ’ın huzurunda huşû icinde bulunmayı ve O ’na karşı takvĂ‚ sĂ‚hibi olmayı gerektirir.[98] İnsan Kur ’Ă‚n ’ı dinlerken ağlayamıyorsa bile o hĂ‚le girmenin gayreti icinde olmalıdır.
Ebû Saîd HarrĂ‚z ’a gore Kur ’Ă‚n ’ı dinleme husûsunda huzur-i kalp uc şekilde olur:
Kur ’Ă‚n ’ı Allah Rasûlu ’nden dinler gibi dinlemek. Kur ’Ă‚n ’ı CebrĂ‚îl (a.s) ’dan dinler gibi dinlemek. Kur ’Ă‚n ’ı doğrudan Hak ’tan dinler gibi dinlemek. Kur ’Ă‚n okunduğunda susup dinlemek, Allah ’a saygının en başta gelen tezĂ‚huru olduğundan insanların dinlemek icin musait olmadığı zaman ve mekĂ‚nlarda Kur ’Ă‚n ’ı acıktan okumamak gerekir ki insanlar Allah ’ın emrine muhĂ‚lif duruma duşmesinler.
2.6. Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’i Dunya Menfaatiyle Değişmemek Ebedî hayatın sermayesi olan ve insanların paha bicemediği Kur ’Ă‚n hazinesini, basit ve gecici dunya menfaatlerine değişmek, cĂ‚hilliğin ve ahmaklığın zirvesidir. Âhirete îmĂ‚nı zayıf olan insanlar, her turlu vesileyi kullanarak sadece