
Kur ’Ân-ı Kerîm, toptan bir defada değil, yirmi uc yıl boyunca kısım kısım indirilmiştir. Peki Kuran'ın parca parca indirilmesinin sebebi ve hikmetleri nelerdir?Kur ’Ân-ı Kerîm, toptan bir defada değil, yirmi uc yıl boyunca kısım kısım indirilmiştir. Bunun bir kısım hikmetleri Âyet-i kerimelerde şoyle beyan edilir:
“Biz onu, insanlara aralıklarla okuyasın diye (sûreler ve Âyetlere) ayrılmış Kur ’Ân yapık, peyderpey indirdik.” (el-İsr 17/106)
“İnkÂrcılar, «Kur ’Ân ona butunuyle bir defada indirilseydi ya!» diyorlar. Oysa biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek icin boyle yaptık ve onu uygun aralıklarla parca parca gonderdik. Onlar ne zaman bir talep ileri surseler biz sana mutlaka kesin gerceği ve en guzel acıklamayı bildiririz.” (el-FurkÂn 25/32-33)
Kur ’Ân-ı Kerîm ’in bir butun hÂlinde değil de kısım kısım indirilmesi ve ağır ağır okunmasının Âyetlerde zikredilen hikmetlerini şoyle sıralayabiliriz:
Rasûlullah (s.a.v) ve mu ’minlerin kalplerine sebÂt vermek, onları desteklemek, cesaretlendirmek ve heyecanlarını artırmak. Allah Rasûlu (s.a.v) ve mu ’minler muşriklerin inkÂr, alay ve eziyetleri karşısında uzuluyor, zaman zaman umitsizliğe kapılıyor ve Rabbimizin tesellisine ihtiyac duyuyorlardı. Tebliğ faaliyetleri uzun bir zamana yayıldığı icin vahiyle gelen tesellî ve takviye de bu zaman zarfında yenilenerek devam etmeliydi. CibrÂil (a.s) gibi kuvvetli bir dostun sık sık gelerek bilgi ve tÂlimÂtlar vermesi, Rasûlullah (s.a.v) ve mu ’minler icin muazzam bir guc ve umit kaynağı oluyordu. - Bazen Allah Rasûlu ’ne onceki peygamberlerin kıssaları nakledilerek onların da aynı şeyleri yaşadıkları hatırlatılıyordu. Bu kıssaların icinde hem tesellî, hem ibret, hem de mucÂdele usulleri yer alıyordu. Allah TeÂl şoyle buyurur:
“Peygamberlerin haberlerinden, senin kalbini kuvvetlendireceğimiz bilgilerin her birini sana anlatıyoruz. Bunlarda sana gerceğin bilgisi, mu ’minlere de bir oğut ve bir uyarı ulaşıyor.” (Hûd 11/120)
- CenÂb-ı Hak bazen sabır tavsiye ediyordu: “Sen sabret; sabır gostermen de Allah ’ın ihsanı sayesinde olacaktır. Onlardan dolayı uzulme, kurdukları tuzaklardan kaygı duyma. Cunku Allah takv ile hareket edip ihsÂn sahibi olanların yanındadır.” (en-Nahl 15/127-128)
- Bazı Âyetlerde teminÂt yer alıyordu: “Rasûlum! Rabbinin hukmu yerine gelene kadar sabret. Cunku sen bizim himÂyemizde, gozetimimiz altındasın. Her kalktığında Rabbini hamd ile tesbih et!” (et-Tûr 52/48)
“Ey Peygamber! Rabbinden sana indirilen Âyetleri tebliğ et. Eğer boyle yapmazsan O ’nun elcilik vazifesini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şuphesiz Allah, kÂfirler topluluğunu doğru yola erdirmez.” (el-MÂide 5/67)
Kur ’Ân-ı Kerîm ’in kısım kısım indirilmesinin bir sebebi de Allah Rasûlu ’nun ve mu ’minlerin inen Âyetleri okuyup ezberlemelerini ve anlamalarını kolaylaştırmaktı. Eğer Kur ’Ân-ı Kerîm bir defada inseydi onu ezberleyip anlamak oldukca zor olurdu. Zira o gunlerde okuma yazma nispeti oldukca duşuk olduğu gibi okuma ve yazma malzemesi de gayet azdı. Kur ’Ân ’ın kısım kısım indirilmesiyle muhim konular farklı şekillerde tekrar tekrar anlatılarak net bir şekilde anlaşılması sağlanıyor, yazıyla kaydedilmesi de kolaylaşıyordu. Bu konuda diğer bir sebep, ilÂhî hukumleri insanlara peyderpey tebliğ etmek, bunları mu ’minlerle birlikte tedrîcî olarak tatbik etmekti. Zira insanın terbiye edilmesi zaman ister. Onların kalplerinde îmÂnı kokleştirerek ibadet ve muÂmelÂta dair ilÂhî emirleri yapmaya ikn etmek, kademe kademe gercekleştirilecek bir eğitimi gerektirir. Kur ’Ân ’ın nuzulunun 23 seneye yayılması insanların bu donuşumunu gercekleştirmiştir. Hz. Âişe vÂlidemiz bu konuda şoyle demiştir: “İlk nÂzil olan sûre mufassal sûrelerden[1] biri idi. Bunda cennet ve cehennemden bahsediliyordu. HelÂl ve harÂma dÂir hukumler ise ancak insanlar İslÂm ’a tam olarak ısındıktan sonra nÂzil olmaya başladı. Eğer ilk def “İcki icmeyin!” emri inseydi insanlar:
“–Biz ickiyi kesinlikle bırakmayız!” derlerdi. Yine ilk olarak “Zin etmeyin!” emri gelseydi insanlar aynı şekilde:
“– Biz zinÂyı asl bırakmayız!” derlerdi. Ben Mekke ’de oyun oynayan bir cocukken Muhammed (a.s) ’a, “Hayır, onlara va ’dedilen (asıl azab) vakti, kıyÂmettir. İşte o an, cidden cok dehşetli ve cok acıdır”[2] (gibi îmÂn ve kıyÂmetle alÂkalı) Âyetler nÂzil olmuştu. (MuÂmelÂtla alÂkalı hukumler ihtiv eden) Bakara ve Nis sûreleri ise ancak ben onun yanında iken (Medîne ’de) inmiştir.”[3]
Toplumda iyice kokleşmiş olan icki, kumar, faiz gibi bir kısım haramların ortadan kaldırılması; oruc, zekÂt ve hac gibi nefislere zor gelen ibadetlerin yerleştirilmesi hep bu usulle yani tedricen olmuştur. Kur ’Ân-ı Kerîm hitap ettiği fertleri ve toplumu cok yakından takip etmiş, meydana gelen tum değişim ve gelişimi derin bir nazarla izlemiş, ortaya cıkan yeni hadiselerde mu ’minlerin ihtiyaclarını gorup muşkillerini halletmiş, onlara en guzel şekilde rehberlik etmiştir. Mesel ickinin haram kılınması dort merhalede olmuştur. Birinci merhalede:
“Hurma ağaclarının ve uzum asmalarının meyvelerinden hem sarhoşluk veren bir icki hem de guzel bir rızık elde ediyorsunuz. Şuphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum icin kesin bir delil vardır”[4] Âyeti inmişti. İckinin guzel bir şey olmadığını anlayan bir kısım sahÂbîler onu bırakmakla birlikte henuz haram kılınmadığı icin icmeye devam edenler de olmuştu.
İkinci merhalede Hz. Omer, MuÂz b. Cebel ve sahÂbeden bir grup Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’e gelerek: “Ya Rasûlallah bize icki hakkında fetv ver. Cunku o aklı gidermektedir” dediler. Bunun uzerine:
“Rasûlum! Sana icki ve kumarın hukmunu soruyorlar. Şoyle de: «Onlarda buyuk bir gunah ve zarar, bununla birlikte insanlar icin birtakım faydalar da vardır; fakat gunah ve zararları faydalarından daha buyuktur”[5] Âyeti indi. Bu Âyetin inişinden sonra bir takım muslumanlar icki icmeye devam edip: “Biz faydasını alır kotuluğunu terk ederiz” dediler. Bir kısmı ise icki icmeyi terk edip: “İcinde pek buyuk bir gunah olan bir şeye bizim ihtiyacımız yok” dediler.
Ucuncu merhalede AbdurrahmÂn b. Avf (r.a), icki icenlerden bazılarını evine dÂvet etmişti. Yemekte icki ictiler ve sarhoş oldular. Namaz vakti olunca namaza durdular. İmam “KÂfirûn” sûresini okumaya başladı. Şoyle diyordu: “De ki: Ey kÂfirler, ben sizin ibÂdet ettiğinize ibÂdet ederim.” Sûrenin sonuna kadar “ibÂdet etmem” ifÂdelerini hep “ibÂdet ederim” şeklinde okudu. Bunun uzerine:
“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne soylediğinizi bilecek derecede ayıkıncaya kadar namaza yaklaşmayın”[6] Âyeti nÂzil oldu.[7] Bu Âyetin nuzûlunden sonra icki icenler epey azaldı. İckiyi terkedenler: “Bizi namazdan alıkoyan bir şeyde hayır yoktur” dediler. Bazı kimseler ise namaz vakti dışında olmak uzere icki icmeye devam ettiler. Mesel yatsı namazından sonra iciyor, sabahleyin sarhoşluğu gitmiş oluyordu. Veya sabah namazından sonra iciyor ve oğle vakti gelinceye kadar ayılıyordu.
Dorduncu merhalede İtbÂn b. MÂlik bir ziyÂfet tertip edip muslumanlardan bazılarını dÂvet etmişti. DÂvet edilenlerin icinde Sa‘d b. Ebî VakkÂs (r.a) da vardı. İtbÂn misafirleri icin deve kellesi kızartmıştı. Ondan doyuncaya kadar yediler ve sarhoş oluncaya kadar da icki ictiler. Sonra nesepleriyle ovunmeye ve bu konuda şiirler soylemeye başladılar. Bu sırada Sa‘d, EnsÂr ’ı hicveden, kotuleyen bir şiir soyleyip kavmiyle ovununce bir adam, devenin cene kemiğini alarak Sa‘d ’ın başına vurup yardı. Sa‘d, Rasûlullah (s.a.v) ’e gelerek EnsÂrîyi şikÂyet etti. Bunun uzerine ickiyi kesin olarak yasaklayan şu Âyetler indi:
“Ey iman edenler! İcki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek icin dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kacının ki kurtuluşa eresiniz. Hic şuphesiz şeytan icki ve kumar yoluyla sizin aranıza ancak duşmanlık ve kin bırakmak, sizi Allah ’ı zikretmekten ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgectiniz, değil mi?” (el-MÂide 5/90-91)[8]
Kur ’Ân ’ın kısım kısım indirilmesinin bir sebebi de inkÂrcıların devamlı ortaya attığı asılsız iddiaları, kafa karıştırıcı soruları, şuphe uyandırıcı misalleri zamanında cevaplandırmak, gerekli izahı anında yapmaktı. Boylece Allah Rasûlu ’ne yoneltilen soru, itiraz ve iddialar tekrar tekrar ele alınıp muhtelif şekillerde cevaplandırılarak zihinlerde herhangi bir soru işareti bırakılmıyordu. Gelen vahiyler kolayca yazılıp ezberlenerek en sağlam şekilde korunabilmiştir. Boylece İslÂm 23 senede tefsir edilerek hayata gecirilmiş ve topluma muazzam bir İslÂm kulturu yerleşmiştir. Bunları duşunduğumuzde İslÂm kulturunun basit bir kultur olmadığını anlarız. Dolayısıyla onu en guzel şekilde anlayıp hazmedebilmek icin yuzeysel calışmalar yeterli değildir. Ciddî bir şekilde ve uzun muddet calışmak, kaynakların derinliğine inmek gerekir. Kısa ve yuzeysel araştırmalarla İslÂm hakkında fikir yurutmeye kalkanlar hep hata eder ve yanlıştan yanlışa suruklenirler.
Dipnotlar:
[1] Mufassal sûreler, Mushaf-ı Şerîf ’in son bolumu olup, tercih edilen goruşe gore 50. sûre olan KÂf ’tan itibÂren NÂs ’a kadarki kısımdır. Kısalığı sebebiyle sık sık Besmele ile ayrıldığı icin bu isim verilmiştir.
[2] el-Kamer 54/46.
[3] BuhÂrî, FedÂilu ’l-Kur ’Ân, 6.
[4] en-Nahl 16/67.
[5] el-Bakara 2/219.
[6] en-Nis 4/43.
[7] VÂhidi, EsbÂbu ’n-nuzûl, s. 73.
[8] MukÂtil b. Suleyman, Tefsîr, 1: 374; Muslim, FedÂilu ’s-SahÂbe 43; Taberî, CÂmi ’u ’l-beyÂn, 7: 45-46; Ebû Muhammed Huseyn b. Mesʻûd el-Beğavî (v. 516/1122), MeÂlimu ’t-Tenzîl fî tefsîri ’l-Kur ’Ân, thk. Muhammed Abdullah en-Nemr - Osman Cumʻa Dumeyriyye - Suleyman Muslim el-Harş (DÂru ’t-Taybe, 1417/1997), 1: 277.
Kaynak: Doc. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur ’Ân MuhtevÂsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
Kuran ı Kerime Karşı Gorevlerimiz Nelerdir?
SURE NEDİR?
Ayet ve Sûrelerin Tertibini Kim Yapmıştır?
Sûre İsimlerini Kim Belirlemiştir?