
Takvanın onemi ve fazileti nedir? Takvanın faydaları nelerdir? Takvaya nail olabilmek icin neler yapmalıyız? Takva sahibi kimselerin ozellikleri nelerdir?Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de “takvĂ‚” kelimesi, muhtelif kalıplarda yaklaşık 258 defa zikredilir. Bu durum, mu ’minler icin takvĂ‚nın ne kadar ehemmiyetli olduğunu gostermektedir.
CenĂ‚b-ı Hak; itikatta, ibadette, muĂ‚melĂ‚tta, yani hayatın her safhasında, hattĂ‚ her nefeste hakkıyla takvĂ‚ sahibi olmamızı arzu et­mektedir.[1]
TakvĂ‚; yasaklarından kacınmak, emirlerine sarılmak sûretiyle CenĂ‚b-ı Hakk ’ın himayesine girmek, Allah ’a sığınmak demek­tir. O, celĂ‚l sahibi yuce Allah ’ın gazabından ve azĂ‚bından korkarak, rah­metinin golgesine girmeye gayret etmek demektir.
TakvĂ‚; iki cihan saadetimize vesile olan Kur ’Ă‚n ve sunnetteki yuce talimatları; Ă‚ile hayatı, ticarî hayat, ictimaî hayat... gibi hayatın her safhasına intikal ettirmektir.
TakvĂ‚; dinî hukumleri heyecan, vecd ve istiğrak icinde îfĂ‚ edebilmektir. Yani Allah ’ın emir ve yasaklarına riĂ‚yette titizlik gostermek, bilhassa gu­nahlardan şiddetle kacınmaktır.
TakvĂ‚; Allah ’tan uzaklaştırıcı her şeyden kalbin korunmasıdır. Aynı za­manda Allah ’a yakınlaştıracak her şeye de yakınlık ve muhabbet icinde olmaktır.
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, Allah ’ın koyduğu harĂ‚m sınırlarına yaklaşmaz.[2]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, helĂ‚l ve hoş olan rızıklardan yer.[3]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, malını Allah yolunda infĂ‚k ederek temizlenir ve kendisini cehennem azĂ‚bından korur.[4]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, sĂ‚dıklarla beraber olur.[5]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, dînî sembollere tĂ‚zim gosterir.[6]
TakvĂ‚ sahibi mu ’min, Ă‚hirete ne hazırladığını sık sık kontrol eder.[7]
2.1. Kıymet Olcusu: TakvĂ‚ İnsanın Allah katındaki değeri, takvĂ‚sı nisbetindedir. CenĂ‚b-ı Hak bunu şoyle beyan buyurur:
“…Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en ustununuz en cok takva sahibi olanınızdır.” (el-HucurĂ‚t 49/13)
Bu Ă‚yet-i kerîmenin nuzûlune sebep olan ve muttakî kulların, hem Allah hem de Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz nezdinde ne kadar kıymetli olduğunu gosteren şu hĂ‚dise pek ibretlidir:
Allah Rasûlu (s.a.v) birgun Medîne-i Munevvere ’deki carşılardan birisine uğramıştı. Carşıda siyahî bir kole muzĂ‚yede ile satılıyordu. Kole:
“–Beni alacak olan kişiye bir şartım var!” diyordu. Alıcılardan birisi:
“–Nedir o şart?” diye sordu. Kole:
“–Benim farz namazları Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz ’in arkasında kılmama mĂ‚nî olmayacak!” dedi.
Adam bu şartı kabul ederek koleyi satın aldı. Rasûlullah (s.a.v) her namazda gozuyle bu koleyi arardı. Birgun yine baktı fakat goremedi. Sahibine:
“–Kolen nerede?” diye sordular. SahĂ‚bî:
“–Ey Allah ’ın Rasûlu, o hummaya yakalandı” dedi. Rasûl-i Ekrem Efendimiz ashĂ‚bına:
“–Kalkın onu ziyarete gidelim!” buyurdular. Birlikte kalktılar ve siyĂ‚hî kolenin yanına gidip gecmiş olsun ziyaretinde bulundular. Birkac gun sonra Allah Rasûlu (s.a.v) kolenin sahibine:
“–Kolenin hĂ‚li nasıl?” diye sordular. SahĂ‚bî:
“–Ey Allah ’ın Rasûlu, onun olumu yakındır!” cevĂ‚bını verdi. Bunun uzerine Efendimiz (s.a.v) kalkıp kolenin yanına gittiler ve olmek uzereyken yanına vardılar. Kole o esnĂ‚da vefĂ‚t etti. Peygamber Efendimiz onun yıkanması, kefenlenmesi ve defnedilmesiyle bizzat ilgilendiler. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m bu duruma cok şaşırdılar. MuhĂ‚cirler:
“–Biz vatanımızı, mallarımızı, Ă‚ilemizi terk edip buralara geldik; hicbirimiz şu kolenin Rasûlullah ’tan gorduğu îtibĂ‚rı ne hayatında ne hastalığında ne de olumunde gormedi!” dediler. EnsĂ‚r da:
“–Allah Rasûlu ’nu barındırdık, yardım ettik ve mallarımızla onu destekledik ama habeşli bir koleyi bize tercih etti” diye duşunduler. İşte bunun uzerine yukarıda gecen HucurĂ‚t Sûresi ’nin 13. Ă‚yet-i kerimesi nĂ‚zil oldu. Onlara, butun insanların aynı anne babanın evlĂ‚tları olduğu hatırlatılarak faziletin takvĂ‚ ile olculduğu ve takvĂ‚nın ne kadar ustun bir haslet olduğu anlatıldı.[8]
Yine CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“Asıl birr (iyilik ve hayrın kemĂ‚li), gercek takva sahibi olan kimsenin davranışıdır.” (el-Bakara 2/189)
2.2. TakvĂ‚ ’ya NĂ‚il Olabilmek İcin Yukarıdaki Ă‚yet-i kerîmeler, mu ’minler icin en faydalı hasletin takvĂ‚ olduğunu gostermektedir. Ancak, takvĂ‚ya nĂ‚il olabilmek icin de insanda bir azim ve gayretin olması zarûrîdir. Nitekim Hz. Omer (r.a) buna işaretle:
“Gunahlardan korunmaya calışmayan kimse, korunup takvĂ‚ya erdirilmez” buyurmuştur.[9]
Hz. Omer ’in takvĂ‚ya erme husûsundaki gayretini Enes bin MĂ‚lik (r.a) şoyle anlatır:
“Omer bin Hattab ’ın sesini işittim. Hemen yanına cıktım. Bu esnĂ‚da o da bir bahceye girmişti. Aramızda bir duvar vardı. Bahcenin icinde kendi kendine şu telkini yaptığı işitiliyordu:
«Omer bin Hattab, Mu ’minlerin Emîri! Bak dikkat et, dikkat et!.. VallĂ‚hi ya Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursun ya da sana azap eder».”[10]
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bu hususta bize bĂ‚zı duĂ‚lar da tĂ‚lim etmişlerdir. O:
“Allah ’ım! Senden hidĂ‚yet, takvĂ‚, iffet ve gonul zenginliği isterim!” diye Allah ’a yalvarırlardı.[11]
Yolculuğa cıkarken:
“…Ey Allah ’ım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takvĂ‚, bir de rĂ‚zı olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz” diye dua ederlerdi.[12]
Kendileri takvĂ‚ mertebelerine ulaşmaya gayret eden mu ’minler, diğer kardeşlerinin de boyle guzel bir hayatı oğrenip yaşamalarına yardımcı olmalıdırlar. Yani mu ’minler, elbirliğiyle takvĂ‚ya sarılmalı, takvĂ‚yı oğrenmeli, takvĂ‚yı yaşamalı ve takvĂ‚yı yaşatmalıdırlar. Yuce Rabbimiz şu tavsiyede bulunur:
“…İyilik ve takvĂ‚ uzerinde yardımlaşın, gunah ve duşmanlık uzerinde yardımlaşmayın! Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olun! Cunku Allah ’ın azĂ‚bı pek şiddetlidir.” (el-MĂ‚ide 5/2)
2.3. TakvĂ‚ ’nın Faydaları TakvĂ‚, insanı CenĂ‚b-ı Hakk ’ın muhabbetine nĂ‚il eyler. İnsan, kalbini takvĂ‚ hissiyĂ‚tı ile doldurup amellerini takvĂ‚ uzere yaparsa Allah TeĂ‚lĂ‚ ’nın sevdiği bir kul hĂ‚line gelir. Âyet-i kerîmede şoyle buyrulur:
“Her kim ahdine vefĂ‚ gosterir ve takvĂ‚ sahibi olursa, şuphe yok ki Allah muttakîleri sever.” (Âl-i İmrĂ‚n 3/76. Krş. et-Tevbe 9/4)
Abdullah bin Sehl ile kardeşi RĂ‚fî (r.a), Uhud ’da Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte savaşmışlar ve yaralı olarak Medîne ’ye donmuşlerdi. Allah Rasûlu ’nun duşmanı takip icin muslumanları dĂ‚vet ettiğini işittikleri zaman:
“–VallĂ‚hi bir binitimiz yok, yaramız da ağır. Fakat Rasûlullah (s.a.v) ’in bulunduğu bir seferi de kacırmak istemeyiz” diyerek hemen yola cıktılar. Yarası diğerine gore hafif olan, ağır yaralı olanın gĂ‚h yurumesine yardım etti, gĂ‚h onu sırtında taşıdı. Bu şekilde, Allah Rasûlu ’nun yanından ayrılmadılar.[13] Onlar gibi boylesine buyuk fedakĂ‚rlıklar sergileyen başka sahĂ‚bîler de vardı. CenĂ‚b-ı Hak, bu mubĂ‚rek sahĂ‚bîleri iltifĂ‚t-ı ilĂ‚hîsine mazhar kılarak şoyle mujdeledi:
“Yara aldıktan sonra yine Allah ’ın ve Peygamber ’in emrine icĂ‚bet edenler; mu ’minler icinde bilhassa boyle ihsĂ‚n ve takvĂ‚ sahibi olanlar icin pek buyuk bir ecir vardır.” (Âl-i İmrĂ‚n 3/172)
CenĂ‚b-ı Hak, takvĂ‚ sahibi kullarıyla beraberdir. Âyet-i kerimelerde bu husus tekrar tekrar hatırlatılır ve:
“Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olun ve şunu bilin ki Allah TeĂ‚lĂ‚ muttakîlerle beraberdir” buyrulur.[14]
CenĂ‚b-ı Hak bir kulunu sevip onunla beraber olduğunda, onun goren gozu, konuşan dili, işiten kulağı, akleden kalbi, tutan eli, yuruyen ayağı olur[15], onu akla hayĂ‚le gelmeyen maddî-mĂ‚nevî nîmetlerle rızıklandırır ve butun işlerini Ă‚sĂ‚n eyler. Ona basîret ve firĂ‚set ihsĂ‚n eder. Nitekim CenĂ‚b-ı Hak şoyle buyurur:
“TakvĂ‚ya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah ’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerceği gorurler.” (el-AʻrĂ‚f 7/201)
“Ey îmĂ‚n edenler! Eğer Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursanız, O size iyiyi kotuden ayırt edecek bir anlayış (furkĂ‚n) verir, kotuluklerinizi orter ve sizi mağfiret eder. Allah buyuk lûtuf sahibidir.” (el-EnfĂ‚l 8/29)
Buyuk mufessir MucĂ‚hid, bu Ă‚yette gecen “furkĂ‚n”ı, “dunya ve Ă‚hirette cıkış yolu verir”[16] diye tefsir ederken, Tusterî (o. 283/896), “dinde bir nûr verir, sizi hak ile batıl arasındaki şuphelerden kurtarır” manasını vermiştir.[17] Kelbî (o. 146/763) “size bir basîret verir” diye acıklamıştır.[18]
Kuşeyrî (o. 465/1072) Ă‚yette gecen furkān ’ı, hak ile batılı ayıran bol ilim ve kuvvetli ilham diye tefsir ederek, Ă‚limlerin furkānının burhandan (delilden) geldiğini, Ă‚riflerin furkānının ise ilĂ‚hî bir mevhibe olduğunu, Ă‚limlerin bunu calışarak elde ettiklerini, Ă‚riflere ise Rablerinin comertliği gereği ihsan edildiğini soylemiştir.[19]
İbn Cuzey (o. 741/1340) furkān ’ın hak ile batıl arasındaki ayrım olduğunu soyledikten sonra “Bu, takvanın kalbi nurlandırdığına, sadra inşirah verdiğine, ilmi ve marifeti artırdığına bir delildir” acıklamasını yapar.[20]
HĂ‚zin (o. 741/1341) bu Ă‚yeti, “Kalbinize bir nûr ve tevfîk verir, onunla hak ile batılın arasını ayırırsınız” şeklinde acıklar.[21]
İbn Kesîr (v. 774/1373) furkān ’ın farklı manalarını verdikten sonra şoyle der: İbn İshĂ‚k ’tan gelen şu tefsir oncekilerden daha umumîdir ve onların hepsini gerektirir: Kim Allah ’ın emirlerini yaparak ve yasaklarını terkederek ondan sakınırsa (takvĂ‚), hakkı tanıyıp batıldan ayırmaya muvaffak kılınır. Bu da onun zafer kazanması, kurtulması, dunya işlerinden bir cıkış yolu bulması, kıyamet gunu saadete ermesi, gunahlarının silinip insanlardan ortulmesi ve Allah ’ın bol sevabına nail olmasının sebebidir. Zira Hak TeĂ‚lĂ‚ şoyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler; Allah ’a karşı gelmekten sakının ve peygamberine iman edin ki, size rahmetinden iki kat pay versin, size kendisiyle yuruyeceğiniz bir nûr versin ve sizi bağışlasın. Allah cok bağışlayıcıdır, cok merhamet edicidir.”[22]
Ebû Zer (r.a) anlatıyor: “Rasûlullah (s.a.v) bir gun:
«–Ben oyle bir Ă‚yet biliyorum ki, şayet insanların tamamı onunla amel etseydi, hepsine de kĂ‚fi gelirdi» buyurmuşlardı. AshĂ‚b-ı kirĂ‚m:
«–Ey Allah ’ın Rasûlu, bu hangi Ă‚yettir?» diye sordular. Allah Rasûlu r:
«Kim Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursa, Allah ona bir cıkış ve kurtuluş yolu ihsan eder»[23] Ă‚yetini tilĂ‚vet buyurdular.”[24]
CenĂ‚b-ı Hak, bunun akabinde gelen Ă‚yetlerde takvĂ‚ sahiplerine lûtfedeceği ihsanları şoyle zikreder:
“(Kim takvĂ‚ sahibi olursa, Allah TeĂ‚lĂ‚) onu hic beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah ’a tevekkul ederse O, ona yeter. Şuphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey icin bir olcu koymuştur.” (et-TalĂ‚k 65/2-3)
“…Kim Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursa, Allah ona işinde bir kolaylık verir. İşte bu, Allah ’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olursa Allah onun kotuluklerini orter ve onun mukĂ‚fatını artırır/cok buyuk ecirler ihsĂ‚n eder.” (et-TalĂ‚k 65/4-5)
Dunya hayatındaki bereketler de takvĂ‚ya bağlıdır. Yuce Rabbimiz şoyle buyurur:
“Eğer o memleketlerin ahĂ‚lisi îmĂ‚n edib Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olsalardı mutlakĂ‚ uzerlerine yerden ve gokten bereketler acardık. LĂ‚kin yalanladılar, biz de yaptıkları yuzunden onları yakalayıverdik.” (el-AʻrĂ‚f 7/96)
Âyet-i kerîmelerde, takvĂ‚ ehline bahşedilecek başka mukĂ‚fĂ‚tlardan da bahsedilir. Bunlar:
CenĂ‚b-ı Hakk ’ın medh u senĂ‚sına,[25] dostluğuna,[26] rahmetine[27] ve duşmanlara karşı yardımına[28] nĂ‚il olmak, Amellerin ıslah edilerek gunahların bağışlanması[29], Âhiretin korku ve huzunlerinden kurtulup olum anında mujdeyle karşılanmak[30], Cehennem azabından kurtulup[31] cennette ebedî saĂ‚dete vĂ‚sıl olmaktır.[32] Rasûlullah (s.a.v) şoyle buyurmuşlardır: “İnsanın cennete girmesine en cok sebep olan şey, onun Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olmasıdır.”[33]
Allah TeĂ‚lĂ‚ takvĂ‚ sĂ‚hibi kullarına Kur ’Ă‚n-ı Kerîm ’de pek cok mujdeler vermiştir. Bunları şoyle sıralayabiliriz:
Dunya ve Ă‚hirette ikramlara mazhar olmak,[34] Allah ’ın yardımına nĂ‚il olup zaferler kazanmak,[35] ilim ve hikmet sahibi olmak,[36] gunahların ortulmesi, ecrin buyuk olması, işlerin kolaylaşması, uzuntu ve sıkıntıdan cıkış, emniyet ve rahatlık icinde bol rızka nĂ‚il olmak,[37] mağfiret ve rahmet,[38] azap ve cezadan kurtuluş,[39] başarıya erme ve korunma, Allah ’ın onun sĂ‚dıklar zumresinden olduğuna şĂ‚hitlik etmesi,[40] Allah katında en değerli kul olma,[41] Allah ’ın muhabbetine nĂ‚iliyet,[42] felĂ‚ha ermek,[43] Allah ’a vĂ‚sıl olmak ve O ’na yakınlık kazanmak,[44] cektiği sıkıntıların ecrine nĂ‚il olmak,[45] sadaka ve hayırlarının kabul edilmesi,[46] kalp safĂ‚sı ve seckin kullardan olmak,[47] kulluğun kemĂ‚line ulaşmak,[48] cennetleri ve pınarları kazanmak,[49] emîn bir makĂ‚ma ulaşmak, Ă‚hiret sıkıntılarından emîn olmak,[50] insanlardan ustun olmak ve izzet sahibi olmak,[51] cezalandırma korkusundan ve huzunden kurtulmak,[52] gencecik ve aynı yaşta zevceler,[53] CenĂ‚b-ı Hakk ’a yakınlık, ona kavuşmak ve O ’nu gormek (kurb, likĂ‚ ve ru ’yet).[54]
Rabbimizʼin katında Ă‚hiret saadeti, muttakîlere mahsustur.[55] Cennetler, pınarlar, nehirler, golgeler ve her turlu nîmetler onlar icin hazırlanmıştır.[56] Allah TeĂ‚lĂ‚ cennetlerde takvĂ‚ ehline bahşedeceği idrĂ‚k otesi makamları şoyle tasvir eder:
“Allah ’a saygısızlıktan sakınanlar ise Rablerinin kendilerine verdiklerini alarak cennetlerde ve pınar başlarında olacaklar. Cunku onlar daha once guzel davranışlar icindeydiler. Onlar gecenin az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde Rablerinden bağışlanmalarını dilerlerdi. Yardım isteyenlere ve yoksullara mallarından belli bir pay ayırırlardı.” (ez-ZĂ‚riyĂ‚t 51/15-19)
“Şuphesiz muttakîler cennetlerde ve ırmak kenarlarında nûr icindedirler. Kudretine nihĂ‚yet olmayan padişahlar padişahının yuce huzûrunda doğrulara has sadĂ‚kat meclisindedirler.” (el-Kamer 54/54-55)
“Şuphesiz (o gun) takvĂ‚ sahipleri, golgeliklerde ve pınar başlarında, canlarının cektiğinden ceşit ceşit meyveler arasında olacaklardır. (Kendilerine

TakvĂ‚ ehli mu ’mini Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz de sever. Nitekim O şoyle buyurmuştur:
“Şuphesiz benim dostlarım muttakîlerdir.”[57]
“İnsanlardan bana en yakın olanlar, kim ve nerede olursa olsun Allah ’a karşı takvĂ‚ sahibi olan muttakîlerdir.”[58]
O hĂ‚lde dunyada bereketlere nĂ‚îl olmak, Ă‚hirette cehennemden kurtulup ebedî cennet nîmetlerine nĂ‚îl olmak takvĂ‚ ile mumkun olabilmektedir. Yani Allah ’ın farzlarına, Rasûlu ’nun sunnet-i seniyyesine hassĂ‚siyetle sarılmaya, gecmiş gunĂ‚hlar sebebiyle Allah ’tan korkarak tevbeye koşmaya ve omrun kalan kısmını dikkatli yaşamaya bağlıdır.
Yuce Rabbimiz butun bunları oz olarak şoyle ifĂ‚de buyurur:
“Her kim Allah ’a ve Rasûlu ’ne itaat eder, Allah ’tan korkar ve O ’na karşı takvĂ‚ sahibi olursa, işte asıl kazananlar bunlardır.” (en-Nûr 24/52)
Dipnotlar:
[1] Âl-i İmrĂ‚n 3/102.
[2] el-Bakara 2/187.
[3] el-MÂide 5/88.
[4] el-Leyl 92/17-18.
[5] et-Tevbe 9/119.
[6] el-Hacc 22/30, 32.
[7] el-Haşr 59/18.
[8] VĂ‚hıdî, EsbĂ‚bu nuzûli ’l-Kur ’Ă‚n, s. 411-412.
[9] BuhĂ‚rî, el-Edebu ’l-mufred, no: 371.
[10] Muvatta ’, KelĂ‚m, 24.
[11] Muslim, Zikir, 72; Tirmizî, DeavĂ‚t, 72; İbn MĂ‚ce, DuĂ‚, 2.
[12] Muslim, Hac, 425; Ebû DĂ‚vûd, Cihad, 72; Tirmizî, DeavĂ‚t, 45-46.
[13] İbn HişĂ‚m, 3: 53.
[14] Bkz. el-Bakara 2/194; et-Tevbe 9/36; en-Nahl 16/128.
[15] BuhĂ‚rî, RikĂ‚k, 38. Ayrıca bkz. İbn MĂ‚ce, Fiten, 16; Ahmed, 6: 256; İbn HibbĂ‚n, Sahîh, 2: 58/347; TaberĂ‚nî, Kebîr, 8: 221/7880; Heysemî, 2: 248.
[16] Tefsîru MucĂ‚hid, s. 354.
[17] Ebû Muhammed Sehl b. AbdillĂ‚h et-Tusterî, Tefsîru ’l-Ķur ’Ă‚ni ’l-azîm (Tefsîru ’t-Tusterî

[18] Saʻlebî, 4: 348.
[19] Ebu ’l-Kāsım ZeynulislĂ‚m Abdulkerîm b. HevĂ‚zin el-Kuşeyrî, LetĂ‚ifu ’l-işĂ‚rĂ‚t, thk. İbrahim el-Besyûnî (Mısır, el-Hey ’etu ’l-Mısrıyyetu ’l-Âmme li ’l-Kutub, ts.), 1: 619.
[20] İbn Cuzey, Ebu ’l-Kāsım Muhammed b. Ahmed el-GırnĂ‚tî, et-Teshîl li-ulûmi ’t-Tenzîl, thk. Abdullah el-HĂ‚lidî (Beyrut: DĂ‚ru ’l-Erkam b. Ebi ’l-Erkam, 1416), 1: 325.
[21] Ebu ’l-Hasen AlĂ‚uddîn Alî b. Muhammed b. İbrĂ‚hîm el-HĂ‚zin, LubĂ‚bu ’t-te ’vîl fî meʻĂ‚ni ’t-Tenzîl, tash. Muhammed Ali ŞĂ‚hin (Beyrut: DĂ‚ru ’l-Kutubi ’l-İlmiyye, 1415), 2: 306.
[22] el-Hadîd 57/28; İbn Kesîr, 4: 43.
[23] et-TalÂk 65/2.
[24] İbn MĂ‚ce, Zuhd, 24.
[25] Âl-i İmrĂ‚n 3/186.
[26] Yûnus 10/62.
[27] el-AʻrĂ‚f 7/156.
[28] Âl-i İmrĂ‚n 3/120.
[29] el-AhzÂb 33/70-71.
[30] el-AʻrĂ‚f 7/35; Yûnus 10/63.
[31] Meryem 19/71-72; ez-Zumer 39/61; el-Leyl 92/17.
[32] Âl-i İmrĂ‚n 3/133.
[33] Ahmed, 2: 392, 442; Beyhakî, Şuab, 7: 290. Krş. Tirmizî, Birr, 62/2004; İbn MĂ‚ce, Zuhd, 29.
[34] Yûnus 10/62.
[35] en-Nahl 16/128.
[36] el-EnfÂl 8/29.
[37] et-TalÂk 65/2-5.
[38] el-EnfÂl 8/69.
[39] Meryem 19/72.
[40] el-Bakara 2/177.
[41] el-HucurÂt 49/13.
[42] Âl-i İmrĂ‚n 3/76; et-Tevbe 9/4, 7.
[43] el-Bakara 2/189; Âl-i İmrĂ‚n 3/130, 200.
[44] el-Hac 22/37.
[45] Yûsuf 12/90.
[46] el-MÂide 5/27.
[47] el-Hac 22/32.
[48] Âl-i İmrĂ‚n 3/102.
[49] el-Hıcr 15/45; ed-DuhĂ‚n 44/52; ez-ZĂ‚riyĂ‚t 51/15; el-MurselĂ‚t 77/41;
[50] ed-DuhÂn 44/51.
[51] el-Bakara 2/212.
[52] el-A‘rĂ‚f 7/35.
[53] en-Nebe ’ 78/31-33.
[54] el-Kamer 54/55. Bkz. Ebu ’t-TĂ‚hir Mecduddîn Muhammed b. Ya ’kūb el-FîrûzĂ‚bĂ‚dî, BesĂ‚iru zevi ’t-temyîz fî letĂ‚ifi ’l-KitĂ‚bi ’l-Azîz, thk. Muhammed Ali en-NeccĂ‚r (KĂ‚hire: el-Meclisu ’l-AʻlĂ‚ li ’ş-Şuûni ’l-İslĂ‚miyye, 1393-1416), 2: 301-303.
[55] ez-Zuhruf 43/35.
[56] er-Raʻd 13/35; el-Hıcr 15/45; ed-DuhĂ‚n 44/51-55; ez-ZĂ‚riyĂ‚t 51/15; et-Tûr 52/17; el-Kamer 54/54; el-Kalem 68/34; el-MurselĂ‚t 77/41; en-Nebe ’ 78/31-36.
[57] Ebû DĂ‚vûd, Fiten, 1/4242.
[58] Ahmed, 5: 235; Heysemî, 9: 22.
Kaynak: Doc. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur ’Ă‚n MuhtevĂ‚sı ve Fazîletleri, Erkam Yayınları
İslam ve İhsan
TAKVA NEDİR?
TAKVA SAHİPLERİ KİMLERDİR?
TAKVÂ İCİN ONEMLİ 2 ŞART
Takva, Allah'tan Uzaklaştıran Herşeyden Kacmaktır
TakvĂ‚ Sahiplerinin Husûsiyetleri